• Sonuç bulunamadı

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde sivil toplum kuruluşlarının rolü - Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK ) Örneği -

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde sivil toplum kuruluşlarının rolü - Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK ) Örneği -"

Copied!
123
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

SOSYOLOJĐ BĐLĐM DALI

YEREL YÖNETĐMLERĐN GÜÇLENDĐRĐLMESĐNDE

SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ

- ERZURUM KALKINMA VAKFI ( ER-VAK ) ÖRNEĞĐ -

Selim DELĐOĞLAN

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

Danışman:

Doç. Dr. Köksal ALVER

(2)

BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI

Adı Soyadı Selim DELĐOĞLAN Numarası 044205002002 Ana Bilim / Bilim

Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Ö ğ re n c in in Tezin Adı

Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü

– Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK ) Örneği -

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (Đmza)

(3)

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ KABUL FORMU

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan “ Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü–Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK) Örneği ” başlıklı bu çalışma 05 / 03 / 2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Danışman ve Üyeler Đmza

Doç. Dr. Köksal Alver Danışman

Doç. Dr. Mustafa Aydın Üye

Doç. Dr. Ramazan Yelken Üye

Adı Soyadı Selim DELĐOĞLAN 044205002002 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Köksal ALVER

Ö ğ re n c in in Tezin Adı

Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü

(4)

ÖNSÖZ

Günümüzde gerek akademik olarak gerekse kamusal alanda üzerinde en çok durulan ve tartışılan konu hiç kuşkusuz sivil toplum olsa gerek. Türkiye bu kavramla daha çok 1999 Marmara Depremiyle tanıştı. Đnsanlara yardım eden, onların ellerinden tutan, ihtiyaçlarını gideren bir sivil toplum vardı. Bu sayede Türkiye sivil toplumun önemini daha iyi anlamış oldu. Ama günümüzde artık sivil toplum sadece yardım kuruluşu olarak değil, ekonomi ve kalkınma alanında da önemini hissettirmeye başladı ve en etkin başrol oyuncularından biri haline geldi.

Bunun yanında hızla gelişmekte olan ve nüfusunun büyük çoğunluğu kentlerde yaşayan Türkiye’de artık insanlar, daha yüksek kalitede kamu hizmetlerinden yararlanabilmek, kent ve çevre değerlerini koruyabilmek, yaşadıkları yörenin yönetimine ağırlıklarını koyabilmek için, yerel yönetimleri ve yerinden yönetimin önemini kavramak zorundadırlar. Bu alandaki hak ve sorumluluklarını bilmeleri, hem demokratik olarak hem de o yörenin bir insanı olarak yörenin ihtiyaçlarının giderilmesinde bende varım diyerek yönetime dolaylı olarak katılması gerekmektedir.

Merkezi yönetim anlayışının büyük devletlerde ne gibi sıkıntılara yol açtığını hepimiz bilmekteyiz. Sıkıntıların giderilmesi, uzun zaman almakta veya yörenin gerçekten ihtiyacını giderecek çözümlerin bulunmasında yetersiz kalmaktadır. Đşte tam burada bir ülkenin kalkınabilmesi ve gelişebilmesi için günümüzün en önemli iki kavramı karşımıza çıkmaktadır. Biri Âdem-i Merkeziyet yani yerinden yönetim, diğeri de sivil toplum kuruluşlarıdır.

Yerel yönetim gerçekten yörenin sorunlarının birinci elden daha hızlı çözülmesi açısından çok önem arz etmektedir. Güçlü, geniş yetkilerle donatılmış ve kaynaklar bakımından sıkıntı yaşamayan, gerekirse kendi kaynağını kendisi oluşturan bir yerel yönetim, yörenin ve bölgenin kalkınmasında etkili bir rol oynamaktadır.

Ülkelerin kalkınmasında en önemli göstergelerden biride sivil toplumdur. Sivil toplum kuruluşlarının sayısı ve çalışmaları o ülkenin kalkınmasında ve daha da

(5)

gelişmesinde aktif bir rol oynamakta, insanları aktif vatandaşlık bilincinde yönetime dâhil etmekte ve aynı zamanda devletlerin yetişemediği veya yapamadığı faaliyetleri yapmak suretiyle kendini vazgeçilmez bir unsur olarak kamuoyuna kabul ettirmektedir.

Bu çalışmamızda önemi gün geçtikçe artan ve hissedilen, sivil toplumun yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde oynadığı aktif role dikkat çekilerek, uzun zamandır merkezi yönetim anlayışıyla yönetilen ülkemizde sorunların yerinde ve hızlı olarak giderilmesine katkıları, yönetim anlayışına katılım olarak, sadece oy kullanarak katıldığını ve görevini yerine getirdiğini zanneden halkın bilinçlendirilerek daha katılımlı bir toplum yaratmaya ve kendi sorunlarına kendi yaklaşımlarıyla çözümler bulmaya yönlendiren Sivil Toplum Kuruluşlarının öneminden bahsetmeye çalışacağız.

Çalışmamda benden yardımlarını ve hoşgörüsünü esirgemeyen başta danışman hocam Doç. Dr. Köksal ALVER’e teşekkürlerimi bir borç biliyorum. Benden yardımlarını hiç esirgemeyen, çok sevdiğim arkadaşım Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Hasan Hüseyin TAYLAN’a; faaliyetlerini inceleme ve tanıma imkanına sahip olduğum Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) yöneticisi Sayın Erdal GÜZEL’e ve Vakıf Genel Sekreteri ve aynı zamanda Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU’na; yine bana bu çalışmamı hazırlamamda destek olan, kayınbiraderim Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mustafa AKILLI’ya ve en önemlisi sürekli sevgisiyle bana destek olan biricik eşime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

(6)

Adı Soyadı Selim DELĐOĞLAN Numarası 044205002002 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı

Doç. Dr. Köksal ALVER

Ö ğ re n c in in Tezin Adı

Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü

– Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK ) Örneği -

ÖZET

Günümüz devlet yapısında, özelliklede büyük devletlerde merkezi yönetim anlayışının uygulanması beraberinde büyük sıkıntıları getirmektedir. Sıkıntıların giderilmesi uzun zaman almakta veya yörenin gerçekten ihtiyacını giderecek çözümlerin bulunmasında yetersiz kalmaktadır. Đşte tam burada yerel yönetim gerçekten yörenin sorunlarının birinci elden daha hızlı çözülmesi açısından çok önem arz etmektedir. Güçlü, geniş yetkilerle donatılmış ve kaynaklar bakımından sıkıntı yaşamayan, gerekirse kendi kaynağını kendisi oluşturan bir yerel yönetim, yörenin ve bölgenin kalkınmasında etkili bir rol oynamaktadır. Ülkelerin kalkınmasında en önemli göstergelerden biride sivil toplumdur. Sivil toplum kuruluşlarının sayısı ve çalışmaları o ülkenin kalkınmasında ve daha da gelişmesinde aktif bir rol oynamakta, insanları aktif vatandaşlık bilincinde yönetime dâhil etmekte ve aynı zamanda devletlerin yetişemediği veya yapamadığı faaliyetleri yapmak suretiyle kendini vazgeçilmez bir unsur olarak kamuoyuna kabul ettirmektedir.

Bu çalışmamızda önemi gün geçtikçe artan ve hissedilen, sivil toplumun yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde oynadığı aktif role dikkat çekilerek, sorunların yerinde ve zamanında daha hızlı çözülmesi, halkın yönetime daha bilinçli olarak katılmasının sağlanması ve bu aşamada sivil topluma düşen görevler üzerinde durulmuştur.

(7)

Adı Soyadı Selim DELĐOĞLAN Numarası 044205002002 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Köksal ALVER

Ö ğ re n c in in

Tezin Đngilizce Adı

Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü

– Erzurum Kalkınma Vakfı ( ER-VAK ) Örneği -

SUMMARY

In today’s state comprehension, applying central management understanding especially in big states brigns big problems at the same time. Overcoming problems takes a long time or ıt ısn’t enough to find real solutions to the area. At this point,local administrative presents a great deal importance to overcome the problems of area at the highest priority. A local administrative which is strong, provided with vast authorities and has no diffıculty for sources,when necessary forming ıts own resource, plays an effective role on area’s progress. One of the most important signs of countries’ progress is civil social group. The numbers of civil society groups and their Works take a effective role on ıts progress and development,includes people in administration for active citizenship consciousness and at the same time ıt makes ıtself as irrenouncable component to public opinion by doing activities which states can’t do or catch up with.

In thıs study,we worked on civil society group taking an active role of for supporting local adminstrative ,overcoming problems fast appropriate and on time ,providing public to participate in admistration more consciously and at this stage the missions of civil society groups.

