• Sonuç bulunamadı

Hadise yaratan piyesler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hadise yaratan piyesler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yazan: Vasfi Rıza Zobu Güllü Yakııp Efendi'nin Gedikpaşa'daki ünlü «Osmanlı Dram Kumpanyası»nın hâdise yaratan temsillerinden «Ha­ kikî Nedamet»in dördüncü tablosu. Dekor ve kostüm zenginliği özellikle dikkati çekmektedir.

G

edikpaşa Tiyatrosu'nda istik­balin büyük sanatkârları ye­ tişti. Fasülyeciyan, Mınak- yan, Benliyan, Necip, Ahmet Fehim, Büyük İsmail efendiler, Ka- lakaş hemşireler, Araksiya, Bayzar, Siranuş hanımlar hep «Güllü Ya- kup» efendinin «Osmanlı Tiyatro- su»nda şöhrete eriştiler. Bunlar ve diğerleri Gedikpaşa’nın on senelik faaliyeti esnasında ve ondan sonra isimlerini tiyatrolarına firma olarak vererek müteaddit batı örneği ti­ yatro ve temsilleri veren temsil he­ yetleri kurdular. İstanbul'da ve Os­ manlI ülkesinin büyük şehirlerine turneler tertip ettiler. Bütün bun­ ların ve bugünkü Türk

Tiyatroları-HADİSE

nın temeli işte 1868 yılında Gedik­ paşa'daki tiyatro binasında Güllü Yakup Efendi tarafından atılmış ve onun bilgili idaresi ile gelecek yıl­ lara emanet edilmiştir.

Ahmet Mithat Efendi'nin bir piyesi­ ni beğenmeyip oynamaması dola- yısiyle Mithat Efendi, sahibi olduğu «Tercüman-ı Hakikat» gazetesinde sürekli hücumlarda bulunmuştu.

Ni-YARATAN

hayet 1880 yılında hem tiyatro imti­ yazı, hem de tiyatro binasının mu­ kavelesi sona erince Yakup Efendi Gedikpaşa tiyatrosunu terketti. Böylece tiyatronun idaresi Mınak- yan Efendi’ye kaldı. Bazı rivayetlere göre Güllü Yakup Efendi tiyatroyu Ahmet Mithat Efendi ile diğer ga­ raz erbâbının hücumlarından bıktığı için terketmiştir.

TÜRK TİYATROSUNDAN

\ T '

NEYYİRE

ERTUĞRUL

Türk Tiyatrosundaki kadın sanatçı­ ların tarihinin başlangıç noktaların­ dan birini teşkil eden NEYYİRE ERTUĞRUL, Abdülhamid'in huzur hocalarından Ahıskalı Eyüb Efendi' nin kızı olarak 1903 yılında

istan-PORTRELER

bulda, Fatih semtinin Atikalipaşa mahallesinde dünyaya gelmişti. A- sıl adı Münire idi. Tahsiline Cibali' deki Üsküplü Mahalle Mektebinde başlamış, buradan Horhor'daki ip- lidaî'ye, oradan da Darülmalûmat'a nakletmişti. 1921 yılında bu mektep­ ten mezun olup öğretmen çıkmış, ancak tahsilini yeterli bulmayarak bir yandan da Amerikan Kız Koleji' ne yazılmıştı.

1922 yılında «Ateşten Gömlek» fil­ minin hazırlıkları yapılırken eserde mevcut iki önemli kadın rolünden biri Türk sahnesinin değerli sanat­ çısı Bedia Muvahhit hanıma veril­ miş, ikinci rol için de gazetelere ilân verilmişti. Bu ilâna bir tek kız müracaatta bulunmuştu. Bu da genç muallime ve Amerikan Kız Ko­ leji öğrencisi Münire Hanım idi... «Ateşten gömlek» filmindeki «Kez- ban» rolü ile kendisini gösteren ve büyük kabiliyetini ispatlayan Müni­ re hanım, kendisine yapılan teklif­ ler karşısında sanat hayatını kabul­ lenmiş ve 1923-1924 tiyatro sezo­ nunda «Othello» piyesiyle Darülbe- dayi sahnesinde görülmüştü. Darülbedayi'ye İntisap ederken adı­ nı değiştirip «Neyyire Neyyir» yap­ mış ve şöhretin ilk basamaklarını bu müstear isim altında tırmanma­ ya başlamıştı. Büyük sanat gücü ile birleşen kültür ve zekâsı onu pek kısa bir zaman içinde Türk sahne­ sinin en gözde bir kadın oyuncusu yapıvermişti.

