• Sonuç bulunamadı

17 Numaralı Nevşehir Şer'iyye siciline göre Nevşehir ve havalisinde sosyal hayat /

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "17 Numaralı Nevşehir Şer'iyye siciline göre Nevşehir ve havalisinde sosyal hayat /"

Copied!
233
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNE GÖRE

NEVŞEHİR VE HAVALİSİNDE SOSYAL HAYAT

Tezi Hazırlayan

Cemal KEBAPCI

Tezi Yöneten

Yrd. Doç.Dr. NEJDET GÖK

Tarih Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

AĞUSTOS 2011

NEVŞEHİR

(2)
(3)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti oldukça farklı kültürleri bünyesinde barındıran bir toplum yapısına sahipti. Bu farklı kültür yapılarını bir arada tutabilmek için kuruluş

dönemlerinden itibaren yargı kurumuna büyük önem verilmiştir. Bu amaçla kaza merkezlerine kadılar atanarak birer Şer’i mahkeme oluşturulmuş ve halk arasında meydana gelen sorunların çözülmesine çalışılmıştır.

Kadıların mahkemelerde gördükleri davaları kayıt altına aldıkları belgelere de Şeriyye sicilleri adı verilmektedir. Bu defterlerde sadece halk arasında meydana gelen sorunlar kayıt altına alınmakla kalmamış; bunlardan başka merkezden taşraya gönderilen sayısız emirname sureti, alım- satım işlemleri, ikrar, hibe, ölüm nedeniyle yapılan tereke taksimatları gibi birçok işlemler de kayıt altına alınmıştır.

Şer’iyye sicilleri ayrıntılı bir biçimde incelenmeden Osmanlı dönemine ait yerel, sosyal ve ekonomik alanlara ilişkin tarih çalışmaları yapabilmenin imkânsızlığı günümüz tarihçileri tarafından anlaşılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan Şer’iyye sicilleri Osmanlı topraklarında meydana gelen içtimai, hukuki olayları gün yüzüne çıkarması açısından çok önemli belgelerdir.

Şer’iyye sicilleri kullanılarak ailenin toplum içerisindeki statüsü, ekonomik durumu, aile içi ilişkiler, aile fertlerinin sayısı ve fertlerin kullandıkları isimler, ailenin yaşadığı mekana ilişkin bilgiler elde edilebilir. Sicillerde yer alan çeşitli hüküm ve vesikalardan; kasaba, köy ve mahalle isimlerini; yeni yerleşim yerlerini; terkedilmiş köyleri ve buralardan göç sebeplerini öğrenmek mümkündür.

Nevşehir’in 17 numaralı Şeriyye sicilinin incelendiği bu çalışmanın “Giriş” bölümünde Şeriyye sicillerinin önemi üzerinde durulmuştur. Şeriyye sicillerinin tarih içindeki gelişimi ve tarihe tuttuğu ışığın önemi yine giriş bölümünde değerlendirilmiştir.

(4)

metodu da belirtilmiştir.

Giriş, bölümünden sonra çalışma üç ana bölüm altında toplanmıştır. Birinci bölümde, Nevşehir’in kısa tarihçesi, Nevşehir Şeriyye sicilleri ve 17 numaralı Nevşehir Şeriyye sicil defteri hakkında bilgi verilmiştir. Yani hükümlerin özet bilgisi sunulmuştur.

İkinci bölümde 17 Numaralı Nevşehir Şeriyye Sicili’nin transkripsiyonu yapılmıştır.

Üçüncü bölümde metinden sosyal hayatla ilgili elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi yapılmıştır. Ekler bölümünde ise orijinal metinden örnekler verilmiştir.

Burada, bu çalışmamı hazırlarken, gerekli yönlendirmeleri yaparak yardımlarını hiç esirgemeyen, tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Nejdet GÖK’e çalışmalarım esnasında sürekli fikir alışverişinde bulunduğum değerli arkadaşım Bircan ŞAHİN’e ve özellikle yanımda sürekli desteğini hissettiğim eşim Arzu KEBAPCI’ya teşekkürü bir borç bilirim.

(5)

17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNE GÖRE NEVŞEHİR VE HAVALİSİNDE SOSYAL HAYAT

Tarihin yazılı kaynakları arasında sayabileceğimiz Şer‘iyye Sicilleri, Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik hayatı hakkında bize bilgiler vermektedir. Ait olduğu döneme ışık tutan bu belgeler kazaların yöneticisi olan kadılar tarafından tutulmuştur. Şer‘iyye Sicilleri’nin içinde farklı hüküm çeşitleri bulunmaktadır. Bunların başlıcaları: Ferman, Berat, Hüccet, İlam, Veraset, Nikah, Evlenme, Boşanma, Miras, Tereke, Veraset’tir.

Nevşehir’e ait olan 17 numaralı Şer‘iyye Sicili’nde 137 adet hüküm bulunmaktadır. Sicil miladi 1905-1906 yılları arasındaki kayıtları ihtiva etmektedir. Biz bu kayıtlardan Nevşehir’in Müslimlerle gayrimüslimlerin birlikte genelde bir problem yaşamadığı bir yerleşim yeri olduğunu gördük. Sicillerden, Müslümanların gayrimüslimlere, gayrimüslimlerin de Müslümanlara vekalet verebildiklerini gördük.

Bu siciller vasıtasıyla Nevşehir’in sosyal hayatı hakkında bazı bilgilere ulaşmaya çalıştık.

(6)

REGİSTRY NUMBER 17 NEVŞEHİR ŞER'İYYE AND NEİGHBORHOOD SOCIAL LIFE OF NEVŞEHİR

History of the written sources we can term Şer'iyye Registries, socio-economic life of the Ottoman Empire provides information about us. These documents shed light on the period of the accidents were by the director of the judges. There are different types of provision within In particular: Ferman, Berat, Hujjat, Ilam, Inheritance, Marriage, Marriage, Divorce, Heritage, Legacy,

Provision of Nevşehir is one of the 17 numbered Şer'iyye the Trade 137.. Registry entries are contained between the years AD 1905-1906. We experienced not a problem in general with the records of Nevsehir Müslimlerle non-Muslims have seen that in a residential area. Registries, Muslims, non-Muslims, non-Muslims, Muslims also saw they could give power of attorney.

These registries try to reach some information about the social life by means of Nevsehir.

(7)

İÇİNDEKİLER ONAY………i ÖNSÖZ………ii-iii ÖZET………..iv ABSTRACT………v İÇİNDEKİLER………..vii-viii KISALTMALAR………...ix GİRİŞ 1.ŞER‘İYYE SİCİLLERİ………...1-8 2.ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN İHTİVA ETTİĞİ BELGE TÜRLERİ………...8-9 3.ÇALIŞMANIN AMACI VE METODU………...9-11

I.BÖLÜM

1. NEVŞEHİR’İN KISA TARİHÇESİ ……….12-22 2. NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLLERİ ve 17 NUMARALI NEVŞEHİR

ŞER’İYYE SİCİLİ ………..22-24 II.BÖLÜM

17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNİN

TRANSKRİPSİYONU………..25-192

III.BÖLÜM

1. NEVŞEHİR’İN İDARİ VE SOSYAL YAPISI

A-İDARİ YAPI ……… ………...193-196

(8)

b. Mahalleler……….194 B-SOSYAL HAYAT………196-199

a. Müslüman Erkek İsimleri……… …………..196

b. Müslüman Bayan İsimleri……… ………… ………...197

c. Gayri Müslim Erkek İsimleri ……… ……… ……… …… …….198

d. Gayri Müslim Bayan İsimleri……… ...199 C- NEVŞEHİR’DE AİLE ………...199-201

2. 17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER’İYYE SİCİLİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ ……… ………..201-209

A- Vekaletle İlgili Hükümler……… ……… ….201-202

B- Miras İle İlgili Hükümler………...202-204

C- Nafaka İle İlgili Hükümler……… …… ………… …..205-206

D- Alacaklarla İlgili Hükümler……… ……… ….206-207

E- Bağışlarla İlgili Hükümler…… ……… ………..208- 209 F- Diğer Hükümler………...209

SONUÇ………..210-212 KAYNAKÇA……...……….213-215 EKLER

EK-1 17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNİN KONULARINA GÖRE DAĞILIM TABLOSU

EK-2 17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNDEN ÖRNEK METİNLER

(9)

KISALTMALAR

a.g.e Adı Geçen Eser

a.g.m. Adı Geçen Makale

a.g.t. Adı Geçen Tez

Bk. Bakınız

Doç. Doçent

Dr. Doktor

İA Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi

M.Ö. Milattan Önce

M.S. Milattan Sonra

N.Ş.S. 17 17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili

s. Sayfa

(10)

GİRİŞ

1- ŞER’İYYE SİCİLLERİ

Tarih ilmi araştırmalarında yazılı ve sözlü birçok unsurdan faydalanmaktadır. Yazılı kaynaklar içinde arşiv malzemeleri önemli bir yere sahiptir. Arşiv malzemeleri içinde ise Osmanlı Tarihi’nin her yönünün aydınlatılmasına ışık tutan Şeriyye sicilleri gelmektedir.1 Tayyip Gökbilgin de Kadı sicillerini tarihin yazılı kaynakları arasında zikreder.2

Kadı sicilleri, kadı divanı, mahkeme kayıtları, sicillat-ı şeriyye ve yaygın kullanımı ile şeriyye sicilleri denilen bu defterler kadı yahut naibi tarafından tutulmakta ve çeşitli türden belgeleri içermektedir. Osmanlı Devleti’nde merkezde ve taşrada her tabakadan insanlar arasındaki hukuki ilişkilere dair kayıtları içeren bu defterler Osmanlı hayatının aile, toplum, ekonomi ve hukuk gibi birçok alanının tarihi için en önemli kaynaklardır.3

Yakınçağ Osmanlı tarihi kaynakları arasında Şeriyye Sicilleri’nin önemli bir yeri vardır. Şer’iyye sicilleri Osmanlı topraklarında meydana gelen içtimai, hukuki ve iktisadi olayları gün yüzüne çıkarması açısından çok önemli belgelerdir.4 Şeriyye sicilleri, ait olduğu mahallin adeta bir yerel gazetesi durumundadır.5