(8)

ĐÇĐNDEKĐLER

Sayfa No

Bilimsel Etik Sayfası ………... i

Tez Kabul Formu ………... ii

Önsöz / Teşekkür ………... iii

Özet ………. v

Summary ……… vi

GĐRĐŞ……… 1

BĐRĐNCĐ BÖLÜM – 1-YEREL YÖNETĐM VE SĐVĐL TOPLUM ĐLĐŞKĐSĐ 1.1. Yerel Yönetim Kavramı………... 6

1.1.1. Yerel Yönetim Tanımı………... 6

1.1.2. Yerel Yönetimin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Süreci………... 7

1.1.3. Yerel Yönetimin Kavramsal Analizi………... 10

1.2. Türkiye’de Yerel Yönetimin Tarihsel Boyutu……….. 12

1.3. Yerel Yönetim Teşkilatı/Elemanları ………... 16

1.3.1. Đl Özel Yönetimleri ………. 16

1.3.2. Belediye ………...……18

1.3.3. Köyler ve Muhtarlık ……… 21

1.4. Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Sorunları ……… 23

1.5. Yerel Yönetimde Sivil Toplum Kuruluşlarının Yeri ………... 25

1.5.1. Sivil Toplum Kavramı ……… 26

1.5.2. Sivil Toplum Kuruluşlarının Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Süreci ... 29

1.5.3. Çağdaş Sivil Toplum Kuruluşlarının Taşıması Gereken Özellikler.36 1.5.4. Sivil Toplum kuruluşlarının Yerel Yönetime Katkıları ………... 39

(9)

ĐKĐNCĐ BÖLÜM 2-YEREL YÖNETĐME SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARININ KATKISI: ERZURUM KALKINMA VAKFI

( ER-VAK ) ÖRNEĞĐ

2.1. Er-vak’ın Kuruluşu ………... 41

2.1.1. Er-vak’ın Kuruluş Amacı ………..…... 41

2.1.2. Er-vak’ın Özellikleri ……….…….…... 43

2.2. Er-vak’ın Yerel Yönetime Katkısı ………... 44

2.2.1. Er-vak Olarak Yerel Yönetime Bakış ………... 45

2.2.2. Erzurum’da STK’nın Karşılaştıkları Sorunlar ve Sıkıntılar …….. 50

2.3. Er-vak’ın Faaliyet Alanları ………... 52

2.3.1. Erzurum’la Đlgili Çalışmaları ………... 52

2.3.2. Ekonomik Faaliyetler ………... 54

2.3.3. Sosyal Faaliyetler ………... 55

2.3.4. Kültürel Faaliyetler ……… 60

2.4. Er-vak’ın Yerel Yönetime Katkısı Đle Đlgili Gözlemler / Tespitler … 64 2.4.1. Vakıf Çalışanlarının Bakışıyla Er-vak ………... 64

2.4.2. Yerel Basında Er-vak ………... 88

DEĞERLENDĐRME ……… 94 SONUÇ ……….. 97 KAYNAKÇA ………... 103 YARARLANILAN KAYNAKLAR………... 106 EKLER ………...113 Özgeçmiş ………..115

(10)

GĐRĐŞ

Sivil toplum kavramı özellikle günümüzde gittikçe önemini hissettiren bir kavram olma özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Bunun altında yatan nedenlerden bir tanesine de bu kavramın ülkelerin demokratik olarak gelişmesinde sihirli bir etkisinin olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü günümüzde sivil toplum demokrasinin olmazsa olmaz koşulu sayılmaktadır. Sivil toplumun öneminin artması 1980’li yıllarda dünyada meydana gelen demokratikleşme hareketlerinin artmasıyla paraleldir.

Aynı şey ülkemiz içinde geçerlidir. Sivil toplum kavramı, ülkemizde özellikle Marmara depreminden sonra daha da belirgin bir şekilde ön plana çıkmış, en fazla itibar kazanan kavramlardan biri olmuştur. Hemen hemen her kesim için pozitif bir değer ifade etmektedir.

Sivil Toplum Kuruluşları ( STK ) son yıllarda da gelişmelere paralel olarak dünya gündeminin başlıca konularından biri olup, ülkemiz için de büyük önem taşımaktadır. Artık uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri toplumsal kararların alınmasında seçilmişlerle birlikte rol almaktadırlar. Bu gelişmenin ardında yatan nedenlerden belki de en önemlisi, artık insanların geleceklerini belirleyecek konuları, seçtikleri temsilcilere de bırakmak istememeleri, doğrudan söz sahibi olmak istemeleri. Bu da sivil toplum kuruluşları aracılığıyla gelişen katılımcılığı beraberinde getiriyor.

Öte yandan insanlar, birer ürün ve hizmet tüketicisi olarak özel sektörde, yalnızca kendisine sunulanı değil, gerçek bir seçim hakkını istiyorlar. Bu nedenle de artık insanlar giderek kitle içinde erimeyi değil, birey olmayı öne çıkarıyorlar.

Dünya ölçeğinde gözlemlenen devletin daha fazla demokrasiye yönelmesi eğilimine paralel olarak, sivil toplum kuruluşları toplumu ilgilendiren konularda daha fazla söz sahibi bir konuma geldiler. Bunun bir sonucu olarak da sorunlara yönelik bir çalışma tarzını benimsemiş durumdalar. Bu, gerek ulusal, gerek evrensel ölçekte, insanların yaşamını etkileyen, çevre, iletişim, sağlık gibi ana gündem maddelerine odaklanmış sivil toplum kuruluşları anlamına geliyor.

(11)

Günümüzde de, toplumsal hareketlerin yükselmesi ve siyasi partilerde yaşanan değişimin dışında, en temel yükseliş olarak katılımcı demokrasi ve aktif vatandaşlığın örgütlülüğü olarak STK’ları görüyoruz. Bu kavramın öneminin anlaşılamadığı dönemlerde vatandaşlar aktif olmak, örgütlenmek, çevreyi değiştirmek gibi bir şeyi varsaymıyorlardı. Bu yüzden de güçlü devlet ve pasif toplum anlayışı ortaya çıkıyordu. Yani bir vatandaşın en önemli katılımı, gidip dört yılda bir seçimlerde oy vermek oluyordu. Hâlbuki sivil toplumun gelişmesi, aktif bir vatandaşlık anlayışını gündeme getiriyor ve de buna aktif ve sorumlu vatandaşlık deniyor. Yani aktif vatandaşı çevresindeki sorunlarla ilgilenen ve bunları değiştirme sürecine giren vatandaş olarak tanımlayabiliriz. Đşte bu, yeni bir oluşum; esasında, aktif ve sorumlu vatandaşlık anlayışının toplumda yaygınlaşması, STK’ların öneminin odaklandığı noktaların başında gelmektedir. Tek başına aktif olamayan birtakım insanlar, gönüllü olarak bir araya gelip bir şey yapmaya başlıyor ve bu sayede STK’lar da bu şekilde hem katılımı artırıcı, hem de toplumu dönüştürücü etkiler oluşturuyorlar.

Sivil toplumun demokratik değişimin ana unsuru olarak algılanması ve yurttaş örgütlenmelerinin sivil topumla özdeşleştirilmesiyle kavram üzerindeki tartışmalar da daha nicel bir karakter taşımaya başladı. Artık, toplumların demokratik değişim kapasitesini anlamak için sivil örgütlenmelere bakmakla yetiniyorduk. Bir ülkedeki yurttaş örgütlenmelerinin sayısı, bu örgütlerin ne kadar üyeye sahip oldukları gibi nicel veriler, o toplumun ne derece sivil olduğunu, yani demokrasinin orada işletilme şansının hangi düzeyde olduğunu anlamaya yetiyordu.

Sivil toplum örgütlü binlerce dernek, girişim, ajans ve sivil toplum kuruluşunu temsil eder. Demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti kavramlarının yerleşmesiyle ilgili talepleri, ekonomiyle ilgili endişeleri toplum adına gündeme getirir.

Türkiye’de ise batılı anlamda bir sivil toplum henüz oluşamamıştır. Bunun arkasında tarihsel, kültürel, sosyal, ekonomik birçok neden vardır. Var olan sivil alanın ve buna bağlı olarak başlıca sivil toplum örgütlerinin kendi inisiyatifinden çok devlet politikalarına göre hareket ettiklerini görüyoruz. Yapılan yolsuzluklara karşı ciddi bir halk tepkisinin olmaması, dersleri boş geçtiği için yürüyüş yapan öğrenciler

(12)

hakkında açılan davalar, yine sessiz kalınan çevre katliamları Türkiye’deki cılız kalan sivil alanın kanıtıdır. Ancak yine de 1990’lı yıllarda dünyadaki gelişmelerle birlikte Türkiye’de de bazı sivil toplum hareketlerine tanık olmaya başladık. Bergamalı köylülerin siyanürlü altına karşı yaptıkları eylemler, yurttaş girişimi adı altında yapılan sivil eylemler, kadın hareketleri gibi örnekler yurttaş bilincinin uyanması açısından önemlidir. Tabii ki bunlar henüz yetersiz kalmaktadır.

Son yıllarda Türkiye’de, hem akademik hem de kamusal söylem içinde sivil toplum kavramının canlandığını, sivil toplum faaliyetlerinin ülke genelinde arttığını ve yaygınlaştığını, sivil toplum kuruluşlarının toplumsal değişimin önemli aktörlerinden biri konumuna yükseldiğini gözlemlemekteyiz.

Türkiye’deki STK’lar farklı alanlarda faaliyet göstermektedir. Bunlar arasında yoksulluğun giderilmesi, sağlık hizmetleri, aile planlaması, eğitim, çevre ve çevrebilim, kültürel, etnik ve dini değerlerin teşviki, mesleki ve profesyonel grupların bir araya getirilmesi, kültür merkezleri, camiler, okullar ve nadiren hastanelerin kurulması için fon toplanması bulunur.

Dolayısıyla sivil toplum çağdaş, liberal demokrasiler için olmazsa olmazlardandır. Özellikle gelişmiş ülkelerde demokratik katılımı ve siyasal yönelimleri belirlemede sivil toplum örgütlerinin önemi sürekli olarak ifade edilmekte, özellikle yerel yönetim ve sivil toplum ilişkisi kentsel yaşam alanlarında yerel yönetimlerin demokratikliğini test etmede kullanılmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sivil toplumun önemi daha fazla vurgulanmaktadır.

