• Sonuç bulunamadı

SİYASAL PAZARLAMA ARACI OLARAK DİNİN KULLANIMI VE SİYASAL KATILMAYA ETKİSİ: KASTAMONU İLİ ÖRNEĞİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "SİYASAL PAZARLAMA ARACI OLARAK DİNİN KULLANIMI VE SİYASAL KATILMAYA ETKİSİ: KASTAMONU İLİ ÖRNEĞİ"

Copied!
138
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

SİYASAL PAZARLAMA ARACI OLARAK

DİNİN KULLANIMI VE SİYASAL

KATILMAYA ETKİSİ: KASTAMONU İLİ

ÖRNEĞİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

ÖZLEM TIRAŞ

DANIŞMAN

Doç. Dr. EROL TURAN

(2)

T.C

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

SİYASAL PAZARLAMA ARACI OLARAK DİNİN KULLANIMI

VE SİYASAL KATILMAYA ETKİSİ: KASTAMONU İLİ

ÖRNEĞİ

ÖZLEM TIRAŞ

Danışman Doç. Dr. Erol TURAN

Jüri Üyesi Doç. Dr. İlhan AKSOY

Jüri Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Orhan KANDEMİR

(3)
(4)
(5)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

SİYASAL PAZARLAMA ARACI OLARAK DİNİN KULLANIMI VE SİYASAL KATILMAYA ETKİSİ: KASTAMONU İLİ ÖRNEĞİ

Özlem TIRAŞ Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İşletme Anabilim Dalı

Danışman: Doç. Dr. Erol TURAN

Kastamonu bölgesinde siyasal pazarlama aracı olarak dinin kullanımı ve bu faktörlerin siyasal katılmaya yönelik etkilerini araştıran bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın teorik bölümünde öncelikle siyaset, siyasal katılma ve siyasal pazarlamanın kavramsal çerçevesi ve temel dinamikleri ortaya konulmakta ve dinsel siyasal pazarlamanın genel karakteristikleri üzerinde durulmaktadır. Daha sonra literatürde din ve siyaset ilişkisini açıklayan kuramsal yaklaşımlar ele alınarak bu yaklaşımların gelişimi ve temel nitelikleri incelenmektedir. Bu kısımda son olarak Türkiye’de dönemsel olarak din ve siyaset ilişkisinin tarihsel sürecinden hareketle temel problemlerin arka planı sorgulanmaktadır.

Çalışmanın uygulama bölümü, dinin siyasal pazarlama aracı olarak kullanımına ait faktörlere ilişkin olarak bireylerin siyasal tutum ve davranışlarında genel eğilimlerini ve algılarını tespit etmeye yöneliktir.

Anahtar Kelimeler: Siyaset, Din, Siyasal Pazarlama, Siyasal Katılım, Siyasal Tutum 2018, 125 sayfa

(6)

ABSTRACT M. Sc. Thesis

RELIGION AS A MEANS OF POLITICAL MARKETİNG AND ITS IMPACT ON POLITICAL PARTICIPATION: THE CASE OF KASTAMONU PROVINCE

Özlem TIRAŞ Kastamonu University Institute for Social Science

Department of Business

Supervisor: Assoc.Prof. Erol TURAN

This study composed of three parts which investigates the use of religion as a political marketing tool in Kastamonu province and the effects of these factors on political participation. In the theoretical part of the study, the conceptual framework and basic dynamics of politics, political participation and political marketing and the general characteristics of religious political marketing are elaborated and emphasized. Afterwards, the theoretical approaches that explain the relation between religion and politics are emphasized and the development and basic qualities of these approaches are examined. Lastly background of this section from the historical process of the main problems periodically the relationship between religion and politics in Turkey has been questioned.

The implementation part of the study targets to identify the general inclinations (tendency) and perceptions of individuals' political attitudes and behaviors in relation to the factors of religious use as a political marketing tool.

Key words: Politics, Religion, Political Marketing, Political Participation, Political Attitude

(7)

ÖNSÖZ

Bu çalışma süresince ve çalışmanın tüm aşamalarında desteğini gördüğüm Sayın Danışman Hocam Doç. Dr. Erol TURAN’a, tavsiyeleriyle çalışmama yön veren jüri hocalarıma ve tezimin son aşamalarında anlayışını esirgemeyen Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Sayın Prof. Dr. Cevdet YAKUPOĞLU’na teşekkürü bir borç bilirim. Aynı zamanda ne zaman yardıma ihtiyacım olsa koşulsuz destek olan canım arkadaşlarım Dr. Öğretim Üyesi Gamze SAVACI ve Dr. Sibel ÖZSAVAŞ ATAY’a teşekkürlerimi sunarım. Ve son olarak hayatım boyunca desteğini hep hissettiğim aileme ve hayatımdaki en büyük şansım olan ancak tez süresince yeterince zaman ayıramadığım yeğenlerim Ecem ve Busenem’e anlayışlarından ve sonsuz desteklerinden dolayı minnettar olduğumu belirtmek isterim.

Bu çalışma Siyasal Pazarlamada Dinin Etkisi: Kastamonu İli Örneği Proje Başlığı ve KÜ-BAP-03/2017-09 Proje No ile Kastamonu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

(8)

İÇİNDEKİLER ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv ÖNSÖZ ... v ŞEKİLLER DİZİNİ ... ix TABLOLAR DİZİNİ ... xi

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ... xii

1. GİRİŞ ... 1

2. KURAMSAL ÇERÇEVE... 5

2.1. Siyaset ... 5

2.2. Siyasetin Konusu ... 8

2.2.1. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset ... 9

2.2.2. Kamusal İşler Olarak Siyaset ... 10

2.2.3. Uzlaşma ve Mutakabat Olarak Siyaset ... 11

2.2.4. İktidar Olarak Siyaset ... 12

2.3. Siyasal Katılma ... 13

2.4. Siyasal Katılmayı Etkileyen Faktörler ... 14

2.4.1. Sosyo-Ekonomik Faktörler ... 14 2.4.1.1. Gelir ... 15 2.4.1.2. Eğitim ... 16 2.4.1.3. Cinsiyet ... 17 2.4.1.4. Yaş ... 18 2.4.1.5. Meslek ... 19 2.4.1.6. Yerleşim Yeri ... 21 2.4.1.7. Aile... 22 2.4.2. Siyasal-Hukuksal Faktörler ... 23 2.4.2.1. Siyasal Etkinlik ... 23 2.4.2.2. Siyasal İlgi ... 24 2.4.3. Siyasal Pazarlama... 24

2.4.4. Siyasal Pazarlamanın Özellikleri ... 26

2.4.5. Siyasal Pazarlamanın Gelişimi ... 27

(9)

2.4.6.1. Ürün ... 29 2.4.6.2. Fiyat ... 31 2.4.6.3. Dağıtım ... 32 2.4.6.3.1. Doğrudan Dağıtım ... 32 2.4.6.3.2. Dolaylı Dağıtım... 33 2.4.6.4. Tutundurma ... 34

2.4.7. Siyasal Pazarlamada İletişim Kanalları ... 34

2.4.7.1. Yüz Yüze İletişim ... 35

2.4.7.2. Ağızdan Ağıza İletişim ... 36

2.4.7.3. İnternet ... 37

2.4.7.4. Mitingler ... 38

2.4.7.5. Sosyal Medya ... 39

2.5. Siyasal Pazarlamada Reklam ... 41

2.5.1. Siyasal Reklamın Özellikleri ... 41

2.5.2. Pozitif Siyasal Reklam ... 43

2.5.3. Negatif Siyasal Reklam ... 44

2.5.3.1. Doğrudan Saldırı Reklamları ... 46

2.5.3.2. Doğrudan Karşılaştırma Reklamları ... 46

2.5.3.3. İmalı Karşılaştırma Reklamları ... 46

2.6. Siyasal Pazarlama ve Propaganda ... 47

2.6.1. Siyasal Propagandanın Gelişimi ... 47

2.6.2. Siyasal Propagandanın Özellikleri ve Amacı ... 48

2.6.3. Siyasal Pazarlamada Propagandanın Yeri ... 49

2.7. Sosyal Bir Olgu Olarak Din ... 51

2.7.1. Din-Birey İlişkisi ... 52

2.7.2. Din-Toplum İlişkisi ... 52

2.7.3. Din ve Devlet İlişkisi ... 56

2.7.4. Din Siyaset İlişkisi ... 58

2.8. Dinin Siyasal Niteliği ... 61

2.9. Din ve İdeoloji ... 63

2.10. Siyasal Katılmada Dinin Etkisi ... 64

2.11. Dinsel Temelli Oy Verme Davranışı ... 65

(10)

2.13. Siyasal Partilerin Propaganda Aracı Olarak Dinsel Semboller ... 67

2.14. Türkiye’de Dönemsel Olarak Din ve Siyaset İlişkisi ... 68

2.14.1. Tanzimat Dönemi ... 69

2.14.2. Erken Cumhuriyet Dönemi (1923-1938) ... 72

2.14.3. Çok Partili Dönemin Başlangıcı... 74

2.14.4. 2000 Sonrası Yeni Dönem ... 75

3. YÖNTEM ... 77

3.1. Araştırmanın Konusu, Amacı ve Önemi ... 77

3.2. Araştırmanın Modeli ve Değişkenleri ... 78

3.2.1. Araştırmanın Modeli ... 78

3.2.2. Modele Bulunan Değişkenler ... 78

3.2.3. Modelin Değişken Grupları... 78

3.3. Araştırmanın Hipotezleri ... 79

3.4. Araştırmanın Kapsamı ve Kısıtları ... 79

3.5. Araştırmanın Ana Kütlesi ve Örnekleme Süreci ... 79

3.6. Bilgi Toplama Yöntem ve Aracı ... 81

3.7. Veri ve Bilgilerin Analizi ... 81

3.8. Örneklemin Özellikleri ... 81

3.8.1. Örneklemin Demografik Özellikleri ... 81

3.8.2. Siyasal ve Kültürel Özellikler ... 86

4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI ... 92

4.1. Siyasal Katılma Davranışlarında Dinsel Faktörlerin Etkisi... 92

4.2. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Dinin Kullanımı ve Etkisi ... 95

