• Sonuç bulunamadı

Anadolu gazetesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anadolu gazetesi"

Copied!
194
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI YAKIN ÇAĞ BİLİM DALI

ANADOLU GAZETESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

YRD.DOÇ. DR. MEHMET YILMAZ

HAZIRLAYAN S. SİNEM SEVİNDİR DİNÇ

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... iii

GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM ... 11

ANADOLU GAZETESİ’NİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE ULUSAL OLAYLARA BAKIŞI... 11

A. Genel Özellikleri ... 11

1. Nüshaları ... 11

2. Dili ... 12

3. Teknik Özellikleri ... 13

4. İdaresi, Yazarları ve Ücreti ... 13

5. Genel Yayın Politikası ... 14

B. Ulusal Olaylara Bakışı... 16

1. İttihat ve Terakki ... 16

2. Mebusan Meclisi Seçimleri... 20

3. Meşrutiyet’in İlanıyla Birlikte Osmanlı Devleti’nde Yaşanan Siyasi Gelişmeler ... 24

4. Osmanlı Devleti’nin Durumu... 29

5. Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i İlhakı ve Bulgaristan’ın Bağımsızlığını İlan Etmesi... 31

6. Bulgaristan Meselesi’nde Avrupa’nın Tutumu ... 36

(3)

II. BÖLÜM ... 45

ANADOLU GAZETESİ’NDE KONYA... 45

A. Siyasal Faaliyetler... 45

1. 1908 Mebusan Meclisi Seçimleri... 45

2. İttihat ve Terakki’nin Faaliyetleri ... 58

3. Kamu Kurumlarında Yapılan Atamalar ... 67

B. İl Genel Meclisi’nin Çalışmaları... 71

C. Belediye Çalışmaları... 77

D. Eğitim... 88

E. Sanat ... 101

1. Tiyatro... 101

2. Fotoğrafçılık... 109

F. Ziraî ve Ticarî Faaliyetler ... 112

G. Konya Ovası Sulama Projesi ... 119

H. Ulaştırma ... 130

1. Demiryolları ... 130

2. Şehir İçi Ulaşım... 134

I. Avusturya Boykotu... 137

J. Asayiş ... 145

1. Muhacir Komisyonu’nda Yapılan Yolsuzluklar ... 156

2. Asayişi Bozan Olaylara Karşı Alınan Tedbirler... 160

BİBLİYOGRAFYA... 174

A. Süreli Yayınlar... 174

B. Kitaplar ve Makaleler ... 177

(4)

ÖNSÖZ

Bilimsel araştırmaların güvenilir ve objektif bir nitelik taşıması araştırmanın dayandığı belgelerle doğru orantılıdır. Bu nedenle sosyal bilimlerde, özellikle tarihte kaynakların önemi tartışılmaz. Öncelikle yazılı kaynaklar yaşanmış ya da yaşanmakta olan olayların üzerindeki tespitleri bakımından oldukça önemlidir.

Basın, tarih araştırmalarında, dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerini toplumsal açıdan değerlendirebilmek için önemli bir kaynaktır.

Bu gazeteyi incelemekteki amacımız, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Türklerin çoğunlukta olduğu Anadolu’nun önemli vilayetlerinden olan Konya’nın toplumdaki tüm dengelerin altüst olduğu bir dönemde nasıl bir tutum izlemiş olduğunu, sosyal, siyasi ve kültürel açıdan 1908’in Konya’sının en önemli kaynaklardan biri olan Anadolu Gazetesi’nden öğrenebilmektir.

Çalışmalarımız sırasında toplam 52 sayı mevcudu bulunan “Anadolu Gazetesi” nin edinebildiğimiz

(5)

nüshaları transkript edilmiş ancak gazetenin koleksiyonunda oluşan tahribattan dolayı zaman zaman problemler yaşanmıştır. Bir sonraki aşamada bu transkripsyonlar fişlenilerek elde edilen bilgiler konularına göre tasnif edildikten sonra yorumlanarak aktarılmıştır.

Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Anadolu Gazete’sinin genel özellilerinden bahsedilmektedir. Gazetenin nüshaları, yazarları, teknik özellikleri ve içeriği anlatılarak gazete tanıtılmaya çalışılmıştır. Anadolu Gazetesi siyasi bir gazete olma özelliği gösterdiği için birinci bölümde yer alan içeriği başlığı altında, bu dönemde Osmanlı Devleti’nde yaşanan tüm gelişmelere yön veren İttihat ve Terakki Fırkası ve daha sonra Mebus seçimleri üzerinde durulmaktadır.

İkinci bölümde ülkede yaşanan siyasi gelişmelerin Konya gibi bir Anadolu şehrinde yarattığı etkilere İttihatçı bir gazetede yayınlanan haberlerden ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Bulgaristan meselesine

(6)

Konya halkının vermiş olduğu tepkilere dair ipuçları yakalanmaya çalışılmıştır.

Anadolu Gazetesi sayfalarında yer alan sosyal olaylar, sanatsal faaliyetler, şehrin asayişi, ulaşımı ve Konya Ovası Sulama Projesi ile ilgili ayrıntılar da incelenerek Konya halkının sosyal yaşantısı hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışılmıştır.

Çalışmamız birkaç defa incelenip hatalardan arındırılmaya çalışılmışsa da gözden kaçan noktaların olduğunu düşünerek bu çalışmayı değerlendirecek olanların hoşgörüsüne sığınıyoruz.

Ayrıca çalışmalarımda bana her konuda destek olan hocam Yrd.Doç.Dr. Mehmet YILMAZ’a teşekkür ederim.

S.Sinem SEVİNDİR DİNÇ

(7)

GİRİŞ

Basın, günümüzde siyasi ve sosyal olayların akışını etkileyen en önemli güçlerden biridir. Tarihçiler için vazgeçilmez bir kaynak olan basının geçmişi, çok eski dönemlere dayanır. Osmanlı Devleti’nde yazılı basının ortaya çıkışı ise, matbaanın ülkede yaygın olarak kullanılmaya başlanmasından sonradır.

Osmanlı Devleti’nde, Yahudiler tarafından 1493’te İstanbul’da bir matbaa açılmıştır. Yahudileri diğer azınlıklar izler. Venedik’te matbaacılık öğrenimi görmüş olan Sivaslı Apkar tarafından 1567’de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açılır. 1627’de Nikodemud Metaksas, İngiltere’den getirttiği makine ve harflerle Rum matbaasını kurar1.

Müslümanların matbaaya kavuşması ise 18. yüzyılı bulur. Şöyle ki; bu yüzyılda Avrupa’ya elçiler gönderilmeye başlanır. 1721’de Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi Paris’e elçi olarak atanır. Mehmet Efendi

1 Bernard Levis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 5. Baskı, Türk Tarih

(8)

Paris’e giderken oğlu Sait Mehmet Efendi’yi de yanında götürür. Sait Mehmet Efendi burada görüp hayran kaldığı matbaayı, Türkiye’de kurma fikrini aklına koyar.

Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi ile oğlu Sait Efendi Paris’ten döndükten sonra 1726’da basımevinin hazırlıklarına başlarlar. Sait Efendi kendisine yardımcı olarak Dergah-ı Ali Müteferrikalarından İbrahim Ağa’yı seçer2. O zaman 49 yaşında olan Müteferrika 1719’da matbaa konusunda bazı denemeler yapar. Yahudi harf dökümcüleri, basımcı ve dizgicilerle temaslarda bulunur.

(9)

İbrahim Müteferrika3 basım sanatının gerekliliğini ve değerini anlatan bir lahiya hazırlar. “Vesiletü’t- Tıbaa” adını taşıyan bu rapor Sadrazam’a, Şeyhülislâm’a ve ulemâya sunulur. İbrahim Müteferrika burada basım sanatının İslâm Ülkesinde uygulanmamış olmasının zararlarını açık ve güçlü bir dilleanlatır.

3 Hakkında çeşitli kaynaklarda ayrıntılı bilgi bulunmakla birlikte

bunlar arasında görülen fikir ayrılıkları da dikkati çekmektedir. Kendisinin 1674 yılında Macaristan’ın Kolojvar şehrinde doğduğu, rahip olmak üzere din eğitim gördüğü Türk-Avusturya Savaşları sırasında esir düşerek İstanbul’a getirildiği ve fidye veren bulunmadığı için, köle olarak satıldığı anlatılmaktadır. Daha sonra Müslüman olarak zekası ve bilgisi sayesinde kendisini göstermeye başlayan İbrahim Müteferrika 1710 yılında Risale-i İslamiye’yi yazdı ve başta sadrazam olmak üzere devlet büyüklerinin dikkatini çekti. Risale-i İslamiye’yi inceleyen Halil Necatioğlu kitabında ayrıntılı bilgi vermektedir. Batılı kaynakların çoğu İbrahim Müteferrika’nın baskı altında Müslüman olduğunu ileri sürmekte ise de bunun doğru olmadığı Niyazi Berkes’in inceleme yazınından ve İbrahim Müteferrika’nın yazmış olduğu Risale-i İslamiye’den anlaşılmaktadır. Niyazi Berkes’e göre İbrahim Müteferrika dini eğitim aldığı sırada Unitarian idi. Dolayısıyla inanç olarak Müslümanlığa Katoliklikten daha yakındı. İbrahim Müteferrika’nın müteferrikalık görevini üstlendiği tarih 1715’tir. Avusturya ile yapılan savaşlar sırasında top arabalığı katipliğinde bulunmuş, Türklerle beraber savaşa giden Macar askerinin tahririni yapmıştır. Ancak O’nun en önemli başarısı matbaayı kurmuş olmasıdır. Bkz. Mustafa Akbulut, “İbrahim Müteferrika ve İlk Türk Matbaası”,

(10)

Müteferrika’nın üzerinde çalıştığı en önemli mesele basılacak kitapların tashihlerinin kimler tarafından yapılacağıdır. Müteferrika tashihleri yapacak olan kişileri kendi belirler. Bu kişiler; İshak Efendi ile Aristo’nun fizik kitabını çeviren Esad Efendi ve Kasımpaşa Şeyhi Mustafa Efendi’dir4.

