• Sonuç bulunamadı

Yenişakran Beldesinin cezaevi açılmadan önceki sosyal yapısının incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yenişakran Beldesinin cezaevi açılmadan önceki sosyal yapısının incelenmesi"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANABĠLĠM DALI

YENĠ ġAKRAN BELDESĠNĠN CEZAEVĠ AÇILMADAN ÖNCEKĠ

SOSYAL YAPISININ ĠNCELENMESĠ

Seyfettin KURT

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Toplumsal yapı ve dönüĢüm çalıĢmalarında genellikle, belli bir zaman diliminde, belli bir yerleĢim biriminde, bireyler, gruplar, sosyal tabakalar, sosyal sınıflar ve bunların arasındaki iliĢkilerde yaĢanan farklılaĢma ve dönüĢüm incelenmektedir.

Sosyal yapıda ki bu dönüĢüm dıĢarıdan bir etki olmadan, zamana bağlı olarak, belli bir dinamik içinde gerçekleĢmektedir. Fakat bazen, büyük afetler, savaĢlar, göçler, büyük teknolojik buluĢlar, keĢifler, sanayi yatırımları gibi nedenlerle, sosyal dönüĢüm ve yapı değiĢiklikleri, kendi zaman alıĢkanlıklarının dıĢında ve ani değiĢiklikler gösterir.

Bu çalıĢmada da, belli bir yerleĢim bölgesinde,(YeniĢakran kasabasında), devletin yaptığın büyük bir hapishane kampusunun neden olacağı, göç hareketine bağlı olarak gerçekleĢecek sosyal yapı değiĢim ve dönüĢümleri, baĢlangıcında tespit edilerek, sosyolojininin ölçme ve analiz metodları kullanılarak, kayıtlara geçirilmeye çalıĢılmıĢtır.

Bu çalıĢmanın yapılabilmesi, elbette ki birçok insanın katkısıyla mümkün olabilmiĢtir. Öncelikle, tezimi ve bu konudaki saha çalıĢmamı uygulanabilir bularak, kabul eden ve beni cesaretlendiren, DanıĢman Hocam, Profesör Doktor, Sayın Abdullah TOPÇUOĞLU” na, yardım ve rehberliklerini hiçbir konuda esirgemeyen, Sosyoloji bölümü hocalarından, Yard. Doçent Doktor, M. Ali Aydemir” e ve Yard. Doçent Doktor H. Hüseyin Taylan” a, çok teĢekkür ediyorum.

Ayrıca saha uygulamalarım sırasında ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalıĢan Öğretmen Ümit KOCAKARADAYI” ya, YeniĢakran Belediyesi Yazı ĠĢleri Müdürü Engin MEMĠġ” e, HaĢim Mızrak Öğrenci Yurdu Müdürü Mesut KOCABAY” a teĢekkürlerimi sunarım.

(5)

ÖZET

Bu çalıĢma Ġzmir ili, Aliağa ilçesi, YeniĢakran kasabasının, yapımı devam eden Adalet Bakanlığına bağlı Cezaevi kampusu tamamen faaliyete geçmeden evvelki sosyal yapısının belirlenmesini ve burada yaĢayanların yanı baĢlarında geliĢmekte olan bu süreçten ne beklediklerini tespit etmeyi amaçlamaktadır.

Bu çalıĢmayla, devlet eliyle oluĢturulmuĢ kontrollü bir göç hareketinin, mikro sosyal yapıda meydana getireceği ölçülebilir değiĢimlerin analizi yoluyla, genel sosyal yapı değiĢiklikleri tartıĢılmaya çalıĢılmıĢtır.

Ayrıca dar bir yerleĢim bölgesinde temerküz ettirilecek olan bu yeni nüfusun, mahkûmlar ve onları hapiste tutmakla görevli infaz memurları ve kolluk kuvvetlerinin sosyal yapılarının, yeni yerleĢecekleri bölgenin sosyal yapısıyla etkileĢimi de incelenecek ve hapishanelerin yerlerinin seçilmesi ile ilgili doneler elde edilmeye çalıĢılacaktır.

ÇalıĢma belli baĢlı Ģu ana bölümler çerçevesinde ĢekillendirilmiĢtir. Öncelikli sosyal yapı kavramı, kavramsal çerçevesiyle makro ve mikro anlamda teorik olarak tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır.

KarĢılıklı etkileĢeceğini düĢündüğümüz bir diğer sosyal yapı olan, cezaevleri de kuruluĢ amacı ve tarihsel süreci de kısaca özetlenerek, gerek anlam gerekse fiziki yapısı ve sosyal rolü göz önüne alınarak anlatılmıĢtır. Bir diğer ana bölümde ise, çalıĢmanın gerektirdiği kadar genel ve lokal göç olgusu ve sosyal bünyeye etkileri incelenmiĢtir. Ayrıca yöntem ve amaç daha iyi çerçevelenebilsin diye kullanılmıĢ olan sosyolojik araĢtırma yöntemleri etraflıca, çalıĢmanın konusu ve amacı açısından önemi de kavranarak izah edilmeye çalıĢılmıĢtır.

Son olarak, teorik çerçeve YeniĢakran örneğinde, sosyolojik saha yöntemleriyle pratiğe dökülerek, tartıĢılmıĢ ve beldenin sosyal yapısıyla kamuoyu beklentileri tespit edilip kayda geçirilmiĢtir. ÇalıĢmanın son bölümünde yapılan teorik tetkik ve saha çalıĢmalarının neticesinde farklı sosyal yapılar arasındaki etkileĢim konusunda öngörülerde bulunulmuĢ, bunun genel toplumsal bünyeye etkileri üzerine sonuçlar çıkarılarak ve öneriler geliĢtirilmiĢtir.

(6)

DETERMINATION OF SOCIAL STRUCTURE AND EXPECTATIONS IN YENIġAKRAN TOWN BEFORE OPENING THE CLOSED PRISON ABSTRACT

In this study it is aimed to determine the social structure of YeniĢakran town, in Izmir- Aliağa, just before the prison campus, initiated by the Ministry of Justice, enters into service; and to analyze the expectations of inhabitants regarding this process developing right in front of them.

The study highlights discussions on general social structure changes of a controlled migration movement formed by the state, through the analysis of measurable changes that take place at micro social structure.

In addition, the interaction between the social structures of this new population that will be gathered in a residential area, prisoners, executioners who are responsible to remand them, and law-enforcement officers; and the social structure of the area are analyzed; and finally data are obtained regarding the selection of the location of the prisons.

The general framework of the study is formed as follows, Primarily the concept of social structure is determined within a conceptual framework at macro and micro levels. Prisons, which are thought to be one of the structures that mutual interaction is the case, are referred with respect to their purpose of foundation and historical process; and, they are explained considering its meaning, physical structure and social role.

Another main part of the study includes a brief analysis on the phenomenon of migration, from general and local perspectives, and its effects on constitution. Furthermore, sociological research methods, which are used in order to better frame the methodology and purpose, are discussed with reference to the importance of the study regarding its topic and purpose.

Last but not least, theoretical framework of YeniĢakran case is discussed by putting sociological field methods into practice; and, social structure and public expectations

(7)

of the town are determined and recorded. As a result of theoretical investigation and field studies conducted at the end of the study, assumptions are developed regarding interaction between different social structures, conclusions are made about their effects on social constitution and suggestions are proposed.

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER

YÜKSEK LĠSANS TEZ KABUIL FORMUBĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI ... II BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI... III ÖNSÖZ ... IV ÖZET ... V ABSTRACT ... VI ĠÇĠNDEKĠLER ... VIII TABLOLAR LĠSTESĠ ... X GĠRĠġ ... 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM ... 4

SOSYAL YAPI, GÖÇ VE HAPĠSHANELER ... 4

I. KAVRAMSAL OLARAK SOSYAL YAPI ... 4

2. YAPI KAVRAMININ ÖZELLĠKLERĠ ... 9

2. 1- Yapı, Aralarında Her Hangi Bir ĠliĢki Bulunan Parçalar Birliğidir. ... 9

2. 2- Bir Yapı Parçalarına Göre, Tüm Parçalarda Kendi Unsurlarına Göre Bir Bütündür. ... 10

2. 3- Yapı Ve Parçalar Aynı Özelliğe Sahiptir Ve Her Parça Da Birer EtkileĢim Örüntüsüdür... 11

2. 4- Yapıda Parça, Bütünden Daha Büyük Olamaz. Ama Bir Parça Bütün Kadar Önemli Olabilir. ... 11

2. 5- Yapı Parça Bütün Arasındaki Ġstikrarlı ĠliĢkilerden OluĢur. ... 11

3. YAPISAL ÖGELER ... 12 3. 1-ÇEVRE ... 12 3. 1.1. Tabii Çevre ... 12 3. 1. 2. Sosyal Çevre ... 16 3. 1. 3. Kültür Çevresi ... 17 3. 1. 4. Sosyo – Kültür Çevresi ... 17 3. 1. 5. Tabiatüstü Çevre ... 18 3. 2. SOSYAL AKTÖRLER ... 19 3. 3-ROL VE STATÜLER ... 20 3. 4- ORGANĠZASYON ... 21

4. BĠR SOSYAL YAPI OLARAK HAPĠSHANELER ... 22

5. GÖÇ VE GÖÇÜN SOSYAL YAPIYA ETKĠLERĠ ... 30

(9)

5.1. 1- Ficther‟ in Göç Tasnifi ... 34

5. 1. 2- Petersen‟ in Göç Tasnifi ... 36

5. 1. 3- Özcan‟ın Göç Tasnifi ... 38

5.2. GÖÇ VE DEĞĠġME ... 38

6. SOSYAL YAPI, CEZAEVLERĠ, GÖÇ VE DÖNÜġÜM ... 40

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ... 44

ARAġTIRMANIN METODOLOJĠSĠ ve VERĠLERĠN ANALĠZĠ... 44

2. 1. KONU VE AMAÇ ... 44

2. 2. YÖNTEM ... 46

2.2.1. Yazılı Kaynak Taraması ... 46

2. 2. 2. Gözlem ... 47

2. 2. 3. Anket ... 48

2. 2. 4. GörüĢme –Derinlemesine Mülakat ... 48

2. 3. YENĠ ġAKRAN ... 49

2. 3. 1. YeniĢakran‟ın Tarihi ... 49

2. 3. 2. Hisarlık Tepesi ... 49

2. 3. 3. KuruluĢ ... 51

2. 3. 4. YeniĢakran‟ın Nüfusu ... 52

2. 3. 5. YeniĢakran‟ın Coğrafi Konumu ... 53

2. 4. BELDENĠN SOSYAL ENVANTERĠ VE SOSYAL HAYATI ... 53

2. 4. 1. Ġdari Yapı ... 53

2. 4. 2. Sosyal Hayat ... 55

2. 4. 3. YeniĢakran Beldesinde Bulunan Resmi Kurumlar Ve Özel KuruluĢlar ... 55

2. 4. 4. UlaĢım ... 57

2. 4. 5. Ekonomik Hayat ... 58

2. 4. 6. Gündelik Hayat ... 60

2. 4. 7. AsayiĢ ve Suç Durumu ... 63

2. 5. SAHA ARAġTIRMA VERĠ ANALĠZĠ VE SONUÇ ... 71

2. 5. 1. Beklenti Anketi Betimleyici Analizler ... 71

2. 5. 2. Beklenti Anketi KarĢılaĢtırmalı Analizler ... 92

SONUÇ ... 104

(10)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo -1. Yeni ġakran Bölgesi Suç Ġstatistikleri……….65

