• Sonuç bulunamadı

Son görev: Cenaze törenleri, haberleştirilmesi ve gazetelerde sunumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son görev: Cenaze törenleri, haberleştirilmesi ve gazetelerde sunumu"

Copied!
176
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

GAZETECĠLĠK ANABĠLĠM DALI

GAZETECĠLĠK BĠLĠM DALI

SON GÖREV: CENAZE TÖRENLERĠ,

HABERLEġTĠRĠLMESĠ ve GAZETELERDE SUNUMU

Cihangir Furkan ERTUĞRUL

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. Ahmet Yalçın KAYA

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğ

renci

ni

n Adı Soyadı Cihangir Furkan ERTUĞRUL

Numarası 154222001005

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Ana Bilim Dalı/ Gazetecilik Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Son Görev: Cenaze Törenleri, Haberleştirilmesi ve Gazetelerde Sunumu

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (Ġmza)

(3)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Son Görev: Cenaze Törenleri, HaberleĢtirilmesi ve Gazetelerde Sunumu baĢlıklı bu çalıĢma 03.05.2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Ünvanı, Adı Soyadı DanıĢman ve Üyeler Ġmza

Prof. Dr. Ahmet Yalçın Kaya DanıĢman

Prof. Dr. Bünyamin Ayhan Üye

Prof. Dr. Erkan Yüksel Üni. DıĢı Üye

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Cihangir Furkan ERTUĞRUL

Numarası 154222001005

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Ana Bilim Dalı/ Gazetecilik Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Yalçın KAYA

(4)

ÖNSÖZ

Gerek eğitim gerekse öğrenim hayatımın zeminini hazırlayan, ebedi komutanım Gazi Mustafa Kemal Atatürk‟ü saygıyla anıyor, sonsuz teĢekkürlerimi sunuyorum…

Lisans ve Lisansüstü öğrenimim boyunca bana, düĢünmeyi, sorgulamayı, görünene kayıtsız Ģartsız inanmamayı, görünenin ardındaki gizli gerçeği ortaya çıkarmayı aĢılayan, araĢtırma konusunun belirlenmesinden bir tezin nasıl yazılacağına kadar tüm detayları sabırla aktaran, tezimim baĢlangıç safhasından bitiĢine kadar her kelimesini ve detayını “hak” gözeterek titizlikle inceleyen, yalnızca tez alanında değil hayatımın her alanında danıĢman olarak gördüğüm, her dönem ilkeli bir duruĢ sergileyen, hem öğretenim hem danıĢmanım Prof. Dr. Ahmet Yalçın Kaya‟ya, değerli eĢi Havva hocama ve biricik kızı Neva‟ya teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum…

Aldığım tüm kararları destekleyen, her baĢarımda en az benim kadar pay sahibi olan ve maddi-manevi katkılarını bir an olsun esirgemeyen annem Selma Ertuğrul ve babam Ali Ertuğrul‟a saygılarımı ve teĢekkürlerimi, kardeĢim M. Berathan Ertuğrul‟a da sevgilerimi sunuyorum. Benim için adeta ikinci anne-baba konumunda olan ve üzerimde çok büyük hakları bulunan ablam Bilge AltuntaĢ‟a ve bir eniĢteden çok ağabey olarak görüp benimsediğim Mustafa AltuntaĢ‟a, hem onları hem beni hayata bağlayan iki meleğimiz Elif Sare AltuntaĢ ve Nil Sahra AltuntaĢ‟a, yalnızca mutluluğumu değil hüznümü de paylaĢabilen desteğini her an hissettiren YeĢim ÇarĢambalıoğlu‟na sevgilerimi sunuyor, teĢekkür ediyorum…

Ayrıca tez savunmamda yer alan değerli jüri üyeleri Prof. Dr. Bünyamin Ayhan ve Prof. Dr. Erkan Yüksel‟e, tezimin öncesinde kaleme aldığım seminerimde bana yardımlarını esirgemeyen ArĢ. Gör. Dr. Tuba Livberber‟e, teĢekkür ediyorum…

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Ġnsanların hem haber alma hem eğlenme ihtiyacını karĢılama görevini üstlenen gazeteler, ilgi çekici içerikte haberlere ağırlık vermektedir. Bir olay haberleĢtirilirken, haber değer etmenleri ve unsurları, kaynak kullanımı gibi habercilik kurallarını gözetmek gerekmektedir. Ancak haberler, okuyucunun ilgisini çekecek kiĢi ve olayları konu edinirken magazinleĢmekte ve bir popüler kültür ürünü haline gelmektedir. Bunun sonucunda haberler bağlamından kopmakta, haber dili ve üslubuna uygun olmayan metinler, fotoğraflar gazetelerde yer almaktadır. Bu tez çalıĢması da habercilik kuralları çerçevesinde cenaze törenine iliĢkin haberlerin gazetelerde nasıl sunulduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir. Buna bağlı olarak çalıĢmaya konu olan cenaze törenine iliĢkin haberlerin de hem magazinleĢmeyle hem de popüler kültürün özellikleriyle benzerliklerini incelemek gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ölüm, Cenaze töreni, Haber, Popüler Kültür, Haberin magazinleĢmesi Öğ renci ni n

Adı Soyadı Cihangir Furkan ERTUĞRUL

Numarası 154222001005

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Ana Bilim Dalı/ Gazetecilik Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Yalçın KAYA

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

Newspapers, which take on the task of meeting the need for both news and entertainment, focus on news in interesting content. When reporting an event, it is necessary to observe the rules of journalism, such as news value factors and elements, resource use. However, the news becomes a magazine and becomes a popular culture product when it comes to people and events that will interest the reader. As a result, the news is detached from the context, the news language and style inappropriate text, photos are located in newspapers. This study aims to reveal how news about the funeral is presented in newspapers within the framework of journalism rules. Therefore, it is necessary to examine the similarities of the news about the funeral that is the subject of the study with both the magazineization and the features of the popular culture.

Key Words: Death, Funeral, News, Popular Culture, Newsfiction

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Cihangir Furkan ERTUĞRUL

Numarası 154222001005

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Ana Bilim Dalı/ Gazetecilik Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Yalçın KAYA

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... v ĠÇĠNDEKĠLER ... vi TABLOLAR ... x GĠRĠġ ... 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM ÖLÜM ve CENAZE 1.ÖLÜM ... 4 1.1.Psilolojik Açıdan Ölüm ... 7 1.2.Felsefi Açıdan Ölüm ... 11 1.3.Sosyolojik Açıdan Ölüm ... 15 1.4.Ġslami Açıdan Ölüm ... 18 2.CENAZE ... 24 2.1.Ölünün Yıkanıp Kefenlenmesi ... 28 2.2.Cenaze Namazı ... 33

2.2.1.Cenaze Namazının ġartları ... 35

2.2.2.Cenaze Namazının KılınıĢı ... 36

2.2.3.Cenaze Namazı Kılınan ve Kılınmayan KiĢiler ... 38

2.3.Ölünün Kabre Koyulması ve Gömülmesi ... 39

2.4.Telkin, Taziye, Kabir Ziyareti, Yas Tutma ve Mevlit Törenleri ... 42

2.4.1.Telkin ... 42

2.4.2.Taziye ... 43

2.4.3.Kabir Ziyareti ... 44

2.4.4.Yas Tutma ... 46

(8)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM POPÜLER KÜLTÜR ve HABER 1. KÜLTÜR VE POPÜLER KÜLTÜR ... 49 1.1. Kültür ... 49 1.1.1. Kültürün Özellikleri ... 52 1.1.2. Kültürün BileĢenleri ... 55 1.1.3. Kültür ÇeĢitleri ... 56 1.2. Popüler Kültür ... 59 1.2.1. Popüler Kültürün Özellikleri ... 61

1.2.2. Popüler Kültürün Diğer Kültürle Benzer ve Farklı Yönleri ... 63

2. GAZETE VE HABER ... 65

2.1. Gazete ... 65

2.1.1. Dünya‟da ve Türkiye‟de Gazetenin Tarihçesi ve GeliĢimi ... 67

2.1.2.Gazetenin ĠĢlevleri ... 76

2.1.3. Gazetecinin Görev ve Sorumlulukları ... 79

2.2. Haber ... 83 2.2.1.Haberin Unsurları ... 87 2.2.2.Haberin Nitelikleri ... 87 2.2.3.Haber Kaynakları ... 90 2.2.4.Haber Değerleri ... 93 2.2.5.Haberin MagazinleĢmesi ... 100 3.POPÜLER KÜLTÜR-HABER ĠLĠġKĠSĠ ... 103

3.1.Popüler Kültüre Kuramsal YaklaĢımlar ... 103

3.1.1.Popüler Kültür, Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi YaklaĢımı ... 107

3.2. Habere Kuramsal YaklaĢımlar ... 114

3.2.1. Liberal Çoğulcu Kuram ... 114

3.2.2. EleĢtirel Kuram ... 116

(9)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

CENAZE TÖRENĠ HABERLERĠ

1. ÜNLÜLERĠN CENAZE TÖRENĠ HABERLERĠ ... 126

2.ÜNLÜLERĠN KATILDIĞI CENAZE TÖRENĠ HABERLERĠ ... 131

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM UYGULAMA CENAZE TÖRENLERĠNĠN HABERLEġTĠRĠLMESĠ VE GAZETELERDE SUNUMU 1. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ ... 135 1.1.AraĢtırmanın Konusu ... 135 1.2.Amaç ... 135 1.3.Önem ... 136 1.4.Varsayımlar (Sayıtlılar) ... 136 1.5.Sınırlılıklar ... 136 1.6.Evren ve Örneklem ... 136 1.7.Yöntem ... 137

1.8.Verilerin Elde Edilmesi ... 138

2.BULGULAR VE YORUM ... 140

2.1.Haberin Yer Aldığı Gazete... 140

2.2.Haberin Gazetedeki Konumu ... 141

2.3.Habere Ayrılan Alanın Haberin Konumuna Göre Dağılımı ... 142

2.4.Haberde Kullanılan Kaynak ... 143

2.5.Haberde Ne Öğesinin Kim Öğesine Göre Dağılımı ... 144

2.6.Haberde Nerede Öğesinin Kullanımı ... 145

2.7.Haberde Nasıl Öğesinin Kullanımı ... 146

2.8.Haberde Ne zaman Öğesinin Kullanımı ... 146

2.9.Haberde Neden Öğesinin Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Dağılımı ... 147

