• Sonuç bulunamadı

İstanbul Anakent Belediye Başkanı Nurettin Sözen:Daha demokratik belediye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul Anakent Belediye Başkanı Nurettin Sözen:Daha demokratik belediye"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

14 MA YIS 1989

CUMHURİYET/15

İstanbul A nakent Belediye Başkanı Nurettin

Daha demokratik belediye

26 martta İstanbul Anakent Belediye Başkanlığına seçilen

Prof. Dr. Nurettin Sözen, seçim beyannamesinde yerel

yönetimlerin demokratikleşmeye katkısı gibi konulara yer

vermişti.

Daha demokratik ve daha katılımcı bir belediyecilik anlayışı

yürüteceklerini söyleyen Sözen, imar planlarından küçük

semt onarımlarına kadar her konuda vatandaşa bilgi

vereceklerini bildirdi. Arkadaşımız Gencay Şayian, Prof.

Dr. Nurettin Sözen ile belediyelerin demokratikleşmedeki

rolü üstüne söyleşti.

SÖYLEŞİ GEHCAİT

ş

AYLAN

"

P A Z A R

KONUĞU

ISaym Başkan, şimdiye kadar yerel yöne­

timlerin demokratikleşmesinden çok söz edildi. Bir kere de siz bu demokratikleşme kavramını nasıl an­ lıyorsunuz, ana hatları ile bize özetler misiniz?

Hem bizim parti programımızda hem de benim se­ çim bildirgemde “ belediyenin demokratik” olması bir ön koşul olarak yer almaktadır. Belediyenin ya­ ni belediye yönetimlerinin demokratikleşmesi bana göre birkaç boyutlu bir süreç. Birinci olarak beledi­ ye yönetimi ile muhalefet partileri arasındaki ilişki­ ler gündeme gelmekte. İkinci olarak belediye yöne­ timlerinin, yasalara, yönetmeliklere ve demokrasi ku­ rallarına göre hareket etmesi söz konusu olmakta. Üçüncü olarak da belediye yönetimlerinin demok­ ratik kitle örgütleri ile ilişkileri ve işbirliği demok­ ratikleşmeyi belirliyor. Bize göre belediye yönetim­ lerinin demokratikleşmesi bu üç temel boyut doğ­ rultusunda gelişecektir. Tabii bunlara mahallelerde oturan insanlarla doğrudan diyaloga girmeyi, onla­ rın eleştiri ve uyarılarından yararlanmayı da katmak gerekir. Bakın geçmiş döneme göz atıldığında bizim demokratikleşme tezimizin ne kadar önem kazan­ dığı kolaylıkla anlaşılmakta. Geçmiş dönemde be­ lediye meclisinin altlığı kararların yaklaşık yüzde 75 kadarı tadı'len onay görmüş. Bu çok antidemokra­ tik bir iş. Aslında 3030 sayılı yasada birçok anti­ demokratik hüküm var ama yapılan yönetmelikler­ le bu iş daha da ileriye götürülmüş. Yasaya aykırı bir durum ortaya çıkmış. Yasadaki tadilen onay yet­ kisi teknik sorunlara ilişkin, yani başkan teknik bir sorun görürse karar taslağını meclise geri

yollaya-G

eçmiş dönemde

belediye meclisinin aldığı

kararların yaklaşık yüzde

75’i tadilen onay görmüş. Bu

çok antidemokratik bir iş.