Tablo – 2. Yeni ġakran Ġlçesi Nüfus Dağılımı ………...66

Tablo – 3. Yeni ġakran Ġlçesi Suç Sayıları ve Nüfus Oranları Ġstatistiği ……...68

AraĢtırma Verileri Analiz Tabloları Tablo - 1. Yeni ġakran‟lı olanlar ve göç edenlerin dağılımı………....……73

Tablo - 2. Göç Edenlerin Kaç yıldır Yeni ġakran‟da YaĢadıklarının Dağılımı….. 73

Tablo - 3. Göç Edenlerin Memnuniyetleri Dağılımı………... 73

Tablo - 4. Göç Edenlerin Asıl Memleketlerinin Dağılımı……….. 74

Tablo - 5. YeniĢakran‟da yaĢamanın nedenleri dağılımı……… 75

Tablo - 6. Gelecek yıllarda Yeni ġakran‟ da yaĢama düĢüncesi……… 75

Tablo - 7. Aynı Hanede YaĢayan KiĢi Sayısı………. 76

Tablo - 8. Yeni ġakran‟ da Akraba olma durumu……….. 76

Tablo - 9. Akrabalık iliĢkileri………. 77

Tablo - 10. Yeni ġakran‟ da komĢuluk iliĢkilerinden memnuniyet düzeyleri…… 77

Tablo - 11. Halk Yeni ġakran‟ ı Nasıl Tanımlıyor………. 78

Tablo - 12. Yeni ġakran‟ da Kurulacak olan Hapishane Kampusu biliniyor mu?. 78 Tablo - 13. Hapishane Kurulacağı Bilgisine Nasıl UlaĢıldığı……… 79

Tablo - 14. Hapishane Kampusu Yeni ġakran‟ ı Nasıl Etkiler………... 80

Tablo - 15. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ a Göçü Nasıl Etkileyecek ………..81

Tablo - 16. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ ın Tanıtımını Nasıl Etkileyecek………. 82

Tablo - 17. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Suç Oranlarını Nasıl Etkileyecek………..82

Tablo - 18. Suçluların Beldeye YerleĢmesi Nasıl KarĢılanıyor?...83

Tablo - 19. Mahkûm Yakınlarının YerleĢmesi Nasıl KarĢılanıyor?...83

Tablo - 20. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Gayrı Menkul Kiralarını Nasıl Etkileyecek………..84

Tablo - 21. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Gayrı Menkul Fiyatlarını Nasıl Etkileyecek ………84

Tablo - 22. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Hayat Pahalılığını Nasıl Etkileyecek ……….84

Tablo - 23. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Ticari Hayatı Nasıl Etkileyecek………..86

Tablo - 24. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ da Turizmi Nasıl Etkileyecek ……….86

Tablo - 25. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ a karĢı Kamuoyunun Ġlgisini Nasıl Etkileyecek ………87

(11)

Tablo - 26. Hapishane Kampusunun Kurulması Yeni ġakran‟ a Devletin Ġlgisini

Nasıl Etkileyecek ……….88

Tablo - 27. Cinsiyet Dağılımı………..88

Tablo - 28. YaĢ Dağılımı………89

Tablo - 29. Medeni Durum……… 89

Tablo - 30. ÇalıĢma Durumu………. 90

Tablo - 31. Sektör Dağılımı………90

Tablo - 32. ĠĢ Dağılımı………91

Tablo - 33. Eğitim Durumu……… 92

Tablo - 34. Yeni ġakran‟da YaĢama Süresine Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ93 Tablo - 35. YaĢ Dağımlımına Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ……… 94

Tablo - 36. Cinsiyete Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ………. 95

Tablo - 37. ÇalıĢma Durumuna Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ………. 96

Tablo - 38. Sektörlere Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ……… 97

Tablo - 39. Eğitim Durumuna Göre Cezaevi Kampusune BakıĢ……… 98

Tablo - 40. Cinsiyet dağılımına Göre YeniĢakran‟da Suç Oranlarının Değerlendirilmesi……….99

Tablo - 41. YaĢ Dağılımına Göre YeniĢakran‟da Suç Oranlarının Değerlendirilmesi………...100

Tablo - 42. Eğitim Durumuna Göre YeniĢakran‟da Suç Oranlarının Değerlendirilmesi……… 101

Tablo - 43. ÇalıĢma Durumuna Göre YeniĢakran‟da Suç Oranlarının Değerlendirilmesi……….102

Tablo - 44. YaĢanılan Süreye Göre YeniĢakran‟da Suçluların Beldeye YerleĢmesine BakıĢ……….103

Tablo - 45. . YaĢanılan Süreye Göre YeniĢakran‟da Mahkum Yakınlarının Beldeye YerleĢmesine BakıĢ………..103

(12)

GĠRĠġ

“Bir sosyal bilimci için Türk toplumunu gözlemlemek çok heyecan vericidir. Ondan da öte, her Ģeyin her an değiĢme halinde olduğunun bilincinde ise, bu değiĢmenin yavaĢ mı ya da hızlı mı olduğunu, çeĢitli yönlerin karĢılıklı etkileĢiminin nasıl gerçekleĢtiğini belirlemek, yorumlamak ve yeni bilgiler üretmek, son derece doyurucu bir uğraĢtır.” Diyor, Mübeccel Kıray, Toplumsal Yapı ve Toplumsal DeğiĢim adlı kitabının önsözünde.

Bu yol gösterme ıĢığında baktığımızda, önümüzde gerçekten sosyal yapı ve değiĢim konusunda laboratuar olma özellikleri gösteren çok yönlü bir olgu duruyor.

Bu gerçekten heyecan verici bir çalıĢma. Bir yanda tarihiyle, coğrafi konumuyla, ekonomisiyle, ticaretiyle, eğitimiyle, diğer Ģehirlerle kurduğu iliĢkileriyle, yaĢayan nüfusu ve demografik özellikleriyle eski bir sosyal yapı, YeniĢakran bölgesi.

Diğer yanda kendine özgü yapısıyla, toplumun hukuk normlarına karĢı koymuĢ, ceza almıĢ özel misafirleriyle, onları gözetlemek ve kapalı tutmakla yükümlü ceza infaz memurları, kolluk güçleri ve idari personeliyle bir baĢka sosyal yapı, “Aliağa Ceza Ġnfaz Kurumları Kampusu..

Elbette ki hapishane kampusunda hayat tam olarak baĢladıktan sonra bu iki sosyal yapının birbirini etkilememesi, yavaĢ yavaĢ birbirlerinin hayatlarına, yaĢam alanlarına nüfuz etmemesi mümkün değil.

Tüm toplumsal yapı değiĢmeleri gibi, bu etkileĢim de birden bire olmayacaktır elbette. Yıllar içinde, yavaĢça gerçekleĢecektir bu değiĢim ve dönüĢüm. DeğiĢim ve dönüĢümü Türkiye ölçeğinde çok yakından izleyen ve bu konuda birçok kitapları olan Kıray, dönüĢüme Ģu Ģekilde yaklaĢılması gerektiğini belirtiyor.

“Zaman gibi soyut bir kavramın değiĢmesinden, metropolleĢme sürecinin izlenmesine, küçük ya da büyük toprak sahipliği yörelerinde köylülüğün bitiĢinin izlenmesinden, nüfus yapısının değiĢmesine, kente göçenlerin, yeni düzene uyum için oluĢturdukları yaĢam stratejilerine kadar, değiĢmenin çok çeĢitli yönlerinin ciddi metot ve tekniklerle ele alınması ve analiz edilmesi gereklidir.”

(13)

Çünkü bu karĢılıklı ve zamansal etkileĢim sonunda” ġehirleĢme, nüfusun ücretlileĢmesi, iĢçileĢmesi, yeni meslek ve iĢ düzeninin ortaya çıkması ile geri dönülmez (irreversible) yapısal bir değiĢme baĢlayacaktır.

Toplum bu sürecin dalga dalga yayılması sonucunda, dipten doruğa eski yapının, iliĢkiler, kurumlar, değerler, düĢünceler yönünden büyük değiĢimini hızla oluĢturmaya, diğer bir deyiĢle, kendisini dipten doruğa yenileyerek, “genel” değiĢme süreçlerini yoğun olarak yaĢamaya baĢlar.”

Peki, toplumların mikro ve makro sosyal yapılarında bu etkileĢim ve dönüĢüm neticesinde, yeni sosyal formlar, değerler ve yeni sosyal yapı nasıl oluĢur? “Hiçbir toplumsal geliĢme, hiç aksamadan dümdüz bir çizgi üzerinde sürüp gitmez. Bizim toplumumuzda da her insan iliĢkisinde her kurumda, her değer ve zihniyette, en çok etkilenen çok çabuk değiĢen olduğu gibi, orta hızla değiĢenler çok yavaĢ değiĢenlerle etkileĢe etkileĢe, bunlara bir arada iĢlerlik kazandıran, yeni mekanizmalar, kurumlar,ara formlar oluĢtura oluĢtura ve toplum yapısını yenileye yenileye aynı zamanda , eskisi ile iliĢkisini yok ede ede yeni bir temel toplum oluĢtura yapısına ulaĢmaktadır.”(Kıray1999, 8)

YaklaĢık 4 000 nüfuslu bir kasabaya yerleĢtirilecek 7500 nüfuslu bir hapishanenin getireceği sosyal, ekonomik, kültürel hareketliliğin ve aileleriyle birlikte 10 000 kiĢiyi bulacak bir memur ve güvenlik personelinin oluĢturacağı nüfus yoğunluluğunun, o bölgede muazzam bir sosyolojik değiĢim baĢlatacağı açıktır. BaĢlangıçta yüzeysel olsa da, bu değiĢikliklerin uzun vadede sosyal yapı değiĢikliklerine yol açma potansiyeli barındırdığı ortadadır.

