• Sonuç bulunamadı

Bu kadının adı var:Halide Edip Adıvar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bu kadının adı var:Halide Edip Adıvar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tarih / Belgesel

Bu kadının

adı var

İstanbul hükümetine göre “yoldan

çıkm ası”na sebeb isyankar oluşu

ve bir kadına yakışır biçimde

davranmamasıdır. Doğrudur hem

isyan etmesini bilmiş hem de bir

cariye gibi değil de kadına yakışır

biçimde davranmıştır.

İYAH çarşa fı rü z g a rd a

k ap k ara m atem bayrağı gibi sa llan ıy o rd u . Y ok­ sulların en zengin, güç­ s ü z le rin eh g ü ç lü , t u t ­ sakların en özgür ve n i­ hayeti korkakların da en korkak olabildiği gün.

2 0 0 bin çift ayak belki de 7.8 şiddetinde “hürriyet” için o y n a tm ış tı y e rin d e n İ s ta n ­

bul’u.. İsyanın deprem i, bıra­

kır mı taş taş üstünde?

1919’u n cehennem sıcağında

S u lta n a h m et’ten Y editepeye

oradan da yedi düvele taşan sel neydi? Kızılırmak mıydı kabı­ na sığmayan? Yoksa kendine is­ yan eden “Asi” mi?

Ben ordaydım..

Balkan’ı görmüş, ağaç kabu­

ğu ile açlık bastırm ış am a yine de şükretm iş, postalı delik, ka­ putu yamalı bir nefer..

Mustafa Kemal'le Kurtuluş Savaşı günlerinde. Savaştan sonra sunulan tüm ikram ve makamları reddetmişti Ben ordaydım... Ö nce to p r a k la r b ıra k m ış , sonra kol ve bacak.. Ama yine de yüreği sıcak..

Şırrakk...Şırrakk...

ilk defa kırm ıyordum ki zin­ cirleri.. G örm ü y o rd u m ki, ilk defa Kayzer’le kolkola E nver’i.. Sonra da it yüreğinde aslan ke­ silen yedi düveli..

Ben ordaydım...

Meşrutiyet görmüş, Meclis-i M ebusan’da “H ürriyet”i a ra ­

m ış, kim i zam an istibdata ju r­ nal olmuş am a yem in billah kul köle olmamış adsız bir Osman­

lIydım ben...

Türkocağı’ndan getirilm iş

h itab et k ü rsü sü n d e gördüğüm kadın benim kadınımdı. Yüzün­ de makyaj yoktu. Biraz kin, bi­ raz öfke ve şiddetli nefret sü r­ m üştü yüzüne. Kankırmızı öpü­ lesi bir ihtilaldi dudakları...

Ö pm ek için u zan d ığ ım d a,

“Ya istiklal, Ya ölüm”e 5 vardı..

“H aziran”ların sıcağında “Ateş­

ten G öm lek” giym iş o k a d ın ­

dan, daha erkek olabilir miydi erkekler?

H alide Hanım , İşte o gün

“H ürriyet”e g elin o ld u ğ u n d a “miniminnacık” bir kızdı.

ŞEREFİN ÖLÇÜSÜ..

Konuştuğu sırada Sultanah­

m et ve diğer cam ilerden ezan

sesleri yankılandığında ve Hali­

de Edib gökyüzüne bakıp şöyle

haykıracaktı:

“Allah burada”

Ü sküdar A m erikan Kole-

j i ’n d e o k u m u ş, b a tılı H alide

Edib de Fatihli Mehmet Efendi

de o gün aynı yüreği paylaşıyor­ du. B iliyorlardı ki, m azlum lar üzerindeki bu şeref ve haysiyet kırıcı, söm ürgeci anlayış b ite ­ cekti.. Birileri evet birileri, m ut­ laka m azlum dan yana olacaktı.. İlahi güç oradaydı..

Nizamettin N azifin Halide Edib’in başkaldırısına getirdiği

ta rif şudur: “1919 M itinglerine

iştir a k e tm iş olm ak. B aşk u ­ mandanlık Muharebesi’ne ka­ tılmış olmaktan daha az şerefli değildir. Milletin düşmana ha­ yır beni öldürem ezsin dediği ilk gün, o gündür...”

