SAYFA CUMHURİYET
14
KÜLTÜR
• • m mkultur@cumhuriyet.com.tr
Üniversiteden emekli olanTahsin Yücel, yeni iki roman ve bir deneme kitabı yazıyor
Medyaya karşı bir direnme
Kültür Servisi - Roman, öykü, deneme ve eleştiri
yazan Tahsin Yücel, yeni yıla emekli bir üniversite ho cası olarak girdi. 4 O cak’ta İstanbul Üniversitesi
Ede-✓ "Yeniş kitlelere seslenen
v T
günlük basının -
televizyon ya da gazete-
amacının dünyamızı
genişletmek, ufkumuzu
açmak olması gerekirken o,
olguları ve bunlann
sonuçlarını saptırmaktan
başka bir şey yapmıyor
neredeyse. Dünyalarımızı
ele geçiriyor. Değerleri
indirgiyor, daraltıyor.
A
slında ele aldığım
d
bütün söylemlerin
ortak yönü bu: İnsanın
varoluşunun merkezine
futbolu ya da mutfağı
ya da ‘çağdaş kadın
olma’yı vs.yerleştirmek.
Bu bakımdan baskıcı
nitelenebilecek bir
tutumları var. Bu kitap,
böyle bir gidişe bir
direnme.
biyat Fakültesi’nde tüm eski ve yeni öğrencilerine, okur larına, meslektaşlarına açık gerçekleştirdiği ‘son ders’le 45 yıllık öğretm enlik yaşam ım noktalayan Yücel, bundan böyle yazma uğraşına ve kendisine daha çok zaman ayırmayı planlıyor.
Yaşamının büyük bölümijnü öğretmenlik yaparak geçiren Tahsin Yücel, “Doğrusu mutlu da oklum, her
zaman iyi bir çevrem oldu. Şanslıydım, bulunduğum ortamda çekişme, üstünlük sağlama söz konusu olma dı, ki bu, üniversite çevrelerinde çokça karşılaşılan bu dunundur. Çok güzel bir 45 yıl geçirdim. Şikâyetim yok diyebiürim” diyor.
66 yaşındaki Tahsin Yücel, öğretmen olarak yapa bileceklerinin çoğunu yaptığım, şimdi yazıya ilişkin tasarıları olduğunu belirtiyor. “4-5 yıldır üzerinde ça
lıştığım bir romanımı bitirmeye uğraşıyorum. Konu sunu Pascal Kingnard’m ‘Dünyanın Bütün Sabahla
rı’ adh kitabından esinknerek oluşturdum. Bitiyorsu
nuz, filmi de çevrilmişti. Herkesin ‘usta’ olarak bildi ği ve gerçekten de büyük bir usta olan bir adamın öy küsü anlatılıyordu. Buradan yola çıkarak. Aslında
hiç de usta olmayan, ama herkesin öyle bildiği biri nin romanım yazsam nasıl olur? ’ dedim. Kitapta, ken
disinin ne olduğunun farkında olan, ama insanların ken disini yanlış tanımalarına da engel olmayan bir adamı anlatıyorum.”
Üzerinde çalıştığı ikinci romanı daha dar boyutlu. Tüketim nesnelerinin insanın dünyasını nasıl daralt tığını, onu nasıl tutsak ettiğini anlatıyor. Bitmek üze re olan deneme kitabı ise Varlık dergisinde çıkan ya zılarından oluşuyor. Altbaşlığı ‘Salaklık Üstüne Bir De
neme’, başlığı ise ‘Onu Yukarıda Arayın’.
Geçen yıl öykü kitabı ‘Komşular’ ile Dünya Kitap Ö dülü’nden sonra ‘Söylemlerin İçinden' adlı deneme kitabı 1999 Sedat Simavi Edebiyat Ö dülü’nü kazan dı. Y ücel’le kitabı, ödülü ve emekliliği üzerine konuş- tuk.