2.10.Haberde ĠĢlenen Tema ... 148

2.11.Haberde Kullanılan Fotoğrafın Büyüklüğü ... 149

2.12.Haberde Kullanılan Fotoğrafın Teması ... 149

2.13. Haberde Yer Alan Demeçlerin Temasının Demeç Sahibine Göre Dağılımı ... 150

(10)

2.15.Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Fotoğraf Temasının Dağılımı ... 153

2.16.Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Haberin BaĢlık Tonunun Dağılımı ... 154

SONUÇ ... 157

(11)

TABLOLAR

Tablo 1: Gazetenin Adı ... 140

Tablo 2: Haberin Konumu ... 141

Tablo 3. Habere Ayrılan Alan ile Konum ĠliĢkisi ... 142

Tablo 4: Haberde Kaynak Kullanımı ... 143

Tablo 5: Haberde Ne Öğesiyle Kim Öğesinin Kullanımı ... 144

Tablo 6: Haberde Nerede Sorusu ... 146

Tablo 7: Haberde Nasıl Sorusu ... 146

Tablo 8: Haberde Ne zaman Sorusu ... 147

Tablo 9: Haberde Neden Öğesinin Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Dağılımı ... 147

Tablo 10: Haberin Teması ... 148

Tablo 11: Fotoğrafın Büyüklüğü ... 149

Tablo 12: Fotoğraf Tema ... 150

Tablo 13: Haberde Yer Alan Demeçlerin Temasının Demeç Sahibine Göre Dağılımı ... 151

Tablo 14: Haberde Ne Öğesinin Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Dağılımı ... 152

Tablo 15: Cenaze Töreni Olan KiĢiye Göre Fotoğraf Temasının Dağılımı ... 153

(12)

GĠRĠġ

Canlılarda doğum kadar kaçınılmaz olan ölüm, yaĢamsal faaliyetlerin sona ermesi anlamına gelmektedir. Her canlı için ölüm gerçeği mevcut, geçerli ve hatta kaçınılmaz olmakla birlikte, bu gerçeğin bilincinde olan tek canlı ise insandır. Öleceğinin bilincinde olan insan için ölüm kavramı yalnızca bir tanımla sınırlı kalmayıp, farklı algı, açıklama ve duygularla da ifade edilebilmektedir. Ölüm, insanlar için sevdiklerine kavuĢma, zihinsel ve sosyal iĢlevleri yitirme, amaca ve gerçeğe ulaĢma gibi anlamlar barındırsa da cenaze törenlerinin iĢlendiği bu çalıĢmada ölümün “yaĢamın sona ermesi” anlamı üzerinde durulmaktadır.

YaĢamsal faaliyetlerin son bularak ölümün gerçekleĢmesinin ardından geleneksel ve/veya resmi olarak birtakım törenler düzenlenmektedir. Bu törenlerden biri de bu çalıĢmanın da konusunu oluĢturan cenaze törenidir. Cenaze, “ölü” anlamına gelmekte olup özellikle toplumumuzda cenazenin yıkanıp kefenlenmesi, gömülmesi, namazının kılınması ve ardından mevlit okunması gibi geleneksel adetler yerine getirilmektedir. Bu adetler, geçmiĢte öyle olduğu için ve bugüne de öyle geldiği için kabul görmekte ve benimsenmektedir.

Ġslam dininin kaynağı Kur‟an-ı Kerim‟de cenaze ardından namaz kılma1

konusunda bir ayet yer alsa da, cenazenin ardından yapılan iĢlemler ve cenaze töreninin nasıl olması gerektiği konusunda bir hüküm verilmemiĢtir. Bu yüzden cenaze ve cenaze törenleri üzerine kaleme alınan veya dilden dile aktarılan her türlü kaynak da hüküm de sorgulanmalıdır.

Toplumumuzda cenaze törenleri, cenazeye son görev ve cenazenin yakınlarını teselli etme düĢüncesiyle icra edilmektedir. Bu doğrultuda cenaze yıkanıp kefenlendikten ve defnedildikten sonra cenazenin namazı kılınmakta ve cenaze yakınlarına taziye ziyaretleri baĢlamaktadır. Bunların yanı sıra cenazeye kabir ziyareti yapmak ve ardından mevlit okutmak da toplumumuzda ölenin ardından yapılan geleneksel davranıĢları oluĢturmaktadır. KalıplaĢmıĢ bu törenlerin nasıl yapıldığı kadar törenin kime ait olduğu da önem taĢımaktadır. Toplumun büyük kesimi için önemsenen ve/veya önemsenecek cenazeler gazete haberlerine de

1

Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah’ı ve Peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler. (Tevbe Suresi 84. Ayet)

(13)

yansımaktadır. Nitekim insanlar kendilerine yakın gördükleri ve ilgilerini çeken kiĢi ve/veya olaylar hakkında haber almak istemektedir.

Tarih boyunca insanlar, haber alma, öğrenme ihtiyacı duymuĢlar ve bu meraklarını birtakım kitle iletiĢim araçlarıyla giderme yoluna gitmiĢlerdir. Buna bağlı olarak gazeteler ortaya çıkmıĢ ve insanların haber alma ihtiyacını karĢılama görevi üstlenmiĢtir. Ġlk olarak 17. yüzyılda sürekli yayın hayatına baĢlayan gazeteler için 19. yüzyıl bir dönüm noktası olmuĢtur. 19. yüzyılda sanayi devriminin etkisi, her alanda olduğu gibi gazetecilik alanında da etkisini göstermiĢtir. Sanayi devriminin etkisiyle; özellikle ulaĢım ve iletiĢim alanındaki devrimlerle, gazetecilik hem bir meslek haline gelmiĢ hem de gazeteler daha fazla okuyucuya ulaĢarak bir kitle gazetesi haline dönüĢmüĢtür. YaĢanan bu devrimlerle birlikte gazeteler, daha fazla okuyucu kitlesine ulaĢmak adına insanların ilgisini çekecek içerikte haberlere ağırlık vermeye baĢlamıĢtır.

Oya Tokgöz, (2000:162) haberin, insanların bilme ve öğrenme ihtiyacını karĢıladığını belirtmektedir. Ġnsanların ilgisini çeken, onlarda merak uyandıran ve kendilerine yakın gördükleri olaylar/durumlar ise bilme ve öğrenme gereksinimini dolayısıyla haberin değerini daha da artırmaktadır. Bu doğrultuda cenaze törenlerinin yer aldığı haberler, okuyucunun ilgisini çekecek kiĢi ve olayları barındırmaktadır.

Cenaze törenlerinin sunulduğu haberler, bu yönüyle popüler kültür ürünlerine de benzemektedir. Popüler kültür, tüketim odaklı, insanlara sahte mutluluk aĢılayan ve onları bir süre oyalan kültürü yansıtmaktadır. Popüler kültürün insanlara sunduğu görüntülerle onları aldatması ve onlarda duygusal çağrıĢımlar yaratması, gazete haberlerine de yansımaktadır.

ÇalıĢmanın konusunu da oluĢturan cenaze töreni haberlerinin duygusal bir üslupla ve cenazeye katılanların öne çıkarılarak sunulması, okuyucunun duygularına hitap etmekte ve bu da haberin magazinleĢmesine yol açmaktadır. Bu tür haberler, okuyucuya gerçeği vermeden sunulmakta, bu yönüyle de kültür endüstrisini çağrıĢtırmaktadır. Kültür endüstrisinin insanları bir süre oyalayan ve sonra yok olan, onlara bambaĢka bir dünya sunan yönü magazinleĢen haberlerde de görülmektedir. Aynı Ģekilde bu çalıĢmada üzerinde durulan cenaze törenlerine iliĢkin haberler de popüler kültürün uçup gidici bir ürünü haline gelmektedir.

(14)

Bu tez çalıĢması, cenaze törenlerinin haberleĢtirilmesini ve gazetelerde sunumunu incelemeyi amaçlamaktadır. Cenaze, cenaze törenlerine iliĢkin haber ve fotoğraf içerikleri, haberin unsurlarının nasıl kullanıldığı ve magazinleĢmeye de bağlı olarak popüler kültürle iliĢkisi araĢtırılmaktadır.

Bu çerçevede çalıĢmanın ilk bölümünü “Ölüm ve Cenaze” baĢlığı oluĢturmaktadır. Ölüm ve cenaze konusunda öncelikle ölümün ne olduğu araĢtırılmıĢ, sonrasında ise psikolojik, felsefi, sosyolojik ve Ġslami açıdan ne anlama geldiği incelenmiĢtir. ÇalıĢmanın ilk bölümünün diğer ana baĢlığını ise “cenaze” oluĢturmuĢ, bu baĢlık altında cenazenin ne anlama geldiği ve cenazenin ardından yapılan geleneksel adetler ayrı ayrı baĢlıklarda incelenmiĢtir.

ÇalıĢmanın ikinci bölümü ise “Popüler kültür ve Haber” ana baĢlığı altında toplanmıĢtır. Bu bölümde, “popüler kültür ve kültür” baĢlığı altında, bu iki kavrama, “gazete ve haber” baĢlığı altında ise gazete ve haber kavramlarına yönelik teorik bir inceleme gerçekleĢtirilmiĢtir. Haberin magazinleĢmesine iliĢkin araĢtırmanın yapıldığı bu bölümde, “Popüler kültür ve Haber” baĢlığıyla da hem popüler kültüre hem de habere yönelik kuramsal yaklaĢımlar ele alınmıĢ, popüler kültür ile haberin iliĢkisini ortaya koymak amaçlanmıĢtır.

ÇalıĢmanın üçüncü bölümünü de “Cenaze töreni haberleri” oluĢturmuĢtur. Bu bölümde ünlülerin cenaze töreni haberleri ile ünlülerin katılmıĢ olduğu cenaze töreni haberleri örnekleriyle sunulmuĢtur.

ÇalıĢmanın son bölümü ise uygulamadan oluĢmaktadır. Gazetelerde yer alan cenaze törenlerinin kime ait olduğu, bu haberlerde haberin unsurlarına ne ölçüde yer verildiği, haberlerde kullanılan fotoğrafların büyüklüğü ve içeriği, tüm bu bulguların popüler kültür ile haber iliĢkisini ne denli ortaya koyduğu, bulgular sonucunda haberin magazinleĢmesine iliĢkin verilerin olup olmadığı analiz edilmiĢtir.

