• Sonuç bulunamadı

74/F-4 numaralı Konya şer'iye siciline göre sosyal, idari, dini, hukuki ve kültürel açıdan Konya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "74/F-4 numaralı Konya şer'iye siciline göre sosyal, idari, dini, hukuki ve kültürel açıdan Konya"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

74 / F–4 NUMARALI KONYA ŞER’İYE SİCİLİNE GÖRE SOSYAL,

İDARÎ, DİNÎ, HUKUKÎ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KONYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. MEHMET İPÇİOĞLU

HAZIRLAYAN BETÜL ÖZGER

(2)

ÖNSÖZ

Osmanlı şer’î mahkemelerinde, kuruluşundan kapatıldığı 1924 tarihine kadar, merkezden gelen tüm yazışmalar, mahkeme kararları, mahkemenin yetkisine giren her türlü muameleyle resmî vesika suretleri, kadılar veya naipleri tarafından mahkeme defterlerine kaydedilirdi. Dolayısıyla sosyal, iktisadî, hukukî ve demografik Osmanlı araştırmalarında şer’iye sicilleri çok önemli bir yere sahiptir. Şer’iye sicilleri sadece bölgesel adli kayıtlar olmakla kalmayıp aynı zamanda dönemin sosyal hayatını da yansıtan çok önemli belgelerdir.

Bunlardan Konya’ya ait olanlar, bir sureti Konya Mevlâna Müzesi Arşivinde olmak üzere Milli Kütüphanede varak (yaprak) sayıları birbirinden farklı, toplam 351 adet şer’iye sicil defteri halinde bulunmaktadır. Bu şer’iye defterlerinin 52’si Karaman’a, 35’i Isparta’ya, 32’si Burdur’a, 11’i Uluborlu’ya, 7’si Akşehir’e, 18’i Beyşehir’e, 11’i Bozkır’a, 12’si Ilgın’a1’i Hadim’e, 12’si Seydişehir’e, ait olup geri kalan 151 defter ise Tanzimat’a kadar eyalet merkezi Paşa sancağı olan Konya’ya aittir.

Bu araştırma, bu defterler arasında bulunan H.1243–1248/ M.1827–1833 yıllarını kapsayan Konya’ya ait 74/ F4 Numaralı Şer’iye Sicilindeki kayıtlara dayalı olarak yapılmıştır. Bu sicildeki belgelerden çıkarılan veriler ışığında XIX. Yüzyıl Konya’sının sosyal ve iktisadî yapısına ilişkin bilgiler ortaya çıkarılmağa çalışılmıştır.

Giriş kısmından sonra iki ana bölümden meydana gelen tezimizin birinci bölümünde Şeri’ye Sicilinin tanımı yapılarak, Şeri’ye Sicillerine ait bazı kavramlar açıklanmıştır. Ayrıca, H.1243–1248 M.(1827-1833) tarihleri arasında Konya’nın durumu, defterde geçen önemli görev ve görevliler ve daha sonra da Sancak, Kaza, Nahiye, Mahalle, Köy isimleri gruplandırılmış, Sicildeki Belgelerin işlevsel analizi yapılmıştır. İkinci bölümde ise: 74/ F4 numaralı Sicil’e göre sosyal, idarî, dinî, hukukî ve kültürel açıdan Konya incelenmiştir.

Türk tarihinin, Türk kültürünün, Türk siyasî, sosyal ve hukukî yapısının birinci elden kaynakları konumunda olan Şer’iye sicilleri üzerinde böyle bir çalışmaya beni teşvik eden, bilgi ve tecrübelerini esirgemeyen danışmanım Doç. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU’na teşekkürü bir borç bilirim. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.

BETÜL ÖZGER KONYA 2007

(3)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...i İÇİNDEKİLER...ii GİRİŞ... 1 A. ŞER’İYE SİCİLLERİ ... 1 1.Tanımı... 1

2.Sicillerle İlgili Bazı Kavramlar ve Genel Özellikleri ... 2

a.Mahdar... 2

b.Sakk ... 2

c.Hüccetler ( Senedat-ı Şer’iye) ve Özellikleri... 3

d.İlamlar ve Özellikleri... 4

e.Ma’ruzlar ve Diğerlerinden Farkları... 6

f.Müraseleler... 7

3.Başka Makamdan Gelen ve Sicile Kaydedilen Belgeler ... 7

a.Padişahtan Gelen Emir ve Fermanlar ... 7

b.Sadrazam, Beylerbeyi ve Kazaskerden Gelen Buyruldular... 8

c.Tezkereler,Temessükler ve Diğer Kayıtlar... 8

4.Şer’iye Sicillerinin Önemi ... 9

a.Tarihi Bakımdan Şer’iye Sicillerinin Önemi... 9

b.Sosyal ve İdari Yapı Açısından Sicillerin Önemi... 9

c.İktisad Tarihi Açısından Sicillerin Önemi ... 10

d.Askeri Tarih Bakımından Sicillerin Önemi... 10

(4)

I. BÖLÜM

74/F4 NUMARALI KONYA ŞER’İYE SİCİLİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

A. KONYA’DA BULUNAN ŞER’İYE SİCİLLERİ... 12

B. 1243- 1248 YILLARI ARASI KONYA TARİHİ ... 12

C. 74/F4 No’lu ŞER’İYE SİCİLİNİN GENEL DURUMU... 14

1.74/F4 No’lu Sicilde Geçen Bazı Önemli Görev ve Görevliler... 15

2. 74/F4 No’lu Sicilde Geçen Sancak, Kaza, Nahiye, Mahalle İsimleri ... 16

3. 74/F4 No’lu Sicilde Geçen Nahiye, Derbent ve Köy İsimleri... 16

4. Defterdeki Zabıt Belgelerinin Analizi ... 17

5.Defterde Sureti Bulunan, Merkezden ve Diğer Makamlardan Gönderilen Belgelerin Toplu Değerlendirilmesi ... 19

II. BÖLÜM 74/F4 NUMARALI KONYA ŞER’İYE SİCİLİNDEN ELDE EDİLEN BİLGİLERE GÖRE İDARİ, SOSYAL, KÜLTÜREL, HUKUKÎ VE DİNÎ AÇIDAN KONYA A.İDARÎ YAPI... 22 1. Yönetim ... 22 a.Beylerbeyi... 23 b. Mutasarrıf ve Mütesellimler ... 23 2.Tayinler... 24 3.Vergilerin Toplanması... 24 4.Delil Zümresi... 25 5.Sürgünler ... 26 6.İsyanlar ... 27 a.Mora İsyanı... 28

(5)

b.Mehmed Ali Paşa İsyanı... 29

7. Tekaüt Beratı ... 30

B.SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPI... 31

1. Gayrimüslimler... 31

2.Nafaka Takdiri ve Vasi ve Kayyum Tayinleri ... 33

3.Boşanma ve İddet ... 36 4.Nikah ... 36 5.Gasp ve Hırsızlık ... 37 6.Borç ve Kefalet... 38 7.Vakıflar... 39 C.HUKUKÎ YAPI... 44 1.Mahalle İlişkileri... 45 2.Miras Davaları ... 46 3.Mülk Davaları... 48 D. DİNÎ YAPI... 49 1.Surre Alayları ... 50 SONUÇ... 52 ÖZET... 53 ABSTRACT ... 54 KAYNAKÇA ... 55 EKLER ...58-118

(6)

GİRİŞ

A- ŞER’İYE SİCİLLERİ

1- Tanımı

Sözlükte; okumak, kaydetmek, not etmek, hükmetmek, karar vermek, sicile ve zapta geçirmek manalarına gelen sicil kelimesi terim olarak; insanlarla ilgili bütün hukuki olayları, kadıların verdikleri karar suretlerini, hüccetleri ve yargıyı ilgilendiren, çeşitli yazılı kayıtları ihtiva eden defterlere, Şer’iye Sicilleri (sicilat-ı şer’iye), kadı defterleri, mahkeme defterleri, Zabt-ı vakayi sicilleri veya Sicillat defteri denmektedir.1 Şer’i Mahkemeler tarafından verilen her çeşit ilam, hüccet, şer’ evrak, başka makamlardan gelen belgeler, padişahtan gelen emir ve fermanlar, buyruldular, tezkereler, temessükler şer’iye sicillerine aslına uygun olarak kaydedilir.

Sicil defteri belli usullere göre tutulur ve belli ölçüleri olurdu; defterler uzun boylu, dar ve enli olurlardı. Mesela 40 cm boyunda olan bir sicilat defterinin 16–17 cm eni olurdu. Ancak bütün sicillerin aynı ölçüde olduğu söylenemez. Mahkemelere bazen de kadılara göre defterlerin ebatları değişmiştir. Yazıları çok zaman talik kırması denilen yazı şeklidir. Kâğıt çok sağlam, parlak ve mürekkepleri de bugün bile parlaklığını muhafaza edecek kadar sabittir. Çoğunlukla defterlerin üzerlerinde kadıların isimleri mevcuttur. Şer’iye sicillerinin tetkikinden, bir kadı göreve başlar başlamaz ilk işi, adını, sanını ve vazifeye başladığı tarihi bu defterin ilk sayfasına yazmak olduğu ve vazifesi sona erince bu söz konusu defteri bizzat kendisi veya emini vasıtasıyla halefi olan hakime devir ve teslim ettiği anlaşılmaktadır.2

1 İ. H.Uzunçarşılı, Osmanlı İlmiye Teşkilatı, TTK, Ankara 1988, s.116

2 Ahmed Akgündüz , “ Şer’iye Mahkemeler,i ve Şer’iye Sicilleri”, Türkler,C.X, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002,s.57

(7)

2- Sicillerle İlgili Bazı Kavramlar ve Genel Özellikleri

a. Mahdar

Mahdarın sözlük anlamı huzur ve hazır olmak demektir. Terim olarak ise, iki anlamı vardır. Birincisi; hukuki bir dava ile ilgili kayıtlar, tarafların iddialarını ve delillerini ihtiva eden, ancak hâkimin kararına esas teşkil etmeyen yazılı beyanlardır. Kadı taraflarla ilgili bilgiyi hatırlamak ve müzakere etmek üzere yazılı hale getirir. Fakat vereceği karara bu yazılı kayıtları ihtiva eden dava dosyasındaki bilgiler esas teşkil etmez. İkincisi, herhangi bir mesele hakkında düzenlenen, yazılı belgelerin muhtevasının doğruluğunu i’lam için belgenin altında, mecliste hazır bulunan ve meseleye vakıf olan, başta subaşı, çavuş ve muhzır gibi şahısların yazılı olarak takrir ettikleri şahadet beyanlarına ve imzalarına da mahdar denir.3

b. Sakk

Sakk kavramı, Farsça çek kelimesinin Arapçalaştırılmış şeklidir. Ve sözlükte berat, hüccet, temessük, tapu tezkeresi ve kısaca yazılı belge manalarını ifade eder. Terim olarak ise Şer’i Mahkemelerin sicile kaydettiği veya yazılı olarak tarafların eline verdiği her çeşit belgenin düzenlenmesinde ve yazılmasında takip edilen yazım usulüne veya bu çeşit yazılı belgelere Sakk-ı Şer’i denmektedir. Başta ilam ve hüccetler olmak üzere bütün kayıtların tanzim ve tahrir şekillerini açıklayan numuneler yazılarak sakk kitapları oluşturulmuştur. Böylece Şer’iye sicillerindeki kayıtların tanzimi düzenli ve sağlam olmuştur. Her kadının Şer’i şartlara uygun sakk düzenleyemeyeceği göz önüne alınarak, kadıların işlerini kolaylaştırmak için bazı değerli âlim kadılar tarafından değişik şer’i muamelelerin ne suretle yazılmasına dair, aynı mevzuun değişik şekillerine dair numunelik sakklar kaleme alınmıştır. Şer’iyye Sicillerindeki kayıtlar, söz konusu numunelere genellikle ve pek az farklılıklarla uymaktadır.4