- Ödüllerin edebiyat dünyamıza katkıda bulunma ları için hangi niteliklere sahip olm aları gerekir sizce? TAHSİN YÜCEL- Ödüllerin, her şeyden önce, bir
takım genç yazarların tanınm asında, geniş kitleye ulaşm asında çok yararlı olduğunu düşünüyorum . 1950’li yılların ortalarına kadar Türkiye’de edebiyat ödülü yoktu. Bugün bildiğimiz gibi çok sayıda, belki de gereğinden fazla sayıda ödül var. A dlan çok geniş okur kitlelerine ulaşmamış yazarların, öldükten bir kaç yıl sonra adlarına bir ödül konuyor. Gerçi bunun o yazarların adlarım yaşatmak açısından önemi var el bette. Ödüllerin sayıca artması, onlara verilen önemi azaltıyor. Bana öyle geliyor ki kişiliğini bulmuş, yer leşmiş ödüller edebiyat dünyasında daha büyük önem taşıyor. Ödülün kişiliğini bulmasını sağlayan en önem li öğe de seçici kurulunun aynı kalması. Bu, yapılan seçimin belli bir ortak beğeniyi yansıtması, bir ölçüt
yaratması açısından önemli. Bence Sait FaikOykü Ödü
lü, kişiliğini bulmuş bir düzenleme. Bunun başlıca ne
denlerinden biri Sait Faik’in adı ve kendisine haklı ola rak verilen değer. İkincisi de ödülün seçici kurul üye lerinin aynı kalması. Doğrusu Sedat Simavi Ödülleri de bu nitelikte benim için. Seçici kurulunda tam yir mi yıl görev aldığım Sedat Simavi Edebiyat Ö dülü’nü kendine özgü kılan yaklaşım şu: Tek bir yapıta veril mesine karşın, bir yazann geçmişini, ortaya koymuş olduğu öteki yapıtları da büyük ölçüde göz önüne al mak, yazann olgunluğa eriştiğini, kişiliğini bulduğu nu saptamak. Yunus Nadi Ödülleri’ni de yerleşmiş ödül ler arasında sayabiliriz.
- Edebiyat ödüllerinin sizin yazın yaşamınıza kat kı lan oldu mu?
TAHSİN YÜCEL - Yirmi iki yaşındaydım yanıl mıyorsam, Sait Faik Öykü Ö dülü’nü kazanmıştım. 1959’da da Türk Dil Kurumu Öykü Ö dülü’nü aldım. Geçen yıl yayımlanan öykü kitabım ‘Komşular’ Dün ya Kitap ö d ü lü ’nü kazandı. Elbette bunlar onurlan- dıncı arm ağanlar benim için. Yalnız, en başından be ri, kitaplarımın satışında bu ödüllerin çok önemli bir rolü olduğunu söylemem zor. Çünkü arkası pek gel
miyor. Ödül kazanan kitap üzerinde eleştirmenler du rursa, sözlü ya da yazılı basın ilgi gösterirse elbette kitaplarınızın satışı bundan olumlu etkilenir. Ama bu ilgi belirli yazarlara gösteriliyor ne yazık ki. Zaten sü rekli m edyada boy gösteren bir yazar ödül kazanırsa birden bir olay durum una geliyor. Örneğin Sait Faik Ö dülü’nü x kişi alıyor, ama hiç ses getirmiyor. Ama bir bakıyorsunuz aynı ödül başka bir yazara verildiği zaman olay olabiliyor.
- Futbol yazılan, mutfak yazılan, şarkı sözleri, ka dın dergileri gibi farklı alanlarda kullanılan söylemle
re ‘alaycı’ eleştiriler getiren kitabınıza, o alanlarda
üretim yapan kişilerden tepki geldi mi?