Gelişmiş Batı ülkelerinde sivil toplum kendiliğinden yerel halkı temsil eden güçler olarak ortaya çıkmış ve aynı zamanda otoriteye karşı engelleyici dengeleyici bir işlev sağlamışken Türkiye gibi ülkelerde daha çok merkezî resmî ideolojinin taşıyıcı işlevi yanında merkezin kararlarının yerel mekânlara nüfuz etmesinde pratik amaçlı kullanılması amacıyla desteklenmiştir. Sivil toplum, siyasete rağmen ve bazen devlete rağmen olmayıp bizatihi siyasetin meşru gördüğü alanda ve müsaade ettiği kadar vardır. Türkiye’nin aksine Avrupa’da belediyeler de sivil toplum örgütleri olarak ortaya çıkmışlardır. Tekeli’ye göre belediyeler, “Avrupa’da feodal beylerin kentleri denetim altına almasıyla kentler feodal beyliklerden oluşan, dolayısıyla yerel

(13)

güç odakları etrafında kümelenmiş bir siyasal düzene sahip özerk kuruluşlardır. Batı demokrasileri için belediye sadece kentte yaşayanların müşterek ihtiyaçlarını karşılayan örgütler değil merkezî devlet otoritesine karşı sivil toplum geleneğinin sürdürüldüğü birimlerdi” (Tekeli, 1983: 5-6). Türkiye’de sivil toplum Mardin’in ifade ettiği gibi bir boşluğa (sivil toplumun yokluğuna) işaret etmiş ve Batı’daki tarihsel gelişim çizgisinin temelinden uzak gelişme göstermiştir (Mardin, 1997: 18). Sivil toplum bu ülkelerde devlet dışında faaliyetlerini sürdürürken baskı ve denetim yoluyla devlet kurumları üzerinde de etkin olmuştur. Türkiye’de ise devletin resmî ideolojisini taşıyan birimler olarak çalışmaktadırlar.

Katılımcı demokrasinin uygulanmasında en önemli aktörlerden sayılan yerel yönetimler ve STK’lar, Türkiye’de farklı düzeylerdeki sınırlamalarla ve engellemelerle karşı karşıya kalmıştır. Fakat küreselleşme süreçleriyle yönetim anlayışında meydana gelen paradigma değişiklikleriyle, yerel yönetim birimlerinin ve STK’larının güçlendirilmesi amacıyla çeşitli düzenlemelerin gerekliliği her platformda vurgulanmaktadır. Yerelleşme ve sivil toplum olgusunun önem kazanmasıyla birlikte yerel yönetim birimleri ve STK’lar çeşitli konularda işbirliği yapmakta ve bunlar arasında yerel ortaklık örneklerine rastlanılmaktadır. Böylece katılımcı, şeffaf, hesap verebilir ve etkin yönetimlerin önü açılmaktadır.

Yerel yönetimler halk katılımının ve demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Çağdaş kent ve devlet yönetiminde görülen değişim ve gelişmeler yerel yönetimleri demokratik devletin olmazsa olmaz koşulu haline getirmiştir. Yerel yönetimler toplumsal ve ekonomik gelişmede, halkın siyasal açıdan bilinçlenmesinde ve genel olarak tüm toplumun özgür ve demokratik bir nitelik kazanmasında çok önemli işlevleri yerine getirirler.

Ülkemizde uzun bir dönemden beri yerel yönetimler üzerinde yapılan tartışmalar henüz bir sonuca bağlanmış değildir. Bu bağlamda, kamuoyunda sık sık yerel yönetimler reformundan söz edilmektedir. Yerel yönetimlerle ilgili yapılan tartışmaların odağında yerel yönetimlerin mali kaynaklarının ve demokratik niteliklerinin artırılması, görev ve sorumluluk alanlarının çoğaltılması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Günümüzde gerek yerel yöneticilerin gerekse halkın, yerel

(14)

yönetimler için daha fazla kaynak, daha fazla yetki ve daha fazla demokratik nitelik istedikleri görülmektedir.

Yerel yönetimler, demokrasi ile ilişkilendirilirken ya da bir ülkedeki demokrasinin ne ölçüde işlediğine karar verilirken genellikle yerel yönetimler esası alınır. Başka bir deyişle, bir ülkenin demokratikleşmesinin gerçekleşmesinde yerel yönetimler demokrasinin temel taşları olarak nitelenmektedir.

Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarını, yerel yönetimlerin kalkınmasında etkileri ve rolleri hakkında incelemeye tabi tuttuğumuz bu çalışmamız iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümümüzde yerel yönetim ve sivil toplum kavramının tanımı ve özellikleri belirtildikten sonra, kavramların ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimi, ülkemizde ve dünyada uygulanması ve sorunları üzerinde durulacaktır.

Đkinci bölümümüzde, bir sivil toplum kuruluşu olarak karşımıza çıkan ve bu görevini ve taşıdığı misyonu yerine getirmeye çalışan yerel alanda yaptığı çalışma ve faaliyetlerle Erzurum’da adından çok söz ettiren ve bulunduğu yerel yönetime doğrudan veya dolaylı olarak etkilerde ve yönlendirmelerde bulunan ER-VAK yani Erzurum Kalkınma Vakfı’nın üzerinde duracağız.

Son olarak ise çalışmamızı değerlendirme aşamasından sonra sonuç bölümümüzde başta ER-VAK olmak üzere bütün olarak sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarımız göz önünde bulundurularak ülkemizde yerel yönetim anlayışının tam anlamıyla yerine getirilmesi vazifesinde eksikliklerden ve deneyimlerden yola çıkılarak ne yapılabileceği, düzenlemelerin nasıl yerine getirilebileceği, sivil toplum kavramının ülkemizdeki son oluşum durumundan hareketle Avrupa anlayışında bir sivil toplumun nasıl oluşturulabileceği, sivil toplum kuruluşlarının taşıması gereken özelliklere nasıl kavuşabileceği, eksikliklerini nasıl giderilebileceği ve bulunulan yerel yönetimlerin kalkınmasında olumlu olarak ne gibi etkileri ve katkıları olabileceği ve bu sorumluluğun nasıl kazanılabileceği üzerinde durulacaktır.

(15)

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

1-YEREL YÖNETĐM VE SĐVĐL TOPLUM ĐLĐŞKĐSĐ

1.1. Yerel Yönetim Kavramı

Günlük hayatımızı yakından etkileyen hizmetleri yerine getiren kuruluşlar, genelde, yerel yönetim kuruluşlarıdır. Yerel yönetim kuruluşları, kendilerine sağlanan yasal, mali ve teknik olanaklarla bu hizmetleri yerine getirmeye çalışırlar. Yönetimi, hem kamusal mal ve hizmetleri temin eden hem de teminini kolaylaştıran bir araç olarak değerlendirebiliriz. Bu anlamda, topluma yönelik bazı hizmetler, yerel yönetim dışında bireyler veya gönüllü kuruluşlar ile özel topluluklar tarafından da yerine getirilebilmektedir.

Yerel yönetimler, ulusal sınırlar içerisindeki değişik büyüklüklerdeki topluluklarda yaşayan insanların, ortak ve yerel nitelikteki gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan ve hukuk düzeni içerisinde oluşturulmuş olan anayasal kuruluşlardır. Literatürde yoğun olarak kullanılan yerel yönetim tanımı ise evrenselleştirilerek verilmektedir. Buna göre “Yerel yönetimler belirli bir coğrafi alanda yaşayan, yerel topluluğun bireylerine kendilerini en çok ilgilendiren konularda hizmet üretmek amacıyla kurulan, karar organları yerel toplulukça seçilerek göreve getirilen, yasalarla belirlenmiş görevlere ve yetkilere, özel gelirlere, bütçeye ve personele sahip, üstlendiği hizmetler için kendi örgütsel yapısını kurabilen, merkez yönetimi ile ilişkilerinde yönetsel özerklikten yararlanan kamu tüzel kişileridir” tanımlaması yapılmaktadır (Öner, 2001:28).

1.1.1. Yerel Yönetim Tanımı

Genel kabul gören tanımı ile yerel yönetimler, belirli bir coğrafi alanda ( kent, köy, il vb.) yaşayan yerel topluluğun bireylerine, bir arada yaşamak nedeniyle kendilerini en çok ilgilendiren konularda hizmet üretmek amacıyla kurulan, karar

(16)

organları yerel toplulukça seçilerek göreve getirilen, yasalarla belirlenmiş görevlere ve yetkilere, özel gelirlere, bütçeye ve personele sahip, üstlendiği hizmetler için kendi örgütsel yapısını kurabilen, merkez yönetimi ile ilişkilerinde idari özerklikten yararlanan kamu tüzel kişileridir.

Mustafa Ökmen yerel yönetim ile merkezi yönetim arasındaki ilişkiyi eserinde şu şekilde açıklamaktadır. “Yerel yönetim kuruluşları, ülkenin yönetim sisteminin bütünlüğü içinde yer alırlar. Kuruluş ilkeleri, görev ve yetkileri, gelir sistemleri yasama organları tarafından belirlenir. Yerel yönetimler, merkezi yönetimin hiyerarşik denetimi altında değillerdir. Merkezi yönetim, yerel yönetimler üzerinde hukuka uygunluk denetimi yürütür. Merkezi yönetim ayrıca, ülke yönetiminde birlik ve bütünlüğü sağlamak amacıyla yerel yönetimlerinde uymaları gereken ulusal amaçlar, hedefler, ilkeler ve standartlar belirler. Buna karşılık yerel yönetimler, yürütülmesi kendilerine bırakılmış olan kamu hizmetlerine ilişkin kararlar almak, tercihleri yapmak, bunlar için vergi almak yetkisini de içerecek biçimde, çeşitli yollarla mali kaynak bulmak, bu kaynakları hizmetleri için kullanmak ve bu hizmetleri yürütmek için gerekli iç örgüt yapılarını kurmak bakımlarından idari özerklikten yararlanırlar” ( Ökmen, 2002:99 ).

