• Sonuç bulunamadı

I. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE UYGULANAN TARİH EĞİTİMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "I. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE UYGULANAN TARİH EĞİTİMİ"

Copied!
186
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ORTA ÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI TARİH ÖĞRETMENLİĞİ DALI

I. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE UYGULANAN

TARİH EĞİTİMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. SEBAHATTİN AĞALDAĞ

Hazırlayan

Ramazan YILDIZ

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ...1

KISALTMALAR...2

GİRİŞ...3

BİRİNCİ BÖLÜM I-) I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ ÖNCESİ OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI VE TARİH EĞİTİMİNİN DURUMU A. I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ ÖNCESİ OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI 1. İlköğretim (Sıbyan) Okulları...5

2. Ortaöğretim Okulları...10 a. Rüşdiyeler...10 b. İdâdîler...11 c. Sultâniler...13 3. Yüksek Öğretim...14 a. Medreseler...14 b. Dârülfünûn...18 4. Öğretmen Okulları...22 a. Dârülmuallimîn...22 b. Dârülmuallimât...24 5. Askerî Okullar...26

a. Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyûn...27

b. Mühendishâne-i Berri-i Hümâyûn...27

c. Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye-i Şâhâne...27

d. Askerî Rüşdiyeler...28

e. Askerî İdâdiler...29

(3)

İKİNCİ BÖLÜM

II-) I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ EĞİTİM KURUMLARI

1. İlköğretim (Sıbyan) Okulları...34

2. Ortaöğretim...49 a. Rüşdiyeler...49 b. İdadîler...64 c. Sultanîler...80 3. Yüksek Öğretim...89 a. Osmanlı Medreseleri………89 b. Dârülfünûn………...91 4. Öğretmen Okulları...94 a. Dârülmuallimîn...94 b. Dârülmuallimât...104 III. BÖLÜM III-) I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ TARİH EĞİTİMİ VE OKUTULAN TARİH DERS KİTAPLARI ...106

Osmanlı’da Tarih Anlayışı ve Yazıcılığına Kısa Bir Bakış...106

A. I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ TARİH EĞİTİMİ………...…112

1. İlköğretim...115 2. Ortaöğretim Okulları...120 a. Rüşdiyeler...120 b. İdâdîler...122 c. Sultâniler...127 3. Yüksek Öğretim...136 a. Osmanlı Medreseleri……….136 b. Dârülfünûn………139 4. Öğretmen Okulları...143 a. Dârülmuallimîn……….143 b. Dârülmuallimât……….150 5. Askerî Okullar...156

(4)

B. I. MEŞRUTİYET DÖNEMİ TARİH EĞİTİMİNİN DURUMU………..159 1. İlköğretim………...159 2. Ortaöğretim………162 3. Yüksek Öğretim……….163 4. Öğretmen Okulları……….164 5. Askerî Okullar………165

C. I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİNDE OKUTULAN TARİH DERS KİTAPLARI...166

SONUÇ ...173

(5)

ÖNSÖZ

Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik yönde değişme meydana getirme sürecidir. Şüphesiz eğitim ve öğretim zor ve karmaşık bir konu olmakla beraber toplumların vazgeçemeyecekleri kadar ciddi ve önemli bir konudur. Tarihte büyük toplumsal dönüşümlerin gerçekleştiği dönemlerde eğitimin rolü daha da önem kazanmış, Maârif daima ön planda yer almıştır. Eğitim kurumları da diğer sosyal kurumlar gibi toplumun ihtiyaçlarına cevap verdikleri sürece yaşamışlar, fonksiyonlarını yerine getiremedikleri zaman ya değişikliğe uğramışlar ya da yerlerini yeni kurumlara bırakmışlardır.

Bu alanda tarih ve tarih eğitimi de önemli bir yer tutar. Zira tarihin amacı geçmişten ders alıp yapılan hataları bir daha yapmamak ve geleceğe yön vermektir. Tarih eğitimi milletlerin şuurunu derinden etkileyen aktif hafıza konumundadır. Nesiller arası bağ ve ideal birliği tarih eğitimi yolu ile olagelmektedir. Bu sebeple tarih eğitimi faal ve etkin bir konuma gelmiştir. Zira milli şuur ve değerler tarih eğitimi içerisinde daha etkileyici bir tarzda verilebilmektedir.

Çalışmada dönemin eğitim kurumları, tarih ders saatleri, ders müfredatları ve uygulanan tarih eğitimini ortaya koymaya çalıştık. I. Bölümde I. Meşrûtiyet Dönemi öncesi eğitim kurumları ve tarih eğitimi, II. Bölümde I. Meşrûtiyet Dönemi eğitim kurumları, III. Bölümde ise I. Meşrûtiyet Dönemi Tarih Eğitiminin Durumu ve uygulanan tarih eğitimi ile tarih ders kitapları üzerinde durulmuştur. Özellikle II. Abdülhamid döneminde tarih dersleri ve tarih eğitimi ile ilgili olarak uygulanan yol ve karşılaşılan sorunları aydınlatmaya çalıştık.

Bize bu çalışmamızda yardımcı olan değerli hocam Yard. Doç. Dr. Sebahattin AĞALDAĞ’a, Arkadaşım ve meslektaşım Halil ERDOĞAN’a ve eşim Nuran YILDIZ’a teşekkür ederim.

MAYIS - 2006

KONYA Ramazan YILDIZ

(6)

KISALTMALAR

A.A.M. : Atatürk Araştırma Merkezi a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale Ans. : Ansiklopedisi A. Ü. : Atatürk Üniversitesi

c. : Cilt

Ed. : Editör

Fak. : Fakültesi

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa

TTK : Türk Tarih Kurumu Ün. : Üniversitesi

(7)

GİRİŞ 1. Araştırmanın Amacı, Önemi ve Muhtevası.

Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik yönde değişme meydana getirme sürecidir. Başka bir tanımla eğitim kişinin zihni, bedeni, duygusal ve toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının istenilen doğrultuda geliştirilmesi ya da ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki çalışmaların tümüdür1. Toplumun temel ve tâli ihtiyaçlarını temin eden bir vasıta olan eğitim, bu karşılıklı etkileşim sırasında, yaşadığı toplumun sosyal yapısında meydana gelen değişimlerden etkilenir, bizzat reformlara yol açmak bakımdan da sosyal yapıyı etkileyip değiştirir2.

Bir toplumun çağdaş medeniyet seviyesini yakalayabilmesi ve ilerleyebilmesi için üzerinde durması gereken en önemli husus eğitimdir3. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Avrupa devletlerinin gelişmesinde eğitim büyük bir rol oynamış; devletlerin siyasal düzenleri, askerî teşkilatları, ekonomileri tamamen eğitimden güç almaya başlamıştır.

Çalışmamızın amacı dönemin eğitim kurumları, tarih ders saatleri, ders müfredatları ve uygulanan tarih eğitimini ortaya koymaktır. Böylelikle bu dönemin eğitim-öğretim anlayışı ve uygulanan tarih eğitiminin karakteri ortaya konuldu. Ayrıca I. Meşrûtiyet döneminde tarih dersleri ve tarih eğitimi ile ilgili olarak uygulanan yol ve karşılaşılan sorunları da aydınlatmaya çalışıldı.

2. Araştırmanın Metodu

Araştırmamızın temelini Tarih eğitimi oluşturmaktadır. Araştırmamızın birinci bölümünde I. Meşrûtiyet öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim ile öğretmen ve askerî okullarında eğitim ve tarihsel gelişim süreçleriyle birlikte bu okullardaki tarih derslerinin tespiti yer alacaktır. İkinci bölümde, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim ile öğretmen ve askerî okullarında eğitim hakkında bilgiler yer alacaktır.

Çalışmamızın aslı olan üçüncü bölümde ise Meşrûtiyet Döneminde uygulanan tarih eğitimi ve tarih ders kitapları üzerinde durulacaktır. Bu bölümde öncelikle Tanzimat öncesi, Tanzimat dönemi ve I. Meşrûtiyet Dönemlerinde Osmanlıda Tarih anlayışı ve yazıcılığının kısa bir değerlendirilmesi yapıldı. Osmanlı devletinde tarih yazımının ne

1 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e), İstanbul 1994, s. 2. 2 Osman Kafadar, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, İstanbul 1997, s. 63. 3 Nuri Köstüklü, Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi, Konya 1999, s. 5.

(8)

zaman başladığı, ilk tarihi eserlerin hangi türden ve kimler tarafından verildiği tespit edilmeye çalışıldı. Daha sonra, Devletin gelişmesine paralel olarak tarih yazıcılığının nasıl şekillendiği, verilen eserlerin ortak özelliklerinin neler olduğu tespit edildi. Böylece, I. Meşrûtiyete kadar ki tarih eserleri ve tarihçilerinin değerlendirilmesi ile birlikte bu dönemlerin tarihçilik anlayışı ortaya kondu. Üç kısımda incelenen bu bölümün ikinci kısmında I. Meşrûtiyet Döneminde uygulanan tarih eğitimi, üçüncü kısmında da okutulan tarih ders kitapları yer alacaktır. Uygulanan program ve müfredatlardan yola çıkılarak, dönemin tarih eğitimi anlayışı ve uygulamaları ortaya konuldu.

3. Araştırmanın Kaynakları

Araştırmamızda genel olarak; Osman Ergin’in Osmanlı Maârifi, Mehmet Ali Ayni’nin “Dârülfünûn Tarihi”, Nafi Atuf Kansu’nun “Türkiye Maârif Tarihi Hakkında Bir Deneme”, Yahya Akyüz’ün “Türk Eğitim Tarihi”, Bayram Kodaman’ın “Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi”, Faik Reşit Unat’ın “Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış”, Mahmud Cevad İbnü’ş Şeyh Nafi’nin, “Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı”, Hasan Ali Koçer’in “Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi”, Cevat İzgi’nin “Osmanlı Medreselerinde İlim” adlı eserlerinden yararlandık.