(15)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ÖLÜM ve CENAZE 1.ÖLÜM

Ölüm, zamansal ve kiĢisel olarak değiĢiklik gösteren bir kavram olmuĢtur. Yani ölüm kiĢiden kiĢiye göre, zamana göre değiĢik anlamlar içermiĢtir. Ölümün bu özelliği, kaçınılmaz olarak birçok tanım yapılmasına ve ortak, uzlaĢılmıĢ tek bir anlamının bulunmamasına yol açmıĢtır.

Ölüm, ölü, vefat, mevta kavramları birbiriyle ilgili kavramlardır. Ölü, “yaĢamı sona erip cansız kalan” anlamına gelmektedir (Hançerlioğlu, 2000:455). Ölüm ise Türk Dil Kurumu Sözlüğü‟nde, “Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, ebedi uyku, mevt, vefat” Ģeklinde tanımlanmaktadır. (http://www.tdk.gov.tr, EriĢim Tarihi: 23.10.2018) “Vefat”ın kökü vefadır. Vefa, Arapça‟da bir Ģeyin tamamına ulaĢmak anlamındadır. Vefat ettirmek, yani teveffi, iĢini tamamlatmak demektir. Mevt ise canlılığın kaybolması demektir (Bayındır: 2010:127).

Bu tanımlarda dikkat çeken nokta yaĢam, can, canlılık, bunların yitirilmesi gibi konuların sadece insanla iliĢkilendirilmemesidir. Dolayısıyla ölümün sadece insanlar için değil, tüm canlılar için olduğu söylenebilir. Ancak bu çalıĢmada amaç ve kapsamı itibariyle insan ölümü, insan yaĢamının sonlanması incelenmiĢtir.

Ölüm, karmaĢık biyolojik sistemin çökmesi anlamına gelmektedir. Bu çöküĢ “yaĢlanma, klinik ölüm ve beyin ölümü” gibi birçok biyolojik olayın geliĢmesiyle oluĢmaktadır. Biyolojik açıdan ölüm, yaĢamsal fonksiyonların son bulmasıyla tanımlanmaktadır. Günümüzdeki ölüm anlayıĢıyla geçmiĢ dönemlerdeki anlayıĢ arasında farklılıklar vardır. GeçmiĢte insanın yaĢamı veya ölümü kalp atıĢlarıyla belirlenirken, modern çağda kalp atıĢları yerine yaĢamın ölçüsü beyin fonksiyonları olmuĢtur. 1950‟lerin sonuna kadar biyolojik ölüm kalp ölçütleriyle sağlanmaktayken, 1950‟lerden sonra yoğun bakım müdahaleleri ve geliĢen olanaklar ölüm tanımını da değiĢtirmiĢtir. 1959 yılında Hollanda‟da bir makalede, beyin fonksiyonları iĢlevini yitirdiği halde kalbi atan bir hastanın ölüp ölmediği tartıĢılmıĢtır. Atan kalbin insanın

(16)

canlı oluĢundan çok organın canlı olduğunu gösterdiği görüĢü vurgulanmıĢtır (Tanhan ve Ġnci, 2009:11).

Biyolojik açıdan ölüm tartıĢmaları günümüze kadar süregelmiĢ olsa da insanın ölüme yüklediği anlam veya ölümden etkilenmesi sadece kalbinin durması ve beyin fonksiyonlarının iĢlevini yitirmesiyle sınırlı kalmamaktadır.

Ölüm geçmiĢ yıllarda olduğu gibi günümüzde de insan zihnini meĢgul etmektedir. Ölüm gerçekliğinin kaçınılmazlığı gibi insanlarda kaçınılmaz olarak belli tepkilere yol açar. Ölüm ve kaçınılmaz gerçekliği herkes tarafından bilinse de, kabul edilse de, ilk baĢlarda insanlara kolay gibi gelse de hiç kimse kendini ve/veya sevdiklerini ölüme hazır hissetmez. Her ne kadar inkâr edilse de hemen hemen her insanda bulunan “sonsuza kadar”, sonsuz olmasa da “yaĢayabildiği kadar uzun” yaĢama arzusu karĢısında ölüm bir engeldir. Ġnsan arzularını engelleyen her Ģeye karĢı olduğu gibi insanlar bu durum karĢısında da tepki gösterebilir. Söz konusu edilen tepki farklı yön, tür ve tonda olabilir. Örneğin tepkiyi herkes kendine has tavrıyla ortaya koyar. Bu tavrın belirlenmesinde dini, tıbbi, iktisadi ve ideolojik etkilerle birlikte sosyal ve kültürel çevre veya duygusal değerlendirmeler de etkilidir (Hökelekli, 2008:22).

Daha önce de değinildiği üzere tanımlanması zor olan ölüm olgusuna insanlar birçok anlam yüklemiĢtir. Bu doğrultuda ölüm, bazıları için stres kaynağı, bazıları için ise stresten kurtulma yolu olmuĢtur. Hatta kimileri ölümü bir yok oluĢ olarak görürken, kimileri de ölümsüz bir yaĢama baĢlangıç olarak görmüĢtür (Tanhan ve Ġnci, 2009:6). Bireysel olarak ölümün anlamı hem sosyo-kültürel hem de bireysel pek çok olgu ve faktöre bağlıdır. Örneğin ölümün anlamı ölümün yaĢanmasından, deneyimlenmesinden, tanık olunmasından çok ölüm karĢısında ortaya çıkan duygulara bağlıdır. Ölüm bazı insanlar için yaĢamın sona ermesi anlamına gelirken, bazıları için sevilen kiĢiye kavuĢmayı ifade etmektedir. Ölümü son, yok oluĢ ve kiĢiliğin son bulması olarak görenler için ölüm Hökelekli‟nin ifadesiyle “bir düĢman” ve “zalim bir efendi” gibidir (Hökelekli, 2008:25).

Ġnsan yaĢadığı için her alan ölebilir. YaĢam ve ölüm bir diyalektiktir. Bu nedenledir ki insan, yaĢadığı her an ölebilir. Her an ölümle burun buruna olan insan, bu inanılmaz gergin ve güç durumla baĢ edebilmek için ölüme iliĢkin bazı tutumlar geliĢtirmiĢtir. Ġnsanların zihninde yer eden ölüm kavramı, dini, ahlaki ve hukuki gibi

(17)

birçok alanda insanların davranıĢlarını etkilemiĢtir. Ölüm düĢüncesi, ölüm ihtimali insan yaĢamına, yaĢamı sonlandıracağı için çok etki etmektedir. Söz konusu edilen etki olumlu veya olumsuz yönde olabilir. Yine dini, ahlaki, hukuki, toplumsal, biyolojik, fiziksel vs. birçok açıdan olumlu etkiye yol açması gereken ölüm düĢüncesi, ne yazık ki daha çok olumsuz etkilere yol açmaktadır. Üstelik bu olumsuz etkiler, kartopu-çığ iliĢkisi içinde büyük sorunlara yol açmaktadır. AĢırı ve ölçüsüz Ģekilde beliren ölüm düĢüncesi insanı psikolojik yönden olumsuz etkileyebilmektedir. Fiziksel, psikolojik veya toplumsal olarak insanın kendisi dıĢında oluĢturulan sınırları belirleyememesi, basit bir belirsizliğin ötesinde her zaman kaygıya yol açar. Ölüm düĢüncesinin sınırlarını belirleyememek de insanın kaygılarını artırmakta ve çevresiyle uyum sağlamasını da güçleĢtirmektedir (Tanhan ve Ġnci, 2009:6).

Ölüm, ölülerle canlılar arasında bir sınır çizgisini ifade etmektedir. Ancak bu sınır, geçilmesi durumunda bir daha geri dönüĢe izin vermeyen bir sınırdır. Söz konusu edilen sınır dünyada olmasına, dünyevi olmasına karĢın, geçildiğinde bir daha geri dönüĢe imkân vermeyecek Ģekilde dünyayla iliĢkinin sonlanmasını ifade etmektedir. Bu yüzden de ölüm canlıları da, canlıların sonraki hali olan ölüleri de etkilemektedir. Ölüm düĢüncesi, ölülerin toplumsal bir ayrıma maruz kalmaları sonucu ortaya çıkmıĢtır. YaĢama ve ölümsüzlük gibi ölümü kurumsallaĢtıran kavramlar ise Kiliselerin ve rahiplerin politik akılcılığının eseridir. Kabul gören bir dinin geçerliliğini yitirmesi de devletin politik aklının, akılcılığının ürünüdür. Kiliseden güçlü olup hayali bir öte dünyayla değil, içinde bulunduğumuz dünyayı düĢselleĢtirerek soyut bir güce sahip olan devlet olgusu giderek büyümektedir. Kadavranın tıbbın temelini oluĢturması gibi, devlet de ölmüĢ bir toplumsalın temelini oluĢturmaktadır (Baudrillard, 2002:199,227).

Ölüm demografik ve psiografik özellikleri yok sayarak herkes içindir. Herkes her yerde ve her an ölebilir. Bu nedenle de ölüm evrenseldir. Ġlginçtir ki ölüm her yerde olmasına ve aynı olmasına karĢın farklı anlamlara sahiptir. Ölümün bu evrensel yapısı ve kaçınılmazlığı farklı açılardan incelenmesine ve yorumlanmasına neden olmuĢtur. Bu bağlamda ölüm diğer pek çok kavram gibi farklı biçimlerde ve alanlarda incelenebilir (Tanhan ve Ġnci, 2009:10). Ölüm olgusunu daha iyi kavrayabilmek ve Ġslami cenaze törenleri gibi dini ritüellerle iliĢkisini ortaya

(18)

koyabilmek için ölümü Psikolojik, Felsefi, Sosyolojik ve Ġslami alanlarda incelemek gerekmektedir.

1.1.Psilolojik Açıdan Ölüm

VaroluĢ ve ölüm, dünyanın açık gerçeğinin iki boyutudur. Doğum gibi ölüm de tecrübe edilememektedir. Ġnsanlar, ölümü yalnızca zihinlerinde canlandırdıkları ve bir baĢkasının ölümü karĢısında etkilendikleri derecede tanıyabilmektedir (Hökelekli, 2008:21).