Evrensel bir tanım ile yerel yönetimler, belirli bir coğrafi alanda (köy, kent, kasaba, il, v.b) yaşayan yerel topluluğun bireylerine, bir arada yaşamak nedeniyle kendilerini en çok ilgilendiren konularda hizmet üretmek amacıyla kurulan, karar organları (kimi durumlarda yürütme organları) yerel toplulukça seçilerek göreve getirilen, yasalarla belirlenmiş görevlere ve yetkilere, özel gelirlere, bütçeye ve personele sahip, merkezi yönetimle olan ilişkilerinde yönetsel özerklikten yararlanan kamu tüzel kişileridir.

1.1.2. Yerel Yönetimin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Süreci

Yerel yönetimlerin ortaya çıkışları, ülkenin yönetim yapısı içindeki yerlerini alışları da siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürüdür. Bu durumu Prof. Dr. Ruşen Keleş şöyle açıklamaktadır. “Siyasal neden özgürlükçü demokrasilerin temelinde

(17)

yerel özgürlüklerin yer alması gerektiği yolundaki inanç ve buna bağlı olarak yerel kendi kendini yönetim ilkesidir. Ekonomik neden ise kıt kaynakların optimum etkinlikte kullanılabilmesinin koşullarından biri olan arzın tüketici tercihlerine uydurulması gereğidir” (Nadaroğlu- Keleş,1991:23-24).Bir ülkede kamu yönetimi örgütlenirken iki zorunluluğun göz önünde tutulmasında fayda vardır. Bunlardan birincisi, ülkede yürütülen idari faaliyette asgari bir homojenlik sağlanması, diğeri ise ülkenin değişik coğrafya alanlarının kendine has özlemlerinin ve farklılıklarının yönetime yansımasıdır. Yönetim faaliyetlerinde birlik ve homojenlik sağlanması gereksinimine merkezden yönetim, halkın yerel gereksinimlerini karşılama, isteklerini seslendirme, karar alma sürecine katılma gibi istemlerine de yerinden yönetim cevap verebilir. Bu istemleri gerçekleştirecek olan yerel yönetimin üç anlamı içerdiği söylenebilir. Bunlardan birincisi yerel yönetimin kendini yöneten topluluk olması diğer bir deyişle özerk olması, ikincisi yerel nitelikli gereksinimleri karşılayan bir örgüt olması, üçüncüsü ise merkezi hükümetin bir alt birimini oluşturmasıdır. Görüldüğü gibi yerel yönetimlerin ortaya çıkışlarında siyasal ve ekonomik nedenlerin çok önemli etkisi vardır. Ancak yerel yönetimlerin sayılan istemleri yerine getirebilmesi için, hukuksal düzenlemelerin varlığına gereksinim vardır. Bu ise yerel yönetimlerin varlık nedenleri incelenirken, ekonomik ve siyasal faktörlerin yanı sıra hukuksal boyutunu da ele almayı gerektirir.

Günümüzde yerel yönetimlerin varoluş sebepleri açıklanırken genellikle üç faktöre yer verilmektedir. Bunlar: Ekonomik, hukuksal ve siyasal faktörlerdir.

a) Ekonomik faktörler:

Yerel yönetimlerin var oluşları ekonomik gerekçelerle temellendirenler özellikle şu noktalara dikkati çekmektedirler.

• Yerel yönetimler, kendi bölgelerindeki ihtiyaçların neler olduklarını ve miktarlarını merkezi idareye oranla daha akılcı bir biçimde saptayabilme olanaklarına sahiptirler. Bu durum, kaynakların israf edilmesini azaltır.

• Aynı hizmetlerin üretilmesi halinde; yerel yönetim, merkezi idareye oranla daha fazla verim elde eder.

(18)

• Kitlelerin ekonomik taleplerini iletmeleri ve bu konuda etkinlikte bulunmaları açısından, yerel yönetimler, merkeziyetçi otoriteye daha fazla avantajlı konumdadırlar.

Kısacası, yerel yönetimler ekonomik açıdan aynı verimi, merkezi idareye oranla daha az kaynakla sağlamaktadırlar. Bu nedenle, merkezi idarenin yanında birde yerel bir yönetimin bulunması ekonomik açıdan zorunluluğu olarak ortaya çıkmaktadır.

b)Siyasal Faktörler:

Yerel yönetimlerin varoluşunun, siyasal gerekçesinin özünde demokrasi inancı ve yerel demokratik değerler yatmaktadır. Günümüzde demokrasi anlayışının gelişmesi ve yerleşmesine koşut olarak, yerel yönetimlerin önemi de giderek artmış ve toplumsal yapı yaşamın demokratik bir şekilde düzenlenmesinde yerel yönetimler vazgeçilmez siyasal enstrümanlar haline gelmişlerdir. Toplumsal yaşama ilişkin bütün kararları merkezden almak rasyonel bir tutum değildir. Çünkü merkezi idare ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar özverili çalışırsa çalışsın, o bölgenin yerel koşullarını o bölgede yaşayan insanlar kadar iyi bilemez, değerlendiremez. Bu nedenle bu konuda yapılması gereken şey, bölgesel sınırlar içerisinde insanların kendi seçtikleri temsilcileri aracılığı ile ihtiyaçlarını belirlemeleri ve bu belirlemeler

doğrultusunda yürütmede bulunmalarını sağlayacak hukuksal zemini

oluşturmaktadır.

c) Hukuksal Faktörler:

Yerel yönetimlerin varoluş nedenlerinin hukuksal dayanaklarını belirtirken merkezi yönetim ve yerinden yönetim kavramlarının açıklanması gerekir.

Merkezden yönetim, bir ülkede merkez memurlarının daha geniş yetkilere sahip olduğu ve alt kademe memurlarının yetkilerinin ve takdir haklarının azaldığı bir yönetim biçimidir. Yerinden yönetim ise, kamusal güçlerden bir kısmının merkezi otoriteden alınarak daha az yetkili bir otoriteye aktarılmasıdır. Yerel

(19)

yönetimlerin niçin var olması gerekçesini savunan görüşlerin hukuki dayanağı da, yerinden yönetim kavramıdır. Buna göre, merkezi otoriteden alınıp yerel otoriteye aktarılan yetkiler eğer yürütmeye ilişkin yetkiler ise idari bir adem-i merkeziyet esası, bir bölgenin sakinlerine o bölgedeki topluluğun ortak ve genel yararlarını gereğince saptamak ve gereğini yerine getirmek hususunda özerklik verilmesidir.

1.1.3. Yerel Yönetimin Kavramsal Analizi

Yerel yönetimler, belli amaçlara ulaşmak, insanların belli gereksinimlerine yanıtlar vermek üzere, toplumların tarihsel gelişmesine koşut olarak ortaya çıkmış birimlerdir. Yerel yönetimler, ülke yönetimi ile kalınmasında merkezi genel yönetimle beraber işlev gören yönetsel ve siyasal bir sivil toplum kurumu olmaktadır. Yerel yönetimlerin en büyük sivil toplum kuruluşları olarak kabul edilmesine karşın, merkeziyetçi yapının etkisiyle daha çok yönetsel birim olma özelliği ön plana çıkmaktadır.

Şerif Öner, ‘Sivil Toplum Kuruluşlarının Yerel Demokrasi ve Katılım Algılamaları’ adlı makalesinde yerel yönetimlerin önemi hakkındaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir. “Günümüzde yerel yönetimler, siyasal olgunluğun gelişmesi, demokratik anlayışın benimsenmesi ve ülke barışına katkı sağlaması yönünden çok önemli kuruluşlar olarak görülmektedir. Yerel yönetimlerde gösterilecek başarı, demokratik anlayışın gelişmesine ve ülke düzeyinde daha barışçıl bir ortamın yaratılmasına katkı sağlayacaktır” ( Öner, 2001: 130 ).

Bu doğrultuda kendisini demokratik olarak tanımlayan ülkelerde yerel yönetimler başta halkın yönetime katılması noktasında çok önemli işlevler üstlenmektedir. “Yerel yönetimler demokratikleşme çabası içinde olan ülkelerde de demokratik ilkelerin uygulama alanı bulduğu, dar alanda katılma alanlarının devreye sokulduğu birimler olarak adeta demokrasinin okulu olarak nitelendirilmektedir” (Uzun, Kurt, 2002: 79).

Yerel yönetimler özellikle sivil toplumun gelişmesine olan olumlu katkıları, yurttaş bilincinin sağlanması ve belde halkına kendi sorunlarına özgü çözümler bulma şansının verilmesi açısından da özellikle katılım sorunları yaşanan ülkeler

(20)

açısından önemli kurumlardır. Ülkemizde bu katılım sorunlarının yaşandığı ülkelerden biridir. Diğer yandan, dünyaya uyum süreci yaşayan ülkelerde, halka kendilerini daha iyi ifade imkânı sağlayan yerel yönetimler, bölünme karşısında da tampon veya sübap vazifesi de görmektedirler.

Yerel yönetimlerin karar organlarının seçimle iş başına gelmiş olmaları ve kendi işlerini kendi organları eliyle dışarıdan hiçbir karışma olmaksızın görmeleri ve tüzel kişilik sahibi bulunmaları, bu kuruluşlara demokratik ve özerk kuruluş niteliğini kazandırmaktadır. Yerel özerklik ve yerel demokrasi kavramları, işte bu özelliklerin sonucu olan kavramlardır. “Özerklik, bir yerel topluluğun, yerel nitelikte olan işleri, kendi başına, kendi organları eliyle görebilmesi ve buna olanak verecek kaynaklara da sahip olabilmesidir” ( Keleş, 2000: 49 ).

