• Sonuç bulunamadı

Çallı İbrahim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çallı İbrahim"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V

Çallı İbrahim

B İY O G R A F İS İ : R essam Doğ. 1882 - 1360 İ z m ir in Ç a l ilç e s in d e d o ğ d u . O sm a n K e n d i n i n o ğ lu d u r. M e m le ıc e tin d e R ü ş ti­ y e d e o k u d u . 1906 d a S a n a y ii N e fis e CGü- z e l S a n a tla r A k a d e m is i) n e g ir d i. P a r is te r e s im ö ğ re n im i y a p tı. S o n ra A k a d e m id e h o c a o ld u . R e s im le ri e m p r e s y o n is t a la n ­ d a d ır .

• • STAD ressam Çallı İbrahim; fırçası kadar lisanı da kud-

T retli yüce bir sanatkârımız, ince bir nüktecimizdi. Pa-

|J

letinin üstünde sihirli renkler hazırlayıp, tuvale göz ka­

maştırıcı menevişler ve resmine göre heyecan verip, dü­

şündürücü çizgüerle gölgeler döken Çallı; aym zamanda, altın

pullarla işlenmiş tül gibi, lâtif cinas ve esprilerle sözlerini do­

kumasını bilen bir hoşsohbetimizdi.

Eski devirlerde yaşamış olsaydı, «Vaka nevis»ler, tarihe

doküman olan «Tezkere» lerinde ona pervasızca «Miri kelâm»

vasfım lâyık görürlerdi. Çallı İbrahim; gerçekten kelâmın Miri,

sözün sahip ve efendisi idi.

Meclisinde bulunanlara artık saat ve vakit hâkim olamaz;

Tatlı konuşması, zamanı su gibi içmiş; meselâ sabahın erken

dakikalarında başlıyan hasbihal, size günün çabuk geçip, güne­

şin battığım sezdirmemiştir. Onunla sohbete dalanlar zevk için­

de kendilerinden öyle uzaklaşır, nükte seylâbma öyle kapılır­

lardı.

Bu sohbetlerin çoğu akşam üstleri başlayıp, bazan sa­

baha kadar süren, dem âlemlerinde ruhunuzu okşar. Ona bed-

mest bir akşamcı teşhisini koyamazsak da; içkiye iltifat etmi-

yen bir «Ye-°üaycı» da diyemeyiz. Hoşlandığı rakıyı öyle iştah

açtığı, soğun algınlığını giderdiği filân gibi hasletleri bahane­

siyle değü; kişiyi sermest edip asık yüzlü ve sert dünyadan

uzaklaştırdığı, hayatı biraz yumuşattığı için içerdi.

Beraber mey âlemleri yapmayı mutad edindiği nice dost­

ları öte dünyaya revan oldukları halde, pek güçlü bir yapıya

sahip olan Çallı; hatıralarla dolu masanın başında bir

nö-ss

(2)

TÜR K N Ü K T E C İL E R İ 84

betçi gibi durmakta, kadehini kaldırıp kalanları sıhhat, giden­

lere rahmet dilemekte idi.

Ç O N U bilinm ez ed e b iy a t yolu n a gıkm ış d o s tla n a ra s ın d a kadeh, fik ir, D d e r t o r ta ğ ı « T arihçi A h m et Refik» İn genç y a f t a denebilecek olumU onu çok sa rsm ıştı.

N ih a y e t kendine gelip: „ . . ,

__ ağlıyoruz, yahu., dem iş; a sıl biz halim ize fery ad edelim ... K u rtu la n a m ı gözyaşı dökülür, h â lâ lnliyene mi..

V e o g ü n m erhum un gedikli sohbet tiry a k ile rin d e n P ey am i . afa. Â da B eyi Ş em si Molla» nın to ru n u Şem di M u h ta r vesa’.reyi toplayıp, A h m et R e fik ’in B ü y ü k a d ad a k i m e za rm a g ötürm üş... E ldeki p a k e tle rle çeşitli m ezeler... B ir de koskoca kiloluk...

S elviler a ra sın d ak i, henüz ta ş ı konulm am ış, k a b rin ü stü n e m esire m a sa sı m isali nevaleleri dizip b ağ d aş k u rd u k ta n so n ra; aziz d o stu n ru ­ h u n u şad etm işler. G üftesini A h m et R e fik in yazdığı.

Sen gideli h ic ra n ım ız dinm iyor, A d a a r tı k içim ize sinm iyor.

gar k ısım o k u y a ra k ; sesli, sözlü b ir âlem in sonunda; içinde b irk aç k a- deh lik ra k ı k alm ış şişeyi:

— Bu da, senin h akkın!..

D iye to p r a ğ a d ald ırıp ay rılm ışla r.