4.3. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Dinin Kullanımına Yönelik Tanımlayıcı Analizler ... 102

5. SONUÇ VE ÖNERİLER... 105

KAYNAKLAR ... 108

EKLER ... 120

(11)

ŞEKİLLER DİZİNİ

(12)

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1. Deneklerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımları ... 81

Tablo 2. Deneklerin Medeni Durumlarına Göre Dağılımları... 82

Tablo 3. Deneklerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımları ... 82

Tablo 4. Deneklerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımları ... 83

Tablo 5. Deneklerin Mesleklere Göre Dağılımları ... 84

Tablo 6. Deneklerin Hane Gelir Durumlarına Göre Dağılımları ... 85

Tablo 7. Deneklerin Yerleşim Yerlerine Göre Dağılımları ... 85

Tablo 8. Siyasal Yelpazedeki Konum ... 86

Tablo 9. Siyasal Kimlik ... 87

Tablo 10. Siyasal Duruş ... 88

Tablo 11. Oy Vermenin Anlamı... 88

Tablo 12. Oy Verme Kararının Şekillenmesi ... 89

Tablo 13. Dindarlık Derecesi ... 90

Tablo 14. Siyasal Tercihlerde Kitle İletişim Araçlarının Etkisi ... 91

Tablo 15. Din Konusundaki Tutum ... 92

Tablo 16. Dinsel Tutumlardaki Değişim ... 93

Tablo 17. İnanç Ekseni ... 93

Tablo 18. İnanç Ekseni & Dindarlık Düzeyi ... 94

Tablo 19. Dinsel Tutumlardaki Değişim & İnanç Ekseni ... 95

Tablo 20. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Din Faktörünün Cinsiyet Değişkenine Göre Karşılaştırılması ... 95

Tablo 21. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Din Faktörünün Yaş Değişkenine Göre Karşılaştırılması ... 97

Tablo 22. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Din Faktörünün Eğitim Değişkenine Göre Karşılaştırılması ... 99

Tablo 23. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Din Faktörünün Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Karşılaştırılması ... 100

Tablo 24. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Din Faktörünün Yerleşim Yeri Değişkenine Göre Karşılaştırılması ... 101

Tablo 25. Siyasal Pazarlama Aracı Olarak Dinsel Faktörlerin Kullanımına Yönelik Algı Düzeyi Ortalamaları ... 103

(13)

SİMGELER ve KISALTMALAR DİZİNİ

AK PARTİ Adalet ve Kalkınma Partisi

CHP Cumhuriyet Halk Partisi

DP Demokrat Parti

TDK Türk Dil Kurumu

(14)

1. GİRİŞ

Günümüz dünyasında pazarlama kavramı o kadar geniş yer kaplamaktadır ki, yaşantımızın her alanında karşılaşabiliriz. Pazarlama denilince akla ilk gelen bir mal alım-satımı olmasına rağmen bu çalışmada önemli bir yer kaplayan siyasal pazarlama ve bunun seçmenle ilişkisi incelenmeye çalışılmıştır. Siyasal pazarlama günümüzde hem seçmenler hem de siyasetçiler açısından hayati bir önem arz etmektedir. Siyasetçiler toplumu yönetmek ve seçmenin oylarını almak için rakipleriyle mücadele eden insanlardır. Bu rekabet ortamında üstünlük sağlayabilmek ve seçmenleri yönlendirebilmek için bir ikna aracına ihtiyaç duyarlar. Bu iknâyı siyasal pazarlamada propaganda ve reklamla sağlarlar. Seçmenin ikna olması için bazı faktörler etkilidir. Bunların başında din kavramı gelmektedir. Toplum kendi çıkar ve ilişkileri için gerekli gördüğü ideolojiyi din kavramından alır.

Din ve devlet arasındaki ilişkilerde birbirini tamamlayıcı bir etken oluşturmaktadır. Devletlerin anayasal düzenlemesinde, tarihsel, ekonomik, toplumsal, siyasi ve kültürel yapıyla yakından ilgili olan birçok konu ve kavramlarda din unsurunu kullanmaktadırlar. Siyasi açıdan bakıldığında toplum üzerindeki etkisi oldukça yoğun ve etkilidir. Siyaset bilindiği üzere devlet işlerini düzenleme ve yürütme ile ilgili görüş ve anlayıştır. Kendi içinde bölümlere ayrılmakta siyasiler tarafından işlenmektedir. Bu bölümler kamusal işler, hükümet etme sanatı, uzlaşma, mutabakat ve iktidar mücadelesi olarak sıralarsak ortaya hepsinin temel noktası olan siyaset çıkar.

Dinin seçmenler ve oy verme davranışı üzerindeki etkisini belirlemeye çalışan bu tez çalışmasında dinin siyasal pazarlama üzerindeki etkisi üzerinde durulmuştur. Yıllardır din ve siyaset birbirleri için tehdit oluşturan ve insanların çekindiği bir alan olarak yorumlanmıştır. Bu nedende siyasetçiler dini söylemler kullandığında ya oy arttırıcı ya da azaltıcı bir faktör olarak düşünülen bir etkendir. Dinin toplum üzerindeki etkisi araştırılıp, bu konunun siyasete ne şekilde yansıdığı kurum ve kuruluşlara nasıl etki ettiğine bakılarak ortaya çıkan bu tezde her biri ayrı ayrı gözden geçirilerek, insanlar üzerindeki kalıcı ya da geçici etkisine bakılmıştır. Yapılan bu araştırmalar, günümüz Türkiyesi’nde yaşantımızın her alanında bu kavramlar bize nerde ne şekilde neler yapmamız gerektiğini bildirmektedir. Toplum kendi içerisinde din faktörünü yaşarken

(15)

siyasi alanda bunu fırsata çeviren yöneticiler dinin toplumda ne kadar önemli bir araç olduğunu çok iyi bilmektedirler. Hayatın her dalında olan bu kavram varoluş sebebimizden, yok oluşumuza kadar devam eden bir döngü içerisinde varlığını sürdürmektedir.

Bu tez çalışmasında din faktörünün oy verme üzerindeki etkisi araştırılmaya çalışılmıştır. 3 bölümden oluşan çalışmada; Birinci bölümde siyasetin tanımı ve çeşitleri üzerinde durulmuştur. Siyasal katılmanın önemi ve siyasal katılmayı etkileyen faktörlere yer verilmiştir.

Siyasal katılma, toplumda bulunan kişilerin idarecileri seçme ve siyasal sistemin belirlenmesini sağlaması sebebiyle ortak bir uygulamayı konu almaktadır. ”Seçmen” bulunduğu ülkenin bir ferdi olması sebebiyle o ülkede idareci kesimin belirlenmesi için seçimlere katılacak kişidir. Böyle bir gaye ile yapılan eylem siyasal katılma kapsamına girer (Özer ve Meder, 2008: 30). Herhangi bir ülke vatandaşlarının genel amaçları, eğitim durumları, kültür ve gelir seviyeleri ile ülkede yapılan siyasetin niteliği aynı doğrultudadır. Siyasal katılımın incelenmesi o ülkenin hem sosyo-ekonomik hem de sosyo-kültürel unsurları hakkında önemli ipuçları verir (Aktan ve Dileyici, 2001: 12-25). Demokratik ülkelerde gerçekleştirilen seçimler sadece oy veren kişiler ile partiler arasında gerçekleşen bir faaliyet değildir. Bu sebeple yapılan seçimler sadece siyaset bilimin bir dalı değil; hukuksal, ekonomik ve psikolojik etkenleri de içine alan bir kavramdır. Temsili demokrasilerde yapılan seçimler ile ekonomi uygulamaları arasında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır. Politik seçim sistemine göre alınan oy oranı veya miktarı ile partilerin dağılımı, iktidar ve muhalefet partilerin durumu, hükümetin kurulması, uygulanan ekonomi politikaları ve bir sonraki seçimde iktidar partinin yeniden iktidara gelmesi ya da muhalefet partilerin nasıl iktidar olabileceği ve bunun için nasıl bir ekonomi politikalarının uygulanması gerektiği ortaya konmaktadır. Seçimlerin temelinde politika olmasına rağmen etkilediği ve etkilendiği pek çok unsur bulunmaktadır. Sonucu toplumdaki tüm aktörleri etkilemektedir. Bu süreçte tüm kişi ve grupların hedefi çıkarlarının korunması ve maksimum seviyede olmasıdır ( Kalaycı, 1999: 29-30).

(16)

Seçmenin oy vermesine etki eden pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar ayrı ayrı incelenmiş ve tanımlarına yer verilmiştir. Ayrıca seçmenin oy vermesini sağlamak için siyasal pazarlamanın önemi vurgulanmıştır. Seçmenin oyunu alabilmek ve onu ikna edebilmek için en önemli etken yapılan reklam ve propagandadır. Özellikle kararsız seçmen üzerinde daha etkilidir.

Bireylerin, siyasal katılma kararını aldıktan sonra parti seçimini yapabilmek için isteklerini belirlemesi ve bunu hangi partinin karşılayabileceğini anlaması gerekir. Bu süreçte haber kaynaklarının doğru kullanılması kişilerin doğru karar vermeleri için önemlidir (Gülmen, 1979: 26). Seçmenler, siyasal katılmada bulunurken her ülkenin kendine özgü özelliklerini de göz önünde bulundurarak seçim yaparlar. Yaptıkları tercihlerle ya sisteme karşı çıkarlar ya da ayak uydururlar (Özer ve Meder, 2008: 31).Reklam ve propaganda açıklanmış seçmen ve pazarlama açısında önemine bakılmıştır. Siyasal pazarlamanın gelişimi ve özellikleri tanımlanmış ve pazarlamada ne gibi önem arz ettiği üzerinde durulmuştur. İletişim yöntem ve kanalları ile pazarlama ilişkisi incelenmiştir. Ayrıca önemli bir faktör olan reklama bakılmış ve reklam türleri açıklanarak siyasal pazarlama ile bağı tasvir edilmiştir. Seçmeni etkilemek için kullanılan propagandanın pazarlamadaki yeri ve önemi bu bölümde yer almıştır.