Bu çalıĢma bu konuda ileride yapılacak saha çalıĢmaları için bir sıfır noktası, bir baĢlangıç, bir nirengi noktası olmayı amaçlamaktadır. Dikeçligil” in de ifade ettiği gibi “Bir sosyolojik araĢtırmada yapısal analizin amacı, etki tepki iliĢkisinde bulunan unsurların etkileĢim ağındaki ağırlık paylarının, belirleyicilik durumunun ne olduğu ve hangi faktörlerle ve nasıl değiĢtiğini anlamaya ve açıklamaya çalıĢmaktır.” YeniĢakran cezaevinin inĢa edilerek 2012 kasım ayında hizmete tam olarak girecek olması, genelde Aliağa‟yı özelde de YeniĢakran havzasını bir sosyal laboratuara dönüĢtürmektedir. Böylelikle az önceki satırlarda sözünü ettiğimiz

(14)

toplumsal değiĢim ve dönüĢüm baĢlamadan önce „0‟noktasını her iki kurum içinde tespit etme ve ileriki yıllarda da değiĢim ve dönüĢümü sosyoloji ilminin imkanları dahilinde ölçümleme ve izleme imkanı doğmuĢ olacak.

Bu çalıĢma yapılırken Ģöyle bir yol ve metot izlenmiĢtir. Konunun hangi düzlemde ele alındığının tam anlamıyla anlaĢılması için kullanılan tüm kavramların irdelendiği, kavramsal çerçeve anlatılmıĢtır.

Bu baptan olarak, sosyal yapı kavramı, tüm yönleriyle, anlam, sosyolojide ki yeri ve varoluĢ perspektifi içinde ele alınıp incelenmiĢtir. Diğer bir belirleyici kavram olan göç kavramı, gerek genel ve makro yaklaĢımla, gerekse mikro ve bölgesel yaklaĢımla ele alınıp, özetlenmiĢtir.

Kavramsal çerçeve içinde çalıĢmanın hacminin el verdiği oranda incelenen bir diğer kavramda, hapishane kavramıdır. ÇalıĢmada uygulanan yöntemler, amaç, tez için gerekliliği de göz önünde bulundurularak çerçevelenmiĢtir. Bu amaçla, anket, görüĢme, yazılı tarama çalıĢmaları anlatılmıĢ ve örneklendirilmiĢtir.

Hem YeniĢakranın, hem Aliağa Ceza Ġnfaz Kurumları kampusunun Ģu anki halinin bir sosyal ve fiziki envanteri ortaya konulmaya çalıĢılmıĢ, anın sosyometrik fotoğrafı çekilmiĢtir. Nihayet analiz ve değerlendirmeler sonucunda tezler ileri sürülmüĢ ve çıkarımlar yapılmıĢtır.

(15)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

SOSYAL YAPI, GÖÇ VE HAPĠSHANELER I. KAVRAMSAL OLARAK SOSYAL YAPI

Sosyal yapı kavramı sosyolojinin ana konularından biridir. Böyle olması onu tamamen kavranmıĢ bütün veçheleriyle çözümlenmiĢ yapmamaktadır. Hem” yapı” kavramı, hem” sosyal yapı” hem “sosyal yapı ve değiĢim” kavramları henüz üzerinde uzlaĢılamamıĢ tanım ve çerçeveleriyle kaotik durumlarını sürdürmektedirler.“Toplumsal yapı ve toplumsal değiĢme kavramları yaĢadığımız dünyadaki diğer bir çok kurum ve kavram gibi 18. Yüzyılın sonunda yaĢanan Fransız devrimi ile, Sanayi devriminin sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Toplumsal yapı ile kastedilen toplumu oluĢturan bireyler, gruplar, etnik topluluklar, inanç toplulukları, statü grupları, sınıflar, toplumsal cinsiyetler arasındaki sistematik iliĢkiler bütünüdür. Toplumsal değiĢme ile kastedilen ise, bu iliĢkilerde yaĢanan dönüĢümdür. Kavramlar üzerinde uzlaĢma olmamasının temel nedenlerinden biri, hatta birincisi, toplum kavramı üzerinde uzlaĢmanın olmaması, diğer bir neden ise, toplumsal değiĢme ile farklı bir sürecin kastedilmesidir.(Alpkaya-Duru 2012, 5). Sosyologlar önce, “yapı” kavramını tartıĢmıĢ ve bu kavramın toplum bilimdeki fonksiyonunu ve karĢılığını anlamlandırmaya çalıĢmıĢlardır. “Yapı kavramı sosyolojide ve diğer sosyal bilimlerde aĢağı yukarı kırk yıldan beri ilgi görmektedir. Yapı kavramı farklı anlamlarda kullanılıyor ve tartıĢmalı bulunuluyorsa da genelde, tamamıyla Ģekilsiz olmama Ģartıyla herhangi bir Ģey bir yapıya sahiptir. Bundan dolayıdır ki, sosyal bilim araĢtırmalarında bir Ģeylere denk düĢmekte ve bir ihtiyacı karĢılamaktadır. (Sayın 1985, 23 ten alıntılayan Aydın 2005 Konya) diyen Sayın, yapının Ģeklî bir gereklilik olduğunu ve varoluĢsal bir zorunluluk olduğunu, bir Ģey varsa yapısı da olmalıdır, varsayımının gereği olarak, sosyal konuların da bir yapısı olması gerekliliğinden vareste tutulamayacağını beyan ediyor.

“Sosyal yapı kavramı genelde iki kaynaktan gelmektedir. -Organik model

(16)

Daha çok Spencer”in baĢını çektiği organizmacı yaklaĢıma göre, yapı bir organlar birliğidir. Nasıl ki her canlı, organların uyumlu bir birleĢmesinden meydana geliyorsa, toplumlarda belli organlardan meydana gelmektedir. Spencer” e göre diğer canlılar gibi toplumlarda bir evrimleĢme süreci içinde uzmanlaĢırlar ve farklılaĢırlar.

DüĢünür burada yapıyı bir veri olarak alır ve toplumda bunu örgüte tekabül ettirir. Bir baĢka sosyal antropolog olan Radcliffe Brown ise, Spencer” in toplumsal yapı kavramına bazı yeni açılımlar getirmiĢtir. Buna göre toplumsal yapı, aralarında kurumsal olarak kontrol edilmiĢ veya belirlenmiĢ iliĢkileri olan kiĢilerin bir düzenlenmesidir. Mesela buna göre bir ordunun yapısı demek, kolordu, alay, tabur, bölük, manga, tim gibi alt birimlerin sıra düzenini ifade eder. Tabi bunu tamamlayan bir görevliler hiyerarĢisi vardır. Bunlar orgeneralden onbaĢıya kadar kademeli bir hal almıĢlardır. Radcliffe Brown a göre toplumsal yapılar, kurum gibi istikrarlı, sürekli, eĢgüdümlü oluĢumlardır.

Toplumsal yapı düĢüncesinin ikinci ilham kaynağı phonologie yani dilbilimdir. Bu eğilimin en önemli temsilcisi Ferdinant de Saussure dür. Saussure” e göre en belirgin sosyal sistem dildir. Çünkü dil, kendi öz düzeni olan bir sistemdir. Daha önemlisi de dilin, bir sosyal gerçekliğin ifadesi olmasıdır. Böylece toplumsal yapı ifadesini ancak dilde bulur.

Toplumsal yapı konusunda dil bilimsel düzlemde çalıĢmalar yapmıĢ bir diğer düĢünür Levy Strauss” dur. Strauss, Saussur” un görüĢünü daha ileriye götürür, ona göre dil sadece toplumsal gerçekliğin sembolik bir ifadesi değil, dildeki fonetiğin(ses düzeninin) bile toplumsal bir anlamı vardır. Mesela her toplumda ikili kategorik ifadeler bulunmaktadır. Ġyi-kötü, siyah-beyaz, acı-tatlı, gibi. Bu ikilemelerde öncelenen olgu ilk sırada gelmekte, baĢka türlüsü insanlara ters gözükmektedir‟.

Burada dil biliminden yola çıkan düĢünürler insanların yapı kavramının esinini, ilhamını zaten kullanmakta oldukları bir fenomenin, dilin düzeninden, sisteminden etkilenerek toplumsal düzen fikrine ulaĢtıklarını söylemektedirler.

“Strauss” a göre yapı denen bu dilsel gerçeklik, hemen görünürde değil, gerçeğin içinde saklıdır. Yapısal analiz bu gerçeğin açığa çıkarılması demektir. Ne var ki göz ardı edilemeyecek bu yaklaĢımın sakıncaları vardır. Mesela ortaya

(17)

çıkarıldığı düĢünülen saklı gerçek, nesnel gerçekliğin bir ifadesi olabileceği gibi, gerçeği yansıtmayan, analizcinin kurgularından ibaret bir Ģeyde olabilir. Ama yine de bu yapı arayıĢı, Ģekilsizi Ģekillendirme, soyutu somutlaĢtırma, keyfi olanı düzene indirme, bir zorunluluğu keĢfetme çabasıdır. ( Sayın 1985, 27 den alıntılayan Aydın 2005 Konya) Bu açıklamadan sonra denebilir ki Levi Strauss ve Radcliffe Brown”un görüĢleri iki farklı yapı kavramına denk düĢmektedir. Radcliffe yapıyı kavramsal bir modelle, buna karĢılık Strauss ise kuramsal bir modelle anlatmaya çalıĢmıĢtır.

Bütün bu açıklamalardan sonra diyebiliriz ki, yapı kavramı sosyal bilimler için önemli bir kavramdır, ancak farklı anlamlar içermektedir. Mesela mimaride yapı temel, duvarlar ve çatının oluĢturduğu bütünlüktür. Ancak burada yapı bunların hemen bir araya getirilivermesi değil aynı zamanda bir sıradüzenidir. Yapı niteliği taĢıyabilmesi için en altta temel, onun üstünde duvarlar ve en üstte çatı olmalıdır.

Yapı bazen bir araba motorunda olduğu gibi, yukarıdaki yapı örneğinden farklı olarak, hareketli olur, parçalar bir düzen içinde yer değiĢtirirler. Bazen de yapı hareketli olsa da bir motor gibi somut değil, soyut öğelerden oluĢur. Üstelik bunun görünen bir tarafı varsa da bir de saklı yanı vardır. .”( Sayın 1985, 29 dan alıntılayan Aydın 2005 Konya)“Sosyolojide beĢeri oluĢumların analizi için büyük önem ifade etmesine rağmen yapı kavramı tam yerini bulamamıĢtır. Dikeçligil” in ifadesiyle yapı kavramı zihnimizde değil, dilimizdedir. Bunun sebebi farklı yaklaĢımlar tarafından farklı anlamlar yüklenmesidir.

Mesela makro sosyolojik yaklaĢıma göre yapı, bütünün genel çizgileri iken, mikro sosyolojik yaklaĢıma göre sosyal oluĢumları ifade eden eksen kavramlardır. Sosyolojide yapı ile anlatılmak istenen Ģey genelde tüm değiĢim ve dönüĢümleri içinde sosyal varlığın kazandığı formdur. Gerçekten de farklı kazanımların ortak tarafı, yapının bir etkileĢim örüntüsü olduğudur.