Çalışmamızda, incelediğimiz dönemlere ait ders programlarına ve tarih ders müfredatlarına ulaşmaya çalıştık. Ders programlarını azda olsa yayınlanan programlardan temin etmekle birlikte asıl tespitleri, Mahmud Cevad İbnü’ş Şeyh Nâfi’nin “Maârif-i Umûmîye Nezâreti Teşkilât ve İcraâtı” adlı eserinin ilgili bölümlerinden yaptık. Ders programlarının belirlenmesinde yararlandığımız diğer kaynaklar, başta Hasan Ali Yücel’in “Türkiye’de Orta Öğretim” adlı eseri olmak üzere yukarıda vermiş olduğumuz eğitim tarihimize ait eserlerdir.

Tarih ders kitaplarının tespitinde ise, Enver Koray’ın “Tarih Yayınları Bibliyografyası”, F. Babinger’in “Osmanlı Tarihi Yazarları”, Bursalı Mehmed Tahir’in “Osmanlı Müellifleri (3.cilt)”, M. Orhan Bayrak’ın “Osmanlı Tarihi Yazarları”, Server İskit’in “Türkiye Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış” adlı eserler ve M. Seyfettin Özege’nin “Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Katoloğu” ile Milli Kütüphane Eski Harfli Basma Türkçe Eserler Bibliyografyası’ndan yararlandık.

(9)

BİRİNCİ BÖLÜM

I-) I. MEŞRÛTİYET DÖNEMİ ÖNCESİ OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI VE TARİH EĞİTİMİNİN DURUMU

A. I. Meşrûtiyet Dönemi Öncesi Osmanlı Eğitim Kurumları 1. İlköğretim (Sıbyan) Okulları

Osmanlı eğitim kurumları içerisinde, ilk tahsil “Sıbyan Mekteplerinde” gerçekleşmekteydi. İlköğretim düzeyindeki bu okullar, halk arasında “mektep” veya “taş mektep” olarak adlandırılırdı. Köylerde ve mahallelerde halk elbirliğiyle açılan bu mektepler genellikle camilere bitişik yapılır, öğretmen ücretini veliler öderdi. Vilayetlerde ise devlet adamları ya da varlıklı kişilerin vakıf yoluyla kurdukları ve giderleri vakıf gelirleriyle karşılanan bu müesseseler vakfiyelerde “Dârüttâlim, Mektep, Mektephâne, Muallimhâne, Dârulilm” şeklinde geçmektedir4.

Sıbyan okullarının belli bir yönetmeliği, devletçe veya herhangi bir makamca düzenlenmiş bir eğitim programı yoktu5. Bu okulların amacı bir çocuğa okuma yazma öğretmek, İslam dininin kurallarını ve Kur’an-ı belletmekti. Bu amaçla; “Elifba”, “Tecvid”, “İlm-i hal” (Dini Kaideler), “Türkçe”, “Ahlak”, “Hat” (yazı) gibi dersler okutuluyordu. Fatih ve oğlu II. Beyazıt’ın vakfiyelerinden anlaşıldığına göre, bu okulların müfredatı genellikle, Kur’an okuma ile başlamaktaydı. Bazı vakfiyelerde kitabet ve güzel yazıya, Arapça ve Farsçaya özel yer ayrıldığı da görülmektedir6. Mekteplerde çocuklara çeşitli dini bilgiler Türkçe olarak veriliyor dini, ahlâki öğütler veren Türkçe bazı manzum kitapları okutuluyordu. Fatih döneminde Eyüp ve Ayasofya medreselerinde Sıbyan mekteplerine öğretmen yetiştirilmesi için ayrı dersler konulmuştu7.

Sıbyan okullarına yönelik ilk ıslahat teşebbüsü 1824 yılında yapılmıştır. II. Mahmut’un “Talim-i Sıbyan” adıyla yayınladığı ferman, ilköğretimi mecburi hale getirirken, eğitim ve öğretim hususunda herhangi bir yenilik getirmedi. 1839 yılında “Meclis-i Umur-ı Nafia” tarafından hazırlanan rapor ile Sıbyan Mektepleri medresenin kontrolünden kurtarılmak istendi. Rapor ile Sıbyan mektepleri ikiye ayrılıyordu. Bunlar;

4 Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişimine Tarihî Bir Bakış, Ankara 1964, s. 6.

5 Yahya Akyüz, a.g.e., s. 72; Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul

1991, s. 8.

6 Nafi Atuf Kansu, Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, Ankara 1930, s. 28; Faik Reşit Unat,

a.g.e., s. 7.

7 Bayram Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, TTK, Ankara 1991, s. 57; Osman Ergin, Türkiye

(10)

Mahalleler arasındaki ufak mektepler; Sultanların ve devlet adamlarının çocukları için büyük mektepler, ikinci tür Sıbyan Mektepleri ileride Rüşdiyeler çevrildi8. 1847 tarihli talimatnâme ile Sıbyan Mekteplerinde “Usul-i Cedîd hareketi” (Ders araç ve gereçleri konusunda yenileşme, özellikle öğretmenlerin geleneksel öğretim yöntemlerini bırakıp yeni ve etkili öğretim yöntemleri uygulaması) başlatılmak istenmiş fakat bu ancak yirmi yıl kadar sonra mümkün olabilmiştir9.

II. Mahmut devrinde, ilk defa olarak askerî saha ile birlikte mülkî sahada da ıslahat yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bunun bir sonucu olarak, 1824 yılında Sıbyan okullarının durumu ele alındı. Nitekim II. Mahmut, söz konusu tarihte “Talim-i Sıbyan” hakkında bir ferman yayınlamıştır. Bu fermanda, cehaletin kötülüklerinden ve çocukların okula değil çıraklığa verilmesinin zararlarından söz edildikten sonra genç-ihtiyar herkesin İslâm akidlerini öğrenmesi ve çocuklarını ergenlik çağına kadar okullara göndermeleri irade buyrulmuştur. Ayrıca çocukların okula devamını sağlamak için dinî ve hukukî müeyyideler konmuştur.

Fermanın diğer özelliklerine gelince:

Fermanın hükümleri sadece İstanbul için geçerlidir.

Sıbyan okullarına devam mecburiyeti konmuştur. Fakat bu mecburiyet, taşra Sıbyan okulları için geçerli olmadığından, genel bir kaide değildir. Bu bakımdan, ilköğretim mecburiyetinin bu tarihte konduğunu ileri sürmek imkânsızdır; fakat ona doğru atılmış bir adım olarak yorumlanabilir.

Eğitim ve öğretim hususunda her hangi bir yenilik getirmemiştir. Yine geleneksel eğitim devam ettirilmiş, ancak ıslahı söz konusu olmuştur.

Fermanın bu muhtevasına rağmen padişah II. Mahmut’un Sıbyan okullarının durumuyla yakından ilgilenmesini bir yenilik saymak gerekir. Zira bu tutum, II. Mahmut’un Maârifin toplum ve devlet hayatında önem ve yerini kavramış olduğunu gösterir. Bununla birlikte padişahın, Sıbyan okullarında, 1824 yılında, köklü bir değişiklik yapması çok güçtü. Hele medrese ve ulemanın desteğine en fazla muhtaç olduğu bir sırada bunu yapması beklenemezdi.

II. Mahmut’un 1838 yılında, ilköğretim alanında yeni bir teşebbüse daha giriştiğini görüyoruz. Bu tarihte, Meclis-i Umûr-ı Nafiâ, ilköğretimin ıslahı hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapor, bazı değişikliklere uğratılarak padişahın tasdikine sunulmuş ve iradesi

8 Nafi Atuf Kansu, a.g.e., s. 63. 9 Yahya Akyüz, a.g.e., s. 180-182.

(11)

temin edilmiştir.

Bu raporda genel Maârif sistemi ve bu arada Sıbyan okullarının önemi ve ıslahı üzerinde durulmuştur. Bu rapora hâkim olan güçler, ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir: Maârifin gayesi, insanı Ahiret’e olduğu kadar, hayata da hazırlamaktır. Dinî bilgiler insanı Ahiret’te kurtuluşa hazırladığı gibi, fen ve ilim insanın dünyada mutlu ve müreffeh olmasını sağlar, halkı cahil olan memleketlerde ne sanayi ilerler, ne de devlet zengin olabilir. Maârif sistemi bir bütündür; bu bakımdan ilk, orta, yüksek dereceli okullar arasında bir uyum sağlanmalıdır.

Rapordaki bu görüşlerin, modern Maârif anlayışıyla hazırlanmış olduğunu kestirmek zor olmasa gerekir. Çünkü raporu hazırlayanlar, Avrupa’daki gelişmelerin Maârife dayalı olduğunu bilmektedirler. Bu kimseler, maârif ıslahatını eğitim ve öğretimin dünyevileştirilmesinde görmektedirler. Rapor bu görüşleriyle, eğitim tarihimizde yeni bir safha açmıştır. İlk defa olarak devlet, medresenin yanında eğitimden hak istemeye başladı. Bu tutum devletin batılılaşma anlayışı ve esaslarına uygun bir hareketti. Eğitimi de bunun bir vasıtası olarak görüyordu.

Raporla birlikte, diğer sahalarda olduğu gibi, eğitim alanında da iki görüş ve zihniyet mücadelesi başladı. Sıbyan okulları üzerinde bu mücadele daha şiddetli oldu. Zira medrese ve ulemâ, Sıbyan okullarını kendi etki sahası olarak görüyor ve buraya kendi anlayışları dışında, hele lâik bir düşünceyi sokmak istemiyorlardı. Tanzimatçılar ise, kendi düşüncelerine halkı da iştirak ettirmek istiyorlar; bunun da kitle eğitimi yaparak topluma kolektif şuur veren Sıbyan okullarıyla gerçekleşeceğine inanıyorlardı. Bu şekilde başlayan mücadelede Tanzimatçıların tavizci tutumu yüzünden medrese ağır basmaya başladı. Neticede Sıbyan okulları yine medrese ve Şeyhü’l - İslâmlığa bırakıldı. Tanzimatçılar, Sıbyan okullarını bir tarafa bırakarak, Rüşdiye okullarını açıp kendi anlayışlarını burada hâkim kılmak istediler. Fakat bunda da pek başarılı olamadılar.