3M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III, Ankara 2004,s.391 4 Akgündüz, a.g.m, s.58

(8)

c. Hüccetler (Senedât-ı Şer’iyye) ve Özellikleri

Sözlükte delil ve bir fiilin sâbit olduğuna vesile olan şey demektir. Osmanlı hukuk terminolojisinde ise hüccetin iki manası vardır: Birincisi; şahitlik, ikrar, yemin veya yeminden nükûl gibi bir davayı ispat eden hukukî delillere denir. İkincisi; kadı sicillerindeki manasıdır. Kadının hükmünü (kararını) ihtiva etmeyen, taraflardan birinin ikrarını ve diğerinin bu ikrarı tasdikini havi bulunan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadının mühür ve imzasını taşıyan yazılı belgeye hüccet denir.5 Tanzimat’tan sonraki Osmanlı mevzuatında hüccet tabiri yerine senet mefhumu da kullanılmıştır. Şer’i hüccetlere senedât şer’îye denmiştir. Halkın dilinde, hükmü ihtiva etsin etmesin üst tarafında hâkimin imza ve mührü taşıyan her belgeye hüccet dene gelmiştir.

Kadı sicillerindeki yazılı kayıtların çoğunluğunu bu hüccetler teşkîl etmektedir. Bu sebeple kısaca özellikleri ve çeşitleri üzerinde duracağız. Hüccet metinlerinin ortak özellikleri şunlardır:

a) Taraflara verilen hüccetlerin üst tarafında hücceti veren kadının imzası ve mührü mutlaka bulunur. Halbuki sicil defterlerindeki hüccetlerin başında bulunmaz. Bunlarda kadıların imza ve mühürleri; sadece sicilin baş tarafında veya kadının başladığı tarih baş kısmında kaydedilir. Göreve başlama tarihi de yazılır.

b) Tarafların adı ve adresleri her çeşit şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde açıklanır. c) Hüccetin konusunu teşkil eden mal veya hak, bütün tafsilatıyla tanıtılır.

d)Hukukî muamelenin şekli, şartları ve varsa teslim ve tesellüm işlemleri beyân edilir.

e)İkrarda bulunan tarafın karşı tarafı ibra ettiği ve konunun dava ve çekişme konusu yapılmayacağı te’yiden belirtilir. Lehine ikrar yapılan taraf da ikrar beyanını tasdik edince, talep üzerine durumun sicile kaydedildiği zikredilir.

(9)

f)Her muamelede olduğu gibi hüccetlerin sonunda da tarih yıl, ay, gün ve bazen de günün belli bir dilimi halinde mutlaka zikredilir.

g)Ve hüccetin altına mutlaka “Şuhûdu’l-hal durumun şahitleri” veya “şuhûd-u muhzır” başlığı ile hukukî muameleye şahit olanların isimleri ve unvanları kaydedilir.6

Mahiyetleri ve düzenleniş tarzları aynı olmakla beraber, hüccetlerin de konularına veya bazı farklı özelliklerine göre çeşitleri mevcuttur. Konularına göre hüccetlerin çok çeşitleri mevcuttur. Ana konular ve bazı önemli hüccet çeşitleri şunlardır. Evlenme akdine ilişkin hüccetler, küçüğün anası, babası veya kadı tarafından velayeten evlendirilmesi, kadının vekil tarafından evlenme akdinin icrası evlenme akdinin sübutu ile ilgili hüccetler gibi; boşama ile ilgili hüccetler, ayırıcı boşama (talak-ı bain), boşamanın tefvizi, taliki ve benzeri konularla ilgili hüccetler, karı-kocanın şiddetli geçimsizlik sebebiyle karşılıklı rıza ile ayrılmalarına dair hüccetler, evlenmenin feshine ilişkin hüccetler, mehir hüccetleri, nafaka hüccetleri, terbiye velayeti (hidâne) hüccetleri, kadının vasi tayinine dair hüccetler, köle azadı ile ilgili hüccetler, izin ve yetki verilmesine dair hüccetler, satım akdi hüccetler, ferağ hüccetleri, geri alım hakkı ile satım hüccetleri, şüfa hüccetleri, bağışlama, vedia, rehin, istihkak (zabt), ikrar, hava-le, şahadet, kefalet, şirket, vekalet, kısas, deyüt, sulh, ibra ve iflas gibi hüccetler, kethüda, subaşı ve benzeri görevlilerin tayini ile ilgili hüccetler de mevcuttur. Hüccetler içinde nev’i şahsına münhasır bir hüccet çeşidi de vakfiyelerdir. Hüccet çeşitleri arasında üzerinde durulması lazım gelen bir de hüccet-i zahriye vardır. Zahriye, resmi belgelerin arkasına yazılan veya konan ve yine resmi olan beyanlar, emirler ve haşiyeler manasındadır. Hücce-i zahriye ise, arkasında sebep ve müstenedi yazılı olan hüccetlere denilir.7

d. İlâmlar ve Özellikleri

Şer’iye sicillerinde bulunan ve çoğu araştırmacılar tarafından diğer belgelerle karıştırılan önemli bir belge çeşidi de, günümüzdeki mahkeme kararlarına benzeyen i’lâmât-ı

6 Akgündüz, a.g.m, s.60 7Akgündüz, a.g.m, s.61

(10)

şer’îyedir. İlâm, sözlükte bildirmek manasını ifade eder. Terim olarak ise, şer’î bir hükmü ve altında kararı veren kadının imza ve mührünü taşıyan yazılı belgeye ilâm denmektedir. Her ilâm belgesi, davacının iddiasını, dayandığı delilleri, davalının cevabını ve def’i söz konusu ise def’inin sebeplerini, son kısımda verilen kararın gerekçelerini ve nasıl karar verildiğine dair kayıtları ihtiva eder, ilâm belgelerini diğer kadı sicil kayıtlarından ayıran en önemli özellik, hakimin verdiği kararı ihtiva etmesidir. Hakimin kararını ihtiva eden her belge ilâmdır; hüccet, ma’ruz veya bir başka belge çeşidi değildir.

Şer’iye Mahkemelerinde yargı görevini îfâ eden hakim, yargılamayı tamamladıktan sonra mevcut dava dosyasını esâs alarak şer’î hükümlere göre kararını verir. Verdiği kararı önce taraflara şifahi olarak beyan eder. Daha sonra verilen kararın gerekçelerini de ihtiva eden bir ilâm tanzîm eder; hem davacıya hem de icap ederse davalıya birer suretini takdim eder. Bir suretini sicile kaydeder.

Şer’iye Mahkemelerinde tanzîm edilen bir ilâmın şu temel özellikleri ihtiva etmesi gerekir:

a) Hakimin imza ve mührü, hüccetlerin tam tersine ilâmlarda alt tarafta yer alır. b) Tarafların ve dava yerinin formüle edilmiş ifadelerle tanıtılması. Bu kısım hüccetlerden farksızdır. İlâmda evvela davacının adresi, adı, babasının adı yazılır.

c) Davacının iddiâsı yani dava konusu da eksiksiz olarak zikredilmelidir. d) Davalının cevabı yani karşı davası, def’i ve itirazları da zikredilecektir.

e) İlâmda yer alması gereken hususlardan birisi de kararın gerekçesi demek olan ispat vasıtalarıdır.

f) Bütün bunlardan sonra hâkim, ilâm metninin sonunda, davanın isbat vasıtalarına göre ayrı ayrı kalıp ifadelerle kararını açıklar.

g) Tarih, ya Arapça olarak yazıyla yazılır veya bugünkü tarih atma şekillerine benzer bir şekilde yazılır.

(11)

h) İlâmlarda hüccetlerde olduğu gibi sonda ve şuhûdu’l-hal başlığı altında şahitler listesinin verilmesi şart değildir.8

İlâma ait özellikleri kısaca özetledikten sonra, şimdi de konularına göre ilâm çeşitleri üzerinde duralım. İlâmlar konularına göre genellikle şu isimlerle anılırlar: Borç ikrarı ile ilgili ilâmlar; alacağın ispatına ilişkin ilâmlar; karşı tarafa yemin teklifini ihtiva eden ilâmlar; alacağın te’ciliyle alâkalı ilâmlar; kefalet, havale ve istihkak ilâmları; muhayyerlik hakkına ait ilâmlar; hürriyetin ispatı ile ilgili ilâmlar; icare ilâmları; vakıf ilâmları; evlenme ve boşanmaya dair ilâmlar; ta’zir cezası ilâmları; iffete iftira, içki içme ve zina cezası ile ilgili ilâmlar; bina keşif ilâmları; maktulün keşfi ilâmları; deyüt ilâmları yazılı bulunan ve hüccete benzeyen bir alacak ilâmları; kısas ilâmları; Müslüman olma veya dinden çıkmaya dair ilâmlar; sulh ilâmları; ramazan ayının tesbitine ilişkin ilâmlar; hırsızlık suçu ve cezası ile ilgili ilâmlar ve benzerleri. O halde yukarıdaki konulardan birine dair olup da kadının kararını ihtiva eden bütün belgeler ilâmdır.9

e. Ma'rûzlar ve Diğerlerinden Farkları

Kadı sicillerinde hüccet ve ilâmlardan farklı ve genellikle ifade ve şekil i'tibariyle ilâmlarla karıştırılan bir belge çeşidi de ma’rûzlardır. “Ma’ruz” kelime anlamı itibarıyla arz edilen şey demektir. Terim olarak ise biri asıl diğeri tali olmak üzere iki manası mevcuttur: Tali manası şudur: İlâmların birçoğu icrâ makamına hitaben yazılarak onlara arz edildiğinden ilâmlara da ma’rûz adı verilebilmektedir. Ma’rûzun farklı bir belge olarak asıl manası şudur: Kadı tarafından kaleme alındığı halde kadının kararını ihtiva etmeyen ve hüccet gibi hukukî bir durumun tesbiti açısından yazılı delil olarak kabul edilemeyen ve sadece kadının icrâ makamlarına idarî bir durumu arz ettiği yazılı kayıtlara veya halkın icrâ makamına yahut kadıya hitaben yazdığı şikayet dilekçelerine denir.10 Kısaca astın üste yazdığı bir isteği veya bir durumun arzını içeren yazılı belge ve kayıtlardır. Buna ma’rûz dendiği gibi ariza veya arz da denir ve genellikle çoğulu olan ma’rûzât kelimesi kullanılır.