İkinci bölümde dinin siyasal katılmayı ne yönde etkilediği incelenmiştir. Dinin tanımı ve önemi üzerinde durulmuş toplumu nasıl şekillendirdiği açıklanmaya çalışılmıştır. Din sadece kavramsal olarak verilmemiş, din-birey din-toplum, din- siyaset ilişkileri de analiz edilerek nasıl etkilediğine bakılmıştır. Ülkemiz açısından dönemsel olarak din ve siyaset ilişkisi incelenmiş ve siyasal pazarlamada dinin insanlar üzerindeki etkisine değinilmiştir. Ülkemizde dönemsel olarak din ve siyaset ilişkisinin tarihsel sürecinden yola çıkarak arka planı sorgulanmaktadır. Siyasal katılmada dinin etkisi araştırılmış ve oy vermedeki yeri incelenmiştir. Dönemsel olarak bakıldığında Tanzimat döneminden, çok partili hayattan, günümüze kadar olan din ve siyaset ilişkisi ele alınmıştır. Laiklik üzerinde durulmuş ve din- laiklik arasındaki ilişki betimlenmeye çalışılmıştır. Hala etkisinin ve geçerliliğini koruyan dinin günümüzdeki etkisi ve yansımaları açıklanmıştır.

(17)

Üçüncü bölümde siyasal pazarlamanın dinin nasıl etki ettiğini incelemek için 1000 kişi üzerinde Kastamonu ili genelinde anket çalışması yapılmıştır. Bu ampirik uygulama yapılırken öncelikle araştırmanın altyapısı hazırlanmıştır. Araştırmanın amacı, sınırları yöntemi ayrıntılı olarak verilmektedir. Anketler aracılığıyla elde edilen verilerin geçerli ve güvenilir olup olmadığını anlamak için pek çok istatistiksel analizler yapılmıştır. İnsanların verdiği cevaplar ışığında dinin etkisinin ne yönde olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Elde edilen veriler, SPSS istatistik programında analiz edilerek son bölümde sunulmuştur. Son bölümde çeşitli istatistiksel analizlerle elde edilen veriler beraber elen alınmakta ve akademik çözümlemeler yapılmaktadır.

Araştırmanın bulgular bölümünde ilk olarak araştırma örneğine dair bilgiler verilerek, ortaya çıkan sonuçların nasıl sağlandığı konusuna netlik getirilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın amacı ve neleri kapsadığı, açıklayıcı istatiksel bilgiler verilmektedir. Yapılan analizler araştırma şeklinin kullanılabilecek bir paradigma olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak çeşitli istatiksel araştırmalarla ortaya çıkan bilgiler ve izlenimler, netice itibariyle dile getirilmekte gerekli akademik bilgi ve politika düşünceleri açıkça anlatılmaktadır.

(18)

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Siyaset

Siyaseti, insanların yaşamlarını düzenlemek için yaptıkları faaliyet olarak tanımlayabiliriz. Siyasette çatışma ve uzlaşma iç içe geçmiş kavramlardır. Bir tarafta, farklı ihtiyaçlar ve çıkar çatışmalarının sebep olduğu karmaşıklık, kişilerin bir arada olmalarını zorlaştırırken, diğer tarafta kişiler bir arada yaşamak için ortak bir yol çizmelerinin gerekliliğinin farkındadırlar. Siyasetin temel amacı çıkarları çatışan insanları uzlaşma yoluyla bir arada tutmaktır. Fakat siyaset bundan ziyade bir çatışmayı çözme faaliyeti olarak görülmektedir (Heywood, 2007).

Sosyal bir olgu olarak siyaset uzun zaman öncesine dayanmaktadır. Siyaset içinde bulunduğu dönem koşullarına göre şekillenmiş ve tanımlanmıştır. Bir görüşe göre siyaset çatışmadır, iktidarı ele geçirme çabasıdır. İktidarın ele geçirilip yararlarının paylaşılmasıdır. Diğer bir görüşe göre ise toplumdaki bütünlüğü sağlamaktır. Asıl amaç toplumdaki ortak iyilik ve faydanın ortaya çıkmasıdır.

"Siyaset" Arapça kökenli bir kelimedir. At eğitimi anlamına gelmektedir. Oysa bu kavrama karşılık Batı’dan alınan "politika" sözcüğü Yunan kökenlidir. Yunancada "polis" kent devletlerine verilen isimdir (Kışlalı; 1999: 17). Politika kökeni şehir devletiyle ilgilidir, eski Yunancada polis kavramıdır. Polis bir şehirdir ve kutsal bir mekândır. Halk bu yönetime katıldığında kendini vatandaşlık bağıyla hisseder ve bütünleşme anlamında önemlidir. Siyaset ise Arapçadır, seyis anlamındadır. Yönetme zanaatıdır.

Türk Dil Kurumunda (TDK) politika ve siyaset kavramı eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bu tezde de eşdeğer olarak ifade edilecektir (Türk Dil Kurumu [TDK], 2018).

Aristoteles’in o dönemdeki Yunan kent devletlerinin anayasalarını ve siyasal sistemlerini karşılaştırmalı olarak inceleyip ortaya çıkardığı Politika adlı eser siyaset

(19)

biliminin belki en eski başvuru kaynağıdır.158 kent devletini inceleyerek bir sonuca varmaya çalışmıştır (Kışlalı, 1999).

Aristoteles’ten başka İbn-i Haldun devlet ve iktidar kavramlarını incelemiştir. Siyaset biliminin konusu bazı görüşlere göre sadece devlettir bazılarına göre ise iktidardır. Oysa siyaset olgusu devletten önce de vardır. İktidar otoriteyi de kapsar. Yöneten ve yönetilen kavramının olduğu her yerde otoriteye rastlarız. İktidar kavramı karar alma ve bu kararları uygulatma gücüne sahip olmaktır.

Siyaset bilimi geçmişte dar anlamda devlet ve iktidar kavramları üzerine araştırmalar yapmaktaydı. Bazı bilim adamlarına göre siyaset “devletin idaresi” ile ilgili bir kavramdır. Ama diğer bir grup ise daha geniş bir kavram olan “iktidar” kavramından hareket etmektedir. Devlet, toplumların evriminde yönetimin kurumlaşması ile ortaya çıkmıştır. Oysa siyasetin devletten önce hatta devletin dışında olduğu da bilinmektedir (Tatar, 2007).

Neticede siyaset kavramı hakkında literatürde şu iki farklı ana akım mevcuttur. Bunlar:

1) Siyaset eşittir devlet anlayışıdır. Başka bir ifadeyle siyaset, devlete tekabül etmektedir. Bu bağlamda siyaset, iktidar, otorite, uzlaşı gibi kavramları içermektedir.

2) Devlet ile siyasetin veya devlet ile toplumun birbirinden farklı şeyler olduğu anlayışıdır. Başka bir ifadeyle siyaset, devletten önce ve devletin olmadığı koşullarda da, yani insan topluluklarının olduğu her yer ve ortamda da vardır (Gökçe, 2013).

Siyasetin ne olduğu konusunda kimi düşünürler ise siyasetin sadece insanlar arasında bir çatışmadan ve iktidar kavgasından ibaret olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre, siyasetin amacı her şeyden önce toplumda bütünlüğü sağlamak, özel çıkarlara karşı koyarak genel yararı ve insanların “ortak iyiliğini’’ gerçekleştirmektir. Siyaset toplumun yararına olan toplum düzeni kurma çabasından başka bir şey değildir (Kapani, 2001).

Aslında bu genel tanımlama çabalarına rağmen, siyaset farklı yönleri ve dolayısıyla farklı anlamları içinde barındıran bir olgudur. Bu nedenle, siyasetin ne olduğuna dair

(20)

tam bir görüş birliğinden söz etmek zordur. Kavramın tanımlanmasına yönelik girişilen her çabada, bu yöne dikkat edilir ve temelde farklı iki ana yönü olduğu vurgulanır. Bu yönlerden birisi "çatışma, mücadele veya savaş"; diğeri ise "düzen, barış veya uzlaşmadır" (Duverger, 1984).

Bu açıklamaların ışığında siyaset; toplumdaki herkesi ilgilendiren veya toplumu oluşturan birimler arasındaki ilişkileri son aşamada meşru zora dayanarak düzenleyen eylemler bütünü biçiminde tanımlanabilir (Daver, 1993).

İnsanlar arasında düşünce ve çıkar çatışması olduğu sürece siyasette var olacaktır. Siyasetin özü çıkar çatışmasıdır fakat kamu düzeninin sağlanması içinde toplumsal barış ve düzeni oluşturmalıdır. Şiddet ve çatışmanın olduğu yerde siyaset biter ve savaş başlar.

İnsanın sonsuz gereksinmelerini karşılayabileceği değer ve kaynakların bölüşümü her toplumda temel bir sorundur. Kişisel çekişmelerin yerini, ortak gereksinmelere sahip kişilerin oluşturduğu grupların kendi aralarında kıt kaynaklardan fazla pay almak için yaptıkları mücadele almaktadır. Bir araya gelme, küçük bir klandan, bir ulusa kadar uzanan toplumsal birliklerden oluşmaktadır. Gruplar halinde, ihtiyaçları karşılama amacıyla örgütlenen her insan topluluğunda siyaset; bu toplumun tamamı veya kendisini oluşturan alt birimleri arasında kıt kaynakların bölüşümünde odaklaşan ilişkileri fizik ve meşru zora başvurarak düzenleyen eylemlerin bütünüdür. Kimin neyi, ne zaman ve nasıl alacağını belirleme görünümünde siyasal olgu toplumların varlığını açıklayan önemli bir veri olmaktadır. Bu yaklaşıma göre siyaset aslında bir savaş ya da bir çatışmadır (Çam, 2000).

Toplumdaki farklı sosyal gruplar değişik taleplerde bulunur ve bu taleplerin gerçekleşmesi için iktidar üzerinde etki yaratmaya çalışırlar. Genelde her talep aynen kabul edilmez ve ortak bir karar alınmaya çalışılır. Böylece siyaset çatışma halinde olan sosyal grupların ortak bir payda da buluşması için bir uzlaşma haline gelir.