Müteferrika’nın açmayı planladığı basımevi için Şeyhülislâmın fetvası ve Padişahın fermanı gerekmekteydi5. Osmanlı’da ilk Türk Matbaası açılması için verilen ferman 5 Temmuz 1727’de çıkar. Matbaada ilk kitap ise 1729 Şubat’ında yayınlanır6.

Türkiye’de yayınlanan Türkçe ilk gazete ise ilk sayısı 1 Kasım 1831’de yayınlanan, Takvim-i Vekayi’dir. Yani Türkiye’de ilk gazete ancak matbaadan 105 yıl sonra yayınlanır7. Takvim-i Vekayi tek Türkçe Gazete olarak kaldığı dokuz sene içinde, resmi tebliğler ve

4 Akbulut, s.920.

5 Niyazi Berkes,Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, 4.

Baskı, İstanbul 2003, s.57.

6 Levis, s.52.

7 Nesimi Yazıcı, Takvim-i Vekayi, Gazi Üniversitesi Basın Yayın

(11)

hükümete ait haberler yanında dahili ve harici olaylara da dair haberler de verir8. Takvim-i Vekayi’nin Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca, Ermenice, Bulgarca nüshaları çıkarılır. Padişah, devlet politikalarının ana çizgilerini Takvim-i Vekayi ile anlatıyordu. Bu gazete, Padişahın Osmanlı halkını yanına çekmesine fırsat vermiştir. Ayrıca Takvim-i Vekayi İslâm Dünyası adına öz eleştiri yapabilmeyi başarmış bir yayın organıdır9.

Türkiye’de özel teşebbüs tarafından basılan ilk gazete ise William Churchill adlı bir İngiliz’in çıkardığı Ceride-i Havadis’tir10. Bu iki gazete, Tanzimat Dönemi yönetici ve düşünür kadrolarının oluşmasında bir okul görevi yapmıştır. Özel konuları da işleyebilme hakkına sahip olan bu ilk gazete, bilgi aktarma konusunda özellikle daha da önemli olmuştur. Takvim-i Vekayi giderek daha resmileşirken, O daha da zenginleşmiştir. İlk sayısındaki sunuş yazısında eğitimin önemi

8 Orhan Koloğlu, “Osmanlı Basını : İçeriği ve Rejimi”, Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.I, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 70.

9 İlhan Yerlikaya, Basiret Gazetesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi

(12)

vurgulanmakta; Avrupa örnek alınarak Avrupa’ya yetişilebileceği hatırlatılmaktadır. Ceride-yi Havadis daha çok politik, ekonomik haberlere ağırlık vermiştir. Ayrıca Takvim-i Vekayi sadece devlet basımevinde basılan kitapları tanıtma çabalarına karşılık, özel ilanlara sütunlarında yer veren ilk gazetedir.

Tercüman-ı Ahval’in yayın hayatına başlaması Türk basın tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Özel girişimle yayınlanan bu ilk gazete, Agah Efendi ile Şinasi’nin ortak çalışmalarının ürünüdür. İlk sayısı 21 Ekim 1860’ta yayımlanmış, haftada iki gün olarak yayın hayatına başlamış, gördüğü ilgi üzerine haftada beş gün yayınlanmıştır. Ancak siyasal şartlardaki ağırlaşma ve basında giderek artan rekabet karşısında 1 Mart 1866’da yayın hayatı son bulmuştur11.

Osmanlı basını için bir diğer önemli gazete Basiretçi Ali Efendi tarafından çıkarılan Basiret Gazetesi’dir. Bir süre saraydan para yardımı gören gazete

10 Koloğlu, s.71. 11 Koloğolu, s.76.

(13)

devlet politikaları doğrultusunda yayın yapmadığı gerekçesi ile kapatılmış kurucusu da yurt dışına sürülmüştür.

Yurt dışına sürgüne gönderilen diğer Osmanlı aydınları da Avrupa’nın çeşitli kentlerinde birtakım gazeteler çıkarırlar. Muhbir, Ulum ve İttihat gazetelerini bu gazetelere örnek olarak gösterilebilir.

Ayrıca Türkiye’de yabancı dilde de bazı gazeteler çıkmıştır. Bu gazeteler şu şekilde sıralanabilir: 1798 yayınlanmaya başlanan Currier d’Egypte, Decade Egytienne ve Kahire’de Ekim 1798’de yayınlanmaya başlanan Journal Officiel. Adı geçen gazeteler Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında Fransızca olarak çıkarılır. Bunların yanında El havadis-il Yevmiye adını taşıyan bir de Arapça gazete yayınlanır. Fransızlar Mısır’dan ayrılırken gazetelerin çoğu kapatılır12.

Tanzimat’la birlikte Çağdaşlaşma yolundaki fikirlerin basın sahasında canlanmaya neden olduğunu

12 Hülya Baykal, Türk Basın Tarihi, Afa Matbaacılık, İstanbul 1990,

(14)

söylenebilir. Birçok vilayette matbaalar açılır. XX. yüzyılın ilk yıllarında İstanbul dışında 29 yerde vilayet matbaası faaliyete geçer. Aynı şekilde XX. yüzyılın başında Osmanlı vilayetlerinin 25’inde vilayet gazetesi yayınlanır. Vilayet gazeteleri, esas olarak merkezin taşrayı bilgilendirme ve yönlendirme işlevlerine hizmet amacı güder. Ayrıca vilayet gazeteleri sayesinde taşraya gazete ve matbaa girer. Yönetim ile yönetilenler arasında bir iletişim kanalı oluşturan bu gazeteler, yönetimin kendi isteği doğrultusunda bir kamuoyu oluşturmasına vasıta olur13.

Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışıyla birlikte ülkede tüm dengeler değişmeye başlar. Bu dönemdeki en önemli yenilik Meşrutiyet ilan edilmesidir. Ancak, Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra Padişahın meclisi kapatmasıyla 30 seneyi aşkın bir süre devam edecek olan “İstibdad Dönemi” başlayacaktır. Bu dönemde Sultan özellikle basına karşı sert bir tavır takınacak, basına sansür getirecektir. Bu işle uğraşmak

13 Uygur Kocabaşoğlu,Yoktur Zulme Rızamız, Phoenix Yayınevi,

(15)

üzere özel sansür kurulları kuran Padişah, grev, suikast, ihtilal gibi pek çok kelimeyi yasaklayarak yayınlardan çıkartacaktır14.

Konya’da basılan ilk gazete, 1869’da yayın hayatına başlayan Konya Vilayet Gazetesi’dir15. 1908'den itibaren ise Konya'da çıkan gazetelerin sayısında artış olur. Bu gazeteleri şöyle sıralayabiliriz: Anadolu, Meşrik-i İrfan, Şems, Çiftçi, Hakem, Babalık, Meram, Osmanlı,Telgraf, İntibah, İbret, Halk, Hedef16.

Anadolu Gazetesi, Konya Vilayetinde çıkarılan önemli bir yayın organıdır. Gazete, Konya halkı üzerinde oldukça etkili olmuştur. Ancak basın tarihimizde oldukça önemi tartışılmaz olan yerel gazeteler hakkında yeterli çalışma olduğu söylenemez.

Bu çalışmada İttihat ve Terakki Fırkası’nın mahalli yayın organlarından birisi olan Anadolu Gazetesi

14 Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınevi, II. Baskı, 1996,

s.38.

15 Önder, s.10. 16 Önder, s. 11-28.

(16)

incelenecektir. Gazetenin orjinal nüshalarına dayanılarak gazetenin genel özellikleri, içeriği ve gazetenin Konya’ya bakışı üzerinde durulacaktır.

(17)

I. BÖLÜM

ANADOLU GAZETESİ’NİN GENEL

ÖZELLİKLERİ VE ULUSAL OLAYLARA BAKIŞI

A. Genel Özellikleri

1. Nüshaları

Elimizde toplam 53 sayısı bulunan Anadolu Gazetesi Konya’da çıkmış ilk hususî gazete olma özelliğini taşır. Gazetenin 2-8, 10-12, 15, 17-23, 25, 31, 35-38, 40, 42, 43, 46-48, 51, 52, 54, 93. sayıları İstanbul Atatürk Kitaplığı’nda,14, 16, 24, 26-30, 32-34, 39, 41, 44, 45, 47, 49, 50, 53. sayıları da Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndedir.

Anadolu Gazetesi’nin ilk 10 sayısı cumartesi ve çarşamba günleri çıkarılır. Elimizdeki ilk sayı olan 2 numaralı gazetenin tarih kısmı oldukça yıpranmış

(18)

olduğundan tarihi okunamamaktadır17. Ancak Mehmet Önder, Konya Matbuatı Tarihi adlı kitabında gazetenin çıkış tarihini 10 Temmuz 1324, kapanış tarihini de 1909 senesi olarak verir18.

2. Dili

Gazetenin dili Türkçe’dir. Ancak bazı makalelerde ve okuyucular tarafından gönderilen mektuplarda daha ağdalı bir dil dikkati çeker. Bunun dışında gazeteye Anadolu isminin kim veya tarafından verildiğine dair net bir bilgi yoktur. Anadolu’da yayınlanan yerel bir gazete olmasından dolayı bu ismin kullanıldığı düşünülebilir.