Meclis-i Umûr-ı Nafiâ raporunun, genel Maârif politikası bakımından yenilikçi olmasına rağmen, Sıbyan okulları için somut bir tedbir getirmemiş olduğunu görüyoruz. Sadece bazı tavsiyelerle yetinilmiştir. Bu tavsiyeler şunlardan ibarettir:

Hocaların teftişi ve yetenekli olmaları, Çocukların okula devamı mecbur tutulması ve gerekli bilgileri öğrenmeden bırakılmaması, Çocukların bilgi seviyesine göre sınıflara ayrılması, Fakir ve kimsesiz çocuklar için yatılı okulların açılması, Mahallelerdeki küçük okulların yalnız hece ve Kur’an eğitimine tahsis edilmesi.

Bu talimatnameyi geleneksel derslerin daha iyi verilmesi için bir başlangıç kabul etmek yerinde olur. Derslerde ise Türkçe ve yazı dersi dışında herhangi bir yenilik söz

(12)

konusu değildi. Sözün kısası, iyi niyetlerle hazırlanmış talimatname parasızlık ve hocasızlık yüzünden uygulanamamış ve okullar yine eski usulde öğretime devam etmiştir.

1857’de Maârif Nezâreti’nin kurulmasıyla Sıbyan okullarının ıslahı yeniden ele alınmış, fakat buna ancak 1863’te teşebbüs edilmiştir. Bu tarihte İstanbul’da çeşitli semtlerde 12 adet okul ve her okulun çevresinde iki başka okul daha seçilerek toplam 36 okulda yeni usulün uygulanmasına karar verilmiştir. Hemen ifade edelim ki bu yeni usul, 1846’da Meclis-i Muvakkat’in aldığı kararların tatbikatından başka bir şey değildi. Buna ek olarak hocalara devletçe maaş bağlanması, ilköğretimin parasız olması ve ilköğretimin temel eğitim kabul edilmesi gibi fikirler ortaya çıkmıştır.

1864’te kurulan “Mekâtib-i Sıbyan-ı Müslime Komisyonu” 1868’de Sıbyan okulları için on maddelik bir Nizâmnâme tertip etmiştir. Nizâmnâmenin getirdiği yenilikler, Sıbyan okulu dersleri arasına imlâ, malûmat-ı nafıâ, coğrafya ve aritmetik derslerinin konulmasından ibarettir10. Fakat bu Nizâmnâme de uygulanmamıştır.

1845’te Abdülmecid tarafından başlatılan maârif reformu, Sıbyan okulları için 8 Nisan 1847’de bir talimatname hazırlanmasıyla yeni bir safhaya girmiştir. Hocalara rehber olmak üzere yazılan bu talimatnameye ihtiyaç duyulması ve hazırlanması maârifte yeni bir anlayışa işaret etmektedir.

Tanzimat devrinde Sıbyan okullarının eğitim ve öğretim yönünden düzene konulması yolunda ilk teşebbüs Abdülmecid tarafından yapılmıştır. 1845 yılında maârifle ilgili bir Hatt-ı Hümayununda cehaletin kaldırılması (izale-i cehl) ve kamu terbiyesinin (terbiye-i amme) çaresine bakılması hususunda emir ve ikazları doğrudan doğruya Sıbyan okullarını ilgilendirmektedir11. Hatt-ı Hümayun üzerinde toplanan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye’nin kararındaki “izâle-i cehl-i ahâli ve tebaa niyet-i hayriyet mütadesiyle mahallât mekâtipi hakkında başlıca bir nizâmı kavi mütalaa olunmak üzere..., bir meclis-i muvakkat tertipi...” yollu sözler bunu teyid etmektedir. 1845 (4 Rebiü’l-âhir 1261) tarihli resmî tebliğde ise”...gerek Dersaadette ve gerek Memalik-i Mahrusa-i Şahânede icap eden ve hâl-i hazırda mevcut bulunan mekteplerhâl-in yolunda tanzhâl-imhâl-iyle melhuz olan fevâhâl-idhâl-i husule getirecek surette bir nizam-ı kavi ve daimî tahtına idhâl olunmasına mütevakkıf göründüğüne ve iptida inşa ve tanzim olunması lâzım gelen mektepler mahallât mektebi olmasıyla ona göre başlıca bir nizam kaleme alınması... ifadesiyle Sıbyan okullarının ıslahına önem verildiği açıkça belirtilmiştir.

Yukarıda adı geçen i Muvakkat kurulmuş ve bir lâyiha hazırlayarak

10 Aziz Berker, Türkiye’de İlköğretim (1839–1908), Ankara 1945, s. 59-60. 11 Aziz Berker, a.g.e., s. 13-14.

(13)

i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’ye takdim etmiştir. Bu layihada da Sıbyan okullarının “Mevcut olan mekâtib-i Sıbyanın icabına mukannenat ve mürettebatının tanzim ve tasfiyesi...” öngörülmüştür. Ayrıca Meclis-i Muvakkat, mahalle mekteplerinin Nizâmât-ı Umûmiye ve dâhiliyesini etraflıca mütalaa ederek daha sonra kurulan Meclis-i Maârif-i Umûmiye’ye bazı tavsiyelerde bulunmuştur12.

Görüldüğü gibi Sıbyan okullarında dinî eğitim hâkimdir. Okulların bünyesinde yenilik yapılmasına cesaret edilememiş, ancak eski durumları korunarak bir çeki düzene kavuşmasına çalışılmıştır. Neticede, Sıbyan okullarının ıslahı yolunda atılan adımlar pek başarılı olmamıştır.

1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesinin 3. ve 17. maddeleri arasında Sıbyan Mektepleri ile ilgili hükümler yer almıştır. Kızlar için 6–10, erkekler için 7–11 yaşları arası devamı mecbur edilen okulun eğitim süresi dört yıl olacak ve şu dersler okutulacaktı13.

“Usul-i cedide veçhile elifba, Kur’an-ı Kerim, Tecvid, Ahlaka müteallik resâil, İlm-i hal, Muhtasar Fenn-İlm-i Hesap, Muhtasar Coğrafya, Malumat-ı Nafİlm-iây-ı Camİlm-i Rİlm-isale, Muhtasar Tarih-i Osmânî.” Bu program ile ilk kez ilkokullar da tarih dersi yer aldı.

Nizâmnâmenin yayınlanmasından hemen sonra, 1870 yılında, ders kitaplarının tespiti ve yazılması amacıyla, bir “Telif ve Tercüme Nizâmnâmesi” hazırlanarak yarışmalar açıldı. Yarışma şartnamelerin de “Muhtasar Tarih-i Osmânî” ders kitabı için şu konuların ve materyallerin bulunması şart koşuluyordu14.

— Osmanlı Devletinin kuruluşu ve o sırada Anadolu’da bulunan devlet ve milletler.

— Osmanlı Devletinin kuruluşu ve öncesi önemli olaylar.

— Osmanlı Sultanlarının doğum, tahta çıkma ve vefatlarını gösteren bir cetvel. — Osmanlı devletini gösteren bir harita.

— Osmanlı padişahlarının dönemlerine ait önemli olaylar.

Dönemin Osmanlı Tarihi, ders müfredatı ve kitaplarının konu başlıkları olarak nitelendirebileceğimiz, yukarıdaki hususlar daha sonra okutulacak ve aynı isimle anılacak dersler ve kitaplar için temel oluşturacaktır.

Bu okullar için, 1869 Nizâmnâmesi Sıbyan Mektebi terimini kullanıyorsa da, bu tarihten sonra yayınlanan birçok devlet salnamesinde artık Maârif Nezâretine bağlı

12

Mahmud Cevad İbnü’ş Şeyh Nafi, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilât ve İcrââtı, Ankara 2002, s. 26-27.

13 Mahmut Cevat, a.g.e., s. 45.

(14)

olanlarına “İptidaî Mektebi”, “Mektep-i İptidaî”, “Usul-i Cedide Mektebi”, Evkaf Nezâretine bağlı olan ve eski durumlarını koruyan mekteplere Sıbyan Mektepleri ya da “Usul-i Atika” denilecektir15. Böyle bir ikiliğin ortaya çıkma sebebi, Sıbyan mektepleri yanında modern ilköğretim kurumları oluşturma çabasıdır.

1876 Anayasası (Kânun-i Esasî) hazırlanırken ilköğretim ile ilgili hususlara yer verilmesi ve 1879’da Maârif teşkilatında yapılan değişiklikte Maârif Nezâreti bünyesinde “Mekâtib-i Sıbyaniye Dairesi”nin kurulması, devletin ilköğretim meselesini ciddi olarak ele aldığını göstermektedir16.

5 Haziran 1876 tarihinde yayınlanan, dört yıllık Sıbyan mekteplerine mahsus Umûmî ders cetveliyle haftalık ders programları ve derslerin okutulma usulleri tespit edilmiştir. Bu program daha sonra düzenlenen ilkokul müfredat programlarının temelini teşkil etmiştir17.

2. Ortaöğretim Okulları a. Rüşdiyeler

Sıbyan Mekteplerinden daha iyi eğitim verecek kurumlara ihtiyaç duyulması üzerine, bu okullarının üstünde, “Sınıf-ı Sâni” okullarının açılmasına karar verilmiş ve daha sonra rüşt çağındaki çocukların devam edeceği okul anlamına gelen Rüşdiye Okulları açılmıştır. Sıbyan mekteplerine göre daha üstün bir eğitim vermesi, yüksek askerî okullara öğrenci kaynağı oluşturması ve iyi memur yetiştiren bir okul olması niyetiyle ilk Rüşdiye Okulu 1838 tarihinde açılmıştır18. İlk Rüşdiye olarak kabul edilen “Mekteb-i Maârif-i Adlî” daha çok bir meslek okulu özelliğini taşımaktadır. Bu okulun idaresi için “Mekâtib-i Rüşdiye Nezâreti” kurulmuş ve başkanlığına Esat Efendi getirilmiştir. Bu mektebin ders programında tarih dersi de yer alıyor ve diğer derslerde olduğu gibi Fransızca olarak okutulmak isteniyordu19.

Rüşdiyelerin durumu ve yeri, 1845’te toplanan “Muvakkat Maârif Meclisi”nde açıklığa kavuşmuştur. Bu meclis, Rüşdiyelere, Sıbyan okullarının üstünde, Dârülfünûn’a talebe yetiştiren orta dereceli okul hüviyetini vermiştir. Bu şekilde görevleri ve durumları tespit edilmiş olan Rüşdiyelerin açılması 1846’da “Mekâtib-i Umûmiye Nezâreti’nin kurulmasıyla hız kazanmıştır. Bunlardan, 21 Mart 1850 tarihinde büyük bir törenle açılan

15

Yahya Akyüz, a.g.e., s. 196.