8 Bayındır, a.g.e., s.3-12

9 Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, TDAV yay, İstanbul 1988, s.32

(12)

f. Müraseleler

Kadı sicillerinde yer alan ve kadının kendisine denk veya daha aşağı rütbedeki şahıs yahut makamlara hitaben kaleme aldığı yazılı belgelere mürasele veya çoğulu olan müraselât adı verilmektedir, Müraseleler genellikle ya sanığın mahkemeye celbi isteğini havi müraseleler veya değişik konulara dair müraseleler olabilirler.11

3. Başka Makamlardan Gelen ve Sicile Kaydedilen Belgeler

Şer’iyye sicillerindeki kayıtlar sadece kadılar tarafından kaleme alınan ve yukarda zikredilen belgeler değildir. Zira merkezde ve hem de özellikle taşrada herhangi bir beylerbeyine yahut eyalete veyahut sancak ve kaza merkezi idare tarafından gönderilen ve hüküm denilen yazılı emirlerin çoğunluğu hep kadılara hitaben yazılırdı. Kadılar şer’î işlere memur oldukları gibi bulundukları yerde yürütme gücünü de üzerlerine almışlardı. Kadı da kendisine padişah tarafından gönderilen fermanları, beratları ve benzeri emirleri, sadrazam, beylerbeyi ve kazaskerlerden gelen buyruldular ve ilgili devlet teşkilâtlarından kendisine gönderilen diğer yazılı belgeleri kadı sicillerine kaydederdi.12

a. Padişahtan Gelen Emir Ve Fermanlar

Padişahtan gelen emir ve fermanları iki ana grupta toplayabiliriz; Birincisi: Padişahın kendisine İslâm hukuku tarafından tanınan içi boş yasama yetkisine dayanarak veya icrâ kuvvetinin başı olarak kaleme aldığı ve kadı sicillerinde “evamir ve feramin” diye zikredilen hükümlerdir. Padişah ya ihtilaflı olan bir şer’î meselede mevcut görüşlerden birini tercih ettiğini kadıya bildirir; ya şer’i hükümlerin icrasını te’yid için yazılı emir gönderir veya düzenleme yetkisi bulunan sahalarda bazı düzenleyici kaideleri Divan-ı Hümayun’un telhisi üzerine tanzîm eder ve durumu kadılara bildirir. Müstakil bir defter tutulmadığı zaman, bazen kadı sicillerinin başına, bazen ortasına, bazen de diğer kayıtlardan ayrılması için ters olarak

11 Akgündüz, a.g.m., s.66 12 Akgündüz , a.g.e., s.39

(13)

sicillere kaydedilir. İkincisi; Yine padişahtan sadır olan, ancak birinci gruptaki gibi umumu değil hususi şahısları ilgilendiren ve vazife tevcihi, tımar tefvizi, ticaret beratı ve benzeri konulara ilişkin olarak kaleme alınan ferman, berât ve nişanlardır. İşte bu ferman ve beratların bir sureti ilgili yerdeki kadı sicillerine mutlaka kaydedilmektedir.13

b. Sadrazam, Beylerbeyi ve Kazaskerden Gelen Buyruldular

Osmanlı Devletinde Padişah’tan sonra şer'i ve kanunî hükümleri icrâ ve takip ile görevli olan makam, padişahın bir nevi mutlak vekili bulunan sadrazamlardır. Sadrazamlar padişahın emrine dayanarak, bazı hususları kadılara hatırlatabilirler. İşte kadı sicillerinde bulunan kayırlardan biri de sadrazamların yazılı emirleri demek olan buyruldulardır. Aslında buyruldu, sadrazam, kaptan-ı derya, vezir, beylerbeyi ve kazasker gibi devlet erkânının yazılı emirlerine denir.14

c. Tezkereler, Temessükler ve Diğer Kayıtlar

Şer’iyye Sicillerinde yer alan ve kadıların dışındaki makamlar tarafından kaleme alınan bir diğer belge çeşidi de tezkireler ve temessüklerdir. Osmanlı diplomatikasında, daha ziyade üstten alta veya aynı seviyedeki makamlar arası yazılan ve resmi bir konuyu ihtiva eden belgelere tezkire denmektedir. Aslında aynı şehir ve kasabada bulunan resmi dairelerin birinden diğerine yazdıkları yazılara tezkire, şehirlerarasındaki yazışmalara ise tahrirat denmesi son zamanlarda adet haline gelmiştir. Şer’iyye Sicillerinde yer alan birinci manadaki tezkereler, başta sadrazam olmak üzere yüksek devlet memurlarının özel kalem müdürü demek olan tezkereciler tarafından kaleme alınırdı. Bu tezkirelerin bir sureti de, Şer’iyye Sicillerine, müstenedi olan berat ile beraber mutlaka kaydedilirdi. Zira bu emirleri icrâ edecek olan makam ilgili mahallin kadılarıydı. İcra için de sicile kayıt şarttı.15

13 Ö.F. Gökdeniz, 262 Numaralı Adıyaman Kadı Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, K.S.İ.Üniv. Sosyal Bil. Ens. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş 2006,s.19

14 Akgündüz, a.g.m., s.66 15 Pakalın, a.g.e., C.III, s.492

(14)

Sözlükte bir işe sıkı tutunmak demek olan temessük kelimesinin terim olarak birçok manası mevcuttur. Borç için alınan senede temessük dendiği gibi, muahede ve sulhname gibi şeylerde devlet veya muahedeyi yapan gerçek yahut hükmi şahıslar tarafından verilen mühürlü kağıtlara da denir. Şer’iye Sicillerinde temessükün manası ise; Miri arazide ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine yetkili makam ve şahıslar tarafından verilen belge demektir. Sonraları tapu tabiri bu kelimenin yerine geçmiştir.

Bunları dışında Şer’iye Sicillerinde az da olsa başka kayıtlara rastlamakta mümkündür.

4. Şer’iye Sicillerinin Önemi

a. Tarihi Bakımdan Şer’iye Sicillerinin Önemi

Osmanlı tarihinin kaynakları arasında Şer’iye Sicilleri birinci dereceden bir kaynaktır. Bu vesikaların çok çeşitli olmaları ve orijinal olmaları, bunların değerini bir kat daha artırmaktadır. Osmanlı tarihi hakkında hemen her konuda akla gelebilecek sorulara bu vesikalar sayesinde cevap vermek mümkündür. Şer’iye sicilleri incelenmeden Osmanlı devletinin siyasi, idari ve sosyal tarihini ortaya koymak mümkün değildir.

Siciller her konuda tarihe temel kaynaktır. Ancak bazı konularda başvurulabilecek tek kaynaktır. Son zamanlarda ortaya çıkan şehir tarihleri ve yurdun çeşitli bölgelerindeki mahalli hayata ait ilmi araştırmaların, birinci derecede kaynağı Şer’iye Sicilleridir. Sicillerin genel tarihe katkıları, önemli tarihi olayların, tarihi şahsiyetlerin, mahalli ve yer adlarının, önemli tarihi müesseselerin ayrıntılarıyla doğru olarak tespitinde birinci derecede önemlidir.16

b. Sosyal ve İdari Yapı Açısından Sicillerin Önemi

Osmanlı Devleti; yönetim bakımından kaza, sancak ve eyalet olarak taksim edilmekle beraber, adli ve idari olmak üzere iki kısma ayrılıyordu. Bunlardan başka adli teşkilatın nüvesi olan kadılık olmak üzere, naiblik, muhzırlık, mübaşirlik, bostancı başılık, çavuşluk ve

(15)

subaşılık gibi müesseseler ile beylerbeyliği, sancak beyliği, kethüdalık ve voyvodalık gibi idari müesseselerin yapısı, görevleri ve görevlileri ile ilgili tüm bilgileri sicillerde bulmak mümkündür.17

Ayrıca , Türk halkının aile yapısı, ticari ahlakı, vakıf, gedik, narh ve benzeri sosyal ve iktisadi müesseselerinde aynı şekilde sicillerden ayrıntılı şekilde öğrenilmesi mümkündür..

c.İktisad Tarihi Açısından Sicillerin Önemi

Şer’iye sicilleri, bulunduğu yerin iktisadi hayatını anlatan birinci elden vesikalardır. XV. ila XX. asır arasında Türk halkının özellikle Anadolu insanının hayat ve geçim tarzı, ithalat ve ihracat malları, Anadolu halkının yetiştirdiği tarım ürünleri, imal ettiği sanayi mamulleri, meşgul oldukları zanaat ve meslek çeşitleri, toplanan vergiler, cari para cins ve değerleri, para, enflasyon ve paranın değerinin düşmesi gerçek manada tarihi seyri, hem makro hem de mikro iktisada dair bütün mevzular doğru olarak, yerli yerinde ancak şer’iye kayıtlarından öğrenilebilir.18

d.Askeri Tarih Bakımından Sicillerin Önemi

Şer’iye Sicilleri sayesinde ordunun gizli olmayan faaliyetlerini en ince ayrıntısına kadar incelemek mümkündür. Çünkü ordu sefere çıkacağı zaman muhtelif konaklama yerleri tespit edilir, buralarda halktan alınacağı daha önceden belirlenmiş olan olağanüstü vergiler sayesinde ordunun iaşe ve mühimmat ihtiyacı karşılanırdı. Savaş öncesinde sefer hazırlıkları ile ilgili olarak beylerbeyi, sancak beyleri yanında kadılara da emirler gönderilirdi. Bu emirler içinde seferin nereye, niçin, ne zaman ve nasıl yapılacağı açıklanırdı. Emirlere uymayanların cezalandırılacakları, varsa tımarlarının, mukataalarının veya malikânelerinin ellerinden alınacağı belirtilirdi. Askeri hareketleri ayrıntısıyla anlatan şer’iye sicilleri bu nitelikleriyle vakanüvislerden ve diğer tarihi kaynaklardan önemlidir.