Siyaseti bir iktidar mücadelesi olarak tanımlayabiliriz .İktidar bir şeyi yaptırma gücüdür. İktidar kavramının iki önemli unsuru vardır: Baskı ve rıza. Baskı, güç zoruyla kabul ettirme; rıza ise ikna yoluyla bir şeyin kabul edilmesidir. Rıza öndeyse

(21)

demokratik sistem vardır. İktidar kavramı gizli veya açık olabilir. Açık iktidar devlet gibi bir kurumun insanlar üzerindeki etkisidir. Yani birini öldürdüğünüzde alacağınız cezadır. Gizli iktidar ise, büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atılmaması gizli iktidardır. Siyaset eşittir iktidar dersek ne kadar geniş olduğunu görürüz. Siyaset geniş alana sahiptir.

Siyaset her alanda hayatımızın içindedir. Seçim dönemlerinde hangi partiye oy vereceğimizde de, iş ortamında da, evde yetiştiğimiz çevrede de siyasetin etkilerini görebiliriz. Seçim dönemlerinden önce partilerin ülkeye olumlu-olumsuz eylemlerini göz önünde bulundururuz. Çevremizdeki konuşmalar, parti programları bu dönemde etkilidir. Seçimden sonra verilen sözlerin tutulup-tutulmadığını takip ederiz. Yetiştiğimiz ortam siyaset hakkındaki ilk izlenimlerimizin oluştuğu yerdir. Ve bizim siyasi görüşümüzde etkilidir. Sonuçta siyaseti sadece oy vermek gibi algılayan kişilerin bile hayatında vardır ve etkilidir. Çünkü yaşam boyunca siyaset bizleri aile, çevre, iş ortamı gibi faktörlerle etkileyen önemli bir unsurdur.

2.2. Siyasetin Konusu

Siyasetin konusu, yöneticilerin kişilerin haklarını gözeterek çözüm üretmesidir. Siyaset insanları yönetme sanatıdır. Elinde yönetme gücü bulunan kişiler, bu gücü toplumda nasıl paylaştıracağına karar vermelidir.

Klasik politika bilimi, temel konu olarak devleti ele alıyordu. Günümüzde iktidar kavramı siyaset biliminin ana konusu olarak devletin yerini almış bulunmaktadır. Çağdaş siyaset bilimciler genellikle bu görüşü paylaşırlar. William Robson, siyaset bilimini "toplum içinde iktidarın mahiyetini, temellerini, kullanışını, amaçlarını ve yarattığı sonuçları inceleyen bilim dalı" olarak tanımlarken bu yaygın görüşü yansıtmaktadır. Hayli geniş yankı uyandıran başka bir tanıma göre de (Lasswell ve Kaplan) "ampirik bir disiplin olarak siyaset bilimi, iktidara biçim verilmesinin ve iktidarın paylaşılmasının incelenmesidir". Burada kullanılan iktidar kavramı başkalarının davranışlarını etkileyebilme ve kontrol edebilme yeteneği olarak anlaşılan iktidar, sadece siyasal ilişkilerde değil toplum hayatının farklı alanlarında da görülen bir olgudur. Bu anlamıyla çok geniş bir alana sahip olduğu için bazı siyasal

(22)

bilimciler siyaset biliminin konusunun sosyal iktidar değil siyasal iktidar olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir (Kapani,2001: 130). Sosyal iktidar çok geniş bir kavram olduğu için ve tüm ilişkileri kapsadığı için siyasal iktidar olarak spesifik anlamda kullanmak kavramı daha anlaşılır hale getirecektir. Sosyal iktidarda ilgilenilen alan çok geniş iken siyasal iktidarın ilgi alanı daha dardır.

Siyaset’in ilgilendiği alt alanlar şunlardır (Heywood, 2007: 23) :

 Hükümet etme sanatı olarak siyaset

 Kamusal işler (kamu meseleleri) olarak siyaset  Uzlaşma ve mutabakat olarak siyaset

 İktidarın ve kaynakların dağıtımı olarak siyaset

2.2.1. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset

Siyaset sözcüğünün etimolojik kökeni "polis" ten gelmektedir. Polis, şehir devleti anlamını taşımaktadır. Eski Yunan toplumunda, her biri kendini yönetebilen şehir devletleri bulunmaktaydı. Bu şehir devletlerinin en etkilisi Atina idi. Siyaset polisin işlerine yani polisle ilgili olana atıfla anlaşılabilir. Yani bu tanımı “devletle ilgili olan” olarak düşünülebilir. Bu siyaset görüşü, terimin gündelik kullanımında açıkça belirginleşir. Kamu görevi alan insanların “siyasette” oldukları veya buna çalışanların “siyasete girdikleri” söylenir (Heywood, 2007).

Siyaset, kamu ve anayasa hukuku gibi bilimlerden ayrılmadığı modern öncesi dönemlerden bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıktığı modern dönemlere kadar, genel olarak “devlet yönetimi”, “idare etme yöntemine ilişkin faaliyetlerin tümü” anlamlarında kullanılmıştır (Dursun, 2012). Aslında bu tanım siyasetin alanını sınırlandırmıştır. Siyaseti sadece devlet yönetimi ya da hükümeti kurma görevleri yükleyerek kapsamını daraltmıştır. Devleti yönetmekte herkesin yapabileceği bir iş değildir. Geçmişte bu görev soylulara ya da zenginlere veriliyordu. Çünkü onların yönetebilme yeteneğine sahip olduğu düşünülüyordu. Bu da zamanla insanların siyaseti kötü bir kavram olarak algılamasına sebep olmuştur. Çünkü kişiler kendini

(23)

siyasete yakın hissetmemiş ve sadece belli kişilere verilen bir görev olarak algılamaya başlamıştır.

Olumsuz siyaset düşüncesi; iktidarda olan ve gücü elinde bulunduran kişilerin bunu kişisel çıkarları için kullanması şeklinde yansımaktadır. Fakat, değerler otorite tarafından paylaştırılmadığı takdirde bu iç savaşa kadar giden bir süreç olacaktır. Bu yüzden, olması gereken, güç mercilerinin elindeki yetkileri kötüye kullanmasını engelleyecek bazı kısıtlamaların getirilmesi ve bu şekilde siyasetin işletilmesidir (Heywood, 2007: 25 ).

2.2.2. Kamusal İşler Olarak Siyaset

Siyaset kamusal hayatla ilgilidir ve kamusal işlerin gerçekleşmesini ifade etmektedir. Siyasi olan ve olmayan diye bir ayrım yapıldığında bunu özel alan ve kamu alanı ayrımına benzetebiliriz. Bu yaklaşım bizi Aristoteles’e kadar götürebilir. Siyaset adlı kitabında insanın iyi bir şekilde hayatını devam ettirebilmesi için siyasi toplumun olması gerektiğini ifade ediyordu. Siyaset adil bir toplum yaratmak için vardı (Heywood, 2007).

Kamusal değerlerin ve kaynakların dağıtımı yapılırken kamusal yaşam ile özel yaşam arasındaki sınırın nerde çizilmesi gerektiği önemli bir sorundur. Kamu ve özel alan arasındaki farkı devlet ve sivil toplum ayrımına benzetebiliriz. Devlet kurumları kamusal olarak görülebilir. Bunlar üzerinde vergilendirme yapılabilir. Ama sivil toplum kuruluşları böyle değildir. Kendi çıkarlarını karşılamak istediklerinden “özel” dir. Kamu–özel ayrımı açısından baktığımızda siyaset, devlet elinden yürütülen faaliyetlerdir. Bunun dışında kişilerin çıkarları için gerçekleştirdikleri faaliyet siyasetin dışında kalandır (Heywood, 2007).

İster kamusal alanda isterse özel alanda olsun, kaynakların dağıtımı konusunda devlet ve otoriteyle ilişkilendirilen siyaset, “dağıtım ve bölüşüm aracı” olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla bu yönüyle siyaset, toplumun meydana getirdiği maddi ve manevi kaynak ve değerlerin dağıtımında söz ve güç sahibi olabilme çabası olarak değerlendirilmektedir (Turan, 2017).

(24)

2.2.3. Uzlaşma ve Mutakabat Olarak Siyaset

Siyasetin kendisine yüklenen tüm çatışmacı ve mücadeleci teorilerin dışında bir “uzlaşma sanatı” olarak ele alınmasında, “toplumun ortak faaliyetlerinin ortak çıkarlar doğrultusunda ortak yönetim” şeklinde ifade edilen düşüncenin etkisi büyüktür. Bu anlamda siyaset, adil bir otorite, bilgi ve yetenek gibi değerlerle kurumsal bir yapıya dönüşmüş ve iktidarların barış ve adalet içinde faaliyet yürütmesini sağlayan bir değerler sistemi olmuştur (Lipset, 1986).

Bu siyaset yaklaşımı olumlu bir yaklaşımdır. Yani amaç insanların ortak bir noktada uzlaşmasıdır. Sadece tek bir tarafın dediği olmaz herkesin çıkarının ve fedakarlığının olduğu bir siyaset arenasıdır. Çatışma olmaması için uğraşılır, eğer bir çatışma varsa bunun sebebi analiz edilir. Nasıl uzlaştırılacağı konusu üzerinde durulur. Özellikle ülkelerarası savaşların nasıl uzlaştırılacağı, etnik sorunların nasıl giderileceği konularını ele alır. Yani bu anlayışta önemli olan uzlaşmanın sağlanmasıdır. Kişilerin medeni bir şekilde olayları çözmesi amaçtır.