Tayyip Gökbilgin, Osmanlı vesikalarını tasnif ederken Şeriyye sicillerini dini karakterdeki belgeler arasına koyar.6

1

Havva Yıldız, 156 Numaralı Ayntab Şeriyye Sicili’nin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep, 2006, s.1

2

Tayyip Gökbilgin, Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, Enderun Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1992, s. 53

3

Yunus Uğur, “Şeriyye Sicilleri”, TDVİA, C.39, İstanbul, 2010, s. 8-11 4

Mehmet Altan, Mehmet İpçioğlu, “Şeriye Sicil Kayıtlarına Göre 1748–1749 Yıllarında Konya’da

Aile”, Selçuk Üniversitesi SBED., sayı 21, yıl 2009, s.519

5

Hüseyin Göksal, Kütahya’nın 52 No’lu Şeriyye Sicil Defteri, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir, 2001,s.1

6

Tayyip Gökbilgin, Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, Enderun Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1992, s. 53

(11)

Kadı merkezden atanmasına rağmen halk ile devlet arasındaki münasebeti sağlayan en önemli makamdır.7 Kadı, yargı faaliyetlerini sultanın vekili olarak yapmaktadır.8

Şeriyye Sicilleri kadıların, görevleri gereği, mahkemelerde verdikleri, hükümleri, merkezden kendilerine gelen ferman, buyruldu, tezkire ve takrirleri, sorumlu bulundukları kaza, kasaba ve köylerde olan önemli olayları kaydettikleri veya kadıların verdikleri i‘lam hüccet ve cezalarla, görevleri gereği tuttukları çeşitli kayıtları ihtiva eden defterlerdir.9 Şeriyye sicillerini tutmak kadıların görevleri arasındadır.10Tanzimat’tan önce eyaletler, Osmanlı Devleti idari teşkilatının en büyük parçasını teşkil ediyordu. XVI. Asır ortalarına kadar beylerbeyiler tarafından idare edilen eyaletler, bu tarihten sonra vezirler tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Sancaklar ise iki kısma ayrılmıştır. Bir kısmı evliye-i mülhaka (ki eyaletlere bağlı livalardır) ve evliye-i gayri mülhaka (müstakil livalar) dır. Her iki livanın da kendilerine bağlı kazaları bulunmaktaydı. Yargı merkezi olan üçüncü idare birimi kazalardır. Kazalarda icra makamı ise kadılardı. Eyalet, liva ve kazalar müstakil yargı merkezleri olduklarından bunların hepsinde de şeriyye sicilleri mevcuttur.11

Şeriyye sicilleri, şeriyye mahkemelerinde kadılar tarafından tutulmuştur. Mahkeme kararları sicil defterine yazılır, taraflara bununla ilgili bir belge verilirdi.12 Kadının defter tutma usulünde tabi olacağı hususlar mecellede şöyle belirtilmiştir: “Hakim, mahkemeye Sicillat defteri vaz‘ edip vereceği ilamatı muntazam bir surette ol deftere kayıt ve anın hıfzına dikkat eder. Azli vuku buldukta sicillat halefi olan hakime devir ve teslim eder.” 13

Şeriyye sicillerini konu edindiği kayıtlar bakımından genel olarak iki gurupta inceleyebiliriz:

I. Her çeşit dava zabıtlarıyla mukavele, senet, satış, vakfiye, vekalet,

kefalet, vesayet, borçlanma, tereke ve taksim gibi fıkın ilminin başlıca kanunlarını oluşturan şeri işlemlere ait resmi kayıtlar, narhlarla esnaf teftişine ait notlar.

7

Altan, İpçioğlu, a.g.m.,s.520 8

Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı’da Kadılık Kurumu ve Yargının Bağımsızlığı” Osmanlı, C. VI,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 453- 469

9

Göksal, a.g.t, s. 1 10

M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.2, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1993,s. 121

11

Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2000, s. 39

12

M Akif Aydın, “Mahkeme”, TDVİA, C. 27,TDV Yayınları, Ankara, 2003, s.341-344 13

(12)

II. Başta hükümdar olmak üzere her derecedeki büyük ve küçük

makamlardan beylerbeylerine, sancakbeylerine, kadılara, müftülere, mütesellimlere, dizdarlara, defterdarlara, müderrislere hitaben yazılan ferman, berat ve divan tezkeresi, mektup vs. mahiyetindeki emir ve yazı kopyaları 14

Şeriyye Sicillerine, ayrıca mahkeme defterleri, kadı defterleri, ve zabt-ı vekayi sicilleri ismi de verilmektedir.

Bu kayıtlarda, ma‘ruzlara, i‘lamlara hüccetlere, aile hukukuna tereke defterlerine, emir ve fermanlara, vekalet ve kefaletlere ait ayrı ayrı kayıtlar tutulduğu gibi, hepsinin aynı defterin içinde karışık olarak tutulduğu da olmuştur. Kadıların tuttukları bu kayıtlara baktığımız zaman bir taraftan halk arasındaki anışlaşmazlıkları çözmeye çalışırken diğer yandan noterlik işleriyle uğraştıkları da görülmektedir.

Şeriyye sicillerinin mahkemece tutulup, korunması bir ihtiyaçtan doğmuştur. Çünkü hakim i‘lam ve senetlerin bir nüshasını hak sahiplerine vereceğinden, evrak üzerinde sahtekarlık yapılması ihtimali ortaya çıkar. Halbuki i‘lam ve senetleri kendi koruması altında olan defterlere kaydettiği takdirde ihtiyaç halinde ona müracaat edilebilirdi. Bu sebepten kadı taraflara verdiği vesikanın bir örneğini de Şeriyye sicillerine kaydetmiştir.

Osmanlı Devleti, ülke yönetiminde kazaları temel birim olarak kabul etmiştir. Kazaların en büyük amiri sayılan kadılar ise görevleri gereği, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın bütün detayları ile meşgul olmak durumunda idiler. Devletin halkla ilişkisi kadılar vasıtasıyla sağlandığından kadıların da “sicil” denilen bir defter tutmaları kanun gereğiydi. Bu defterler, bütün vesikaların, merkezden gelen hükümlerin, şehir narh listesinin kayıt olunduğu resmi bir defter mahiyetinde olup dikkatle saklanarak kadıdan- kadıya devredilirdi.15

Yazılı belgelerin hazırlanmasında, öteden beri İslam aleminde uygulanmakta olan usul, Osmanlı mahkemelerinde de tatbik edilmiş ve yapılan muamelenin çeşidine göre gerekli bilgiler eksiksiz kaydolunmuştur. İslam hukukunda yazılı muamelelerde takip edilecek usul, fıkıh kitaplarında etraflıca belirtilmiştir. Osmanlılar yazılı muameleleri daha standart hale sokmuşlar ve fıkhın bütün bablarıyla ilgili belge çeşitlerini, bir bütünlük içerisinde Türkçe olarak düzenlemiş ve bu konuda kitaplar telif etmişlerdir. Bu şekilde Şeriyye sicillerinde kullanılacak kelimelere varıncaya kadar

14

Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz I, s.40 15

(13)

üslup birliği sağlanmıştır. Kadıların mahkemedeki yazışma ve diğer hukuki işlemlerinin şekli sakk-ı şeri, sicil-i sakk denen kaidelerle ve örneklerle belirlenmişti.16 Osmanlılar bunları standart hale getirerek fıkhın bütün bablarıyla ilgili belge çeşitlerini, Türkçe düzenlemiş, bunlarda kullanılan kelimelere varıncaya kadar üslup birliği sağlamışlardır.17 Şeriyye sicillerinde takip edilecek metoda “sakk-ı şer‘i” denilmektedir.

Tanzimat tan sonra her alanda değişiklik yapıldığı gibi Şeriyye sicillerinin tutulması hususunda da bazı değişiklikler yapılmış ve alınacak harçlar tespit edilmiştir. Mahkemelerin son kararlarında, şahitleri gizli ve açık olarak tezkiye eden kişilerin isim ve adresleri yazılmış ve gerekçe dahi geniş tutulmuş olduğundan i‘lamlar daha çok yer kaplamıştır. Aynı zamanda bu dönemdeki mahkeme defterleri de eskilerinden daha büyük hacimlidir.

Osmanlı Devleti’nde şeriyye sicillerinin en erken tarihli örneklerine Bursa’da rastlanmaktadır. 1455 tarihli bu defterler, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında yeni mahkemelerin kurulması sebebiyle içerdiği konular itibarıyla bir daralmaya uğramışsa da XX. Yüzyılın başlarına kadar düzenli bir şekilde tutulmuştur. Kadılık müessesesinin Osmanlıların ilk devirlerinden itibaren mevcudiyeti dikkate alındığında bu tür defterlerin daha erken devirlerde de var olduğu, ancak bunların günümüze ulaşamadığı ileri sürülebilir.18Şeriyye sicillerinin esas mevcut sayısına göre günümüzde çok az sayıda olduğu acı bir gerçektir.19

1290 (1874) tarihli “Sicillat-ı Şeriyye ve zabt-ı deavi Cerideleri hakkında Nizamname”ye göre İstanbul ve taşrada bulunan bütün sicillere ilk sahifeden başlayarak son sahifeye kadar sıra numarası vermek ve şeri mahkemelerden verilen her çeşit belgenin bir suretini sicillere kaydedilmesi, sicillerdeki yazının düzgün ve okunaklı yazılmasına dikkat edilmesi, çürümüş veya yırtılmış sicillerin tamir edilmesi, bütün şeri mahkemelerde siciller için hususi bir sandık bulundurulması ve her akşam sicillerin bu sandığa mukayyid nezaretinde konulması, kadıların görev süresi sonra erince, hususi mühürleriyle bu sandıkları mühürleyip haleflerine teslim etmeleri kararlaştırılmıştır.20

16

İlber Ortaylı, “ Kadı”, TDVİA, C.24, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 73 17

Abdülaziz Bayındır, “Osmanlı’da Yargının İşleyişi” Osmanlı, C.VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s.429-446

18

Uğur, a.g.m., s.9 19

Ahmet Akgündüz, “İslam Hukukunun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri”, Türkler, C.10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 54-68

20

(14)

