• Sonuç bulunamadı

Orhan Veli eda ustasıdır. Edayı iyi bilen biri de Behçet Necatigil'dir.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Veli eda ustasıdır. Edayı iyi bilen biri de Behçet Necatigil'dir."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

”»T- T a o o y j

“Orhan Veli eda ustasıdır. Edayı iyi

bilen biri de Behçet Necatigirdir.”

e n

BEĞENDİKLERİ

Sevdiğim ozanları so - ruyorsunuz. Eskidendi o . Sevdiğim, çok sevdiğim o- zanlar vardı. Eteğine yapış tığım, her dizesini ayrı bir şaşkınlıkla okuduğum

usta-]

la r eksik olmazdı gençli - ğlmde. Ne yalan söyleye - yim, Fransız ozanlarıydı , bunlar. İlk gönül verdiğim usta Baudelaire'dir. Rim - baud, Verlaine de yarı tan­ rıla rd ı benim için. Mallar- m6 ' ye yakın zamanla­ ra dek yanaşamadım. Son­ radan çok sevdim o ozanı. Arkadan Supervielle, daha sonra Eluard. Bu arada , toplumsal taşlama alanın­ da, deyişlerinden yarar - landığım PrĞvert. Ama bi­ lirdim P re v e rt'in ö y le ir i- kıyım b ir ozan olmadığını. Sonra gün geldi, büyü bo - zuldu. B ir düş müydü o hay­ ranlıklar, o sev g ile r diye

OKTAY RIFAT

Şair ve düşgnür Samih R'ı - fat'ın oğlu olan Oktay Rıfat ,ba - basının valiliği sırasında Trab- ! zon'da doğdu (1914). Ankara E r - kek Lisesini bitirip Uç yıl Paris | Siyasal Bilgiler Fakültesinde ! okudu. Basın Yayın Genel Mıi - dürlüğünde bir süre çalışıp avu­ katlığa başladı. Şimdi İstanbul' - da Devlet Demiryolları avukat - larındandır. Orhan Veli ve Me - lih Cevdet Anday'la beraber çı - kardığı Garip adlı ş iir kitabıyla yeni şiirin kurucularından biri oldu. Şiir kitapları: Yaşayıp Öl - mek , Aşk ve Avarelik Üstüne ş Şilrler(1945),Güzelleme (1945 ), ; Aşağı Yukarı (1952) , Karga ile i T ilk i(1954^Perçemli Sokak(1956), Âşık Merdiveni (1958),Elleri Var Özgürlüğün (1966), Şiirler (1969). Bu son kitabı ile 1970 Türk Dil | Kurumu Şiir Ödülünü aldı. K a ­ dınlar Arasında , Oyun İçinde i Oyun, Birtakım İnsanlar , Atlar ve F iller, Çil Horoz gibi tiyatro oyunları, ş iir üzerine y a zıla rı, çeviri şiirleri vardır.