Toplumda herkesin çok farklı istekleri, arzuları ve gereksinimleri mevcuttur. Bütün bu arzuların istenilen ölçüde tatmini mümkün değildir. Bir kurumun, yüksek bir otoritenin bu konuda karar vermesi gerekir. İşte iktidar bu konuda toplumsal uzlaşmayı ve değerlerin dağıtımını sağlayan mekanizmadır. Bu anlamda siyaset bir uzlaşma, paylaşma ve paylaştırma olayıdır. Fakat siyaseti sadece basit bir paylaştırma uzlaştırma kararları dizisi olarak görmek yanıltıcı olabilir. Siyasal iktidar kurumları; sadece değerleri otoriter biçimde dağıtmakla kalmazlar, aynı zamanda yeni yeni değerlerde meydana getirirler. Çünkü yeni kamusal faaliyetlere girişen, kamu hizmetleri kuran iktidarlar toplum ihtiyaçlarını karşılamak için yeni değerler yaratıyorlar demektir (Daver, 1993).

(25)

2.2.4. İktidar Olarak Siyaset

Ekonomide kıt kaynaklar vardır ama insan ihtiyacı sonsuzdur. Güç ve kaynak dağıtımı iyi yapılırsa, kaynağın nasıl dağılacağı konusunda uzlaşılır. Siyaset bize nerde uzlaşıp çatışacağımızı gösterir. Mesela uluslararası siyasette dost görünüp uzlaşmak gerekir. Uluslararası siyasette çıkarlar vardır ve bu doğrultuda hareket edilir. Dün düşman olan bir ülkeyle bugün dost görülebilir. Bireyler gibi devletlerde yaşamak ister.

Siyaset gerçekte iktidar demektir. Hangi yolla olursa olsun istenilen sonuca ulaşabilme kapasitesidir. Bu düşünce en açık biçimde “kim, neyi, ne zaman alır” sorularının karşılığıdır. Bu yaklaşımda siyaset farklılık ve çatışmayla ilgilidir, temel muhtevasında kıtlığın mevcudiyeti bulunmaktadır. Basit bir gerçek vardır. Beşeri arzu ve ihtiyaçlar sonsuz, ama onları karşılayacak kaynaklar daima sınırlıdır. Bu bağlamda siyaset, kıt kaynaklar üzerinde bir mücadele olarak görülürken iktidar da bu mücadelenin bir parçasıdır (Daver, 1993).

Siyasetin iktidar anlamında değerlendirilmesi, ağırlık noktasını devlete değil, iktidar kavramına veya iktidarla birlikte etkiye vermektedir. Siyasetin bu şekilde değerlendirilmesi modern bir görüştür. Lasswell, “siyasal bilim, konusu iktidara biçim verme ve iktidarı paylaşma olan ampirik bir disiplindir” demektedir. Burada odak noktası geniş anlamıyla iktidar kavramıdır. Siyasetin iktidar yaklaşımıyla ele alınışı siyasetin dinamik yönünü gösterdiği gibi, iktidar olgusunun sadece devlet için değil onun dışında veya onunla iç içe girmiş başka kurumlarda da gözüktüğünü anlatmaktadır. Örneğin, büyük işletmelerde, dinsel kurumlarda, işçi sendikalarında, meslek derneklerinde hatta özel kuruluşlarda iktidar olayı açıkça gözükmektedir (Daver, 1993).

Siyasetin sadece iktidar, özellikle geniş anlamda iktidar ilişkileri olarak anlaşılması bazı zorluklar taşımaktadır. İktidar olayına sadece devlette ya da sendikalarda, meslek kuruluşlarında değil, aile kurumu içinde de rastlanmaktadır. Babalar ve anneleri ile çocukları arasındaki ilişkilerde aslında bir iktidar –emretme ve tabi olma- ilişkisini ifade etmektedir. Sadece bu örnek bile siyaseti iktidar ilişkileri olarak anlamada fazla ya da eksik olan noktaları göstermektedir (Turan, 2017).

(26)

2.3. Siyasal Katılma

Siyaset biliminde geniş yer tutan siyasal katılma; bireylerin kendilerini yönetecek olan iktidar sahiplerini seçmek için gösterdikleri eylemdir (Çam, 1987). Bu tanıma göre siyasal katılmanın amacı devleti kimin yöneteceği ve yönetimde alınan kararlarda nasıl etkili olunacağıdır.

Siyasal katılma kavramı, kişilerin kendilerini ve çevrelerini ilgilendiren olaylara ve kurumlara karşı bir çerçevedir. Çünkü davranış denilen şey kişilerin hayatlarını belirlemede ya da siyasal hayatta etkili olan düşüncelerden dolayı yöneldiği hareketlerdir (Çaha, 2008). İnsanlar siyasal davranışta bulunurken karar vermeli ve bu kararın yönünü belirlemelidir. Yani kişi hem oy vermeye hem de oyunu kime vereceğine karar vermelidir. Seçmen karar alma sürecinde hareket eder. Kendi çıkarlarını arttırmak ister. Yasal olarak kendisine verilen bu hakkı kullanırken kendisine en çok fayda sağlayacak kararı vermek ister.

Bireylerin siyasal sistem karşısında gösterdikleri davranışlar şu şekilde belirlenebilir (Birch, 1993: 81) :

 Seçimlerde oy kullanma

 Referandum gibi doğrudan demokrasi yöntemlerine katılma  Seçimlerde propaganda ya da diğer kampanyalara katılma  Bir siyasal partinin aktif üyeliği

 Bir baskı grubunun aktif üyeliği

 Kamu politikalarını değiştirmeyi amaçlayan politik gösteriler, endüstriyel grevler ve benzeri faaliyetlerin içinde olmak

 Vergi ödemeyi reddetme, zorunlu askerliğe karşı çıkma gibi sivil itaatsizliğin çeşitli formları içinde yer almak

 Yerel ya da merkezi iktidarın danışma birimlerinde yer almak  Tüketici haklarını gözeten çeşitli kurumlara üye olmak

 Sosyal politikaların uygulanmasına çeşitli yöntemlerle müdahalede bulunma  Çevre sorunları, konut edinme gibi konjonktürle ilgili toplumsal eylemlerin çeşitli formları içinde yer almak

(27)

İnsanlar siyasal katılmada bulunurken siyasi davranışı etkileyen pek çok etken vardır. Çünkü siyasi davranış ne tanım ne de etki olarak tek bir temel üzerinde değildir. Bu yüzden önce siyasal davranışı etkileyen faktörler ele alınmalıdır.

2.4. Siyasal Katılmayı Etkileyen Faktörler

Siyasal katılma yönetilenlerin yöneticileri seçmek için verdiği karardır. Bu kararların verilmesinde bireysel farklılıklar, çevre, sosyal düzey etkilidir. Siyasal katılma pek çok faktörden etkilenmektedir. Siyasal davranışı etkileyen faktörleri sosyo-ekonomik ve siyasal-hukuksal faktörler olmak üzere iki temel grupta toplanabilir.

2.4.1. Sosyo-Ekonomik Faktörler

İnsanları oy vermeye iten nedenler nedir, seçmenler neden siyasetle ilgilenir gibi soruların aslında temelinde hep sosyo-ekonomik sebepler vardır. İnsanları çıkarlarının maksimum düzeye çıkarmak için uğraşırlar. Hem maddi hem de sosyal anlamda kendilerine bir etkinin olmasını isterler. Mesela parti üyeliğinin ekonomik bir artısı yoktur ama sosyal anlamda tatmin edebilir. Ekonomik olmasa da sosyal bir etkisi vardır.

Sosyo-ekonomik faktörlerin siyasal katılmayı iki biçimde etkilediği söylenebilir. İlk olarak sosyo-ekonomik faktörlerde meydana gelen bir değişme bireyin çevresinin algılama biçimini, düşüncelerini ve tutumlarının etkileyebilir. İkinci olarak sosyo-ekonomik değişkenlerde meydana gelen bir değişme kişiye yönelik dürtülerin, mesajların değişmesine yol açabilir. Bu değişmeler de dolaylı olarak sosyal statünün değişmesi, siyasal hoşgörüyü artırabilir. Bu bireyin algılama biçiminde meydana gelen bir değişme olarak kabul edilir. Bunu karşılık eğitim görmüş bir bireyin sosyal statüsünün bir gereği olarak, başkaları ondan kendilerine siyasal çabalarda önderlik etmesini isteyebilir. Bu da bireye yönelen dürtülerde ve mesajlarda gelen bir değişme olarak kabul edilebilir (Koray, 1991).

Sosyo-ekonomik faktörler gelir, eğitim, cinsiyet, yaş ve meslek olarak ele alınacaktır. Bu faktörler kişinin siyasal davranışını farklı yönlerden etkilemektedir. Etkilerinin ne olduğu ayrı ayrı incelenecektir.

(28)

2.4.1.1. Gelir

Gelir siyasal davranışta önemli bir faktördür. Kişilerin gelir düzeyi arttıkça siyasal katılımın artacağı savunulmuştur. Üst gelir grubundaki kişilerin siyasal davranışa daha fazla ilgisi bulunmaktadır. Çünkü üst gelir grubundaki kişilerin siyasetle ilgilenecek kadar vakti vardır ve geleceğe yönelik kaygıları bulunmamaktadır. Alt gelir grubundaki kişilerin ise önceliği temel ihtiyaçlarının karşılanması olacaktır. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir kişi bir sonraki adımı düşünemez. Bu yüzden öncelik, ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Hangi parti söylemi temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik vaatler veriyorsa o partiye oy verilmesi daha yüksektir. Çünkü gelir düzeyindeki farklılaşma kişilerin olaylara bakışını, siyasi anlamda vereceği kararı etkilemektedir. Kişiler yaşam koşullarına göre hareket etmektedirler. Fiziksel ve ailevi ihtiyaçlarını karşılamak alt gelir grubundaki kişilerin tek düşüncesidir. Bu yüzden siyasete ilgileri fazla değildir. Çünkü gelişmeleri takip etmek, gazete okumak ya da güncel bilgilere ulaşmada etkin değillerdir. Alt gelir grubundaki kişilerin önceliği siyaset değil kişisel ve ailevi ihtiyaçlarını gidermektir.

