• Sonuç bulunamadı

Tiyatro:Bir nakkaşın oğlu babasının yolundan yürürken nasıl tiyatroya girdi?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatro:Bir nakkaşın oğlu babasının yolundan yürürken nasıl tiyatroya girdi?"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T İ Y A T R O

Bir nakkaşın oğlu baba*

sının

yolunda yüri»rk*u

nasıl tiyatroya girdi?.

Yazan: Vasfi Rıza ZOBU

ITT

T - 'V k l

i

Yeni öğrendiğimiz hakikat:

Türk hristiyanlar

Bu ailenin, K a y se ıi’de iken soyT adlarının tü ık ç e olduğuna in an ı­ şıma sebep; vaktile, H ikm et B ayur, İstan b u l Ü niversitesinde ulnkılâb T arihi» o k u tu rk en , (şim di k u lla n ­ dığı kelim eleri tam olarak h a tır- lıyam ıyorum . H er halde m atbu o- lan eserinde m ev cu ttu r.) ta k riri sı­ rasında: «Lozan m uahedesinde en b ü y ü k cehaletim iz O rta A nadolu- daki h ıristiy an ları —h ıristiy an T ü rk le r olduklarını bilm iyerek— m ü b a­ deleye tabi tutm am ızdır. Bu h a k i­ k a ti yeni öğrenm iş bulunuyoruz.» dem işti.

Aziz dostum Rıfkı M elûl M eriç'e, vaktile M im ar S in an ’ın sicilini b u l­ ması için bir vazife verilm işti. A n­ k a ra ve Sivas da dahil olm ak ii- zere «K ayseri» de, «hazine-i e v ­ rak» içinde âdeta «hafriyat» y ap ­ tı. Bu aram a taram aların a dair 1938 haziranında, Ü lkü dergisinin 64 iincü sayısında İzahat verdi. 199 uncu sahifenin, ikinci sü tununda şöyle diyor:

»M im ar S in an 'ın tercüm eı hali vesilesile tetkik edilen A nkara, K ay seri, Sivas şe r’! m ahkem e uicilleri- le, H azine-i e v rak ’da nüfus sicil­ lerine, ilâm lara, hüccetlere vesair resm î k ay ıtlara göre, hıristiyan T ü rk le rin isim leri T ü rk ve bazan m üslüm an isim leridir. T ü rk h ıris- tiy a n la r arasında, dini tesir ile, h ı- ristiy an isim lerinin de kullanıldığı ve zam anla a rttığ ı g örülm ektedir. T ü rk çe konuşan T ü rk h ıristiy an lar, sâlik o ldukları h ıristiy an m ezhep­ lerin e göre, m ü ah h aran Rum laşm ış ve E rm enileşm iş iseler de, bu y a ­ bancı u n su rla rın dillerini öğrene­ m em işlerd ir... T ü rk çe isim taşıyan T ü rk h ıristiy an lar, ihtida ettik leri zam an, k endilerine İslâm! isim ler verirlerdi.» B u n lar h ıristiy an ol­ d u k ları, kiliseleri, papasları b u ­ lund u ğ u halde isim leri: Ç akm ak, A ydın, O rhan, A rslan, K aplan, T u ­ ra n gibi (İslâm î değil» T ü rk adları taşım akta idiler. H ıristiyan o ld u k ­ la rı halde m ensup o ldukları m ez­ h ep lerin «aziz» lerinin İsim lerini bile alm am ışlardır. G arip şeydir ki m üslüm an oldukları zam an Ali, Veli, M ehm et, M ustafa gibi İslâmî isim ler alm akta m ah zu r görm em iş­ lerd ir. Rıfkı M elûl beyin neşrettiği sicil k ay ıtları n u m u n elerin d ek i t a ­ rih le re bakılırsa bu «T ürk isim le- iiıiB »auakat» ü ç h a ttâ iki asır e v ­ veline k a d a r devam etm iş. B unları sayın İbrahim H akkı K onyalı’nm «M im ar Koca Sinan» isim li ese­ rin d en de anlam aktayız.

O sm anlılar da, S elçukîler gibi din serbestîsine ria y e t etm işler. T ü rk aslından olm alarına rağm en h ıristiy an lık ların a dokunm am ışlar. H ıristiyan ve Y ah u d ilere hâs olan «m isyoner» -ligi düşünm em işler b i­ le. Cam ide b u lu şam ad ık lan bu ır k - daşlarını ihmal ede ede y ab an cı­ laşm ışlar. «Türk» dem ek .M ü slü ­ m an» dem ek olduğundan bu h ı- ristiy an T ü rk le r yalnız ve kim se­ siz kalm ışlar. O sm anlılar onları, o n lar da T ü rk olduklarını u n u t­ m uşlar...