Burada genel olarak; “Parçalar, Örüntü ve EtkileĢim” gibi üç temel ilkenin varlığından söz edebiliriz. Parçalar alt birimleri, örüntü kazandığı bütünlüğü, etkileĢim ise dinamik varlığı anlatmaktadır. (Aydın 2005,8) Bu yaklaĢımlardan anlıyoruz ki yapı kavramı ister dilimizde kabul edelim, ister zihnimizde kabul

(18)

edelim, kendisi soyut, etkileri ve görüngüleri somut bir kavramdır. Tıpkı dünyanın etrafını sardığını farz ettiğimiz paralel ve meridyenler gibi.

“Belirtildiği üzere yapı kavramı sosyolojinin baĢından beri bir biçimde vardır. Hatta ona nispetle var olan ve yapısalcılık adı verilen bir akımın tarihi de ta baĢlangıçlara kadar geriye götürülebilir. Ancak yapı kavramının sosyolojide yaygın bir kullanıma kavuĢması 1950 sonrasında Amerikan sosyolojisine hâkim olan fonksiyonalist yaklaĢım ile olmuĢtur.

Gerçi sosyolojiye yapı kavramı ilk defa Ġngiliz düĢünür, H. Spencer” in toplumu yüksek düzeyde canlı bir organizmaya benzeterek bu durumu yapı ile ifade etmesiyle girmiĢtir. Ama kavram sosyolojideki yaygın kullanımını T. Parsons ve fonksiyonalist ekol ile kazanmıĢtır. R. Merton bu analize fonksiyon kavramını eklemiĢ, bundan sonra da yapı ve fonksiyon kavramları yapısal-fonksiyonel Ģeklinde birlikte kullanılagelmiĢtir.(Dikeçligil 1997,652 )

Türkiye”de ise Behice Boran ve Mübeccel Kıray yapısalcılığın en belirgin temsilcileridir. Gerçekten de yapıya farklı anlamlar verilmiĢtir. Mesela bu konu ile yakından ilgilenen Nihat Nirun” a göre yapı “dinamik sosyal bünyenin” iskeletidir. Yani yapı dinamik oluĢumun kendisi değil, çevre, insan, kültür gibi ana öğelerin oluĢturduğu temel çerçevedir.

Mübeccel Kıray”a göre yapı iliĢkiler sistemi veya aynı anlama gelmek üzere kurumlar bütünüdür. Bu tanımda vurgu somut öğelerden çok bütünlük sağlayıcı iliĢkiler örgüsünedir. Bilindiği gibi kurumlarda sonuç itibariyle süreklilik kazanmıĢ, eĢgüdümleĢmiĢ iliĢkiler ağıdır. Bu arada Behice Boran”a göre de yapı, kurumlar ve iliĢkiler sistemidir (Aydın 2005 8).

Bir baĢka Türk sosyolog, Birsen Gökçe”de yapıyı aĢağıda ki gibi tanımlar ve toplum bilimle iliĢkisini Ģu Ģekilde kurar. “Toplumsal yapı, toplumbilimin temel kavramlarından biridir. Toplumbilim literatüründe farklı yaklaĢımlar, farklı tanımlar çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. Toplumsal örgüt, Toplumsal sistem, Toplumsal kurum ile eĢ ya da benzer anlamlı kullananlar olduğu gibi toplumsal iliĢki, toplumsal rol kavramlarından hareketle toplumsal yapıyı açıklamaya çalıĢanlar da vardır.

(19)

Ġnsanların bir arada yaĢamalarından doğan topluluklara toplum adı verilir. Toplum, içinde otoriteyi, yardımlaĢmayı sağlayan, grupları oluĢturan, insanların davranıĢ ve özgürlüklerini denetleyen bir kurallar bütünüdür. Bir baĢka deyiĢle toplum, toplumsal iliĢkilerden oluĢan bir yumaktır. O halde büyüklüğü, uygarlık düzeyi, ekonomik uğraĢısı, dili, dini, inandığı değerler ve uyduğu kurallar ne olursa olsun, ortak bir yaĢayıĢa sahip her insan topluluğu bir toplum meydana getirir. KuĢkusuz toplum bir araya gelen kiĢilerin basit bir toplamı da değildir. Her toplumda görülen iki evrensel özellik söz konusudur. Her toplum bir iç düzene yani belirli bir yapıya sahiptir. Bu yapı durağan değildir, değiĢime açıktır. (Gökçe 2004 2)Toplumu tanımak bir yandan onun iç düzenini yani yapısını, öte yandan da iĢleyiĢini ve geliĢimini gözlemlemekle olur.

Toplumların yapısını, düzenini insanların birbirleriyle olan iliĢkilerini, toplum içinde cereyan eden çeĢitli olayları toplumun geliĢmesini, değiĢmesini, nicel ve nitel değiĢikliklerini konu eden bilime toplum bilim denir. Batı dillerindeki söyleniĢiyle sosyoloji, çeĢitli toplumların yapısını, toplumsal olayları, toplumsal geliĢmeleri, toplumsal iliĢkileri ortaya koymaya ve bu konularda yasalara varmaya çalıĢan bir bilimdir. (Gökçe 2004 4)

“M. Abrahamson‟ a göre yapı, bir olgunun kan dolaĢımı örneğinde olduğu gibi, uzayda örgütlenmiĢ tasarımıdır. DüĢünür belki Nirun gibi yapıyı bir ana çerçeve olarak düĢünüyor, ancak ondan farklı olarak, bu bir tasarımdır, gerçekte olmayan zihinsel bir kurgulamadır. Küçük ve büyük kan dolaĢımları Ģemasında olduğu gibi toplumsal öğeler soyutlanmıĢ olarak bir yerde durmamaktadırlar. Ama biz her sosyal kültürel varlığın mesela bir ekonominin, bir ideolojinin, bir ailenin olduğunu ve bunların bir yerlerde durduğunu düĢünürüz. Ne var ki bu öğeler diğerlerinden soyutlanmıĢ olarak bulunmazlar, biz öyle tasarımlarız. Ancak unutulmamalıdır ki zihinsel bir inĢada olsa, sosyal yapının gerçekle örtüĢen bir tarafı vardır, yani tamamen bir hayal ürünü değildir. Kaldı ki bu tasarım bize sosyal olguların soyutluluğunun verdiği analiz sıkıntısını aĢma imkânı verir.

Yapı, sosyal yapı, sosyal yapı değiĢimleri üzerine çok Ģey yazmıĢ olan T.Parsons ise yapıyı “öğeler arası eylem bağımlılığı” olarak tanımlar. Bu tanımın öncekilerden farklı tarafı, yapıyı daha dinamik bir olgu olarak algılamasıdır ki bu

(20)

Nirun” un “dinamik sosyal bünye”sini de kapsamaktadır. Yani buna göre yapı hem ana öğelerden oluĢan bir iskelet, hem de bunun iĢleyiĢ biçimi eylem sürecidir.

Sosyal yapı, dinamik sosyal bünyenin adeta bir iskeleti ve çerçevesidir. Sosyal bünyenin dıĢ görünüĢü ile ilgilidir. Dinamik sosyal bünye oluĢumlar ve süreçlerdir, bir bakıma sosyal yapının iĢleyiĢidir. Sosyal yapı bir sosyal mekân, sosyal dinamik bünye ise bu mekân içindeki hareketlerdir.

Bunları birbirinden ayırmanın pratik yolu olguların yapı, süreçlerin dinamik bünye ile ilgili olduğunu görmektir. Mesela, grup bir sosyal yapı öğesidir, bir sosyal aktördür. Ama gruplaĢma bir süreç olarak bir sosyal dinamik bünye öğesidir. Bir benzetme yapmak gerekiyorsa, sosyal yapı varlığın anatomisi, dinamik bünye fizyolojisidir.(Nirun 1991, 125,146). Yapı kavramını bu ön bilgilerle özetledikten sonra, artık yapı kavramının özelliklerine geçebiliriz.

2. YAPI KAVRAMININ ÖZELLĠKLERĠ

Yapı kavramının özellikleri konusunda en önemli tasnifi “Yeni Türkiye “Sosyal Yapı Analizi “eserinde Beylü Dikeçligil yapmıĢtır.

Yapı kavramının temel özellikleri 5 (beĢ) ana maddede incelenmiĢ ve analiz edilmiĢtir.

1. Yapı, aralarında her hangi bir iliĢki bulunan parçalar birliğidir.

2. Bir yapı parçalarına göre, tüm parçalarda kendi unsurlarına göre bir bütündür. 3. Yapı ve parçalar aynı özelliğe sahiptir ve her parça, birer etkileĢim

örüntüsüdür.

4. Yapıda parça, bütünden daha büyük olamaz, ama yerine göre bir parça bütün kadar önemli olabilir.

5. Yapı, parça bütün arasındaki istikrarlı iliĢkilerden oluĢur. ġimdi bu özelliklere biraz daha yakından bakalım,

(21)

Aralarında her hangi bir iliĢki bulunmayan parçalar veya unsurlar bir yapı oluĢturamazlar. ĠliĢki temel esastır ve bu iliĢki genel olarak fonksiyonel bir bağlantı içerisinde gerçekleĢir. Ancak bu yapısal iliĢki farklı yaklaĢımlarca farklı biçimlerde algılanmıĢtır. Mesela Marksizm gibi bazı kuramlara göre bu tek taraflı bir neden sonuç iliĢkisidir. Bu çerçevede üretim iliĢkileri her türlü sosyal oluĢumu etkilemekte ama diğer sosyal oluĢumlar üretim iliĢkilerini etkilememektedir.

Bir baĢka yaklaĢım modeli olan yapısal-iĢlevselci yaklaĢıma göre de iliĢki nedenseldir ve kurumsal çerçevede gerçekleĢir. Yani yapıyı oluĢturan etkileĢim kurumsal fonksiyonlar ve bu fonksiyonların gerçekleĢtirilmesini sağlayan sosyal rollerle sağlanır.

Sosyal kültürel gerçekliğin, teklik çokluk görünümünü bağdaĢtıran sosyolojik yaklaĢımlara (ki buna bağdaĢtırıcı yaklaĢım diyebiliriz) göre parça bütün arasında, her birinin diğerini etkilediği çok boyutlu bir iliĢki söz konusudur. Burada hiçbir Ģey tek faktörle açıklanamaz. Çok boyutluluk sosyal-kültürel gerçekliğin birbirine geçmiĢ üç yapısı gereği ontolojik bir zorunluluktur.

EtkileĢime katılan faktörlerin (parçalar ve bütün) etkileĢimdeki ağırlık payları zaman ve mekan Ģartlarına göre değiĢir. Çünkü bu faktörlerin değiĢmeyen niteliklerinin yanında zamana ve mekana göre değiĢen, nicel ve nitel özellikleri söz konusudur. Bütünü mutlak manada belirleyen bir parçadan söz edemeyiz.

2. 2- Bir Yapı Parçalarına Göre, Tüm Parçalarda Kendi Unsurlarına Göre Bir Bütündür.