Gelir ile siyasal davranış arasındaki bağa bakıldığında doğrudan bir ilişkiden söz edilebilir ama bu ilişki her zaman olumlu değildir. Ekonomik değişmeyle geliri artan bireylerin siyasal katılımı artabilir. Siyasetle ilgilenen ve bu alanda aktif rol almak isteyen bireyler siyasi sahnede daha fazla gözükmek isteyebilir. Ancak ekonomik etkenler siyasal katılımı azaltıcı rol de oynayabilir. Gelişmiş toplumlarda siyasal faaliyet toplumsal statü tarafından fazla etkilenmeyip siyasal ve örgütsel unsurlar tarafından belirlenebilir. Böyle bir durumda ekonomik gelişmenin etkili olmadığı görülür (Kalaycıoğlu, 1983).

Seçmenleri gelir düzeyine göre sınıflandırırken birçok araştırmacı alt, orta ve üst gelir düzeyi diye sınıflandırmıştır. Gelir- seçmen davranışı ilişkisinde ülkenin ekonomik durumu da önemlidir. Kişiler siyasal davranışta bulunurken hem kendi ekonomilerine hem de ülke ekonomisine göre düşünüp karar verirler. Gelir düzeyi yüksek kişiler daha çok merkez partilere oy verirler. Daha fazla kazanç ve özgürlüğü sağlayacaklarını düşündükleri için merkez partilere yönelirler. Orta sınıftaki kişiler daha çok tutucu

(29)

partilere oy verirler. Değişim ve yenilik konusunda tedirgindirler. İstikrar olması için uğraşırlar.

Yani siyasal davranışı etkileyen bir faktör olan gelir seçmen davranışlarında etkilidir. Bu etki ülkenin ekonomik durumuna, gelişmişliğine göre değişse de etkisi yadsınamaz. Sadece etkisinin derecesi artıp azalabilir.

2.4.1.2. Eğitim

Eğitimin sosyo-ekonomik faktörler içerisinde önemli bir yeri vardır. Eğitimli kişilerin daha fazla siyasal katılmada bulunacağı beklenir. Çünkü ilgi ve bilgi arttıkça katılımda artacaktır. Eğitimi siyasal katılmada önemli faktör olarak gören siyaset bilimcilerine göre eğitim düzeyi kişilerin farkındalıklarını arttırır ve siyasal tercihlerini kullanırken karşılaştırma ve yorumlama yapmasını sağlar (Baykal, 1970).

Pek çok araştırmacı eğitimin seçmen davranışı üzerindeki etkisini incelediğinde, eğitim seviyesi arttıkça kişilerin daha bilinçli katılma sağladığını, tercihlerini neden yaptıklarını sorgulayabilme yeteneği kazandıklarını ve çözüm önerileri getirme gibi davranışları geliştirdiği konusunda ortak düşüncelere sahiptirler (Alkan, 1993).

Eğitim gören kimse; siyasal sistem hakkında ve süreç hakkında daha fazla bilgiye sahip olacaktır ve kendini hazır hissedecektir. Bilgisi arttıkça sürece daha ilgili ve katılımcı bir davranış sergileyecektir. Bunun tam tersini düşünürsek eğitim düzeyi ve bilgisi az olan kişiler sürece daha az katılacaklardır. Hem bilgi düzeyleri az olduğu hem de kendilerini yeterli görmedikleri için. Yani eğitim ile siyasal davranış ilişkisi doğrudan birbirini etkiler.

Turan, bireylerin siyasal katılmaları üzerinde eğitimin iki şekilde etkisi olduğunu söyler: Birincisi, bireye siyasal kültürün duygusal ve bilişsel içeriği aktarılarak bireyin inanç ve tutumları pekiştirilebilir. İkincisi eğitim düzeyi yükselen bireyler siyasal olayların gerçeklerine daha iyi nüfuz ederek etkinlik duyguları artabilir ve kendilerini siyasal yaşamda daha etkili bir aktör olarak hissedebilirler (Turan, 1976).

(30)

Kendilerini daha etkili hisseden bireyler doğal olarak daha aktif bir şekilde siyasal davranışta bulunmak isteyecektir. Çünkü hem aidiyet duygusu oluşacak hem de sonraki süreçlerde rol almak isteyecektir. Bu yüzden eğitim siyasal davranışı etkileyen önemli bir faktördür.

2.4.1.3. Cinsiyet

Cinsiyet bireyler arasındaki işbölümü ve sosyal rollerin paylaşılmasında ayrımı yaratan ilk etmendir. Kadınlar ve erkekler arasındaki düşünce, davranış ve eğilim farklılıklarını yaratan faktörlerin neler olduğu konusunda çalışan pek çok araştırmacı, biyolojik yapının yarattığı farklılıklara dikkat çeker. Erkeğin kadından daha güçlü olduğu varsayımından hareket eden bu görüşe göre, doğuştan gelen bedenen güçlü olma özellikleri sayesinde erkekler toplumda kendilerine kadınlara göre daha üstün bir konum kazandırmışlardır. Erkek ve kadın rolleri bütün toplumlarda bazı istisnalar dışında benzer özellikler taşımaktadır. 110 kültür üzerinde yapılan karşılaştırmalı bir araştırma, bazı istisnalar dışında toplumun erkeklere başarı ve kendine güven, kızlara ise itaat ve sorumluluk duygularını verdiği ortaya konmuştur (Alkan, 1989). Her toplumda erkeğe ve kadına özgü birtakım roller vardır. Bunlar toplumsal içeriklidir. Yani genelde kadına yüklenen rol daha aile içi rollerdir. Kadınların evlenip çocuk sahibi olmaları daha çok rollerinin ev ile sınırlı olması toplumsal bir dayatmadır. Hukuksal açıdan kadın ve erkek arasında bir fark yoktur. Toplumsal dayatmalarla farklar oluşmaktadır. Ve bunlar kadının aleyhine olan şeylerdir.

Kadının sadece ev ve aileye yönelik sorumluluklara sıkıştırılması kadını siyasal süreçten koparan en önemli nedendir. Aile, ev işleri ve çocuk yetiştirme rolü sadece kadının göreviymiş gibi bir algı oluşturulunca siyasal davranış olumsuz etkilenmektedir. Erkeğe ise daha karar verici ve yönetici roller verilmektedir. Ve siyasal süreçte erkekler daha aktif rol almaktadır.

Kadın ve erkek arasındaki toplumsal konularda görülen fark siyasal alanda da kendini göstermektedir. Kadının aile içinde yönetilen rolü ve karar alma süreçlerinin dışında kalması, onun siyasal konumunu da belirlemektedir. Yapılan araştırmalara göre erkekler kızlara oranla siyasal partilerde ve derneklerde aktif görev almaya, üye

(31)

olmaya mitinglere katılmaya daha fazla ilgi göstermekte ve toplumsal konularda çevreleriyle tartışmaktan çekinmemektedirler. Kızların ise erkeklere oranla daha az yurtsever, daha fazla dindar, daha kötümser, daha kaderci ve daha az kendine güvenen bireyler oldukları gözlemlenmiştir. Kadınların dünyasının küçük bir çevreyle sınırlı olması ülke yönetimine ilgisiz kalmalarına sebep olur (Yücekök, 1969).

Bir başka hususta bekar ve evli kadınların siyasal tercihleridir. Kışlalıya göre bekar kadınlar siyasal tercihlerinde daha bireysel davranabilirken, evli kadınların genellikle eşlerinin tercihlerine yöneldiği görülüyor (Kışlalı, 1991: 149). Kadınlar ilgilenmedikleri siyasal konularda ne yönde karar vermeleri gerektiğini eş ya da çocuklarından sorarlar. Bireylerin bilgi sahibi olmadığı ya da ilgisini çekmeyen konularda çevresine inanma eğilimi yüksektir.

Evli çiftler genellikle seçimlere katılma kararını birlikte almakta ve hatta çoğunlukla aynı partiye oy vermektedirler. Yalnız başına seçime katılma durumunda ise bu seçmenin kadından daha çok erkek olduğu gözlemlenmektedir (Baykal, 1970).

Cinsiyet konusunda bir diğer önemli etken de geleneksel toplum kadınlarının erkeklere göre daha muhafazakâr olmalarıdır (Lipset, 1963). Kadınlar genelde dinsel öğeleri daha fazla önemsemektedir. Eğitim seviyesi arttıkça kararlarında duygusal değil daha rasyonel hareket etmektedirler.

Günümüzde kadınların eğitim seviyesi giderek artsa da kadınların siyasal sisteme katılımı erkekler kadar yüksek değildir. Bunun önüne geçilebilmesi için kadınlara daha aktif roller verilmeli ve toplumdaki rolleri sadece ev işleri ve çocuk yetiştirmek olarak algılanmamalıdır. Kadınlara gerek toplumsal gerek siyasal hayatta yönetilen değil yönetici rolleri verilmelidir. Siyasetin ya da yöneten rolünün sadece erkeğe özgü bir durum olmadığı kadının siyaset sahnesinde daha aktif olmasıyla netleşecektir.

2.4.1.4. Yaş

Birey aileden başlayarak bir siyasal davranış geliştirmeye başlar. Ergenlik dönemi bireyin kendini tanıma ve farklıkları yaşadığı bir dönemdir. Ergen gençlik döneminde, düzene karşı çıkma, kendisini ispat etme eğilimindedir. Bu dönemlerde enerji ve vakit

(32)

fazla olduğu için daha aktif siyasal katılmada bulunurlar. Gösteri yürüyüşü, seçim kampanyalarına katılma gibi faaliyetlerde bulunurlar. Orta yaşlara gelindiğinde kişilerin siyasi görüşleri netleşmiştir. Ve bu yaş grubu için siyasete katılım önemlidir.

Bireylerde orta yaş sonrasında yeniden siyasal yaşama siyasete olan ilginin azaldığı gözlemlenmiştir (Turan, 1991). Dolayısıyla yaş ve siyasal davranış arasındaki ilişkiye bakarsak; siyasal davranışlar, erken yaş dönemlerinde (gençlik)yükselir, orta yaş döneminde zirvededir ve yaşlılıkla birlikte zayıflar (Turan, 2013).