Cem iyet hayatına m uhtaç olan insanlarda böyle «kimsesiz» k a l- pıak çok acı. M üm kün v arlık ların en y u k arı derecesi olan insan, m a ­ dem ki m utlaka «üm m et» halinde v a rd ır ve öyle yaşar. O halde bir y e re m erb u t olm ak lâzım. A n lad ı­ ğım a göre on yedinci asırd an bu yana, ortada kalan bu hıristiyan T ü rk ler, Erm eni veya Rum, hangi kilisenin tesiri altın d a kalm ışlarsa o tarafa m eyledip, yavaş yavaş Erm eni ve Rum olmağa bağlıya­ rak , yalnız lisan ların ı m uhafaza e t­ m işler am a isim leri; benim sedikle­ ri m illetlerin lisanlarına dönm eğe haşlam ış. Camii tercih eden T uran, M ehm et veya A hm et olm uş. K ili­ sede kalan A rslan da: Agob veya N iko’ya tahvil edilm iş... Eârâbî; F ü su s-e l-h ik e m 'in d e «gözümüzün önündeki h er şeyin b ir m ahiyeti ve h ir hüviyeti vard ır. O nun m ahiyeti ne hüviyetidir, ne de hüviyetine girer. B ir insan hüviyeti: m ahiye­ tinden ib aret olsaydı; onun m ah i­ yetini tasav v u r etm ekle hüviyetini ta sa v v u r etm iş olurduk.» (1) de­ m esine rağm en. O sm anlInın h ü v i­ yeti, m ahiyet zannedişile Lozan’ı aşıp tâaa, M ustafa K em al’in T ü rk ’ü aram ağa başlam asına kadar, bu gaflet içinde y ü rü y ü p gelmişiz H ikm et B av u r’un, «Lozan’da en büviik cehaletim iz» dediği, «m üba­ dele» nin savu rd u ğ u T ü rk asıllı E rm eni ve R um ları S uriyede. M ı­ sırda, A vrupanm h e r tarafında, h attâ A m orikada; gittikçe g örm ek­ teyiz. H âlâ fürkçe konuşuyorlar. H attâ oralarda doğm uş çocukları bile...

İşte T ürk T iyatrosunun banisi G üllü Y akııb efendi de böyle bir «üm m et» içinden çıkıp, babasile İs­ tanbul* gelmişti,

Çocukluğu, gençliği

B üyük G üllü, yani Y akub efen­ dinin babası: ressam , nakkaş veya buna benzer yapı islerinde m aha­ reti olan b ir «usta» olduğu m u ­ hakkak. G uva Y akııb efendi de ayni m eslekdenm iş. Refik A hmet onu. ilk tahsilinden sonra b alık h a­ neye m em ur olduğunu, b ir taraftan da resim ve heykel yapm ağa ça­ lıştığını söyler. D iğerleri, B eyler­ beyi sarayı yanılırken inşaatta sı­ vacılar arasında bulunduğunu, h a t­ tâ çıkıntı odalarına yapılmış olan küçük balkonların ovm alarını bir tü rlü tu ttu ram ıy an Fransız (!) l a ­ taların a rağm en, harcına b ir şeyler

ilâve ederek «Agob» u n m uvaffak o lduğunu; bazıları da: Dolma bah - çe camii m inaresinin yapılm ası es­ nasında, başı dönüp m inareden d ü ştü ğ ü n ü ; bir tesadüf eseri o la­ rak iskelelerin bir kalasına takılıp k u rtu ld u ğ u n u an latırlar. B ütün bun T l, tiy atro cu lu ğ u n d an evvel, hay ınm m eçhul zam anına ait d e ­ lilsiz riv ay etler olduğunu zannedi­ yorum . H angilerinin ne dereceyâ k a d a r doğru olup olm adığını A llah bilir.

Tiyatroya girişi

T iyatroya girişi; adım adım «G e- dikpaşa tiyatrosu»na k ad ar gelişi; G edikpaşadaki faaliyeti, «Piyesli tiyatro» im tiyazını alışı ve nihayet «G edikpaşa» nın kapatılıp y ık tırıl- m asile saray tiyatrosuna meni n e n m ü zik a-i h ü m ay u n ’a girişm e k a ­ d a r olan h ay atın ın en doğru k ı­ sım larını: bahsini ettiğim Refik Ah m et beyin kitabile, Süleym an K âni beyin tefrik aların d a okunm ası k a ­ bildir. Benim zihnim i k urcalıyan tarafı: H ıristiyan G üllü Agob -M üslüm an G üllü Y akub meselesi idi... B unun için de arkadaşı Halil beyi ziyarete gittim ..