Ölüm insanların baĢına gelebilecek en son, eĢitlikçi ve kaçınılmaz gerçektir. Ölüm varoluĢun sona ermesi, insanın niteliksel ve niceliksel olarak biçim değiĢtirmesidir (Tanhan ve Ġnci, 2009:8). YaĢam aklın ve tecrübenin ürettiği bilgi ve bilginin sürmesidir. Ölüm ise tüm yaĢamın sonu gibi bir izlenim verir. Çünkü aklın ve tecrübelerin dıĢında gerçekleĢir. Yani ölüm, aklın ve tecrübenin de sonlanmasıdır. Aklın ve tecrübenin sonlanması da bilinmezlik ve belirsizliktir. Bu bilinmezlik ve belirsizlik yüzünden ölüm karĢısında insanların davranıĢları da farklılık gösterir (Gündüzalp, 2001:111).

Daha önce de değinildiği üzere insanların ölümü tecrübe edememesi ve baĢkalarının ölümü sonucunda ölümün farkına varabilmesi farklı duygu ve davranıĢlar barındırmasını doğurabilmektedir. Nitekim insanlar ölümü sevinçle veya anlayıĢla karĢılayabilir. Ancak ölümün muhakkak gerçekleĢecek olması ve daha da kötüsü insanın bunun farkında olması psikolojik bağlamda olumsuz etkilenmesine de yol açabilmektedir.

Kendisi veya bir baĢkası için ölümün bir zorunluluk olduğunu, bu sonucu değiĢtiremeyeceğini bilmek insanı derinden etkilemektedir. Bu durum bazen kaygı yaratırken, bazen de insanı yaĢama bağlayan bir neden olabilmektedir. Ölüm gerçeği, insanın yaĢamını daha dolu ve anlamlı yaĢamasına da yol açabilmektedir. Ölümlü olduğu bilinci insanı farklı, canlı ve bencillikten uzak bir yaĢama sevk edebilmektedir (Tanhan ve Ġnci, 2009:7).

Psikolojik ve sosyal açıdan ölümün sınırlarını net bir Ģekilde belirlemek çok mümkün değildir. Psikolojik ölüm, zihnin iĢlevlerini yerine getirememesi anlamına gelirken, sosyal ölüm, kiĢinin bilinci yerinde olmasa da tıbbi bir yardımla fiziksel

(19)

iĢlevlerini yerine getirmesi, fakat diğer kiĢilerle iletiĢim kurma yolunda sosyal iĢlevlerini yerine getirememesi durumudur. Fiziksel ölümle sosyal ölüm arasında psikolojik sonuçları yönüyle de farklılıklar vardır. YaĢamı sona eren kiĢi fiziksel ölümü yaĢamıĢ olurken, çevresindeki insanlar sosyal ölümü yaĢarlar. Bir kazayla bireyin fiziksel ölümü gerçekleĢirken defin ve yas süreciyle ailenin de sosyal ölümü yaĢadığı söylenebilir. Bu nedenle ölüm sadece fiziksel olarak değil, sosyal ve psikolojik olarak da gerçekleĢmektedir (Tanhan ve Ġnci, 2009:13).

Ölüm birtakım süreçlerden geçerek gerçekleĢmektedir. Ġsviçreli Psikiyatr E. Kübler Ross, ölümün aniden gerçekleĢmemesi durumunda ölmek üzere olan kiĢinin Ģu evrelerden geçtiğini belirtmektedir (Onur, 2006:389-390):

 Yâdsıma ve yalıtma: Ġlk evrede insan ölümü kabullenmemekte, “Hayır, ben değil, doğru olamaz” tepkisiyle ortaya çıkmaktadır.

 Öfke: Ġkinci evrede insanın tepkisi “Neden ben” olarak belirmektedir. Bu durum da öfke ve küskünlüğü yansıtmaktadır.

 Pazarlık: Pazarlık evresinde doktorla veya Tanrıyla anlaĢarak ölümü erteleme, ölümden kurtulma çabaları etkin olmaktadır.

 Depresyon: KiĢide artık öfkenin yerini depresyon almıĢtır. Hastaya sevdiği her Ģeyden herkesten vazgeçme düĢüncesi yerleĢmektedir.

 Kabul etme: Son evrede hasta yaklaĢan sonunu düĢünmekte ve bir duygu boĢluğuna düĢmektedir.

Ġnsanların bu dünyadaki yaĢamlarının sona ereceğini biliyor olmaları, bir bilinmezliği ortadan kaldırsa da onlara kaygı aĢılamaktadır. Çünkü ölüm bir bilinmezliği ortadan kaldırsa da bir baĢka bilinmezliği beraberinde getirmektedir. Ġnsan öleceğini bilse de neden, nasıl ve ne zaman, hatta nerede ölümünün gerçekleĢeceğini bilmemektedir. Bu durum psikolojik açıdan insanı ölümü yenme veya ölümden kurtulma fikrine de yöneltebilmektedir.

Ġnsanlar için hayatta mutlak tek gerçek ölecek olmalarıdır. Ölüm, var olmayı temsil ettiği gibi, var olmamayı, yok olmayı da temsil ettiği için, ölümden kaçamayacağının farkında olan insanda bir varoluĢsal kaygı yaratmaktadır. Bu kaygıyı varoluĢçu psikolog May Ģu Ģekilde açıklamaktadır: “VaroluĢunun

(20)

yıkılabileceğinin, kendisini ve dünyasını yitirebileceğinin, bir hiç olabileceğinin farkına varan bireyin öznel durumu…” (Onur, 2006:372)

Ölüm, hayatın doğal ve evrensel bir yansımasıdır. Avusturyalı Psikanalizci Otto Rank‟a göre, insan doğduktan sonra bedensel manada anneden ayrıldığı andan itibaren ölüm kaygısına bürünmüĢtür. Buna dayanarak da “doğar doğmaz ölmeye baĢlıyoruz” görüĢünü dile getirmiĢtir. Rank, insanın doğduğu andan sonraki yaĢadığı ölüm korkusunu onun ruhsal ve psikolojik anlamda tüm yaĢamını Ģekillendirdiğini belirtmektedir (Köknel, 1990:125).

Ġnsan yaĢamını her çağda yakından etkileyen ölüm, insanda her zaman bir merak ve korku yaratmıĢtır. Kültürel olarak aralarında farklılıklar bulunan toplumların ölüm konusunda inanç, adet ve eylemleri arasında bazen benzerlikler de görülmektedir (Tanhan ve Ġnci, 2009:10).

Ġnsanlar, ölümü yenme veya ölümsüzleĢme fikrini ölen kiĢiyi birtakım törenlerde adeta bir konserve içine almak suretiyle sergilemektedir. Ölüm bilincini ve korkusunu bastırmak adına ölen kiĢi gömülmeden önce onu süsleme çabası da bu durumun bir örneğidir. Hâlbuki bu konuda yapılması gereken hayata çok sıkı bağlarla bağlanmamaktır (Fromm, 1994:220).

Ġnsanlar artan ölüm korkusuna ve yaklaĢmakta olan ölüme karĢı kendini psikolojik açıdan farklı yollarla korumak zorunda kalmıĢtır (Hökelekli, 2008:34). YaĢadığı dönemde insanların ölüm korkusunu gören Ġbn-i Sina, bu konuyu incelemiĢ ve ölüm korkusunu Ģu sebeplere bağlamıĢtır (Ġbn-i Sina 1942‟den aktaran Hökelekli, 2008:35):

 Ölümün gerçeğini bilmemek

 Arkasında bırakacağı mal için üzüntü duymak

 Beden çürüyünce kiĢilik ve benliğin de hiçliğe kavuĢacağını düĢünüp diğer insanların varlığını sürdüreceğine inanmak

 Ölümüne yol açan hastalığın acısının yanında ölümün de bir acısı olduğu fikrine kapılmak

 Ölüm gerçekleĢtikten sonra bir cezanın verileceğini ve iĢkence edileceğini düĢünmek

(21)

Ölümü kabullenmek çok zordur. Bu yüzden insan ölümün bir son olduğunu kabul etmemiĢ ve öldükten sonra da bir yaĢam olduğu fikrini benimsemiĢtir. Ġlk insanlar doğanın gücü karĢısında boyun eğmiĢ ve doğaya tapmıĢlardır. Fransız düĢünür Bergson, dinlerin evrensel korkular sonucunda ortaya çıktığını ileri sürmüĢtür. Çünkü bütün dinler bir öteki dünyayla insanların ölüm korkusunu azaltmaya çalıĢmıĢtır (Köknel, 1990:126).

Gazzali de Ġbn-i Sina‟ya benzer biçimde ölüm korkusunu ve bu korkunun kaynaklarını Ģöyle sıralamıĢtır (Gazzali, 1986‟dan aktaran Hökelekli, 2008:36):

 Hayat zevklerinden mahrum kalma

 Malını geride bırakma

 Öldükten sonra ne olacağı endiĢesi

 Sürekli hale getirdiği olduğu isyanından korkması

Ölüm korkusu aslında birçok korku ve kaygıyı bünyesinde barındıran karmaĢık bir duygusal yapıdır. Bir çok korkudan oluĢan bu karmaĢık yapıyı oluĢturan unsurları Ģu Ģekilde sıralamak mümkündür (Hökelekli, 2008:38-40):

 Belirsizlik korkusu: Ölüm anında ve öldükten sonra ne olacağı konusundaki belirsizlik insanda korku ve kaygı yapar.

 Bedeni kaybetme korkusu: Bedendeki bir parça eksildiğinde insan utanç ve yetersizlik gibi durumlar yaĢamaktadır. Bu durum insanda benlik saygısının azalmasına neden olmaktadır. Ölüm sonucunda insan bedeni tamamen yok olacağı için ölüm fazlasıyla korkulacak ve kaygılanacak bir durum olmaktadır.

 Acı duyma korkusu: Ölümün hastalık sonunda gerçekleĢmesi, ölümle hastalığın bir bağı olduğu düĢüncesine yol açmıĢtır. Bazı hastalıklar ölümle sonuçlandığı için ölümün acı verici bir durum olduğu düĢüncesi insanlarda kaygı ve korkuyu arttırmaktadır.

 Yalnızlık korkusu: Ġnsan hastalandığında çevresinden soyutlanacağını düĢünür. Bu soyutlanma durumu ölmek üzere olan kiĢi için daha belirgindir. Genel olarak hastaneler insanların ölüm döĢeği olma görevini üstlenmiĢtir. Hastane Ģartları insanların kendilerini yalnız bırakılmıĢ hissetmelerine yol açar ve insanda terk edilme yalnız kalma korkusu daha da yoğun yaĢanır.