Sicil defterleri genelde dar ve uzun defterler olup (15x45 cm. gibi) sayfa sayıları 10-20’den 200-300’e kadar çıkabilmektedir. Defterler ortalama 100 sayfa civarındadır ve 400- 500 kaydı içermektedir. XV. Ve XVI. yüzyıl Şeriyye sicillerinin önemli bir kısmı Arapça kaleme alınmıştır. XVI yüzyılda itibaren Arap coğrafyası dışındaki defterler çoğunlukla Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olsa da her iki dildeki kayıtlarda benzer olaylar için kullanılan hukuki terminoloji aynıdır. İstanbul’dan gelen belgeler ise her yerde Osmanlı Türkçesiyle kaydedilmiştir. Sicil kayıtları daha çok rik‘a talik veya divani hatla yazılmaktadır. Sicillerin yazılması için kullanılan kağıtlar çok sağlam, parlak ve mürekkepleri de bugün bile parlaklığını muhafaza edecek kadar sabittir.21 Kronolojik sıralamaya her zaman dikkat edilmemektedir. Da‘va kayıtlarının önce müsvedde halinde yazılması ve daha sonra sicil defterine geçirilmesi, İstanbul’dan gelen belgelerin i’lam ve hüccet kayıtlarının arasına girmesi, bazı defterlerin-sayfaların muhafaza edildiği yerlerden çıkarılırken yeniden ciltlenmesi sırasında oluşan karışıklıklar gibi hususlar kayıtlar arasındaki kronolojik düzensizliğin başlıca sebeplerini teşkil eder. Defterler esasen bir yılın kayıtlarını içine almaktaysa da dağınık haldeki sayfaların bir araya getirilmesiyle oluşturulan bazı defterler birkaç yılı, bazen de birkaç on yılı içermektedirler. Kayıtlarda kullanılan hattın ve kaydın tutulduğu kağıdın filigranının değişmesi bu ikinci tür defterlerin durumunu anlamakta önemli ip uçlarıdır.22

Kadıların görevli oldukları kazalarda adli, idari ve beledi işlerle ilgili olarak düzenledikleri kayıtlar son derce değerli ilmi malzeme durumundadır. Kadıların yargı ilerini yürütebilecekleri ve tarafların kendilerini her an bulabilecekleri belirli yerleri vardır. Bu, kadının evi, cami, mescid ve ya medreselerin belli odaları olabilirdi. Bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevini yerine getirirdi. İptida kadılar, halk arasındaki davaları fasl için, camilerde otururlar ve halkın kendilerine serbestçe arzettikleri davaları görürlerdi.23 Fakat sonraki dönemlerde kadılar için hükümet konaklarında ayrı bir bölüm ayrıldığı anlaşılmaktadır. Kadılar, askeri meselelerin dışında bütün devlet işlerini ve mahalli davaları çözüme kavuştururlardı. Böylece devlet ile halk ilişkilerini şeri ve örfi hukukun uygulanışını, miras, intikal ve borç davalarını, gayri Müslimlerin hukuki durumlarını da Şeriyye sicillerinde bulmak imkanına sahip olabilmekteyiz.

21 Akgündüz, a.g.m., s.58 22 Uğur, a.g.m., s.9 23

(15)

Diğer taraftan mahalli yer ve mevki adları, örf ve adetler gibi bölgesel bilgiler de çeşitli vesilelerle zabıtlarda yer almıştır.

Siciller muhtemelen kaza merkezindeki mahkeme binasında saklanıyordu. Sicillerin 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar tek bir merkezde toplanmaması böyle açıklanabilir. 19. yüzyılın ortasından önceki dönemlerden hiçbir kadı mahkemesi binası günümüze kalmamıştır. Ama elimizdeki tarihsel belgeler ve döneme ait debi eserler 17. yüzyıla gelindiğinde en azından büyük kasaba ve şehirlerde birer mahkeme binasının bulunduğunu göstermektedir. Osmanlı mahkeme binasının, iki avlu etrafına dizili odalarıyla varlıklı bir ailenin evini andırdığını tahmin ediyoruz. Muhtemelen, selamlığa tekabül eden ilk kısımda mahkeme işleri yürütülürken, ikinci avlu ve etrafındaki odalarda kadının ailesi yaşıyordu.24

Sicillerde yer alan çeşitli vesikalardan karye, kasaba, köy ve mahalle adlarını, yeni kurulan yerleşim birimlerini, terk edilmiş köyleri ve buralardan göç sebeplerini de bulmak mümkündür. Devletin bir savaşa girmesi halinde, bölge halkının harbe nasıl iştirak ettiğini ve devlete karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerini anlamak için, devletin talep ettiği vergi, asker, zahire, hayvan kereste ve maden listelerini incelemek yeterlidir. Osmanlı Devleti’nin ticari faaliyetlerini, esnaf ilişkilerini, üretim-tüketim maddelerinin neler olduğunu ve her türlü eşya ve yiyecek maddesinin narh ve piyasa fiyatlarını, kısaca devletin ekonomik gidişatını siciller yoluyla öğrenebilmekteyiz.25 Bu defterler içinde sistematik olarak i’lam, hüccet, fetva örnekleri yer aldığı gibi şiirler, hatta ilaç tarifleri dahi mevcuttur.26

Şeriyye sicillerinin önemi hakkında farklı ifadeler vardır. Mesela: “Şeriyye Sicilleri Osmanlı topraklarında meydana gelen içtimai, hukuki ve iktisadi olayları gün yüzüne çıkarması açısından çok önemli belgelerdir”27

Şeriyye sicilleri incelenerek kentlerin aile yapıları hakkında ayrıntılı bilgiler elde etmek mümkündür.28

Osmanlı sosyal ve iktisadi tarih araştırmalarında ihmal edilmemesi gereken kaynaklar arasında şeriyye sicillerini sayabiliriz.29

24

Suraiya Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2009, s.62 25 GÖKSAL, a.g.t, s.5 26 ORTAYLI, a.g.m., s. 73 27

Mehmet ALTAN, Mehmet İPÇİOĞLU, “Şeriyye Sicil Kayıtlarına Göre Konya’da Aile”, Selçuk Üniversitesi SBED., sayı 21, yıl 2009, s.519

28

Güven DİNÇ, http://dergiler.ankara.edu.tr, “Şer’iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Ortalarında

(16)

Şeriyye sicil defterleri Osmanlı hukukunun uygulanması sırasında bir yürürlük kaynağı olarak önemli rol oynamıştır. 30

Halil İnalcık, siciller vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’nin kölelere bile bakış açısını anlayabileceğimizi söyler. Şöyle ki: “İş hayatında yetişen ve iş hayatında ilerleyen zenginleşmiş kölelerin Osmanlı toplumunun yüksek katmanları arasında dikkati çekecek kadar kalabalık olduğunu kadı sicilleri ortaya koymaktadır.”31 Ayrıca İnalcık, esnafın zenginlik durumunu32, esnaf ve işçilerin sözleşme şartlarını33 da yine sicillerden öğrenebileceğimizi ifade eder.

Şeriyye sicillerinde Müslim-gayri Müslim ilişkileri, yine gayri Müslimlerin kendi aralarındaki ilişkileri hakkında çeşitli ipuçları ortaya çıkmaktadır.

Yabancı gezginlerin de başvurduğu kaynaklar arasında kadı sicilleri de vardır.34 Şeriyye sicillerinin tetkikiyle Osmanlı hukukunun kaynakları, şer’i şerif dedikleri İslam hukukunu ne dereceye kadar uyguladıkları, padişahların ve ulül-emr denilen devlet yetkililerinin sınırlı yasama yetkilerini, Kur’an ve sünnette kesin bir şekilde zikredilmeyen ve içtihad ile zamanın ulül-emrinin sınırlı yasama yetkisine terk edilen örfi hukukun uygulanma alanları yani Kanunnamelerin tanzim ettiği hususlar bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır.35

Mahkeme sicilleri aynı zamanda şehrin ticari kayıtları, noterlik arşivi özelliğindeydi.36

Sicillatın tarih nokta-i nazarından ehemmiyeti büyüktür.37

Şeriyye Sicillerinin tetkiki, bize Osmanlı Devleti’nin hukuk nizamının esaslarını da göstermektedir.38

Siciller, nazari hukukun uygulamadaki en güzel ve en müşahhas örnekleridir.39

29

Nuri KÖTÜKLÜ, “Osmanlı- Türk Aile Kurumu Araştırmalarında Tereke Defterlerinin Yeri ve

Önemi”, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1/1, 2008, s.17

30

M. Akif AYDIN, “ Osmanlıda Hukuk”, Osmanlı Devleti Tarihi C.2, IRCICA Yay., İstanbul, 1999,s.418

31

Halil İNALCIK, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600),Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2009, s. 91 32 İnalcık, a.g.e., s.119 33 İnalcık, a.g.e., s.166 34 FAROQHİ, a.g.e, s. 219 35

Ahmet AKGÜNDÜZ, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Fey Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990, s.43

36

ORTAYLI, a.g.m., s.73 37

M. Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.3, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1993,s. 210

38

AKGÜNDÜZ, a.g.e., s,45 39

(17)

Şeriyye sicillerinden faydalanmadan Osmanlı toplum yapısını doğru algılamak pek mümkün gözükmemektedir.

2- ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN İHTİVA ETTİĞİ BELGE TÜRLERİ Şer‘iyye sicillerinde yer alan davaların içeriklerine göre belge türleri de çeşitlilik göstermektedir. Belgelerin mahiyetlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için bunlardan bazıları aşağıda kısaca aşıklanmıştır.

İ‘lam: İ‘lam, bir davaya ilişkin mahkemece verilen ve üstünde hakimin imza ve mührü bulunan karar metni ile davacının iddiası, davalının cevabı, eğer savunmada bulunmuşsa dayandığı deliller vb. bilgileri taşıyan vesikalardır.

Hüccet: Hüccet, hakimin kararını ihtiva etmeyen, taraflardan birinin itirafıyla diğerinin kabulünü içeren ve üzerinde onu düzenleyen hakimin mühür ve imzasını taşıyan belgedir.

Ma‘ruz: Ma‘ruz, mahkemelere yapılan şikayetler, hakimin emriyle görevliler tarafından hazırlanan keşif ve tahkikat raporları ve naiblerin, daha çok ceza konularında yürüttükleri soruşturmalar ve hakimin onayına sundukları kararlar ile hükümlerin üst makamlara arz ettikleri konulardır.