Neyyire Neyyir ayni zamanda dev­ rin büyük taassubu içinde, Türk kız­

larına: «Sahneye çıkılır ve her sa­ hada olduğu gibi bu alanda da ça­ lışılırken Türk kadınlığının namus ve iffetiyle bütün vakar ve haysi­ yeti de pekâlâ korunabilir» diyen ve bunu benliğinde ispatlayan bir-iki kadın sanatçımızdan biri olmuştu. Özellikle dramlarda pek büyük bir başarı gösteren Neyyire Neyyir, «A- teşten Gömlek», «Taş Parçası», «Kızkulesi faciası», «Kral Lear» gibi oyunlarda yarattığı unutulmaz kom­ pozisyon ve rollerle hâtıralarda ve hâfızalarda ölümsüz bir yer işgal e- derken Türk Tiyatrosu tarihine de adını altın harflerle yazdırmıştı. Türk sahnesinin bu güçlü kadın o- yuncusu, sahne arkadaşı ve Türk Tiyatrosunun en ulu zirvesi olan Muhsin Ertuğrul ile evlendikten sonra takma isminin sonundaki «Neyyir»i bırakıp yerine «Ertuğrul»u almış ve Neyyire Ertuğrul olarak güçlü sanat yaşantısını sürdürmüş­ tü.

Türk Tiyatrosu tarihinde unutulmaz adı daima takdir ve hayranlıkla yâ- dedilecek olan Neyyire Ertuğrul ay­ ni zamanda tiyatro ve sinema sanat­ larında büyük bir bilgiye sahipti. En iyi şekliyle vâkıf olduğu türkçeden başka fransızca, İngilizce ve rusça lisanlarına da vakıftı. Musiki bilir, büyük babası Hattat Osman Efen- di'den tevarüs ettiği bir kabiliyetle mükemmel hat yazar ve gayet iyi resim yapardı.

13 şubat 1943 günü, henüz 40 ya­ şında iken hayata gözlerini yuman Türk sahnesinin bu güçlü oyuncusu­ nu takdir ve rahmetle yâdediyoruz.

S

bVbZSr

PİYESLER

Yakup Efendi buradan ayrıldıktan sonra Şehzadebaşı'ndaki «Cûdi E- fendi Bahçesi»nde evvelâ yaz tem­ sillerine başlamış, sonra ahşap ola- lak yaptırdığı kapalı kısımda bir­ kaç temsil vermiştir. 1882 yılında Abdülhamid tarafından Mülâzim rütbesi verilen Güllü Yakup Efendi Müzika-i Hümâyûn a tiyatro hocası olmuştu...

Ahmet Fehim Efendi'nin hâtıratın- dan hesaplayıp çıkardığıma göre, 1884-1885 yıllarında Ahmet Mithat Efendi'nin telifi olan «Çerkeş özden­ leri» isimli piyes Gedikpaşa Tiyat­ rosu'nda oynandı ve hemen ilk ge­ cesinde Yıldız'a «Bu piyes Çerkes- leri istiklâle teşvik için yazılmıştır» diye bir jurnal uçuruldu. Mithat E- fendi, piyesini oynamadığı İçin yap­ tığı haksız hücumlardan ötürü Ya­ kup Efendi'nin bedduasına uğradı herhalde. Sultan Hamid'den çıkan bir fermanla o gecenin sabahı er­ ken saatlerde bir yığın zâbıta, ame­ le ve halktan bulunan kalabalıkla, mermer sütunlu antreli, mermer merdivenli, kat kat localı ve pek muhteşem avizeli o koca tiyatro, öğle vaktine kadar hâk ile yeksân ediliverdi. Böylelikle bu tarihî tiyat­ ro binası bir jurnal yüzünden orta­ dan silinip gitti...