“Siyasal bir organizasyon olan devletin merkezi idareyi kurmasının temelinde ise herhangi bir ülkede yaşayan insanların ortak nitelikteki iç ve dış güvenlik, adalet, toplumsal refah ve kalkınmanın sağlanması, sosyal güvenliğin etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi gibi amaçlar yatar” (Nadaroğlu,1994:3- 15). Bu amaçların gerçekleştirilmesi için her ülkede yönetim görevi ve sorumluluğu genel yönetim ve yerel yönetim olmak üzere iki ayrı otorite ve örgüt arasında paylaştırılmıştır. Đnceleme konumuzu oluşturan yerel yönetimler böyle bir yapı içerisinde tarihi, sosyal, hukuksal ve siyasi faktörlerin etkisi ile biçimlenmiştir. Genel siyaset teorisyenleri de, yerel yönetime tarihi boyunca merkezi devletle yerel halk arasında bir ara kuruluş, alt bir merkezi yönetim birimi, yerel hizmet kurumu ve kendi kendini yöneten özerk topluluk gibi değişik yaklaşım ve tanımlar getirmişlerdir.

Türkiye gibi üniter devletlerde etkin bir yerel yönetim düzeninin varlığı diğer bazı faktörlerin yanı sıra, yerleşmiş ve toplumca kabul görmüş özgürlükçü demokrasinin ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yerel yönetim anlayışının var olmasına bağlıdır. Bu ise tarihsel süreçle yakın ilgili olduğu kadar toplumun sosyal birikimi ile de ilgilidir.

Yerel yönetimler ve siyasi faktörler ilişkisi, temelde yerel yönetimlerin halkın bireysel ve toplumsal olarak yönetime katılması ve yönetimi denetlemesi için, yerel yönetimlerin iyi bir okul olduğu ve yerel yönetimlerin demokrasinin beşiği olduğu

(21)

savına dayanır. Bu kurumların demokrasinin temel kurumları kabul edilmesi inancının altında geleneksel, tarihsel ve ideolojik etmenler yer almaktadır. Bu nedenle bu savın kesin bir veri olarak kabul edilmesinin ötesinde sorgulanmaya ihtiyacı vardır. Yerel yönetimler hakkında her yerde ve her koşulda geçerli gibi sunulan bu temel varsayımlar gerçekte ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerin her ülkede benzer özellikler göstermesini beklemek doğru olmaz. Ülkelerin yönetimsel farklılıklarının yanı sıra, yerel yönetimlerin tarihsel gelişimindeki farklılıklar da önem taşır.

Yerel yönetimlerin ortak tüketim için ortak üretim yapan birimler olarak tanımlanması yerel yönetimlerce gerçekleştirilen fiziksel-kültürel her türlü altyapı yatırımının, planlama ve çevre düzenlemesinin tüm halk için yapıldığı anlamını da beraberinde getirir. Toplumsal nitelikli bu faaliyetler aynı zamanda ekonomik bir içerikte taşımaktadır.

Yerel yönetimler, demokrasi ile ilişkilendirilirken ya da bir ülkedeki demokrasinin ne ölçüde işlediğine karar verilirken genellikle yerel yönetimler esası alınır. Başka bir deyişle, “bir ülkenin demokratikleşmesinin gerçekleşmesinde yerel yönetimler demokrasinin temel taşları olarak nitelenmektedir” (Uçar, 2004: 98). Çağımızın yönetsel gerçekleri ve işleyiş biçimleri açısından bakıldığında; yerel yönetim, demokrasi ve katılım gibi kavramların birbirini tamamlamakta olduğu görülmektedir. “Yerel düzeyde demokrasinin gerçekleşmesi için yerel özerkliğin sağlanması, yerel halkın yönetim kararlarına etkin bir biçimde katılması, gerek karar alma sürecini gerekse kararların uygulanmasına yönelik denetimin yerel halkın katılımı ile gerçekleştirilmesi gerektiği savunulmaktadır” (Öner, 2001: 54)

1.2. Türkiye’de Yerel Yönetimin Tarihsel Boyutu

Kendi toplumsal koşullarımızın yarattığı bir kurum olmamakla birlikte, Türkiye’de yüzyılı aşkın bir yerel yönetim geleneğinin varlığından söz edilebilir. “Türkiye’de yerel yönetim geleneği modern merkeziyetçilikle yaşıttır denilebilir. Uzun bir tarih içinde gelişen ve endüstri çağının idari merkeziyetçilik döneminde

(22)

kabuk değiştirerek, yeni koşullara uyum sağlayan Avrupa’daki yerel yönetimlerin tersine ülkemizde yerel yönetim; Bab-ı Ali imparatorluğu etkin bir biçimde kontrol etmeye giriştiği ve kısmen bunu başardığı bir dönemde doğdu” ( Ortaylı, 1985:29 )

Yerel yönetim olgusu, ülkemizde ancak 19.yy.’ın ortalarından sonra var olmaya başlamıştır. Đlk oluşma döneminden günümüze, Türkiye’de yerel yönetim, yerel demokrasi ve yerellik gibi kavramların ancak demokrasi fikrinin gelişmesine paralel olarak geliştiğini söylemek mümkündür. Türkiye’de 19. yy.’da başlayan ıslahat hareketleri, cumhuriyet dönemindeki gelişmeler ve çok partili hayata geçişle bu gibi kurumların oluşturulmaya başlandığını ve geliştirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bu nedenle Türkiye’de yerel yönetim tarihinin Avrupa kadar çok eski olmasa da doğal olarak demokrasi faaliyetlerinin başlaması ile birlikte Tanzimat sonrasına kadar götürebiliriz.

Đlber Ortaylı bu dönemdeki çalışmalara yerel yönetimler açısından şu şekilde yaklaşmaktadır. “Yerel yönetimin, ülkemizde Tazimat ve Islahat Hareketlerinin bir sonucu olduğu söylense de, yerel yönetimi bu reformların doğrudan bir amacı görmek yanlış olacaktır; çünkü Tanzimat ve Islahat Hareketlerinin amacı devleti çağdaş yönetim ilkelerine göre düzenlemek, yani devlet gücünün tek elde toplanmasını, tek elden etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamaktı” ( Ortaylı, 1985:9 ).

Konumuz açısından bize çok önemli kaynaklık eden kişilerden birisi de Prens Sabahattin’dir. Prens Sabahattin “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” adlı eserinde Türkiye için “âdem-i merkeziyetçi” ( yerinden yönetimci ) bir yönetimden söz etmiştir. Çok

açık olmamakla birlikte Prens Sabahattin, burada, yönetimin yeniden

düzenlenmesinde, özekçiliğin ( merkeziliğin ) sınırlandırılmasını, bölgelerin yönetiminin üretim aşamasında başarı kazanmış yetkili ve sorumlu kişilerden oluşacak “yereysel hükümetlere” bırakılmasını önermiştir. Gerçekte, önermekte olduğu model, imparatorluğun otoriter özekçi yönetimi karşısında yerelliğin bir alternatif güç olarak desteklenmesini amaçlıyordu. Genel işleri etkin bir biçimde dağıtarak köklü bir güç ayrımı sağlayabilecek kimselerin bulunmaması durumunda tüm yetkilerin özekte ( merkezde ) toplanması sonucunda, yönetim gücünün ve egemenliğin tek elde ya da “zorbalar kurulu” elinde özekselleşmesinin tehlikelerine

(23)

dikkat çekmiştir. Prens Sabahattin aslında bize burada ülkemizin yerel yönetim açısından nasıl bir yapı dönüşümü geçirmesi gerektiğinden bahsederek o zaman ki çalışmalarda etkili olmuştur.

Belediye yönetimleri kurulmadan önce de Osmanlı Devleti’nde de şüphesiz kentler ve buralarda yaşayan insanların ihtiyaç duydukları hizmetler bulunmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ilk belediye 19. yy.da kurulmasına rağmen, Osmanlı toplumunda, kentsel örgütlenme, kentle ilgili kolektif davranış kalıpları oluşturma ve kentte yaşayanlara hizmet götürme geleneği çok daha eskilere dayanmaktadır. “Bu tip oluşumlar (örneğin loncalar, tarikatlar, cami ve medreseler) kentsel faaliyetleri tanzim etmeye yardım ederken diğer yandan da, halkın kent hayatına katılımını sağlayan kurumlar olarak önemli işlevler yüklenmişlerdir. Bunun yanında, kent sakinlerinin de kentlerle ilgili temizlik ve benzeri hizmetlere katıldıkları bilinmektedir” ( Uzun, Kurt, 2002:79 ).

Türkiye’de ilk belediye örgütü 1854 yılında Đstanbul’da kurulmuştur. Osmanlı yönetimi, özellikle yabancıların yaşadığı en modern liman kentinin karşılaştığı sorunların yoğunlaştığı bir bölgede, Galata ve Beyoğlu’nda modern belediye hizmetlerinin görülmesini sağlamak amacıyla ilk belediye örgütünü burada kurmuştur. Đstanbul 14 belediye dairesine ayrılarak, yeni bir belediye örgüt modeli geliştirilmiş, ancak “Altıncı Daire-i Belediye” dışındaki bölgelerde hizmet götürecek etkin bir örgüt yapısı kurulamamıştır. “Altıncı Daire-i Belediye, hizmetin yerine getirilmesi için gerekli masrafları karşılamak üzere gelir tahsil edebilen ilk Türk yerel yönetim kuruluşu olup bu konuda tekliğini uzun süre korumuştur” ( Ortaylı, 1985:128 ).

Ancak buradan şu sonu çıkarabiliriz ki; Đstanbul’da o bölgede – Galata ve Beyoğlu - yaşayan halka baktığımızda çoğunluğunu gayrimüslim halkın oluşturduğu ve ticaret hacminin en çok işlem gördüğü yerlerden biri olduğu görülebilir. Yani yerel yönetim hizmetlerinden öncelikli olarak Osmanlı’da gayrimüslim halkın faydalandığı söylenebilir.