16 Bayram Kodaman, a.g.e., s. 40. 17 Faik Reşit Unat, a.g.e., s. 39.

18 Bayram Kodaman, a.g.e., s. 9; Faik Reşit Unat, a.g.e., s. 42. 19 Faik Reşit Unat, a.g.e, s. 43.

(15)

“Dârülmaârif” diğer Rüşdiyelere örnek olacaktır20.

Rüşdiye okulları için önemli gelişmeler ve değişiklikler şunlardır;

— Rüşdiyelere öğretmen hazırlamak üzere İstanbul’da bir “Dârülmuallimîn” kurulması (1848).

— Kızlar için 1859’da İstanbul’da “Çevri Kalfa İnas Rüşdiyesi”nin açılması. — 1867 yılından itibaren Rüşdiyelere Hıristiyan çocuklarının da alınmaya başlanması.

— 1875’ten itibaren İstanbul’da ve başlıca il merkezlerinde Askerî Rüşdiyelerin açılması.

İlk önce dört yıl, 1848’de altı yıl, 1863’de beş yıl, 1869 Maârif Nizâmnâmesi ile dört yıl, 1892 yılında üç yıl olarak öğrenim süreleri değişen Rüşdiyelerin, 1846 talimatnamesine göre dersleri şunlardı; “Kur’an, Akaid, Arapça, Hesap ve Yazı”. 1848’de Kemal Efendi, Rüşdiyelerin ders programlarını yeniden düzenleyerek bu derslere Farsça, Coğrafya ve Hendeseyi eklemiştir21.

1869 Nizâmnâmenin 18. ve 32. maddeleri arasında Erkek ve Kız Rüşdiyeleri hakkında maddeler yer almıştır. Nizâmnâmede, Erkek ve Kız Rüşdiyelerinin öğrenim süresi dört yıl olarak belirlenmiş ve okutulacak dersler tespit edilmiştir. Dersler arasında, Erkek Rüşdiyeleri için “Tarih-i Umûmî” ve “Tarih-i Osmânî”, Kız Rüşdiyeleri için, “Muhtasar Tarih” yer almaktaydı22.

1869 Nizâmnâmesinin Rüşdiye Okulları ile ilgili hükümlerin getirmiş olduğu düzenlemeler II. Abdülhamid döneminde eleştirilere uğramış ve bu dönem içerisinde birtakım değişiklikler yapılması gündeme gelmiştir. Başta Sadrazam Said Halim Paşa olmak üzere dönemin devlet adamları, Rüşdiye okullarının durumu, öğretim süresi, idare tarzı üzerinde reformlar yapılması gerektiğini düşünmüşlerdir. Yapılan yenilikler esnasında Rüşdiye Okulları ders programları yeniden düzenlendi.

b. İdâdîler

İdâdî, birçok okulun hazırlık sınıflarına verilmiş bir isim olduğu için 1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi öncesinde, eğitim kurumları arasındaki yeri pek anlaşılamamıştı. Bu terim “Harb Okulu” ve “Askeri Tıbbiye”ye hazırlık amacıyla açılan hazırlık sınıfları adı olarak kullanılması yanında, Rüşdiye Okulları için açılan özel hazırlık sınıfları ismi

20 Betül Başaran Alpagun, “Geç Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda Tarih Yazıcılığı ve Tarih Kitapları”,

Osmanlı, (Ed. Güler Eren), C.8 Bilim, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2001, s. 264.

21 Bayram Kodaman, a.g.e., s. 92. 22 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 408-410.

(16)

olarak ta kullanılmaktaydı.

İdâdî teriminin bir orta öğretim kurumunun adı olması 1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi ile gerçekleşmiştir. Nizâmnâmenin 33. ve 41. maddeleri arası İdâdî mektepleri hakkındadır. Dört yıllık Rüşdiye mekteplerini bitirmiş Müslüman ve gayr-i müslim çocuklarının gidebileceği ve öğretim süresi üç yıl olarak kararlaştırılan İdâdî mekteplerinin, Nizâmnâmede yer alan ders programında, “Tarih-i Umûmî” dersi bulunuyordu23.

Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesiyle öğretim kademesindeki yeri tespit edilen İdâdîlerin kurulmasının gecikmesi üzerine dönemin Maârif Nazırı Cevdet Paşa, İdâdîlerin bir an önce açılması gerektiğini ve bunun için “Darülmaârif” binasının, “Numune-i İdâdîye”ye çevrilebileceğini tezkere ile sadrazama sunmuştur. 19 Aralık 1873’te “Darülmaârif” İdâdîye’ye çevrilerek ilk İdâdî mektebi açılmıştır. Açılan ilk İdâdî’nin ders programında 1869’da olduğu gibi “Tarih-i Umûmî” dersi yer almıştır24.

Vilayet merkezlerinde Rüşdiyeler ile birlikte yedi, sancak merkezlerinde Rüşdiyeler ile birlikte beş senelik İdâdîlerin yaygın bir şekilde açılmasıyla gelişen orta öğretim, yüksek öğretime öğrenci hazırladığı gibi, serbest meslekler, mahalli ve resmî hizmetler için de memur yetiştiren kaynaklar vazifesini görmeye başladı25.

Tanzimat dönemi, İdâdî okullarının kuruluş aşamasının tamamlandığı dönem olmuştur. 1876’dan sonra ise, İdâdîlerin sayısının arttırılması yanında niteliğinin kuvvetlendirildiği bir süreç başlamıştır. Sait Halim Paşa’nın eğitim masraflarını karşılama çabalarının netice vermesiyle, İdâdî Okullarının da açılması hızlanmış ve kısa bir sürede birçok il merkezinde Rüşdiye ile birlikte 7 yıllık Leylî İdadi’ler, sancak merkezlerinde Rüşdiye ile birlikte 5 yıllık Neharî İdâdî’ler açılmıştır. Leylî İdâdîlerin masrafları çok olduğu için sancaklarda ve geliri düşük olan vilayetlerde Neharî İdâdî’ler açılmıştır. İdâdîlerin 7 yıllık ve 5 yıllık olarak şekillenmesiyle birlikte, müfredatın düzenlenmesine ihtiyaç duyulmuş, ancak devrin Maârif programlarının karakteristiği haline gelen dini derslere ağrılık verilmesi, yeni İdâdî programlarında da kendini göstermiştir. 1892’de Maârif Nazırı Zühtü Paşa başkanlığında kurulan komisyon, 5 ve 7 yıllık İdâdîlere bir program hazırlamıştır. Bu program II. Meşrûtiyet devrinde lise ve Sancak İdâdîleri için kabul olunan programlara kadar uygulamada kalacaktır26.

23 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 412.

24 Osman Ergin, a.g.e., s. 405; Bayram Kodaman, a.g.e., s. 114-117. 25 Faik Reşit Unat, a.g.e., s. 45.

(17)

c. Sultânîler

Sıbyan Okulları yanında Rüşdiye olularının açılması, bu okulların üstünde bir okul olan İdâdîyelerin kurulması, yeterli olarak görülmemiştir. Askerî, memur ve ihtisas okullarına öğrenci yetiştirmek amacıyla Avrupa’nın en büyük mektepleri derecesinde, Fransız okul programlarına bağlı, herkesin katılabileceği bir “Mekteb-i Umûmi İdâdî” açılması kararlaştırıldı27. Bu okul için Galatasaray binasının tahsisi uygun görüldü. Okulun açılışında, Abdülaziz’in Avrupa seyahatinde gördüğü medeniyet eserlerini memleketine taşımak isteği etkili olmuştur. Fuad Paşa’nın girişimleriyle Fransız okulları örnek alınarak açılan bu okulun, müdür, muallim, ders araç ve gereçlerinin yine bu ülkeden karşılandığını görüyoruz. Bu mekteplerinin açılış amaçlarından bir diğeri de 1856 Islahat Fermanı’nın, Müslüman ve Hıristiyan tebaanın eğitim ve resmi kurumlarda eşit bir şekilde temsil edilmesi ve yetişmesi ilkesini getirmiş olmasıdır28.

Kısa bir sürede özellikle Bulgar öğrencilerin kaydıyla açılış süreci hızlanan Galatasaray Sultanîsi l Eylül 1868’de açılmıştır. Türk bir müdürle Fransız bir ikinci müdürün idaresinde bulunan okul, başlangıçta beşi hazırlayıcı, beşi Kolej sınıfları olmak üzere öğretim süresi on yıl olarak tespit edilmiştir. Sonraları öğretim süresinin üçü İbtidâî, üçü tali ve üçü âli olmak üzere dokuz sınıfa indirilmiş ve bu okula bir ara “Dârülfünûn-ı Sultanî” adı altında Üniversite Fakültesi ve sınıfları da açılmıştır. Galatasaray Sultanîsinde eğitim genel itibariyle Fransızca olacak; bununla birlikte Türkçe, Arapça ve Farsça günlük programın yarısını teşkil edecektir. Fuad Paşa ve Fransız Elçi Monsieur Bouree tarafından düzenlenen Sultanî Mektep programı içerisinde, Hasan Ali Koçer, “Osmanlı Tarihi” ve “Umûmî Tarih” derslerini de göstermektedir29.

Okulun açılmasından bir sene sonra, 1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi maddeleri Sultani Mekteplerde bir takım düzenlemeler getirmiştir. Nizâmnâmeye göre; her vilayetin merkezi olan şehir ve kazada bir Mekteb-i Sultanî açılacak, her türlü tebaadan kim olursa olsun, Mekâtib-i İdâdiyeden imtihanla mezun olanlar para karşılığı kaydolacaklardır. Mekteb-i Rüşdiye mezunları ise Kısm-ı Âdi’ye kaydedileceklerdir

Nizâmnâmeye göre Mekâtib-i Sultanîye de okutulacak dersler iki kısımdır. Bunlar; üç senelik Kısm-ı Âdi ve üç senelik Kısm-ı Âlî’dir. Kısm-ı Adî Mekâtib-i İdadiye’de okutulan derslerdir. Kısm-ı Âlî ise, edebiyat, ulûm ve funûn şeklinde iki sınıftan oluşacaktır. Bu programa göre Kısm-ı Âlî Edebiyat sınıfı dersleri; “Türkçe Fenni Kitabet

27 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 80. 28 Faik Reşit Unat, a.g.e., s. 47. 29 Hasan Ali Koçer, a.g.e., s. 80.

