Şeyhül’ettiba Cemil Paşa, Kandemir’e hâtıralarını anlatıyor,
İlk Operatörümü?;
Cemil Paşa Hatıralarını Anlatıyor
V urduna, hattâ bütün in-* sanlığa -her kulla nasip olmayacak şekilde- yararlı olmak mazhariyetine ermiş az insanlardan biri olan «Şey hületibba» sayın doktor o- peratör Cemil Topuzlu, bilin diği gibi, ilk modern cerra himizin de, röntgenciliğimi zin de piridir.
Evet, memlekete getirdiği bir çok yenilikler gibi, Tür. kiyede bizzat dörtbaşı mâ mur şekilde kurduğu ilk mo dern ameliyathanede, ilk mo dern ameliyatı yapan, ilk Türk operatörü de, ilk defa memlekette imâl edilen ront gen cihazını kullanan hekim de odur.
Bütün bunları henüz 25 yaşında genç bir doktor iken, nasıl başardığını öğrenmek istediğimiz zaman, her za manki cana yakın samimî gülüşü ile bir lâhza düşüne rek:
Türklyemizin ilk operatörü { Cemil topuzlu, çok entere- 5 san hâtıralarını Yeni Tarih j Dünyası Yıllığı’na anlatmış i tır. Yarım asır evvelini ib- i retle bir daha yaşıyacaksı- >
nız. Yazan : K A N D E M İ R
— Haydarpaşadaki Tıbbi- ye-i askeriye okulunda öğ renci iken, hocalarımızdan gördüğümüz ameliyat, oku lun hamamının göbek taşın da yapılırdı. Çünkü henüz ne orada, ne de hastahanele- rimizde ameliyathane diye bir şey vardı. Göbek taşında veya ev, han, otel odaların da yapılan ameliyatlarda teh
likeli sayılan karın, dimağ, mafsal gibi yerlere dokunul
mamak şartiyle yapılırdı. Ve halk, çoğu defa derdinin de vasını kırıkçı, timarcı ve sünnetçi gibi kimselerden beklerdi. Memleketimizde ilk defa cerrahlık yaptığı söy lenen Nuri beyin vefatı üze rine Tıbbiye-i laskeriye oku lu «emraz-ı hariciye mual lim muavinliğine» getirileni Naim beyin verdiği dersler de, hep nazarî idi ve biraz evvel söylediğim gibi, ameli yatı mektep hamamının gö bek taşında yapardı.
— Siz, ilk modern ameli yatı ne zaman yaptınız?
— 1890 da tahsilimi ta- mamlıyarak Avrupadan Îs- tanbula döndükten sonra, o devrin en büyük hastahanesi olan Haydarplaşa hastahane- sine operatör olarak tâyin e- dilmiştim. Bu operatörlük unvanını da o zaman, benim ısrarımla ilk defa veriliyor du. Çünkü ben, o devirde kı-333
Sevimli Paşanın güzel bir enstantanesi. nkçı, çıkıkçı gibi timarcı ma.
kulesine de «cerrah» dendiği için, onlardan ayrılmış olmak düşüncesiyle, diplomalı haki kî cerrahlara «operatör» den mesi gerektiğini ileri sürerek, ilgili makamlara da kabul et tirmiştim.
İşte, ilk modern ameliyatı da, bu hastahanede, yü/.ün- de kanser olan bir zauıtın üst çene kemiğini çıkarmak suretiie yapm.ştım. O gün lerde bu hastahanede bile, yaralara hâlâ eski usul tiftik, lâpa, merhemlerle pansıman yapılır, idrofn pamuk ve gaz bezi yerine de sünger kulla nılırdı.
Tabii bunların hepsini' ilk hamlede kaldırdım. Yaptı ğım bu ilk modern ameliyat gazetelere de aksedince, her taraftan tebrikler aldım ve böylece ilk şöhretim de baş lamış oldu.
— Şöhret nasıl büyüdü? — O sırada Paristeki ho cam profesör Pean Istanbula gelmişti. Kendisini ziyaret ettiğim zaman bir ameliya. timi görmek istediğini söy- ledi. Ben de bir Guatr ameli yatını onun usulü ile, huzu runda yaptım. Hocam bun dan pek memnun oldu, bu memnunluğunu Sultan Ha mide de belirtti. Bunun üze rine hem nişan aldım, hem de şöhretim saray ve etrafı na yayılmış oldu.