düşünmeye başladım. Bau- d elaire'd e, ölüde b ir gü ­ zellik bulan, Poe'dan gel - diğini sandığım o zevk be­ ni rahatsız etti. Oysa onun yüzeyde kalan yanıydı bu. Daha sonra, b ir İn g iliz 'in Baudelaire üstüne yazdığı çok önemli b ir kitap oku - dum. Gördüm ki Baudela - ir e 'i büyük ozan yapan baş­ ka öğelerm iş. Ama o eski hayranlık uçup gitm işti. Bu ozanın Recuellement adlı on dört dizelik b ir ş iir i va rd ır.B a yılırd ım o z a ­ manlar. B ir gün, V a léry' - nin bu ş iir üstüne yazdığı b ir yazı geçti elim e. A k ­ lımda kaldığına göre söy - lüyorum : "B u şiirde, d i ­ yordu Valéry, on dört dize­ den altısının yedisinin za­ y ıf olduğu su götürmez. Sa­ dece son beş altı dize ku­ sursuzdur. Beş altı kusur­ suz dize ile bunca kusur - la n örtmek olacak şey de­ ğil. " Yanılm ıyorsam böy­ le diyordu Valéry. Doğruy­ du bunlar. Büyük ozan Bau­ delaire zevk sizlik ler ve kusurlarla doluydu. Ama Rimbaud b ir başka adam - dır. A z buçuk büyücüdür ve hiç kuşkusuz Fransız ş ii­ rinin altını üstüne getir - m iştir. Dolaylı olarak dün­ ya şiirin i, bu arada Türk şiirin i de etkilem iştir. Bü­ tün o gerçeküstücü d a vra ­ nışlar, saçmalıktan alınan tatlar, kalıpları parçalama lar, gerçeğin cevh erin e, salta ulaşma çabaları onun başının altından çıkm ıştır. Uzatmayalım, Fransız şii­ rindeki yarı tanrılarım bü­ yülerini yitirince, İngiliz , Alman, ozanlarına uzan­ dım. Yabancı b ir dilde oku­ duğunu anlayan kimse için kolaydır bu. Ç ev irile riy le birlikte şiirle rin aşıtlarını b ir arada veren pek çok kitap bulabilirsiniz. İngiliz ozanları içinde en çok Keats'i sevdim. Rilke ' yi de anmak isterim . Ama asıl baba ozanlar Yunanda­ dır. Homeros 'un tadına do­ yulmaz. Ne var ki, lirizm öyküden kopalı çok oluyor. Bu yüzden öyküyü ş iir le ş ­ tirm eye kalktınız mı b ir tatsızlıktır çıkıyor ortaya. Oysa Homeros'ta lirizm ve

öykü iç iç e d ir .

Yunan'da veLatin'de, bü­ yük şiirin yanında, b ir de o çok sevim li epigramma- la rı anmalıyım. Epigram - ma her anlamda ufaklık ş iirid ir. Yunan'ın ve LatifP in. İyi ama ş iir nedir ? Şiirin ne olduğunu anlat - maya olanak yoktur d erler ya, bakmayın. Önce şunu saptamak gerek : Ş iir tıpkı resim gibi, tıpkı müzik gibi b ir anlatım a racıd ır . Geniş anlamıyla b ir dildir. Resim dili nasıl ç izg iy le , renkle, müzik dili nasıl sesle oluşursa, ş iir dili de her ozanın kendi anadilin - den aldığı sözcüklerle olu­ şur. Bu bakımdan ş iir dili gündelik dile ne denli ben­ zerse benzesin, bu iki dili yine de birbirine k a rış tır- mamalı. Ş iir anadilinden aP dığı sözcüklerle oluşan o kendine özgü dille b ir şey anlatır bize. Buna duyurur desek daha doğru olur . Bu şey güzeldir kimi za - man, yücedir, kişinin doğa ile iliş k ile rid ir, salttır , ozanın kendi derin liğidir , duygu ya da duyguya daha dönüşmemiş yanlarıdır , topluma duyduğu öfkedir, akıldır, aklın iş le y iş id ir v. b . .. Bu dilin öteki sanat­ larda olduğu gibi kendine özgü b ir anlatım yöntemi vardır. Resim yaparken, di­ yelim ki resm inizde c ır­ lak kırm ızıyla verileb ile - cek bir etki bırakmak iste­ diniz, k ırm ızı boyavı b o ­ şaltmakla hiçbir sonuç ala­ m azsınız. Bedri Rahmi'nin b ir sözü aklıma g e lir. Bana b ir damla kırm ızı ver, sana b ir yangın çık a ­

rayım, demişti, hiç unut­ mam. K ırm ızı, kırmızının tam karşıtı gri yeşillerin arasında kırm ızılığın ı bu­ lur. Diyeceğim, resim ço - ğu zaman anlatacağı şeyi karşıtlarla duyurur. Şiirde de böyle. Her daralmada b ir açılma isteği g iz lid ir . Ozanın gündelik ve boğucu koşullara bilincine var - ması ve sadece bunları yansıtması bile okuyucuda sonsuzluk izlenim i uyan - d ırır. Çoktur duyurma a - raçları şiirin. Türlü me