(18)

ve İnşa, Arabî ve Farisî’den Edebiyat’a Müteallik müellefat, Manîa, Fransızca, îlm-i Server Milel, Hukuk-ı Millet, Tarih”tir30. Ulûm ve funûn Kısmı dersleri; “Hendese-i resmiye, Menazır, Cebir ve Cabirin Hendeseye Tatbiki, Müsellesat-ı Müsteviye ve Kürevîye, Heyet, Hikmet-i Tabiiye ve Kimyanın Muhtasar Suretle Sanayi ve ziraata tatbiki, îlm-i Mevâlid, Fenn-i Tahtit-i Arazi” olacaktır. II. Abdülhamid, Galatasaray Sultanîsinin Eğitiminde bazı sakıncalar görmüş ve okulun ıslahı için Ali Suavi’yi görevlendirmiştir. İlk kez Türk müdürünün tayiniyle başlayan düzenlemelerle, zararlı faaliyetlerde bulunan öğretmenler okuldan uzaklaştırılacak, öğretmenlerin diplomalı olması şartı getirilecekti. Türk öğretmenlerin sayısı arttırılan okulda 1880 yılında Türkçe derslerine bir saat eklenmiş ve yalnızca Türkçeden veya Fransızcadan diploma verilmesi sona erdirilmişti31. Türkçe derslerinin ıslahı için bir “Meclis-i Islahat” oluşturulmuş ve lisan dersleri arasına Rum ve Alman dilleri eklenmiştir.

3. Yüksek Öğretim

Osmanlı devletinin kuruluşundan XVIII. yüzyılın sonlarına kadar yüksek öğretim için hemen hemen tek müessese medreseler idi. Bu yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’daki üniversitelerden etkilenerek kurulan ve modern yüksek öğretim kurumları olarak tasarlanan müesseselere Dârülfünûn denilmiştir. Dârülfünûnların açılma sebeplerini ortaya koyabilmek için medreselerin tarihi gelişimini ve medrese derslerindeki değişimleri ve Osmanlı eğitim tarihindeki yerini incelemek gerekir.

a. Medreseler

Kuruluş ve yükseliş devirlerinde Osmanlı toplumunun en yaygın eğitim – öğretim kurumları medreseler idi. Medreseler tarihinde Osmanlıların esas önemi medreseleri bir düzene koymalarıdır32. Osmanlılarda ilk Medrese, Orhan Bey tarafından beyliğin merkezi olan İznik’te açılmış ve buraya ilk müderris olarak da Türk âlim ve mütefekkirlerinden Şerefüddin Davud-ı Kayseri tayin edilmiştir. Osmanlıların ilk bir buçuk asır içinde yaptırmış oldukları medreselerin derece ve sınıf itibariyle en mühimleri İznik, Bursa ve Edirne’de idi33.

Osmanlı devleti sınırları içerisindeki medreselerde ilk defa Yıldırım Bayezid devrinde düzenlemeye tabi tutulmuşsa da, esas teşkilatlanma Fatih döneminde yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Külliyesi içerisinde açmış

30 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 412-414. 31 Bayram Kodaman, a.g.e., s. 136-140.

32 Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 15. 33 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nde İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1988. s. 1-3.

(19)

olduğu medreselerin düzeni daha sonraki açılacak olan medreselere temel olmuştur. Külliye, Osmanlı Devleti’nin Cihan Devleti’ne dönüşme sürecinde bir padişah olarak Fatih’in eğitim ve öğretime göstermiş olduğu büyük önem ve şahsi ilginin göstergesi, aynı zamanda yeni saltanat merkezine Müslüman Türk damgasının belirgin tarzda vuruluşu olmuştur34.

Ekmeleddin İhsanoğlu, “Büyük Cihad’dan Frenk Fodulluğuna” adlı çalışmasının Fatih külliyesi hakkındaki bölümünde sonuç olarak şu cümlelere yer vermiştir; Fatih Külliyesi medreselerinin tarihi ile ilgili olarak çalışmalarda, Külliyenin modern üniversiteye benzetilmesinin, medreselerin farklı konularda eğitim yapan değişik fakülteler olduğu imajı yaratılmaya çalışılmasının, ayrı veya farklı bir ders programı veya özel kanunnamesinin bulunduğunun ortaya atılmasının yapmış olduğumuz incelemelerimiz sonunda doğru olmadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Fatih Medreseleri, tarihi realiteye ters şekilde geliştirilen bu imajların aksine, kendilerinden önce kurulan medreselerin eğitim geleneğine bağlı olarak kurulmuştur. Vakfiyede dinî ilimlerin yanında aklî ilimlerin okutulmasının şart koşulması, onların eskilerine nazaran özelliğini belirtir35.

On altıncı yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Medreselerini kurmasıyla, medreselerin gelişmesinde son safhaya ulaşılmıştır. Esas olarak İslam dini, hukuku ve Arapça eğitimi yapan genel medreselerin yanında Süleymaniye Külliyesi bünyesinde Osmanlı Tarihinde ilk defa şifahaneler dışında tıp eğitimi veren “Dârültıp” adıyla bir ihtisas medresesi kurulmuştur. Bu dönemde kurulan diğer ihtisas medreseleri “Dârülhadis” (Medrese hiyerarşisinde en büyük medrese) ve “Dârülkurra” idi36.

Bu medreseler esas itibariyle öğretmen, müderris, imam, müftü, kadı gibi görevlilere duyulan ihtiyacın karşılanmasına pratik olarak hizmet ettiği için Dinî Hukukî İlimler; Fıkıh, Usûl-ı Fıkıh, Hâdis, Tefsir, Kelâm, Akâid ve Ahlak gibi branşlar yanında, Pozitif Bilimler (Ulûm-i Akliye); Hikmet, Mantık, Hesap ve Hendese, Geometri ve Astronomi, gibi dersler ve Yardımcı ilimler (Ulum-i Âliye) Sarf ve Nahiv, Beyân, Meâni ve Bedi’ gibi dersler bulunmaktaydı37.

Fatih ve Kanuni’nin getirmiş olduğu medrese düzeni daha sonraki medreselere örnek oldu. Ancak XVI. asır sonlarına doğru hem müderris kalitesi itibariyle ve hem de

34

Ekmeleddin İhsanoğlu, Büyük Cihad’dan Frenk Fodulluğuna, İstanbul, 1996, s. 36.

35 Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.e., s. 83. 36 Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.e., s. 24.

(20)

tedrisat ve talebe cihetiyle bozulma başladı38. Böylece Osmanlı devletinin ilk, orta ve özellikle yüksek öğretim kurumlarının temeli ve ilim cihadının merkezi olan medrese asıl işlevinden uzaklaştı.

Osmanlı medreselerinde okutulan derslerin müfredat programı hakkında en sağlıklı ve güvenilir bilgileri veren birinci deredeki kaynak, “temessül” denilen, öğrencilerin ders durumlarını gösteren ve bugünkü karne yerini tutan belgelerdir. Bu belgelerden günümüze ne yazık ki herhangi bir nüsha gelmemiştir39. Osmanlı medreselerinin tedrisat programını tam olarak ele alan kaynaklar ve müelliflerin otobiyografilerinde okuyup okuttukları dersler hakkında verdikleri bilgiler, Osmanlı medreselerinin ders programına ışık tutması bakımından önemlidir. Medrese müfredat programına ışık tutan diğer bir kaynak da temessüklerdeki bilgileri ihtiva etmesi gereken icazetnamelerdir. Fakat icazetnamelerin çoğunda daha ziyade nakli ilimlerle ilgili kitaplar zikredilmektedir. Bu arada, hangi medresede hangi kitapların okutulacağı ile ilgili olarak tertip edilen tedris kanunları ile bu kanunlarla işlerliği için çıkarılan fermanların da kısmen de olsa medrese müfredat programına ışık tutmaktadır40.

Osmanlı medreselerinde, Selçuklu medreselerinde olduğu gibi salı ve cuma günleri dışında haftada beş gün tedrisat yapıldığı Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Tertip-i Ulûm’daki şu beyitten de anlaşılmaktadır; “Her hafta beş gün tahsil edersin Cuma ve Salı tatil edersin”41. Bu günlerde, yukarıda vermiş olduğumuz kaynaklarda yer alan tedrisat programlarında derslerin isimlerinde, sayılarında ve sıralanışlarında farklılıklar olmasına rağmen, XVI-XIX (1561–1869) yüzyılları arasında genel olarak okutulan dersler şunlardı42;

“Tecvid; İlâhi ve Tabiî Hikmet, Sarf, Nahiv, Fıkıh, Mantık, Âdâb, Meânî, Hikmet-i Nazariye, Kelâm, Hendese, Hisâb, Usûl-ı Fıkıh, Fıkıh, Hey’et, Usûl-i Hadis, Hadis, Tefsir, Kur’ân-ı Kıraat, Hat, Lügat, Akaid, Ferâ’i, Belagat, Tefsir, Cedel, Hilaf, Beyân, Fünûn-ı Cüz’iyye.”

1741 yılında Fransız hükümetinin İstanbul’daki elçiliğinin isteği üzerine kaleme alınan Kevâkıb-ı Seb’a (Yedi Yıldız) adlı eserde bu derslerin yanında, “yaz aylarında tatil günleri (Salı ve Cuma), öğrenciler mesire yerlerine gezmeye giderler, orada “hisâb, hendese ilmi, usturlâb ilmi, usturlâb, rub’, misâha, Hind, Kıbt ve Zenc hesabı, Parmak

38

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 67.

39 Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, Riyazî İlimler l, Ankara 1992, s. 68. 40 Cevat İzgi, a.g.e., s. 69.

41 Cevat İzgi, a.g.e., s. 73.

(21)

hesabı, ağırlıkları kaldırma ilmi” ve bunlar gibi müstakillen derse ihtiyaç duyulmayan ilimlerin müzakere edildiği, kış günü ise, geceleri sohbet edip, muamma, bilmece, muhâdarat, tarih, şiir, aruz ve divan müzakerelerinin olduğu” belirtiliyor43.