17 İ.H Uzunçarşılı, “Şer’i Mahkeme Sicilleri”, ülkü, 1935, s.367

(16)

5. Şer’iye Sicilleri Üzerine Yapılan Çalışmalara Kısa Bir Bakış

Bugün Ankara Milli Kütüphane de bulunan Şer’iye Sicillerinin Osmanlı Devleti’nin son dört, beş asırlık dönemine ait olduğunu, ilk dönemlere ait sicillerin maalesef günümüze ulaşamadığını söyleyebiliriz. Selçuklu dönemine ait, aynı şekilde diğer İslam devletlerine ait kadı defterleri de elimizde bulunmamaktadır. Bazı kadıların vazifelerinden ayrılıp giderken defterlerini de götürmeleri, bir yerden başka bir yere nakil esnasında kaybolmalar, yangın, sel baskını, hırsızlık, düşman işgali gibi sebeplerle meydana gelen olayların buna sebep olduğu söylenebilir.19

Muhtelif merkezlerde toplanan Şer’iye Sicillerinin kesin sayısı bilinmemekle beraber, yapılan bir araştırmaya göre bugün ülkemizde 16973 adet şer’iyye sicili bulunduğu tespit edilmiştir. Bu net bir rakam değildir. Çünkü zaman zaman arşiv, kütüphane ve şahısların elinde yeni siciller olduğunu ortaya çıkarmaktadır. 20

Şer’iyye Sicillerinden pratik bir şekilde istifade edebilmek için toplu kataloglar ve tek tek sicil fihristleri yapılmaktadır. Bu çalışmaların yanı sıra, bugün sınırlarımızın dışında kalan Şer’iyye sicillerinin bizzat asıllarının ya da fotokopi ve mikro filmlerinin, Türkiye’ye getirilmesi gerekir. Türk kültürü ve Türk tarihi açısından büyük önem taşıyan bu tarih hazineleri hakkında yeterli ilmi çalışma yapıldığı söylenemez.21

Konya Şer’iye Sicilleri üzerine çok çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle yüksek lisans tez çalışmaları şer’iye sicillerini incelemeye yönelik yapılmaktadır. Bu çalışmalardan bazılarını örnek verecek olursak; İzzet Sak, doktora tezi çalışmasında Şer’iye Sicillerine Göre Sosyal ve Ekonomik Hayatta Köleleri incelemiştir. Aslıhan Kodaz ise yüksek lisans tezi çalışmasında 62/F14 Numaralı Şer’iye Siciline göre Konya’nın Sosyal ve Ekonomik Durumu’nu incelemiştir. İsa Karaaslan’da yüksek lisans tezi çalışmasında 81 Numaralı Konya Şer’iye Sicilini İncelemiştir.

19 Mustafa Gülcan, Konya’da İçtimai ve İktisadi Hayat (1675-1676),S.Ü. Sosyal Bilimler Ens. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya 1989, s.8

20 Öztürk, a.g.e, s.24 21Pakalın, a.g.e, C.III, s.345

(17)

I. BÖLÜM

A. KONYA’DA BULUNAN ŞER’İYE SİCİLLERİ

Konya Mevlana müzesinde varak sayıları birbirinden farklı 345 adet şer’iye sicili defteri bulunmakta iken, bu defterler Ankara da toplanmıştır.

Müzedeki defterlerin bir kısmı, bugün Konya’dan ayrı olan il ve ilçelere aittir. Bunlardan Karaman’a ait 52, Isparta’ya ait 35, Burdur’a ait 32, Uluborlu’ya ait 11, Yalvaç’a ait 7 defter olup toplam 137’dir. Geriye kalanlardan 151’i Konya’ya ait, 7’si Akşehir, 18’i Beyşehir, 11’i Bozkır, 12’si Ilgın, 1’i Hadim, 12’si Seydişehir kazalarına aittir.22

Konya’daki sicillerin en eskisi H. 932–1066/M.1525–1656 tarihli Karaman defteri olup 324 numarada kayıtlıdır. Doç Dr. Alâeddin Aköz, Larende ( Karaman) Şer’iye Sicili adlı çalışmasında, 324 Numaralı Şer’iye Sicilini incelemiştir. En yakın tarihli Şer’iye Sicili ise, M. 1928-1929 yıllarına ait ve 348 numarada kayıtlı olan Ilgın’a ait defterdir. Konya şehir merkezine ait defterlerden en eski tarihli olanı 1 numarada kayıtlı H. 970–1019/M. 1562–1611 tarihli olanıdır. En yakın tarihlisi ise iki adet olup her iki defterde H.1324–1326/M. 1906–1908 senelerine aittir. Bunlardan birisi 116, diğeri ise 139 numarada kayıtlıdır.23

B. H.1243–1248 / M. 1827–1833 YILLARI ARASINDA GENEL OLARAK KONYA TARİHİ

19. yy.’nin başlarında Osmanlı, Devleti iyileştirme çabaları içerisindeydi. Devlet yönetiminde II. Mahmut bulunuyordu. Bu dönemde Konya yöresi Eyalet-i Karaman adını taşımaktaydı. 1831’de Eyalet-i Karaman’ın, Paşa Sancağı Konya merkez olmak üzere, toplam 7 livası vardı. Bunlar Beyşehir, Akşehir, Kayseri, Niğde, Kırşehir ve Aksaray’dı. 1831 Osmanlı nüfus sayımına göre, Konya merkezi ile Beyşehir ve Akşehir kazalarında ki toplam erkek nüfusu 96.380 idi. Bunun yarıdan çoğu Konya merkez kazada yaşamaktadır.

22 Akgündüz, Şer’iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Katalogu ve Seçme Hükümler, İstanbul 1988,C.1, s.43 23 Gülcan, a.g.t, s.9

(18)

1832’de Osmanlı İmparatorluğu’nun idari teşkilatında yapılan bir düzenleme ile “müşir” liklerin kurulması kararlaştırılmış ve Karaman Eyaleti bünyesinde de Konya Müşirliği kurulmuştur. “Redif-i Mansure-i Konya Müşirliği” unvanıyla kurulan ve Konya, Akşehir, Beyşehir, İçel, Niğde ve Aksaray sancaklarını içine alan Konya müşirliğine Karaman valisi Hacı Ali Paşa atanmıştır.24

Yine bu dönemlerde Konya, Osmanlı-Mısır mücadeleleri sırasında, önemli olaylara sahne olmuştur. II. Mahmud’a isyan eden Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, isteklerinin yerine getirilmemesi üzerine oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir orduyu, Suriye üzerinden İstanbul’a sevk etmiştir. İbrahim Paşa, Beylan’ı zabteddikten sonra, Adana’ya kadar ilerlemiş, Urfa ve Maraş taraflarını da elde ederek, Anadolu yollarının kontrolünü eline almış ve Konya’ya doğru yürümüştür. O sırada Rumeli seraskeri Reşid Mehmed Paşa sadarete getirilerek, Osmanlı ordusuna başkumandan tayin olunmuş, ordusuyla birlikte Akşehir üzerinden Konya civarındaki Takkeli dağ eteklerine ordugâhını kurmuştur. 20 Aralık 1832’de Osmanlı ordusu ile Konya ordusu çarpışmış ve Reşid Mehmed Paşa esir düşmüştür. Osmanlı tarihinde “Konya Meydan Muharebesi” adı ile tanınan bu savaştan sonra Mısır ordusu Konya’ya girmiş, karargâhını Konya’da kurmuştur. Bundan sonra olaylar dünya çapında ilerlemiş, İbrahim Paşa Kütahya’ya kadar ilerleyince yabacı devletler müdahale etmiş, Osmanlılarla Mısır valisi arasında Kütahya Antlaşması imzalanarak, Mısır ordusu Konya’yı terk etmiştir.25

Ayrıca, Salih Kış tarafından 2004 yılında hazırlanan, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Hadisesinde Konya Muharebesi adlı yayınlanmamış yüksek lisans tezinde konuya dair daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.

24Yusuf Küçükdağ, “Konya” İpek Yolu, Konya 1998, s.102 25 Mehmed Önder, Mevlana Şehri, Konya 1928, s.48

(19)

C. 74/F–4 NUMARALI KONYA ŞER’İYE SİCİLİNİN GENEL DURUMU

Çalışmalarımıza konu teşkil eden, 74/F–4 numaralı H. 1243–1248/M. 1827–1833 tarihli Konya Şer’iyye Sicili, Konya’da Mevlana Müzesi arşivinde iken 1991 yılında bütün Şer’iye Sicillerinin Ankara’da toplanması uygulaması çerçevesinde Ankara Milli Kütüphane’ye nakledilmiştir.

Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde bulunan fotokopi esas alınarak yapılmıştır.

Bu sicil, 16x44 cm. ebatlarında olup 239 sayfadan oluşmaktadır. Bunun ilk 65 sayfasını zabıtlar kısmı oluştururken 66. sayfadan 239. sayfalar arası merkezden ya da diğer makamlardan gönderilen belgelerin suretlerini içermektedir. Defterde 1. sayfa okunmuyor, 8. sayfada ise boşluk bulunmaktadır. Sayfalara numaralar yeni rakamlarla sonradan verilmiştir.

Tablo-1

74/F4 No’lu Konya Şer’iye Sicilinin Yıllara Göre Dağılımı

YIL AY H.1243 Muharrem, C.ahir, Şaban, Zilhicce

H.1244 R.evvel...Zilhicce (10 ay) H.1245 Muharrem...Zilhicce (12 ay)

H.1246 Muharrem...Zilhicce (12 ay) H.1247 Muharrem...Zilhicce (12 ay)

H.1248 Muharrem, Ramazan

Ayrıca defterin tutulduğu dönemin Osmanlı padişahlarından II. Mahmud’un saltanatına denk geldiği ve Rumların Mora İsyanı, Mehmed Ali Paşa isyanı gibi isyanlara da tekabül ettiği hatırlanmalıdır.

(20)

1. 74/F4 Numaralı Sicilde Geçen Bazı Önemli Görev ve Görevliler

74/F4 Numaralı Konya Şer’iye Sicilindeki kayıtlara göre H. 1243- H. 1248 yılları arasında Karaman Eyaleti ve Konya yönetiminde kimlerin olduğunu yıllara göre tablo halinde göstermeye çalıştık.

Tablo-2

74/F4 No’lu Konya Şer’iye Sicilinde Bulunan Görevliler ve Görev Tarihleri

Görevliler Görevleri Görev Tarihi

Emin Paşa Karaman Valisi 1243

Abdulahad Efendizade Mütesellim 1243–1244

Mehmed Selim Efendi Naib 1243

Esad Mehmed Paşa Karaman Valisi 1245

Mehmed Emin Efendi Kaymakam 1245

Ali Efendi Baş katip 1245

Mahmud Paşa Kaymakam 1246–1247

Ahmed Efendi Müftü 1246

Mehmed Tahir Kadı 1246

Ahmed Reşid Naib 1246

Süleyman Bey Mütesellim 1247

Mehmed Ağa Şehremini 1247

(21)

2. 74/F4 Numaralı Sicilde Geçen Sancak, Kaza ve Mahalle İsimleri

Sicilde adı geçen kaza ve sancak isimleri şunlardır; Konya, Aladağ, Alaiye, Aksaray, Akşehir, Ankara, Aydın, Begşehir, Belviran, Balaganda, Bozkır, Darende, Ereğli, Esbkeşan, Eski-il, Gaferyad, Hamid, İç-il, İnsuyu, İzmir, Ilgın, Isparta, Karabınar, Ladik, Larende, Saidili, Seydişehir, Sivas, Şam, Uluborlu, Yafa.

74/F4 numaralı sicilde geçen mahalle isimleri ise şunlardır; Abdülmuin, Abdulaziz, Ahmed dede, Akbaş, Ahmed Fakih, Aksinle, Arablar, Bağrı, Bağrıaçık, Bınari, Biremani, Boladlar, Cedid, Celaliye, Çalıkoğlu, Çiftenerdiban, Civar, Debbağhane, Dolab, Dolabucu, Esb-keşan, Esenlü, Fahrunnisa, Fakih dede, Ferhuniye, Fakihler, Galebe, Göktaş, Hacıcemal, Hocahabib, Hocahasan, Hoşhan, İmaret, Kal’acık, Kalenderhane, Karaarslan, Karacığan, Kasabsinan, Kayacık, Kerimdede, Kuşkondu, Kuzgunkavağı, Kürkçü, Mihmandar, Mücellid, Müşekki, Nehrikafir, Piripaşa, Poladlar, Pürçüklü, Sadırlar, Sarıhasan, Sarıyakup, Seydiveri, Sinan perakendesi, Suğla, Sultan, Sungur, Sinan, Şekerfürüş, Şeyh Ahmed, Tarhana, Tekye, Topraklık, Türbe, Uluırmak, Zincirlikuyu.