Güllü Yakup Efendi'nin Müzika-i Hümayûn’a alınışından, yâni 1882' den sonra Yıldız'da Müzikali Efen­ diler tarafından haftada iki gece ol­ mak üzere muntazam temsiller ve­ rilmeye başlandı ve devam etti. Ta­ biî bunların temsilleri türkçe idi. Bir de Yıldız tiyatrosunda Italyan sanatkârlardan kurulu daimî bir o- pera heyeti vardı. Bu heyet hem maaşlı, hem de askerî rütbeli idi. Heyetin başı Salvatore Stravola idi. Bunlar onbeş sene Yıldız'da sanat­ larına devam ettiler. Bunun oğlu Arturo yarbaylığa kadar yükseldi ve «bey» Unvanını aldı.

Meşrutiyetin ilânından sonra Müzi­ ka-i Hümâyûn da tasfiyeye uğradı. Nazif, Zâti, Halim beyler gibi yaşlı­ lar, Nâşit bey gibi gençler şehre yayıldılar. Arturo bey de İstanbul' dan ayrılmadı. 1948'de, seksen ya­ şında iken Metin Toker'in kendisi ile bir röportajı vardı. Bu yazıdan,

(2)

o devre ait malûmat edinmek ka­ bildir.

Metin Toker'in «Cumhuriyet» gaze­ tesinde neşrettiği bu röportaj tiyat­ ro tarihimiz için bana ipucu verdi. Şöyle ki:

Tepebaşı Tiyatrosunun hangi tarihte yapıldığına dair hiçbir yerde bir kayıt bulamadığımız gibi Belediye arşivlerini de karıştırmama rağmen hiçbir tarihine tesadüf edememiş­ tim. Arturo Stravola, 1948 yılında 80 yaşında imiş. İstanbul'a geldiği zaman 26 yaşında idi. 26 yaşla 80 arasında 54 yıl var. Röportajın ya­ pıldığı 1948'den 54 yıl geriye gi­ dersek 1894 senesine kadar dön­ müş oluruz ki, Stravola'nın İstan­ bul'a geliş tarihi olmuş olur. Geldik­ leri bu tarihte Concordia Tiyatro bi­ nasında temsillerini vermişlerdi. Her ne kadar müddet oynamışlar ise, buradan Balkan memleketlerine tur­ neye çıkmışlar ve tekrar İstanbul'a dönünce yeni bir tiyatro binası bul­ muşlar. O vakit ki ismi «Petit Chant» olan Tepebaşı Dram Tiyat­ rosu... Bu binada temsillerine de­ vam etmişler.

Tepebaşı Tiyatrosu, diğer müştemi­ lâtı ile İstanbul'a Şehremini olan Rıdvan Paşa tarafından yaptırılmış­ tır. Paşa, 22 eylül 1890'da Şehremini

oldu ve 1906'ya kadar, yani vurulup öldürülünceye kadar makamında kaldı. Tünel'den çıkan toprakla dol­ durulmuş olan Tepebaşı Mezarlığı sahasını ikiyüzelli bin liraya evkaf­ tan satın almış idi.

Stravola kumpanyası İstanbul'a Rıdvan Paşa'nın Şehremiliğinin dördüncü senesinde gelmiş ve Te- pebaşı binası yokmuş ki, Concor- dia'da oynamış. İstanbul'daki tem­ silleri ile Balkanlardaki turnesinin bir

seneden fazla süreceğini tahmin e- demem. 1894’de geldiği İstanbul' dan ve gittiği Balkanlarda bir sene geçirerek döndüğünde Tepebaşı Ti- yatrosu'nda oynadığına göre, bizim tarihî Tepebaşı Dram Tiyatromuz

«Simon ile Man» isimli piyes de Gedikpaşa tiyatrosu'nda pek büyük sükse yapmıştı. Resim, bu melodramın dokuzuncu tablosunu göstermektedir.

İşte Güllü Yakup Efendi'nin Gedikpaşa Tiyatrosunda temsil edilen ve büyük bir ilgi toplayan bir diğer piyesi: «Bal­ mumcu»... Fotoğraf, bu piyesin son tablosunu tespit etmektedir.

Gedikpaşa'daki OsmanlI Dram Kumpanyasının oynadığı piyesler arasında «Peçeli Kadın» melodramı da uzun yıl­ lar hâtıra ve hâfızalardan silinmeyen bir oyun olmuştu.