İslam dünyasının ve Osmanlı Devleti’nin temel ve klasik eğitim kurumu olan medreselerin ders programları arasında tarih dersinin yer almadığı, sadece sohbet ortamlarında geçtiği görülmektedir. Her ne kadar Fatih Sultan Mehmed’in getirmiş olduğu düzenlemelerle yapılanan “Hâşeye-i Tecrid” medreselerinde okutulan dersler sırasında 16. yüzyılın ortasına kadar tarih kitaplarının okutuluyor44 ve yine Eyüp ve Ayasofya medreselerinde, Sıbyan Mektebi muallimi olacaklar için genel medreselerden farklı olarak oluşturulan program içerisinde, Edebiyat dersi içinde ‘tarih’ okunuyordu45. Hatip el-Bağdadi’nin “Tarih-i Bağdad”ını medresede okutması gibi bazı örnekler var ise de bunlar münferit birer uygulamadan öteye gitmemektedir46. Burada dikkat çeken husus; yalnızca medrese sistemi içerisinde tarih eğitimi serbest mütalaa şeklinde olup, belirli bir ders kitabı da tahsis edilmemiştir. Medrese öğrencisi istediği bir tarih kitabını veya hocasının tavsiye etmiş olduğu herhangi bir eseri kendi kendine mütalaa edebilirdi. Ders kitabı şeklinde hususî olarak kaleme alınmış tarih kitapları pedagojik açıdan maksada uygun olmayıp tarihi öğretmekten çok edebiyat ve inşa ilmine hizmet etmiştir47.

XVII. yüzyıl öncesi ve sonrası medreselerde okutulan derslere bakıldığında ilk dikkati çeken husus pozitif bilimlerdeki azalmadır. Bununla birlikte XV – XVI. yüzyıllarda hangi kitaplar okunuyorsa, XX. yüzyılın başlarında o kitaplar okunuyor, Fatih döneminde dil eğitiminde hangi yöntem kullanılmışsa Meşrûtiyet döneminde de aynı usul tatbik ediliyordu48. Bütün bunlar medreselerin ıslah edilmesi fikrini kuvvetlendiriyordu.

Medreselerin özellikle müfredat programlarının ıslahı konusunda, 1868’de Ali Suavi “Muhbir” ve “Gulam” da yayınladığı yazısında, 1876’da Aydın Mebusu Menekşelizâde Emin Efendi ilk Osmanlı Meclisinde ders programlarındaki eksikliklerden ve tedrisat yanlışlıklarından bahsetmişlerdi. Ali Suavi ikinci yazısında medreseler hakkındaki sunduğu çözüm önerileri arasında Medreselerin üç şubeye ayrılmasını ve birinci şubede okutulması gereken dersler arasında “Tarih” dersinin de yer almasını teklif

43 Cevat İzgi, a.g.e., s. 166. 44 Yahya Akyüz, a.g.e., s. 59. 45

Yahya Akyüz, a.g.e., s. 77.

46 Mehmet İparlı, “Osmanlılarda Tarih-Coğrafya Eğitimi Tarihçi ve Coğrafyacıların Kariyerleri”, XIII

Türk Tarih Kongresi Bildiri Özetleri, Ankara 2002, s. 108.

47 Zeki Tekin, a.g.e., s. 77. 48 Yaşar Sarıkaya, a.g.e., s. 82.

(22)

ediyordu49. Hoca Muhyiddin Şeyh Ali Zade’nin “Medreselerin Islahı” adlı eseri bu konuda kaleme alınan ilk kitap olmuştur50. Cevat İzgi, Muhyiddin’in adı geçen eserde medreselerin ıslahı konusunda yaptığı teklifleri şöyle ifade ediyor: “Medreselerin, yeni tabiî ilimlerden (fünûn-ı tabî’iyye-i cedide) mahrum tutuldukları için ıslaha muhtaç olduklarını, bu iş için öncelikle medreselerin öğretim metotlarının değiştirilmesi ve programlarının yenileştirilmesi gerektiğini, bu fikrinin ilmi ve fenni bir heyet vasıtasıyla incelenip düzeltilebileceğini söyledikten sonra, on sene olarak düşündüğü medrese programlarında, dini ilimler yanında Türkçe, Harita Kullanımı, Ülkeler Coğrafyası, Dört İşlem, Yeni Hesap, Cebir, Yeni Hendese, Yeni Fizik (hikmet-i tabî’iyye-i cedide), Kimya ve Fransızca gibi derslerin yer alması icab ettiğini belirtmektedir. Hoca Muhyiddin bu arada ders kitabı olarak iki eser tavsiye etmektedir. Bunlar Murad Bey’in “Tarih-i Umûmî”si ile Mustafa Reşid Bey’in “Yeni İlm-i heyet”idir.

b. Dârülfünûn

Osmanlı devletinde XVIII. Yüzyılın sonlarından Tanzimat’a kadar medrese dışında kurulan yüksek okulların genel özelliği, acil mesleki ihtiyaçları karşılamayı ön planda tutmasıdır. Bu devride açılan Avrupaî tarzdaki okulların hemen hemen hepsi ordunun ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Cephelerde alınan başarısız sonuçlar karşısında askerî eğitimi güçlendirebilmek niyetliye denizci subaylar yetiştirmek için “Mühendishâne-i Bahr-i Hümayun” (1773), kara subayları yetiştirmek için “Mühendishâne-i Berr-i Hümayun” (1794), askerî doktor temini için “Tıbbiye Mektebi” (1826) gibi Batı tarzında mektepler açılmıştır51.

O zamana kadar İstanbul’da Ulûm-ı cedide bir dereceye kadar bu mekteplerde okutulmakta idi. Yeniçerilerin 1826’da ilgası ve 1828’de Rusya ile başlayan savaşın sona ermesi ve antlaşma yapılması eğitim alanında yeni ıslahatların yapılmasına ortam hazırlamıştır.

Yeniliklerin kapısı olarak görülen, ulûm-ı cedide tahsili için Avrupa’ya öğrenci gönderilme teşebbüsleri boşa çıkmış, ancak 1835 – 1836 tarihlerinde mühendishaneden bazı zabıtlarla talebeden birkaçı İngiltere’ye gönderilebilmişti. 1848’de iptidaî tahsilinin mecbur olunması mahalle mekteplerinin ıslah halleri ile beraber İstanbul’da beş yerde, Rüşdiye mektebi açılmasına ve onların üstünde bir “Maârif-i Adliye ve Ulûm-ı Edebiye”

49 Yaşar Sarıkaya, a.g.e., s. 95-96.

50 M. Seyfeddin Özege, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, Cilt III, İstanbul 1975, s. 1065;

Cevat İzgi, a.g.e., s. 112; Yaşar Sarıkaya, a.g.e., s. 96-100.

(23)

mektebi kurulmasına karar verilmişti Askerî mekteplerin dışında müstakil açılan bu mektepler eğitimin gelişmesinde önemli bir adım idi.

Başta Sadrazam Reşid Paşa olmak üzere Islahat taraftarları eğitim kurumlarının yetersizliğini görmüşlerdi. Tanzimat döneminde kurulan geçici Maârif Meclisince, İstanbul’da münasip bir yerde Dârülfünûn inşası ve “Meclis-i Maârif-i Umûmiye” namıyla bir meclis kurulması kararlaştırıldı52. Dârülfünûn kurulmasından ilk defa bahseden Meclis-i MuvakkatMeclis-in layMeclis-ihalarına dayanarak hazırlanan 19 Şubat 1846 tarMeclis-ihlMeclis-i “MeclMeclis-is-Meclis-i Vâlâ” mazbatasından anlaşıldığına göre, Dârülfünûn kurulmasındaki hedef; “devlet hizmetini daha iyi yürütecek memur yetiştirmek ve medreselerin dışında dinî gelenek ve tesirlerden uzak modern bir üniversite kurmak” idi53.

İlk olarak “Valide Mektebi” namıyla 1850 yılında kurulan mektebin ismi Dârülmaârif’e çevrilmiştir. Dârülfünûn’da okutulacak kitapların temini için ilk olarak ayda bir Dârülmaârif de toplanmak üzere 1851 yılında “Encümen-i Daniş” heyeti kurulmuştur.

Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa’nın Dârülfünûn binasının inşasının uzayacağından resmen açılmasını beklemeksizin bazı derslerin halka açık olarak konferans şeklinde okutulmasını teklifi üzerine ilk olarak 1863 senesi Kanuni evvelin 13. Pazartesi derslere başlandı. Derviş Paşa’nın dersiyle başlayan, serbest ders uygulamasında, Ahmet Vefik Paşa’nın 16 Şubat 1863’de Üniversite seviyesinde vermeye başladığı tarih felsefesi dersleri dikkat çekicidir.

Ahmet Vefik Paşa bu derslerde, tarihi; “şahit olunan olayların ve geçmiş günlerin bilgisi olarak, tarih felsefesini; insan zihninin faaliyetinin sonucunda meydana gelen zihni süreçlerin neticesi” şeklinde tarif etmiştir. Ahmet Vefık Paşa’nın felsefesinin özünü olaylar arasındaki sebep sonuç ilişkisi ve insanoğlunun evrimsel gelişmesi teşkil etmektedir. Geçmiş olayları tarih sırasına göre dizmek yerine, onlara niteliksel yaklaşımı amaçlamıştır. Ahmet Vefik Paşa’nın ders notları menkıbevî bilgiden tamamen kurtulamamışsa da eğitimini Batı metotlarına dayandırmak istediği görülmektedir54.

Dârülfünûn dersleri 1865 yılına kadar muntazam devam etmiştir. Bu tarihlerde Dârülfünûn binasının inşaatı tamamlanmış, ancak bina Maliye Nezâretine tahsis olunmuştur. Bu sırada dersler kesilmiş olmasından dolayı yapılan yazışmalar ilk Dârülfünûn’un işlevi ve Dârülfünûn’a olan yaklaşımı ortaya koyması bakımından önemlidir. Bunlardan Edhem paşanın tezkeresinde, Dârülfünûn’daki serbest derslerin çok

52 Mehmed Ali Aynî, Darülfünun Tarihî, İstanbul 1927, s. 5-10.

53 Ekmeleddin İnsanoğlu, “Tanzimat Döneminde İstanbul’da Darülfünun Kurma Teşebbüsleri” 150.

Yılında Tanzimat’tan Aynı Basım, Ankara 1992, s. 400.