(22)

 Yakınlarını kaybetme korkusu: Ġnsanları en çok üzen olaylardan biri de eĢini, çocuğunu veya yakın bir dostunu kaybetmesidir. Buna bağlı olarak kiĢi kendi ölümüyle de eĢini, çocuklarını geride bırakma korkusu ve kaygısı yaĢamaktadır.

 Denetimi kaybetme korkusu: Ölümcül bir hastalık sebebiyle kiĢinin ilerleyen zamanlarda kendini idare etmesi zorlaĢmaktadır. Bilinç bulanıklığı ve bedeni denetlemek zor olacağı için kiĢinin kaygısı ve korkusu daha da yoğunlaĢmaktadır.

 Kimlik duygusunu kaybetme: Ġnsanlarla iletiĢim kuramamak, dostlarını kaybetmek, kiĢiliğin denetimini kaybetmek insanın kimlik duygusunu sarsar. KiĢi ölüm anında kendine olan saygısını kaybederse ve ümitsizliğe kapılırsa geçmiĢte değerli bir insan olarak yaĢamasının da kıymeti kalmaz.

 Gerileme korkusu: Ölümün insanı gerçek dünyadan koparıp zaman ve mekânın olmadığı diğer insanların bulunmadığı bir varoluĢa dönüĢtürmesi insanlara ürkütücü gelir. Bu gerilemeyle savaĢmak insanın somut benliğine sıkıca sarılmasına neden olur.

Ölümün insanlardaki psikolojik yansıması, ölüme karĢı korku ve ölümün belirsizliğinin verdiği bir kaygıyla ortaya çıkmaktadır. Bu korkuya dünyadaki yaĢamında kazandığı her Ģeyi kaybetme, sevdiği insanlardan uzaklaĢma ve ölürken acı çekme gibi durumlar sebep olabileceği gibi kaygıya da öldükten sonra ne olacağını bilememe sebep olabilmektedir. Ölüme yönelik farklı bakıĢ açılarını veya ölümün farklı anlamlarını görebilmek adına felsefi açıdan da ölüm konusunun incelenmesi gerekmektedir.

1.2.Felsefi Açıdan Ölüm

Birçok filozof felsefi anlamda ölümle ilgili görüĢ belirtmiĢ, bu konuda çalıĢmalar yapmıĢ hatta ölüm kavramını felsefe yapmayla iliĢkilendirmiĢtir. Felsefe alanında da farklı tanımları yapılan ve farklı yorumlanan ölüm bu yapısıyla herkes için farklılık gösteren bir olgu olmuĢtur.

AfĢar Timuçin, “Felsefe Sözlüğü” adlı eserinde ölümü, “yaĢamın sonu, yaĢamsal iĢlevlerin son bulması” olarak tanımlamaktadır (Timuçin, 2000:383).

(23)

Alman filozof Schopenhauer, ölümün felsefe yapmak için önemli bir kaynak olduğunu belirterek, “ölüm olmasaydı insan felsefe yapamıyor olacaktı” demiĢtir. Günümüze kadar hemen hemen tüm varoluĢçu filozoflar Schopenhauer‟un bu görüĢünü desteklemiĢtir. Albert Camus da “Sisifos Söyleni” adlı eserinde bu görüĢü destekleyerek “tek bir gerçek felsefe sorusu varsa o da ölümdür” demiĢtir. Bu görüĢe karĢıt olarak çözümleyici felsefe geleneğinde ölüm konusu felsefe araĢtırmasının dıĢında bırakılır. Çoğu çözümleyici felsefeci, ölümün ruhbilim ve toplumbilim alanlarına dâhil olması, felsefe alanından çıkarılması gerektiğini savunmaktadır. Wittgenstein, “Tractatus Logico-Philosophicus” adlı eserinde “ölüm bir yaĢam olayı değildir” sözüyle bu görüĢe destek olmaktadır (UlaĢ, 2002:1090).

Ġnsan, hayvanların tersine bilme yetisine sahip olduğu gibi, bildiğini bilme yetenek ve özelliğine de sahiptir. Ġnsan için ölümü, yani dünyada kalıcı olamamayı düĢünmek rahatsız edicidir. Bu yüzden bilgi, zihinsel yetilere karĢı koyar ve akıl, ölüm karĢısında yenilgiye uğrar. Ölüm, aklın gücüne karĢı koymaktadır. Çünkü akıl seçim kılavuzudur, ancak ölüm konusunda seçim yapmanın imkânı yoktur. Bu aklın aĢağılanması anlamına gelmektedir. Bu nedenle de ölüm utanç verici bir hal almaktadır. Çünkü ölüm akla ve mantığa duyulan tüm güveni yok etmektedir. Ġnsanların her koĢulda, hiç ölmeyecekmiĢ gibi yaĢamaları, aklın insan iradesi karĢısında yenilgisini ortaya koymaktadır (Bauman, 2000:25-31).

Sokrates‟e göre ölüm, insanı amaca hiç sapmadan götüren bir yol niteliğindedir. Çünkü ten akılla birlikte oldukça, gerçek amaç, yani hakikat hiçbir zaman elde edilemez. Ten, beslenmeye mecbur olduğu gibi, aniden gelen hastalıklar da hakikati bulmaya engeldir. Bunun dıĢında ten, insanı her türlü istek, arzu, korku ve kuruntuyla doldurur. Ġhtiyaçların kölesi durumuna gelen ten, gerçekten düĢünmeye engel olmaktadır (Platon, 2001:24).

Sokrates‟e göre insanların hayatları boyunca öleceğini bilerek, ölecekmiĢ gibi yaĢamasına rağmen ölüm karĢısına geldiğinde kızması ve korkması gülünç bir durumdur. Buna bağlı olarak gerçek filozofların ölümden korkmaması ve de ölmeye çalıĢması bir gerçeği yansıtmaktadır. Öleceği için kızan ve korkan insanlar, bilgeliği değil tenlerini sevmektedir. Platon‟un konuyla ilgili saptaması oldukça dikkat çekicidir: “Her kim ki teni sever, mevkii veya zenginliği yahut her ikisini de sever” (2001:26).

(24)

Ölümden sonra bir yaĢam olduğu düĢüncesi de insanların ölüme kaygıyla yaklaĢmalarına sebep olmuĢtur. Ölümden sonra yaĢam düĢüncesine günah ve ceza kavramları da eklenince, öbür dünyada adaletin etkin olacağı algısı da yerleĢmiĢtir. Eski uygarlıklarda da ahiret düĢüncesi ölüm korkusuyla birlikte yer almıĢtır. Eski Yunan‟da ise var olmanın bir bileĢimden, yok olmanın da bir dağılmadan ibaret olduğu düĢüncesi, ölümden korkmamak gerektiği ve bir öteki dünya fikrinin olanaksızlığını ortaya çıkarmıĢtır. Helenistik dönemin ünlü düĢünürlerinden Epikür, en korkunç kötülük olarak görülen ölümün yaĢayanları da, ölüleri de etkilemediğini ve ölümün bir kuruntudan ibaret olduğunu savunmuĢtur (Timuçin, 2000:384). Epikür‟e göre insan hayatta olduğu sürece ölüm yanında olmadığı için, ölüm geldiğinde de insan hayatta olmayacağı için ölümden korkmamalıdır. Ölümden korkunun temelinde insanın sahip olduklarını ve olacaklarını kaybetme hissi vardır. Sahip olma davranıĢı ve duygusu insana ölüm korkusu aĢılamaktadır. Bu korkuyu azaltmak ve en aza indirmek ise insanları sevmekle mümkündür. Bu durum insanın “sahip olmak”tan kurtulup “olmak” duygusuna varmasını sağlamaktadır (Fromm, 1994:221).

Latin Filozof Seneca önemli olanın ölümü önemsememek ve düĢünmemek olduğunu ileri sürerek ölümle ilgili Ģu çıkarımı yapmıĢtır: “Ölümden sonra hiçbir Ģey yoktur ve ölüm hiçbir Ģey değildir.” Romalı Devlet adamı ve Filozof Marcus Tullius Cicero, “Ölmek istemiyorum, ölmeyi de hiç önemsemiyorum” sözleriyle ölümü ciddiye almayan tutumunu ortaya koymuĢtur. Stoa Filozofları ise yaĢam karĢısında olduğu kadar ölüm karĢısında da soğukkanlı olmuĢ ve yaĢam kadar ölümü de doğal bulmuĢtur. Stoacılar insana güzel ve yaraĢır bir ölüm gelmesini dilerken, ölümün gecikmesi durumunda da kendi ölümlerini kendi elleriyle gerçekleĢtirme fikrini benimsemiĢlerdir. Fransız yazar Montaigne ise Stoacılarına bu intihar düĢüncesini eleĢtirerek, yaĢamın düĢmanının ölüm değil de acılar olduğunu öne sürmüĢtür. Montaigne, felsefe yapmanın ölmeyi öğrenmekle mümkün olacağını ve ilerlemenin ölümden korkmamakla gerçekleĢeceğini savunmuĢtur (Timuçin, 2000:384).

Ölüm üzerine düĢünen çoğu filozof, insanda var olan ölüm korkusunu ortadan kaldırmak istemiĢtir. Bu bağlamda filozoflar ölümle ilgili Ģu sorulara cevap aramıĢlardır: “Ölüm denilen Ģey tam olarak nedir?”; “Neden ölüm diye bir Ģey vardır?”; “Ġnsan ölümü nasıl öğrenir?”; Ölüm doğal bir olay mıdır, yoksa doğal

(25)

olmayan terimlerle mi açıklanmak zorundadır?”; “Ölüm korkusunu ya da farkındalığını çoğaltan ya da azaltan özgül ruhbilimsel ya da toplumsal koĢullar nelerdir?” Aydınlanma düĢünürü Voltaire, bu sorular ıĢığında ölümü anlamaya yönelik olarak insanın günü geldiğinde öleceğini bilen tek canlı olduğu ve ölümü deneyim yoluyla edindiği çıkarımını yapmıĢtır (UlaĢ, 2002:1091).

Ölüm korkusu, hayatın son bulması düĢüncesiyle var olan ve bitmeyen bir kaygıdır. Bu korkunun temelinde ise insanların hayatına dair tasarımların, maddi ve manevi kazanımların tamamen yitirilmesi yatmaktadır. Platon, ölüm korkusuyla savaĢarak onu yenmeyi savunduğu gibi, felsefe yapmayı da ölmeyi öğrenmek ve ölüme hazırlanmak olarak nitelemiĢtir. (UlaĢ, 2002:1092)

Sokrates, insanların ölüme katlanmasının sebebini ölümden daha büyük kötülük ve felaketlerden korkmalarına bağlamaktadır. Bu insanlar aslında korkak olduğu için yürekli davranmaktadır ve korkaklık sebebiyle yürekli olmak çok saçmadır (Platon, 2001:28).