Kurulan bu belediyelerin başında hükümetçe atanan bir Şehremini bulunmaktaydı ve ayrıca 12 kişilik bir kent kuruluda ( Şehir Meclisi ) vardı. Meclise

(24)

Şehremini başkanlık ediyordu. Şehreminin iki yardımcısı vardı ve bunlarda Şehir Meclisinin doğal üyeleriydiler. Şehir Meclisi üyelerinin göreve gelmeleri de atamayla oluyordu. Ancak, meclis üyelerinin, “Đstanbul’da oturan her sınıf Osmanlı tebaasından ve esnafın mutemet ve muteberlerinden” olmaları gerekiyordu. Aranan koşullar arasında özellikle esnafın güvenilir ve saygın kişilerden olmaları koşulunun bulunması dikkati çekmekte ve yerel kurulun oluşmasındaki seçkinci anlayışı yansıtmaktadır. Meclis üyelerinden üçte ikisinin her yıl yenilenmesi gerekiyordu

1856 Islahat Fermanı Osmanlı yönetim yapısı üzerinde önemli etkiler yapmış, Ferman halkın yönetime katılmasını teşvik ederken, bunun taşra yönetim birimleri olan vilayet, liva ve nahiye düzeyinde gerçekleşmesini belirtmiştir. Islahat Fermanı’nın getirdiği bu yeni anlayış ve Đstanbul’da başlayan belediyecilik tecrübesi taşrada da belediye kurulması 1864 ve 1870 yıllarında çıkarılan “Dersaadet ve Vilayet Belediye Kanunu” ile düzenleme altına alınmıştır. “Daha sonra kabul edilen 1876 Kanun-i Esasi’si 12. maddesinde belediye kuruluşu düzenlenmiş, böylece konuya anayasal bir nitelik kazandırılmıştır” ( Uzun, Kurt, 2002:80 ).

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte belediyeler ve yerel yönetim alanında yeni bir döneme girilmiştir. “Cumhuriyet rejimi ilk yıllarda önemli belediyecilik ve imar sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlara aranan çözümler doğrultusunda cumhuriyetin belediyecilik anlayışı oluşmuştur” ( Ortaylı, 1985:27 ). Cumhuriyet sonrasında ülkenin en büyük sorunu savaş sonrası yanan yıkılan kentlerin yeniden imar edilmesi konusu olmuştur. Kurtuluş savaşı sonrası özellikle Batı Anadolu şehirleri Yunan ordusu tarafından yakılmıştı ve bu şehirlerin hızla onarılması gerekiyordu.

Yerel yönetimler alanında, cumhuriyetin kuruluşundan çok partili yaşama geçilinceye kadar Osmanlı yönetim sisteminin etkisi görülebilir. Hatta cumhuriyetin kuruluşu bu alanda bir kesintiyi değil bir devamlılığı getirmiştir. 1923’te yeni bir rejim kurulmasına rağmen Osmanlı’dan devralınan siyasal kültür ve yönetim anlayışı devam etmiştir. Osmanlı’nın merkeziyetçi bürokratik yapısı cumhuriyet sonrası değişikliğe uğramamış aynen devam etmiştir.

(25)

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında yerel yönetimlerin gelişmesini engelleyen önemli etkenlerin olduğu söylenebilir. Bunlardan en önemlisi ülkenin birliğini koruma yönünde oluşan güçlü kaygılardır. Yerel yönetimlerin güçlenmesinin çok zor şartlarda kurulan yeni devletin birliğini bozabileceği endişesi, bu dönemde çevre güçleri üzerinde etkin bir kontrol mekanizmasının kurulmasını sağlamıştır. “1923-1945 yılları arasındaki siyasal yapının bir tek parti rejimi olması ve demokratik yapılara izin vermemesi de önemli bir etken olarak sayılabilir” (Uzun, Kurt, 2002:81).

Nitekim 1980lerden itibaren Türkiye’de yerel yönetimlere dair yapılan düzenlemelere baktığımızda yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve kaynak bakımından önceki dönemlere nazaran ciddi bir gelişme kaydettiğini kabul etmeliyiz. Gelirleri arttırılmış, dahası yeni yetkileri ışığında küçümsenemez kaynaklara sahip olabilecek hale gelmiş Türkiye belediyelerinin yukarıda özetlediğimiz perspektif içinde müthiş bir demokratikleşme hamlesi gerçekleştirmiş oldukları varsayılabilirdi.

1.3. Yerel Yönetim Teşkilatı/Elemanları

Türkiye’de üç ayrı türde yerel yönetim kuruluşu vardır. Bunlar, kentsel yörelere hizmet eden belediyeler, kırsal toplulukların yerel yönetim kuruluşu olan köyler ve il sınırları içinde yerel topluluğa hizmet götüren il özel yönetimleridir. 1984 yılında büyük şehir niteliğinde olan yerleşim yerleri için yeni bir belediye modeli oluşturulmuştur. 3030 sayılı bu yasa büyükşehir belediyelerinin kuruluş ve işleyişini düzenlemektedir.

1.3.1. Đl Özel Yönetimleri

Đl Özel Yönetimleri, Anayasa’nın 127. maddesinde adı geçen üç tür yönetimden biridir. Köy halkının gereksinimlerine köy yönetimleri, kent ve kasaba halkının gereksinimlerine belediyeler karşılık vermek zorunda oldukları halde, Đl Özel Yönetimleri, il halkına dönük hizmetleri sağlamakla görevlidirler. Đl halkına yönelik hizmetler, hem özeksel ve onun taşra örgütü eliyle, hem de Đl Özel

(26)

Yönetimleri tarafından sağlanır. Đl Özel Yönetimlerinin kurulması için, bir yerin il statüsünü sağlayan yasanın çıkması dışında başka bir formaliteye gerek yoktur. Özeksel yönetimin taşra örgütü olan ilin kurulmasıyla, otomatik olarak Đl Özel Yönetimi de kurulmuş olur.

Yerel yönetim türleri içinde belediyelerle köy yönetimlerine uygulanan yasalar Cumhuriyet döneminde çıkarılmıştır. Oysa Đl Özel Yönetimleri ile ilgili temel yasa, Đmparatorluk döneminde, 1913 yılında çıkarılmıştır. Bu yasanın bazı maddelerinin yerini almak üzere hazırlanan 3360 sayılı yasa ise, ancak 1987 yılında yürürlüğe girmiştir. ( R.G. 26 Mayıs 1987, No: 19471 )

Đl Özel Yönetimleri, Osmanlı Döneminde, 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile kurulmuştur. Bu nizamname ile eyalet yerine vilayet ( il ) düzeni benimsenmiş ve iller için, biri genel, öteki özel ( yerel ) olmak üzere iki tür yönetim kabul edilmiştir. O tarihte, Đl Genel Meclislerini, ile bağlı her sancaktan seçilip gönderilen 4’er üye oluşturuyordu. Bu üyelerin ikisinin Müslüman, ikisinin de Müslüman olmayan nüfustan seçilmesi öngörülmüştü.1876 Anayasası döneminde başlatılan yeniden düzenleme çalışmaları, parlamentonun dağılması üzerine yarıda kalmıştı. 1908 Meşrutiyet devriminden sonra başlatılan girişimler, 1913 Mart ayında, Đl Özel

Yönetimleriyle ilgili temel yasanın yürürlüğe girmesiyle sonuçlanmıştır.

“Cumhuriyet döneminde yapılan kimi küçük değişikliklerden sonra, 1987’de çıkarılan 3360 sayılı yasa ile, sistemde, günün değişen koşullarına yanıt vermesi beklenen kimi değişiklikler gerçekleştirilmiştir” ( Keleş, 2000: 138-139 ).

Đl Özel Yönetimlerinin 1913 tarihli yasa ile verilen ve 1914’te bir ölçüde değişikliğe uğratılan ama günümüzde güncelliğini koruyan ve devam ettirilen belli başlı görevleri şunlardır:

a) Tarım ve hayvancılık alanında örnek çiftliklerin kurulması,

fidanlıkların kurulması, tarım araçları için depoların yapılması, aynı zamanda bu araçların çiftçiye kiraya verilmesi, orman yetiştirmek, tarım alanında gelişme sağlamak için her türlü girişimde bulunmak vb.

(27)

b) Sağlık ve sosyal yardım alanında hastane, huzurevleri, yetim çocuklar için yuvalar, tımarhane ve hayır kurumları açmak vb. c) Eğitim alanında orta dereceli okullar, sanat okulları, öğretmen

okulları açmak, ilköğretimin gelişmesi için okullar, gerektiğinde gezici okullar açmak vb.

d) Ekonomi ve ticaret alanında tarım kooperatifleri kurmak, kredi kurumları kurmak ya da kuracak olanlara izin vermek, sanayi odaları açmak, ticaret odaları, ticaret borsaları açmak, panayır ve pazar kurmak, ticaretin geliştirilmesi, kolaylaştırılması ve servetin artırılması için gerekli olan her girişimde bulunmak vb.

e) Bayındırlık alanında il sınırları içindeki bucaklara kadar yönetim birimlerini birbirine bağlayan yolları yapmak, bunların sürekli onarımını sağlamak, göl ve bataklıkların ıslah ve kurutulmasını sağlamak vb.

Đl Özel Yönetimlerinin üç organı vardır: Bunlar vali, Đl Genel Meclisi ve Đl Daimi Encümenidir.

1.3.2. Belediye

Bir yerleşim alanında belediye kurulabilmesi için bazı temel koşulların yerine getirilmesi gerekir. Bu koşullardan birincisi, son nüfus sayımına göre belde nüfusunun 2000'i aşmış olması gerekir, ikincisi, belediye tüzel kişiliğinin verilmesinin belde için ekonomik, toplumsal ve yönetsel nedenlerden ötürü gerekli olması üçüncüsü, kurulacak tüzel kişiliğin yerel gelirlerinin belediye görevlerini yapmasına yetecek ölçüde olmasıdır. Ancak nüfusu 2000'in altında olsa bile ilçe merkezlerinde belediye kurulması zorunludur.