17 3. Sayının tarihini göz önüne alır ve gazetenin çarşamba ve

cumartesi günleri çıkarıldığından yola çıkar isek, ilk sayının 17 Ağustos 1324 olarak tarihine ulaşabiliriz. Anadolu, nr. 3, 20 Ağustos 1324, (2.Eylül.1908) s.1.

(19)

3. Teknik Özellikleri

Anadolu Gazetesi 43 cm.ye 30cm. ebatlarındadır. 4 sayfa olarak düzenlenmiştir. 2 ve 3 numaralı nüshalarının her bir sayfası 4 sütundan meydana gelmekteyken diğerleri 3’er sütundan ibarettir. Genellikle ilk sayfada ulusal haberler yer alır. Arka sayfalarda ise Konya haberlerine yer verilir.

4. İdaresi, Yazarları ve Ücreti

Anadolu Gazetesi’nin baş yazarı Abdurrahman Rahmi Bey sahibi ve müdürü ise Mehmet Burhanettin’dir. Diğer yazarları: Şeyhzade Ahmet Ziya, Müftüzade Kazım, Nevşehirli Hayri, Selanikli Ahmet, Seydişehirli Zeki, Ahmet İhsan’dır19. Anadolu zaman zaman köylülerin ve öğrencilerin gönderdikleri yazıları da yayınlar.

Gazetenin idare binası Konya’da Maarif Evleri karşısındadır. Gazeteye verilen her satır ilan 2 kuruştur.

(20)

Haber sütunlarına yazılacak metinlerden 10 kuruş alınır. Bir hafta önceki nüshaların bedeli ise 2 kuruştur. Konya için nüshası 20 paradır. İstanbul ve diğer vilayetlerde, posta ücretiyle beraber seneliği 1 mecidiye 20 kuruş, 6 aylığı 30 kuruştur. Yabancılar için seneliği 15 frank, 6 aylığı 8 franktır20.

5. Genel Yayın Politikası

Sultan, Abdülhamit Osmanlı Devleti’ni tek başına yönettiği dönemde özellikle basına karşı sert bir tutum sergilemiştir. Basına getirilen sansür, aydın kesimi oldukça rahatsız eder. Sultan, basın-yayında sansürü, kendisine karşı olan aydın kesimi denetim altına almakta kullanır. Bu dönemde, basınla ilgili bazı yasalar yürürlüğe koyulur. 2 Ekim 1877’de İstanbul’da sıkı yönetim ilan edilir. Bu emrin 6.maddesine göre, hükümet istediği zaman arama yapma, şüpheli gördüğü kişileri tutuklama ve zihinleri bulandırabilecek haberler veren gazetelerin yayımını derhal durdurabilme ve her türlü

(21)

cemiyetin faaliyetine son verebilme hakkına sahiptir. Bu karar basını yola getirmek için kullanılır21. Baskının sona ermesiyle birlikte basına tanınan özgürlük tüm çevrelerde sevinç yaratır. İşte Anadolu da böyle bir ortamda yayın hayatına başlamış bir gazetedir.

Anadolu Gazetesi’nin yayın politikasını belirleyen en önemli unsur İttihat ve Terakki Fırkası’dır. 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilan edilmesinde İttihat ve Terakki önemli rol oynamıştır22. Gazete İttihatçı bir kimliğe sahip olduğu için Fırka tarafından bir propaganda aracı olarak görülmüştür. Yayınlanan makaleler halkın bu yeni siyasi sisteme adaptasyonu ile ilgili önemli ipuçları içerir.

Anadolu İttihatçı kimliğinin yanında bir halk gazetesi olabilme başarısını göstermiştir. Ulusal ve uluslararası olaylardan halkı haberdar etme halkı

21 A.D.Jeltyakov, Türkiye’nin Sosyo Politik ve Kültürel Hayatında

Basın, Nauka Yayınevi Doğu Edebiyatı Baş Yayıncılığı, Moskova

1972, s.100.

22 Şükrü Hanioğlu, “Batıcılık”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye

(22)

haberdar etme, yerel haberleri sunma ve bölge ile ilgili her türlü ilanı yayınlama görevini üstlenmiştir.

B. Ulusal Olaylara Bakışı

1. İttihat ve Terakki

Daha önce de belirtildiği üzere Anadolu Gazete’sinin yayın politikasını belirleyen en önemli unsur İttihat ve Terakki’dir. Bu nedenle özellikle makalelerde sık sık İttihat ve Terakki’nin propagandası yapıldığı görülür.

Gizli bir cemiyet olarak ortaya çıkan İttihat ve Terakki 1889’da kurulur. Bu tarihte Askeri Tıbbiye’de okul öğrencileri İshak Sükuti, Mehmet Reşit, Abdullah Cevdet, İbrahim Temo ve Hüseyinzade Ali tarafından kurulmuştur. Örgütün adı başta “İttihad-ı Osmani”dir. İttihad-ı Osmani daha sonra “İttihat ve Terakki” adını alacaktır. Tarihçiler arasında sonuçlanamayan tartışmalara yol açan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin içinden bir grup, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını

(23)

önlemeyi kendisine öncelikli hedef seçmiştir. İlerleyen yıllarda Cemiyet bir fırka halini almış ve Osmanlı siyasetinde etkin rol oynamıştır23.

23-24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in tekrar ilan edilmesi İttihat ve Terakki Cemiyeti için beklenmedik bir başarıdır. Ancak Padişah’ın birdenbire direnmekten vazgeçip teslim olmaya karar vermesi, gerek ülkeyi gerekse bürokrat kadroyu büyük bir karışıklığa sürüklemiştir. Özgürlüğün ne anlama geldiğini bilmeyen halk, bunca yıldır işleyen kanun ve nizam müesseselerinin yıkıldığını düşünür. Böyle bir ortamda kısa sürede bir otorite kurulmazsa, ülkenin anarşiye sürüklenmesi olasılığı oldukça büyüktü. Yeterli otorite ve saygınlığa sahip tek unsur İttihat ve Terakki idi. Faaliyetlerinden dolayı isterse hemen iktidara gelebileceğinin sinyalini veriyordu. Ancak İttihatçılar iktidarı işbaşındaki kabineye bırakarak elindeki gücü yalnızca gerektiğinde kullanan Anayasayı korumakla

23 Sina Akşin, “Jön Türkler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye

(24)

görevli bir denetleyici bir komite olarak kenara çekilirler. Bu davranışlarının nedenini, Jön Türklerin toplumsal geçmişlerinde ve temelde tutucu olan yapılarında aramak doğru olur24.

Hükümet ile İttihatçılar ilk kez Harbiye ve Bahriye Nazırlıklarına kimin atanacağını görüşmek üzere karşı karşıya gelirler. Aslında bu nazırları atayacak olan kimse, aynı zamanda silahlı kuvvetleri denetimi altında tutabilecekti. Bu sırada İttihatçılar Sait Paşa ve Dahiliye Nazırı Memduh Paşa’yı yozlaşmaya göz yumdukları için sevmiyorlardı. Ve bazı baskılar sonunda Sait Paşa istifa etmiştir. Bu olaydan sonra Kamil Paşa hükümeti kurulur. Bu hükümet ülkede olumlu bir havanın esmesine neden olur25.

Kamil Paşa kabinesinin kurulmasından kısa bir süre sonra içeride ve dışarıda birtakım olumsuzluklar yaşanmaya başlar. Bir yandan Bulgaristan bağımsızlığını

24 Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki, Kaynak Yayınları, 5.Baskı,

İstanbul 1999, s. 31-33.

(25)

ilan ederken, diğer yandan Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek-i ilhak eder. Ayrıca Girit’te Yunanistan’a katılacağını açıklar26. Bu durum dış politikada yeni tedbirler almayı gerektirirken içeride de kargaşalıkların çıkmasına neden olur. Ancak İttihat ve Terakki bütün bu yaşanan olaylar sırasında Kamil Paşa hükümetinin tutumundan memnun olmayarak O’nun görevden ayrılmasını sağlar. Yerine Hüseyin Hilmi Paşa sadrazam olur. Ancak Hüseyin Hilmi Paşa iktidarı döneminde sular durulmaz ve irtica yanlıları şeriatı geri getirmek amacıyla tarihe 31 Mart Vak’ası olarak geçen isyanı gerçekleştirirler. Meclis karışıklıklar içinde kalır, bazı mebuslar kaçar ve Hüseyin Hilmi Paşa bu olay karşısında istifa etmek zorunda kalır. İsyan Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafında bastırılır. Bu tarihten sonra İttihat ve Terakki iktidarı resmen ele geçirmiş sayılır. Zaman zaman muhalefet baskısı yoğunlaşsa da İttihatçılar İtalya’nın Trablusgarp’ı işgaline kadar çok ciddi bir muhalefetle karşılaşmamışlardır. Fakat bu tarihten itibaren artan baskılar, I. Balkan Savaşının patlak

(26)

vermesi ile doruk noktasına ulaşacak ve Cemiyet yönetimden uzaklaştırılacaktır.

Ancak İttihatçılar 23 Ocak 1913’te tarihe Bâb-ı Âli Baskını olarak geçecek olan hükümet darbesini gerçekleştirerek iktidarı yeniden ele geçireceklerdir27.

2. Mebusan Meclisi Seçimleri

Osmanlı Devlet’i özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra siyasi ve askeri gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Azınlıkların bağımsızlık girişimleri ile parçalanma sürecine girmiştir. Özellikle Balkanlarda yaşanan karışıklıklar sarsıcı ihtilallere dönüşür. Büyük devletler ise bu durumu çıkarları doğrultusunda değerlendirirler28. Avrupalı Devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı takındıkları bu tutum karşısında İttihatçılar ve ülkedeki aydınlar, alınması gereken

27 Ahmad, s.56-63.

28 Tarık Zafer Tunaya, “Kanun-i Esasi ve Türkiye’de Anayasa

Geleneği”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.27.