Yapı bir etkileĢim örüntüsü iken, parçalar da kendi içinde birer etkileĢim örüntüsüdür. Parsons, burada sistem kavramını analizin içine katmıĢtır. Böylece yapısal analizde aralarında bağlantı bulunan bütün yapılar sistem kavramı ile ifade edilmiĢ olmaktadır.

Sistem kavramının, analize eklenmesiyle, yapı ve sistem kavramları bir arada düĢünüldüğünde, yapı kavramı yalıtılmıĢ olmaktan kurtulmaktadır. Yapı bir sistemin alt sistemi olarak diğer yapılarla iliĢkilendirilebilmektedir. Mesela bir ekonomik sistem, içinde bulunduğu sosyal sistemin bir parçası, sosyal sistemin bir alt sistemi olmaktadır.

(22)

2. 3- Yapı Ve Parçalar Aynı Özelliğe Sahiptir Ve Her Parça Da Birer EtkileĢim Örüntüsüdür.

Burada her parçanın bir önemi vardır. Makro-sosyolojik yaklaĢımda olduğu gibi önemli olan yalnız kurum boyutundaki öğeler değildir. Mesela fert hesaba katılmak zorundadır. Esasen bir bütünü en küçük parçasına kadar ayrıĢtırabildiği oranda güçlü bir analiz yapılmıĢ, derinlemesine bir bilgiye ulaĢılmıĢ olacaktır.

2. 4- Yapıda Parça, Bütünden Daha Büyük Olamaz. Ama Bir Parça Bütün Kadar Önemli Olabilir.

Makro-sosyolojik yaklaĢım “parça bütünden büyük olamaz ” ilkesini bazen parçanın önemsizliği olarak almıĢtır. Ama mesela bir parça olan barutun olmadığı yerde, top anlamsızdır. Buradan hareketle denebilir ki önemli olan sadece toplum değil, onu oluĢturan fert ve toplumlarda önemlidir. Sonuç olarak hepsi göz önünde bulundurulmalıdır.

2. 5- Yapı Parça Bütün Arasındaki Ġstikrarlı ĠliĢkilerden OluĢur.

Yapı için istikrarlılık bir gerçek olmakla birlikte, bu çoğu kere bir durağanlığı, statikliği çağrıĢtırmıĢtır. Yani yapının alt unsurlarını belirleyen ve denetleyen otonom bir sistem vardır.

Söz konusu sistem de hep uyuma yöneliktir. Uyuma yönelik olmayanlar, fonksiyon dıĢı ve dolayısıyla yapı ve sistem dıĢıdır. Hâlbuki yukarıdan beri söz konusu edilen iliĢki sistemi yalnızca uyuma dayanmaz, aynı zamanda çatıĢma da söz konusudur.

Esasen yarıĢma, iĢbirliği, çatıĢma, uyum, benzeĢtirme(asimilasyon) gibi beĢ türlü iliĢki biçimi vardır. Aynı yapı içinde hem bütünleĢme, hem farklılaĢma yaĢanır.(Dikeçligil 1997, 652.653.654.655). Buraya kadar yapı ve sosyal kavramının değiĢik bakıĢ açılarından çerçevesini çizmeye, elimizden geldiğince tanımını yapmaya ve bu kavramların sosyoloji bilimi içindeki bağlantılarını tespit etmeye çalıĢtık.

Bu aĢamadan sonra öncelikle yapısalcı yaklaĢımın yöntemine daha yakın bir tavırla, yapısal öğeleri, 4 ana baĢlıkta inceleyeceğiz. Bunu yaparken sosyal yapı

(23)

kavramını bölümlere ayırarak ve bölümler arası etkileĢimi de göz önünde bulundurarak önce sosyal yapı kavramına bir perspektif çizmeye, daha sonra da sosyal yapı değiĢikliklerini analiz etmeye çalıĢacağız.

3. YAPISAL ÖGELER 1-Çevre

2-Sosyal Aktörler 3-Rol ve statüleĢme 4-Organizasyon

ġimdi sırasıyla bu öğe ve kavramları daha yakından inceleyelim. 3. 1-ÇEVRE

Genel olarak sosyal yapı analizlerinde Çevre kavramı aĢağıda ki kategorilerde incelenir. 1-Tabi çevre 2-Sosyal çevre 3-Kültür çevresi 4-Sosyo-Kültür çevresi 5-Tabiatüstü çevre 3. 1.1. Tabii Çevre

Yapısal öğelerin en önemlilerinden biri elbette ki çevredir. “Sosyal yapı incelemelerinde çevresel etkilerin önemini belirtmek gerekir. Çünkü sosyal hayat alanında ki faaliyetlerin tabii çevre prensipleri içinde yürütülmeye çalıĢıldığı öteden beri bilinmektedir.

Bütün canlılar, üzerinde yaĢadıkları tabii çevre Ģartlarına uyma çabası içindedirler. Bitkilerin çevreleriyle olan sıkı bağlılıkları, hayvanların çevreye olan ilgilerinden çok daha fazladır. Fakat buna rağmen, hayvanların çevre içindeki bağımsızlıkları da ancak bir dereceye kadar mümkün olabilmektedir.”(Nirun,

(24)

1991,3)Hayat denilen kavram, canlı, cansız, bitki, hayvan ve insanla anılan, bütün bunların tamamıyla ve tabii çevreyle tamamlanan bir olgudur.

Ġnsan dıĢında ki organizmaların çevreyi dönüĢtürücü etkisi sınırlıdır. Oysa insan gerek tabi çevresini oluĢturmada, gerekse çevresini de kullanarak oluĢturduğu yaĢam formunda, güçlü bir dönüĢtürücü etkiye sahiptir. Elbette ki bu etki belli oranda karĢılıklıdır.

“Ġnsanın çevresiyle olan bağı ise, tamamen baĢka bir Ģekilde beliriyor. Tabii çevre, insani sosyal hayatı ve insan organizmasını etkileriyle değiĢikliğe uğratırken(deri üzerinde, kıllar ve saçlarda), değiĢmiĢ olan sosyal hayat da tabii çevre üzerinde karĢı etkiler yapmağa baĢlıyor. Sosyal hayat alanında cereyan eden olayların temel prensiplerinin çevre Ģartlarına karĢı yakın ilgileri her zaman hesaba katılmıĢtır. Zira her sosyal yapı zorunlu olarak belirli bir tabii çevre üzerinde bina edilmektedir.

Her tabii çevre üzerinde cereyan ekmekte olan sosyal hayat alanı, sosyal yapıların somut alanını teĢkil ediyor. Sosyal hayat alanı tabii çevre üzerinde sıkıca yerleĢmiĢ vaziyettedir.

Sosyal yapının temelini teĢkil eden sosyal hayat alanının dayanağı olan tabii çevreyi üç ana baĢlıkta inceleyebiliriz.

1-Fiziki çevre 2-Biyolojik çevre 3-Coğrafi çevre 3. 1.1.1. Fiziki Çevre

Bu çevre sosyal hayat alanının temelini teĢkil eder. Fiziki çevre biyolojik ve coğrafi çevrelere dayanak olan ve tabanı meydana getiren bir alt tabaka vaziyetinde bulunur.

Fiziki çevre morfolojik yapısıyla, inorganik elemanlarıyla, kozmik ve fizyoğrafik kuvvetleriyle sosyal yapıları her zaman etkisi altında bulunduran bir tabi çevredir. Sosyal yapıların temelinde yer alan bu çevre, tabi kuvvetleriyle sosyal hayat alanına derinden etki yapar. Bu sebeple, sosyal hayat alanındaki faaliyetler, fiziki çevrenin etkilerine bağlı kalmıĢlardır.

(25)

Tabi çevrenin inorganik yapısında yer alan fiziki ve kimyevi maddelerin karıĢımından meydana gelen fiziko-Ģimik görüntüler insan organizmasındaki etkileriyle biyolojik ve psikolojik olaylarda görülen tepkisel hareketlerin ilk nedenleri vaziyetindedirler.

Bütün fizik çevreyi yani, kozmik Ģartlar ve olguları, insan faaliyetinden bağımsız olarak, insan tarafından yaratılmıĢ olmadan, insanın varlığından ayrı olarak kendiliğinden gelen değiĢme içinde görüyoruz.

Bu bağımsızlığa rağmen fiziki çevre sosyal hayat alanının alt zeminini oluĢturması hasebiyle, insanı da, toplumu da sosyal yapıyı da etkilemektedir.

IĢığın, ısının, hava basıncının ve yer çekiminin değiĢik derecelerdeki etkilerine karĢı yeryüzünün çeĢitli bölgelerinde bulunan insan organizmalarının biyolojik ve psikolojik faktörleri kendi aralarında onlara karĢı bir dengeleme durumu yaratmaya çalıĢıyorlar.

Böylece, tabii fonksiyonel durumun, ilkin fiziki çevrenin inorganik ve biyolojik çevrenin organik faktörleri arasındaki, etkisel dinamik iliĢkileri kurulmuĢ oluyor.(Nirun,1991,4)

3. 1.1.2. Biyolojik Çevre

Biyolojik açıdan her canlı ayrı bir birimdir. Biyolojik organizma kavramı sosyolojik düĢünce tarihinde ayrı bir cereyan olarak geliĢtirilmek istenmiĢtir. Her biyolojik organizmanın belirli bir devre içinde hayatiyet iĢaretleri gösterdiği, biyolojik ve fizyolojik kanunlara göre canlı birim olduğu malumdur.

Canlı birimlerin organik tabiatlar alemine Biyolojik çevre diyoruz. Her biyolojik birim, kendi tabiatına uygun canlı bir varlık olarak biyolojik, psikolojik ve fizyolojik özelliklerini kendi bünyesi içinde kapsar. Biyolojik çevrede ilk elden bizi ilgilendiren cihet, hayatını devam ettiren ferdiyetlerin hayatiyet gösteren diğer canlı varlıklarla birlikte düĢünülmesidir.

Böylece, biyolojik çevre, sosyal yapılar içinde hayatiyeti olan, canlılık gösteren bir tabaka iĢgal ediyor ve aynı zamanda tabii çevrenin tabakası olarak sosyal yapının elemanları arasında yerini almıĢ oluyor.

(26)

Biyolojik birim yaĢayabilmek için çevresine uyma zorunluluğundadır. Biyolojik organizma ile hayatiyet kavramları birbirlerine sımsıkı kenetlenmiĢ durumdadırlar. Sosyal hayat da ancak biyolojik organizmalarla mümkün olabilmektedir.

Ġnsanlar arası sosyal hayat alanının esas elemanları canlı varlıkların sosyal tabiatlısı olan fertler, diğer bir deyimle insanlardır. Ġnsan canlı varlık olarak sosyal hayat alanında kendi cinsinden olanlarla iliĢkiler kurarken, diğer yönden biyolojik organizması bakımından lüzumlu maddeleri çevre Ģartları arasından imkan nispetinde elde etmeğe çalıĢır. Bu sebeple her canlı organizma yaĢayabilmek için diğer canlı organizmalarla iliĢkilidir ve biyolojik varlık olarak hayati mücadele içindedir.