Bir müddet sonra seririya- tı hariciye muallim muavini bulunurken, Sıhhiye Reisi Hasip paşayı tedavi edişim üzerine; bu seririyatı o za mana kadar içinde bulundu ğu köhne barakadan kurta rıp, yepyeni ve mükemmel bir pavyona kavuşturmağa muvaffak olunca, burada da, bir düşme neticesinde sar’a illetine tutulan hastanın ka fa tası kemiğini açmak su retiyle yaptığım -hastayı on beş günde iyi eden- ameliyat ta Sultan Hamidin kulağına gidince, artık şöhret aldı, yü rüdü. O kadar ki, ameliyat yaptırmak üzere Afganistan, Buhara, Romanya, Mısır ve Bulgaristan gibi yerlerden
334
müracaat edenler görüldü. He le sulatnlara ve şehzadelere yaptığım ameliyatlar sık sık rütbeler ve nişanlar getiri yordu.
— Ya röntgen, üstadım? — Yunan harbi sırasında Domekeden İstanbula yara lılar gelmeğe başlamıştı. Bun lar Yıldızdaki muvakkat barakalara yerleştiriliyordu. Peyderpey gelen bu iki bin yaralıya tam altı ay ben bak tim. Ameliyatlarını bizzat yaptım. O sırada, «Hikmet-i tabiiyye» (Fizik) muallim muavini de yapmış olduğu ufak bir röntgen cihazını ge
tirdi. Avrupadan aldığıma bazı âletlerle bunu tekem mül ettirdik. İptidai bir şe kilde olan bu röntgen ciha zını da ilk defa orada kul nlandım. Bu cihaz; bugünkü lere naziaran tabi! çok ipti daî olmakla beraber, işimize
yaradı. O tarihte röntgen başka yerlerde henüz pek revaçta değildi. Bizim Yıldız barakalarında bulunan yüz lerce yaralı arasındaki rönt gen tatbikatımız, hele bun ların filmlerini gönderdiğim Avrupa ve Amerikada bü yük bir ilgi çekti. Tebrikler, teşekkürler geldi.
— Modern cerrahiye fay dalı olan bazı yeni buluşla rınız da vardı değil mi?
—• Evet; meselâ kesilmiş büyük kırmızı kan damarla rının, yani şiryanların bağ lanmayarak, yan tarafların dan dikilmek suretiie kan cereyanını ilk defa, gördü ğüm lüzum üzerine ben sağ ladım. Bunu o tarihte, yani elli küsur yıl önce, Mizan ga
zetesi sahibi Murat beyin kıztoardeşine ameliyat yapar ken, etraf’mdakilerin itiraz larına rağmen tatbik ettim.
O güne kadar bütün dünya cerrahları, damarlar kesilip dikilirken ip tutmaz zanne derlerdi. Ben ise, damarları bağlamaktan kurtararak, pek âlâ dikmek imkânı olduğu nu, bilfiil yaparak gösterdim ve bu usulü ihdas ettim. Bu sayede, yavaş yavaş damar cerrahisi de ilerleyerek, bu gün kalp üzerinde bile ame liyat yapmak imkânını ver di.
Bu buluşumu, 1897 de baş murahhas olarak katıldığım, Moskova milletler arası tıp kongresine tebliğ ettim. İlgi ie karşılandı ve bu usule, «suture de plaies arterielles par le procede Djemil paşa» diye ad verildi. Bu münase betle bir hâtıramı anlata yım:
Moskova tıp kongresine gittiğimiz zaman, Petresborg sarayında Çar ve Çariçenin bir kabul resmine davetli i- dik. O gece sarayda büyük bir balo da veriliyordu. Çar ve Çariçe, kongreye gelen muhtelif milletler murahhas larını ayrı ayrı kabul ede rek, kendi dillerile hitabet- mek suretile iltifatta bulu nuyorlardı. Bana sıra gelin ce, Çar önce rumca hitab et ti. Anlamadığımı hissedin ce, Fransızca:
— Tabebet âleminde çok tanınmış bir Osmanlı ope ratörü kabul etmekle bahti yarım. Tahsilinizi nerede yaptınız? Siz, ortodokssunuz değil mi? dedi.
— Hayır, majeste, ben Türk ve Müslümanım, tahsi limi Istanbulda yaptım; de yince, çarın rengi attı ve ve da sırasında bütün murah hasların ellerini sıktığı hal de, beni sadece bir baş ha reketiyle selâmlamakla ikti fa etti.