Örneğin meclis, Beyoğlu

Belediye Başkanı için

yolsuzluk yaptı kararı vermiş

ve görevden ahnm asını talep

etmiş, Anakent Başkanı da

tadilen onay yetkisini

kullanmış. Biz demokratik

belediyeye inanmış

olduğumuzdan yönetmeliğin

bu maddesini kesinlikle

uygulamayacağız.

biliyor. Meclis üyeleri 2/3 oranı ile eski kararın­ da ısrar ederse otomatik bir onay zorunluğu devre­ ye giriyor. Burada başkanın durumu, parlamenter sistemde cumhurbaşkanının durumuna benziyor. Ama yönetmelikte, yasada olmayan bir biçimde baş­ kana “ tadilen onay” yetkisi verilmiş ve geçmiş dö­ nemde kararların yüzde yetmiş beşi tadilen onaydan geçmiş. Baktım, bu kararların çoğu da kat izni ver­ me, yeşil alanları imara açma gibi imar sorunlarına yönelik. Görüldüğü gibi yasaya aykırı bir yönetme­ lik çıkarılmış ve antidemokratik bir uygulamaya gi­ rilmiş, uygulamanın amacı da çoklukla çıkar çevre­ lerine olanak sağlama olmuş. Bazan da farklı şey­ ler olmuş. Örneğin meclis, Beyoğlu Belediye Başka­ nı için yolsuzluk yaptı kararı vermiş ve görevden alın­ masını talep etmiş, başkan da tadilen onay yetkisini kullanmış. Biz demokratik belediyeye inanmış oldu­ ğumuzdan yönetmeliğin bu maddesini kesinlikle uy­ gulamayacağız, halkın seçtiği meclisin kararlarına saygılı olacağız ve yönetmelik hükmünün değişme­ si için İçişleri Bakanlığından talepte bulunacağız. ■ ■ ■ ■ .K u ş k u s u z demokratikleşme sorunu sade­

ce bu yönetmelik hükmünden ibaret değil.

Tabii ki değil. Yukarıda da belirttim, demokratik kitle örgütlerinin katılımı çok önemli. Geçenlerde metro ile ilgili bir komisyon kurduk, üç oda başka­ nı ile üç öğretim üyesinden meydana gelen. Oda baş- kanları belediye binasına ilk kez geldiklerini söyle­ diler. Yani daha önceki yönetimlerin meslek odala­ rı ile demokratik örgütlerle hiç ilişkileri olmamış. Biz göreve başlayalı çok az oldu, ama şimdiye kadar 25 minibüsçü derneği, 4 fırıncı derneği, esnaf ve pazarcı derneği ile İstanbul Barosu yöneticilerini belediye­ ye davet ettik, görüştük, tartıştık ve böylece birçok sorunu çözdük ya da çözüm yolunun ne olduğunu anlamış olduk. Demokratikleşmede muhalefet iliş­ kileri de çok önemli. Ben seçim kampanyası sırasında belediyede bizim partinin grup odasına girmiştim, bir telefon vardı, ama örneğin şehirlerarası bağlan­ tısı yoktu. G rup odasına yönetmelik istettik gelme­ di, çay, kahve ısmarlamak sorun oluyordu. Biz şim­ di ana muhalefet dışında, grup oluşturamayan RP, DYP ve DSP’li meclis üyeleri için 3 ayrı oda tahsis ettik. En güzel odayı ANAP’a ayırdık, telefonu şe­ hirlerarası ve uluslararası görüşmelere açık, ayrıca belediyenin tek faksı da bu odada bulunuyor.

AĞAÇ KESENİN KAFASINI KESERİM

■ ■ ■ ■ F f e A r / Sayın Başkan acaba yere! yönetim ­

lerin demokratik yetkilerinin hiç sınırı olmamalı mı, yani belediye yönetim i "biz kent halkının istekleri­ ni temsil ediyoruz" diye örneğin tarihsel kültür m i­ rasını istediği gibi tahrip edebilmeli, çevre üzerinde istediği tasarrufları yapabilmeli midir?