Yine Sokrates‟e göre, ölüm hayattan, hayat ise ölümden doğmaktadır. Ölen insanların ruhu ahirete gitmekte oradan da yine dünyaya gelmektedir. Eğer ki hayatta olanlar ölülerden doğuyorsa, insanların ruhları Hades‟tedir.2

YaĢayanlar ölülerden doğuyorsa, ölülerin de var olduğuna bir delildir (Platon, 2001:31).

Dinler ve felsefeler ölümden sonra yeniden dirilmekten bahsediyor olsa da insanlar ölümsüz olmayı arzulamaktadır. Ġnsanlar bir yandan ölümle anlaĢmaya çalıĢmakta, bir yandan da ölümsüzlüğü özlemektedir. Ölümsüzlük insanlığın bitmeyen rüyası, hayali ve tutkusudur. Günümüzdeki bilimsel çalıĢmalar, insan ömrünü uzatma ya da ölenlerin diriltilebileceği düĢüncesiyle “dondurma” yöntemi de bu tutkunun bir örneğidir. Aslında tıp da ölüme karĢı insanın bir mücadelesidir. Sonsuza kadar var olma isteği, insanların en derin, en güçlü arzusudur ve bu yüzden insanlar hayatın sınırlı olmasına tepki gösterir (Hökelekli, 2008:53,54).

Seneca gibi, Cicero gibi bazı filozoflar felsefe yapmakla ölümü iliĢkilendirerek özellikle filozofların ölmekten korkmaması gerektiğini belirtmiĢ, bazıları ise ölüm düĢüncesini ve korkusunu yenmek üzere insanın zihinsel olarak ölümü reddetmesi yöntemini sunmuĢtur.

(26)

Ölümün bireyden çok toplumu ilgilendiren ve etkileyen yönü ise sosyolojik bir durumu ortaya çıkarmakta, bu nedenle ölümün sosyolojik boyutunu da değerlendirmek gerekmektedir.

1.3.Sosyolojik Açıdan Ölüm

Ölüm, insanların deneyim alanı dıĢında gerçekleĢmektedir. Bu sebeple insanlar çevrelerindekilerin ölümlerinden yola çıkarak ölüme iliĢkin tutumlar sergileyebilmektedir. Bu bağlamda ölüm sosyal bir olgu olma özelliği taĢımaktadır. Tarihsel süreçte ölüm olgusuna iliĢkin tutumlar, her kültürde farklılık göstermiĢtir. Günümüzde ölüme iliĢkin eski deneyimler, sosyal koĢullarla birlikte kaybolmuĢtur (Tanhan ve Ġnci, 2009:7).

Kastenbaum ve Aisenberg, ölüm kavramına iliĢkin özellikleri Ģu Ģekilde ifade etmektedir (Onur, 2006:373-374):

 Ölüm göreceli bir kavram olmakla birlikte, bu görecelik geliĢimsel manadadır. GeliĢim düzeyi sürekli olarak bireyin kronolojik yaĢıyla ilgili bilgi vermez.

 Ölüm karmaĢık bir yapıya sahip olduğu için bir-iki önerme ölüm konusunda yetersiz kalmaktadır.

 Ölüm kavramı insanın her geliĢim dönemine göre değiĢim ve farklılık gösterir.

 Ölümün geliĢimsel amacı tam manasıyla anlaĢılmamıĢtır ve oluĢum sürecindedir. En uygun ölüm anlayıĢına henüz ulaĢılamamıĢtır. Bu konuda ortaya atılan düĢünceler ise bir araĢtırma sonucundan ziyade değer yargılarını yansıtmaktadır.

 Ölüm olgusu durumsal bağlantılardan etkilenir. Odada yanı baĢımızda ölmekte olan biri varken, odada yalnız olmamız gibi durumlarda birden fazla zihinsel anlamda ölüm türü ortaya çıkmaktadır.

 Ölüm, insanın davranıĢları da etkilemektedir. Örnek olarak ölümü sonsuz bir mutluluğa yolculuk olarak gören biri için intihar etmek mantıklı bir davranıĢtır. Ġnsanların ölüm kavramları davranıĢlarını dolaylı Ģekilde de olsa etkilemektedir.

(27)

Ölüm, insana ait toplumsal iliĢkilerle Ģekillenip, sosyal hayatla iç içe olma özelliği göstermektedir. Ölüm biyolojik anlamının dıĢında sosyal bir algılanmayla da Ģekillenmektedir. Ölümün sosyal bir olgu özelliği taĢıması sosyolojideki en önemli kabullerin baĢında gelmektedir. Ölüm, bireyi doğrudan ilgilendirdiği için bu özelliği taĢımaktadır. Bu noktada ölümün iki boyutu öne çıkmaktadır. Birincisi ölen kiĢinin biyolojik ve sosyal hayatına dair her Ģeyin son bulmasıdır. Ġkincisi ise ölen kiĢinin var olduğu zamanda yanında olan insanlar için bir yoksunluğun baĢlamasıdır. Ölüm durumunda sosyal iliĢkiler çerçevesinde geliĢen keder ve yas gibi tutumlar ölümün aslında kültürel boyutunun da olduğunu, kültürel bir olgu olduğunu da göstermektedir. Ölümün kiĢilerarası iliĢkileri ilgilendiriyor olması, içinde bir takım sosyal tepkileri barındırmasına da yol açmaktadır. Ölen kiĢilerin ardından geleneklerin ve inançların yansıması olarak bazı ritüeller uygulanmaktadır (Burcu ve Akalın, 2008:31).

Ġnsanlar ölen yakınlarının ardından bir takım anma törenleri düzenlemektedir. Bu törenler, ölen kiĢinin yaĢayan yakınlarının ruhsal bağlamda rahatlamasını sağlamak içindir. Tören, törene katılanlar için de ayrıca bir rahatlama etkisi oluĢturmaktadır. Çünkü katılanların kendileri öldükten sonra bu törenler kendileri içine de yapılacaktır. Bu anma törenleri bir bakıma ölümün son olmadığını göstermek adına provadır. Bu törenler toplumun sürekli var olmasını, sürekliliğini temsil eder ve bedensel ölümü, toplumsal ölümden ayırır (Bauman, 2000:75). Bauman, bu sözleriyle ölüm sonrası düzenlenen törenlerin daha çok hayatta olanlar için yapıldığının altını çizmiĢtir. Ölüye yapılan son görev olarak nitelendirilen törenlerin altındaki sebep yaĢayanların psikolojik ve toplumsal açıdan sorumluluklarını yerine getirdiği bilinci olmaktadır.

Daha önce de değinildiği üzere ölüm düĢüncesi ve korkusu kültürel inançlardan etkilenmektedir. Ölümün yaĢamla olan iliĢkisinde kültürel bir bağ söz konusu olmaktadır. Çünkü insanlar yaĢamı ölümle iliĢkilendirerek anlamlandırmaktadır (Burcu ve Akalın, 2008:31). Ġnsanların ölümün bilincinde olmaları sonucunda kültürler ortaya çıkmıĢtır. Kültür, insanların farkında olduğu Ģeyleri unutturmaya yönelik bir aygıttır. Ölümlülük bilinciyle yaĢamın hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bir süre yaĢamın anlamlı kılınabilmesi için ölüm bilincinden uzaklaĢmak gerekmektedir. Ölüm tehlikesi insan için kültürün temelini oluĢturmaktadır (Bauman, 2000:48).

(28)

Ölüm öncesinde ve sonrasında dinin veya geleneklerin ürünü olarak toplumun yerine getirdiği bir takım ölüm adetleri vardır. Türk toplumunda yer etmiĢ bu tutumların bazılarını Ģu Ģekilde sıralamak mümkündür: (Seyyar, 2004:545)

 Ölmek üzere olan birini ziyaret ederek helallik istemek

 Hastaya zemzem ikram etmek

 Ölmek üzere olan kiĢinin baĢında Kuran okumak

 Ölmek üzere olan kiĢiye Kelime-i Tevhit getirtmek

 Ölen kiĢinin gözleri açık kalmıĢsa kapatmak, çenesi beyaz bir bezle bağlamak.

 Ölen kiĢinin ölüm haberini imam tarafından minareden sala okuyarak duyurmak

 Ölen kiĢinin hoca hanım veya hoca efendi tarafından yıkaması

 Ölen kiĢi erkekse tabutun baĢına havlu, kadınsa oyalı bir yazma koymak

 Tabutu cami avlusuna götürmek ve cemaatle birlikte cenaze namazı kılmak

 Tabutu mezarlığa götürmek ve burada defnetmek, hocanın ölünün defni sonrası Kuran‟dan sureler okuması

 Mezarlıktan dönenlere ölünün evinde helva ve yemek ikram etmek.

 KomĢuların ölünün evine yemekler götürmesi

 Ölümün yedinci ve kırkıncı günlerinde ölünün yakınlarının Mevlit veya Kuran okutması

Türk toplumunda ölümün ardından camilerde sala verilmesi yaygındır. Sala(t); minarelerde okunan salavat ve dua anlamına gelmektedir. Günümüzde gazete ilanı, belediye hoparlörüyle ilan gibi modern hizmetlerle ölüm ilanları veriliyor olsa da birçok Anadolu Ģehrinde sala geleneği devam etmektedir (Seyyar, 2004:545).

Ölümü duyurmanın en doğal yolu ölen kiĢinin yakınlarının ağlamalarıdır. KomĢular olayı duyduktan sonra cenaze evine giderek ölen kiĢinin yakınlarına destek olur, onları avutur ve hazırlık yapmalarına yardımcı olurlar. Eskiden kasaba ve köylerde ölüm haberi için tellallar çıkarılmıĢ ve özel haberciler de kullanılmıĢtır. Fakat günümüzde bu haberleĢme Ģekli, özellikle tellal çıkarma yok denecek kadar azalmıĢtır. Ölüm olayı cenaze sahipleri ve komĢular tarafından duyurulabileceği gibi camilerde sala verdirerek de duyurulmaktadır. Ayrıca belediye ya da muhtarlık

(29)

hoparlörleriyle ve gazete ilanı, radyo, telefon aracılığıyla da ölüm haberi duyurulmaktadır. Köy, ilçe ve küçük kentlerde “evden eve haberleĢme” ve “okuyucu çıkarmanın” yanında en yaygın olanı sala verdirmektir (Örnek, 1971:41).