3. 74/F4 Numaralı Sicilde Geçen Nahiye, Köy ve Derbent İsimleri

74/F4 numaralı sicilde geçen nahiye isimleri şunlardır; Eski-il, Hatun sarayı, Sahra, Sudirhemi, Suğla, Ilgın’dır. Derbent isimleri ise, İnsuyu, Kadınhanı, Ergadhanı, Ladik, Çapan’dır.

Sicilde bulunan köy isimleri ise; Ağcalar, Bayındır, Begkilise, Çumra, Gilisra, İnce, Kara Yahya, Tat, Turgudlu, Sille, Ulu Muhsin, Üç Kilise, Yuva

(22)

4. Defterdeki Zabıt Belgelerin Tasnifi

Defterdeki belgelerin genel olarak kaydedilmesinde, yıl ve ay bazında belli bir kronolojik sıra takip edilmemiştir. Bunun nedeni de davaların bizzat dönemin kadısı tarafından değil de naibleri tarafından görülmüş olması olabilir.26

Tablo-3

74/F4 No’lu Konya Şer’iye Sicilinde Bulunan Zabıt Kayıtlarının Yıllara Göre Dağılımı

Tür

Tarih(Hicri) HÜCCET İLAM MÜRASELE Genel Toplam

1243 19 6 5 30 1244 13 6 2 21 1245 16 7 23 1246 19 7 2 28 1247 35 10 1 46 1248 1 1 2 Tarih yok 1 4 1 6 Genel Toplam 104 41 11 156

Defterdeki belgelerin sayısal verilere oturtulmasında izlediğimiz yöntemde, öncelikle defterdeki belgeler türlerine göre tasnif edilmiştir. Buna göre sicilin zabıtlar bölümünde hüccetler 104, ilamlar 41, müraseleler 11 olmak üzere toplam sayıları 156’dır.

26 74/F4 Numaralı KŞS’nde bazı davalarda anlaşmazlığı yerinde tespit etmek amacıyla kâtipler görevlendirilirdi. Dolayısıyla olay sonuçlanana kadar aradan aylar geçebilirdi. Zabıtlar arasında tarih ve ayları farklı belgelerin bulunması bu nedenledir.

(23)

Tablo-4

74/ F4 Numaralı Konya Şer’iye Sicilindeki Belgelerin Konularına Göre Tasnifi

Konu 1243 1244 1245 1246 1247 1248 Tarih yok Genel toplam Anlaşmazlık 5 4 3 3 4 - - 19 Görevlendirme 2 1 3 - 1 1 - 8 Alacak 1 2 - 1 3 - - 7 Vergi tahsili - 1 5 2 2 1 5 17 Boşanma - 1 - 1 - - - 2 Evlenme 1 2 - 1 - - - 4 İbra 2 2 - - 1 - - 5 Nafaka 2 3 6 3 5 6 - 25 Vasi 3 4 9 6 11 - - 33 Miras 3 2 6 4 2 - - 17 Tenbih 1 - 2 3 1 1 - 8 Tayin 5 2 3 1 2 - - 13 Vakıf 2 1 1 2 1 - - 7 Tamir - - - 2 5 3 - 10 Emanet 3 1 2 5 - - 1 12 Din Değiştirme 1 - - 1 2 - - 4 Askeri 4 5 1 2 4 1 - 16 Satış 3 1 - 1 - - - 5 Borç 1 2 - 3 - 1 - 7 Genel Toplam 39 34 41 41 44 14 6 219

74/F4 Numaralı Konya Şer’iye Sicili konularına göre incelendiğinde en çok davanın vasi tayini, nafaka ve anlaşmazlık konularında yoğunlaştığı görülmektedir.

(24)

5. Defterde Sureti Bulunan, Merkezden ve Diğer Makamlardan Gönderilen Belgelerin Toplu Değerlendirilmesi

74/F4 numaralı defter 239 sayfadan oluşmaktadır. Bunun ilk 66 sayfasını “zabıtlar” kısmı oluştururken 66. sayfadan 239. sayfaya kadar merkezden ya da diğer makamlardan gönderilen belgelerin “suretler”ini içermektedir.

Defterin suretler kısmının öncelikle kapsadığı yıllara göre sayısal değerini verecek olursak aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere H. 1243 yılına ait 34, H. 1244 yılına ait 56, H. 1245 yılına ait 69, H. 1246 yılına ait 48, H. 1247 yılına ait 42, H. 1248 yılına ait 3 belgenin sureti bulunmaktadır. 10 Belgenin ise tarihi tarihi verilmemiştir.

Tablo-5

74/F4 No’lu Konya Şer’iye Sicilinde Bulunan Suretlerin Yıllara Göre Dağılımı

H.yıl

TÜR 1243 1244 1245 1246 1247 1248 Tarih yok Genel Toplam

BERAT 1 3 9 6 2 1 22 BUYRULDU 8 2 4 3 2 19 FERMAN 18 44 41 34 31 4 172 HATT-I HÜMAYUN 1 2 1 4 KAYIT 6 2 9 2 4 2 4 29 MARUZ 1 1 2 MEKTUP 1 1 2 NAME 1 1 TENBİHNAME 1 1 1 3 TEZKİRE 3 3 2 8 GENEL TOPLAM 34 56 69 48 42 3 10 262

Suretlerin yıllara göre konularına bakıldığında elde edilen verilere göre, gelen belgelerin büyük bir kısmını fermanlar oluşturmaktadır. Defterin tutulduğu yıllarda savaşlar yapılması nedeniyle askeri konularda özellikle asker toplama ve sefere katılma konularını

(25)

kapsayan suretler fazladır. Bunun yanı sıra ülkede iç karışıklıkların ve isyanların olması, devlet memurlarının usulsüz hareketlerde bulunmaları gibi nedenlerle uyarı niteliğindeki fermanlarda gönderilmiştir. Suretler bölümündeki konuların geneline bakıldığında, asker toplama, isyankârların sürgün edilmesi, savaşlarda yaralananlara verilen tekaüdlük belgesi, tayin belgeleri, tenbihnameler, mektuplar, vergi toplanmasına dair başlıkları taşıyan suretler ağırlıklıdır.

Bu konulardan başka güvenliğin sağlanmasıyla ilgili olan suretlerde bulunmaktadır. Özellikle her yılın Recep ayında Mekke ve Medine halkına gönderilen “surre hazinesinin” güvenliğinin sağlanmasına ilişkin suretler dikkat çekicidir. O dönemde Osmanlı Devleti ile Rumlar arasında savaşlar yapılması, Mehmed Ali Paşa’nın isyanı, iç karışıklıklar gibi ciddi sorunlara rağmen, devlet halen kaynak bularak Mekke ve Medine halkına hediyeler ve gelirler gönderebilmekteydi. Demek ki Osmanlı Devletinde bir gelenek haline gelmiş olan “surre alayları” XIX. yüzyılda da devam ettirilmiştir.

Suretlerin genelinde merkezden ya da makamdan çıkış tarihiyle eyalete ya da kazaya ulaştığı tarih olarak iki tarih bulunmaktadır. Araştırmamızda belgenin merkezden ya da makamdan çıkış tarihi belgenin tarihi olarak kullanılmıştır. Tarihlerin süreleri incelendiğinde beratlara göre fermanların daha hızlı bir şekilde ulaştığı görülmektedir. En hızlı giden emir ise, hacıların yani “surre alayının” güvenli bir şekilde Şam’a ulaşması için Karaman valisinin, yol üzerindeki kadı, naib, iş erleri ve yeniçerilerin uyarılmasını içeren emirlerdir.27Buna göre Osmanlı Devletinin hacılara ve haremeyn halkına gönderilen surre alayının güvenliğine çok önem verdiği anlaşılmaktadır. İncelediğimiz defterin savaş döneminde tutulmuş olmasından dolayı alınan askeri kararlarında merkezden çıkarak, kazaya ulaşması arasındaki zaman en az bir ay’dır.

Konya 74/F4 Numaralı Şer’iye Sicilinde yer alan suretlerin çoğunluğu merkezden gönderilmiştir. Bu emirlerin büyük çoğunluğu Anadolu’ya gönderilen dönemin genel koşullarına uygun olarak hazırlanmış fermanları içermektedir. Defterde “...Anadolu’nun orta kolundaki vaki kazaların mevali-yi fiham – zidet feza’iluhum- ve mefahirü’l- kuzat ve’l- hükkam me’adini’l-feza’il ve’l-kelam sa’ir kuzat ve nüvab –zide fazlihum- ve mefahirü’ül-emasil ve’l-akran eyalet ve evliye mütesellimleri ve voyvodalar ve havas ve evkaf zabitleri ve

(26)

sa’ir zabitan ve a’yan ve iş erleri –zide kadrihum- tevki’i refi’i hümayun vasıl olacak...”28

ifadesiyle belirtildiği üzere emrin gönderildiği yer olarak ilgililerin makamı tek tek sayılmıştır. Ya da “...Üsküdar’dan Şam-ı Şerife varup gelince yol üzerindeki vaki” ya da “...Üsküdar’dan Anadolu’nun sağ koluna Adana’ya varınca vaki” vali, kadı, naib, mütesellim, kethüda yerleri, yeniçeri, serdarları...29 şeklinde ki ifadelerle de emrin gideceği yerle birlikte uygulama alanı da açıkça belirtilmektedir.

28 74/F4 Numaralı KŞS, s.181 29 74/F4 Numaralı KŞS, s.161

(27)

II. BÖLÜM

A. İDARÎ YAPI

19.Yüzyıl Konya’sı hem bir sancak merkezi hem de kaza merkezi olarak klasik bir Osmanlı idari-askeri ve idari-adli bir teşkilat yapısına sahiptir. Bu yapının en küçük birimini dirlik oluşturur. Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara ve kazalarda dirliklere ayrılırdı.30Yönetim yapısı bu şekilde en alt birimden en üst birime kadar sistematik bir şekilde işlemektedir.

1. Yönetim

19. y.y.da Karaman Eyaletinin mülki yöneticileri; beylerbeyi, sancaklardaki mutasarrıflar ile kazalardaki mütesellimler den oluşmaktaydı.