Dostlarının anlattıkları

H alil bey m iizikai hüm ayunda k ılâ rn e t hocası idi. (Tabii a la fra n ­ ga). T e k a ü t olmuş. B eşiktaşlaki e- vinde o tu ru y o rd u . S aray te rb iy e - sile büyüm üş, fevkalâde lâzik bir zattı. G örüşm em izden bir m üddet sonra v efat etti. V aktile halıcı a - lıp cenazesinde bulunaınadığ' ı n dolayı kabahatli ve kendim i lo r ç - lu bilirim .

. Ben sual sordum , o anlattı: «Y akub efendiyi, daha m üzikaya alınm adan evvel tanım ıştım . E i- zim, m üzikadan başka, sarayda biı tiy a tro işimiz de vardı. Ama bu «sözlü tiyatro» değil, sözsüzdü P andom im tiy atro su d Tilerdi buna. Bu pandom im oyunları S u ltan M e- cid zam anındanberi devam etm ekte İdi. S u ltan Aziz zam anında o y u ­ n u n m uharebe sahnesinde top p a t­ la ttıla r. O k ad ar şiddetli olm uştu ki: M uhafız ask e rle r k o rk u la rın ­ d a n aarayı sarm ışlardı. T iyatro sahnem iz yoktu. B üyük salonlarda d ek o r k u ra r, onun içinde oynardık. (S u ltan M ecidin yaptırdığı tiy a tro ­ yu, Aziz b attal ettirm işti. O devire ait olacak.) Pandom im S ultan H a- m it zam anında devam etti. H attâ b ir İtalyan olan m eşh u r rR osi», «arayd* p ad işrh ın h u zurunda O - tello» y u oynam ıştı. Pandom im in sarayda bu k ad ar rağ b ette olm ası­ na rağm en, Beyoğlu tiyatrolarına gelen ecnebi k u m p an y aların o y n a­ d ık ları «sözlü tiyatro» ya im renin­ dik. K endi aram ızda piyesler u y ­ d u ru r, provalar y apardık. Ama p a ­ dişahın karşısında oynam ağa cesa­ retim iz yoktu. Bu hevesle G edikpa- şaya gide gele Y akub efendi ile ta ­ nışm ıştım . N ihayet büyük vakadan sonra, (G edikpaşam n yıkılm ası) Ya k ub efendi, m aaşı hazinei hassadan verilm ek üzere saraya, tivatro ho­ cası olarak alındı. Geldiği günden itib aren dost ve m ahrem i oldum. K endisine pek h ü rm e t ederdim . O da beni severdi.

(A rkası var) (1) İslâm Felsefesi Tarihi. Hilmi Ziya Ü lken.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

alınmak suretiyle hesap edilmek duru- mundadır. Öte yandan, bina yangın güvenliğine dönük genel bir kural olarak 50 kişiden daha fazla kullanıcının bulunduğu bina- larda iç

001 Oturum Başkanı, 1.Ulusal Eğ. İstitut, 1991, Salzburg - AVUSTURYA 006 Oturum Başkanı, ’Zeitgenossische Türkische. Uluslar arası İlhan Koman Sem., Edirne - TÜRKİYE 011

Bu kitapta; “Girişimcilik nedir ve girişimci kimdir?, Girişim- cilerin en belirgin özellikleri nelerdir?, Girişimci doğulur mu olu- nur mu?, Girişimci çeşitleri,

Global Wellness Day gönüllüleri olarak bundan sonra her yıl, dünyanın en büyük sorununu merkeze alıp senenin her günü aktif olacağız.. 2022’nin henüz ilk

Klinik evre 1 non-seminomatöz germ hücreli tümör- lerde retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu (RPLND) ile adjuvan BEP tedavisinin karşılaştırıldığı bir rando- mize

Makroskopik olarak literatürde memenin SHK’lar›- n›n boyutlar› 1-10 cm aras›nda de¤iflmekle birlikte tümörlerin yar›s›ndan fazlas› 5 cm’den büyük

Tesisat Kongreleri kapsamında düzenlenen “Jeotermal Enerji Seminer”lerinde çevresel etkiler ba lı ı altında sunulan bildirilerde genel anlamda sosyo-ekonomik etkilere

Soru 1 (a) da verilen dizilerin lineer konvolüsyonunu, devirli konvolüsy- onun ayr¬k Fourier dönü¸ sümü özelli¼gi ile hesaplay¬n¬z.. Soru 1 de verilen dizilerin