Küçük yerlerde saladan önce ölen kiĢiden haberdar olan insanlar olduğu gibi salayı duyarak da birinin öldüğünü anlayan, ölen kiĢinin kim olduğunu araĢtıranlar bulunmaktadır. Belediye hoparlörleriyle de ölenin kimliği ve ölümü duyurulur fakat bu daha çok zenginler ve tanınmıĢ kiĢiler için yapılmaktadır. Gazetelere ilan vermek ise daha çok büyük kentlerde görülmektedir. Ölüm ilanı vermenin giderek moda haline gelmesi gazeteye ilan vermeyi yaygın hale getirmiĢtir. Bu ilanlar ölenin yakınları tarafından verildiği gibi çalıĢtığı kurum tarafından da verilmektedir. Ayrıca büyük kentlerde cenaze iĢlerini alan kuruluĢlar da bulunmaktadır. Bu kuruluĢlar cenaze için gerekli hazırlıkları yapmakta ve ölüm ilanını da duyurmaktadır (Örnek, 1971:42).

Toplumsal anlamda yerine getirilen bu adetler bir geleneğin yansıması olsa da aslında insanların dinin emri olduğunu düĢünmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple ölümün Ġslami açıdan ne olup ne olmadığını araĢtırmak ve incelemek çalıĢmaya daha fazla ıĢık tutacaktır.

1.4.Ġslami Açıdan Ölüm

Bilinçli ya da bilinçsiz tüm canlılar doğumla ölüm arasında yaĢamlarını sürdürürler. Diğer tüm canlılardan farklı olarak insan ölüm gerçeğini düĢünür. Uyanık bir haldeyken, uykuya dalıĢın içyüzünü bilmek pek mümkün değildir. Nitekim uyku hali Ģuurdan ve idrakten uzak bir Ģekilde gerçekleĢmektedir. Ölüm de bu uyku haline benzer bir sistemle meydana gelmektedir. Ruhla beden arasındaki birliktelik son bulmakta, tüm hareket ve faaliyetler kesilmektedir (Gündüzalp, 2001:55,110).

Ölüm veya uyku esnasında ruhun yapacak bir iĢinin kalmaması, Allah‟ın onu bedenden çekip almasına yol açmaktadır. Uyuyan ve ölen bedendir. Yani ruh ölmez, ruh uyumaz. Ġnsan, ruhla bedenin birleĢimi sonucu var olmaktadır. Bunların her ikisine de nefs denmektedir. Kur‟an ölmüĢ bedenden ayrılan ruhun yapacağı Ģu konuĢmayı göstermektedir (Bayındır: 2010:127): “Nihayet onlardan birine ölüm

(30)

gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boĢ) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır” (Mu‟minun Suresi, 99,100).

Ruh, insan vücudunu ev gibi kullanmaktadır. Ġnsan uykuya daldığında çıkıp gitmekte ve uyandığı esnada tekrar gelmektedir. Ölen insan vücudu, yıkılmıĢ bir ev gibidir. Yeniden yaratılıncaya kadar ruh o eve dönmemektedir. Zümer Suresinin 42. Ayeti de bu durumu anlatmaktadır (Bayındır: 2010:127): “Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. ġüphesiz bunda düĢünen bir toplum için elbette ibretler vardır” (Zümer Suresi, 42).

Canlılar içerisinde ölüm bilincine sahip bulunan tek varlık insandır. Ġnsan dıĢındaki diğer canlılar ölüme bu bilince varamadan ulaĢmaktadır. Ancak insan da ne zaman ve nerede öleceğini bilmemektedir (Aydın, 1976:38). Bu dünya hayatının ne zaman son bulacağını yalnızca Allah bilmektedir. Hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini bilememektedir. Allah, kimin nerede ne yaptığını bildiği gibi, ne zaman öleceğini de bilmektedir.3

Kur‟an-ı Kerim‟de, insanın ölüm hakkında çok fazla bilgiye sahip olamayacağının, bir hüküm veremeyeceğinin net olarak sınırı çizilmektedir. Ölüme dair gizemli kalan her konunun cevabını yalnızca Allah bilmektedir. Ġnsanların yerine yenilerini getirmek ve insanların anlayamayacağı Ģekilde yeniden yaratılması Ģekliyle ölümü ve yaratmayı Allah gerçekleĢtirmektedir.4

Ölüm üstünlükleri ortadan kaldırır. Çünkü tüm canlıların yaĢayacağı ortak bir paydadır. Ölüm bir ihtimal değildir. Randevusuz bir Ģekilde gelip canı alacak kadar kesindir. KurĢuna dizilmek üzere olan bir mahkumun evde çayını yudumlayan bir insana göre ölüme olan yakınlığı daha az ya da daha çok değildir (Dorman, 2011:32). Hastalık, yaĢlılık, kaza, öldürülme ya da baĢka bir sebepten olsa bile ölüm önceden kararlaĢtırılmıĢtır ve her insan kendi eceli sonucunda ölmektedir. Ölüm yaĢ fark

3 Lokman Suresi, 34. Ayet 4 Vakıa Suresi, 60,61. Ayet

(31)

etmeksizin, her insan için zaman ve mekân fark etmeden gerçekleĢmektedir (Pehlivan, 1993:284).

Kur‟an‟da ifade edilene göre ölüm belirli bir zamanlamayla olacaktır ve herkes yalnızca Allah‟ın izniyle ölüme kavuĢabilecektir. Bu dünyada olan yaĢam gereksizdir ve asıl mükâfat ahirette, yani öldükten sonra insana verilecektir.5

Ġnsanın ölümüyle birlikte dünyevi olarak elde ettikleri, merak ettikleri, tüm soru ve cevapları anlamsız bir hale gelecektir. YaĢamı anlamlı kılansa insanın dünyası için yaptığı faydalı iĢleri ahiret hayatı için de yapmıĢ olmasıdır. Herkes insan olarak doğmakta ancak çok az kiĢi erdemli ve anlamlı bir hayat sürmektedir. Ne zamanki ölüm konusu açılsa insanların çoğu hiç ölmeyecekmiĢ gibi bir tavır takınmakta ya da o konunun kapanmasını istemektedir. Ölüm üzerine düĢünmekten ve konuĢmaktan kaçınılsa da ölümden kaçılamayacaktır (Dorman, 2011:19-20-23).

Ölümden kaçmak isteyenler, en geliĢmiĢ hastanelerde gözetim altında bulunsalar, en güçlü askerî birlikler tarafından korunsalar da, takdir edilen nefesleri tükendiğinde ve Allah emir verdiğinde, ölüm meleği karĢılarına dikilecek ve canlarını alacaktır. Sonra tüm insanlar her Ģeyi bilen Allah'a döndürülecek ve mahĢer yerinde hesaba çekileceklerdir (Tomor, 2013:150). Ġnsanlar sağlam duvarlarla çevrili bir kale içinde bile saklansa ölümden kaçma Ģansları yoktur. Ġnsanların baĢına gelen iyilikler de kötülükler de Allah‟tan gelmektedir. “Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!”6

Ölüme hazırlıklı olmak için onu hatırlamak ve hiçbir zaman unutmamak gerekir. Ġnanan bir insan zaten bir gün toprak olup tekrar dirileceğini, Allah‟ın huzurunda hesap vereceğini bilir ve buna göre yaĢar. Dünya telaĢesine dalanlarsa ölümü hatırlamazlar, hatırladıkları zaman da ondan hoĢnut olmazlar. Sürekli Allah‟ı düĢünen kiĢilerin akılından ölüm çıkmaz. Bu kiĢiler daima ölümü hatırlar. Çünkü onlar ölümü sevdiğine kavuĢmak için bir vasıta olarak görür. Hz. Muhammed ölümü hatırlamanın faziletli olduğunu ve ölümün müminler için verilen bir nimet olduğunu söylemiĢtir. Nitekim hadislerinde “Ölüm her Müslüman için kefarettir” demiĢtir. Ölümü hatırlamak dünyevi iĢlerden arınmıĢ bir kalple yapıldığı takdirde insana fayda

5 Ali Ġmran Suresi, 145. Ayet 6 Nisa Suresi, 78. Ayet

(32)

verir. Aksi takdirde ölümü hatırlamanın insana bir faydası olmayacaktır (Bursalı, 1996:79-82).

Ölüm, insana kendi canına bile sahip olamadığı gerçeğini öğretmektedir. Kendi canının bile sahibi olmayan insanın dünyevi değerlere fazlasıyla bağlı kalması anlamsızdır. Ġnsanın, toplumda sürekli söylenen “kefenin cebi yok” sözünden yola çıkarak, bu dünyadaki malını, mülkünü ahirete götüremeyeceğini düĢünüp, doyumsuzluğa ve cimriliğe kapılmaması gerekmektedir (Dorman, 2011:38). Kefenin cebinin olmamasını ölümle değil, yaĢamla irtibatlandırmak çok daha doğru olacaktır. Nitekim cimrilik doğru olmadığı gibi israf da Kur‟an‟da7

kınanmaktadır.

Ölüm, her canlının yaĢayacağı bir olgudur. Necati Bursalı‟ya göre eğer insanlar ölümün ne demek olduğunun farkında olsalardı, diğer canlıları rahatsız etmezlerdi. Ölüm aslında ahirete giden bir yoldur ve her canlı bu yoldan geçecektir. Ancak her insanın yolculuğu farklı olacaktır. Çünkü bazıları bu yolculuk için hazırlık yaparken, bazılarıysa yolculuk için hazırlık yapmamaktadır. Bursalı‟ya göre, hazırlıklı olanlar müminler, hazırlıksız olanlar ise gayrimüslimlerdir. Ölümü hatırlamak istemeyenler ölümle ansızın karĢılaĢır ve ölüm onları içinde bulundukları rahatlıktan alıp kabre götürür. Ölümü tam anlamıyla kabul edenler ise sadece müminlerdir (Bursalı, 1996:77).