(27)

tedbirlerin başında Meşrutiyet’in ilan edilmesini görürler. Üzerindeki baskılara daha fazla karşı koyamayan II. Abdülhamit meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kalır.

Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe girdiği 23 Temmuz 1908 tarihi ile başlayan, Meclis-i Mebusan’ın dağıldığı 21 Aralık 1918’e kadar süren dönem Osmanlı Tarihi’nde II.Meşrutiyet Dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde tüm Osmanlı ülkesinde meclisin tekrar oluşturulması için seçimler yapılır. Seçimler ülke genelinde büyük heyecan yaratır. Yeni kurulacak olan meclis, her vilayetten gönderilecek olan mebuslardan meydana gelecektir. Yapılacak seçimde adaylardan her biri elli bin kişinin oyunu alabilirse mebus olmaya hak kazanacaktır. 1908’de yapılan seçimlere İttihat ve Terakki’nin dışında katılan tek parti liberal eğilimli Osmanlı Ahrar Fırkası’dır. Resmi Kuruluş tarihi 14 Eylül 1908 olan parti seçimlere hazırlanmak için çok zaman bulamamıştır. Yapılacak olan seçimlerde Prens Sebahattin ve Kamil Paşa gibi ünlü adaylara sahip olmalarına karşın İstanbul’dan tek aday çıkaramayacaklardır. Ahrar

(28)

Fırkasının çıkaracağı tek mebus Mahir Sait Bey olacaktır29.

Siyasi gündemi yakından takip eden Anadolu Gazetesi, halkı bilgilendirmek amacıyla mebus adaylarını tanıtan yazılara ve meclise katılacak mebuslara ait isim listelerine yer verir. İstanbul’dan Meclise katılacak mebuslar ise aşağıdaki liste ile halka duyurulur.

“Manyas-zâde Refîk Bey

Hoca Asım Efendi Ahmed Rızâ Bey

Reji Hukûk Müşâviri Karaçi Efendi

Düyûn-ı Umûmiye Hukûk Müşâviri Bedros Hallacyan Efendi

İstişâre odası Mümeyyizi Ahmed Nâsır Bey

Davâ Vekîli Kirkor Zöhrab Efendi

(29)

Kostantin Satantidi Efendi

Tanin Sermuharriri Hüseyin Câhid Bey Dava Vekili Pendalaki Mozis Efendi”30.

Ayrıca yukarıda isimleri verilen kişilerden asker kökenli olanların mebusluk görevlerini yerine getirdikten sonra Meclis-i Vükela kararıyla rütbelerini geri alabilecekleri açıklanmıştır31.

Meclis-i Mebusan’ın açılmasından sonra meclisteki organizasyonun sağlanması için birtakım faaliyetlere girişilir. Valiliklere, mutasarrıflıklara kimlerin atanacağının belirlenmesi için görüşmeler yapılır. Mebusların seçim mazbataları incelenir ancak bu sırada mecliste atamalar konusunda büyük tartışmalar yaşanır. Yusuf Şetvan ve Şefik el- Muis Beyler hakkında yapılan incelemelerde bazı olumsuzluklar görüldüğünden kendileri hakkında verilecek karar ertesi güne bırakılır. 10 Kanun-i Evvel Çarşamba günü yapılan oylamada 305

30 Anadolu, nr. 27, 1 Kanun-i Evvel 1324 (14 Aralık 1908), s.1. 31 Anadolu, nr. 28, 4 Kanun-i Evvel 1324 (17 Aralık 1908), s.4.

(30)

evet oyu alan Ahmet Rıza Bey, mazbataların incelenmesi ile görevlendirilir. Ayrıca mazbatalarının incelenmesine karar verilen, Bingazi Mebusu Ömer Mansur Paşa, Diyarbakır Mebusu Arif, Şam Mebusu Şefik el Muid Bey ve Şetvan Beyler hakkında yapılan görüşmeler sonucunda Şetvan Bey’in ihracına karar verilir32.

3. Meşrutiyet’in İlanıyla Birlikte Osmanlı Devleti’nde Yaşanan Siyasi Gelişmeler

Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyet ilan edilmesinden yaklaşık 2 hafta sonra yani 4 Ağustos 1908’de Meşrutiyet’in ilk kabinesi Said Paşa tarafından kurulur. Ancak bu kabine bir hafta görevde kalır. 13 Ağustos’ta hükümetin çekilmek zorunda kalması ülkede siyasi bir boşluğun ortaya çıkmasına neden olur. Bu sırada İttihat ve Terakki bizzat iktidarda olmasa bile iktidara yakın olanları baskı altında tutmayı başarmıştır. 14 Ağustos’ta tekrar yeni Said Paşa hükümeti kurulur. Fakat bu kabine’de kısa bir süre görev yapar. İttihat ve

(31)

Terakki kongresi toplanarak Cemiyet’in yeni siyasal programı saptanır. Seçim mücadelesi sırasında İttihatçılar şehirlerde ayanların desteğini kazanmaya çalışırlar. Sonuçta seçimleri İttihat ve Terakki kazanır. Nihayetinde İttihat ve Terakki’nin baskısıyla 21 Ağustos’ta Kamil Paşa, yeni bir hükümet kurar.

Meclis açılışında Kamil Paşa bir konuşma yapar. Konuşmasında 33 yıl süren istibdadın pençesinden kurtulmaktan dolayı duyduğu mutluluğu dile getiren Kamil Paşa dinleyenler tarafından dakikalarca alkışlanır ve konuşmasına şu şekilde başlar:“İstibdad’dan

Meşrutiyete geçtiğimiz şu dönemde idare reisliğine seçildim. Bu benim için çok büyük bir onur. Şimdi bizi zor günler bekliyor. Önce Bulgaristan meselesini halletmeliyiz. Halkımızı cehaletten kurtarmalı başımızdaki belalarla nasıl mücadele etmesi gerektiğini anlatmalıyız. Kendi içimizde ki hainlere karşı tek bilek olarak mücadele etmeli rüşvetin adam kayırmanın önüne

(32)

geçmeliyiz. Ve devletimizi, milletimizi Avrupa ile yarışabilecek seviyeye ulaştırmalıyız”33.

Meclisin açılışından sonra, Anadolu Gazetesi meşrutiyet yanlısı olmasına rağmen zaman zaman Kamil Paşa Hükümet’inin faydalı bir iş görmediğini söylemekten ve hatta hükümeti sert bir dille eleştirmekten çekinmez.. Kamil Paşa’nın, özellikle Avusturya ve Bulgaristan meselelerinde çekingen davrandığı söylenilerek eleştirilir. Vatan savunmasının hakkıyla yapılmadığı hakkında yorumlar yapılır. Avusturya Hükümeti’nin meseleye artık sonuçlanmış tavrıyla yaklaşması, Anadolu yazarlarını oldukça rahatsız eder. Ayrıca Rusya ile olan ilişkilerimizin Bulgar meselesinden dolayı çıkmaza girmiş olması da üzerinde durulan bir diğer eleştiridir. Ülkenin hemen hemen her köşesinin düşman devletler tarafından işgal ediliyor olması, halk arasında huzursuzluklara sebebiyet vermektedir. Hükümet üzerine düşen görev yapmalı eğer yapmayacaksa da görevi hakkıyla yerine getirecek

33 Kamil Paşa’nın konuşmasının tam metni, konuşma çok uzun

olduğu için verilmemiştir. Anadolu, nr. 36, 5 Kanun-i Sani 1324 (18 Ocak 1908) s.2.

(33)

olanlara bırakmalıdır fikri basında hakim olmaya başlamıştır34.

Hükümete karşı eleştiriler devam ederken 24. sayıda “Maksat Hasıl Oldu” başlığı ile bir haber verilir. Burada Kamil Paşa hükümetinin düşürüldüğü bildirilmektedir. Kamil Paşa yerine Hüseyin Hilmi Paşa sadrazam olmuştur. Kendisine yapacağı işlerde dolayı teşekkür edilir. Ayrıca, Hüseyin Hilmi Paşa hükümetinden bazı taleplerde bulunulur. Bunların başında, tahmin edileceği üzere Avusturya ve Bulgaristan meselelerinde daha akıllı bir politika takip edilmesidir. İç siyasetle de ilgili istekler uzun uzadıya sıralanmaktadır. Anadolu Gazetesi matbuatın serbest olmasını talep eder. Çünkü halk ancak gazete okuyarak meydana gelen olaylardan haberdar olabilmektedir. Buna ek olarak ülke genelinde emniyet ve huzur bozulmaktadır. Halkın huzur içinde uyuyabilmesi için gereken her türlü tedbir alınmalıdır35.

34 Anadolu, nr. 24, 20 Teşrin-i Sani 1324 (3 Aralık 1908), s.3. 35 Anadolu, nr. 24, 20 Teşrin-i Sani 1324 (3 Aralık 1908), s.3.

(34)

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra parlemento seçimleri Osmanlı Devleti içindeki çeşitli milletlerin siyasal mücadelesine sahne olmuştur. Meclise giren pek çok mebus gerçek birer İttihatçı kimliğinde değildir. Bu nedenle İttihat ve Terakki yasaların istediği özelliklerde olmasını sağlayamaz. Aradan çok zaman geçmeden İttihat ve Terakki’ye karşı güçlü bir muhalefet doğar. İttihat ve Terakki de kendisini sert muhalefete kaşı korumak adına birtakım tedbirler alır. İttihat Terakki’nin egemenliği altında Meclis-i Mebusan’ın Kamil Paşa hükümetini düşürmesinden sonra Cemiyet ve Hükümet arasındaki siyasi çalkantılar daha da artar. Bu durumdan faydalanan şeriat yanlıları 31 Mart Ayaklanması’nı çıkarırlar36.