Toplumda hiçbir güç ya da otorite, tarihsel kül­ tür mirasımızı ve çevreyi toplumu temsil bahanesi ile istediği gibi tasarruf edemez. Bunu yapabilecek bir güç olmamalı, örneğin benim bir sloganım var, “ağaç kesenin kafasını keserim" diyorum ve böyle­ ce çevre konusundaki duyarlılığımı belki biraz aşırı

terimlerle ifade etmiş oluyorum. Benim Çırağan’ın duvarlarının yıkılışına karşı çıkmam birçok çevre­ nin eleştirisine neden oldu, am a ben orada bir ta­ rihsel mirasın önemini ve onu mutlaka korumanın gereğini anlatmak istiyordum. Tarih ve kültür değer­ leri sadece bugün yaşayanlara değil aynı zamanda gelecek kuşaklara da ait, bu nedenle de sonuna ka­ dar onları korumak gerek. Plan konusu da böyle, imar sorununu ve planı halka mai etmek gerek. Biz parti olarak da plana inanıyoruz ve nazım plan bü­ rosunu derhal kuracağız. Ancak burada hazırlanan planlar derhal halka ilan edilecek, halkın tepki gös­ tererek de olsa plana katılması sağlanacak. ■ ■ ■ ■ / / a / k m tepkisinin bir sonuç doğurabil­

mesi için örneğin “halk vetosu" ya da benzeri tür­ de kurumsal düzenlemelere gitmek sizce yararlı ola­ bilir mi?

Bakın bir halk vetosu türünden bir tepkiyi kurum­ laştırmak bana çok kolay ve anlamlı bir iş gibi gel­ miyor. Bence mevcut sistem içinde neler yapılabile­ ceğine bakmak çok daha doğru olur. Bir defa orta­ da halkı harekete geçirecek örgütler var ve siyasi par­ tiler bunların başında geliyor. Siyasi parti çok kap­ samlı bir örgüt, yönetim kadroları var, delegeleri var, seçmenleri var. Yani halka dayalı ve halkı temsil eden yapılar siyasi partiler. Bana göre yeni yapılara ya da mekanizmalara gerek yok. Siyasi partiler halkın tepki ve eğilimlerini dile getirebilir, örneğin Bebek’te ma- rina yapılacak ise önce Bebek halkının tepkisini al­ mak, muhtar ile tartışmak, görüş almak gerek. Bu­ rada oluşan görüş ve tepkiler siyasi partiler kana­ lıyla ortaya çıkar. Bunun dışında mahalle halkını ör­ gütlemek, mahalle komiteleri kurmak gibi yollara da gidilebilir, ama ben bu gibi yönelimler için orta­ mın hazır olduğuna kani değilim.

■ ■ ■ ■ Efendim mevcut yasa! düzenleme için­

de atanmış kişilerden oluşan organlar seçilmiş kişi­

TI N

E N

Prof. Sözen 1937 yılında Sivas’ın Gürün ilçesinde doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1964 yılında Cerrahpaşa’da asistan olarak akademik yaşama girdi. 1967 yılında uzman, 1973 yılında da doçent olan Sözen, 1978 yılında profesörlüğe atandı. Üniversitede akademik faaliyetleri yanında, kürsü başkanlığı, dekan yardımcılığı, dekanlık ve rektör yardımcılığı gibi yönetsel görevlerde bulundu. Prof. Sözen çok genç yaşta siyasal faaliyetlere de katılmaya başladı ve ilk olarak 1954 yılında CH P Gedikpaşa Ocağı Gençlik Kolu Başkanlığı yaptı. Daha sonraki yıllarda da siyasi faaliyetlerini sürdürerek CH P İstanbul il

örgütünde çeşitli görevler üstlendi. P r o f Sözen siyasi faaliyetlerine ek olarak 1977 yılından beri bir demokratik forum işlevi gören Taksim toplantılarının kuruculuğunu yaptı.