1827- 1833 yıllarını kapsayan 74/F4 numaralı Konya şer’iye sicili II. Mahmud dönemine tekabül etmektedir. Sancakların büyük çoğunluğu Mukataat Hazinesine bağlıydı. Örneğin; 21 Rebiülevvel 1247 (30 Ağustos 1831) tarihli; Karaman valisi, Aksaray ve Akşehir sancakları mutasarrıfı Ali Paşa, Kayseri sancağı mutasarrıfı Osman Sabri, Kastamonu sancağı mutasarrıfı Mehmed Emin ve Bolu sancağı mutasarrıfı Elhac Mustafa, bu sancaklardaki kadılar, naibler, kapıcıbaşılar, ayanlar ve diğer yetkililere hitaben yazılmış olan fermana göre Kastamonu, Bolu, Kırşehir, Kayseri, Niğde, Beğşehir, Konya, Akşehir ve Aksaray sancaklarındaki zeamet ve tımar tahsili defterlere kaydedilecek. Ve buralardan tahsil edilecek akçeler Mukataat hazinesine teslim edilecekti.31 Bazı sancaklar ise 1832 yılında Mansure Hazinesine bağlanmış ve mütesellimler de o hazinece atanmışlardı.32 Önemli beylerbeyliklere vezirlerden tayin yapıldığı da olurdu. 74/F4 no’lu sicilde Karaman eyaletindeki beylerbeyilerin aynı zamanda vezir ünvanını taşıdıkları da görülür.

30 Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, Dergâh yay, İstanbul 2003, s. 156 31 74/F4 Numaralı KŞS, s. 222

(28)

a. Beylerbeyi

Birkaç sancağın birleştirilmesiyle meydana gelen idari birime beylerbeylik veya eyalet deniliyordu. Osmanlı devlet teşkilatının en büyük idari birimlerinden olan eyaletlerin idaresi beylerbeyi denilen yüksek rütbeli devlet memurlarına verilirdi. Bunlara miri miran da denilirdi. Beylerbeyiler özellikle mülkiyet ve askeri idareden sorumluydular. Belgelerin genelinde vezir ve beylerbeyi rütbesi daha sonra diğer memurluklar derecelerine göre yazılmıştır. Örneğin; isyancılar konusunda ya da vergilerde yapılan usulsüzlüklerde, askeri konularda kısacası devleti ilgilendiren her konuda devletin ilk muhatab olduğu makam başta beylerbeyi olmak üzere, bir bölgenin en yetkili amirleridir.

b. Mutasarrıf ve Mütesellimler

Mutasarrıf, bir sancağın en büyük idari amiridir. Sancakların başında bulunan memurlara unvan olarak kullanılan bir tabiridir. Eyalet valisinin veya birkaç sancağı tasarruf eden mutasarrıfların bütün sancakları tek başlarına yönetmeleri imkânsızdı. Bu nedenle görev yerlerine mütesellimleri gönderirlerdi. Mütesellimler kapı halkından ve güvenilir kişilerden seçilirdi. Ancak atamanın kesinlik kazanması için mutlaka padişahın onaylaması gerekiyordu. Örneğin; Recep 1243 (Ocak 1828) tarihli belgede Abdulahad Efendizade’ye Konya, Lâdik, Saideli, Karabınar kazalarında kaymakamlık görevi verilmiştir. Padişah onayını bildirirken bu vesile ile kaymakama görevini hatırlatmakta, adaletli olmasını, halka zulüm etmemesini, halkın ırz ve namusunu padişah adına korumasını istemiştir.3323 Recep 1244 (29 Ocak 1829) da ise Abdulahad Efendinin Konya, Lâdik, Saideli ve Karabınar kazalarına kaymakam olarak atandığı tekrar bildirilmiştir. Buna göre yılda bir yapılan atamanın padişah tarafından tekrar onaylandığını görüyoruz.

33 74/F4 Numaralı KŞS, s. 10/2

(29)

2. Tayinler

19. y.y. da Osmanlı Devletinde dönemin zor şartlarından dolayı sürekli görevli değiştirilirdi. Valilerin görevi genel itibariyle üç yıldır. Ancak 74/F4 numaralı defterdeki kayıtlara göre neredeyse her yıl vali değiştirilmiştir.34 Mütesellimlerinde görevi genelde bir yıldır. Konya’da birkaç yıl üst üste Mütesellimlik görevini yapanlar belgelerde görülmektedir. Böyle bir durumda görevinin yenilendiğine dair belge gönderilmiştir.35 Belgelerde görevi bildirilirken, halka adaletli davranması, haksız yere para toplamaması gibi tenbihlerde verilmiştir. Örneğin 11 Cemaziyelahir 1247 (17 Kasım 1831) tarihli belgede Kapıcıbaşılar’dan Süleyman Bey, padişah tarafından mütesellim olarak görevlendirilmiştir. Ayrıca halka adaletli davranması, asayişi sağlaması, haksız para toplamaması gibi tenbihlerde bulunmuştur.361243(1827) tarihli belge de ise öncelikle mehterbaşılık hakkında bilgi verilmiştir. Tüm kazalara mehterbaşı atandığı, maaş ve tarihinin ise Saray-ı Hümayun tarafından yapıldığı açıklandıktan sonra Tahtacızade Ali, Darende kazasından, Konya kazasına mehterbaşı olarak atanmıştır.37

Yerel yönetimdeki memurluk tayinlerini bölgenin en yetkili yöneticisi de yapabiliyordu. Ancak vali, kaymakam, mütesellim gibi tayinler için padişah onayı şarttı.

3. Vergilerin Toplanması

Osmanlı Devletinin ekonomik yapısının temelini vergiler oluşturmaktadır. Vergilerin toplanması, usulsüzlüklerin giderilmesi gibi konularda devlet yöneticileri görevlidirler. Merkezden gönderilen suretlerde başta vezir, vali olmak üzere, mütesellimler, kadılar ve tüm memurlar vergileri toplayan memurlara gerekli kolaylıkların gösterilmesi konusunda sorumludurlar. 74/ F4 Numaralı Şer’iye sicilinde şer’i, örfi vergiler ve ticari vergiler hakkında belgeler bulunmaktadır. Örneğin; 16 Şaban 1245 (10 Şubat 1830) tarihli belgede, Konya Sancağı ve bağlı kazalarda 169 haneden cizye vergisinin toplanması konusunda bilgi verilmiştir. Konya cizyedarı Seyid Ali Efendi her haneden 30 akçe ve alınan her 110 akçeden

34 74/F4 Numaralı KŞS, s.190 35 74/F4 Numaralı KŞS, s. 24 36 74/F4 Numaralı KŞS, s. 78 37 74/F4 Numaralı KŞS, s.14/3

(30)

1 esedi guruşu hazine-i amire için alacaktı. Ayrıca mühürlü ve nişanlı olan deftere tüm kayıtları tutacaktı. Vergileri toplarken de halktan fazla para almaması ve zulmetmemesi konusunda da uyarılmıştır.38

13 Zilkade 1245 (6 Mayıs 1830)de ise İzmir’den Anadolu’ya nakil olunan kök boya, Aydın Sancağından gelen kuru incir, İzmir İhtisabı tezkiresine göre resm kantarında tartıldıktan sonra vergisini vererek ticareti yapılabilirdi. Ancak bu ürünleri gayrimüslim taifesinden komisyoncuların pazarlarken iki kat daha pahalı sattıkları hatta vergilerini vermedikleri öğrenilmiştir. Ticaret yapacakların 3’er guruş resm kantar vergisini vermeleri ve ihtisab memuru tarafından verilmiş mühürlü tezkiresi bulunması şartı getirilmiştir. Gerekli belgeleri olmayanlarında ticaret yapmaları yasaklanmıştır Konya, Niğde, Aksaray, Akşehir, Beğşehir, Kırşehir sancaklarında ve bağlı kazalarında da bu hususa dikkat edilmesi istenmiştir.39 17 Şaban 1245 (11 Şubat 1830) tarihli belgede ise Karaman Sancağına bağlı kazalardaki ağnam vergilerinin, kasap başı tarafından toplanıp, hazineye teslim edilmesi istenmiştir.40

11 Rebiülevvel 1244 (21 Eylül 1828) de ise Karaman Sancağındaki 2 bin baş koyunun her biri için 5’er guruştan 10 bin guruş ve görevliler içinde 25’er para toplanacaktı. Halktan toplam 11 bin guruş tahsil edilecekti.41

4. Delil Zümresi

Hafif süvari askerlerinden oluşan, yol göstericilikle, kılavuzlukla görevli bir sınıftır. Korkusuz oldukları için, deli adını almışlardır. Toplum içinde küçük isyanları bastırmakta görevlidirler. Bu teşkilat ilk önce Rumeli’de kurulmuş daha sonra genişleyerek Anadolu’da ki vezir ve beylerbeyilerin hiyamesinde’de oluşturulmuştur.42

Ancak 19.yüzyıla gelindiğinde bu sınıf içerisinde bozulmalar olduğunu görmekteyiz.15 Şaban 1245(9 Şubat 1830) tarihli belgede önceden devlete yararlıkları çok olan delil zümresinde ki bazı kötü niyetli kişiler devletin iç işlerine müdahalede 3874/F4 Numaralı KŞS, s. 175 39 74/F4 Numaralı KŞS, s.153 40 74/F4 Numaralı KŞS, s.163 41 74/F4 Numaralı KŞS, s. 85-2 42 Pakalın, a.g.e, C I, s. 422

(31)

bulunmuşlardır. Toplumun huzurunu bozup, fakir insanlara zulmettikleri görülmüştür. Islahları mümkün olmayan bu zümredekilerin delil kalpağını çıkararak ırz ve edepleriyle vilayetlerinde ziraat ve çitçilikle uğraşmaları istenmiştir. Ziraatle uğraşmak yerine fesatlığa devam edecek olan olursa da bulunduğu bölgeden sürülüp, gerekli cezalara çarptırılacakları bildirilmiştir.43 Zilhicce ayında gönderilen fermanda ise Karaman valisi Ahmed Paşa’ya, itaatsiz olan delil zümresi için gerekeni yapması emredilmiştir.44

5. Sürgünler

Devlete karşı itaatsizlik ya da mesleğini kötüye kullanma gibi durumlarda ceza olarak “sürgüne gönderme” cezası verilirdi. Devletin sürgün politikası genelde siyasal ve toplumsal karışıklıklar, ya da bazen belirli bir bölgedeki nüfus baskısı gibi etmenlerde önemli rol oynamıştır.4574/F4 numaralı defterde 15 adet sürgün davasına rastlanmıştır. Ve bu kayıtların genelinde çevre sancaklardaki ve kazalardaki suçluların Konya’ya sürgün edildiği görülmüştür. Davaların genelinde sürgün edilen kişiler devlet memurudur. Görevi kötüye kullanma, devlete karşı gelme gibi sebeplerle cezalandırmışlardır. Örneğin; 25 Muharrem 1245(27 Temmuz 1829) tarihli belgede Hamid Sancağına bağlı Isparta Kazası ahalisinden olan Hacı Emin kendi halinde olmayıp, devletin işlerinin gecikmesini sağlamış, usulsüz davranışlarda bulunmuştur. Hamid Sancağı mütesellimi Hasan Hakkı Efendi bu durumu merkeze haber vermiştir. Gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra suçlunun çavuş nezaretinde Konya ya sürülmesine karar verilmiştir. 1245 (1830) tarihli başka bir belge de ise Tersane-i Amire’de görevli Mir Mehmed’in başkâtibi Şemseddin hilaf-ı rıza harekete cesaretlenmiştir. Çavuş eşliğinde Adana’ya sürülmesine karar verilmiştir. Ancak Adana tarafının uygunsuz olması nedeniyle, Niğde’de bekletilen suçlu Konya’ya sürülmüştür.46

25 Rebiulahir 1245 ( 24 Ekim 1829) de ise Kırşehir sancağından Ömer nam şahsın memuriyette olduğu görevde usulsüzlük yapıp, haraç aldığı tespit edilmiştir. Ve Konya’ya sürgün edilmesine karar verilmiştir.47

Sürgün edilme kayıtlarında, suçlunun her zaman bir çavuş eşliğinde sürgün yerine gönderildiği görülmektedir. Kayıtlarda sürgün cezasının kaç yıl olacağına dair bilgi yoktur.