Biyolojik çevre insanların, hayvanların ve bitkilerin meydana getirdiği canlılar tabakasıdır ve sosyal yapıların hayat alanıdır.

Bu canlılar tabakasında canlı varlıklar arasında karĢılıklı uyma olayı görülüyor. Bir canlı kendi cinsinden olmayan diğer canlıların varlığı ile hayatını devam ettirebiliyor. Böylece biotic community tipi ortaya çıkıyor.(Nirun 1991,6) 3. 1.1.3. Coğrafi Çevre

Coğrafi çevre fiziki çevrenin doğrudan doğruya etkisi altında kalmaktadır. Canlı tabiat çevresinin de coğrafi Ģartlara olan yakın ilgisi düĢünülürse, coğrafi çevrenin fiziki çevre ile biyolojik çevre arasında bir yer iĢgal ettiğini söyleyebiliriz.

Fiziki çevrenin faktörleri coğrafi çevrenin Ģartların tayin ederken, coğrafi çevredeki faktörler de canlılar âleminin kaynaklarını temin eder. Coğrafi çevrenin deniz seviyesinden yüksekliği, yağıĢların nevini, kar ya da yağmur Ģeklini ve bölgenin denizden yada göllerden uzaklığı, yakınlığı ile diğer avarız durumu da çevreye düĢen yağıĢ miktarını etkilemektedir. Ġnsan topluluklarının yaĢama tarzlarında coğrafi çevrenin etkilerini görmek çok kolaydır. Örneğin ağacın bol olduğu yerlerde, inĢaat malzemelerinin esaslı ve büyük kısımları keresteden teĢekkül etmektedir.

(27)

Coğrafi çevrede gördüğümüz elemanların bazıları doğrudan doğruya, bazıları da dolaylı olarak sosyal hayat alanlarına ve sosyal yapılara etkide bulunuyorlar. Ġklim Ģartları adali ve zihni faaliyetlere de çok yakından nüfuz etmektedir.

Coğrafi faktörler ile medeniyet arasındaki iliĢkileri göstermek isteyenler arasında Huntigton da önemli yer tutar. Ġklim Ģartlarının zihni terakkiyi sağlayan faktörler olduğunu söyler. Ona göre, mevsimlerin dahi insan faaliyetleri üzerinde etkileri vardır. Çünkü faaliyet sıcaklık derecelerine uygun olarak değiĢir. Yüksek sıcaklık derecesinde hayatın yavaĢ temposuna karĢılık, daha az sıcaklıkta ise ilerlemiĢ hayat seviyesine ve fazla zihni gayretlere ulaĢıldığını yazar.

Büyük farklarla ayrılmıĢ coğrafi çevrelerde ayrı ayrı sosyal faaliyet alanları ve her sosyal faaliyet alanını kapsayan farklı tipteki sosyal yapılar bulunmaktadır. Her Ģeyden evvel, coğrafi Ģartların tabii prensipleri, üzerinde barındırdığı toplumun nüfus sayısını tayin ediyor. Bunun sonucu olarak fertler, ya geniĢ bir coğrafyada seyrek olarak dağılmıĢlardır, ya da dar bir alan içinde sık olarak toplanmıĢlardır. Bu dağılım Ģekli de sosyal hayat alanını yakından etkiler. (Nirun 1991 7-13) Bu bilgilerden yola çıkarak Ģunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, sosyal yapı öğelerinin en önemlilerinden biri olan Tabi çevre, fiziki çevreyle, biyolojik çevreyle, coğrafi çevreyle, sosyal yapının zeminini oluĢtururken aynı zamanda sosyal çevrenin yaĢam alanını, oluĢ alanını teĢkil etmekte ve imkânlarıyla onu sınırlandırmaktadır.

3. 1. 2. Sosyal Çevre

Sosyal çevre, sosyal çevrenin sınırlarını belirleyen, gerçek bir alandır. Sosyal çevre bir doğal yapıyı bir diğer sosyal yapıdan ayırır. Sosyal çevre insanlar için iradi olarak değiĢtirilebilen bir Ģeydir.

Fakat sosyal çevre, tabi çevreden, yani fiziki, coğrafi ve biyolojik çevreden bütünüyle soyutlanmıĢ olamaz. Bu iki alanın birbirleriyle bağlantısını ifade edebilmek üzere farklı terimler kullanılmaktadır. Ekoloji, symbiotik gibi kavramlar hem farklı bitki ve hayvan türleri arasındaki dayanıĢmayı, alıĢveriĢi, hem de topluluk dayanıĢmasını anlatmak için kullanılmıĢtır.(Nirun, 1991, 15) Ne var ki aynı türden olmayan canlılar arasında ki gizli dayanıĢmanın hemen ötesinde kendini var kılma çabası gelir. Bu yüzden hem farklı canlı toplulukları arasında, hem insan toplumları

(28)

arasında yoğun bir mücadele vardır. Daha açık bir anlatımla, canlılar arasında biotik ve symbiotik olmak üzere iki iliĢki türü vardır. Biotik toplulukta hayatta var olma mücadelesi vardır ve çatıĢma esastır. Burada canlılar kendini düĢünür. Symbiotik topluluk ta ise, dayanıĢma esastır. Birinin faaliyetlerinin sonucundan bir baĢkasının yararlanması durumu söz konusudur. Bu gayet doğal iĢleyen bir süreçtir. Buradan hareketle denilebilir ki, sosyal hayat, yani insanların birlikte yaĢama formu, ileri düzeyde bir symbiotik community olarak tanımlanabilir. Ahlaki davranıĢ, bu yaĢam formunun, bu iliĢki biçiminin en somut göstergelerinden biridir. (Nirun 1991, 20) Sosyal çevre, biyolojik ve sosyolojik elemanları bir araya getiren en önemli olgudur ki, nüfus, yani sosyal yapının aktörü, sosyal çevrenin en önemli unsurudur. Demografi ilminin ilgilendiği nüfus hareketleri, genel olarak, doğum, ölüm, evlenme, boĢanma, nüfus artıĢı ve eksiliĢi, meslekler, göçler gibi olguları içine almaktadır. Bu alanlara yakından bakıldığında görülür ki, bütün bu olgular, biyolojik, sosyolojik çevre bileĢkesinde ortaya çıkmıĢlardır. Yanı sosyal çevrenin ürünü ve konusudurlar.

Yatay ve dikey hareketler, sosyal çevrenin en önemli olgularıdırlar. Yine sosyal yapının önemli olgularından birisi toplumsal tabakalaĢmadır. TabakalaĢmanın alt yapısını ise statüler oluĢturur. Statü sosyal yapının en önemli olgularından biridir. Statü ve buna bağlı tabakalaĢma olmadan yapı gerçekleĢemez.

3. 1. 3. Kültür Çevresi

Kültür genel olarak sosyal olguların, sembolik ifadesidir. Fiziki çevre ile yakından ilgili olmasına rağmen, bizzat kendiside bir çevredir. KiĢiliği belirleyen en önemli faktörde kültürdür. KiĢilik kültür kurumları bileĢkesinde oluĢmuĢ bir olgudur. Taylor”a göre kültür, bilgiyi, imanı, sanatı, ahlakı, örf ve adetleri, ferdin bir unsuru olması hasebiyle kazandığı alıĢkanlıklarını ve diğer tüm yeteneklerini içeren karmaĢık bir bütündür.(Nirun, 1991,78)

Kültür, maddi ve manevi insanın bütün yaptıkları, doğal olana karĢılık ona ekledikleri demektir. Bu anlamda kültür insanlığın baĢından beri vardır. Ancak iĢlevsel olarak kültür, modern çağlarda, ulus oluĢumunu açıklamak için üretilmiĢ bir olgudur. Yani bir ulusun maddi ve manevi bütün yapıp ettikleridir.

(29)

Sosyo-kültür çevresi ise, sosyal ile kültürel çevrelerin bir karıĢımıdır ve daha çok tabi çevrenin fert üzerinde yapabileceği olumsuz etkilere karĢı geliĢtirilmiĢ bir mekanizmadır. (Nirun, 1991,81) Sosyo-kültürel çevre tabiat ile tabiatüstü çevre arasında bir yerde bulunur. Genellikle sosyal ve kültürelin birlikteliğine, beĢeri oluĢumun bütününe iĢaret eder.

Bu çevrenin en önemli olgularından biri geleneklerdir. Esasen burada gelenek, fiziki tabiat ile, insani tabiatın sıkı iliĢkisinden doğan ve insanın sosyal hayat alanında ki davranıĢlarını düzenleyen kurallardır.

Demek ki sosyo-kültür çevresi, geleneklerin organizasyon alanıdır. Gelenekler temsil ettikleri alanın muhtevasına göre bu kültür alanında meydana gelen sosyal gruplar tarafından benimsenirler. Temeli itibariyle, kültürel olan gelenek böylece öğrenilmiĢ, sosyal olarak katılınmıĢ ve naklolunmuĢ olur.(Nirun, 1991,87) Gelenekler de güçlerine ve uygulama alanlarına oranla sınıflandırılabilir. Geleneklerin güçlü yaptırımlara sahip olanlarına örf ya da töre, denmektedir. Daha az yaptırım taĢıyan biçimlerine, görenek adı verilmektedir. Görenekler daha çok, sosyal pratiğe yönelik kurallardır.

Gelenek ve görenekten sonra, sosyo-kültürel çevrenin en önemli içeriklerinden birisi Ģüphesiz kurumlardır. KiĢileri bir yandan kültür çevresine, diğer taraftan sosyal çevreye bağlayan kurumlar aynı zamanda sosyal organizasyon kavramının, bir bütün olarak anlaĢılabilmesi için önemlidir. KiĢiler sosyal yapı bütünü içinde faaliyetleri bakımından kurumlara ihtiyaç duyarlar. Çünkü kurumlar, Ģahıslar ve gruplar arası sosyal iliĢkilerin sistemidir.

3. 1. 5. Tabiatüstü Çevre

Bütün çevrelerin üstünde yer alan sosyal yapının manevi tabanına tabiatüstü çevre adı verilmektedir. Burada bireysel ve grupsal hayatı belirleyen zengin bir sıra düzeni vardır. Söz konusu tabiatüstü çevre sosyal bünyenin sistematik çalıĢmasının temelini teĢkil eder.(Nirun, 1991,97) Yani tabiatüstü çevre bir iĢleyiĢ ilkesidir. Tabiatüstü çevre, toplumdan topluma az çok farklılıklar gösteren özel sembolleri, fikirleri, bilgi ve inançları, duygu ve düĢünceleri ifade eder. Burası yaĢadığımız

(30)

sosyal alanda bir üst iliĢki ağıdır ve bilgi-değer ve inanç kümesi olan kognitif alanı ifade eder.