Öte yandan ölüme hazırlıksız olanların gayrimüslimler olduğunu ve ölümü tam anlamıyla kabul edenlerin müminler olduğunu genellemek ve bu ifadeyi kabul etmek mümkün değildir. Ölüm gibi kaçınılmaz biyolojik bir olayı sübjektif Ģekilde ele alıp yargıda bulunmak büyük hatadır. Nitekim Allah‟ın bir insana yardım etmesinde onun Müslüman olup olmaması çok da önem arz etmemektedir. Çünkü Allah bu dünyada iyilik yapanlara ve de çalıĢıp bilimsel, toplumsal bağlamda üretenlere yardım etmektedir. Bahsedilen yolculuğun içeriğini mümin-gayrimüslim ayrımından ziyade üretmek ve de iyilik yapmak oluĢturmalıdır.

Ġnsanlar ölümle karĢılaĢıncaya kadar dünya hayatında kendisine sunulanlarla iyilikler yapmalıdır. Çünkü ölüm geldiğinde bu dünyaya yönelik yapacak çok bir iĢleri kalmamaktadır.8

7 Nisa Suresi 6.Ayet, En‟am Suresi 141.Ayet, Araf Suresi 31.Ayet, Ġsra Suresi 26.Ayet, Furkan Suresi 67.Ayet

(33)

Ġslam dini, ölüm bilincini, insanın dünyada iyiye yönelerek iĢler yapması için bir gerekçe kullanmaktadır. Ġnsana, öldükten sonraki yaĢamı hatırlatarak, hayattayken sergilediği tutum ve davranıĢlarını sorgulatmaktadır (Aydın, 1976:39). Buna bağlı olarak bu dünyada insanlar adeta gözetlenerek yaĢamını sürdürmektedir. Ġlahi bir göz daima insanın yaptıklarını kayıt altına almakta ve öleceği günü tayin etmektedir. Nitekim bu durum Kıyame, Sebe, Mulk, Enbiya ve Ali Ġmran Surelerinde belirtilmektedir: “Ġnsan, kendisinin baĢıboĢ bırakılacağını mı zanneder” (Kıyame Suresi, 36). “De ki: Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz” (Sebe Suresi 30). “Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her Ģeye hakkıyla gücü yetendir. O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağıĢlayandır” (Mulk Suresi, 1,2). “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de Ģer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz” (Enbiya Suresi, 35). “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karĢılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaĢtırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluĢa ermiĢtir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan baĢka bir Ģey değildir” (Ali Ġmran Suresi, 185).

Dünya hayatı bittikten sonra insanların dönüp ulaĢacakları tek varlık Allah'tır. UlaĢtıktan sonra da tüm insanlar mahĢerde Allah tarafından hesaba çekilecektir. Herkesin gideceği son makam Allah'ın huzuru olacaktır. Dünyadaki yaĢamlarından sonra insanlar önce diriltilecek, sonra toplanacak, sonra da Allah'a sunulacaktır. Allah‟ın huzurunda bilgilendirilecek, sorgulanacak, değerlendirilecek ve bu aĢamalardan sonra ödül ve azap anlamında cennete veya cehenneme gönderileceklerdir. Tüm insanları bekleyen yedi aĢamalı ahiret evreleri bunlardan oluĢmaktadır (Okuyan, 2012:154).

Allah, Peygamberin insanlara bildirmesi için haram kıldığı bazı Ģeyleri Ģu Ģekilde sıralamaktadır: “O‟na hiçbir Ģeyi ortak koĢmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endiĢesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaĢmayın. MeĢru bir hak karĢılığı olmadıkça, Allah‟ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. ĠĢte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız” (Enam Suresi, 151).

(34)

Ġslam dini insanların birbirini öldürmesini de yasaklamıĢtır. Bir Müslümanı haksız yere ve kasten öldüren kiĢi ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Ayrıca Allah ona lanet etmiĢ ve ona bir gazap hazırlamıĢtır.9

Ölen kiĢi, eceli geldiği için ölmektedir. Ama Allah yolunda ölen ve öldürülenler, canını Allah için feda ettiği için canına karĢılık Allah ona yeni can vermektedir. Allah bu durumu Ali Ġmran Suresinin 169-171 ve Bakara Suresinin 154. Ayetinde açıklamaktadır (Bayındır: 2010:168): “Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar Rableri katında diridirler; kendilerine rızık verilir. Allah‟ın onlara yaptığı ikram ile mutlu olurlar. Henüz aralarına katılmamıĢ olanlara Ģu müjdeyi vermek isterler: “Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” Allah‟ın nimetini ve ikramını da müjdelemek isterler. Allah, müminlerin alacağı karĢılığı azaltmayacaktır” (Al-i Ġmran Suresi, 169-171). “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ama siz bunu fark edemezsiniz” (Bakara Suresi, 154).

Kur‟an‟ı Kerim‟de Allah yolunda ölümü anlatan baĢka ayetler de bulunmaktadır: “Andolsun, siz ölümle karĢılaĢmadan önce onu temenni ediyordunuz. ĠĢte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz” (Ali Ġmran Suresi, 143). Bu ayette anlatılan “ölümü temenni etmek” kavramı, Ģehit olmayı isteme manasına da gelebilmektedir. Ancak Ģehit olmak için ölümü temenni etmek düĢman karĢısında yenilgiyi arzulamak anlamına gelmemektedir.

Kur‟an‟da, Allah yolunda savaĢan ve ölenlerin ahirette alacakları mükâfatın, yakınlarının dünyada kazandıkları mallardan mülklerden daha değerli olduğu anlatılmaktadır. Ölse de öldürülse de bütün insanlar Allah‟ın huzurunda toplanacaktır.10

Ahmet Tomor, en güzel ölümün Allah yolunda Ģehit olmaya eriĢmek ve Allah katındaki gerçek hayata ermek olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca Allah yolunda ölenlere Ģehit denmekte ve Peygamberlerden sonra en üstün makam, Ģehitlik makamı olmaktadır (Tomor, 2011:114).

ġehadet mertebesinin ve ölümün bile siyasi çıkarlar doğrultusunda sömürüldüğü, bunlar üzerinden bile politik bir rant pazarının kurulduğu su götürmez

9 Nisa Suresi, 93. Ayet

(35)

bir gerçeği yansıtmaktadır. Ölümün Ġslami boyutunu daha iyi kavrayabilmek, ölümden sonra icra edilen gelenek ve ritüelleri de inceleme zorunluluğu doğurmaktadır.

2.CENAZE

Cenaze, kefenlenerek tabuta koyulan ve gömülecek olan ölmüĢ insanı ifade etmektedir (Püsküllüoğlu, 2004:204). Arapça “Cinaze” kelimesinden türemiĢ olup gömülmeye hazır olan ölü anlamına gelmektedir (Hançerlioğlu, 2000:53).

Cenaze, ölü anlamına gelirken, ölmek üzere olan kiĢiye de “muhtazar” denmektedir (Bilmen, 1999:236). Arapça‟da namaz yeri “musalla” kelimesiyle ifade edilmektedir ve namazın kılınması için cenazenin koyulduğu taĢtan yapılan platforma da “musalla taĢı” denmektedir (Hançerlioğlu, 2000:53).

Ġnsanlar ölmek üzere olan yakınının yanına gelerek son anlarını birlikte geçirirler. Ölmek üzere olan kiĢi için Kur‟an okuyarak, onlara karĢı bir borcu yerine getirdiklerini düĢünürler.

Ahmet Tomor‟a göre Kur‟an okumayı bilen biri, ölmek üzere olan hastanın acısının hafiflemesi, sıkıntılarının giderilmesi, rahmet meleklerinin o kiĢiye yardım etmesi için Kur‟an‟dan sureler ve özellikle Yasin Suresi‟ni okuyarak hastanın ruhunu teslim etmesi sağlanmaktadır. Ancak Kur‟an‟ın da Yasin Suresinin de Latin harfleriyle okunmaması gerekmektedir (Tomor, 2011:115). Bu iddiaların sahibi Ahmet Tomor, Yasin Suresinin ölmek üzere olan kiĢinin acılarını dindirecek bir hikmeti olduğuna inanmakta ve de Kur‟an‟ı Arapça okuyup kendi dilinde okumaması gerektiğini belirtmektedir. Yasin Suresinin ölecek olanlara ve de ölülerin ruhuna bir tesiri olacağı fikrinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca Kur‟an‟ın Arap harfleriyle okunması gerektiği düĢüncesini savunuyor olması muhtemelen Kur‟an‟da geçen Ģu ayetlerin farkında veya bilincinde olmamasından kaynaklanmaktadır: “Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah‟ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” (Ġbrahim Suresi, 4). “Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur‟an olarak indirdik” (Yusuf

Şekil

Tablo 1: Gazetenin Adı
Tablo 2: Haberin Konumu
Tablo 3. Habere Ayrılan Alan ile Konum ĠliĢkisi
Tablo 4: Haberde Kaynak Kullanımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

ABD devletinin vergi ödeyenlerin kesesinden pamuk çiftçilerine verdi ği yıllık 4 milyar dolarlık primler sayesinde pamuk ihracatçısı ABD firmaları pamuğu maliyetinin

Fuat Köprülünün son demeci M ülâkat ecnebi gazetelerde neşredilm ek üzere verilm iştir.. Ahmet Emin Yalman’ın yaptığı isnatlara, Fuat Köprülü

To achieve this aim, the need to plan, control and report on the performance of public sector organizations, several public sector authors have suggested the use of

Lâkin bun1--- temamile kapalı bir çatı ali ma girinciye kadar Hamdi bey bir gece olsun doğru dürüst uyu yamacı, İkide bir:.. — Acaba yağmur mu

tanbul Rum Mebusların­ dan Kozmidi Efendinin sahibi bulunduğu (Sadayı Millet) isimli günde ik gazetenin Mesul Müdürü ve Yazı işleri Müdürü ola­ rak Patrikhane

PA akci¤er grafisinde alt zonlarda daha belirgin olmak üzere her iki akci¤er orta ve alt zonlarda simetrik olarak yayg›n mikronoduler infiltrasyon saptand› (fiekil 1)..

Tüm oğulları tiyatrocu olan ve bundan hiç memnun olmayan babaanne, tiyatroya alışık torununu, Shirley Temple’lı bir çocuk filmine götürmek istemiş aslında

NOTE : IN RESULT BOXES, TICK IF FOUND SATISFACTORY, CROSS IF UNSATISFACTORY OR STATE IF DEFICIENT OR NOT APPLICABLE ( Sonuç kutularına, eğer uygun bulunursa işaretleyin, eğer