Mürasele: Şer‘iyye sicilinde yer alan ve kadının kendisine denk veya kendisinden daha üst ya da alt rütbedeki şahıs veya makamlarahitaben kaleme aldığı yazılara denilmektedir.

Vakfiye: Bir malın belli bir amaca tahsis edilmesine vakfetme denilir. İki türlü vakıf vardır. Birincisi hayra tahsis edilmiş vakıflar, ikincisi zürri yani evlat ve ahfada tahsis edişmiş olan ve asıl amacı yoksullara yardım olan vakıflardır. Vakfetme işinin kaıyt edildiği belgelere vakfiye demilmektedir.

Berat: herhangi bir görev veya memuriyete tayin edilenlere, görevlerini yapma yetkisini veren ve üzerinde padişahın tuğrasını taşıyan atama emirlerine berat denilmektedir.

Buyruldu: Osmanlı Devleti’nde padişahtan sonra şer‘i ve kanuni hükümleri icra ve takip ile görevli olan makam, padişahın bir nevi mutlak vekili bulunan sadrazamdı. Sadrazam padişahın emrine dayanarak, bazı hususları kadılara yazılı olarak bildirirlerdi.

(18)

İşte Şer‘iyye sicilinde bulunan kayıtlardan biri de sadrazamın yazılı emri demek olan buyruldulardır.40

ÇALIŞMANIN AMACI VE METODU

Nevşehir’e ait tarihi çalışmalar maalesef yeteri kadar değildir. Yapılan tez çalışmaları ise daha çok tarım ve turizm alanına yoğunlaşmıştır. Nevşehir Üniversitesi’nin açılması ile Nevşehir’e ait tarihi araştırmalar da hız kazanmıştır.

Nevşehir Şeriyye sicilleri toplamda otuz defterden oluşmaktadır. Bu defterlerden sadece birisi yüksek lisans tezi olarak okunup ilim alemine sunulabilmiştir. Biz, 17 numaralı Nevşehir Şer‘iyye sicil defterini seçerek okumaya çalıştık. Nevşehir Şer‘iyye sicilleri Ankara’da Merkez Kütüphane’dedir. Buradan 17 numaralı Nevşehir Şer‘iyye sicilinin örneklerini aldık.

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili Hicri 15 Rebiülahir 1323 – 23 Cemaziyelahir 1324, Miladi 19 Haziran 1905 - 14 Ağustos 1906 tarihleri arasındaki hükümleri içermektedir. 17 Numaralı bu sicilde toplam 137 adet hüküm bulunmaktadır. Belgeler genellikle okunaklıdır.

Metni incelememizdeki amaç Nevşehir’e ait araştırmalara katkıda bulunmak ve XX. yüzyılın başına ait olan bu metinlerden Nevşehir’e ait bilgiler vermeye çalışmaktır.

Metinde yanlış okuduğumuz yerler elbette vardır. Özellikle gayrimüslim isimlerini belirlerken zorluklar yaşadık. Tereddüt ettiğimiz yerlere (?) okunamayan yerlere (Okunamadı) şeklinde işaretler koyduk. Transkripsiyonda Hemze (‘) Ayın ( ’) şeklinde gösterilmiştir. Dipnotlarda 17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili (N.Ş.S. 17) olarak kısaltılmıştır. Alıntı yaptığımız hükümleri de N.Ş.S. 17/2 (17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili 2 Numaralı Hüküm gibi) şeklinde gösterdik. Metni transkribe ederken her bir hükmün asıl metindeki satır numaralarını da gösterdik. Amacımız bizden sonraki araştırmacılara da kolaylık sağlamaktır.

Belgelerde genellikle şu özelliklere rastladık:

Belgelerde Nevşehir’e bağlı olan ve günümüzde de var olan karyelere rastlamaktayız. Mesela: Karapınar Karyesi, Eynallı Karyesi, Nar Karyesi gibi.

40

(19)

Belgelerde günümüzde isimleri değişen yerleşim yerlerine de rastlamaktayız. Mesela: Melegubi (Derinkuyu) Karyesi, Maccan (Göreme) Karyesi gibi.

Belgelerde günümüzde hala kullanılan Nevşehir’in mahallelerine de rastlamaktayız. Mesela: Raşit Bey Mahallesi, Bekdik Mahallesi, Baş Mahalle, Tahta Cami Mahallesi gibi.

Belgelerden Nevşehir’de bu dönemde Rum vatandaşların yaşadığını anlamaktayız. Rum vatandaşların yaşadıkları bölgeleri de belgelerden öğrenebiliyoruz. Mesela: Hıristiyan Orta Mahalle, Melegubi Karyesi, Civar Zile Karyesi, Kapıcı Başı Mahallesi gibi.

Belgelerin ait olduğu dönemde kullanılan Müslüman isimlerini görebiliriz. Mesela: Ali, Ahmed, Mehmed ( 1 Numaralı Hüküm), Ömer, Mustafa, Salih, Hatice (4 Numaralı Hüküm), Osman, Şükrü, Hüseyin, Derviş ( 12 Numaralı Hüküm)

Belgelerin ait olduğu dönemde kullanılan gayrimüslim isimlerini de görebiliriz. Mesela: Anaryos, İstavri, Yedusi (3 Numaralı Hüküm), Orahim (87 Numaralı Hüküm), Simon (88 Numaralı Hüküm)

Belgeler kimlerin da‘va vekilliği yaptığını da belirtmektedir. Sahyom veled Hacı Simon (88 Numarlı Hüküm), Mehmed Efendi ibni Hafız Ali Efendi ( 90 Numarlı Hüküm), Abdülkadir Efendi ibni Halil ( 14 Numaralı Hüküm)

Belgelerde gayrimüslimlerin de da‘va vekilliği yaptığını da görüyoruz ki bu da Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısını ve ülke içindeki zımmi statüsündeki vatandaşların da bu alanda görev aldıklarını göstermektedir.

Belgelerde Nevşehirli olup da İstanbul’da yaşayan vatandaşların olduğunu da görmekteyiz. “dersaadette Beyoğlu’nda Şahsuvar Mahallesi’nde mukim karye-i mezkureden er karındaşımız” ifadesi (101 Numaralı Hüküm), “dersaadette balık pazarında mukim karye-i mezkure ahalisinden tebea-i müşarünileyhanın millet-i merkumesinden” (43 Numaralı Hüküm)

Belgelerde çok farklı konulara rastlamamaktayız. Bu da bize toplum içerisinde bazı olayların büyümeden yani mahkemeye sevk edilmeden halk arasında kapatıldığını düşündürmektedir.

Bu çalışmamızın Nevşehir’e ait tarihi çalışmalara katkı sağlamasını umarız

(20)

I.BÖLÜM 1- NEVŞEHİR’İN KISATARİHÇESİ

Nevşehir, Kızılırmak vadisinin güney yamacında denizden yaklaşık 1150 m. yükseklikte yer alır. Şehrin en eski adının Nyssa olduğu ileri sürülmektedir. Ancak Nyssa’nın yerinin bugünkü Nevşehir’e mi yoksa Nar’a mı tekabül ettiği tam olarak belli değildir. Bölgenin Osmanlı idaresine girmesinden sonra şehrin yerinde Muşkara adlı bir köy mevcuttu. Muşkara, XVIII. Yüzyılın başlarında imar faaliyetleri ve iskan siyasetleri neticesinde “yeni kurulan şehir” manasına Nevşehir ismini aldı. Bu ad yanında Osmanlı bürokratik yazışmalarında zaman zaman Nevşehr-i Dilara ismiyle de anılmıştır.41

Nevşehir ilinin en eski yerleşim yeri Gülşehir ilçesi Civelek Mağarası’nda görülür. Avanos’un Sarılar beldesi yakınlarındaki Zank Höyük’te DTCF Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hüseyin Sever’in başkanlığında yapılan kazılar sonucunda Eski Tunç Çağı’nda (M.Ö. 3000- 2000) ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda (M.Ö. 2000- 1750) ait eserler ele geçmiştir. Nevşehir civarında bulunan çok sayıdaki höyüklerde özellikle Eski Tunç Çağı’na ait kalıntılar tespit edilmiştir.

M.Ö.2000- 1750 yılları arasında Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Assur tacirler Anadolu’da ticari koloniler kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi Kayseri Kültepe, Kaniş-Karum’dur. Belgelerde adı geçen ve yeri saptanabilen Karumlardan biri de Karum- Hattuş’tur. Karumlardan daha küçük Pazar yerleri ise Wabartum olarak adlandırılmışlardır. Nevşehir civarında sayısız Wabartumlar tespit edilmiş ancak bu yerleşim yerlerinde yazılı belge bulunamadığından yerleşimlerin wabartum adları bilinememektedir. Gerek Karumların gerekse wabartumların oldukça büyük bir kısmı Kapadokya bölgesinin içinde kalmaktadır. Assurlu tacirler sayesinde Anadolu’da ilk defa yazı görülür. Kapadokya tabletleri olarak adlandırılan eski Asurca yazılmış çivi yazılı metinlerden tacirlerin ticaret yolları üzerindeki beylere % 10 yol

41

(21)

vergisi verdikleri, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinden % 5 vergi ödedikleri anlaşılmaktadır.42

M.Ö. II. binin başlarında Avrupa’dan Kafkaslar üzerinden gelerek Kapadokya bölgesine yerleşen Hititler, daha sonra yerli halkla kaynaşarak imparatorluk kurmuşlardır. Kapadokya bölgesinde bulunan bütün höyüklerde Hititlere ait kalıntılara rastlamak mümkündür. Bunun yanı sıra Hitit imparatorluk döneminde özellikle Kapadokya bölgesinde stratejik açıdan önemli geçitlere ve su kenarındaki yüksek kayalara rölyef olarak işlenmiş anıtlar bulunmaktadır. Anadolu’da araştırmalar yapan Seton Lloyd, Nevşehir hakkında:“Nevşehir Milattan önceki yıllarda büyük orduların geçiş güzergâhındadır.” diyerek bölgenin eskiden beri önemli bir geçiş güzergâhında olduğunu belirtir.43