Bireyin yaşı ilerledikçe ve sorumlulukları arttıkça siyasal katılmada azalmalar görülür. Gençlik döneminde olan enerjisi ve bol vakti siyasal davranışlarda aktif olarak bulunmasını sağlıyordur. Orta yaşlarda tercihleri netleşmiştir. Daha aktif olarak siyasal davranışta bulunmak ister. Yaşlılık döneminde ise enerjisinin olmaması ve köklü değişiklikler yapacak gücü ve davranışı kendisinde görmemesinden dolayı daha uzak kalmayı tercih eder.

Bireyin siyasal hayata katılmasında yaş faktörü önemlidir. Yaş dönemlerine göre de kişilerin nasıl bir tutum içerisinde olacağı ortaya çıkacaktır. Mesela, gençler daha aktif rol almak isteyecek ve buna göre davranacaklardır. Miting, yürüyüş gibi davranışlara daha çok yöneleceklerdir. Buna karşın belli yaş üstü insanlar daha geri planda katılmayı tercih edeceklerdir. Sadece oy verme davranışı da bu kişiler için yeterli olacaktır. Gençler daha radikal kararlara yönelebilirken, yaşlıların muhafazakâr eğilimde olmaları yaş faktörünün gösterdiği sonuçlardandır (Turan, 2015).

2.4.1.5. Meslek

Bireye kazandırdığı tecrübe ve kattığı bilgi sayesinde meslek, kişinin hayata bakışını etkileyen bir faktördür. Yapılan mesleğin aktif olması sosyal çevreyi etkilemektedir. Aktif meslek gruplarında olan kişiler, siyasal katılımı yüksek ve siyasal süreci etkileyeceğine inanan kişilerdir. İnsanlar toplu halde çalıştıkları için zamanla içinde bulunduğu çevreden etkilenebilir ve ona göre bir siyasal katılmada bulunabilir.

Yapılan iş hükümet politikaları ve çıkar ilişkisi içinde ise de siyasal katılım önemlidir. Kişi yaptığı iş gereği hükümet politikalarından etkilenecekse katılım yüksektir.

(33)

Örneğin politikacılar siyasal katılımı aktif bir şekilde gerçekleştirir. Çünkü mesleği gereği, oluşacak siyasal sonuçtan kendisi de etkilenecektir.

Mesleği gereği bireyin sahip olduğu rol kişiyi kolayca siyasal hayata geçirebilir. Bazı mesleklerin gerektirdiği müzakerecilik, tarafların arasını bulma, insanlarla iyi geçinme gibi nitelikler bireylere siyasal yaşam açısından gerekli özellikleri sağlamaktadır. Örneğin, avukatların siyasal yaşamın en aktif meslek gruplarından biri olmasında bu niteliklere sahip olmaları etkilidir (Baykal, 1970).

Genel olarak meslek gruplarına bakıldığında memurların siyasete ilgisinin yüksek olduğu görülür. Siyasetle yakından ilgilenmelerinin sebebi sadece eğitim düzeylerinin yüksekliğinden değil, aynı zamanda siyasal iktidar sahiplerinin, kendilerinin en üst düzeydeki amirleri olmalarından da kaynaklanır. Memurların hükümeti oluşturan parti veya partilere yakınlaşma ve onları destekleme eğilimi, memurların özlük hakları ve ücretleriyle ilgili düzenlemelerde hükümetin söz sahibi olma ölçüsünde artmaktadır (Sitembölükbaşı, 1995).

Memurlar gibi sabit gelire sahip diğer meslek grubu işçilerdir. Ama pek çok bakımdan memurlardan farklıdır. Eğitim düzeyleri genelde memurlardan düşüktür. Ancak örgütlenme ve bilinçlenme düzeyleri yüksektir. Bunun en iyi örneği maden işçilerinde görülür. Maden işçileri, toplumun kalanından ayrı topluluklarda yaşamak zorunda olduklarından maden kasabaları yüksek oranda oy verirler. Bu kasabalarda ortak sorunları konusunda madencilerin birbirlerini bilinçlendirmesi ve bu sorunlara bulunan çözümün topluca benimsenmesi nedeniyle tek bir partinin sağladığı yüksek destek söz konusudur (Baykal, 1970).

Bir diğer meslek grubu olan çiftçilere bakıldığında siyasete katılma oranının çok düşük olduğu görülür. Tarlada bireysel olarak çalışmaları onları bilinçlendirecek bir ortamdan yoksun bırakır. Mesela işçiler sanayi kentlerinde yoğunlaştıkları için kentin zengin kesimi ile kendi fakir durumları arasındaki çelişkiyi anlayabilecek koşullara sahiptir. Çiftçilerin yoğunlukla yaşadığı köylerde ise yaşam düzeyleri bakımından insanlar arasında yaşam biçimine bağlı farklara pek rastlanmadığı için, çiftçiler bu tür bir bilinç geliştiremezler (Sitembölükbaşı, 1995).

(34)

Bir başka meslek grubundan ticaret sınıfına mensup kişiler, alınacak kararlar kendi iş hayatlarını doğrudan etkileyeceği için siyasal güç sahipleri ile daha yakın olmak isterler. Çünkü hükümet politikalarından etkileneceklerdir. Sabit çalışan kişiler gibi vakit ya da izin sorunları çok olmadığı için siyasi faaliyetlere daha etkin katılabilirler. Bu durum sadece ticaret sınıfı değil tüm serbest meslek sahipleri içinde geçerlidir. Serbest meslek sahiplerinden özellikle avukatların ve gazetecilerin siyasal hayatla yakından temasa geçebilmesi çok daha rahattır. Her iki meslek grubunun da toplumla çok sıkı ilişki içinde ve toplumsal sorunlara aşina olmaları onların siyasal hayatla ilgili belli bir bilgiye ve geniş bir çevreye sahip olmalarına olanak verir (Sitembölükbaşı, 1995).

Meslekle siyasal katılım arasındaki ilişki ile bağlantılı olarak şu genellemelere ulaşılabilir (Baykal, 1970) :

 Meslek, insana siyasal önemi artırabilecek yetenekler kazanma olanağı verebilir.

 Belli bir siyasal görüşü olan insanları bir araya getirerek etkileşimi artırabilir.  İnsan, mesleği sebebiyle siyasal iktidarın izleyeceği politikadan etkilenebilir.  Mesleğin kazandırdığı öyle roller vardır ki, bu rollere uyum sağlayabilen kişi kolayca siyasal hayata geçebilir.

2.4.1.6. Yerleşim Yeri

Yerleşim Yeri ile siyasal katılma davranışı arasında anlamlı ilişkiler bulunmaktadır. Yaşanan yerleşim yeri büyüklüğü ile siyasal katılma arasındaki ilişki için iki farklı görüş ileri sürülmüştür. Birine göre yerleşim yerinin büyüklüğü arttıkça siyasal katılma artmaktadır. Mesela köyden kente gidildikçe siyasal hayata katılmanın da arttığı ifade edilmektedir. Şehirleşme siyasal katılma eğilimini uyarmakta ve buna uygun bir kültürel ortam oluşturmaktadır (Dursun, 2004).

(35)

2.4.1.7. Aile

Birey doğduğundan itibaren temel normları ailesinden öğrenir. Bireyin toplumla ilgili ve kararlarıyla ilgili tercihlerindeki en önemli kaynak ailesidir. Çocuğa toplumsal normları ve karar vermeyi ailesi öğretmektedir. Okul dönemine kadar tek ve sınırsız kaynak ailedir. Bu yüzden aile hem seçme hem de karar verme de sosyo-politik bir değer taşımaktadır (Uysal, 1984).

Aile bazı kuralları, inançları çocuğa doğrudan aktaramayabilir. Ama o ailede yetişen çocuk kazandığı bazı tutumlarla bunu yansıtabilir. Mesela otoriterlik verilebilecek iyi bir örnektir. Otoriter kişiliğe sahip olanlar kendilerinde üst durumda olanları sorgulamadan kurallarını kabul etmeye yatkındır. Bu kişiliğe sahip olanlar siyasi hayatta da rekabetti sevmezler. Düzene bağlı olmaktan yana tavır içerisindedirler (Turan, 1991).

Ailenin çocuğun siyasal tercihlerine etkisi konusuna bakılırsa, siyasetle ilgi düzeyi, hangi partiye oy vereceğine kadar ailenin etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü erken yaşlardan itibaren çocuk ailesiyle duygusal bir bağ kurmakta ve onların benimsediği, doğru kabul ettiği tercihlerini kendisine uyarlayabilmektedir (Kalaycıoğlu, 1984).Yapılan araştırmalar siyasetle iç içe olan aileden gelen çocukların siyasal alanda daha etkili olma eğilimini gösteriyor(Turan, 1991). Yani siyasal katılım açısından bakarsak ailenin siyasal kararları vermede ve siyasi sahnede aktif rol olmada bireyleri önemli ölçüde etkilemektedir.

Siyasal katılmada ailelerin ekonomik, kültürel ve toplumsal yönlerinin yanında psikolojik olarak da önemli bir yeri vardır. Kişilerin seçimleri ve kararları aile üyeleri tarafından destekleniyor olması toplumsal yaşamın yanında siyasal yaşama da yansır. Ailelerin desteklediği kişiler daha fazla siyasete ilgi duyar ve daha aktif olmak için çabalar.

(36)

2.4.2. Siyasal-Hukuksal Faktörler

Mesela oy verme yaşının belirlenmesi suç işleyen kişilerin oy kullanamaması gibi bazı şartlarla sınırlandırılmıştır. Bunlar bize siyasal ve hukuksal yapının önemini ve yönlendirici bir etkisinin olduğunu göstermektedir.

2.4.2.1. Siyasal Etkinlik

Etkinlik denilen kavram, kişinin yaptığı davranışlardan çevresine etkide bulunabileceğini bilip bilmemesiyle ilgili bir durumdur (Kapani, 2005).

Siyasal etkinlik kavramı siyasal katılmayla ilişkisi olan psikolojik bir faktördür. Siyasal etkinlik “insanların kendilerini siyasal yapılarla sonuç alabilecek güçte görüp görmemeleri ve bu yolları kullanmaya hazır olup olmadıklarına dair taşıdıkları duygu” şeklinde tanımlanabilir (Baykal, 1970).