36 Sina Akşin, “İttihat ve Terakki”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e

(35)

4. Osmanlı Devleti’nin Durumu

Osmanlı Devleti bu dönemde dış siyasette oldukça zor günler geçirmektedir. Avrupalı Devletlerin olaylar karşısındaki tutumları artık Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünden yana olmadıklarını ispatlar. Balkan milletlerinin bağımsız olmak için çıkardıkları ayaklanmalar Avrupa tarafından desteklenmektedir. Ayrıca bu dönemde, Osmanlının dağılmayı durdurmak adına ortaya çıkardığı Osmanlılık bilincinin kaybedilmeye başlandığını görüyoruz. Bu sırada meşrutiyetin ilan edilmesi dağılmayı durdurmak için son çare olarak düşünüldü. Anadolu’da bu gelişmelerden şöyle bahsedilir: “Çar I.Nikola’nın söylediği gibi hasta

ölmeden mirasını iyi taksim etmelidir ki sonrasında çıkabilecek karışıklıklara mahal vermesin” Ancak Avrupalı Devletler ölmek üzere olan Hasta Adamın mirasını kendi çıkarları doğrultusunda paylaşırlar. Osmanlı’dan zalimler barbarlar diye bahsederek devleti tüm dünyanın gözünde alçaltırlar. Aslında bu durum Osmanlı gerçekten barbar olduğu için değil sadece Müslüman bir devlet olduğu içindir. Otuz iki sene

(36)

yaşanan istibdad da Osmanlı’nın Avrupa’dan çok daha gerisinde kalmasına neden olmuştur. Avrupa hürriyeti yaşarken Osmanlı karanlıklar içinde kalır. Bu nedenle Osmanlıyı hiçe saymaları daha kolay oldu. Orduları güçlü idi ve Osmanlı onlara karşı koyamadı. Sonuçta Mısır Meselesi, Yunan İstiklali, Bosna’nın ilhakı, 93 Harbi, Romanya ve Sırbistan’ın bağımsızlığını kazanması gibi sonuçlar ortaya çıktı. Adım adım ilerleyen taksim ve istila yavaş yavaş Cezayir’den, Tunus’tan, Hint’ten Kafkasya’ya, Tuna boyuna, Teselya’ya, Kıbrıs’a, Girit’e ve Bosna Hersek’e ilerledikten sonra Makedonya’ya kadar ulaştı. Bu son darbe idi. Çünkü Makedonya Türk toprağında ayrıldığı gün Osmanlılık tamamen ölmüş oldu. Sonunda 600 yıllık devlet bir enkaz haline geldi37.

Anadolu yazarlarının bu durumda ümitlerini kaybetmedikleri görülür. Meşrutiyet’in ilanının halkın büyük çoğunluğu üzerinde yarattığı olumlu etki Anadolu yazarlarını da etkisi altına almıştır. Bu durum şu cümlelerle ifade edilir: “Herkesin hasta adamın ölüm

(37)

gününü beklediği sırada bir ilaç onun biraz kendine gelmesini sağladı. Hasta adam ayağa kalktı. Meşrutiyet ilan edildi. İstikbalimiz için hükümetimize bağlı kalmalıyız. Her türlü çatışmadan uzak kalmalı beraberliğimize sadık olmalıyız. İstikbal hürriyettedir” 38.

5. Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i

İlhakı ve Bulgaristan’ın Bağımsızlığını İlan

Etmesi

Dış siyasette en çok üzerinde durulan mesele, daha öncede belirtildiği üzere, Avusturya-Macaristan’ın Bosna- Hersek’ i ilhak etmesidir.

Anadolu Gazetesi’nde bu mesele ile ilgili şu bilgiler aktarılır:

“Bulgaristan mevzusunda başta İngiltere ve

Fransa bizimle birlikte hareket edeceklerini beyan etmişlerdir. Dış politikada müttefik bulabilmek oldukça önemlidir. Rusya ise kolay kolay şark siyasetinden

(38)

vazgeçecek gibi görünmez. Avrupalı Devletler başta

İngiltere olmak üzere, Bulgaristan’la Osmanlı arasındaki

meselenin çözülebilmesi için Londra’da bir konferans toplanmasının faydalı olacağı üzerinde durmaktadırlar. Konferansın kısmen de olsa aleyhimize olma ihtimali vardır. Aslında Avrupa karşısında düşülen bu zor durumun bütün sebebi olarak 30 sene yaşanan istibdad görülür. Madem iş konferansa devredilmiştir artık diyecek bir şey yoktur. Osmanlı kendi programını yapacaktır. Bulgaristan’a gelince Bulgarlar istiklallerini Osmanlı Devleti’nden asla savaş yoluyla alamazlar. Avusturya’ya gelince o da aslında Osmanlı’yı savaşla alt edemeyeceğini bilmektedir. Cesaretinin sebebi devletin başka meselelerle meşgul olmasıdır. Girit’te de isyanlar çıkmaktadır. Bu meselenin çözümünü de Osmanlı Devleti’ne devretmeleri gerekmektedir. Osmanlı eğer bütün bu problemleri çözemez ise kongreye gidilmelidir. Son olarak konferansla ilgili programın Londra Sefaretine gönderildiği haber alınmıştır ”39.

(39)

Konferans program ile ilgili olarak Anadolu’da verilen bilgilere ek olarak yine 16. Sayıda şu bilgiler verilmektedir. “Konferansta konuşulacak konular

hakkında meclisimiz tarafından belirlenen konular Dış işleri Bakanlığına bildirilmiştir. Programda, Bosna-Hersek’in ilhakı meselesinden bahsedilmektedir. Bundan başka Osmanlı himayesinde yaşayan azınlıklarla ilgili olarak, Avrupalı Devletlerin Osmanlı iç işlerine karışmalarına artık gerek kalmamıştır. Çünkü Osmanlı Devleti’nde meşrutiyet ilan edilmiştir”40.

Anadolu Gazetesi’nde Osmanlı Devletinin nasıl bu noktaya geldiği ile ilgili sık sık makalelere rastlanmaktadır. Genellikle de bu durumdan Sultan Abdülhamit sorumlu tutulur. Ayrıca, Avrupalı Devletlerin tutumu da dikkat çekilen bir diğer husustur. 16. sayıda, Avrupa’nın Osmanlı’nın mahvına çalıştığından bahsedilir. Fransız İhtilali’nin yaymış olduğu milliyetçilik akımı Osmanlı halkının parçalanmasına neden olmaktadır. İçinde bulunulan durumdan yukarıda da bahsedilen konferansla

(40)

kurtulmaya dair inanç varsa da bu işin bir garantisi bulunmamaktadır. Konferanstan olumlu sonuç çıkacağına dair duyulan güvensizliğin nedeni ise daha önce yapılan konferanslardan çıkan sonuçlardır. Sorun, konuyla birebir alakadar devletlerle çözülmelidir41.

Anadolu hükümet yanlısı bir yayın organı olarak eski yönetim kadrolarını sert bir dille eleştirir. Hükümeti üzerine oynanan oyunlara karşı uyarır. Anadolu yazarlarına göre Osmanlı, Bulgaristan meselesinde Bulgarları kendi eliyle bağımsızlık hevesine sürüklemiştir. Yapılan yorumlarda Osmanlı’nın bürokrasideki eksikliklerinden bahsedilerek savaşlarda galip gelmesine rağmen masa başında bir çok toprağın kaybettiği anlatılır. İşte bu nedenle Bulgaristan ve Avusturya meselelerinin görüşüleceği konferansla ilgili olarak hükümet uyarır42.

Anadolu, her ne kadar iktidar yanlısı olsa da yeri geldiği zaman hükümeti sert bir dille eleştirmekten

41 Anadolu, nr.16, 23 Teşrin-i Evvel 1324 (5 Kasım 1908), s.1. 42 Anadolu, nr.16, 23 Teşrin-i Evvel 1324 (5 Kasım 1908), s.1.

(41)

çekinmez. Şöyle ki; Avusturya’nın Yeni Pazar’dan askerini çekmesine rağmen Türk askerinin bölgeye girmemesi büyük bir hatadır. Hükümetin, eğer buraya Osmanlı askeri girerse Avusturya’nın ilhakını tasdik etmiş oluruz şeklindeki düşüncesinin çok büyük bir yanılgı olduğu üzerinde durulur. Hükümet bu davranışında ısrar etmeye devam ederse Yeni Pazar’ı da kaybedeceği hususunda uyarılır43.

Bu konuyla ilgili olarak araştırma yapmak üzere yabancı gazeteciler Anadolu’ya gelmektedirler. Anadolu Gazetesi’nde de bununla ilgili olarak Yeni Jurnal Gazetesi’nin siyaset yazarı Mösyö Mermis ile Aksiyon Gazetesi yazarı Moris Valf’un Konya’ya gelişleriyle ilgili birtakım bilgiler verilmektedir. Akşam Gazetesi’nden bir yazar heyeti de kendileriyle görüşmüştür. Görüşmelerde üzerinde durulan en önemli konulardan biri Meşrutiyet’in ilanı, diğeri Avusturya ve Bulgaristan’la Osmanlı Devleti arasındaki ihtilaftır. Yabancı Gazeteciler Konya’da Avusturya ve Bulgaristan’ı protesto etmek için toplanan mitingi

(42)

görmüşler ve bu konudan kendi gazetelerinde bahsedeceklerini söylemişlerdir. Gazeteciler, trenle Konya’dan ayrılırlar önce Afyon Karahisar’a oradan da İzmir’e giderler44 .