4374/F4 Numaralı KŞS, s.165, 173 44 74/F4 Numaralı KŞS, s. 181

45 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Eren yay. C.1, s.68 46 74/F4 Numaralı KŞS, s.150-2

(32)

11 Şaban 1245 ( 5 Şubat 1830) tarihinde Bor Kazası sakinlerinden Mağrip oğlu Ahmed yaptığı usulsüz işlerden dolayı Konya’ya sürülmüştür. Konya mütesellimi Mehmed Emin’in terbiyesine verilmiştir.48

Sürgüne gönderme cezasının bazı durumlarda kaldırıldığı da gene belgelerde görülmektedir. Örneğin; 25 Zilkade 1245 ( 18 Mayıs 1830) de Hamid Sancağına bağlı Isparta Kazası ahalisinden Hacı Emin adlı kişi usulsüz hareketler yaptığı iddiasıyla Konya’ya sürülmüştür. Ancak kendine iftira edildiğini kanıtlamayı başarınca geri dönmesine müsaade edilmiştir.49

19 Şaban 1245 ( 13 Şubat 1830) de Karamürsel Kazası ahalilerinden Hüseyin ve Hamid yaptıkları usulsüz işlerden dolayı Konya’ya sürülmüşlerdir. Çok fakir ve suçsuz olduklarını savunan sanıklar bir daha devlete karşı hareket ederlerse çok ağır cezaya çarptırılacakları şartıyla sürgün cezaları kaldırılmıştır.50

1. İsyanlar

Osmanlı Devleti içerisinde isyanlar çıkmasının sebepleri isyan eden gruplara göre değişmektedir. Örneğin; 7 Safer 1246 (28 Temmuz 1830) tarihli belgede Anadolu’daki esirlerin isyan ettiği görülmektedir. İsyan etme sebepleri ise kendi ülkelerine gitmek istemeleridir. Merkezden gönderilen fermanda İslamiyeti seçen esirlere dokunulmayacağı, gayrimüslim esirlerin ise azad ettirilerek, bir miktar harçlıkta verilerek, ülkelerine gönderilmesi istenmiştir.5110 Safer 1245 (11 Ağustos 1829) tarihli belge de ise şark ordusundaki askerlerin firar ettiği anlatılmaktadır. Bu firarların durdurulması için vezir Mehmed Emin Paşa görevlendirilmiştir.52 Devletin düzenini bozan askeriye içindeki bu firarlara karşı önlem almak amacıyla reayanın tezkiresiz yolculuk yapması yasaklanmıştır. Bir mahalden başka bir mahalle mühürlü tezkiresi olmayan kişilerin gitmesine izin verilmeyecekti. Böylece taşradan dersaadete geliş gidişler kontrol altında tutulacaktı.

48 74/F4 Numaralı KŞS, s.160 49 74/F4 Numaralı KŞS, s.154-2 50 74/F4 Numaralı KŞS, s.162 51 74/F4 Numaralı KŞS, s.184-2 52 74/F4 Numaralı KŞS, s149, 172

(33)

Tezkirenin süresi 3 ay olacaktı ve sahte tezkire düzenleyenlere ya da tezkiresizlere hapis cezası verilecekti.53

a. Mora İsyanı

Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Yunanlılar, 1821 yılında Mora’da isyan etmişlerdir. İsyan bastırılmış olsa da Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanma mücadelesine devam etmişlerdir. Örneğin; Cemaziyelahir 1243 ( Aralık 1827 ) tarihli fermanda, Karaman valisi, Akşehir, Aksaray sancakları mutasarrıfı, vezir Emin Paşaya Konya sancağındaki ve diğer kazalardaki kadılara, naiblere, ayanlara ve diğer tüm görevlilere bildirilmiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya devletleri gayrimüslim reayadan olan Rum milleti ile anlaşma yapmışlar ve bu millete ayrıcalıklar tanınması konusunda devletlerin elçileri talepte bulunmuşlardır. Padişah elçilere, İslam milletine dokunan şartların kabul olmayacağını bildirmiştir. Elçiler padişahı ikna etmeyi başaramayınca gitmişlerdir. Elçilerin tavırlarından harp ilan edeceklerini anlayan padişah, Akdeniz de bulunan adalarda ve Kıbrıs adasında savaş için gemiler hazırlamasını Kıbrıs muhassırı Ruhi Ali’ye tenbih etmiştir. Konya sancağını ve çevresini de savaşa hazırlıklı olunması konusunda uyarmıştır.54

1829 yılında Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Ancak Mora da kalan Türklerin azınlık problemleri ortaya çıkmıştır. 21 Safer 1245 (22 Ağustos 1829) tarihinde Mora eyaletinden olan 164 nefer, suyuna ve havasına alıştıkları Konya’ya yerleşmek istemişlerdir. Bunlarda 40 nefer çeşitli sebeplerden dolayı ayrılmıştır. Geriye kalan 124 nefer Konya sancağının uygun görülen kazalarına dağıtılmışlardır. Konya sancağı mütesellimi Nazif Ağadan her ay bu neferlere 1000 guruşu maaş olarak dağıtması istenmiştir. 1245 (1829) senesinde altı ayda 6000 guruş şöyle taksim edilmiştir. Konya, 9756 guruş, Larende,1280 guruş, Gaferyad, 300 guruş Ereğli, 76 guruş Aladağ, 752 guruş, Balaganda, 30 guruş, Saideli,300 guruş, Belviran, 300 guruş, İnsuyu,120 guruştur.55 Örnek belgeden de anlaşıldığı

üzere Mora’dan iskân için gelen Türklerin Anadolu’da uygun yerlere yerleştirilmişlerdir.

53 74/F4 Numaralı KŞS, s.172 54 74/F4 Numaralı KŞS, s. 90 55 74/F4 Numaralı KŞS, s. 151

(34)

b. Mehmed Ali Paşa İsyanı

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır’da güçlü bir yönetim, ekonomi, ordu ve donanma oluşturmuştur. Mora İsyanı’nın bastırılmasında yardım istenince, Mora ve Girit valiliğini istemiş fakat Edirne antlaşmasıyla Mora’da Yunanistan kurulunca, Mora’ya karşılık Suriye valiliğini istemiştir. II. Mahmut Girit’i vermekle beraber Suriye valiliğini vermemiş, bunun üzerine Mehmet Ali Paşa isyan etmiştir. Oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu Suriye’yi ele geçirmiş, Osmanlı ordusunu Adana ve Konya’da mağlup ederek Kütahya’ya kadar ilerlemiştir. İstanbul tehlikeye girince II. Mahmut Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmıştır. Rus donanma ve ordusu İstanbul önlerine gelince bu durumdan İngiltere ve Fransa rahatsız olmuştur. Onların müdahalesi ile sorun uluslar arası bir hal almış ve Kütahya Antlaşmasıyla belli bir süre için çözüme kavuşturulmuştur. Mehmed Ali Paşanın bu isyankâr tutumu bazı suretlerde anlatılmıştır.

Örneğin 2 Zilhicce 1247(3 Mayıs 1832) tarihli fermanda anlatılan Mehmed Ali Paşa isyanının özeti şu şekildedir; Mısır valisi Mehmet Ali Paşa devlete ihanet etmiş ve herkesi devlete karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Sayda valisi Abdullah Paşayla birlik olmak istemiştir. Ancak Abdullah Paşa sadakati elde bırakmayarak teklifi reddetmiştir Bunun üzerine Mehmed Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa, karadan ve denizden Sayda havalisine saldırmıştır. Yafa ve Trablus Şam eyaletlerini istila etmiş, Akka kalesine saldırmıştır. Ne kadar nasihat edilse de uyarılsa da, düzelmemiş ve açıktan açığa devlete isyan etmiştir. Padişah II. Mahmud’da bu isyankârların cezalandırılması için “Sure-i Hucurat ve Sure-i Maide” ayetlerini örnek göstererek fetva istemiştir. Şeyhülislam ve büyük ulemalardan Mevlana esseyid Abdulvahap ve bil cümle sadrazamlar, kazaskerlerde gerekli fetvayı hazırlayarak imzalamışlardır. Padişah, şimdiye kadar halkın rahatını bozmamak için göz yumulduğunu belirterek, bundan sonra Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşanın yönetiminde bulunan Mısır, Girit, Cidde ve Habeş eyaletlerinde veziri Hüseyin Paşa’nın gerekli tedbirleri alacağını belirtmiştir. İsyankârlardan, pişman olanların affedileceği, isyanda devam edenlere ise gerekli cezaların verileceği belirtilmiştir. Bu fermanı şerif Anadolu ve Rumeli’nin gerekli mahallelerine duyulduktan sonra gerekli tedbirlerin alınması sağlanmıştır.56

56 74/F4 Numaralı KŞS, s.66

(35)

Başka bir belgede ise 1247(1832)’de Anadolu’da serdarı ekrem olan Hüseyin Paşadan, Mısır valisi Mehmed Ali Paşaya karşı yapılacak muharebe için hazır olması istenmiştir. Vezir Mehmed Paşa, Osman Paşa ve Emin Paşa ise ser askerleri idare için görevlendirilmiştir.57

7. Tekaüt Beratı

Memuriyetten çekilme, işten ayrılma anlamına gelen “tekaüt” günümüzde “emeklilik” olarak kullanılmaktadır. Sicilde bulunan tekaütlük beratlarında savaşta yaralanmış ya da hasta olan askerlere maaş bağlanmıştır. Ayrıca memleketine giderek ziraatle uğraşmalarına yardımcı olunmuştur. Tekaütlük belgesi alan kişi bulunduğu yöre de toplanan vergilerden de muaf tutulmuştur.58 Belgelerde tekaüt verilen askerin hangi askeri gruptan olduğu detaylıca yazılmış, sonra belgenin neden verildiği açıklanmıştır. Yaralıysa neresinden yaralandığı, hasta ise rahatsızlığının ne olduğu gibi ayrıntılara yer verilmiştir. Örneğin; 13 Safer 1246 ( 3 Ağustos 1830 ) tarihli belge de Asakir-i Mansure-i Muhammediye alaylarından 3. alayın, 5. taburunun, 4. bölüğünün 8. onbaşının, 3. neferi olan Konyalı İsmail’in muharebede sağ ayağının dört parmağını misket götürmüştür. Sol kolunun pazusuna kurşun isabet etmiş yaralanmıştır. Bu nedenle tekaütlük beratı verilmiştir.20 guruş aylık bağlanmıştır.5927 Muharrem 1246 (18 Temmuz 1830)da Asakir-i Mansure-i Muhammediye alaylarından 11. alayın, 3. taburunun, 2. bölüğünden, 6. onbaşının 7. neferi Konyalı Ali’ye tekaütlük beratı verilmiştir.60

Tekaütlük vazifesinin verildiğini açıklayan belgelerde, “... merkum dini mübin yolunda ve uğru padişahanemde cihad ve gaza etmiş olmak hasebiyle...” cümlesiyle veriliş amacı kısaca özetlenmiştir. 74/F4 Numaralı sicile göre Konya sancağından orduya çok fazla insanın katıldığını ve bir çoğununda tekaüt beratı almaya hak kazandığını görüyoruz. Osmanlı

57 74/F4 Numaralı KŞS, s.80

58 74/F4 Numaralı KŞS, s.170, 171, 172 59 74/F4 Numaralı KŞS, s.188

(36)

Devletinin savaşta yaralanan, hasta olan reayasına da ne kadar kıymet verdiğinin en büyük kanıtı tekaüt beratlarıdır.

B. SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPI

“Sosyal ve Kültürel Yapı” kavramı birbirinden bağımsız pek çok konuyu içine alan ve buna bağlı olarak sınırları oldukça geniş olan bir anlamı ifade etmektedir. Bu kavramın içerisine nüfus, insan ilişkileri, toplumu ilgilendiren gelenek ve görenekleri, evlenme, boşanma, doğum, ölüm, sağlık, okul, camii, mahkeme, çevre v.b. pek çok konu girmektedir. Bu anlamda incelediğimiz belgelerde devlet ve toplum ilişkileri göze çarpmaktadır. Devlet içindeki önemli gelişmelerden toplumun haberdar edildiği görülmektedir. Konuyu örneklendirecek olursak; 15 Şaban 1245 (9 Şubat 1830 ) tarihli belgede toplumun her kesimine şehzade Sultan Abdülaziz’in dünyaya geldiği, saltanatın devam edeceği müjdeli bir haber olarak duyurulmuştur. Fakirlere gizli olarak 1 akçe ve 1 habbe dağıtılması emredilmiştir. Ayrıca yedi gün boyunca kalelerden top ve tüfek atışlarıyla kutlamaların yapılması istenmiştir.61 Bundan da padişahın mutluluğunu kendi tebaasıyla paylaşarak, halkın dualarını isteyerek halk ve devlet ilişkilerinin güçlü tutulması için çaba gösterdiği anlaşılmaktadır.

1. Gayrimüslimler

74/F4 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde bulunan kayıtlara göre reaya müslim ve gayrimüslim olarak ikiye ayrılmaktadır. Gayrimüslim reayanın anlaşmazlıklarının sicile yansıması pek yoğun değildir. Gayrimüslimlerle ilgili mahkemeye yansıyan konular; din değiştirme, anlaşmazlık, miras, satış gibi konulardır.

Zımmi olarak adlandırılan gayrimüslimlerle ilgili davalarda, mahkemenin tarafsızlığını koruduğu ve haklıdan yana karar verdiği görülmektedir. Örneğin; 9 Zilkade 1246 (21 Nisan

61 74/F4 Numaralı KŞS, s.166

(37)

1831) tarihli belge de Çiftenerdiban mahallesi sakinlerinden İvan adlı zımminin öldüğü, oğulları ve karısına düşen mallara ise Kirkos adlı zımminin vasi tayin edildiği anlatılmıştır.62

Cemaziyelevvel 1243 (Kasım 1827) tarihli belgede ise Kayseri den gelerek Sille Karyesine yerleşmiş olan gayrimüslim Yuvan, Niğdeli gayrimüslim Mihail’i dava etmiştir. Dava sebebi ise Mihail’in ticaret için gittiği yerlerde değeri düşük akçe kullanıp, kalpazanlık yapmasıdır. Yuvan, 7700 guruş ceza ödemesini talep etmiştir. Mihail ise kendine teslim ettiği yeni akçeleri, değeri düşük akçeyle değiştirdi diye Yuvan’ı suçlamıştır. Dava da yalan ve koğuculuğun yapıldığını anlayan mahkeme, davayı araştırmak üzere Ali Efendi’yi görevlendirmiştir.63

23 Recep 1244 (29 Ocak 1829) tarihli belge de ise Kızılviranlı Hüseyin Ağa’nın zımmi bir şahıstan 980 guruş alacağı vardır. Ancak zımmi şahıs borcunu inkâr etmiştir. Hüseyin Ağa’da parasının alınması talebinde bulunmuştur.64

21 Zilhicce 1244 (24 Haziran 1829) senesine ait fermanda ise Kuyumcu esnafından Semavenoğlu adlı zımmi Nukud Nizamına aykırı hareket ettiği için, Konya’ya sürgün edilmiştir. Yalnız kalan çocukları perişan olmuşlar ve padişahtan babaları adına af dilemişlerdir. Gönderilen fermanda, hareketlerine dikkat etmezse ebedi sürgün edileceği şartıyla tahliyesine karar verilmiştir. Semavenoğlu nam zımmi ise tüm şartları kabul etmiştir.65

Gayrimüslimlerin işledikleri suçlardan dolayı cezalandırıldıkları gibi, gerektiğinde de affedildikleri görülmektedir. Din değiştiren gayrimüslimler hakkında da kayıtlar tutulmuştur. Örneğin; 11 Şevval 1246 (25 Mart 1831) ‘da Sudirhemi nahiyesinde yaşayan Nikol adlı zımmi Müslümanlığı kabul etmiş ve adını Mehmet olarak değiştirmiştir.66Yine 1243(1828) tarihli belgede devlet hizmetinde seyis olarak çalışan ve kıpti olan bir şahıs İslamiyeti seçmiş ve adı Halil olarak değiştirilmiştir.67

1247 (1831)’de ise aslen Kahireli ve kıpti olan Halil ismindeki şahsın, Müslümanlığı kabul ettiği ve adını Mehmed olarak değiştirdiği görülmektedir.68

62 74/F4 Numaralı KŞS, s.47 63 74/F4 Numaralı KŞS, s. 7-1 64 74/F4 Numaralı KŞS, s. 19-2 65 74/F4 Numaralı KŞS s. 24-5 66 74/F4 Numaralı KŞS, s. 46 67 74/F4 Numaralı KŞS, s.13-1 68 74/F4 Numaralı KŞS, s. 2-5

(38)

2. Nafaka Takdiri, Vasi ve Kayyum Tayinleri

Nafaka, aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu aile üyelerine verdiği erzak, yiyecek, para gibi nesnelerdir. Boşanma, kaybolma ya da ölüm gibi olaylardan dolayı nafaka verilirdi. Nafaka mahkeme kararıyla verilirdi. İslam hukukunda aciz kimselerin koruma işlerini üstlenen kişiye vasi adı verilir. Vasi olan kimse mahkemeden nafaka talep etme hakkına sahiptir. Vasilik görevi çoğunlukla babanın ölümü üzerine, çocuklarına bakmakla yükümlü olan anneye verilmektedir. Bazen de akrabalardan ya da mahalleden güvenilir bulunan kişilere de vasilik görevi verilmiştir.

1 Recep 1244 (7 Ocak 1829) tarihli belge de Fakihler Mahallesi sakinlerinden olan Osman bin Ömer vefat etmiştir. Mirası küçük kızı Ayşe’ye verilmiştir. Ayşe’nin annesi Emine binti Mustafa Hatun mahkemece vasi olarak tayin edilmiştir. Emine binti Mustafa Hatun çocuğunun bakımı için nafaka ve kisvebaha talep etmiştir. Mahkeme de yedişer para verilmesine karar vermiştir.69

7 Cemaziyelevvel 1244( 15 Kasım 1282) tarihli belge de ise Binari Mahallesi sakinlerinden Mehmed bin Mehmed Efendi kaybolmuştur. Bu kişinin durumu belli oluncaya kadar malı ve eşyası, babası ve annesinin gözetimine verilecektir. Vasi olarak da derviş Mehmed tayin edilmiştir.70

Vasi tayini de mahkeme tarafından yapılıyordu. Mahkeme vasi tayin edeceği kişinin dindar, ahlaklı, güvenilir olmasına dikkat ederdi. Bakıma muhtaç kişi büyüdüğünde tekrar mahkemeye başvurarak vasisini azledebilirdi.

27 Rebiyülevvel 1244(7 Ekim 1828) tarihli belge de Zincirlikuyu Mahallesinin Sarnuç Beldesi cemaatinden olan Mehmed Efendi vefat etmiştir Mirası küçük oğlu Mustafa ve küçük kızı Hatice’ye kalmıştır. Mirasa vasi olarak Mustafa bin Ömer tayin edilmiştir. Mustafa bin Ömer küçük çocukların bakımı için nafaka ve kisvebaha talep etmiştir. Mahkemede çocuklara ayrı ayrı on’ar para verilmesine karar verilmiştir.71

69 74/F4 Numaralı KŞS, s. 18-4 70 74 /F4Numaralı KŞS s. 18-2 71 74/F4 Numaralı KŞS, s. 17-4

Referanslar

Benzer Belgeler

1549- 1565 yılları arasına ait 1 Numaralı Halep’ Şer’iye Sicilinin verilerine göre Halep’in sosyal ve iktisadi açılardan incelenmesi, bu çalışmanın esas konusunu

Dârü’l-cihâd ve’l-mücâhidîn Medîne-i Vidin mahallâtından Çavuş mahallesinde sâkin iken bundan akdem vefât eden Ahmed Ağa bin Alî ibn Abdullah’ın verâseti

Medîne-i Ayntâb'da Çukûr nâm mahalle ahâlîsinden iken bundan akdem fevt olan Karcı Ebu Bekir oğlu dinmekle ma'rûf es-Seyyid Mehmed'in zevcesi ve sağîra kızı

Hamidiye Kazāsıʹna tâbi‘ Danişmend Karyesi sâkinlerinden Akçaoğlu Ömer ibn Mehmed nâm kimesne mahkeme-i şerʻiyyeye mahsūs odada maʻkūd-ı meclis-i şerʻ-i

İncelediğimiz yıllarda, Rize’de vefat eden kadın ve erkeklerin terekesinde, gayr-i menkuller önemli bir yekûnu oluşturmaktadır. 1459 Söz konusu gayr-i menkuller

Kulla- n›lan ilaçlar›n a¤r›y› azaltmak, deformiteleri dolay›s›yla dizabilite- yi s›n›rland›rmak, altta yatan inflamatuvar süreci durdurmak gibi çok önemli

of fi bers to transport liquids by taking advantage of the porous structure of fi ber network in a similar manner to the paper based channels. In this study, on the other hand,

Mahkeme durumu İvaz’a sorduğunda inkâr etmesi üzerine aynı köyden olan Hüseyin bin İsa Beşe ve Süleyman bin Hamza olaya şahit olarak sorduğunda onlar da