D İR a k şa m ; İki y a n ın d a s ıra s ır a m uhallebici, gazino, şe rb e tçi ve bi. ° ra h a n e bulunduğu halde; b ir su dökecek yer, h a c e t sa v a c a k h elây a ra stla n m ıy a n Beyoğlu caddesinde ü sta d fen a halde sıkışm ış... Ş a k a y a g elm ez b ir d u ru m d an so n ra; gece v a k ti te n h a b ir köşe b aşın d a bundan k u rtu lm a k isteyip, k a ra n lık b ir s o k a k ta fe ra h la rk e n ; b ir fery ad işitilm iş... N ered e n m e y d an a çık tığ ı bfilinmiyen b ir ad am , A cem şivesiyle:

— E yvah... G eçti b a rd a h la n m , şek erlerim , çay larım !.. M ahvoluptu kahv elerim in hem m isi!.. D iye b a ğ ırm a y a b aşlay ın ca; polis, bekçi, yolcu­ la r d a r so k a ğ a a k ın etm ez le r mi!..

M eğer h a z re tin se çtiğ i d u v arın dibinde, b inanın zem in k a tın d a bu ­ lunan, b ir k ah v e ocağının penceresi varm ış... Işık sız so k a k ta , b iraz iç­ k ili o la n ü sta d , bu aç ık cam dan İçerisini sulayıverm iş!..

H e r ne k a d a r o r ta d a b ir k asıd y o k sa da, z a r a r ziy an m evcut oldu­ ğ u n d an ; ş ir r e t A cem in vaveylâsiyle k a ra k o la düşm üşler. K om iser, ü s ta ­ d a so m u ış:

— A dınız n e d ir? . — Çallı!..

— T u h a f b ir isim !.. H e r neyse; m e le ğ in i* ? .. — P ro fesö r!..

M u h a tab ın ın k a le n d e r k ıy a fe tin e d u d ak büken kom iser, suale devam etm iş:

— N erede o tu ru y e -su n u z ?..

O ta rih te henüz y an m am ış olan «Güzel S a n a tla r A kadem isi» F ın ­ d ık lıd ak i eski E m n â b â t S a ra y ın d a bulunduğu ve Ç allı d a o ra d a hoca olduğu için, b in a n ın ü s t k a tın d a kendine a y rıla n lo jm an d a o tu ru rd u .

Ü sta d ; lâ iife yollu h erk e se söylediği ğibt, kom isere cevap v erm iş: — S aray d a!..

— A nlam adım , h a n g i sa ra y d a ? .. Çallı; g a y e t soğukkanlı, te k ra rla m ış : — E m n â b â t S aray ın d a!..

(3)

85 Ç A LLI İBRA H İM

K om iser h a y re t içinde düşüne dursun; o s ıra d a hâlâ, fe ry a d eden Acemi, ÇalU’m n a rk a d a şla rın d a n b iri k e n a ra çekm iş:

— Al sa n a ; çayının, k ahvenin p a ra sın ı veriyorum ... V azgeç bu dâ- vâdan!.. B a k sa n a; bu ad am h astad ır... A kim d an ra h a ts ız bu zavallı... Sen hiç «Çallı» diye b ir isim duydun m u ? ..

— Yoh... D uym am ışenı!..

— Ee... H iç bundan pro fessö r h ali v a r m ı? dem iş.

— N'eyin nesiydi p ro ffessö r ?..

— Y ani en büyük m ektebin en büyük hocası!..

A cem ; ü sta d ı b a ş ta n a ş a ğ ı süzdükten sonra, şüpheye düşm üş: — E yle b ir payesi yoh t u r sanırem !..

_H ay öm rüne bereket!.. Ya, s a ra y d a o tu rd u ğ u iddiasına ne d ersin ? .. H erif; b ir an düşünüp, ta z m in a t bedelini cebine in d ird ik ten sonra: — V allâh bu k işi m ecnundur!.. H û d a s ıh h a t vere!..

D iyerek k ara k o ld a n kaçm ış. O zam an, bu k o n u şm a y a k u la k m isafiri olan Çallı gülm üş:

— ö m rü m d e ilk d e fa doğru sözün fay d a sın ı gördüm !..

H a z re tin sohbetinden p e k ho şlan an kom iser, onu u ğ u rlark en , ta k ıl­ m ış :

— Sizde de k a b a h a t y o k değü!.. ö y le ra stg e le yerd e o lu r m u bu iş ? .. Çallı b u ... Sözün a ltın d a k a lır m ı hiç:

— A ffedersiniz... dem iş; orasını, k o ca b ir sem te helâ yaptırm ayanla^ n n kapısı sanm ıştım !..

Ç A L L I ’Y A A İ T N Ü K T E L E R

• İNGİLTERE GİBİ

Ç A L U 'n ın bulunduğu bir mecliste ozamanlar Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü olan Namık İsmail'den bahsediliyor onun hakkında herkes bir jey söylüyordu. Biri Namık İsmail'in kotrasından biri Ada'dkai evinden dem vurdu. Çallı İbrahim dayanamıyarak müdürünü söyle tarif etti:

— O İngiltere imparatorluğuna benzer. Tahtını Akademiye kurmuştur, denizde kuvvetleri, Ada'da müstemlekeleri vardır.