İstanbul m itingleri elbette

bir program ürünüdür. Ama bu

16 Haziran 1919 günü İkinci eşi Adnan Sultahahmet mitinginin en Adıvar (sağda) Gazi

ateşli hatibi.. ile..

cavü z s iy a s e t i h iy a n e tle ve haksız olarak Türkiye’ye çev­ rilmiştir. Eğer ay ve yıldızlar­ da da Türk ve M üslüman bu­ lunduğunu söyleseler oraya da gönderirler. Birgün gelecektir ki, daha büyük bir mahkeme, m ille tle r i ta b ii h ak ların d an mahrum bırakanları mahkum edecektir. Hükümetler düşma­ nım ız, m illetler dostum uz ve kalbimizdeki haklı isyan kuv- vetimizidir. Şimdi yemin edin ve benim le beraber tekrarla­

y ın .”

İnsanlık ve adalet esasla­ rına sadık k alm ak ve hangi şa rtlar a ltın d a olursa olsun, hiç bir kuvvete boyun eğm e­ m ek yem ini bir dah a bozul­ m am ak üzere ediliyordu.

BEŞİKTAŞLI HALİDE

Doğduğu 1884’ten, öldüğü 9 O cak 1963 p e rşe m b e saat 16.30’a k a d a r geçen zam anı genelde b ir öm ür olarak te ­ lakki edebiliriz.. Bir

biyogra-İkinci evliliğini yaptığı yıllarda.. Evinden çoİc cephede dolaştı.

b in kişiyi b ir araya g e tire b il­ mekti.

RIZA TEVFİK FORMÜLÜ

H üküm et böyle bir hareke­ te karşıydı ve eylemin her çeşi­ d in d en çekiniyordu. D ahiliye vekilliğine v ek alet eden Rıza

Tevfik “m iting men edilemez”

diyor fakat diğer nazırları (ba­ kanları) bir tü rlü ikna edem i­ yordu. Filozof so n u n d a “çok

büyük tedbirler alacağım, bu yüzden toplanam ayacaklar”

diyecekti. Rıza Tevfik çim en­ lerin ezilip, çiçeklerin koparıl- m am ası için parka girmeyi ya­ saklayınca nazırlar rahatlam ış­ tı. Halk çiçekleri ezm em ek için p ark a girm eyecek, dolayısıyla toplanam ıyacaktı. Ancak Rıza

Tevfik’in em ri orada kalacak

ve halka bu yönde bir uyarıda bulunulmayacaktı..

Beş-on bin kişinin b ek len ­ diği, Sultahahmet Ticaret Ne­

zaretinden Ayasofya’ya kadar

uzanan m iting alanını 2 0 0 bin kişi doldurm uştu. Alana sığma­ yan h alk dam lara, balkonlara ve duvarlara çıkmıştı.

Çimenler ezilmişti...

“Vurun kahpeye? D em e­ den önce 16 M ayıs 1919 günü Kolejdeki İngilizce hocası Do- od’la konuşan Halide Edib, İz­ mir’in işgalini ilk defa ondan duymuştu. Halide Hanım ül­ kenin içinde bulunduğu duru­ mu en çabuk görenlerden bi­ riydi.” Arkadaşları ile Padişah’ı

görmek için saraya gitmeyi gö­ ze almıştı. Ama hiç birşeyi gör­ m eyen sultan, onları m ı göre­ cekti?

DÜŞMANIN ADRESİ

Diyordu ki Halide Hanım:

“Avrupa d evletlerin in te-1935'de Perşembe

rdergisinde çıkan bu fotoğrafının altında şöyle yazıyor: Büyük vatanperver Halide Edip'in İstiklal Harbi'nde cephe önlerinde alınmış bir resmi..

A m erikan Kız K o le ji’nde oku rken ... Bu zarif güzelliğe “M ilitan” sü rm e si ç e k e c e ğ in i k im se u m m am ıştı... R e ssa m ım ız K a m il Ç a k m a k dahi güzelliğinden etkilenip yu k a rıd ak i k ü çü k fotoğrafı “gönüllü” renklendirdi.. protestoyu sadece d ü ­ zenli bir çabanın eseri olarak görm ek yanlış o lu r. H a r e k e t h iç u m u lm a d ık b iç im d e g e lişm iş ve çok h ızlı olarak kitlesel halk h a­ reketine dönüşm üştü.