1580 sayılı Belediye yasasının 15. maddesinde belediyelere düşen görevler sayılmıştır. Belediyelerin görevlerini; bütün belediyeler için zorunlu olan görevler ve belediyelerin isteğine bağlı olan görevler olarak ikiye ayırmıştır. Prof. Dr. Ruşen Keleş’e göre yasadaki zorunlu ve isteğe bağlı görev sınıflandırması ayırımına

(28)

gitmeden belediyelerin yasada sayılan görevleri on ana grupta toplamak mümkündür. Bunlar;

a) Kent altyapısı ile ilgili görevler,

Su temini, şebeke yapımı ve dağıtımını sağlamak, kanalizasyon şebekesi kurmak, şehir içi yollar ve meydanları yapmak, parklar ve mezarlıklar yapmak, havagazı üretimi ve doğalgaz dağıtımını yapmak,

b) Şehircilik hizmetleri ilgili görevler,

Çöp toplamak, yolları temizlemek, itfaiye hizmetlerini yerine getirmek, zabıta hizmetlerini yapmak, çöpleri toplamak, cadde ve sokakların temizliği sağlamak ve halk sağlığını koruyucu tedbirleri almak,

c) Đmarla ilgili hizmetler,

Master planı hazırlamak, ayrıntılı imar planları hazırlamak, imar planlarında gerekli değişiklikleri yapmak, yapı ruhsatı vermek, inşaatların kontrolünü yapmak,

d) Ekonomik görevler,

Fiyat ve ücretleri tespit edip denetlemek, hal yerleri açmak, mezbaha kurmak, pazar yerleri kurmak, işportacılığı düzenlemek, küçük sanayi bölgesi çarşısı kurmak, otel, dükkân vb. yapıp kiralamak, ticaret odaları ve benzeri yerleri organize etmek, fuar, sergi, panayır, festivaller düzenlemek, belde dâhilinde ilan ve reklam faaliyetlerini düzenlemek, turistik tesisler kurmak, turistik faaliyette bulunmak,

e) Eğitim ile ilgili görevler,

Okul öncesi eğitim hizmetleri, ilköğretim görevleri, mesleki eğitim kursları düzenlemek, kütüphane ve okuma salonları açmak, öğrenci okutulması

f) Sosyal nitelikli görevler,

Sağlık hizmetleri, dini görevler, nikâh işlemleri, fakirler için yurtlar kurmak, yetim evleri açmak, muhtaç asker ailelerine yardım etmek, ucuz konutlar yapmak, g) Ulaştırma ile ilgili görevler,

Belediye sınırlarında yük ve yolcu taşıt aracı sağlamak ve işletmek, taşıt araçlarının işletilmesine tekel niteliğinde olmamak üzere izin vermek, belediye

(29)

sınırlarında kişilerce ve belediyece yapılan yolcu taşıma ücret tarifesini düzenlemek ve uyulmasını sağlamak, imar planlarında trafik güvenliği için gerekli bölgeleri ayırmak ve uygulamaları izlemek, belediye sınırlarındaki deniz, göl ve nehirlerde gerektiğinde ulaşımı sağlamak, bu araçların sağlamlık, temizlik koşullarını, yolcu ve yük sınırlamalarını, ücret tarifelerini düzenlemek ve kontrol etmek,

h) Sportif ve kültürel konularla ilgili görevler,

Eski eserleri korumak, kütüphane, kültür merkezi açmak spor alanları yapmak, tiyatro, müze, sinema salonları açmak

I) Tarım ve veterinerlik hizmetleri görevleri,

Đnsan ve hayvan sağlığını koruyucu veterinerlik hizmetlerini sağlamak ve denetimini yapmak, gıda kontrol laboratuarları kurmak ve yönetmek, park, bahçe, hayvanat ve bitki bahçesi, fidanlık, koru kurmak, yeşil alanları düzenlemek, korumak; orman, bahçe, mera, vb araziyi hasardan korumak, müşterek suyollarının yapım, bakım ve onarımını yapmak, su birikintilerini kurutmak

i) Mali ve hukuki görevler

Yerel vergiler (vergi, rüsum, harç vb) ile, belediye cezalarını toplamak, kamulaştırma işlemlerini yapmak ( Keleş, 2000: 216-219 ).

Belediye tüzel kişiliğinin organları, Belediye Meclisi, Belediye Encümeni ve Belediye Başkanıdır.

Ayrıca Türkiye'deki yerel yönetim anlayışından hareketle belediyeleşme sürecinin temel özellikleri şu şekilde özetlenebilir;

•••• Belediyeleşme süreci kentleşme süreci ile beraber ivme kazanmıştır,

•••• Belediyelerin % 80.96'sı nüfusu 10.000'den küçük yerleşim birimlerinde bulunmaktadır,

•••• Belediye nüfusunun % 65'i nüfusu 500.000'in üzerindeki kentlerde yaşamaktadır,

(30)

•••• Belediyelerin kuruluşlarında objektif ölçütler tam anlamı ile uygulanamamaktadır. Nüfus kriteri tek ölçüt gibi algılanmaktadır,

•••• Đdari birimler daha fazla gelir kaynağına kavuşacağı ümidi ile statü değiştirme yönünde baskı oluşturmaktadır,

•••• Belediye nüfusunun ve belediyeleşme oranının bölgeler arasında dağılımında önemli dengesizlikler vardır.

1.3.3. Köyler ve Muhtarlık

Köy Yasası 1924 tarihinde çıkarılmış ve o günden bu yana uygulama sürecini devam ettirmektedir. Köy yönetiminin genel olarak zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere iki ana grupta toplayabileceğimiz görevleri vardır. Zorunlu görevler arasında köye temiz ve sağlıklı içme suyu getirmek, evlerin etrafını ve çevresini temiz tutmak, hayvan hastalıkları ile ilgili birimlerle irtibata geçerek gerekli önlemleri aldırmak ve genel sağlığa dikkat etmek, çiftçi mallarını koruyucu tedbirler almak, zararlı böceklerle mücadele etmek, köyü ve çevresini ağaçlandırmak, tarım ve hayvancılığı kollayıcı görevlerini yerine getirmek, köy odası, okul, mescit, meydan vb. imar görevleri vardır.

Đsteğe bağlı görevler arasında ise; köyde ahırlarla evleri ayırmak, binaları zaman zaman badana etmek, köyde hamam, çarşı, pazar yeri yapmak, köye ortaklaşa bazı tarım aletleri almak ve ortaklaşa girişimlerde bulunmak, köyün ihtiyacı olan zanaatçıları yetiştirmek, mezralara iyi bakmak vb. görevleri vardır.

Köy yönetimleri birer kamu tüzel kişisi olarak kimi haklara sahiptirler. Hiçbir devlet kuruluşu, köyün taşınır ve taşınmaz mallarına el koyamaz, sahiplik edemez. Ancak, yasa yetki vermiş ise el koyabilir.

Ruşen Keleş ‘Yerinden Yönetim ve Siyaset’ adlı eserinde muhtarların görev ve sorumlulukları hakkında şu bilgileri vermektedir. “Köy yönetiminin organları arasında köy derneği, köy muhtarı ve Đhtiyar Meclisi bulunmaktadır. Muhtar köyün başıdır. Köy işlerinde söz söylemek, buyruk vermek ve buyrukların yerine

(31)

getirilmesini sağlamak ve kontrol etmek muhtarın hakkıdır. Muhtar, hem devlet hem de köy işleri görür. Devlet adına gördüğü işler çok çeşitlidir. Hükümetçe çıkarılan yasa ve tüzükleri köy içinde halka duyurur, dirlik ve düzeni korur, salgın ve bulaşıcı hastalıklar hakkında ilgili makamlara haber verir, nüfus kayıtlarını tutar, asker toplar, mahkeme kararlarını ilgililere duyurur” ( Keleş, 2000: 185 ).

“Muhtarın göreceği köy işleri ise, zorunlu işleri Đhtiyar Kurulu ile görüşerek yapmak, yaptırmak, isteğe bağlı işlerin yapılabilmesi için köylülere öğüt vermek, köylüyü işe çağırmak, köy işlerine harcanacak parayı toplamak, aylık harcamaların hesabını Đhtiyar Kuruluna vermek, köy işlerinde taraf olarak mahkemelerde bulunmak ve ilgili makamlarca yetkili kılındıkları takdirde, evlendirme memurluğu görevi yapmak. Bu görev dolayı muhtarlar, il ve ilçe nüfus müdürlerine karşı sorumludurlar” ( Keleş, 2000: 185 ).

Bir yerel yönetim birimine benzemekle birlikte, tüzel kişiliği olmayan mahalle biriminden de söz etmek faydalı olacaktır. Mahallenin köy muhtarlığına benzeyen yönü, başında bir muhtar ile Đhtiyar Kurulunun bulunmasıdır. Osmanlı ve Türk toplum yapısının önemli bir kurumu olan mahalle, yönetimsel bir birim olarak 1933 yılında kaldırılmış, örgüt belediyeyle birleştirilmiş, sonra da 1944’te yeniden canlandırılmıştır.

Mahalleler başlıca iki biçimde kurulmuştur: Birincisi, bir kentin ya da kasabanın büyümesi sonucunda ortaya yeni çıkan yerleşim alanlarında yeni mahalleler kurmak gereksinmesinin doğmasıdır. Var olan bir mahalle bölünerek birden çok sayıda mahalle oluşturulabilir. Đkincisi ise, bir yerde belediye kurulurken varlığı sona eren köy tüzel kişiliğinin yanı sıra, bir ya da birkaç mahallenin kurulmasıdır. “Bir belediye sınırı içinde mahalleler kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının değiştirilmesi, belediye meclisinin ve il ya da ilçe yönetim kurulunun kararına ve valinin onayına bağlıdır” ( Keleş, 2000: 250 ).