Tabiatüstü çevre toplumsal eylemler için ortak davranıĢ kalıpları oluĢturmaktadır. Mesela aynı dine ve Tanrıya inanmak bize ortak davranıĢın en temel formlarından birisini verir. Yine atasözleri toplumsa gerçeklere iĢaret eden, ataların yüzlerce yıl yaĢadığı gerçeğin bir ifadesi olarak kabul edilir ve belli alanlarda ortak davranıĢ belirler.(Nirun, 1991, 98) Tabiatüstü çevre sosyo-kültürel çevrenin bir üst oluĢumudur. Çünkü tabiatüstü çevre neyin doğru, önemli ve değerli olduğuna iliĢkin bir tercih sistemidir. Ġnsanlar ölçülerini onlara dayandırmak zorundadırlar, aksi takdirde kendilerinin dıĢlandıklarını, eylemlerin hakim değerlerin, onayı oranında önem kazandığını görürler. Gerçekten de tabiatüstü çevrenin hakim değerleri ve bunlara bağlı dereceli değerler, kiĢileri ve sosyal grupları, sosyo-kültürel çevre içinde anlamlı hale getirir. BaĢka bir deyimle değerler kiĢilere ve gruplara anlamlı sonuçlar kazandırır.(Nirun, 1991,99) Gerçi değerlerin etkenliği sembolleĢebilmelerine ve alt çevrelerde oluĢan bilgilerin uyumuna bağlıdır. Burada ki uyumsuzluk insanların değer dıĢı davranıĢlarına sebep olmaktadır. Nirun a göre sonuç olarak denilebilir ki, sosyal yapı iç içe çevreler sıra düzenidir. Buna göre aĢağıdan yukarıya doğru, fiziki elemanları içeren tabi çevre, eylemleri içinde barındıran sosyal çevre, asli elemanları veren, kültürel çevre, anlamlar dünyasını oluĢturan sosyal kültürel çevre ve hakim değerler taĢıyan tabiatüstü çevre, hiyerarĢik ama iç içe bir örüntü oluĢturur ki bu yapının ilk önemli görünümüdür.

3. 2. SOSYAL AKTÖRLER

Sosyal yapı öğelerinden biri sosyal aktörlerdir. Aktör genel olarak bir çevre üzerinde yer alan ve özellikle de sosyal yapının nesnel yönünü oluĢturan sosyal kiĢi, grup ve örgütlerdir. Bir baĢla deyiĢle çevresel alanlara göre davranıĢta bulunan ve toplumsal varlığı oluĢturan kiĢi grup ve örgütlerdir. Bu anlamda bir sosyal yapının en küçük birimi kiĢi ve onun getirdiği kiĢilik yapısıdır. (Armağandan alıntılayan Aydın, 2005,14) Bunlardan sosyal kiĢi yakın olarak algılanan, insanlardan farklı olarak, sosyal hayatta rol almıĢ, bir kültürle donanmıĢ fert demektir. Ancak bu katılıĢ çoğu

(31)

kere bir grup ya da grup çevresinde olur. Demek ki birey kiĢisel ve toplumsal özelliklere sahip kimsedir. Örgüt genel olarak bir grubun kategorik iĢlevlerden birisinin yönetmelik, tesis, teknik, büro gibi bir maddi dayanağa bağlı olarak düzenlenmesidir. Örgüt nesnel bir insan birlikteliğidir. Grup ise bir amaç çerçevesinde meydana gelmiĢ, aralarında karĢılıklı etkileĢimleri ve az çok sürekliliği bulunan insan birlikteliğidir. Sosyal yapı için grup en önemli aktörlerden birisidir. Esasen toplumsal olgu iç içe , yan yana veya üst üste gruplaĢmalardan meydana gelir. KiĢiler herhangi bir grubun içinde veya dıĢında yer alırlar. Ancak grubun içinde yer alıĢ da, kiĢiye göre birincil veya ikincil grup düzeylerinde olabilir. Birincil iliĢki bireyin bütün kiĢiliğini kapsayan grup iliĢkisidir. GruplaĢma, katılma ve farklılaĢma ilkesine uygun olarak iĢler. Esasen sosyal yapının bir öğesi olan grup bir Ģekil, hacim ve çerçeve sorunudur.(Nirun, 1991,28) OluĢum, amaç, ideoloji, değer ve normlar, grubun büyüklüğü, iletiĢim ağı, merkezleĢme ve liderlik, demokratik ve otokratik grup yapısı, grubun etkinlik Ģartları, grubun etkileĢimleri ve etkinlik alanları, gruba iliĢkin en önemli sorunlardır.

ġüphesiz buraya kurum ve genel olarak toplumun kendisi de eklenmelidir. Çünkü kurum çoğu kere bir aktör görevini yerine getirebildiği gibi, bizzat top yekün toplumun kendisi de, yerine göre bir aktör görevini yerine getirmektedir.

3. 3-ROL VE STATÜLER

Bir sosyal yapı öğesi olarak rol ve statülerde oldukça önemlidir. Bireyin toplumsal sistem içinde iĢgal ettiği bir yer veya bir pozisyonu vardır. ĠĢte bu pozisyona statü, kiĢinin statüsüne uygun olarak yaptığı etkinliğe rol denir. Esasen sistem içinde kiĢiler rol ve statüleri aracılığı ile aktör durumuna gelirler.(Armağandan alıntılayan, Aydın, 2005,19) Rol ve statü, birlikte yaĢam açısından önemli konulardır. Buna bağlı olarak sosyal yapının da en belirgin öğeleridir. Rol, grup içinde bireyin iĢidir, ne yaptığıdır. Ancak görev, bir Ģeye göre birilerine göredir. Sosyolojik olarak bir kiĢinin kendi baĢına bir rolü olamaz. Bir öğretmenlik rolü varsa bu rol öğrencilere göredir. Rollerin içeriklerini kültür belirler. Kültür ideali belirlediği için bu düzeyde ki

(32)

tanımlara beklenen rol denir. Ama bir de icra edilen rol vardır. Gerçi roller değiĢik açılardan sınıflandırılmakta, belli ikili eksenlerde ele alınmaktadır.

- Verilen rol-Elde edilen rol - Basit rol-KarmaĢık rol - Yüksek rol-DüĢük rol - Temel rol- Alt rol

Anahtar rol-Genel rol bunlardan en önemlileridir. ġüphesiz bu sınıflandırmaların en önemlisi temel iĢlevlere ve kurumsal yapılara göre yapılan sınıflamadır, ailesel rol, eğitimsel rol gibi.

Statü ise topluluk içinde bireyin nerde bulunduğuna iliĢkin sosyal formdur. Statüde rolde olduğu gibi bir Ģeye göredir. Hatta burada önemli olan kiĢinin kendini nerede gördüğü değil, baĢkalarının onu nerede gördüğüdür. Statü olgusu, toplumsal yapının en önemli konularından birisi olan tabakalaĢmanında alt yapısını oluĢturur. Esasen insanlar toplumda rastgele bir araya gelmiĢ değillerdir. Altlı üstlü bir konumda bulunurlar. Bu ortak konumları ifade eden ortak çizgilere tabaka, oluĢum sürecine ise tabakalaĢma denir. Demek ki tabakalaĢmanın alt yapısını statü oluĢturur. Çünkü tabaka ortak statü çizgileri demektir. Soy, servet, meslek, bilgi, eğitim düzeyi, din gibi ekonomik ve kültürel özellikler, yaĢlılık, cinsiyet, güçlülük, güzellik ve benzeri biyolojik özellikler, fonksiyonel yararlılık ve benzeri mekânsal özellikler, en önemli statü nedenleridir. Rol konusunda olduğu gibi atfedilen, baĢarılan, anahtar, genel ve toplam statülerden söz edilebilir. ġüphesiz en yaygın statü tiplemelerinden birisi temel iĢleve göre yapılandır.

Statü ve tabakalaĢma yapı için çok önemlidir. Çoğu kere merkezileĢmenin olmadığı yerde yapıdan söz edilemez.

3. 4- ORGANĠZASYON

Sosyal yapı öğesi olarak organizasyon da çok önemli bir olgudur. Sistemde yer alan aktörlerin rol ve statülerine göre yapacakları iĢleri belirleyen, iliĢkileri düzenleyen

(33)

kurallardır. Bir sistemde biçimsel olan ve biçimsel olmayan Ģekillerde iki tür organizasyon vardır.

- Biçimsel organizasyon

- Biçimsel olmayan organizasyon

Biçimsel organizasyon, sistemin açık iĢlevlerine göre çalıĢan, çoğu kere yazılı, iĢbölümü, iletiĢim ağı, otorite hiyerarĢisini belirleyen kurallardır. Biçimsel olmayan organizasyon ise, sistemin gizil amaçlarını gerçekleĢtirmeye yönelik etkinlikle ilgili kuralları kapsar. Çoğu kere akılcı bir nitelik taĢımasa da sistemin önemli bir öğesini oluĢturur ve bir ölçüde de biçimsel organizasyonun temelinde yer alır. Mesela sistemlerde ki bazı kültürel ihtiyaçlar bu yolla giderilir. (Armağan 1983, 19 dan alıntılayan Aydın 2005,20) Organizasyon, sosyal oluĢumun doğal bir sonucudur. Sosyal sistemin üyeleri tarafından sistemin fonksiyonlarından geçerek yapılması ümit edilen, ulaĢılması istenen amaçlar sebebiyle bünyede cereyan eden iĢlemler sürecine sosyal oluĢum denir. Organizasyon bir bakıma sonuca ulaĢmadır. GeliĢim süreci ahenkleĢmeyi içerdiği oranda ortaya bir organizasyon çıkar. Esasen bir ahenk yoksa organizasyonsuzluk söz konusudur. (Nirun, 1991,149) Bu sebepledir ki, pratikte, sosyal aktörler arasındaki birliği ve dayanıĢmayı ifade eden organizasyon sosyal yapı öğelerinden birisi sayılmıĢtır. Sosyal oluĢumda sistemlerin sonuca varan her haline bir sosyal organizasyon tekabül eder. Organizasyonda tabiatüstü çevrelerin önemli payı vardır. Çünkü bunlar sosyal varlığı yönlendirip Ģekillendirirler.(Nirun, 1991,151)

4. BĠR SOSYAL YAPI OLARAK HAPĠSHANELER

Mülkün temeli olan adaletin temeli hapishaneler denilebilir. Çünkü Ģu anda cari olan adalet sistemimizin hapis etmekten, hürriyetten yoksun kılmak için bedeni hapsederek cezalandırmaktan baĢka infaz enstrümanı yok. Böyle olunca hapishanelere yakından bakmak bir zorunluluk haline geliyor. Hapishaneler nasıl bir sosyal yapıdır, bu yapının içinde yer alan sosyal aktörler kimlerdir, bu aktörlerin organizasyonla, fiziki çevresiyle, kültürel çevresiyle, sosyal çevresiyle, iliĢkisi nasıldır? Bir sosyal yapı unsuru olarak organizasyonun kendisi nasıl teĢekkül

(34)

etmektedir? Adalet sistemini tam olarak analiz edip, anlayabilmek, onu toplum lehine en faydalı sosyal formlardan biri haline getirmek için, bu soruların peĢine düĢmek elzemdir.