(24)

faydalı olduğunu ve bu derslerin Dârülmuallimîn ve Mekteb-i Mülkiye talebeleri tarafından da takip edildiği belirtilmekte, Sadaretin arzında ise Dârülfünûnun hedefleri arasında halk eğitiminin yanında talebeleri, ecnebi devletlere girme ihtiyacından kurtarmak ve gittikleri yerde fasid fikirler edinmelerine mani olmak olarak da zikredilmektedir.

Eski binanın Maliyeye verilmesiyle, Dârülfünûn’un binası için yeni inşaata 26 Mart 1865 yılında başlanırken serbest derslerin devamı için Mekteb-i Mülkiye’ye tahsis edilen Nuri Paşa Konağı kiralanmıştır. Aynı yılın ortalarına doğru derslere tekrar başlanmıştır. Ancak bu binanın 8 Eylül 1865’de yanması sonrasında 1869’da tekrar açılmasına kadar geçen sürede derslerin devam ettiğine dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır55.

Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi diğer mekteplerde olduğu gibi Dârülfünûn içinde önemli düzenlemeler getirmiştir. Bu Nizâmnâme’de 51 madde ile en fazla yer Dârülfünûn’a verilmiştir. Dârülfünûn ile ilgili olan kısmında müessesenin kuruluşuna, şube programlarının ana hatlarına, öğretim üye ve yardımcılarının hak ve görevlerine ve bunları tayin ve terfi şartlarına ait esaslar tespit edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin kayıt işleri, devamlarının kontrolü, müderrislik imtihanları, Dârülfünûn’un mali idaresi, kütüphane ve labaratuar kurulması ve diğer konular ilgili hükümler de yer almıştır. Nizâmnâme’nin 79. Maddesine; Dersaâdet’e Dârülfünûn-ı Osmânî namıyla bir Dârülfünûn tesis olunacaktır” ifadesine istinaden daha önce başlamış olan yeni bina inşası (Sultan Mahmud türbesiyle Çemberlitaş hamamı arasında bir arsada) kısa sürede tamamlanmıştır56.

Mart 1869 tarihinde Dârülfünûn binasının tamamlanması ile Maârif Nazırı Safvet Paşa bir tezkere vererek Dârülfünûn’un Mayıs l969’da açılmasını teklif etmiş ise de açılış Şubat 1870’de gerçekleşmiştir. Bu arada eksikler tamamlanmaya çalışılmış ve kütüphaneye Paris’ten içinde tarih kitaplarının da bulunduğu muhtelif eserler satın alınmıştır. Ayrıca Dârülfünûn’da okutulacak kitaplar için “Tercüme Cemiyeti” teşkil edilmiş ve tercüme işlerine bu cemiyet başlamıştır57. Dârülfünûn müdürü Tahsin Efendi ve muallimler tayin edilmiş olduğundan bu kişiler Ramazan ayını boşuna geçirmemek için geceleri teravihten sonra serbest dersler vermeyi kararlaştırmışlar, bunun içinde bir program yapmışlardır. Bu programa göre Ramazanın 8. günü Rıfat Bey tarafından “Tarih-i Tabii İnsan” dersinin verileceği yer almaktadır58.

Dârülfünûn ikinci kez resmi olarak 20 Şubat 1870’de Sadrazam Ali Paşa’nın da hazır bulunduğu törenle açılmıştır. “Dârülfünûn’daki okutulacak dersler Maârif

55 Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.m., s. 407-408. 56 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 420.

57 Ekmeleddin İnsanoğlu, a.g.m., s.413-414. 58 Mehmed Ali Aynî, a.g.e., s. 20.

(25)

Nizâmnâmesi’nde belirtilmiş olmakla beraber gerek hoca, gerek kitap bulma güçlüğü yüzünden, Dârülfünûn ders programı birtakım değişikliklerle birkaç safhada hazırlanmıştır. İlk olarak Safvet Paşa tarafından hazırlanan ders programı ve o dersleri verecek hocaların isim listesinde, tarih dersi için Mekteb-i Harbiye’nin Fransızca ve tarih hocası Mahmud Efendi’yi görüyoruz59. 1870 yılında hazırlanan ve Dârülfünûn’un son şeklini alan ders programı “Takvim-i Vekayi”de ilan edilmiştir.

Hazırlanan bu programda 1869 Nizâmnâmesi’ne uyulmamış yapılan ders programda Dârülfünûn şube ayrımına gidilmemiş bütün talebelerin aynı dersi görmeleri istikametinde bir program hazırlanmıştır.

Dârülfünûn Ders Programı ve Ders Hocaları (1870)60.

GÜNLER DERS HOCA SAAT

Edebiyat Selim Efendi 5–6

Fransızca Konstantinidi 7–8

Tarih Mahmud 8.15

Pazartesi

Coğrafya Halid Bey 9.30

Edebiyat Selim Efendi 5–6

Fizik Aziz Efendi 7–8

Matematik Tevfik Bey 8.15

Salı

Resim Mösyö Giz 9.30

Fransızca Konstantinidi 5–6

Hukuk Ahmed 7–8

Tarih Mahmud 8.15

Çarşamba

Coğrafya Halid Bey 9.30

Edebiyat Selim Efendi 5–6

Mantık Kerim 7–8

Matematik Tevfik Bey 8.15

Perşembe

Tarih Mahmud 9.30

Hukuk Ahmed 5–6

Fransızca Konstantinidi 7–8

Edebiyat Selim Efendi 8.15

Cuma

Fizik Aziz Efendi 9.30

59 Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.m., s. 417; Mehmed Ali Aynî, a.g.e., s. 23. 60 Mehmed Ali Aynî, a.g.e., s. 23; Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.m., s. 419.

(26)

Dârülfünûn dersleri yukarıdaki programa göre 1870 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir. Dârülfünûn ikinci sene dersleri 22 Ocak 1871 günü başlamış bu yılda hazırlanan ilk ders programında, tarih dersininde yer aldığı birçok ders çıkarılmış ve sadece Rik’a dersi eklenmiştir. Dârülfünûn’a olan talebi arttırabilmek için yapılan çalışmalar içerisinde yeni ders programı düzenlemişlerdi. Ekim 1871 de yayınlanan ders programında tarih dersi yer almamıştır. Bilinen son Dârülfünûn programı; 1873 tarihli Devlet Salnamesinde tarih dersi ve hocası mevcudiyetini korumaktadır61. Görülüyor ki 1870–1873 tarihleri arasında kesintisiz eğitim veren Dârülfünûn’daki aksaklıklardan ve henüz sistemin oturmamış olmasından kaynaklanan yetersizliklerden tarih dersi de nasibini almıştır.

1872 tarihinde Galatasaray Sultanîsi Gülhane’de bir binaya taşınınca Maârif Nazırı Ahmed Cevdet Paşa, bu lisenin yüksek sınıflarında hukuk dersine “Mecelle” eklenmesini istemiş, sekiz ay sonra Safvet paşa, Avrupa Dârülfünûn’larına benzer bir tedrisat yapılmasını emretmiştir. Bunun için 1874 yılında, “Turuk ve Meâbir ve Mühendisin” (Yollar Köprüler Mühendis), “Edebiyat ve Hukuk mektepleri” açılmış 1876’da bu mektepler için bir program hazırlanmıştır. Hazırlanan programın Edebiyat Fakültesi kısmında “Tarih-i Umûmî” dersine rastlıyoruz. Nizâmnâme’de bu bölümlere “yüksek mektepler” deniliyorsa da Devlet Salnamelerinde Dârülfünûn olarak adlandırılmıştır62. Bu kurum da 1881 yılında kapanmıştır.

“Turuk ve Meâbir ve Mühendisin” ve “Hukuk” mekteplerinin Galatasaray Sultanîsinden ayrılmasından sonra unutulup giden Dârülfünûn mektepleri II. Abdülhamid döneminde tekrar gündeme gelmiştir. O yıllarda yüksek tahsil çağına gelmiş birçok gencin yasağa rağmen Avrupa üniversitelerine kaçıp gitmelerini önlemek için bir tedbir olarak “Dârülfünûn-ı Şâhâne” adıyla tekrar açılan okul Mekteb-i Mülkiye-i Şahâne binasına yerleştirilmiş, yönetimi de bu okulun müdürüne bırakılmıştır.

4. Öğretmen Okulları a. Dârülmuallimîn

Türk eğitim tarihinde, örgün eğitim kurumlarında görev yapan ilk öğretmen tipleri muallim ile müderrislerdir. Muallimler Sıbyan mekteplerinde, müderrisler ise medreselerde görev yapan kimselerdir. Muallimleri ve müderrisleri yetiştiren ayrı bir okul yoktu. Her ikisi de medrese sisteminde yetişiyordu. Ancak muallimler alt düzeydeki medreselerden; müderrisler ise yüksek düzeydeki medreselerden yetişmekteydiler.

61 Ekmeleddin İhsanoğlu, a.g.m., s. 426.

(27)

Fatih Sultan Mehmed döneminde, Eyüp ve Ayasofya medreselerinde Sıbyan mektebi muallimi olacaklar için ayrı bir program uygulanmıştır. Bu programda “Adâb-ı Muhâsebe ve Usul-i Tedris” (Tartışma Kuralları ve Öğretim Yöntemleri) dersleri yer almıştır. Medreselerde öğretmenlik pedagojisinin verildiğini gösteren bu dersler “Türk Eğitim Tarihi” için önemli olduğu kadar, “Dünya Eğitim Tarihi” içinde oldukça önemlidir63.