6. Bulgaristan Meselesi’nde Avrupa’nın Tutumu

Avusturya-Macaristan’ın Bulgaristan’ı ilhakıyla birlikte Osmanlı ve Avrupa hükümetleri arasında ipler gerilmiştir. Bilindiği üzere Avrupa bu dönemde artık Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçmiştir. Bu mesele Anadolu Gazetesi’nde geniş yer tutmaktadır. Konuyla ilgili olarak 38. sayıda şu bilgiler verilmektedir. “Avrupa medeniyet adı altında geri kalmış

ülkelerde zulümler yapmaktadır. Bu nedenle Avrupa ile aramızdaki siyasi ilişkiler kesilmek üzeredir. Avrupa ortaya öyle meseleler atmaktadır ki bu meselelere sığınarak ülkemizin iç işlerine karışmaktadır. Avrupa’nın

(43)

Türkiye’ye müdahale etme nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz.

1. Hıristiyan Azınlıklar Meselesi: Osmanlı Devleti’nin Balkanlar ve Avrupa’da yaptığı fetihler burada yaşayan Hıristiyanların Osmanlı hakimiyeti altına girmelerine neden olmuştur. Zaman içerisinde devletin zayıflamasına bağlı olarak azınlıklar Osmanlı’dan aldıkları hakları genişletmeyi başarmışlardır. II. Mahmut döneminden azınlıklar Osmanlı vatandaşı olma hakkını kazanmışladır. Bu durum, Avrupalı Devletlerin azınlıkları bahane ederek Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmalarına neden olmuştur. Azınlıklara bir çok ayrıcalık tanıdık, meşrutiyeti ilan ettik bundan sonrasını artık zaman gösterecek.

2. Çanakkale Boğazından Serbest Geçiş ve Süveyş

Kanalı Meselesi: Öncelikle Çanakkale’den serbest geçiş Rusya’nın ısrar ettiği bir konudur. Rusların ısrarlarının nedeni yüzyıllardır istediği Akdeniz’e ulaşma idealleridir. İngiltere’nin ise

(44)

Süveyş Kanalı’ndaki menfaati himayesi altında bulunan devletlere daha doğrusu pazarlarına giden yolda güvenliğini sağlamaktır”45.

Avusturya ve Bulgaristan’la yapılan mücadele devam ederken Bulgaristan’ın tekrar asker toplamaya başladığı haber alınmıştır. Hatta ufak tefek çatışmalar meydana gelmiştir46.

Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasındaki mesele Osmanlıyı olduğu kadar tüm Avrupa’yı meşgul etmiştir. Bulgarların Ortada gözle görülür bir sebep yokken ortalığı velveleye vermeleri aradaki husumeti yeniden canlandırmıştır. Herkes acaba bu meselenin sonucu ne olacak diye merak etmektedir. Halk endişe içindedir. Ancak bir tek Osmanlı Hükümeti sükunetini bozmaz ve bütün bunlara kulak asmaz Bir taraftan Bulgaristan’ın askeri hareketi gazete sütunlarını doldururken, diğer taraftan Osmanlı Hükümeti’nin Başvekili Kamil Paşa Osmanlı Devleti’nin meşrutiyete kavuşması şerefine Pera Palas’ta verilen ziyafette, Bulgaristan meselesinde hala

45

Anadolu, nr. 38, 12 Kanun-i Sani 1324 (25 Ocak 1908), s.1-2.

(45)

ümidin var olduğunu büyük bir serinkanlılık içerisinde beyan etmiştir. Bu kadar metanetli olmaya insanın hayran kalmaması mümkün değildir.

Anadolu Gazetesi şu sorulara cevap arayarak konu ile ilgili yorumlarını şöyle ortaya koyar: “Osmanlı

ile Bulgaristan arasında aslında ne oldu. Meselenin asıl kaynağı nedir? Osmanlı ne istiyor? Acaba savaş için kapsamlı bir hazırlık yapmaya gerek var mıdır? Hiç yoktan bir sebep yaratarak savaş çıkarmaya cesaret eden bir taraf tüm medeniyet karşısında ne dereceye kadar sorumlu olacaktır? Bize kalırsa iki tarafın siyasi durumları değerlendirildiğinde siyasi ufkumuz o kadar da karanlık değildir. Ve bir savaş sorumluluğunu hangi millet olursa olsun kolay kolay göze alamaz. Kaldı ki Bulgarların böyle bir durumu göze alabileceğini sanmıyoruz. Biz hükümetimizin metanetine hayranız. En doğru olan şekilde davranacağına inanmaktayız. Bulgaristan’ın faaliyetlerinin takdirini Avrupalı devletlerin insafına bırakıyoruz”47.

(46)

Anadolu Gazetesi’nde Bulgaristan meselesi ile ilgili, bir çok vatandaşın görüşüne yer verilmiştir. Örneğin, bir köylünün konuyla ilgili yorumları şöyledir:

“Bizim Anadolu Gazetesi köye geliyor, konu

komşu toplanıyor okuyoruz. Tatlı tatlı yazılarına memnun oluyoruz. Uzun uzun düşündüm Anadolu’ya ne yazayım dedim. Sonra dedim ki adam neden bu kadar düşünüyorsun? Artık bütün yazılanlar gazete sayfalarına girmiyor mu?

Geçenlerde gönderdiğim yazımın da Müdür Bey tarafından yayınlanmış olması beni cesaretlendirdi.

İstanbul- Konya yolunda bulunan küçücük köyümüzün

sakinleri ülkemizde olup bitenleri Anadolu’dan öğrenmektedirler. Anadolu’da yer alan Bulgaristan meselesi de köyümüzde en çok konuşulan mevzulardan biridir. Zağra’da asker toplanması bizi daha çok endişelendirdi. Ben gönüllü olarak orduya katılmaya karar verdim. Bulgaristan’ı tanımıyorum hazır bu vesile ile oraları da görmüş olurum. Köyde benim gibi düşünüp gönüllü olmak isteyen pek çok kişi var. Ben ve köydeki diğer gönüllüler iyi nişancılarız. Yüzümüzün kara

(47)

çıkmayacağına inanıyoruz. Bu savaştan galip çıkacağımıza eminim.

Köyümüzde Bulgar ismi bilinir ama kimse ne olduğunu bilmez. Benim biraz okumuşluğum olduğu için hep benden sorarlar. Bir nevi köyün akıl hocası benim. Kitap okumuş, gazete okumuş, azıcık bilgi edinmişim. Bildiklerimi şimdi sizinle paylaşacağım. Bulgarlar milattan sonra 7. asırda Tuna Nehrinin kuzeyinde yaşıyorlardı. Daha sonra kollara ayrıldılar. Güneye inenler Roma imparatorluğu ile bir hayli mücadele ettikten sonra tamamen Balkanlarda yerleştiler. Bundan sonra Rumlarla bir çok savaş yaptılar. Bir çoğunda galip geldiler. Hatta bazen de Sırplarla mücadele etmişlerdir.

Bulgarlar milattan sonra 9. asırda Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Bundan sonra Bulgaristan’da bir çok olay meydana gelmiştir. Bir ara ikiye ayrılmışlarsa da yine birleşmişlerdir. Daha sonra Rumlarla yaptıkları bir mücadelede yenilerek Doğu Roma İmparatorluğu’nun himayesi altına girmek zorunda kalmışlardır. Bizans’a tabi olarak 50 sene yaşayan Bulgarlar 12. asırda tekrar bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Osmanlılar Rumeli’yi

(48)

fethetmeye başladıklarında 2’ye ayrılmışlardı. Osmanlılar Sofya’ya 1382’de girdiler. Niğbolu Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir. Bulgar hükümdarı af dilemiş dileği kabul edilmiş, ancak daha sonra Osmanlı

aleyhinde faaliyetlerde bulunduğu için

cezalandırılmıştır”48.

7. Orduya Yardım Çağrısı

Osmanlı Devleti’nin zor günler geçirdiği bu dönemde ekonomik sıkıntılar, isyanlar dış baskılar devletin gücünü tek bir bölgeye kanalize edememesine neden olmuştur. Özellikle Bosna’nın savunması için bölgeye asker ve mühimmat sevkiyatı gerekir. Ancak ağır hava koşulları askerin işini zorlaştırmıştır. Devletin maddî imkansızlıklarından dolayı en çok ihtiyaç duyduğu şey halkın desteği olmuştur. Anadolu Gazetesi’nde meseleden şöyle bahsedilir. “Mukaddes vatanımızı

korumak için askerlerimiz Rumeli’ de soğuk hava koşullarına rağmen yokluklar içinde mücadele

(49)

etmektedir. Halkımızın yüce vicdanına sığınarak her ailenin askerimiz için elbise, ayakkabı ve her türlü ihtiyaca dair malzemeyi temin edeceğine yürekten inanıyoruz. Konya halkının böyle hayırlı bir yardıma destek verecektir. Ancak kış iyice bastırmış olduğundan yardımların bir an önce toplanması gerekmektedir. Bu işin organizasyonu içinde komisyonlar kurulması gerekmektedir. Unutmamalıyız ki vatanımız için savaşan evlatlarımız var”49.

Gerek basın yayın gerekse valilikler ve belediyeler aracılığıyla yapılan yardım çağrılarına Konya halkı gereken duyarlılığı göstermiştir. Komisyonlar kurulur halkın getirdiği yardımlar alınır. Valilik bu komisyonların kurulmasında önemli rol oynar. Şehir Merkezinden ve Konya’ya bağlı kazalardan birçok yardım malzemesi toplanır. Ereğli komisyonunun çabalarıyla, 33 fanila, 272 içlik, 326 gömlek, 361 iç çamaşırı, 992 parça elbise trenlere yüklenerek Harbiye

(50)

Nezareti’ne gönderilir. Daha sonra toparlanacak olan bir kaç yüz parçada arkadan gönderilecektir50.

