____ J3,
|T-2 ŞUBAT 2003. SAYT 880 1
İSMET KÜR
urgazada’da, Sait Faik’in ne m ar tısı, m artıları var artık ne de b a lıkçısı, meyhanesi ve de ö b ü r dosdarı...
Ama, sevgilinin sevgilisi b u adaya gene de “ doğal güzelliğini, insan sıcaklığını tüm - den yitirmemiş b ir İstanbul parçası” de mek m üm kün... H ele de İstanbul’u çok es kiden, eskiden, hatta yirmi yıl öncesinden tanıyan ve bugünkü halini yaşayan biri ise niz; örneğin, sakin, yeşil yollarında y ürür ken, karşıdan gelen kişinin “eski adalı”mı, öylesine biri mi olduğunu anlayabilirsiniz. H ele de, b ir “günaydın” ya da “m erh ab a” dediğinizde durum daha da netleşir. Bugü nün Türkiye sinde yabana atılacak bir ayrı calık değildir bu.
Ne, çok tatlı bir beton yığınında dertlenir gözleriniz ne de ciğerleriniz otom obil eg zozlarıyla kirlenir. Biliyorsunuz, Adalıların direnm esi olmasa ve de kiminin doğal, k i minin politik ömürleri vefa etseydi; Adala rımız bu özelliğini de yitirecekti... P ek çok güzelim sayfiye köyüm üz gibi.
Neyse, yazmak istediğim konudan fazla uzaklaşm adan toparlanm am gerek. Beni heyecanlandırıp b ir söyleşi yapmaya zorla yan neden, “Burgazada Ö ğretm enevi” ol du. Öğretmenevine geçmeden önce, öğret- menevleriyle ilk tanışmamı anlatm ak iste rim : Yirmi yıl, belki biraz daha fazla yıl ö n cesinde, yolum A nkara’ya düşm üştü. İs tanbul’dayken, b ir arkadaş, A nkara’da, Kale yoluna sapınca oracıkta bir öğretm e nevi bulunduğunu söylemişti. Bir kış baş langıcıydı; akşamın, geceye dönüştüğü sı ralarda, kapısında “İlköğretim K onakla ma, D inlenm e Evi ” yazık binanm dış m er divenlerinim çıkmaya başladım. Binayı ta nıyordum ; pek eski olmayan tarihlerde, Ankara'nın iyice beğenilen otellerinden bi riydi. N e ki, içeriye adım atınca şaşırdım: Sıvaları dökülm üş pis duvarları, kırık d ö kük merdivenleriyle, b u yapı, eski tanıdı ğım tertem iz binaya hiç benzemiyordu.
Yok, sonrasını anlatm aktan vazgeçtim. Bu utancı, ne kendim yeniden yaşamak isti yorum ne de okurlarım a yaşatm ak... K apı sından girerken görülenler zaten yetiyor in şam tedirgin etmeye.
BURGAZADA ÖĞRETMENEVİ Sait F aik ’in köşesinden geçin, yukarı doğru sürdürün yürümeyi; yol çok hafif yo- kuşum sudur, ama çok keskin de olsa, asla farkında olamazsınız. Ö nünden geçtiğiniz, kim i küçük, sade ya da ahşap oymalarla süslü püslü, kimisi büyük, görkemli... Ama nasıl olursa olsun, daima zarif köşkler, b ah çeler öyle oyalayacaktır ki sizi... Bakımlı olanlar karşısında hayranlık duyacaksınız; terkedilmiş, bakımsız olanlar önünde ince bir hüzün...
Ve az sonra da solda, görkemli, b ir açık kapının ardında, gözlerinizi ilk çeken, Mustafa Kemal A tatürk’ün büyük, bakım lı büstü olacaktır; sonra da iki yardı mermer m erdivenlerle çıkılan bir setin üstündeki beyaz, iyice bakım lı bir köşk... Başlangıcı, 1957 ydına uzanan b u öğretmenevinin geç mişini çok kısa özetledikten sonra, b u gün kü haline gelmek istiyorum: Binayı, 1957 yılında Ö ğretm enler Federasyonu, öğret m enler için almış; izin verildiği oranda
Sait Faik’in
adasındaki
öğretmenevi
12 Eylül’de
çürümeye terk
edilmişti.