Medreselerde yetişen müderris ve muallimlerin, Osmanlının günden güne modernleşen eğitim müesseselerinin ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düşmesi ve yeni okullarla amaçlanan gelişim ve değişime medrese mezunlarının yapılarının uygun olmaması, yeni okullara yeni öğretmen yetiştirmeyi gerektirmiştir. 1846’da “Mekâtib-i Umûmiye Nezâreti” kurulduktan sonra çoğalmaya başlayan Rüşdiyelerin iyi bir öğretim yapabilmeleri, iyi yetişmiş öğretmenlerin varlığına bağlı idi. Bu da ancak medreselerin dışında, yalnızca bu iş için açılacak mesleki okullar ile sağlanabilirdi. Kemal Efendi’nin öncülüğü ile ilk kez bir öğretmen okulu “Dârülmuallimîn” adıyla 16 Mart 1848 de Fatih’te açıldı. Bu okul Türk Eğitim tarihinde ve Tanzimat döneminin sivil okullar açılması atılımının en önemli adımlarından biri olmuştur. Daha sonraları bu okula “Dârülmuallimîn-i Rüşd“Dârülmuallimîn-i” de den“Dârülmuallimîn-ilm“Dârülmuallimîn-işt“Dârülmuallimîn-ir. Ancak, bu yen“Dârülmuallimîn-i okul da “Dârülmuallimîn-isten“Dârülmuallimîn-ilen“Dârülmuallimîn-i veremem“Dârülmuallimîn-işt“Dârülmuallimîn-ir64.

Eğitim sistemi bakımından büyük bir yenilik getirmemekle beraber, “Dârülmuallimîn” Maârif tarihimizin, öğretmen yetiştirme konusunda, önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmek gerekir. Fatih Sultan Mehmed’den başka hiçbir kimse tarafından temas edilmeyen öğretmen yetiştirme konusunu özellikle ayrı bir dava olarak alması itibariye “Dârülmuallimîn” açılmasında büyük hizmetleri olan, Kemal Efendi’de Maârif tarihimizin önemli şahsiyetlerinden biridir65. Dârülmuallimîn’in ilk programı hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen Osman Ergin Dârülmuallimîn dersleri olarak şu dersleri sayıyor; “Türkçe, Arapça, Farsça, Hesap, Yazı, Coğrafya...”

Bu müessesenin yöneticiliğine ilk olarak Yahya Efendi Ağustos 1850’de Ahmet Cevdet Efendi atanmıştır. Ahmet Cevdet Efendi, Dârülmuallimîn için ilk kez l Mayıs 1851 tarihli bir Nizâmnâme kaleme almış ve yayınlamıştır. Bu Nizâmnâme ile Dârülmuallimîn köklü bir yasal ve eğitimsel düzenlemeye tabi tutulmuş, okulun süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir. Nizâmnâme’ye göre okul programı şu şekildedir: “Ders verme ve öğretim Yöntemi, Farsça, Aritmetik, Geometri, Alan Ölçümü, Astronomi, Coğrafya”.

63 Tayip Duman, Türkiye’de Ortaöğretime Öğretmen Yetiştirme, İstanbul 1991, s.11.

64 Osman Ergin, a.g.e., s. 571-574; Yahya Akyüz, a.g.e., s. 154; İbrahim Arslanoğlu, Kastamonu Öğretmen

Okulları (1884 – 1977), İstanbul 1998, s. 19; Bayram Kodaman, a.g.e., s. 148.

(28)

Ortaokul seviyesindeki Rüşdiyelere öğretmen yetiştirmek için açılan Dârülmuallimîn-i Rüşdî’lerden sonra, “İptidaî Mektebi” denen ilkokullara öğretmen yetiştirmek için de 1868’de İstanbul’da bir “Dârülmuallimîn-i Sıbyan” kurulmuş ve buna illerde açılması düşünülen öğretmen okullarına öğretmen yetiştirme görevi ile illere toplanacak ilçe ilkokul öğretmenlerine az zamanda olsa yeni yöntemler öğretmeye görevi de verilmişti. Birinci kurulan Dârülmuallimîn-i Rüşdî’lere göre daha geniş bir teşkilata sahipti. “Sıbyan Mekteplerine” hizmet edecek olan “Dârülmuallimîn-i Sıbyan” mektebinin eğitim süresi başlangıçta iki yıl olarak düşünülmüş fakat bir yıl sonra kapanmıştır. Programında; “Sarf, Nahiv, Farisi, Mantık, Matematik” dersleri ve daha sonra Mehmet Cevdet Efendi tarafından ilave edilen “Elifba-i Tedris Usûlü” yer almaktaydı66.

1869 tarihli Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi, öğretmen okulları ve onların programları konusunda çok ayrıntılı hükümler getirdi. İstanbul’da büyük bir Dârülmuallimîn tesis olunup, mükemmel muallimler yetiştirileceği ifade edilen Nizâmnâme’nin 52. maddesinden 67. maddesine kadar yer alan hükümler içerisinde Dârülmuallimîn şubeleri ve bunların öğrenim süreleri şu şekildedir67;

Dârülmuallimîn Şubeleri (1869) DARÜLMUALLİMİN (1869)

Rüşdiye Şubesi (3 Yıl) İdadi Şubesi (2Yıl) Sultanîye Şubesi (3 Yıl) Edebiyat Ulûm ve Fünûn Edebiyat Ulûm ve Fünûn Edebiyat Ulûm ve Fünûn

Dârülmuallimîn Rüşdiye Şubesi, Edebiyat Sınıfında, “Tarih-i Umûmî” dersi yer alıyordu. Diğer şubelerde ve sınıflarda tarih derslerine rastlanmıyordu. 1870 yılında Dârülmuallimîn-i Sıbyan tekrar açıldığı sırada, Dârülmuallimîn-i Rüşdî Mektebinin tarih öğretmeni olarak Mecit Efendi görev yapıyordu68. 1869 Nizâmnâmesi’ne göre açılması düşünülen İdâdî şubeleri ancak 1874 yılında açılabilecektir.

b. Dârülmuallimât

Türk eğitiminin yayılma ve ilerleme senelerinde Kız Rüşdiyelerinin sayısı arttıkça

66 Yahya Akyüz, a.g.e., s. 157; Tayip Duman, a.g.e., s. 15.

67 Mahmud Cevad, a.g.e., s. 417; Faik Reşit Unat, a.g.e., s. 103-105; Hasan Ali Koçer, a.g.e., s. 16-17. 68 Hasan Ali Koçer a.g.e., s. 12.

(29)

bu mekteplerde görev yapacak kadın öğretmenlere ihtiyaç artmıştır. 1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesinin 68. maddesinde “Kız Mekâtib-i Sıbyaniye ve Rüşdiyesi”ne muallimeler yetiştirmek üzere Dersaâdet’te bir Dârülmuallimât tesis olunup, Sıbyan ve Rüşdiye namıyla iki şubeye ve her şube dâhil bir İslam diğeri “Sunuf-ı Gayr-i Müslime Mekâtib-i Rüşdiyesi” için yetiştirilecek muallimlere mahsus olmak üzere ikişer daireye taksim kılınacaktır.” ibaresiyle Dârülmuallimât açılması kararlaştırılmıştır. Tahsil müddeti iki sene olarak planlanan Sıbyan şubesi ve üç senelik Rüşdiye şubesinin dersleri arasında “Tarih-i Osmânî ve Coğrafya” dersini görüyoruz.

Okulda “Tarih-i Osmânî” dersi, 1876–1877 yılında okulun müdürlüğünü yapacak olan İsmail Efendi tarafından verilecektir. Bu okulun açılmasıyla kadınlara eğitimin imkânları genişlemiş, onlara yeni bir çalışma ortamı hazırlanmıştır. Açılışta bir konuşma yapan Saffet Paşa, İslamiyet’in kadın eğitimine karşı olmadığını belirterek çocukların iyi yetiştirilmesi için kadınların iyi yetiştirilmesi gerektiğini söylüyordu. Ayrıca o güne kadar 7 Kız Rüşdiyesi açıldığı halde kadın hoca bulunmadığından okulların pek rağbet görmediğini de belirtiyordu69. 1873 tarihli müfredat programına göre okul üç yıldır. Bu programda yer alan şubeler ve bunların ders programları şu şekildedir70;

Dârülmuallimât Ders Programı (1873)

Sınıfı Evvel Dersleri Sınıfı Sâni Dersleri Sınıfı Sâlis Dersleri

Arabî, Farisî, Hesap Coğrafya, Tarih, Rik’a,

Sülüs, İnşa, Resim, Nakış

Ulûm-i Diniye, Arabî Farisî, Hesap, Coğrafya, Kıraat-ı Türkiye, Sülüs, Rik’a, Nakış-ı

Hayatiye

Ulûm-i Diniye, Arabî Farisî, Hesap, Coğrafya,

Kıraat-ı Türkiye, Sülüs, Nakış

1877 (1294) tarihine ait olan programa göre 1. sınıfta yer almayan “Tarih-i Osmânî” dersi 2. ve 3. senelerde yer almıştı71. Okul 93 Harbi sırasında 2 yıl kapalı kalmış bu yüzden 1877–1880 yılları arasında mezun vermemiştir.

Okulun açılmasından itibaren Tanzimat ve Mutlakıyet dönemleri içerisinde ders programlarında ve okul yönetimi ile öğretmen kadrolarında sürekli bir değişiklik ve kargaşa olmuştur.

69 Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, İstanbul 1997, s. 44. 70 Hasan Ali Koçer, a.g.e., s. 24.

Referanslar

Benzer Belgeler

lamalar düzeyinde istatistiksel düzenlilikler gösterir, istatistik, bir ekonomik birimin pazar içerisindeki yaşantısını düzenlemesinde olduğu gibi, daha büyük ölçekte,

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

— Ben de onu görmek için Anka- ra'dan İzmir'e gittim; bu onunla son ko- Izmir için birkaç gökdelen çizmiş.. Bahri Babada

netiminin  maddi  ve  manevi  desteğiyle  gerçekleşen  devrim  sayesinde  hükümet  başına  gelen  Bolşevikler  partisi,  bütün  Rusya  kurultay 

Kırklareli University, Faculty of Arts and Sciences, Department of Turkish Language and Literature, Kayalı Campus-Kırklareli/TURKEY e-mail: editor@rumelide.com.. the copy in

arapça Üçüncü Şahıs Emir Fiil Emr-i Ğâib Emr-i ğâibi tanımak ve doğru okumak için şu iki hususa dikkat etmek gerekir: [Üçüncü şahıs muzari yapısı ‫

[r]

Alüvyon akifer ihmal edildiğinde, mücavir alanda yeraltı suyu akımı yönünde güneyde yelpazeden, orta kesimde yelpaze ile Neojen birimlerinden ve kuzeydoğuda sadece