D a rü lfü n u n (Ü n i­ versite) öğrenci ve ho­ caları ile diğer tem sil­ cilerin katıldığı toplan­ tıla r d a b a ş k a ld ır ış m gerekçeleri ortaya kon­ muştu.

N iza m ettin N azif T icaret Mektebi’nin temsilcisiydi. Prof. Mükrimin Halil, Hamili Başar, Prof. Hüseyin Ragıp, Sadri Et- hem , A zed b eycan lı A li, Şair R aif N ecdet, Prof. M ünevver Hanım (Kuvayi Milliye’nin kor­

kusuz kadını Asker Saim e ola­ rak bilinir. İstihbarat biriminde kelle koltukta çalışmıştır) sem t semt, kapı kapı dolaşarak halka olayı anlatmışlardı.

Türk O cağı’ndan Emin Ali, Servet, Mekki, Tarık, Elif Naci, Nazmi Acar gibi isim ler de di­

ğer komiteyi oluşturm uştu. Zi­

ya Gevher, Kemal Salih, Arif Oruç, Velid Ebuzziya, Hilali ve İlhami Beyler de ayrı bir propo-

ganda grubuydu.

Nizamettin Nazif İttihat Te-

ra k k i’n in ileri gelenleri ile ay­ dınların İstanbul m itinglerine öncülük ettiğini belirtir ve “İtti­

hatçıların kadınları bu konuda çok hizm et etm işlerd ir” der..

Çok değişik düşünceleri tek bir düşünce etrafında toplayan bu başkaldırı da, ilk h ed ef beş on

(2)

Tarih / Belgesel

■■■ / cfr—• 1 J>*> J*+ * * : jMi\j.Â3 • »ilj c,/i> ) : - •— J-j •*»> • jA \}\ « : «Vokl ^—• 0_V_toL- JW«_»U . IJ o J j j i \ T 1 T J : j i * 1*

j ) «C

j

İ

a

> J y q V İ / U ^ ¿M JİîU. .¿ jjjj <*İ4»di' -j- u » ' ^ ı .' »jIU- j)^ « « ıitt«jî^ j- u .» ' »

. £ l y -iiy.y.-J' j y?\ ) < ' r J i -••( j W ‘ & l/ 1:-* ) «j-.j'» 4 İjy < ____ j-u j* <)•.».> y — . j j j j A j \ \ <£*-. <£*-. ■ * iá i l j y «júJuí • ıill«jT" j j L i î ı » ___ _ ¿ } j \

i j ' U<u-.— î^l—1¡J ^ U l —ıjı'l»;«jj»-i»*^U. — wlly

l^-J-i¿lí'jjtc l>! r *o*4^ 0,\. I v

va-V® o Aj*,*. ıî>'-»yu*u» *ı «a* jdî. r\.-ş~> • • \ finin başlayıp bittiği nokta do­

ğum ve ölüm tarihleridir. Ama bir öm rün başlayıp ve bittiği­ ne bazen bir tarih verem ezsi­ niz.. N oktası olm ayan b ir b i­ yografi işte.. S anki “son yaz­

m ayan n a d id e rüzgar g ib i geçti”lerden biri... Hayır hayır “Rüzgar Gibi Geçmedi”lerden

biri.

Halide Hanım benim gibi Beşiktaş Muradiyeli’dir. Gök- nar Sokağı’nda büyük bahçeli “Mor Salkındı Ev”de doğm uş­

tur.

K üçük y aşta an asın ı k ay­ b e d e n le rd e çok g ö rü le n h ü ­ zünlü bir çocukluk yaşamıştır.

Fatma Bedirfem ham m ın ve­

rem den göçmesi üzerine baba­ sı Edib Bey bir başka kadınla evlenecektir.

Baş katiplik yapıp, Yanya

ve Bursa Tekel Müdürlükle­

r in d e b u lunan Edib Bey için yeni eş, küçük Halide den da­ ha önemli olmuştur. Anasız ve babasız k alan Halide k u ş k u ­ suz kendisiyle ilgilenecek ge­ niş b ir aile yap ısın a sahipti.. T e y z e le ri, d a d ıla rı v a rd ı ve m isyoner öğretm enler elinde büyütülm üştü.