-ca zla r g e lir bu arada. M e ­ caz sözcüğüne bakıp da tüyleriniz diken diken ol - masın. B ilerek, bilm eye - rek,bol bol kullanırız m e ­ ca zla rı. Sözgelim i, yaprak sözcüğü, defter yaprağı an­ lamında, halkın bulduğu bir m ecazdır belki de. Şunu söylemekistiyorum:Ozanın anlatımda ustalığı, ya da usta olma zorunluğu onu halktan uzaklaştırm az. U - zaklaştırm am alı. Çünkü her nimet gibi ş iir de b iz le r i- çindir, başka bir deyimle , toplum içindir. Bu anlatım yo lları arasında edadan söz etmeden geçem eyeceğim . Eda söyleyişteki tavırdır . Geniş anlamıyla üslup­ tur. Fransızların, bir bakı­ ma, musique intérieure de­ dikleri iç dil m üziğidir . Sözcüğün tükendiği y e r d e , eda anlamı alır, daha uza - ğa götürür.Orhan Veli 'nin Yolculuk"şiirindeki şu d i­ zeye bakın : "Gönlüm şen olm alı değil mi ? N e r - d e e !. . "Buradaki "n erd e " sözcüğü, edasıyla taşıyama yacağı kadar anlam yüklen­ m iştir. Bütün ş iir bu "ner- d e" sözcüğünü beslemek i- çin yazılm ış gibidir. Orhan Veli b ir eda ustasıdır. Eda­ nın ne olduğunu iyi bilen o- zanlarımızdan b iri de Beh­ çet Necatigil 'd ir . Onun sanki takılarak yürüyen tutuk edasında, dertlerim iz, boğuntularımız dile g e lir. . Ondaki dar çevre, açılmak isteğid ir ve bize sonsuzu duyurur. Son günlerde Ne - catigil bu yolu bıraktı, bana kalırsa, bütün kırm ızılıkla­ rını boca etti şiirine. Oysa eskiden sadelikle sunardı hüznü,şu sonsuz önünde duyulan boynu büküklüğü

Bu konuda b ir de Metin Eloğlu'dan örnek göstere - lim : "Bahar g e lir gelm ez/ Sokağa çıkar çıkm az/E lif'i görür görm ez. " Topu topu dokuz sözcük, ama ö y le s i­ ne is tif edilm iş, öylesine b ir eda ile söylenmiş ki çok şey duyuruyor biza Ama Metin'in son ş iirle ri, doğrusu bu ya, kandıran - yor beni. Bütün boyalarını o da hoyratça sıkıyor gibi­ me geliyor.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Benim için ne büyük bir mutluluk ki İstanbul Hukuk Fakültesi’nin kürsülerinde 1955- 1960 döneminde öğrenci olarak dinlediğim hocamı, şimdi TBMM’nin

Ama dolarlı, mark- lı turistler dünyayı dolaşıp ge­ zecekler.. Frank yerinde otur­ mak için Fransız yerinden kı

Bu konuda, bir süre önce Tür­ kiye'ye gelen Nancy Festivalinin temsilcisi, tanınmış tiyatro ada­ mı Henri Baradier, «Sersem Kocanın Kurnaz Karısı» adlı

Yüreğindeki sanatçı heyecanını, sanatçı tutku­ sunu, Yaşar Kem al kadar dört bir yanma saçan bir sanatçı daha görmedim, di­ yebilirim.. Bu heyecanı ade­

Günübirlik ziyaretçiler, ço­ cukları için Eyüp oyuncakçılarından boyalı kayıklar, beşikler, fırıldak, tahta kılıç, kamış tüfek, tef, dü­ dük,

Dışişlerinden aldığı bursla Madrid Güzel Sanatlar Akademisinde baskı, gravür kıs­ mını bitirdi.. Kendi dalında araştırmalar

Ahiren Leipzig Konservatuvarında tahsillerini bitirdikten sonra Almanya’da bir çok konserler veren, İstanbulda da ilk ciddî konserlerini dinle­ ten ve şimdi

Türk balesine eği­ timci olarak da katkıları bulunan Akın, “Kuğu Gö­ lü”, “Uyuyan Güzel”, “Romeo ve Jüliet”, “Ham­ let”, “Cindirella” gibi