1997’ de ayağa
kalktı ama
kısa süre için.
Şimdilerde...
Şimdi yine
bakı
onarmış. Sonra, bu kuruluşun devamı olan “Türkiye Ö ğretm enler Sendikası” sürdür müş buradaki yaşamı. H e r şey yolunda gi derken, 12 Eylül 1980 felaketi çöküvermiş Türkiye’nin üstüne... Ve o haksız, o küstah ça “el koym a”lar dizisine Türkiye Ö ğ re t menler Sendikası ’nın mallarını da katm ış... Böylece köşk, H azine’ye geçmiş, başka bir deyişle, harap olmaya, çürümeye terkedil miş.
Binanm sahiplerine iade edilmesine an cak 1993 ’te izin çıkabilm iş... Tabü h e r şey yağma edilmiş, bina tanm m az hale gelmiş olarak. Bir hayli uğraş sonunda da, dışının, tıpkı eskisi gibi yapılması koşuluyla, köş kün yıkılıp, iç değişikliklerle yeniden yapıl masına izin de alınmış. 1997’de, öğretm en ler ve Burgazada, içi dışı pırıl pırıl bir öğret menevine yeniden sahip olm uş.
Peki, ne kadar süreyle? M üdür Sayın M ahm ut Yerlikaya ve ekibinin işbaşı yaptı ğı 1999 yılının ortasına kadar... yani sadece iki yıl.. Bu zaman içinde getirildiği hali ben tanıklardan dinledim , inanam adım , inan m ak olanaksızdı... Ve fotoğraflarını gö r düm ; bu kez de inanm am ak olanaksızdı... ve de kahrolm am ak. A bartm ıyorum , ger çekten yıkıldım, çıldırdım... b ir şeyler ol dum işte... H erhangi bir kurum un, kurulu şun, m ekânın, hele de iki yıl içinde, böyle b ir çöplük, böyle b ir yıkıntı haline getiril miş olması; aklı başm da olan h er kişiyi de böyle çarpardıkuşkusuz.
Bir de bu mekân, b ir öğretmenevi ise...
“Öğretmenler, gelecek kuşaklar sizin ese riniz olacaktır!”
M üdür Sayın M ahm ut Yerlikaya ve eki binin yönettiği, h e r göreni heyecanlandı ran, m utlu eden bugünkü Burgazada Öğ- retm enlerevi’nin girişindeki M. Kemal A tatürk’ün bü stü n ü n kaidesinden aldım bu cümleyi. Biliyorum, M ustafa K em al’in bu sözünü, herhangi b ir okulun kapısın dan girmiş olan herkes bilir. N eki, “şuurun çok uzun b ir köp rü sü var” bilm ekle anla mak, anlamakla benim sem ek arasmda. ÖĞRETMEN İSTERSE...
1999 yılından b u yana, B urgazada’da, A da’ya ve “öğretm enlik”e yakışan b ir öğ retm enevi var. Saym Yerlikaya yönetim in deki b u evin temizliğini, güler yüzünü, ser visini uzunboylu anlatmayacağım. “A da’ya ve öğretmenliğe yakışır” demek yetmez mi: Yeter elbette ama, gene de ben durum u b i raz daha aydınlatmak istiyorum. Burada bulunan her şeyi, -saçma sapan lüksün dı şında tabü- 5 yıldızlı otellerde bulabilirsi niz. Yıldızlan kaç tane olursa olsun, oteller de bulamayacağınız b ir erdem i var b u öğ retmenevinin: Sıcaklık., candanlık..