Friglerin Orta Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yıkarak Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmasından sonra Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit Krallıkları oluşmuştur. Kapadokya bölgesindeki geç Hitit krallığı ise Kayseri, Niğde, Nevşehir’i içine alan Tabal Krallığı’dır. Bu döneme ait Gülşehir- Sivasa (Gökçetoprak), Acıgöl-Topada, Hacıbektaş- Karaburna Köyü’nde Hitit hiyeroglifi ile yazılmış kaya anıtları bulunmaktadır.44

Milattan önce 1650 yıllarından itibaren uzun süre Hititlerin idaresinde kalan Nevşehir yöresinin milattan önce XII. yüzyılda Ege göç kavimlerinden ve arkasından VII. Yüzyılda Kafkaslar’dan gelen Kimmer ve İskit akınlarından oldukça etkilendiği, bir ara Asurluların idaresine girdiği, milattan önce 550-332 yılları arasında Perslerin daha sonra Kapadokya Krallığı, Roma ve Bizans’ın yönetimine geçtiği belirtilir

Kimmerlerin, Frig egemenliğine son vermesi sonucu Anadolu’da Medler daha sonra da Persler görülür. Eski Pers dilinde Katpatuka olarak adlandırılan Kapadokya bölgesi “Cins Atlar Ülkesi” anlamına gelmekteydi. Pers İmparatorluğu’nu yıkan İskender, Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaştı. İskender komutanlarından Sabiktas’ı bölgeyi denetim altında almakla görevlendirince, halk buna karşı çıktı ve eski Pers soylularından Ariarathes’i kral ilan etti. Ariarathes Kapadokya Krallığı’nın sınırlarını genişletmiştir.

M.S.17’de Tiberius Kapadokya’yı Roma’ya bağlayarak bölgeki kargaşaya son verdi. Romalılar bölgeyi ele geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak Ege’ye ulaşımı

42

Nevşehir İl Yıllığı 1998, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1999, s. 109 43

Seton Lloyd, Türkiye’nin Tarihi, TÜBİTAK Yayınları, Ankara, 2007, s. 130 44

(22)

sağladılar. Bu yol hem askeri hem de ticari açıdan önemliydi. Bu sıralarda Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk Hıristiyanların bir kısmı büyük şehirlerden köylere göç etmeye başladılar. Kayseri’nin önemli bir din merkezi haline geldiği 4. yüzyılda, kayalık Göreme ve çevresini keşfeden Hıristiyanlar, Kayseri piskoposu olan Aziz Basil’in dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastır hayatını başlattılar.

Bölge, Bizans döneminde özellikle VI-IX. Yüzyıllar arasında Hıristiyan halkın yumuşak kayaları oyarak yer altı şehirleri oluşturdukları bir sığınak yeri haline geldi. Kapadokya Bizans’ın ilk yıllarında sakin bir dönem yaşamıştır. İmparatorluk sınırları Akdeniz havzasından Kafkaslara kadar uzandığı için Kapadokya bölgesi bu imparatorluğun merkezi haline geldi. Ancak 7. yüzyıldan itibaren Persler tekrar Anadolu’yu istila ettiler. Kayseri’yi işgal altına aldılar. Kudüs’ü işgal ederek hakiki haçı Ctepsiphon’a taşıdılar. Bunun üzerine imparator Heraclius Anadolu’yu askeri eyaletlere ayırdı ve Kapadokya’yı askeri açıdan organize etti. Heraclius hakiki haçı tekrar Kudüs’e götürüp eski topraklarını aldıysa da eyaletlerde eski düzen kalmamıştır. İslamiyet’in yayılmaya başlamasıyla birlikte Anadolu’ya akınlarda bulunan Müslümanlar için bölge bir uç bölgesi olmuştur. Hem Müslümanların bölgeye akınları, hem de VII. Yüzyılda Bizans’ta tasvir (ikona) yanlılarına karşı bir hareketin güç bulmaya başlaması, yer altı şehirlerine sığınan Hıristiyan halkın sayısında giderek bir artış meydana getirdi.45

Malazgirt Savaşı’ndan sonra Bölge Selçukluların idaresine geçmiştir. Daha önce 1067’de Kayseri’yi fetheden Afşin Bey Nevşehir ve çevresini de Selçuklu topraklarına katmıştır. Türkiye Selçukluları döneminde Nevşehir doğu- batı istikametinde birer menzillik mesafede yapılmış Çay Hanı, Horozlu Han, Zazadin Hanı, Sultan Hanı, Ağzı Kara Han, Tepesidelik Han, Alay Hanı ve Sarıhan gibi kervansaraylarla ve bunlar arasındaki güzergahı izleyen ticaret yolu üzerinde küçük bir yerleşim yeri idi. Bu yol Batıda Ege kıyıları, Doğuda Orta Asya Türk dünyası ve Çin’e, Mezopotamya’ya yönelen çok işlek, canlı bir ticari hayata sahip, kültür köprüsü görevini de gören önemli bir yoldur.46

Türkiye Selçuklu sultanı II. Keykavus ile IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın birlikte saltanat sürdükleri dönemde anlaşmazlığa düşünce IV.Rükneddin Kılıçarslan Ürgüp’e sığınmıştır. Bölge 1243 Kösedağ Savaşı’nın ardından Moğol- İlhanlı nüfuzu altına girmiştir. Moğollar bölgeyi 1317’de Anadolu umumi valiliğine getirilen Timurtaş’ın

45

Şahin, a.g.m., s. 64 46

(23)

yönetimine bırakmışlardır. XIV. Yüzyılda Eretnalılar’ın hakimiyetine geçti. 766 (1365)yılına doğru Karamanoğulları tarafından ele geçirildi. Daha sonra Sivas merkez olmak üzere bir devlet kuran Kadı Burhaneddin’in idaresine girdi. Bölge XIV. Yüzyılın sonlarına doğru Kadı Burhaneddin ve Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki nüfuz mücadelelerine sahne oldu. Bu mücadeleler esnasında önce Karamanoğulları’nın, ardından Osmanlıların eline geçti. (800/1389) Ancak Osmanlıların bölge üzerindeki hakimiyeti uzun sürmedi ve Ankara Savaşı’nın neticesinde Timur tarafından Karamanoğullarına verildi. Timur’un Anadolu’dan çekilirken bölgedeki bazı aşiret guruplarını beraberinde götürmesiyle boşalan yerlere Dulkadırlı Türkmenleri yerleşti ve yörenin bir kısmı Dulkadıroğullarının nüfuz ve idaresine girdi. 894 (1489) tarihli Osmanlı arşiv kayıtlarında bölgede bulunan Ürgüp nahiyesindeki Develi zeametinin, daha önceki yıllarda bölgede yöneticilik yapan ve Osmanlı yanlısı bir siyaset takip eden Dulkadır hanedanından Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlundan mahlul olduğunun belirtilmesi bu durumun bir yansıması olmalıdır. Bu çerçevede Fatih Sultan Mehmed döneminde hem Osmanlı- Karamanoğulları, hem Osmanlı- Dulkadıroğulları arasındaki nüfuz mücadelelerine sahne olan bölgenin bir kısmı Karamaoğullarından(872/1468), bir kısmı da Dulkadıroğullarından Osmanlılar’a intikal etti. Bölgenin muhtemelen Dulkadıroğullarının elinde kalan Maraşile Elbistan’a kadar uzanan son kısımları Yavuz Sultan Selin devrinde Osmanlı topraklarına dahil oldu. (921/1515)

Nevşehir’in çekirdeği olan Muşkara Köyü ve çevresinde Osmanlı hakimiyeti altında cereyan eden önemli bir hadise tespit edilememektedir. Osmanlı idari teşkilatı içinde Muşkara Köyü, Niğde sancağının Ürgüp kazasına bağlıydı. 924’te (1518)idari bakımdan Ürgüp kazasının Uçhisar nahiyesinin köyleri arasında yer almaktaydı. Toplam on altı köyü olan Uçhisar nahiyesinin Muşkara’dan başka nahiyeye adını veren Uçhisar ile Ortahisar, Nar ve Sulusaray adlarıyla bilinen önemli köyleri vardı. Bu tarihte Muşkara köyü seksen altı hane, on dokuz bekardan oluşan yüz beş nefer (yaklaşık 450 kişi) erkek nüfusa sahipti. Bunların tamamı gayri Müslim olmakla birlikte içlerinde gerek kendi adı gerekse baba adı Türkçe olan şahıslar da bulunuyordu. Bu durum Anadolu’da Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyanların mevcudiyetinden ve 1071 Malazgirt Savaşı’ndan önceki dönemlerde Anadolu’ya gelen ve dini bakımdan Hıristiyan olmalarından dolayı bu isimleri alan Türklerin varlığından kaynaklandığı

(24)

belirtilir. Bu tespit köyün Osmanlılardan önceki dönemlerde kurulmuş olabileceğine işaret eder.47

Muşkara köyünün 1530 yıllarında toplam erkek nüfusu 150 neferdir. Bir önceki tahrire göre nüfusta belli bir artış görülmekle birlikte bunun hane itibariyle değil bekar sayısının artmaıyla ilgili olduğu dikkati çekmektedir. Nüfus bakımından bir önceki 450 sayısının 1530’da da hemen hemen aynı kaldığı görülür. Bundan elli yıl sonrasına ait kayıtlar Muşkara köyünün nüfus yapısında belli bir değişime işaret eder. Nitekim 922’de (1584) toplam vergi mükellefi 185 nefer olan köyün sakinlerinin Müslüman ve gayri Müslim olarak iki dini ve sosyal guruptan oluştuğu anlaşılır. Nüfusun 46 neferi Müslüman 139 neferi gayri müslimdi. Bu nüfusun oluşumunun ihtidalardan ziyade elli yıl boyunca tedricen köye dışarıdan gelip yerleşmelerle ilgili olduğu düşünülebilir. Toplam vergi mükellefinin birinin tam çiftlik, kırk dokuzunun yarım çiftlik miktarı toprağının olduğu, altmış beşinin ise daha küçük toprak parçalarını işlediği, altmış beşinin toprağı olmadığı, beşinin vergi vermeyen zümreye dahil olduğu tespit edilmektedir. Bu rakamlara göre sivil nüfus toplamı yaklaşık 1000 civarında idi XVII. Yüzyıl ortalarında Muşkara köyünün kırk beş avarız hanesi vardı. Burada bir avarız hanenin kaç gerçek haneden oluştuğu bilinmediği için köyün toplam nüfusu hakkında kesin bir rakam vermek güçtür. Ancak bu dönemde Celali hareketlerinin Anadolu’yu oldukça etkilediği dikkate alınırsa nüfusun 1584 yılına göre bir azalma içine girdiği, dolayısıyla XVII. Yüzyıl ortalarındaki nüfusun 1584’teki rakamın altında 500 civarında bulunduğu tahmin edilebilir.

Nevşehir’in esas nüvesini teşkil eden Muşkara köyünde Selçuklu devrinde yapıldığı anlaşılan bir kale mevcuttur. Kale söz konusu dönemde muhtemelen bölgenin güvenlik ve asayişine yönelik bir fonksiyonu yerine getiriyordu. XVIII. Yüzyılın başlarına kadar normal bir köy durumunda olan Muşkara köyü kasaba durumuna gelmesini sağlayan asıl fiziki, mimari ve demografik gelişmelere Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı döneminde (1718-1730) sahne oldu. Bunun en önemli sebebi köyün Damad İbrahim Paşa’nın doğduğu yer olmasıydı. 1690’a doğru İstanbul’a gelen İbrahim Paşa köyü ile alakasını kesmemiş ve manevi bağlarını koparmamıştı. Nitekim 1730 yıllarında şehirde oturan hane sahipleri arasında yer alan İbrahim Paşazade Mehmed Bey Damad İbrahim Paşa’nın akrabalarındandı. Bunun yanında Muşkara köyü bulunduğu yer itibariyle de gelişmeye oldukça uygundu. Köy Aksaray, Niğde ve

47

(25)

Kayseri şehirlerini birbirine bağlayan yolların kesiştiği bir derbent yeri durumundaydı; bu bakımdan hem buralara gelip giden kervanların, hem de muhtelif ticaret erbabı ve tüccarın uğrak yeriydi.48

Muşkara’nın bir kasabaya veya şehre dönüşümünün gerçekleştirilmesi için önce dönemin padişahı III. Ahmed, bir hatt-ı hümayun ile damadı İbrahim Paşa’ya Muşkara köyünü hibe ve temlik etti. Ardından İbrahim Paşa kendi vakıf hayratı olarak köyde yoğun bir imar faaliyeti başlattı. Bunun için inşaata nezaret etmek üzere merkezden bir bina emini tayin edildi. İmar faaliyetleri sonunda Muşkara köyünü şehre dönüştüren cami, medrese, sıbyan mektebi, han, hamam, imaretçeşme ve bınlara bağlı dükkanlarla vakıf ve diğer yöneticilerin ikametleri için binalar yapıldı. Bunların önemlileri devrin önemli şairlerinden Nedim, Seyyid Vehbi, Dürri ve Asım’a yazdırılan kitabeler ve İstanbul’dan gönderilen nefis eserlerle süslendi. Ayrıca bu imar faaliyetleri sırasında kale yeni başatan tamir ettirildi ve halkın güvenliğini sağlamak için sur yaptırıldı. 1730’da kalede kale dizdarı, topçu neferatı ve cebe hanenin yanı sıra bir mehter takımının bulunması buranın faal bir durumda olduğunu gösterir.

Muşkara yeni bir şehir halini alınca bu özelliğine atfen 1137 (1725) yılında Nevşehir adını aldı. Doğrudan merkezi idare tarafından verilen bu adın bürokratik yazışmalarda kullanımı için ilgili kalem ve makamlara bir de ferman gönderildi. Bu arada kaza merkezi olan Ürgüp’te oturan kadı Nevşehir’e nakledildi ve davalara buradan bakmaya başladı. Bunun yanında şehrin nüfusunu arttırmak ve buraya yerleşmeyi cazip hale getirmek için vergi muafiyeti sağlandı ve dışarıdan her türlü mali, askeri müdahaleye kapatıldı. Ayrıca İbrahim Paşa’nın bütün emlak, arazi, bağ ve bahçesi bu yerdeki dini ve içtimai müesseselere vakfedildi. Şehirde dini ve sosyal tesislerin inşasının devam ettiği 1140 (1727) yıllarında merkezde yaşayan nüfusun en az 289 nefer olduğu ve bu nüfus içinde bir kasaba veya şehirde bulunması gereken zaim, sipahi, yeniçeri, cebeci, kethüda yeri, imaret şeyhi, hatip ve imam gibi görevlilerin bulunduğu tespit edilmektedir. Bu durum köyden şehre dönüşümün hızlı bir şekilde gerçekleştiğini göstermektedir. Ayrıca buraya çevre köylerden yetmiş yedi nefer nüfusun henüz yeni gelmiş olduğu dikkati çekmektedir. Bu nüfusu yetersiz gören merkezi idare şehre göçü teşvik etmeye başladı. Bunun için konar- göçer durumdaki aşiretlere öncelik verildi ve Boynu İnceli Türkmenlerine mensup oymak ve cemaatlerin şehre iskanı yönünde karar alındı. Bu kararın alınmasında söz konusu Türkmenlerin

48

(26)

çevre halkı ile bir kaynaşma içinde olması, belirli bir gelire sahip bulunması ve içlerinde okuma yazma bilen “hacc’ül Haremeyn ve zi kudret” kimselerin bulunması rol oynamıştı. Bu hususlar çerçevesinde Boynu İnceli Türkmenlerine bağlı cemaat ve oymak ahalisi içinde 800 hanenin seçilerek Nevşehir’e, diğer kalan gurupların ise Nevşehir bölgesinde teşkil edilen köylere yerleştirilmesine karar verildi.49

“Şehir evi” veya “şehirli” olarak Nevşehir’e yerleştirilecek Boynu İnceli Türkmenlerine mensup çeşitli göçebe gurupları yirmi beş civarındaydı. Bu guruplar arasında dikkati çeken en önemli özellik “ mahalle-i oymak-ı Boynu İncelü” , mahalle-i oymak-ı Sıdıklu”, “mahalle-i oymak-ı Kürt Mahmadlu”, mahalle-i oymak-ı Turasanlu, mahalle-i oymak-ı Herikli, mahalle-i oymak-ı Kütüklü” örneklerinde olduğu gibi gurup adının hem mahalle hem oymak tabiriyle birlikte zikredilmiş olmasıdır. Buradaki oymak esasında bir göçebe gurubuna mensup olan ve onun bir parçasını teşkil eden topluluk anlamında kullanılırken mahalle ifadesi, her bir gurubun bir mahalle teşkil edecek şekilde toplu bir halde bir birim oluşturduğunun işareti olmalıdır.

Nevşehir’e yerleştirilecek göçebe grupların tespit edilmesinin ardından bunlara ev inşa edecekleri arsalar verildi. Ancak şehrin kurulduğu yerin ev için yeni arsa üretmeye pek uygun olmaması sebebiyle şehirle Nar köyü arasındaki kesim de iskana açıldı şehrin vakıf statüsünde olmasından dolayı ev inşa edecek kimselerden arsa bedeli olarak yılda bir defa 1,5 kuruş icar bedeli alınması ve arsanın mülkiyet üzere tasarruf edilmesi kararlaştırıldı. Böylece ev sahiplerinin vefatı halinde evlerin evlatlarına veya varislerine intikal etmesi mümkün olabilmekteydi. İnşa edilen bu evler genellikle çeşitli odalarla ahır, ambar ve bunların etrafını çeviren bir avludan meydana gelmekteydi. 800 hanenin tamamı olmasa bile büyük bölümünün yerleştiği Nevşehir’de bu yeni göçmen grubun geleneksel hayat tarzlarına uygun düzenlemeler yapıldığı, hatta önce şehirli oldukları gerekçesiyle evlerini boş bırakıp yazın yaylaya gitmelerinin yasaklandığı, fakat daha sonra evleri tamamen boşaltmamak, otuz kırk gün sonra dönmek ve kışın mutlaka şehirde bulunmak gibi kararlar alındığı görülmektedir. Böylece Nevşehir devlet eliyle ve sıkı iskan politikalarıyla oluşturulmuş bir şehir özelliği kazanmıştır.

Yapılan bu iskan hareketleri neticesinde 1730 yıllarında Nevşehir’in nüfusu birkaç bine ulaştı ve artık bir kasaba haline geldi. Tanzimat’tan sonra 1840’taki idari düzenlemelerde “Nevşehir maa Ürgüp” adı altında Niğde muhassıllığının ve ardından genellikle Niğde sancağının kazaları arasında yer aldı. Nevşehir, 1847’de Karaman

49

(27)

Eyaleti’nde sancak ve Niğde de burada kaza yapılsa da 1849’da tekrar Niğde sancak ve Nevşehir de bu sancakta, eskiden olduğu gibi, kaza yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar Niğde sancağının kazaları genelde Niğde, Bor, Nevşehir, Ürgüp, Aksaray, Çamardı, Ulukışla ve Gülşehir’dir.50 24 Ekim 1893 tarihinde Nevşehir’in Niğde Sancağı’ndan ayrılarak Konya Vilayeti’nde ayrı bir sancak yapılması için Dahiliye Nezaretine başvurulmuş fakat bu öneri kabul görmemiştir.51 Devlet salnamelerine göre 1888 ile 1909 yılları arasında Nevşehir Kazasında 1 Nahiye ve 34 köy bulunmaktadır. Bu köylerin tamamı merkez nahiye olan nefs-i Nevşehir’e bağlıdır. 1910 yılında ise nefs-i Nevşehir’e bağlı köy sayısı 34’ten 28’e düşmüştür.52

Nüfusunun önemli bir kısmını Müslümanların meydana getirdiği Nevşehir’de Türkçe konuşan ve yazılarını Grek harfleriyle Türkçe yazan Ortodoks Hıristiyanlar oldukça faaldi. 1899’da kasabadaki toplam 17.660 nüfusun 10.972’si Müslüman, 6080’i Ortodoks’tu. Aynı tarihte kazanın toplam nüfusu 50.000’in üzerinde idi. 1912’de basılmış, Grek harfleriyle Türkçe kaleme alınan bir salnamede ise burada 21.526 kişinin yaşadığı, bunun 13.210’unun Türk, 7306’sının Ortodoks Rum, 878’inin Ermeni Protestan ve elli beşinin Ermeni Katolik olduğu belirtilir. Çarsısında 1055 dükkân, dokuz han ve on iki fırın bulunmaktaydı. Rum Ortodokslara ait iki kiliseden Hagios Georgios 1797’de yapılmıştı. Bu dönemde kalenin bulunduğu dağın doğu, batı ve kuzeyindeki mahallelerde Türkler, dağın güneyindeki dereden aşağı kısma uzanan yerlerde Rumlar, kuzey düzlükte az sayıda bulunan Ermeniler yaşıyordu. 1835-1836 yıllarında bölgeye gelen Charles Texier, Asia Minor isimli kitabında bölgedeki izlenimlerini yazmıştır. Texier Kapadokya halkının kayalar arasında yaşadığını, bölgede Hıristiyan ve Ermenilerin yaşadığını yazmıştır.53 Bazı kaynaklar da Nevşehir’in 1906’daki nüfusu 47.000’ eyaklaşmış iken 1913’de 21.500 kişiye düştüğünü kaydetmektedir. Bu düşüşün sebebini de ticaret yollarının değişmesine, Eskişehir- Konya tren yolunun yapılmasına bağlamaktadırlar.54

50

Serdar Ösen, “Arşiv Belgeleri ve Şeriyye Sicillerine Göre Niğde 1888-1894” Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 83-105 51

Ösen, a.g.m., s.105 52

Gülin Erdem Öztürk, “19. ve 20. Yüzyıllarda Niğde Sancağı’nın İdari Taksimatı”, Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 69-81

53

Meliha Karakaya, “Seyahatnamelerde Nevşehir”, Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 27-68

54

(28)

1909-1911 arasında bölgede çalışmalar yapan R.M. Dawkins Nevşehir’de 10.000 Hıristiyan, 14.000 Türk’ün yaşadığını kaydetmektedir.55

1913’te Nevşehir’e gelen Macar araştırmacı Bela Horvath Nevşehir’in yaklaşık 25 bin nüfusunun olduğunu, bunun da yarısının Türk, yarısının da Rum olduğunu kaydetmektedir.56

XIX. Yüzyılın son çeyreğinde burada otuz bir cami ve mescid, üç dört kilise, 1256 dükkan, iki han mevcuttu. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan nüfus mübadelesiyle Nevşehir’den ayrılan Ortodoks Hıristiyanların yerine Balkanlar’dan gelen Müslümanlar yerleştirildi.

1899’da Konya vilayeti Salnamesi’ne göre Nevşehir’de 65 sıbyan mektebi vardır. Bu okullarda 2519 erkek, 1918 kız öğrenci mevcuttur. 1919-1920 yıllarında Nevşehir ve köylerindeki iptidai mekteplerde 2385 öğrenci vardır. 1883 yılında bir rüştiye bulunmaktadır. Nevşehir’de rüştiye derecesindeki gayri Müslim okullarından 4 okulda 402 erkek ve 280 kız öğrenci mevcuttur. 1868’de 2 medresesi olan Nevşehir 1874’te 5 medreseye sahip olmuştur. 1887-1888’de yayınlanan Konya vilayet salnamesinde Nevşehir Kazası’nda 8 medresenin 682 öğrencisinin olduğu kaydedilmiştir.57 1903 Maarif Salnamesisi’ne göre, Nevşehir, Gülşehir ve Ürgüp’te XX. Yüzyılın başlarında Ortodoks Rum Gregoryen ve Protestan Ermenilerin ilk ve orta düzeyde toplam 17 okulu olduğu kaydedilmektedir.58

Ortaçağlardan beri birçok gezgin ticaret yollarından geçerek Anadolu’yu gezmiştir. Hıristiyanlar, dinlerinin yayılma gösterdiği sıralarda Roma’nın Hıristiyanlığı yasaklaması ve kendilerine eziyet etmesi ile Kapadokya’nın doğal yapılarının içine saklanmışlardır. Sonra kendilerine yer altında gizli evler yapmışlardır. Böylece Roma’nın gazabından kurtulmuş ve ibadetlerini de serbestçe yapabilmişlerdir. Bu durum Roma’nın Hıristiyanlık dinini serbest bırakmasına kadar devam etmiştir. Bu nedenle Kapadokya Hıristiyanlığın merkezi sayılmıştır.hem bundan, hem de sahip olduğu doğal güzelliği ve de coğrafi konumundan dolayı tarihin her döneminde seyyahların ilgi odağı olmuştur. Kapadokya’ya gezi yapan yabancı seyyahlardan bazıları şunlardır: Hans Dernschwam, Paul Lucas, Charles Texıer, William J. Hamilton,

55

Karakaya, a.g.m., s. 59 56

Bela Horvath, Anadolu 1913,Çev. Tarık Demirkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2010, s.95 57

İbrahim Öztürk, “Konya Vilayet Salnamelerine Göre Niğde Sancağı’ndaki Eğitim- Öğretim”, Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 107-127 58

Cuma Bilgi, Balkan Savaşı Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’de Şehit Olan Gülşehirliler Üzerinde Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 2008, s. 9

(29)

Helmunth Von Moltke, William Francis Ainsworth, Heinrich Barth, Bela Hovarth. Bununla birlikte yerli seyyahlardan Nahit Sırrı Örik, İsmail Habib Sevük ve Yaşar Kemal de bölge hakkındaki düşüncelerini eserlerine yansıtmıştır.59

XVI. yüzyılda Nevşehir’in çekirdeği olan Muşkara köyü sakinlerinin tarınla uğraştığı, bağcılık ve bahçeciliğin daha yaygın olduğu tespit edilmektedir. Ayrıca burada bir kaç değirmen ve bezirhane mevcuttu. XVIII. Yüzyıl başlarında köyün şehre dönüşümü esansında başta dükkan olmak üzere bazı ticari binalar yapılmasına rağmen yörenin ekonomik faaliyetinde bağcılık ve buna bağlı ürünler daha fazla ön plana çıkmaktaydı. Cumhuriyet döneminde şehirde üzüm mahsullerine dayalı şarap fabrikaları ile tekstil ve gıda üretimiyle ilgili fabrikaların açıldığı dikkati çekmektedir. Yaşar Kemal de Peribacaları isimli eserinde bölgede şarap fabrikasının yapıldığını kaydetmektedir.60 Bunun yanında şehirde ve yörede turizm giderek gelişme gösteren bir sektör oldu. Bu gelişmeye paralel şekilde özellikle 1980’li yıllardan itibaren gerek Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gerekse dış ülkelerden sayıları yüz binleri aşan turist, her yıl başta Göreme olmak üzere Derinkuyu ve Kaymaklı’daki yer altı şehirlerini ziyaret etmektedir.

Cumhuriyet’in başlarında 1927 nüfus sayımında 13.454 nüfusa sahip olan Nevşehir, 20 Temmuz 1954’te il merkezi olduktan sonra 1955’te nüfusu 16.799’a ulaştı. 1970’lerden sonra şehir hızlı bir kentleşme sürecine ve nüfus artışı içine girdi. Bunun yanında eğitim öğretim ve sağlık kurumlarının sayısında önemli bir artış oldu. İlk defa 1985 sayımında nüfusu 50.000’i aştı.(50.204) 2000 sayımında bu sayı 70.000’e yaklaştı. (67.864)

1924 yılındaki idari yapılanmada il olarak ortaya çıkan Niğde’ye bağlı bir ilçe merkezi olan Nevşehir 1954’te il merkezi haline getirildi. Bu yeni idari teşkilatta ilin kazalarını Nevşehir’den ayrı bir vilayet iken kaza haline getirilen Kırşehir, Kırşehir’e bağlı Mucur, Avanos, Hacıbektaş, Kayseri’ye bağlı Ürgüp, Niğde’ye bağlı Gülşehir ve Kozaklı teşkil etmekteydi. Kozaklı ilçesi, Kozaklı ve Hamamorta adıyla Avanos’a bağlı köylerin birleşmesiyle kurulmuştur. Bu ilçeler arasında yer alan Kırşehir 1957’de tekrar il haline getirildi ve Mucur ilçesiyle beraber Nevşehir’den ayrıldı. Buna karşılık daha önce Melegübi adıyla bilinen Derinkuyu 1960’ta ilçe olarak Nevşehir’e bağlandı. Ardından Acıgöl kasabası Nevşehir’in kazalarından biri haline getirildi.(1987)

59

Meliha Karakaya, a.g.m., s. 28 60

(30)

Nevşehir’in merkez olduğu Nevşehir ili Kayseri, Yozgat, Kırşehir, Aksaray ve Niğde illeriyle çevrilmiştir. Merkez ilçeden başka Acıgöl, Avanos, Derinkuyu, Gülşehir, Hacıbektaş, Kozaklı ve Ürgüp adlı yedi ilçeye ayrılır. 5379 km² genişliğindeki Nevşehir ilinin sınırları içinde 2000 yılı nüfus sayımına göre 309.914 kişi yaşıyordu, nüfus yoğunluğu ise elli sekiz idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2005 yılı istatistiklerine göre Nevşehir’de il ve ilçe merkezlerinde 123, kasabalarda 142, ve köylerde 174 olmak üzere toplam 439 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı 62’dir.61

2- NEVŞEHİR ŞER’İYYE SİCİLLERİ VE 17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİ

Nevşehir Şer‘iyye Sicilleri Ankara’da merkez kütüphanede bulunmaktadır. Tamamı 30 defter halindedir. Bu defterlerde hükümlerin numaralandırılması sonradan yapılmıştır. Nevşehir Şer‘iyye Sicilleri tarih olarak 26 Eylül 1798 ile 1 Ocak 1930 arası dönemleri kapsamaktadır.

Nevşehir Şer‘iyye Sicillerinden 20 Numaralı defter üniversitemiz öğrencilerinden Sevgi Kuş tarafından yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır.