Cepheden alınan haberlere göre Konya halkı tarafından toplanan yardımlar kısa sürede cepheye ulaşır. Yeni iç çamaşırlarının dağıtılması askerler arasında büyük sevinç yaratır. Uzun zamandan beri yokluklar içinde savaşan askerlerin eline ulaşan bu küçük yardımlar bile cephede moralin yükselmesine neden olur. Bunun üzerine II. Ordu Kumandanlığından Konya Belediyesi’ne bir mektup gönderilerek yardımlar için teşekkür edilir ve bu yardımların devam ettirilmesi istenir. İşte bu nedenle halktan yardım toplamaya devam etmesi beklenir51.

50Anadolu, nr.41, 20 Kanun-i Sani 1324 (2 Şubat 1908), s.3. 51Anadolu, nr.42, 23 Kanun-i Sani 1324 (5 Şubat 1908), s.3.

(51)

II. BÖLÜM

ANADOLU GAZETESİ’NDE KONYA

A. Siyasal Faaliyetler

1. 1908 Mebusan Meclisi Seçimleri

Anadolu Gazetesi’nin seçimlere kadar olan dönemde yayınlanan tüm sayılarında, üzerinde durulan en önemli konu, ülkenin kaderini belirleyecek olan seçimlerdir. Konya halkı Anadolu Gazetesi sayesinde kendisini temsil edecek olan kişileri daha yakından tanıma fırsatı bulur. Aslında Anadolu Gazetesi her konuda olduğu gibi seçim meselesinde de İttihat ve Terakki Fırkası’nın propagandasını yapar.

Konuyla ilgili olarak, Anadolu Gazetesi’ne gelen resmi mektuplar da yayınlanır. Bu mektuplardan birisi de Konya Adliye memurluğundan gönderilmiştir. Mektupta, Meclis-i Mebusan’a girmeye aday olan kimselerin önce adli bir soruşturmadan geçirilecekleri belirtilir. Daha sonra halkın, mebusları seçerken dikkatli olmaları

(52)

istenilerek; mebusların vicdan sahibi, dürüst, işine bağlı, güzel ahlaklı kişilerinden olmaları temenni edilir52.

Anadolu Gazetesi’nde, mebus adayları tanıtılmadan önce, bir mebusta olması gereken özellikler şu şekilde sıralanmıştır: “Milleti temsil edecek olan kişi

ehliyet sahibi, içinde bulunulan her durumu doğru bir

şekilde değerlendirip ona göre hareket etmeyi bilmelidir.

Vatana ve millete yararlı olacak faaliyetler içerisinde bulunmalı, rüşvet ve adam kayırmaktan uzak kalmalıdır. Ispartalı Selanik Adliye Müfettişi Galip Bey ile Konya'dan Dava Vekili Leon Efendi bu vasıfları taşıdıkları için Konya'dan mebusluğa layık görülürler”53.

Seçim öncesi dönemde, bazı kişiler tarafından Konya'da mebus olmağa layık olan kimse olmadığı söylentileri yayılır. Bu dedikodu bölge halkı ve Anadolu Gazetesi tarafından teessüfle karşılanır. Anadolu Gazetesi’nde bu husus üzerinde önemle durulur ve halka mebusları seçerken iyi düşünmeleri şu şekilde tavsiye

52 Anadolu, nr. 11, 1 Teşrin-i Evvel 1324 (14 Ekim 1908), s.4. 53 Anadolu, nr. 5, 6 Eylül 1324 (19 Eylül 1908), s.1.

(53)

edilir: “Millet, seçilen her mebustan sorumludur. Onları

eleştirme hakkına sahiptir. Seçilecek olan mebuslar milleti saadete ulaştıracakları gibi Allah korusun tam tersi de olabilir. Vatana hizmet edenlerin alkışlanması gereklidir. Fakat milleti için çalışmayan mebuslar da gerektiği şekilde eleştirilmelidir. Bunun için mebusları iyi bir şekilde seçmek lazımdır. Konyalı vatandaşlar da bu hususa dikkat etmelidirler”54.

Anadolu Gazetesi’nde halka tanıtılan mebus adaylarının listesi şöyledir: “Sivas Valisi Hazım Bey,

Niğdeli Maliye Müşaviri Mahmut Esat Efendi, Seydişehirli Sadettin Çelebi, Şeyh Abidin Efendi, Konyalı Selanik Adliye Müfettişi Galip Bey, Isparta Ceza Mahkemesi Reisi Hayri Bey, Ürgüplü Maarif Nezareti Baş Katibi Halil Edip Bey, Niğde Selanik Ziraat Mektebi Muhasebecisi Ali Haydar Bey, Dava Vekili Arap Kostî Efendi, Dava Vekili Leon Efendi, Bidayet-i Hukuk Mahkemesi Azasından Silleli Ayanos Efendi”55. Bunun yanında Konya’da mebusluğa aday olan Ürgüplü Hayri

54 Anadolu, nr. 2, 27 Ağustos 1324 (9 Eylül 1908), s.4. 55 Anadolu, nr. 6, 13 Eylül 1324 (26 Eylül 1908), s.3.

(54)

Bey Efendi üzerinde özellikle durulur. Hayri Bey’in Selanik Birinci Ceza Mahkemesi reisliğinde görev yaptığından, vatansever, namuslu bir insan olduğundan ve devlete en iyi şekilde hizmet edeceğinden bahsedilir56.

Anadolu Gazetesi’nin desteklediği adaylardan biri de Vayanos Efendi'dir. Anadolu’nun 7. sayısında Vayanos Efendi hakkında övgü dolu şu cümleler yer alır: “Kendisinin açık ve ileri görüşlülüğü, çağdaş dünyaya

karşı olan tavrı dolayısıyla memleketimize önemli hizmetlerde bulunacağını düşünmekteyiz. Bir de halkımızın Konyalı Ali Beyzade Esat Efendiyi de dikkate almasını rica ederiz. Bu arada Ebu'l-Ziya Tevfik Bey Efendi şehrimize gelmişlerdir. Kendileri Konya'da işlerini tamamladıktan sonra İstanbul'a gideceklerdir.

İstanbul'da Hoca Harfuş Efendi ile beraber

Türkçe-Arapça ve Türkçe-Fransızca olmak üzere iki gazete

çıkaracaklardır”57.

56 Anadolu, nr. 2, 27 Ağustos 1324 (9 Eylül 1908), s.4. 57 Anadolu, nr. 7, 17 Eylül 1324 (30.Eylül.1908), s.4.

(55)

Anadolu’da bir yandan mebus adayları tanıtılırken bir yandan da yeni tayinlerle ilgili haberler yayınlanır. Kırşehir Kadısı Mehmet Rıza Efendi’nin Konya Merkez Kadılığına tayin edildiği haberi verilir. Ve gazeteye ulaşan istihbarata göre Nazif Bey tarafından atanan Mehmet Rıza Efendi halk tarafından da mebusluğuna layık görülmektedir. Çok büyük bir ihtimalle Meclis-i Mebusan’a girecektir58.

Anadolu Gazetesi’nde mebus adaylarının yakınları tarafından gönderilen mektuplara rastlamak mümkündür. Bu mektuplarda biri Banker İlyas Efendi tarafından, kardeşi Petraki Efendi’yi tanıtmak amacıyla yazılmıştır. İlyas Efendi’nin mektubu “Taşralarda mebus

seçimleri için aday olmak isteyenlerin bu haktan yoksun olmamaları için verilen haktan yararlanarak kardeşim Petraki Cihan Efendi’nin adaylığını saygın gazeteniz aracılığıyla duyurmak isterim59”. cümlesiyle başlar ve şöyle devam eder:

58 Anadolu, nr. 8, 20 Eylül 1324 (3.Ekim.1908), s.3. 59 Anadolu, nr. 10, 28 Eylül 1324 (11.Ekim.1908), s.2.

(56)

“Kardeşim Petraki Efendi Konya’nın Sille Nahiyesi’ndendir. Kendisi Arapça, Osmanlıca, Fransızca ve Rumca bilir. Konya'da bulunduğu zamanlar Osmanlı Bankası’nın ve Konya Belediyesi’nin dava vekilliğinde bulunmuştur. İşinde göstermiş olduğu başarı ve dürüstlüğü ile müdürlerinin ve iş arkadaşlarının takdirini kazanmıştır. Petraki Efendi Konya'dan ayrıldıktan sonra

İstanbul'da Mekteb-i Hukuk’a devam eder ve bir taraftan

da Maarif Nezareti’nin muhasebe kısmında çalışmıştır. Diplomasını aldıktan sonra Eskişehir Ticaret Mahkemesi Riyaseti’ne tayin olmuştur. Eskişehir'de de halkın sevgi ve takdirini kazanmıştır. ‘Rumeli Vilayet-i Selasesi’nden Kosova İstinaf Müdde-i Umumi Muavinliği son memuriyetidir. Kardeşimin geçmişi bundan ibarettir. Vatanına son derece bağlı bir şahsiyet olan Petraki Efendi dilerim mebus seçilir vatana hizmet etmeye devam eder” 60.

Mebusluk için desteklenen bir diğer aday Müftüzade Selim Efendi’dir. Selim Efendi, görevine bağlı, kadirşinas, maliye ve siyaset hakkında bilgi sahibi,

(57)

ahlakıyla herkese örnek olan önemli bir şahsiyet olarak tanınır. Bu nedenle Selim Efendi’nin seçilmesi için sık sık çağrıda bulunulur61.