Amerikan Kız Koleji’nde

okurken “Batı” ile tanışacaktı. Ö ğretm enleri geleceğin bu ay­ dın ve “Mandacı” aklının ede­ b iyata yeni sayfalar ekleyece­ ğin d en k u şk u duym uyorlardı. Ne b ilsin ler bu zarif güzelliğe

“Militan” sürm esi çekeceğini... Halide Edib in İstanbul h ü ­

küm etine göre “yoldan çıkma-

sı”na sebeb isyankar oluşu ve

bir kadına yakışır biçimde dav­ ranm am asıdır. D oğrudur hem isyan etm esini bilm iş hem de bir kadına değil de insana yakı­ şır biçimde davranmıştır.

Ve böylece h a k ik i “doğru

y o l”u b u lm u ş tu r . H a lid e Edib’in öğretm enleri m üthiş ve

n a d id e k iş ile rd ir. F e lse fe ve edebiyat derslerini Rıza Tevfik vermiş, m atem atik problemleri­ ni ise Salih Zeki Bey çözm üş­ tür.

S a lih Z ek i d ö n e m in e n

önemli eğitim adam larından bi­ ri.. O dönem lerin ne zam an altı­ nı b iraz k a rıştırsa n ız , h e m e n k a rşın ız a çıkıverir.. B ilnetice güzel seçm ek te ü s tü n e olm a­ yan ve “m uhabbeti tebarüz” yolunda inceliklere sahip tam bir beyefendi.

Halide Hanım ikinci bir ev­

lilik yapıp Adnan Bey’e m eftun

sın ıf öğrencisi ik e n başlamıştı.

1908’den itibaren yazılarıyla ikinci bir

Halide dünyaya ge­

tirecektir. Vakit, Ak­

şa m , T a n in , Y eni Mecmua, Musavver M u h it ve Ş e h b a l

d erg ilerin d ek i yazı­ la rın a H alide Salih adını koyar. Özellik­ le Tanindeki yazıları ço k b ü y ü k te p k i çekmiş ve “31 Mart- çı”ların göz hapsine aldığı bir yazar hali­ ne gelmişti.

Halide Edib h er

çev re y e çok ç a b u k ad ap te olan g erçek­ ten kişilikçi bir yapı­ ya sa h ip tir. S adece g ö z le ri v e k a le m i k eskin olm ayan, es­ ki kulağı deliklerdendir. Kendi­ s in e s u ik a s t y a p ıla c a ğ ın ı bu yüzden çabucak öğrenir ve vali­ zi vakit geçirm eden toplar.

Ö nce Ü sk ü d ar S u lta n te - p e ’deki bir tekkede gizlenir ve vaziyet “vahim ” bir hal alınca çocukları Ayetullah ve Zeki’yi kaptığı gibi Amerikan Kolejine gider. Sonra da ver elini Mısır.. Ö radan da pır İngiltere’ye ge­ çip, 1909’da yurda döner. Ama döndüğüne bin pişmandır.. Sa­

lih Bey’in kırdığı cevizler bini

aşmıştır.

Bundan sonrası malum:

“Ayrılık yarı ölmekmiş.. Ne dersin ?”

Ne diyeceğim , pes derim .. K adına b ak ın hele.. “Çile” ile kazak değil, hayat örüyor.

ANADOLU’DA BİR IŞIK

Ü sküdar’a zo rlu k la geçip,

binbir m üşkülat içinde Sultan-

tepesi’ne ulaştılar desem, “Ya­ hu efendim bunda ne var” di­

yeceklerin çıkm am asını u m a ­ rım . BabIali’den geçip, Gala- t a ’ya ulaşacak ardından vapura binip, Üsküdar’a çıkacaksınız..

A m a H alide Edib is e ­ niz, Adnan Adıvar iseniz bu pek kolay olmasa gerek..

Adnan Bey siyan Cüppesi

ve beyaz sarığı ile ince ve aristokrat bir hocadır.. Her

Mimi mini Halide Boğaz'da kayık sefasında.. Gözlerinde annesini küçük yaşta kaybeden çocukların tümünde görülen bir hüzün dalgası ver.. Yaşı ise henüz 6.. 16 Haziran 1339.. Yani

miladi 1923 yılının kadın magazin mecmuası SUs'ün kapağı.. Kapakta Halide Hanım'ın bir fotoğrafı ve altında şu lejant var: "Ateşten Gömlek"in müellifi Halide Edip Hanımefendi.. Üstteki fotoğraf ise Halide Edip'in son yıllarından alınmış..

olduğunda, iki çocuğunun b a ­ bası olan Salih Bey’den hiç kırı­ cı söz etmez.. Oysa hayli k ırıl­ m ış ve acı ile ü z ü n tü n ü n ağır bastığı ilk kitaplarını Salih Bey yüzünden gözyaşı ile tam am la­ mıştır. Salih Bey helali hoş ol­ sun, güzeli h ep 12’den zım b a­ lar...

Salih Z ek i’n in öğrencisine Am erikan K o leji’n d ek i m a te ­

m atik dersini nasıl formüle etti­ ğini bilemiyoruz... K üçüm en öğ­ rencisi ile evlendiğinde yıl 1900 olup, H alide Edip A m erikan K oleji’nden m ezun olm uştur... T araflar arasındaki m uhabbet, üç aşağı beş yukarı, Halide son

d an da b ir v e d a n a m e yazıp ayrıldı. O nun anladığı Türki­ y e ’d e a n la m a d ığ ı in s a n la r pek çoktu galiba.

“K adının Adı Yok” m u?

Var işte adı üstünde: Halide

Edip ADIVAR..

Y ılın a n a s ın ı, d a n a s ın ı, babasını, avradım seçenler gi­ d ip de S u lta h a h m e t’teki o utanm azlık betonuna bir bal­ yoz indirsinler.. Orada Tekir­

dağ köftesi değil, idam h ü k ­

m ü yemiş bir hanım efendi bi­ ze bakıyor. O bizi yaşatanlar­ dan biriydi.. Biz onu yaşatan­ lardan biri niye olamıyoruz?.

S en i s e v iy o ru m H alid e

H anım ... D u y u ­

yor m u su n beni

“İ h t ila l” g ö zlü

kadınım...

olda: Halide Hanım kolejde öğretmenlik yaptığı günlerde.. Ortada: Avrupa'daki mülteci yıllarından bir anı.. Yer Paris yakınları.. Halide Hanım önde solda.. Yanında oturan ise Bayan Hikmet.. Arkada ise Abdülhalik Bey, eşi Doktor Adnan Adıvar ve Doktor Hikmet (sağda)

“m andacı”, ü ste lik paşa m aşa

tanım ayıp d an k diye k o n u şan bir bıyıksız.

Ü stüne ü stlü k güzel mi gü­ zel..

Hiç k im se te k la f e tm e sin

Halide Edip üzerine demokrasi

m em okrasi tanım am . Bu m u h ­ te re m h a n ım e fe n d i “Türkün

Ateşle İmtiham”ndan başarıyla

geçm iş, ne m illetv ek illiğ i, ne bakanlık ne de Atatürk’ün onca ısrarına rağm en tek bir “Dünya­

lık ” k ap m am ıştır. En azından

istese yüzbaşı da olurdu, gene­ ral de.. Başçavuşlukla yetinm iş­ tir.

Atatürk Nutuk’da kam plaş­

maları anlatır.. Ama Halide Ha-

n ım ’m a n la tm a d ık la rı ne ola­

cak.. Siz onca m ücadele verip k a n ların oluk oluk aktığı to p ­ rak lard a u m u tla rın bir bir y e­ şerdiğini mi görm ek istersiniz, yoksa kendinizi yadellerde 15 yıl kalmaya m ecbur m u ederdiniz? Bu “Mev’ud Hüküm” nedir?

C u m h u riy e tin ila n ın d a n so n ra sivil h a y a ta d ö n ü şü ve 1926 da eşi ile Fransa ve İngilte­

re’ye gidişinde “sallanm az ne bir mendil, ne bir kol..”

Y alan d ü n y a işte.. A m eri­ k a ’ya da gider, Hindistan’a da. Orada verdiği konferansları iz­ leyenlere bakın: Nehru, Gandi

ve İkbal...