1894-1895 tarihlerinde yapılmış ve bitmiş olmalıdır...

İstanbul'da şâyanı dikkat bir paşa konağı vardır. Çemberlitaş ile Çar- şıkapısı arasında, Atikali Paşa Ca- mii'nin karşısındaki sokaklardan bi­ rine tesadüf eden yerde zamanın meşhurlarından Merkez Kumandanı Saadettin Paşa'nın kâşanesi vardı. Bu konak adeta bir musiki, bale ve tiyatro konservatuarı idi. Mübalâğalı sayılacak kadar çok sayıda saz, söz, raks ve tiyatro heyetleri teşkil eden câriyeler vardı. Musiki ve raks kısmının methini dilden dile Meşru­ tiyetten sonra da gazete ve mec­ mualarda çok dinledik ve okuduk. Mevzumuz olan tiyatro bölümünü de Ahmet Fehim Efendi'nin hâtıraların­ dan hülâsa edelim:

Bakırköyünde yaz temsilleri verdik­ leri bir günde Saadettin Paşa ailesi­ nin kırk halayığı ile oyun seyrine geldiğini haber verirler. «Bu hala­ yıkları paşa tiyatromuza sık sık gönderirdi, çünkü onları tiyatrocu olarak yetiştiriyordu» der. Konağın­ da bir sahne olduğunu dekorlarını meşhur dekoratör Şişeciyan'ın yap­ tığını, piyeslere ait yüzlerce kat el­ biseler dikildiğini, Mınakyan ve Ho- las efendilerin konağa gidip kızlara tiyatro dersi verdiklerini kendisinin de gidip ayni sahnede komediler oynadığını söyler. Bu kızlardan mü­ teşekkil tiyatro heyetinin defalarca Yıldız Tiyatrosu'na gidip padişah huzurunda da temsiller verdiklerinin yine konağa gidenlerin malûmu ol­ duğunu söyler.

Okuyup öğrendiğimize göre, Türki­ ye'de ilk tahsisatlı yarıresmî tiyat­ ro Bursa'da, o tarihlerde Bursa Va­ lisi olan Ahmet Vefik Paşa tarafın­ dan kurulmuş ve üç yıl süre ile faa­ liyet göstermiştir. Bu tiyatro hâdi­ sesini, içinde yapamış bulunan bü­ yük aktör Ahmet Fehim Efendi'nin Vakit gazetesinde yayınlanan hâtı- ratından faydalanarak gelecek ya­ zımda nakledeceğim.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi * 0 0 1 5 8 0 6 3 8 0 1 0 *

Referanslar

Benzer Belgeler

Çün- kü zaman algısı mikrosaniye (saniyenin mil- yonda biri), milisaniye (saniyenin binde biri), saniye ve biyolojik ritimler gibi farklı süre öl- çekleri için farklı

Çölaşan ısrarla, Barlas a- leyhine Sabah Gazetesi’nde yer alan “ fiıale Takipçisi Genel Müdür Kim?” başlıklı haberi gösterirken, bu gaze­ tenin Barlas

This research was conducted to determine the effects of different seaweed doses on yield and nutritional values of hydroponic wheatgrass (Triticum aestivum L.) juice in the

En meş ■ hur eserleri

Tarihsel olarak bakıldığında genel amaçlı teknolojilerin ortaya çıktığı dönemlerde yeniliklerin sayısında bir artış gözlenmiştir.21 Mal ve hizmetleri kapsayan ürün

Orhan Camii mihrabı; taç ve niş bölümünde celî sülüs, Hüdâvendigâr Camii mihrabı; alınlık ve çerçeve bölümünde kûfi, niş bölümünde celî sülüs,

Grif- fith’ten beri yerleşmiş olan klasik sinema­ nın estetik öğeleri Godard tarafından ters­ yüz edilmiştir...” “..Godard, yeni bir estetik çizgiyi gerçekçiliğin

Altı sene kaldığım ve geçen büyük harp müddetini gç çirciğim Yemenden dönmüştüm. Altı sene evvel ayrıldığım İstanbul şehir bakımından hiç