“Uzunboylu anlatm ak” değü ama, şöyle bir değinmeye kendimi m ecbur hissettiğim bir durum daha var: Öğretm enevi ve Ada- lar’da gerçekleştirilmiş restorasyonlarda, sosyal, kültürel hemen her çalışmaya öğret m enlerin katkılarının, verdikleri emeğin boyutları... B ütün b u çalışmalara katkıda
bulunan, bulunm aya devam eden, öğret m enlerden biri de m ü d ü r Saym M ahm ut Yerlikaya’dır; ondan başlamakistiyorum:
Yerlikaya, kırk yıllık adalı ve yirmi sekiz yıllık felsefe öğretmeni. Öğretmenliği Hey- beliada H üseyin Rahm i G ü rp m ar Lise- si’n de sürdürm ekte. Ve, öğretm enin üç yönlü görevini, yani öğrencilerine, çevresi ne ve genel olarak eğitime katkılarını gayet iyi bilen ve uygulayan öğretm en M ahm ut Yerlikaya’nın, önüm e serdiği “Prens A da ları ” adlı adalar yayını olan dergileri, fotoğ rafları ve yapılan etkinlikleri özetleyen ga zete kupürlerini incelerken, öğretmen ister ise, olmazları nasıl olurlaştırabüeceği ger çeğini b ir kez daha yaşadım. Ö ğretm enin istemesi, h er şeyden çok, kendi önem inin, kendi gücünün büincinde olmasına bağlı dır. O n u n özgüvenini yıpratm ak için, 1938 Kasım ’ından sonra gelen her yönetimin na sıl çaba harcadığını biliyorum ki, b u çirkin çabalardan hiç etkilenm em iş pek çok de ğerli öğretm en bugün iş başındadır.
Şimdi birkaç gazete kupüründeki haber leri aktarm ak istiyorum :
“Büyük yazarın evini öğretmenler kurtar dı.”
“Büyük yazar H üseyin Rahm i G ü rp ı nar'ın H eybeliada’daki evi nihayet onarıl dı ve halkın ziyaretine açıldı. Yazar, 1944’te öldükten sonra viraneye dönüşen evi, uzun m ücadelelerden sonra m üze oldu. M üca dele, A dalar Kaymakamı Farsakoğlu’nun öğretmen eşinin de aralarında bulundu-«*“
^ ğu Hüseyin Rahm i G ü rp ın ar Lisesi öğ retm enleri ve diğer öğretm enlerin çabala rıyla başarıyla sonuçlandı. ” (Tolga Tanış)
“H üseyin Rahmi G ü rp m a r’ın 36 yıldır müze yapılması beklenen, dosyalarla yazış m aların yapıldığı ve b u arada yağmalanan evi, geçen cumartesi kapılarını ziyarete aç tı; bir grup öğretm enin çabaları sonunda müze oldu... aralarında Adalar Kaymakamı Farsakoğlu’nun öğretmen eşi Hatice Farsa- koğlu n u n ve H . R. G ü rp m ar Lisesi öğret menleri ve öğrencilerinin de bulunduğu bir grup tarafından bir buçuk yıl...”
İçlerinde öğretm enlerin de bulunduğu “A dalar Vakfı ”nın A dalar’a kazandırdığı eserleri duyuran gazete haberlerini çoğalt mak m ümkün. Örneğin, İn ö n ü ’nün evinin müzeleştirilmesi... Ö rneğin, üç aydabirya- yımlanan “Prens Adaları” dergisi; pırıl pırıl dopdolu bir dergi bu. (Bilmeyenlere: Bizans zamanında Adalar, prenslerin sürgün yeriy miş. Güzelliklerden yoksun bırakm ak için
de gözlerine mil çekilip gönderilirlermiş.) Sayın Yerlikaya’yı dinleyelim gene: “Öğ- retmenevimizin bu gördüğünüz hale getiri lişinde de Kaymakam Sayın M ustafa Farsa- koğlu, 11 Eğitim M üdürü Saym Ö m er Balı - bey, desteğini bizden hiç eksiltmeyen " Ö ğ retm en Hizm et ve Sosyal İşler" den sorum lu 11 M üdür Yardımcısı Saym Vecip Kemal A klan’a pek çok teşekkür b o rçlu olduğu m uzu vurgulamak isterim. ”
Saym Yerlikaya susuyor biraz; sonra, çok alçakgönüllü, h atta biraz utangaç b ir g ü lümseyiş ve sesle sözü bağlıyor: “D aha da yapılacak çok şey var. Yapılmış ve yapılacak çalışmalarda, bizim de karm ca kararınca katkılarımız olmuşsa ve olacaksa, ne m udu bize. Bilirsiniz, biz öğretmenlerin görevi ve m uduluğu, okul kapısından çıkınca b it mez. Sınıftaki başarılar kadar, çevremiz için yaptığımız hizmet de m utlandırır biz leri. ”
Evet dostum , hiç kuşkusuz böyledir. N em u d u , bu m uduluğu yaşayabilene.#
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi