SAYFA CUMHURİYET
tj¡>' 8 t " *i
KULTUR
kultur@ cum huriyet.com .tr
Semiha Berksoy cumhuriyetin ilk yıllarındaki ilerici ve çağdaş duruşunu yaşam boyu sürdürdü
nu tek ve benzersiz kılan, düşünce biçimi, yaşama
biçimi, yaratma biçimi... Farklı sanat alanları arasında
ilişki kurmayı, birini ötekiyle beslemeyi, birinden aldığı
güçle ötekini doğurmayı, üretmeyi, etkilemeyi,
Türkiye’de belki de herkesten önce o gerçekleştirdi, o
yaşadı, o uyguladı. Ve bunda eşsiz bir süreklilik sağladı.
ZEYNEP ORAL______________
M inicik bir kız çocuğu... Yaşı C um huriyetim izden daha büyük olan öncü...
H er an patlam aya hazır bir vol kan...
Hiç durulm ayan bir çağlayan... Y eryüzünün tüm renklerinden daha renkli bir kişilik...
Hayır, hayır, bunların hiçbiri de ğil... Yalnızca “ yaratıcılık” söz cüğü an latabilir Sem iha Berk-
soy’u.
Y üreğini ve bedenini kasıp k a vuran kıvılcım , tutuşma noktasına ulaştığında; içindeki çağlayan kendi kabına sığm az olduğunda; ışık hedefine kilitlendiğinde; yete neği ve düş gücü, ses ya da nota olup, çizgi, benek, renk olup, kav ram ve düşünce olup, eylem olup ortaya dökülüyor ve tüm bir yaşa m a dönüşüyordu...
DislpHnierarası süreklilik
Şu anda bir dostu, bir arkadaşı yitirm enin acısını içim de sustur m aya çalışıp, onun sanat, düşünce ve düş dünyam ızda neden tek ve benzersiz, neden öncü olduğunu sizlerle paylaşm aya çalışıyorum...
Sem iha Berksoy’un yaşamm ı ve yapıtım A tatürk ve Cum huriyet ilkelerinden ayrı düşünem iyor- sam, bunun nedeni M ustafa Ke m al’e duyduğu ve her fırsatta dile getirdiği o “ büyük aşk ” ya da sonsuz saygı ve sevgi değil elbet. Türkiye C um lıuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki “ ilericiliği” ve m o dernlik kavram ını, Semiha Berk soy’un tüm bir yaşam boyu sür dürm esi...
T ürkiye’nin ilk opera sanatçısı... A tatürk, opera kurulm ası emrini verdiğinde, Sem iha Berksoy ha zırdır... D arülbedayi’nin ilk oyun cularından... E krem -C em al Re
şit R ey’in m üzikallerinin en po
püler yıldızı... G üzel Sanatlar A kadem isi’nde Nam ık İsm ail’in öğrencisi (1929)... İlk Türk sesli film ine sesini veren... Berlin Ope- ra sı’nda (1939) “A riande A uf
N a x o s” operasıyla, A vrupa’da
opera sahnesine çıkan ilk Türk sa natçı...
A m a bütün bu “ ilk ler” değil onu farklı ya da olağanüstü kılan.
Onu tek ve benzersiz kılan, dü şünce biçim i, yaşam a biçim i, ya ratm a biçimi...
Farklı sanat alanları arasında ilişki kurm ayı, birini ötekiyle bes lemeyi, birinden aldığı güçle öte kini doğurm ayı, üretm eyi, etkile meyi, T ürkiye’de belki de herkes ten önce o gerçekleştirdi, o yaşa dı, o uyguladı. Ve bunda eşsiz bir süreklilik sağladı. Ölünceye dek sürdürdü.
(Yalnız burada, içim deki isyanı dile getirm eden edem eyeceğim : Kalp ameliyatı geçirm iş ve yoğun bakım da olan bir hastanın odasına gazetecileri davet edip, ona arya lar söyletm ek, doktorluk etiğine ne denli sığar, doğrusu ben bilem i yorum !)
Tiyatro, opera, m üzik, yazı, re sim, heykel sanatlannı iç içe yoğu rup hiç eksilm eyen bir coşkuyla sürdürm esi...
B ütün bu sanat alanlarında, inandığından hiç am a hiç ödün
verm eden, kendine özgü, benzeri olm ayan eserler ortaya koyması...
Ç evresine ve toplum a m eydan okuyarak, tepkilere aldırm adan kendi iç dünyasını, m üthiş zengin iç dünyasını dışavurabilm esi...
Sıradışı olmayı, cesaretle am a daha çok keyifle om uzlam ası...
Geçm işinin görkemine sığınm a ması...
Sanat aşkını, yaşam aşkına ve yaratıcılığa dönüştürebilm esi...
Bütün bunlar onu yalnız ülke m iz sanatçıları içinde değil, dün yada da benzersiz kıldı.
Eğer Sem iha Berksoy “ ilklere” saplanıp kalsaydı, 89 yaşındayken New York’ta Lincoln M erkezi’nde sahneye çıkıp R obert W ilson ’un
“ The Days Before-D.D.D3” (Ön
ceki Günler-Ölüm , Yıkım ve D et roit 3) adlı oyunda “ Tristan ve
Isold e” operasından bir arya, “A şk Ö lüm ü” aryasını söyleyebi
lir miydi?..
Ah o aryayı ondan ne çok dinle
dim ben. İstanbul’daki odasında, A K M ’nin de sahnesinde, en önem li yapıtı “ Sem iha Berksoy
O d a sı” nı R esim Heykel M üze-
s i’ne hediye ettiğinde...
o oda:
Semiha Berksoy’un odasına ilk gir diğimde (70’li yıllardaydı) karşılaştı ğım ses ve imge bütünlüğü hâlâ içim dedir:
Küçücük bir kız çocuğunun anne siyle, kızıyla, yaşamla, aşkla, âşık ol duğu insanlarla, ölümle, ölüm korku suyla hesaplaşması orada... Tosca’nın aşkı, Salome’nin intikamı, Ariad- ne’nin mezardan gelen mektubu, Ba-
küs’e tutkusu, İsolde’nin trajedisi.
Yalnız opera tarihinin değil, müziğin, tiyatronun, şiirin ve edebiyatın büyü lü izdüşümleri... Melekler, şeytanlar, öteki dünyadan etkileşimler, büyü ler... Yoğun tutkuların söz geçireme- diği otoportreler... Bedenin ve yüzün gizleyemediği tüm dişilik halleri...
Yoksa bütün bu gördüklerim bir oyun muydu? Oyun ya da değil, ke sin olan tümünün bir meydan okuma, yaşama ve ölüme bir meydan okuma olduğuydu...
Kendini en yorgun, en yaşlı, ölüme en yakın hissettiği bir anda (o sıra 75 yaşındaydı) sesler içinde en zor ses olan “do” sesi vermeye çalışan, gün lerce, haftalarca çalışan ve sonunda
“ do sesi verdim ve ölümü yendim”
deme bilgeliğini gösteren bu insan, bana aşkı şöyle tanımlamıştı:
“Aşk bir tanedir. İçinizdeki aşk tektir. Başlar; kimi zaman uyur, ki mi zaman uyanır. Şimdiki aşkın varlığında öncelikler de yaşar, şim dikinin ateşiyle ötekiler de alevlenir tutuşur” ...
Semiha Berksoy için nasıl aşk tek se, yaşanmış aşklarla yaşanmamış aşklan arasında da fark yoktu. O tü münü içinde yeşertiyordu. Tıpkı sa natta da yaptığı gibi. Çalıştığı alan, ürettiği eserler değişebilir ama sanat aşkı, iç dünyasını yaratıcılıkla dışa vurması hep sürüyordu.
Resim tarlası
Bir kez evinde, tablolarını izliyor dum. (“Evim, resim tarlası gibidir” diyordu.) Tuvallerde, çocuksu bir saf lıkla dişiliğin yüceltildiği erotizm bir arada çiçek açıyordu. Bu izlenimimi söyleyince şöyle tepki verdi:
“Ne hissediyorsam onun resmini yapıyorum. Kiminde çocuk gibi yim, kiminde melek, kiminde şey tan... Melekliğim, karşıhk bekleme den sevmemden geliyor. Sevince, melekleşiyorum, sevince çocuk saf lığına kavuşuyorum... Şeytanlığım ise sevdiğimi bırakıp gidebilmem. Sanatını için çekip giderim, gidebi lirim... Bana şeytanlığı yaptıran sa nat aşkı. Zaten hayatta en önemli şey sanat aşkı, gerisi hep fasa fiso...”
Son yıllarda Avrupa sanat merkez lerinde açtığı sergiler, katıldığı proje ler “melekliğinin ve şeytanlığının” ürünleriyle doluydu...
Semiha Berksoy, yapıtıyla, eserle riyle ve aynı zamanda büyülü varlı ğıyla aramızda yaşamayı sürdüre cek...
Ben şu anda kendini annesine ada yan çok değerli bir sanatçıyı, Zeliha
Berksoy’u kucaklamak ve “İyi ki an nenin yanmdaydın, iyi ki varsın”
demek istiyorum.
S anatçı ıçm AKM Yle tören d ü zen len d i. Berksoy, Ç e n g elk ö y ’deki aile m ezarlığınd a top rağa verild i. (A A )
Semiha Berksoy’u
uğurladık
Kültür Servisi - İlk Türk
kadın opera sanatçısı ve res sam Semiha Berksoy (94), dün İstanbul’da Teşvikiye Ca- m isi’nde kılman öğle nama zının ardından Çengelköy’de ki aile mezarlığına defnedil di. Berksoy için ilk tören, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Sahnede Berk soy’un Türk bayrağına sarılı tabutunun önünde sanatçı dostlarının saygı duruşunda bulunmalarının ardından baş layan törende Berksoy’un sa natçı kızı Zeliha Berksoy
“ Yaşamında tek inandığı şey, Türk halkıydı. Memle ketini çok seviyordu” dedi.
Törende konuşan Mimar Si nan Güzel Sanatlar Üniver sitesi Rektörü Prof. Dr. İs
met Vildan Alptekin Berk
soy’u çağdaşlığın sembolü olarak daima yaşatacaklannı vurgularken Kültür ve Tu rizm Bakanlığı Opera ve Ba le Genel Müdürü Remzi Bu-
haralı “Türk operasının te meli Semiha Berksoy’dur”
dedi. Sanatçı Bedri Baykam da Berksoy’un Atatürk döne minin en uzun ömürlü sim gesi olduğunu söyledi. Cum hurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezerin başsağlığı telgrafı
nın da okunduğu törene çok sayıda sanatçı katıldı.
Muammer Ketencoğlu Ege bölgesinin müziklerini akordeonla seslendiriyor
Halk müziğinde bir ışık
Ö NDER KÜTAHYALI
F ırsat buld u k ça yozlaşm adan y a kınıyorum . T ürkçenin k u llan ılışın dan eğitim e ve günlük y aşam a d ek h er alan d a o n d an söz e d e b iliriz. Ö zellikle h alk ım ız ın m ü zik y aşa n tısını y o ğun b içim d e saran bu illet, öz m üziğim izi b ile u nutturacak dü zeydedir. N e v ar k i böy lesin e k a ram sar bir o rtam da ufukta g ö rd ü ğ ü m ü z küçük ışık, şim dilik h e r şeyin bitm ediğini m uştulam aktadır. Sözü, halk b ilim gönüllüsü, değerli san at çı M u am m er K eten coğlu ’na getir m ek istiyorum .
1964 ’te İzm ir’ in Tire ilçesinde d o ğan K etencoğlu, annesinin ham ile likte geçirdiği ateşli hastalık n ed e niyle görm e duyusunu yitirir. İzm ir K örler O kulu’ndaki eğitim i sırasın da m üziğin tem el ilkelerini öğrenir ve çalgı olarak akordeonu seçer. B o ğaziçi Ü niversitesi P sikoloji B ölü- m ü ’nde okurken değişik ülk elerin halk m üzikleriyle ilgilenir. “ B aşlan
gıçta, çağdaş Yunan m üziği laiko ve rem betiko ile tom u rcu k lan an bu ilgi, yıllar için d e genişleyerek B alkan m üziği ağırlıklı bir tem e le ” oturur.
İyi bir belgesel...
1990’h yıllarda rem betikodan O r ta A sya T ürk C um huriyetleri’ne dek çeşitli ülkelerin halk m üziklerini içe ren seçkiler yapar. 2001’de “ K aran
filin M oruna A nadolu Z eybekle r i” başlıklı yoğunçaları çıkarır. Ya
pım , içerdiği m üziğe ek olarak zey bek türü ve seslendiren m üzikçiler açısından iyi bir belgeseldir. Y ine 2 0 0 1 ’de yayım lanan “Ayde M o ri” başlıklı yoğunçalar ise “ B ir Balkan
Y olcu luğu ” adlı to pluluğun geniş
dağarını yansıtan seçkidir.
M
uammer Ketencoğlu,
bizim ve bölgemizin
halk müziğini yorumlarken
içindeki sesi yansıttığını
söylüyor; ancak bir amacı
daha var. Toplumları müzik
aracılığıyla önyargılardan
arındırmak; kardeşlik,
dostluk ve barışın egemen
olmasını sağlamak istiyor.
Sanatçı bütün bu albüm lerde, din letilerinde, katıldığı m üzik şenlikle rinde ve yurtdışı gezilerinde bölge m izin m üziklerini ak ordeonla ses lendiriyor ve söylüyor. Çalgısını halk m üziğine uyarlayışı çok başarılı. Yo rum ladığı m üziğin içeriğine göre klarnet, ut, klasik kem ençe, kem an ve gitar gibi çalgıları da kullanm ak
tadır. Ilım lı bir çokseslilik, gerekli yerlerde m üziğe derinlik k azandır m aktadır. B azı değerli m üzikçiler, bu özgün seslendirm e biçim inin ortaya çıkm asında kendisiyle işbirliği için dedirler.
K etencoğlu, 1989’dan sonra h alk bilim araştırm aları üzerinde y o ğ u n laşır. “A k ad em ik n itelik li olm ak
tan çok , d ik k a tli ve a ra ştırm a cı d u yarlığıyla” yürütülen söz ko n u
su çalışm alar, “ dünyanın d ört bir
y an ın d an m ü zik ve b elge içeren çok k ap sam lı b ir arşivin tem elle r in i” oluşturur.
A ra ştırıla n alan, B a lk a n la r’dan E n d onezya’y a uzanm aktadır. Sanat çın ın söylediğine göre arşiv h erke se açıktır ve istendiğinde genç b e s tecilerim ize kaynak oluşturabilecek tir.
Kemikleşmiş önyargılar
M uam m er, bizim ve bölg em izin h alk m üziğini yorum larken içindeki sesi yansıttığını söylüyor; ancak bir am acı daha var. Yoğunluğu azaltıl m ış savaşlar her yıl yüz binlerce in sanı yok ediyor. G üzel dünyam ız bü yük acılar ve felaketler içindedir. En önem li neden, insanoğlunun kem ik leşm iş önyargılarıdır. H alk m üziği ise toplum lar arasındaki o rtak n o k taları sergiliyor. Söz gelim i zeybek, hem bizde, hem de Yunanistan’da oy nanm aktadır.
H icaz m akam ı B alkan ülkelerinin tüm ünde kullanılıyor. Bu durum da toplum lar onun aracılığıyla önyargı lardan arınabilirler; kardeşlik, dost luk ve son barış onun sayesinde y a kalanabilir.
İşte sanatçı, böyle bir soylu m isyo nun adamıdır. Sunduğu m üzik herke si coşturuyor ve m utlu kılıyor. B aşarılar dileriz.
Taha Toros Arşivi