— Başka buluşlarınız? — Bacakta; topuk üstüne gelen kısımdaki gerginliği gidermek için, büsbütün kes meyerek, ikiye ayırıp dik mek suretile bir ameliyat u- sulü bulmuştum. Buna da adım verildi. Ayrıca, yine a
dımı taşıyan ve basur meme lerinde .karın ameliyatların da, sünnet ameliyelerinde kullanılan buluşum mahsu lü pensler vardır. Bütün bun lan çalışırken, ihtiyaç duy dukça, ihdas ettim ve böyle- ce dünyanın her tarafına ya yılmasını sağladım. Bunları, Paristeki meşhur alâtı cer rahiye fabrikatörü Kölen ya par ve vitrinlerinde benim adımla teşhir ederdi.
— Fakat üstadım, sünnet aleyhinde olduğunuz halde, sünnet ameliyesinde kulla nılan pensi buluşunuz?
— Hayır, ben sünnetin a- leyhinde değilim. Bu, yanlış anlaşılmıştır. Ben görüşüm de çok haklıyım. Amma, kim şeye anlatamıyorum. Ben: diyorum, ki, küçükken çocu ğa bu ameliyenin yapılması doğru değildir. Büyüyünce, kendisine bırakalım, yaptır sın. Yoksa, zorla müslüman- lık olur mu?
— Fransa cerrahî akade misi, milletler arası cerrahî kongresi gibi bir çok dünya tıp teşekküllerinin üyesi bu lunduğunuzu biliyoruz. Bun larla ilginiz devam ediyor mu?
— Ben, son zamanlara ka dar her sene, hem biraz din lenmek, hem de mensubu bulunduğum teşekküllerle temas etmek üzere Avrupa- ya giderdim. Bir kaç yıl ön ce, en eski ve avni zamanda kurucu üyesi bulunduğum dan dolayı, kongresini anmak üzere davet edildiğim Paris- teki cerrahî cemiyetinin bu davetine, döviz verilmediği için gidemedim. Onu taki ben, yine en eski üvesi bulun dutumdan, bir amelivat vap mak üzere davet edildiğim, Bükreşteki cerrahî kongre sine de. aynı «ebenle, yani döviz verilmediği için katı lamadım.
— Şimdi ne yapıyorsunuz üstad’ m?
— Bu gün en büvük üzün tüm, eskisi gibi çok okuva- mavışımd'r. Fakat, buna rağ men, oneratörlükteki yeni gelişmeleri muntazaman
ta-(V izah
Yalnız Ş e y
-Operatör, hastasının hus yelerini çıkarıp masanın üs tüne koymuştu. Te kra r ko yup dikecekti. Ta m eline
ılacağı vakit husyelerin ye rinde olmadığını gördü. Müt niş bir şaşkınlık geçirdi. Etrafına bakıntı. Sevgili kö peğinin yalanmakta oldu ğunu gördü ve her şeyi an ladı. Fakat şimdi ne yapa caktı? Bir an düşündü ve sonra kararını verdi. Kö peği yakaladı ve husyele rini çıkarıp hastasına taktı. Son dikişi yaparken derin bir nefes aldı. Günlerden bir gün hastasına sokakta rastpelmişti. Selâmlaştılar. Doktor biraz da merakla sordu:
— Nasılsın, bir rahatsızlık hissetmiyorsun ya!
Hasta:
— Eline sağlık dedi, hiç bir şikâyetim yok, yalnız...
Doktor heyecanla sordu: — Bir şey mi var yoksa? — Hayır, yalnız küçük ab destimi yaparken bir ayağı mı gayrı İhtiyarî kaldırıyo rum.
< - \
Yolda bir otomobil kaza sına uğravan adamı bir ec zaneye götürmüşlerdi.
Biri polise sordu:
— Bay memur zavallı a- damcağız öldü mü?
Polis cevap verdi: — Hayır, henüz yaşıyor, daha doktor bulamadık. kib ediyor ve yenilikleri dla- ima okuyorum.
Diğer bir üzüntüm de, çok sevdiğim istanbulun, gittik çe ümrana kavuşarak, mede nî bir çehre alacağına, gün den güne perişan oluşuna şa hit olmaktır. Bu güzel şehir, bu derece ihmâle, bu kadar bilgisizliğe kurban olmağa müstahak değildir.
■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■
Taha Toros ArşiviVIII! I
0 0 1 5 2 1 2