Y A Ş A M A K

JJİR sanat meraklısı Çallı İbrahim'e sordu : — (jstad, bizde resimle yasanır mı? — Yasanmaz!

— E. sen nasıl yasıyorsun?... Çallı bir hayret çığlığı attı : — Av, ben yajıvor muyum?...

İHTİYACI YOKMUŞ

ÇALLI çalışıyordu. Kapı hızlı Hızlı çalınmaya başlayınca sinirlendi. Hizmetçisine: — Git bak dedi, kim gelmiş.

Hizmetçi baktı, kapının zilini çalanın dilenci olduğunu görünce geriye döndü : — Affdersiniz beyefendi, dedi, fakir bir adam gelmiş, koltuk değnekleri var. İlstad kısmı çalışırken dalgın olur. Bizimki de ciddiyetle cevap v e rd i: — Koltuk değnekleri mi? Söyleyiver kızım, ihtiyacım yok.

(4)

ZORLUK ■1 ÇALLI İbrahim, meşhur ve tarihî Paris seyahatinden dönmüştü. Sordular:

— Nasıl memnun musunuz? — Çok...

— Lisan bilmemek yüzünden zorluk çektiniz mi? — Onu bana değil, Parislilere sorl

DÜNYA BÖYLE

JJESSAM Çallı İbrahim dişlerinden rahatsız. Doktorlar: Senin hastalığın Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Beyin hastalığımı, aynı, demişler. Çallı İbrahim bu teşhis karşısında şöyle şikâyet e d iy o r:

— Allahım, bana Saraçoğlu'nun hastalığını verirsin de ona verdiğin tedavi imkânını niçin vermezsin?

YOKUŞ A H M E T Refik bey Çallı İbrahim'e sordu :

— Çallı akşamları nerede demleniyorsun? — Evde.

— Neden?

— Efendim, bizim ev bir dağ tepesinde.. Orada içip aşağı inmek kolay ama, aşağı­ da içip yukarı çıkmak mümkün değili...

ÇEŞİTLİ NÜKTELER:

YANILMA

E M İ N Erîşirgil'in tevazuu tutmuş, müthiş bir itirafta bulunuyordu: — Hayatımda bir kere yanıldığım ı hatırlıyorum, dedi. Dînliyenlerden biri:

— Aman üstadl diye atıldı. Sen hiç ‘/anılır m ısın? İmkânı yok. Yanlışın var... Emin Erişirgil başını salladı:

— Evet. Sonradan öğrendim ki yanıldığımı zannederken yanılmışım!

AKLA KARA

R e ş a t Nuri Gürttekin'in her gün buluştuğu beraber gezdiği bir arkadaşı vardı. Edebi­ yatçı değil, z-iki değil, hatta sevimli değildi.

Ahmet Haşîm bununla Reşat Nuri'nin dostluğunun sebebini anlamıyanlara: — Haaa, dedi, onun Reşat Nuri'ye büyük hizmeti vardır!, dedi.

Bunu duyanlar şaştı: — Ya!. Ne hizmeti..

— Akrn yanında kara gibi. Aptallığın yanında zekâ daha tatlı, daha parlak görünür de...

86

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Türküler yakayım bağlamamla Bırak hasret gidereyim biraz O kadarını da çok görme Bir köşe bir pösteki Ayırsın hancı Hâlim pek yok ya. Mahmutpaşa’da bir hamal Sana

Parmak uçlarından gönderilen hareket etme isteği içerikli kısa mesaj sinirler aracılığıyla beynine ulaşınca bütün vücudu önce bir traktörün çalışırken titremesi

Deniz ekosistemlerinde plantonik canlılardan omurgasızlara, balıklardan dev deniz memelilerine kadar çok büyük canlı çeşitliliği mevcuttur. Tuzluluk, derinlik, su sıcaklığı

Henüz 22 yaşındaki * bu genç 50 yıl sonra, Türk sanat ve kültürünün siyasî üstünlüğünün, plastik bir destanı olan, yüce anıtlarını göklere yükseltecek mimar

1- Güneş ekvator boyunca devinsin [yani R(t) = 0 olsun], 2- Dairesel bir yörüngede dolansın [yani C(t) = 0 olsun],.. 3- Yörüngedeki dolanmasını Gerçek Güneş ile aynı sürede

萬芳同仁「一日志工」慶端午,環境整潔拚健康! 萬芳醫院為了讓文山區的民眾有著更舒適的生活品質以回饋社會,故號召 30

Yol olsan kimse geçmez Elin adamı ne anlar senden Çıkarsın bir dağ başına Bir ağaç bulursun Tellersin pullarsın Gelin eylersin Bir de bulutları görürsün Bir de