Etkinlik duygusuna sahip olan birey siyasal alanda daha fazla rol almaktan çekinmeyecektir. Bu kişiler siyasal arenaya daha kolay adapte olurlar ve bütün gelişmeleri takip ederler. Çünkü kendilerinde kararları ve siyasal otoriteyi etkileyecek güce sahip olduğuna dair inançları bulunmaktadır (Turan ve Temizel, 2015 ).

Etkinlik duygusu siyasal davranışı arttırdığı gibi siyasal katılmada etkinlik duygusunu artırmaktadır.

Etkinlik duygusu iki gruba ayrılarak siyasal etkinlik ve idari etkinlik duygusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendini siyasal bakımdan etkin gören kimse, kendisinin siyasal sistemin eylemlerini, kararlarını etkileyebileceğine inanır ki bu, siyasal etkinlik duygusudur. İdari etkinlik duygusu ise devlet dairelerinde ve bazı kurumlarda haklarını arayabileceğini düşünenlerin sahip olduğu duygudur (Turan, 1986).

Birey kendisini siyasal sistemi biçimlendirmede etkin bir yerde görüyorsa siyasal davranışı aktif bir şekilde yerine getirir. Söz sahibi olduğuna ve sistemde etkili olduğuna inanan birey kendini sistemin bir parçası olarak görür. Olaylara ve kararlara

(37)

uzak kalmak istemez. Bu yüzden oy vermekte ya da herhangi bir siyasal davranışa katılmakta kendisini etkin görür.

2.4.2.2. Siyasal İlgi

Siyasal olayları sürekli takip etmektir. Birey siyasal olaylara ne kadar ilgiliyse katılımı da o kadar fazla olur. Siyasal ilgi arttıkça bireyin siyasal hayatta var olma isteği de artacaktır. Siyasal ilgi ile siyasal davranış arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur.

Bireyin siyasete ilgi olmasıyla bilgisi de doğru orantılıdır. Yani kişi olaylar hakkında ne kadar çok bilgiye sahipse o oranda da ilgili olacaktır. Bilgisinin olmadığı olaylara kişi uzak kalmayı tercih eder. Kadınların erkeklere göre daha az siyasete ilgi göstermesini örnek verebiliriz. Çünkü kadına yüklenen birtakım görevler onun siyaset alanında daha az bilgi sahibi olmasına neden olmuştur. Siyaset sahnesinde kadınların erkeklere nazaran daha az görülmesinde bilgi eksikliğinin getirdiği ilgisizlik vardır.

2.4.3. Siyasal Pazarlama

Tüketicinin istek ve beklentilerini karşılamak nasıl pazarlamanın amacı ise, siyasi örgütlerin de amacı toplumun geneline uyan bir tatmin yaratmaktır.

Siyasal pazarlama, pazarlama tekniğini siyasete uyarlayarak daha çok seçmene ulaşmayı hedeflemektedir. Toplumun genelini memnun etmek en temel amacıdır. Siyaset ve pazarlama alanlarının ikisi de insanların ihtiyaçlarını sağlamaya yöneliktir.

1970’lere kadara pazarlama sadece ürün değiş tokuş faaliyeti iken sonra alanı giderek genişlemiştir ve bunların arasında hiç kuşkusuz siyasal pazarlamada yerini almıştır. Siyasal pazarlama düşüncelerin pazarlanmasıdır. Pazarlamada ürün ya da hizmet karşılığında bir para ödenir. Siyasal pazarlamada ise, bunu karşılık gelen şey oydur. Siyasal pazarlama bir siyasi parti ya da kişiye seçimi kazandırmak ya da en fazla oya sahip olması için en az masrafla kazanmasını sağlamaya yönelik bir pazardır. Siyasal pazarlama siyaset bilimi ve pazarlamanın kesişimidir.

(38)

Siyasal pazarlama bazı temel unsurlardan oluşur (Altıntaş, 2001) :

 Halkın (sadece seçmen değil ülkede yaşayan herkesin) ihtiyaçlarının ve tatmin edilme düzeylerinin belirlenmesi

 Rakip partilerin ve siyasal piyasanın, yeni kurulan partilerin sürekli olarak gözlenmesi değerlendirilerek bilgi sistemi dahilinde parti üst yönetimine aktarılması  Partinin ülkede veya bölgelerdeki çevresel değişimleri ve trendleri karşılayabilecek hızlı karar mekanizmasına sahip olması

 Partideki fikirlerin seçmene sunulmasına destek olacak delegelerden ve diğer kişilerden siyasal pazarlama sisteminin bütün aşamalarında yararlanılması

Pazarlama sürecinde önemli bir etken olan tüketici, siyasal pazarlamada seçmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Pazarlamada tüketici ne kadar önemli ve gerekliyse siyasal pazarlamada da seçmen o kadar önemlidir. Seçmene hitap etmeyen, isteklerine cevap vermeyen siyasi partiler seçmenle iyi bir pazarlama iletişimi kuramayacaklardır. Nasıl ki pazarlamada önenmli olan tüketicinin beklentilerine hitap etmekse siyasal pazarlamada da seçmenin beklentileri göz önünde bulundurulmalıdır (Okumuş,2007).

Siyasal pazarlama en basit tanımıyla; partinin belirlediği hedefler doğrultusunda modern pazarlama tekniklerinin kullanılmasıdır. Siyasal kampanyalarda pazarlama tekniklerinin kullanılmasını üç sebep ile açıklanabilir (Leiss, 1990) :

 Bu gibi tekniklerin geniş bir kitle tarafından kabul görmüş ve denenmiş teknikler olması.

 Her zaman çok para harcayan adayın seçimleri kazanamaması.

 Bu tip araştırmalarla siyasetçilerin seçmenlere daha iyi odaklanması ve daha iyi cevap verebilmesi.

Siyasal pazarlama seçmenlerin ne istediklerini belirleme süreci ile başlayan ve sonrasında bu istekleri yerine getirebilmek için seçmenin desteğini almaya çalışır. Seçmenden oyunu alan parti ya da kişi bunun devamına yönelik çalışmalar yapar. Seçmenin verdiği oydan pişman olmaması ve isteklerini karşılamaya yönelik adımlar atar (Gürbüz ve İnal, 2004).

(39)

2.4.4. Siyasal Pazarlamanın Özellikleri

Siyasal pazarlama kişi ve kurumları etkileyen bir unsurdur. Seçim öncesinde ve sonrasında da devam eden bir süreçtir. Siyasal pazarlamada ticari pazarlamada olan ürün kavramı yoktur. Onun yerine parti, lider, parti programı gibi oldukça geniş bir alanı vardır. Geleneksel pazarlama ve siyasal pazarlamanın ürünü ya da partiyi tanıtma açısından benzer ve farklı yönleri olmakla birlikte siyasal pazarlamanın kendine özgü bazı özellikleri mevcuttur.

Siyasal pazarlamanın pekçok özellikleri bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir (Butler ve Collins, 1994: 19-34; Lock ve Harris, 1996: 21-31) :

 Seçmenler aynı günde oy tercihlerini yaparlar.

 Seçmen bir parti tercihinde bulunurken herhangi bir fiyat yoktur. Fakat iktidara başka bir parti geldiğinde yaşadığı pişmanlık onun dolaylı olarak etkilenmesine ve maliyet kaybı oluşmasına sebep olacaktır.

 Oy vermediği bir parti iktidar olsa da seçmen o parti yönetiminde yaşayacaktır.  Siyasi partiler oy verecek kişiler açısından bir ürün gibidir. Seçmenler, oy verebilmek için partinin ne demek istediğini kavrayıp buna göre oy tercihinde bulunmak durumundadır.

 Bir ürün alıp sonrasında değiştirmek istediğimizde ya da vazgeçtiğimizde bunu kısa sürede yapabiliriz. Fakat verdiğimiz oyu değiştirmek kısa süre için mümkün değildir. Verdiğimiz oyda pişmanlık yaşadığımızda değişimi bir sonraki seçimde yansıtabiliriz.

 Siyasi partiler seçmenleri etkilemek için reklam, tanıtım gibi bazı pazarlama faaliyetlerinde bulunur.

 Siyasi partilerde çalışma sistemi gönüllülük esasına göredir.

 Lider partiler sürekli olarak ilk sırada yer almak isterler. Oy oranlarını arttırma isteğindedirler. Fakat iktidar olduktan sonra bazı faaliyetlerde bulunmak durumundadırlar. Bunlar vergilerin arttırılması ya da ekonomiyle ilgili işlerdir. Ve bu yapılan faaliyetler zaman içerisinde seçmen tarafından bir tepkiye yol açar ve oy oranında düşme mümkün olabilir.

Şekil

Şekil 1. Araştırmanın Modeli
Tablo 1. Deneklerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımları
Tablo 2. Deneklerin Medeni Durumlarına Göre Dağılımları
Tablo 4. Deneklerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Postmodern çağda yeni iletişim teknolojileri ve artan internet kullanımının siyasal iletişim biçimlerini etkilemesi gerçeği göz önünde bulundurularak

ii Research Journal of Politics, Economics and Management, 2019, Year:7, Volume:7, Issue:1 Politik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (PESA).. Center for Political,

臺北醫學大學今日北醫: 醫學人文舞台劇,「幸福的眼淚」在北醫登場

Çalışma, Benhabib, Butler, Fraser ve Cornell’in bi- rer kuramcı olarak ele aldıkları postmodernizm ve feminizm kavramlarının içlemi ve kavramların irtibatı çerçevesinde

Bu bölümde beden dili hareketleri ve anlamları başın duruşu ve baş hareketleri, yüz ifadeleri ve mimikler, el, parmak ve kol hareketleri, ayaklar ve

Bunlar; şirket içi kaynakların kullanımı, bir veya daha çok sayıda ajans- tan hizmet almak (reklam ajansı, mobil reklam ajansı, vb) ve iki yöntemin kombinasyonunudur.. Bir

Siyasal pazarlamada dağıtım, siyasi ürünlerin ve bunlara ilişkin mesajların (parti programı, lider, aday, uygulamalar, örgüt) seçmen kitlelerine en kısa yoldan, en