1939 da yurda dönm üş ve İs­

tanbul Ü n iversitesi Edebiyat Fakültesi’ne İngiliz Edebiyatı

profösörü olmuştu.

Cübbesi öyle avantadan de­ ğ ild ir. M ille tv e k illiğ in e A ta­

türk’ün ö lüm ünden çok sonra

yani 1950-54 dönem inde “müs­

tak il” olarak seçilecekti..

Ora-halde o gün hayatında ilk kez öksürm em iş ve işgalcilerin, iş­ birlikçilerin d ik k atin i çekm e­ mişti.

H alide H anım ’ın ince elleri m an ik ü rlü y d ü ve A n ad o lu ’ya tırnaklarını keserek gidiyordu. S u ltan tep e’deki tekkede onları bekleyen dört milletvekili daha vardı. C e la le ttin Arif bir gün önce, Miralay İsm et Bey (İnö­ nü) ise iki gün önce hareket et­ mişti. Halide H anım burada ne dediğini hem en söyliyelim ki, k ü sm esin d e İn ö n ü ’d en m ü te ­ vellit bir sebeb olmadığı bilin­ sin:

“İsm et adı bize büyük bir sevinç verdi. Karekteri ve ze­ k a sı g e le c e k iç in h e rh a n g i mücadelede insana ümit ışığı veriyordu..”

S onrasında a rtık k ararg ah ­ tadır. Ama dikkat Halid Bey de­ ğil, Halide Hanım olarak el sı­ kışıyor namlularla..

“Gelin hanımefendi yemek yiyelim . Fevzi Paşa karşım da oturuyor ve m em nun olduğu anlarda yaptığı gibi sağ eliyle göğsüne vurup gülüyordu. İs­ met Paşa da oradaydı.”

Geçmiş günlerde neler çek­ miş olduğunu düşünerek Mus­

tafa Kemal P aşa’nm neşesi in­

sana ferahlık veriyordu. Dedim ki:

“İzmir’i aldıktan sonra ar­ tık biraz dinlenirsiniz paşam. Çok yoruldunuz.”

-Dinlenmek mi? Yunanlılar­ d an so n ra b irb irim iz le kav g a edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz.

Halide H anım ’ın ilk cephe

g ü n lerin d e M ustafa Kem al’in yam başında altını çizmek anla­ mında tekrar edelim, yambaşm- dadır. Atatürk ve k u rm ay ları arasında bir de onbaşı.. Üstelik kadın... Ü stelik edibe.. Ü stelik

Referanslar

Benzer Belgeler

Kayak yapmayı öğ­ reten bu bilgisayar NEC'in bilgisayar yardımıyla spor yapmayı öğretme projesinin bir parçası olarak geliştirildi.. Üzmanlar, aynı

Halil, bundan 266 yıl önce başlattığı isyanla dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın asılmasına, 3. Ahmet’in tahttan indirilmesine ve Lale Devri’nin sona

İ lkeniz Türkiye’yle Almanya arasında, gerek ta­ rihten gelen, gerekse, özellikle bugünümüzü paylaş­ maktan kaynaklanan kopmaz dostluk bağlan mev­

fiğ, Şadan Kâmil, Vedat Ar, oyuncu olarak Hümaşah Hiçan, Nedret G ü ­ venç, Ayla Karaca, Eşref Kolçak, Şener Şen, edebiyat eleştirmeni olarak Konur Ertop,

Ali Karsan üç portresiyle bu türdeki objektif yaklaşımını ustaca vurgularken Enver D e­ mokan, Sabiha Bozcalı’nın b i­ rer portresi de gerçekçi anla­

Az ve hiç özelliği olmayan yemek listesinden seçim yapmak, avaz ava­ za çalan müzik nedeniyle garsonla an­ laşabilmek biraz zaman aldıysa da sonunda rose

davacılık zihniyetinden uzak­ laştırması gibi pisknlojik rolü­ nü de nazarı dikkate almalıdır.» Belediyenin Çocuk Esirgeme Kurumunun, dilencilikle müca­ dele

İslâm iyet’in değerler sistemi ve bununla yaratılan insan ilişkileri bireyselliğin dışında m anevî b ir bütünselliğe sahip olduğu için cam i yalnızca ibadet