TAHSİN YÜCEL - Çok fazla olmamakla birlikte,
evet, bazı tepkiler aldım. Örneğin ‘Top Yuvarlaktır’ adlı yazım dan dolayı Cum huriyet’in spor sayfasında
Doğan Hasol’un güzel bir yazısı yayuıılandı. Bana
hak veren ve benim futboldan da çok iyi anladığımı söyleyen bir yazıydı. Spor Yazarlan D em eği Başka nı Atilla Gökçe bana telefon etti; yazımı çok beğen diğini, birçok aıkadaşma kitabımı armağan ettiğini söy ledi ve beni, spor yazarları seminerine çağırdı. Bun lar güzel şeyler, doğrusu futbol yazarlarının bana kı
zacaklarını düşünüyordum. Mutlaka kızanlar da olmuş tur, Kitabın yapısı nedeniyle pek herkesin hoşlanaca ğı türden yazılar değil bunlar. ‘Çağdaş Kadın’ başlık lı yazım da kadın delgilerinin söylemini eleştirmiş tim. A m a bu çevreden hiç tepki gelmedi. Bu çok nor mal, çünkü edebiyat falan onları pek fazla ilgilendir miyor. Şarkı sözü yazarlan derseniz, onlar bizim çev relerimize o kadar uzak ki edebiyat merakı olan bir kaç kişinin dışında kitabı okuyan olduğunu bile san mıyorum.
- Söylem leri yaratan ve yaygınlaştıran gücün med ya okluğunu düşünürsek, kitabınız aslında medyaya yöneltilm iş bir eleştiri mi?
TAHSİN YÜCEL - G eniş kitlelere seslenen gün
lük basının -televizyon ya da gazete- am acının dün yamızı genişletmek, ufkum uzu açmak, bizim ötemiz de neler olup bittiğini gösterm ek olması gerekirken o, olguları ve bunlann sonuçlarım saptırm aktan baş ka bir şey yapm ıyor neredeyse. Bize yepyeni bir dün ya sunm ası gerekirken dünyalarım ızı ele geçiriyor. D eğerleri indirgiyor, o lg u lan daraltıyor. Ö rneğin
‘Çağdaş Kadın’ başlıklı yazım için kadın dergileri
ni incelerken büyük şaşkınlığa uğradım. Hemen hep sinde kadının kurtulm ası, çağdaşlaşm ası ve özgür leşmesi am açlanıyorm uş gibi bir izlenim yaratılıyor. A ncak yazılan alıcı gözle okuduğunuz zam an bun lara tüm üyle karşıt tutum lar önerildiğini görüyorsu nuz. Ö rneğin şöyle b ir haberi sevinçle veriyorlar:
“Erkekler sekste liderliği kadınlara bırakıyor. Kadın baştan çıkarıyor, erkeği idare ediyor.” Sevdikleri er
keklere edebi kitaplar arm ağan etm em elerini, onlar futboldan söz ederken can İaılağıyla dinlem elerini, am a örneğin Dostoyevski konusu açıldığında hemen konuyu değiştirmelerini salık veriyorlar kadınlara. Ve bütün bunlar çağdaş kadının tanımını oluşturuyor. Kar şımıza örnek olarak çıkardıkları insanlar yapay dün yanın insanları. Futbol yazüannda da böyle yanlış yönlendirm elerin olduğunu görüyoruz. Taraftan kar şı takım lara, özellikle de yabancı takım lara karşı sertleştiren etkenlerden biri de futbol yazılan. M aç ların her biri bir savaş, ‘başa baş, dişe diş’, ‘kıran kı
rana bir kavga’, bir ‘ihtilal’ olarak gösteriliyor. Böy-
lece ‘unvan ve futbol milyoneri kram ponlar’ karşısı na ‘M ehmetçik tipli bir manga’ olarak çıkılıyor ve
‘dünya apoletti’ karşıt ‘Ali Sami Yen’in santrasına gömülüyor’ ya da ‘büyük bir İspanyol arm adası’ ola
rak ‘Boğaz sularında babnhyor’. Her ne kadar bu ya zılan yazanlann birçoğu böyle şiddet gösterilerine karşı olsalar da söylem leri bu şiddeti kışkırtıyor, fut bolu bir num aralı toplumsal sorun gibi ortaya yer leştiriyor. A slında benim ele aldığım bütün söylem lerin ortak yönü bu: İnsanın varoluşunun merkezine futbolu ya da m utfağı ya da ‘çağdaş kadın olm a’yı vs. yerleştirm ek. Bu bakım dan baskıcı, hatta politik bir yaklaşanla ‘sağcı’ olarak nitelenebilecek bir tu tumları var. Bu kitap diyebilirim ki böyle bir gidişe karşı bir direnm e, bunun mekanizm asını gösterm e amacını güdüyor.