1977 yılında çıkarılan 2108 sayılı yasa ile, devlet mahalle muhtarlarına belli bir aylık ödemeye başladığından, mahalle muhtarlıklarının sayısındaki artış hızlanmıştır. Ne var ki, artan nüfusları nedeniyle, mahalle muhtarlıklarının, özellikle büyük kentlerde devlete yardımcı olma koşulları giderek azalmaktadır.

(32)

Toplum yapısının temel öğelerinden olan bu tarihsel kurum yeniden düzenlemeye konu yapılırsa, yerel yönetimlerde halk katılımının özendirilmesine büyük katkısı olabilir. Vatandaşlar bu yoldan, resmi kuruluşlarla daha kolay ilişki kurmak şansını kazanabilir.

1.4. Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Sorunları

Türkiye’de yerel yönetimlerin yaşadığı sorunlar temelde merkeziyetçi anlayış ve uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında, Anayasada belirtilen biçimde bile görev ve yetki bölüşümü yapılamamıştır. Yerel hizmetlerin büyük bir bölümü, köy yolları, köy içme suları ve köy imarına varıncaya kadar, merkezi yönetim kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen tümünde, yerel hizmetler, gittikçe artan bir biçimde merkezi yönetimden yerel yönetimlere aktarılırken, Türkiye’de bunun tam aksi uygulanmakta, merkeziyetçi yönetim, son gelişmelere rağmen, ağırlığını korumaktadır.

Bunun yanında yerel yönetimlerin yaşadığı ortak sorunları ana hatlarıyla şöyle belirtebiliriz:

• Demokratik niteliklerin yetersizliği, • Yürütülebilir karar alımında yetersizlikler, • Halk katılımının yetersizliği,

• Đdari ve örgütsel saydamlıkta ( şeffaflıkta ) yetersizlikler, • Yerel yönetimlerin güçsüzlüğü,

• Yerel kamu hizmetleri üzerinde yetki ve sorumluluk, • Yerel yönetimlerin kesin, yürütülür karar alma yetkisi, • Mali kaynak yetersizliği ve kaynak oluşturma yetkisi, • Çağdaş yönetim tekniklerinden yeterince yararlanmama,

• Yerel yönetimlerde nitelikli personel eksikliği. ( Uzun, Kurt, 2002:82-88 ).

(33)

Yerel yönetimlere demokratik nitelik kazandırmanın yollarından bir tanesi

halkın katılım yollarının işlerlik sağlanması ve artırıcı yöntemlerin

uygulanamamasıdır. Mevcut yerel yönetim sistemlerinde bu durumun işlerlik kazanması zor görünmektedir. Halkın yönetime katılımı sağlanarak daha demokratik yerel yönetimler sağlanabilir. Ayrıca ülkemizde halkın yerel yönetimlerin almış olduğu kararları öğrenme veya bilgi edinmesi hususunda sıkıntılar yaşanmakta, asıl amacı halka hizmet olan yönetimlerin kendi halkını yeterince bilgilendirmediği veya bunu yapmaya çalışan yönetimlerinde çalışmalarının maddi imkânlar ölçüsünde yeterli olmadığı görülmektedir.

Var olan yapılarıyla yerel yönetim kuruluşları güçlü bir yapıya sahip değildir. Fakat bu yapı güçlendirilerek yerel nitelikli kamu hizmetlerinin yürütülmesinde yetki ve sorumluluğun yerel yönetimlere verilerek, üstlendikleri hizmetleri yapmaları için gerekli kararlı almaları ve uygulamaları aşamasında planlama, görevlendirme, personel ve örgütlenme konularında merkezi yönetimin onayına gerek kalmadan uygulanabilir nitelikte karar almaları sağlanmalıdır. Oysa ülkemizde belediyelerin görev alanları hem çok dardır hem de verilen yetkiler bile gittikçe sınırlandırılarak merkezi yönetimin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu da yerel yönetimlerin istenilen seviyeye gelememesinde önemli etkenlerden biri olmuştur. Bunun yanında belediyelerin merkezi bütçe tarafından yeterince desteklenememesi yatırımların gecikmesine, belediyelerin kendi asli hizmetlerini bile yapmalarında aksamalara sebep olmaktadır. Şu an yüzlerce belediye yönetimi borç batağında yüzmekte, borçlarını ödeme de sıkıntılar yaşamakta, kimi de borcundan dolayı haciz işlemleriyle baş başa kalmaktadır. Fakat yerel yönetimlere merkezden desteklemenin yanı sıra kendi kaynaklarını oluşturmada yetkilerin verilmesiyle belki birçok belediye en azından asli vazifelerini yapma hususunda sıkıntı yaşamayacaklardır.

Yerel yönetimler siyasal ya da kişisel nedenlere dayalı patronaj ilişkileri zincirinden kurtulamamışlardır. Türkiye' nin yaşadığı bu sorunlar yerel ölçekte ve olası sonuçları ile beraber ortaya konulan bir dizi sorunun çözümlenmesi ile sona ermeyecektir. Yerel yönetimler merkezi idarenin alt bir birimi olmaları sıfatı ile genel politikalardan kendilerini dışlayamamaktadırlar. Bu nedenle yerel yönetimlerle

(34)

ilgili düzenlemelerin sağlıklı sonuçlar vermesi toplumdaki bir takım zincirleme etkilere bağlıdır.

Belediyelerin, ekonomik faaliyetlerine ilişkin işletme ve diğer teşebbüslerin kuruluş ve işleyişini düzenleyen mevzuat dağınık ve yetersizdir. Kamu iktisadi teşebbüslerinin bir çerçeve yasası vardır. Ancak belediyelere ait iktisadi işletmelerin kuruluş, organları, teşkilatı, görev ve faaliyetleri ile denetimleri hakkında bir çerçeve yasası bulunmamaktadır.

1.5. Yerel Yönetimde Sivil Toplum Kuruluşlarının Yeri

Demokrasi anlayışının gelişmesi ve demokratik bilincin kökleşmesiyle birlikte yerel yönetimlerin önemi artmıştır. Günümüzde iki tür demokrasi vardır:

doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi. Đnsanların toplu yaşama

gereksinimlerinden dolayı şehirleşme artmış ve artık tamamen temsili demokrasiye geçilmiştir. Temsili demokrasilerde yönetim üzerinde halkın sesini duyuracak, baskı oluşturacak bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur. Sivil toplum kuruluşları bu nedenle ortaya çıkmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının kuruluş amacı, yönetim üzerinde halk arasında bir denetim mekanizması oluşturmaktır. Yerel yönetimlerde demokrasiyi sağlayan sivil toplum kuruluşlarıdır. Böylelikle, kent yönetimi üzerinde sistemli ve sürekli etki, örgütlü yurttaş girişimleri aracılığı ile daha kolaylıkla sağlanmaktadır.

Kentsel mekânlarda etkili ve önemli karar alma konumunda olan genelde yerel yönetimler özelde belediyeler siyasal katılımın ve doğrudan demokrasi avantajlarının sergilenebileceği yönetimlerdir. Sivil toplum örgütleri doğrudan demokrasi yöntemine yakın bir işleve sahip olarak kentsel siyasette aktif bir aktör olma avantajına sahip olabilmektedirler. Yerel mekânda katılımı kolaylaştıran, paylaşımcı belediye anlayışının geliştirildiği kentsel siyaset mekânında sivil toplum örgütlerinin çok çeşitlendiği ve yerel siyasette ağırlıklarını arttırdıkları kolayca fark edilebilecektir. Özellikle metropol kentlerin heterojen ve kozmopolit yapıları sivil toplum örgütlerini çeşitlendirmiş aynı zamanda toplumun sivil toplum kanalı aracılığı ile kentsel siyasete katılımının da önü açılmıştır. Sivil toplumla siyasal

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmanın sonucunda; bireysel yenilikçilik düzeyinin alt boyutları olan değişime direnç, değişime açıklık ve risk alma ile hizmet yeniliği performansının alt

İki gün sürecek Çalıştayda ilk olarak söz alan DTK Daimi Meclis Üyesi ve Yerel Yönetimler Komisyonu üyesi Zemzem Fedai Bali, 2012 May ıs ayında düzenlenen Demokratik

Hou ve diğerleri ise [4], MPC kullanarak güç şebekesindeki dalgalanmaları telafi etmek ve hibrit enerji depolama tekniğiyle birincil elektrik üretim sistemi arasındaki

Aziz naaşı 20 Kasım Pazartesi i bugün) saat 12.30’da TRT İstanbul Radyosu nda yapılacak törenden sonra, ikindi namazını müteakip Levent Camii’nden alınarak,

Bu çalışmada, PT’li ineklerde hastalık esnasında ortaya çıkan iştahsızlık durumu ve gelişmesi muhtemel karaciğer hasarına bağlı olarak, plazma lipid profilindeki

“Türk müverrihleri içinde Âli veK âtib Çelebi de da­ hil olduğu halde hepsinden fazla tarihî eserler telif et­ miş, bütün ömrünü tedkikat-ı tarihiyeye

Benzer bir çalışmada Premier lig hakemlerinin ortalama maç kalp atım değerleri Futbol lig maçları ile karşılaştırıldığında daha yüksek olduğu görülmüştür (Mak KAH

Amerikan Pazarlama Derneği’ne göre; Bölümlü ya da Departmanlı Mağaza; genellikle gıda dışı olan, kadın giyim, aksesuar, erkek giyim, küçük ev aletleri, ve mobilya