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili ise Hicri 15 Rebiülahir 1323 – 23 Cemaziyelahir 1324, Miladi 19 Haziran 1905 - 14 Ağustos 1906 tarihleri arasındaki hükümleri içermektedir. Bu dönem Sultan II. Abdülhamid’in saltanat yıllarına tekabül etmektedir. 17 Numaralı bu sicilde toplam 137 adet hüküm bulunmaktadır.

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicili hükümleri genel olarak kronolojik sıraya göre düzenlenmiştir. Fakat bazı belgelerde bu sıraya uyulmamıştır. Belgeler genellikle okunaklıdır. Fakat bazı yerlerde mürekkep birikmesi ya da yazının üzerinin çizilmesi okumayı güçleştirmektedir. Yazı karakterine baktığımızda farklı yazı karakterleri görmekteyiz. Bu da dönem dönem kadıların değiştiğini göstermektedir.

Defterde numaralandırma genellikle doğrudur. Fakat 87. hükmün numarası verilmemiş, 109. hükümde boşluk olan bir yere 110. hüküm yazılmıştır.

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicil Defterinde merkezden gelen kayıtlara rastlamadık. Kadıların bulunduğu yerdeki günlük kayıtlarına rastladık. Öyle tahmin ediyoruz ki merkezden gelen emirler başka defterlerde kayıtlıdır.

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicilindeki kayıtların konularına göre dökümü şöyledir:

61

(31)

Miras 47 Vekalet 44 Nafaka 8 Alacak 16 Arazi Gasbı 2 Arsa Taksimi 2 Bağış 7 Arazi 1 Hane ve Eşya 1 Darb 1 Fi'li Şe'ni 1 Tapu 1 Mülk 1 Nikah İsbatı 1 Haczin Kaldırılması 1 Devir 1 Keşif 1 Ticaret 1

17 Numaralı Nevşehir Şer‘iyye Sicil Defterindeki 137 hükmün 65 tanesi Müslümanlara 72 tanesi Gayri Müslimlere ait hükümlerdir. Yani hükümleri %47’si Müslümanlara, %53’ü gayrimüslimlere ait kayıtları ihtiva etmektedir. Bu da bize Nevşehir’de yaşayan Hıristiyan nüfusun miktarı hakkında bilgiler vermektedir.

Vekalet davalarında en çok dikkatimizi çeken olay Müslümanların bir gayri Müslim dava vekilini, gayri Müslimlerin de bir Müslüman dava vekilini kendileri için vekil olarak seçmeleridir. Bununla ilgili şöyle bir örnek verebiliriz: Nevşehir Kazası’nın Cami‘i-i Cedid Mahallesi’nden Hamdi Bey ibni Hacı Süleyman Bey Karacakürd Mahallesi ahalisinden Boz Ömer oğlu Halil Ağa’dan alacaklarının tahsili için açılan davaya Orahim veled Yordan’ı vekil olarak istemiştir.62 Aslında bu olaylar bu dönemde Müslümanlarla gayri Müslimlerin bir arada yaşadıkları gibi birbirlerine de güvendiklerini göstermektedir. Bu iddiamızı güçlendiren bir gözlem Macar araştırmacı Bela Horvath’tan gelmektedir. Anadolu 1913, isimli eserinde Horvath Nevşehir’de Müslümanlarla gayri Müslimlerin arasındaki ilişkiyi şöyle anlatır: “Türklerin bir başka övgüye değer özellikleri de, sadece kendi soydaşlarını değil, Hıristiyanları bile desteklemeleri, dayanışma göstermeleri. Eğer Rum ailede baba birkaç yıllığına İstanbul’a çalışmaya, dükkan açmaya, ticaret yapmaya gitmişse, ailesini yanında

62

(32)

götürmüyor. Bu durumda komşular, tanıdık Türk erkekler geride kalan aileye yardım etmeyi görev kabul ediyorlar.”63

Bu davalardan başka alacak, Nafaka, bağışla ilgili dava kayıtları bulunmaktadır. Geri kalan davalar ise tapu, darb, arazi, nikah, ve devir gibi işlemlere ait dava kayıtlarıdır.

Metinlerde İstanbul’da geçen her hangi bir dava konusunda vatandaşların İstanbul’daki bir Nevşehirliyi dava vekili olarak seçtiklerini görmekteyiz. Buradan şu sonuca ulaşabiliriz; Nevşehirli olup İstanbul’da yaşayan vatandaşlar vardır. Bu vatandaşların nerede yaşadıklarını, hangi işi yaptıklarını belgelerden öğrenmekteyiz. Genellikle esnaf(bakkal, kasap, tütüncü) olduklarını görmekteyiz.

Belgelerde anlaşmazlığa konu olmuş her hangi bir arazi yeri tarif edilirken hem o yöredeki mevki isimlerini hem de orada yaşayan kişileri öğrenmekteyiz.

63

(33)

II. BÖLÜM

17 NUMARALI NEVŞEHİR ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU

1

1- Nevşehir Kazası’nın Memiş Bey Mahallesi ahalisinden Tahir Beyzade Ali Bey ve biraderi Hamdi Beyler ile hademeleri ma‘zubi Ahmed bin İsmail’den her biri meclisde kaza-i mezkurun Herekeli mahallesi ahalisinden Baratalı

2- zade Mehmed Efendi İbni Ahmed Ağa mahzarında takrir-i kelam ve tabir-i anil meram idüp Aksaray Kazasına tabi Süleman Höyüğü karyeler ahalisinden Mehmed oğlu Ahmed Çavuş

3- ibni Mehmed ile karye-i mezkurede arazimizi gasb ve cihet-i mülkiyece ika eylediği sahtekarlık fiilinden dolayı merkum Ahmed Çavuş aleyhinde ikame 4- edilen adliye ve mülkiye ceza ve hukuk ve ticaret kısımlarına ve istinafen

mahkeme-i cezaiye ve hukukiye kısımlarında ve memalik-i şahanenin her kangı vilayet

5- velev o kaza mahkemelerinin her kangı kısımlarında olur ise olsun ve bilcümle leh ve aleyhlerimizde vukubulmuş ve bulacak deaviden dolayı keyfiyetin

6- aid olacağı mehakim-i şeriyye ve nizamiye ve cezaiye ve istintak devairelerinde bidayette itirazen istinafen iade ve temyizen ve cehr ve gıyabi suretlerle

7- müddei ve müddeialeyh sıfatlarıyla muhakeme ve muhaseme ve mürafaa ve azam istikay-ı anilhükkam ikame-i şuhud ve istimaına tahlif ve istihlafa ve kendi imzasıyla ve layiha ve evrak-ı

8- saire tanzim ve makam-ı aidelerine takdime tebliğ ve tebellüğe vaz‘ hecz ve fekke ve lehimizde sadır olan i‘lam-ı icraya vaz‘a ve tenfiz-i ahkamını

(34)

9- metalibeye zarar ve ziyan ve tazminat da‘valarını kıyam ehl-i hibre ve mümeyyiz ve hükm-i erbaba vukuf nasb ve ta‘yin ve azle ve bu da‘valardan mütevellid

10- da‘va-yı hadise vukuunda ve şahs-ı salis zuhurundanlar ile muhakemenin her bir derecesinde asil gibi ifa-yı muameleye ikrar ve iktizasınca zahir bu muamelenin ifa ve icra ve husus-ı mezkurun mütevakkıf

11- olduğu umurun küllisini ika ve icraya tafralarımızdan mumaileyh Mehmed Efendi’yi vekalet-i amme-i mutlaka-i sahiha-i şer‘iyye ile vekil-i murahhas ve mufavvaz olarak

12- vekil ve naib-i menab nasb ve ta‘yin eyledik dediklerinde ol dahi vekalet-i mezkureyi berminval-i muharrer kabul eyledi deyu takrir ve tasdikve tescil-i vekalet

15 Rebiaülahir 1323

İsmail oğlu Ahmed Vekil-i mumaileyh Mehmed Biraderi Hamdi Bey

Müvekkil-i mumaileyh Ali Bey Efendi İbni Hacı Süleyman

2

1- Nevşehir Kazası’na tabi Melegubi Karyesi’nde sakine ve tebea-i devlet-i aliyyenin Rum milleti nisvanından iken bundan akdem fevt olan Mavri kızı Vasleki binti

2- Bezo veled Tamak veraseti sadrı kebir oğlu gaib-i anilbeled İstavri ve sadriye kebire kızı o seyyid ve hazıra anilmeclis Sevize ve diğeri Mariye’ye muhasara idüğü karye-i

3- mezkure ahalisinden ve tebea-i müşarünileyhanın millet-i merkumesinden Aleksi veled Yorgi ve Yovan veled Mirkan nam kimesnelerin mahzar-ı hükkam cahının şahidin-i

4- ma‘delin şehadetleriyle sabit ve sübut-ı verasetlerine hükm-i şeri lahık olduktan sonra varisun-ı mezburundan ma‘rifetüşşahs mezbure Mariye Hatun

Referanslar

Benzer Belgeler

421 Borç Senetleri hesabı nda takip edilmekte olan iktisadi kı ymetler enflasyon muhasebesi uygulaması nda parasal kı ymet olarak kabul edildiğ inden bu hesap enflasyon

Vergi sisteminde yasal vergi oranlarının yüksekliği, vergi denetiminin etkinsizliği, vergi inceleme oranlarının düşüklüğü, kayıt dışı kalan ve/veya vergi

Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi • Enerji Raporu 2011 III Başkan : Tülin Keskin Gerçek Kişi.. Üye : Mehmet Ayerden TETAŞ Genel Müdürlüğü Üye : Çetin Koçak

Eser vasıtasıyla Bahriye İʻâne Komisyonunun faaliyetleri, Trablusgarp ve Balkan savaşları sırasında hayatını kaybedenlerin yakınları ile yaralılar için

lhaleyi alan firma cihazın teslimi sırasında cihaz için orijinal kullanım, bakım, onarlm Ve teknik servisi için gerekli dökümanlardan herbir cihaz için birer

CITEXAM genel olarak sersemlik haline neden o|maz' Fakat yine de bu ilacı a|maya başladığınızda baş dönmesi veya uyku hali hissederseniz, bu etkiler geçinceye

• Bazı çalışmalarda enürezis şikayeti olan çocuklarda bu mekanizmanın uygun şekilde işlev görmediği, bu çocuklarda idrar kaçırma nedeninin artmış idrar

[r]