Ayrıca çalıĢmamız açısından özellikle hapishane dediğimiz sosyal yapının, kendine yakın sosyal çevrelerle iliĢki biçimini, dönüĢtürme gücünü anlayabilmek, onun içinde yer alacağı bir mekânı nasıl dönüĢtüreceği konusunda bize ıĢık tutacaktır.

Öncelikle meselenin teorik çerçevesini çizmek gerekiyor. Hapishaneler hangi tarihi süreç sonunda adalet sisteminin en vazgeçilmez, cezalandırma araçlarından olmuĢtur, kısaca buna göz atalım.

Fransız filozof, Michel Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, Gözetim Altında tutmak ve Cezalandırmak adlı eserine, Azap bölümüyle, 2 Mart 1757 de, Paris te Damiens isimli bir mahkûma, halkın önünde, yapılan korkunç iĢkenceyi anlatarak baĢlar. En ilkel toplumlardan, en modern toplum formlarına kadar, insan toplulukları, genel toplum yasalarına uymayanları, suç iĢleyenleri az ya da çok muhakkak cezalandırmıĢlardır.

Cezalandırma önceleri, bizzat bedene yönelikken ve cezalandırmanın, ibret özelliğide taĢıması için, aleniyeti esasken, cemiyetlerin ilerlemesine paralel olarak, cezada aleniyet ve teĢhir, 18 yüzyıl baĢlarında terk edilmiĢ, bedene ceza çektirme, yerini ruha ceza çektirmeye bırakmıĢtır.

18. yüzyıl sonunda 19. Yüzyıl baĢında, bazı büyük tartıĢmalara rağmen, cezayı karanlık bir Ģenlik haline çeviren uygulamalar, yok olmaya yüz tutmuĢtur.

Fizik acı, bizzat bedenin acı çekmesi, artık cezanın oluĢturucu unsuru olmaktan çıkmıĢlardır. Cezalandırma bu dayanılmaz duygular sanatı olmaktan çıkmıĢ, bir askıya alınan haklar ekonomisine geçmiĢtir. Adaletin, mahkûmların bedenine müdahale etmesi ve ulaĢması hala gerekiyorsa da, bu artık çok daha derli toplu kurallara göre olacak ve daha “yüksek” bir amacı hedefleyecektir. Bu yeni tutumun etkisiyle, anatomi üzerinde oynayarak azap çektiren celladın yerini, koskoca bir teknisyenler ordusu almıĢtır, gözetmenler, hekimler, din adamları, gardiyanlar, psikiyatrlar, psikologlar, gibi,,

(35)

Bedene yönelik müdahale de tamamen ortadan kalkmamakla beraber, ceza artık bir acı çektirme tekniği olarak artık eza üzerinde odaklanmamaktadır, esas nesnesi bir mala veya bir hakka yönelik hale gelmiĢtir. Buda zorunlu çalıĢma, hapis, tam bir özgürlükten mahrumiyet, gibi uygulamalardır. Bunlar, ruha acı çektiren, gıda tayınlaması, cinsel yoksunluk, hücre gibi bedene eza veren cezalarla birlikte uygulanır (Foucault. 2000; 33 70)

“Ġslam Hukukunda bedeni cezaların esas olması hapis cezasının bulunmaması nedeniyle, hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği yer anlamında hapishanelerden söz edilemez. Bununla birlikte, bazı kaynaklarda, Ġslamiyetlin ilk devirlerinde suçluların geçici olarak kapatıldığı yer anlamında hapishanelerin bulunduğuna dair bilgi bulunmaktadır. Bunlara göre, Hz. Peygamber, borçlarını vermeyenleri, harp esirlerini ve katilleri veya cinayetten zanlı olanları hapsediyordu. Kettani ve Ali Dedeye göre, ilk tarihlerden itibaren, Hz. Osman zamanına kadar, suçlular kuyularda hapsediliyordu. Peygamber ve dört halife zamanında özel bir hapishane yoktu. Mescitler ve dehlizler hapishane olarak kullanılıyordu. Nitekim Hz. Peygamber, bir cinayet suçlusu olan Sümame bin Üsaleyi mescidin duvarlarına bağlamıĢtı. Tay kabilesinde, Hatem” in kızı Sufine, mescitte kadınlara mahsus bir odaya hapsedilmiĢti. Hz. Peygamber, Beni Kurayza Yahudilerinden esir aldıkları kimseleri Haris”in kızının evine hapsetmiĢtir.

Hz. Ömer, Mekke de dört bin dinara satın aldığı bir evi hapishane olarak kullanmaya baĢlamıĢ ve bir katili iki ay buraya kapatmıĢtı. Hz. Osman”ın, ölüm ve hırsızlık suçlarından hapsettiği, Dabi bin Haris burada ölmüĢtü. Hz. Ömer döneminde, Basra”da Dar‟ul-Ġmare denilen yerde de hapishane vardı.

Ġslam‟da, hapishane olarak kullanılmak üzere özel bir binayı ilk defa Hz. Ali yaptırmıĢtır. Hz. Ali, Nafi adı verilen bu hapishaneden hırsızların kolay kaçmaları üzerine, Mehis isminde daha güvenli bir hapishane yaptırmıĢtır. Hz. Ali, Kufe kadısı ġureyh, Mısır kadısı Hayr bin Nuaym borçluları hapsediyorlardı.

Ġslam hukukunda hapishanelere örnek olarak gösterilen bu yerlerin, hürriyeti bağlayıcı cezanın infaz edildiği yer olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Çünkü Ġslam hukukunda hürriyeti bağlayıcı ceza yoktu. Dolayısıyla bu yerleri hem bir

(36)

tutukevi, hem de Ġslam hukukundaki cezaların infazına kadar suçluların tutuldukları, ayrıca borçluların borçlarını ödemeleri için hapsedildikleri yerler olarak nitelendirmek daha doğrudur.

Osmanlı devletinde, Ġslam hukukunun uygulanması ve Ġslam hukukunda da hapis cezasının bulunması nedeniyle, hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği yer anlamında hapishanelerinden kural olarak söz edilemez. Ancak, tazir‟en cezalandırılan suçlarda, padiĢah ve onun adına bu yetkiyi, kullananlar, suçun nitelik ve derecesine göre cezayı belirlerlerdi. Bu cezalar arasında hapis cezası da bulunmaktaydı.

Osmanlı Devletinde hapishane olarak genellikle kale burçları kullanılmıĢtır. Karanlık, havasız ve nemli oldukları için bu yerlere Farsçada “karanlık, sıkıntılı ve dehĢete düĢürücü hapishane” anlamına gelen “ zindan “ adı verilmiĢtir. Ġstanbul‟daki Yedikule, Eminönü‟n deki Baba Cafer, KasımpaĢa da ki Tersane zindanları bunlardan en ünlüleridir. Esnaftan avamı nastan ve serseri güruhundan katil ve hırsızlarla borç ve zina mahkûmları Galata zindanına atılırken, siyasi ve askeri suçlular Babıâli‟deki Tomruk‟a, Yedikule‟ye, Rumelihisarı‟na ve Tersaneye gönderilirlerdi. Zindanlar genelde subaĢının denetiminde olup, mahpuslara hayırseverlerin yardımıyla bakılırdı. Ġstanbul zindanları 1831 de kaldırılıp, yerine, Hapishanei Umumi kuruldu. Ancak Ġstanbul dıĢındaki kale burçlarının zindan olarak kullanılmasına devam edildi. Tanzimatla birlikte, 1840 1851 1858 tarihli ceza kanunlarıyla Osmanlı Devletinde de, hürriyeti bağlayıcı ceza kabul edilmiĢtir. (Atar Fahrettin den aktaran Prof. Dr Timur DemirbaĢ 2005;28-29 )

Osmanlı Devletinde ilk cezaevleri olarak aĢağıdakileri göstermek mümkündür. Manavgat 1852, ġırnak 1886, Alaçam 1890, Kınık 1907, Manyas 1910, Cide 1324(H), Ġpsala 1324(H), Çiçekdağ 1340(H), tarihlerinde kiralanmıĢtır. Diyarbakır 1280(H), Sinop 1303 (H), Kırklareli 1304 (H), Kütahya 1306(H), Bafra 1311(H), Ordu 1315(H), UĢak 1317(H), Bilecik 1324(H), NevĢehir 1849, Süruç 1852, Vezirköprü 1870, Kozan 1875, Kars 1800, Kastamonu 1889, Erzurum 1900, Hınıs 1905, Üsküdar PaĢakapısı 1916 ve Zara 1919 senelerinde inĢa olmuĢtur. (Mengüç Ali Rıza”dan aktaran Prof. Dr. Timur DemirbaĢ 2005; 34)

Şekil

Tablo -1. Yeni ġakran Bölgesi Suç Ġstatistikleri
Tablo - 3. Göç Edenlerin Memnuniyetleri Dağılımı
Tablo - 4. Göç Edenlerin Asıl Memleketlerinin Dağılımı
Tablo - 6. Gelecek yıllarda Yeni ġakran’ da yaĢama düĢüncesi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Kromozom sayısı 2n=14 olarak rapor edilen bu taksonun karyotip formülü, TF% indeksi, Stebbins asimetri indeksi ve kromozom boyu aralıkları değerlendirildiğinde,

Kader inancına sahip olan insanların kaderi tanımlamaları farklılık göstermektedir. Kadere inanan bazı insanlar kaderi, insanın yapmıĢ olduğu her Ģeyin Allah tarafından

Kraniyal manyetik rezonans görüntülemede; frontonazal kemikte defekt, frontal bölgedeki defekten beyin dokusunun herniyasyonu ve bu bulgularında frontonazal ensefalosel ile

Bu yeni baskının en önemli ve diğer baskılardan ayrılan özelliği, Halid Zi- ya’nın sadeleştirdiği metne müdahale et­ meden okuyucunun bilmediği kelime ve

I Gaatin ikiyi bulmasına rağmen sa- j bahtanberi Atatürkün kabrine koşan halkın ziyareti hiç aralıksız, tepenin dibinden müze kapısına, müzeden sonra tepe

Ayrıca gelişmiş ülkelerde semptomatik İM’nin sıklıkla gö- rüldüğü yaş grubu olarak kabul edilen geç adolesan ve genç erişkin yaş grubu, bizim çalışmamızda da en

Müziksel okumada ö rencilerin en çok kulland klar yöntemler, parçay çal madan önce çalg lar yla ba tan sona çalmalar (%31), okuma parças hem çal p hem de okumalar r (%25)..

İyi bir kahvenin en büyük özelliği kahve içtikten sonra her yutkunduğunuzda bir kahve tadı gelmesi.. Kahve tanelerinin biraz ağza gelmesi lazım ama dibine