Anadolu Gazetesi yazarları, İttihatçı adayları desteklerken bir yandan da Ahrar Fırkası taraftarı olduğu tahmin edilen şahısları en sert şekilde eleştirirler. Buna örnek olarak Nazif Sürur Efendi ile ilgili yayınlanan şu satırlar verilebilir. "Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nin 27

Eylül 1324 (10 Ekim 1908) tarihli Nazif Sürûr Efendi’nin Konya'dan mebusluğa aday olmasının kesinleştiği haberi alınır. Nazif Efendi’nin Konya İntihab-ı Mebusan Heyet-i Teftiş Riyaseti’ne bir mektup gönderdiği tarafımızdan

şaşkınlıkla işitilmiştir. Halkımızı aldatmak gibi hastalıklı

fikirlerden ne zaman vazgeçeceksiniz. Sizin saray hafiyelerinden olduğunuzu bilmiyorduk, ne kadar can yaktığınızı duymayan kimse kalmadı. Mebusluğu ne yüzle talep ediyorsunuz” 62.

61 Anadolu, nr. 10, 28 Eylül 1324 (11 Ekim 1908), s.4. 62 Anadolu, nr. 11, 1 Teşrin-i Evvel 1324 (14 Ekim 1908), s.1.

(58)

Seçim sürecinde bir Teftiş Heyeti’nin kurulması gerekmektedir. Bu heyetin üyelerinin seçilmesi görevi belediyeye verilmiştir. Fakat üyeler hakkında bir karar verilememesinden dolayı belediye, ağır bir dille eleştirilir. Anadolu’ya göre; Meclis-i Mebusan’ın kurulmasında geç kalınırsa Bulgarlar ve Avusturyalılar kötü emellerine ulaşabilirler. İşte bu nedenle kimsenin lafına bakılmadan dürüst insanlardan oluşan bir teftiş heyeti kurulmalıdır63.

Seçim sürecinde bir çok aksaklığın yaşanmış olmasına rağmen nihayet Meclis-i Mebusan’a girecek kişiler belirlenir. Anadolu Gazetesi’nde Meclis-i Mebusan’ın Kanun-i Evvelin dördüncü perşembe günü açılacağının kesinleştiğine dair haberler verilir. Aynı zamanda resmi makamlardan gönderilen telgraf örnekleri de yer almaktadır. Bu telgraflardan en önemlisi Dahiliye Nezareti tarafından yazılmıştır. Telgrafta, Kanun-i Evvel’in dördüncü perşembe günü Mebusan Meclisi’nin

(59)

açılacağı belirtilir. Meclis’in açılışı sebebiyle yüz pare top atışı yapılacaktır64.

Ayrıca 27. sayıda da konuyla ilgili şu bilgiler yer alır. “Padişahımız Meclis-i Mebusan’ı açarak milletimizi

mutluluğa ulaştıracaktır. Savaş Bakanlığı’nca hürriyetimizin şerefine yüz pare top atışı yapılacaktır. Yüce vatanımıza kısmet olan meşrutiyet için düzenlenen

şenliklere bütün vatandaşlarımızı bekleriz65.

Nihayet Meclis-i Mebusan açılır. Bu olay ülkede büyük sevinç yaratır. Her yerde şenlikler düzenlenir. Konya’da da kutlamalar yapılır. Şenlikler halka duyurularak tüm Konya halkı kutlamalara davet edilir. Anadolu Gazetesi’nde, meşrutiyetin ilanından dolayı duyulan mutluluk her fırsatta dile getirilir. İstibdad Dönemi’ne ait hatıraların unutulması ve bir daha o günlere dönülmemesi gerektiğinden bahsedilir. Ayrıca Anadolu Gazetesi’nde “Hükümet de halka gereken değeri

vermelidir. Halk ise hükümetin ufak tefek hatalarını

büyütmemeli, vatandaşlarımız devlete karşı

(60)

yükümlülüklerini yerine getirmelidir”66 denilerek halk ve hükümet arasında arabuluculuk yapılmaya çalışılmıştır.

Meclis-i Mebusan’ın açılışı için yapılan kutlamalar devam ederken Kanun-i Evvel’in 5. günü Konya’da büyük bir şenliğin toplanacağı duyurulur. O gün pazar gündüz ve gece çarşıdaki bütün dükkanlar açık kalacaktır. Milli türküler çalınacak, şarkılar söylenecektir. Ayrıca Konya İdadisi öğrencileri, geliri Osmanlı Ordusu’na bırakılacak olan bir tiyatro oyunu sahneye koyacaklardır67.

Meclisin açılmasının halkta yaratmış olduğu mutluluk coşkulu bir ifade ile anlatılmaya devam edilir. “Meclisin ilanı ile Konya meydanları mahşer yeri gibi

kalabalıkla dolup taştı. Herkesin yüzünden, hissettiği mutluluk okunuyordu. Her köşede huzur ve sevinç hakimdi. Kadın erkek, genç yaşlı, zengin fakir tüm Osmanlılar sabah saat yedi buçukta hükümet konağı önünde toplandılar. Askerler, jandarma , polis talebe,

65 Anadolu, nr. 27, 1 Kanun-i Evvel 1324 ( 14 Aralık 1908), s.1. 66 Anadolu, nr.28, 4 Kanun-i Evvel 1324 (17 Aralık 1908), s.1. 67 Anadolu, nr. 28, 4 Kanun-i Evvel 1324 (17 Aralık 1908), s.1.

(61)

öğretmen herkes oradaydı. Ayrıca Vali Paşa, kumandanlar, konsoloslar, Müftü Efendi, herkes meydanda hazır bekliyordu. Müftü Efendi’nin meydanda meclisin hayırlı olması için yaptığı duaya yüzlerce kişi amin diyerek katıldı. Keza askeriyeden Sabri Efendi, Selahattin Turhan Çelebi, Hukuk Mektebi Müdürüne vekaleten Necati Bey, Konya İdadisi öğrencilerinden Esedullah Efendi ve Hıristiyan vatandaşları temsilen Sırrı Efendi güzel konuşmalar yaparak halkın mutluluğuna ortak oldular. Yaşasın Meşrutiyet, yaşasın Meclis-i Mebusan, yaşasın hürriyet sesleri göklere yükseldi. Bunun haricinde Fransız Okulu Bandosu tarafından Hürriyet ve Hamidiye marşları ve selam havası çalınarak, üç defa Padişahım çok yaşa duası okundu. Bir bölük asker, jandarmadan bir kaç bölük ve ahaliden büyük bir çoğunluk şehrin caddelerine dolaşarak meclisin açıldığını tüm halka duyurdu”68.

Meclisin açılması dolayısıyla Konya’da çarşı pazar gelin gibi süslenir. Konya’da şimdiye kadar bu türlü bir şenlik görülmemiştir. Bir daha da

(62)

görülmeyecektir. Çünkü bu vatanın kurtuluşuna dair atılan ilk adımdır. Aslında bu gün tüm Osmanlılar ve Müslümanlar için çok hayırlıdır. Şehirde meşrutiyetin ilanından dolayı camilerde Yasin-i Şerifler, mevlitler okunur. Camilerin kandilleri yakılır ve tüm Müslümanlar şükür namazına davet edilir. O gün Konya’da teneffüs edilen ilahi havayı anlatmakta kelimeler kifayetsiz kalır.

Ayrıca Konya Lisesi ve Maarif Cemiyeti tarafından milli bir oyun sahneler. Oyunun kahramanı olan Necip Efendi büyük bir ustalık gösterir. Akşam üzeri Fransız Mektebi yöneticileri ve Bando mensupları Vali Paşa’nın konağına giderek oyuncuyu tebrik ederler69.

Meclis-i Mebusan’ın açılmasından sonra Anadolu Gazetesi’nde Konya Sancağı mebuslarının bir listesi yer alır. Liste şu şekildedir: “Konya Vilayeti sancağını temsil

etmek üzere seçilen mebusların isimleri beyan olunur: Konya merkez: Müderris Şeyh Abidin Efendi,

Müderris Hadimli Mehmet Efendi, Ereğli

Referanslar

Benzer Belgeler

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin en büyük üniversitelerinden birisi olan Tsinghua Üniversitesi Gazetecilik ve

1 Aralık Dünya AIDS Günü kapsamında Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi’nde düzenlenen kon- feransta konuşan DAÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi

4. Sence her yerin park olduğu bir dünya mümkün mü? Bize biraz anlatabilir misin?".. Yarensu kuzeni Bedirhan ile bu röportajı yapıyor ve Bedirhan’a soruyor:.  

İrade-i Milliye Gazetesi’nin öncelikli amacı Milli Mücadele’nin taleplerini ve Sivas Kongresi kararlarını halka anlatmak olduğu için gazetenin 14 Eylül 1919 tarihli

Ortaca Belediye Başkanı Alim Uzundemir, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla ilçe merkezinde kadınlara çiçek dağıttı.. Ortaca’da ilçe merkezinde

Ortaca Belediye Başkanı Alim Uzundemir beraberinde MHP İlçe Başkanı Kaan Çakır, AK Parti İlçe Başkanı Hakan Fevzi İlhan ile Türk Polis Teşkilatı’nın 176’ncı

SİZLERDEN GELENLER KÖŞESİ Hayal Makinesi.. Semanur ise bize bir “Gökkuşağı Masalı” yazdı. “Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Elif adında

Türkiye Selçuklu Devleti kurulduktan sonra bu istikrarı sağlayan sultanlar, dünya ticaret yollarının geçiş noktası üzerinde yer alan Anadolu’yu