Ben seçim kampanyacı sırasında düşündüğüm ka­ tılımcı belediye anlayışını halka götürmeye çalıştım. Şimdi artık uygulamaya sıra geldi sanıyorum. Kam­ panya sırasında beş alanda yeni bürolar ya da mü­ dürlükler kurulacağını söylemiştim. Bunlar kadın, gençlik, işçi, esnaf ve spor olarak sıralanabilir. Bu beş yeni müdürlük ya da büro kurulunca, her biri aynı alana yönelik demokratik kitle örgütleri ya da dernekleri ile işbirliğine girecek ve bu alanda bele­ diyenin neler yapabileceği sözü edilen işbirliği çer­ çevesinde saptanmış olacak. Ben kampanya sırasın­ da bunun ileride nasıl uygulanacağı konusunda ba­ zı işaretler vermeye çalıştım, örneğin İstanbul’daki bütün kadın dernekleri ile ilişki kurdum. Aynı gay­ reti esnaf dernekleri ve spor kulüpleri alanında da yapmaya çalıştım, örneğin İstanbul’daki tüm am a­ tör spor kulüplerinin adreslerini saptadım. Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu yetkilileri ile görüşüp İstanbul’daki kulüpler için raporlar hazırlattım, on­ larla görüşmeye yöneldim ve bir kokteylde tüm spor kulüplerimiz ile bir araya geldik. İlerideki çalışma­ larımızda da aynı yolu izleyeceğiz. Kuracağımız bü­ rolar katılımın ana mekanizmalarını oluşturacak. ■ ■ ■ ■ .S V ry m Başkan imar sorunlarında da ay­

nı tür bir katılım mekanizması düşünüyorsunuz ö r­ neğin 3 kat izni olan bir yerde 5 kata izin verdiğiniz an o yerde arsa sahibi olanlara çok önemli bir kay­ nak yaratmış olacaksınız. Bu konularda ne tür bir katılım size göre uygun olacak?

İmar sorunları çok önemli, gerçekten verdiğiniz karar ile birdenbire birtakım insanlara büyük rant­ lar sağlamış oluyorsunuz. Bu kararlar nasıl verile-• cek, işte önemli sorun bu. Bizim öncelikle üniversi­ te ve meslek odaları ile yakın işbirliğine yönelme eği­ limimiz var. Tabii bir de belediyede imar komisyo­ nu var ve bu komisyon çalışmalarında üniversiteler­ den, odalardan geniş ölçüde yararlanılacak. Ayrıca imar kararına konu olan yerdeki insanlarla görüş­ mek gerek. Yani o bölgedeki kahveye gidip insan­ lardan görüş almak ve onları ikna etmek mümkün. Ancak esas katılım mimar ve mühendis odaları ka­ nalı ile sağlanmaya çalışılacak. Odaların bir koor­ dinatör sekreterliği var, sanıyorum bu kuruluşla ya­ kın bir işbirliğimiz olacak. İmar kararları ile ilgili olarak yazarların, aydınların ve derneklerin de gö­ rüşünü almak doğru olur diye düşünüyorum. Tabii elverdiği ölçüde doğrudan doğruya imar kararına ko­ nu bölgenin insanları ile görüşmek isteriz.

Katılım açısından önemli saydığım, katılımı ta­ mamlayıcı olarak düşündüğüm bir ilke de açıklık. Belediyenin götürdüğü imar •£ hizmetlerde ortaya çıkacak şartname ve ihalelerin kamuya açık olması gerek. Bu açıklığı biz somut hale getireceğiz. Şart­ nameler, ihale kararlan ilgili demokratik kitle ör­ gütlerine, derneklere iletilecek; imar ya da hizmet uy­ gulamasına konu olan mahallenin halkına duyuru­ lacak. Bakın ben seçim kampanyası sırasında bir ör­ nek kullanıyordum. Eğer bir caddenin ortasına bir

Sözen »e Şayian — Özelleştirmeye katı biçimde karşı değilim. Ama bu kadar yaygınlaşma- malı. Örneğin, kent haritalarının özel sektördeki firmalar tarafından yapılmasına karşıyım. Belediyenin yetkili organlarından geçmeden imar planlarının öğrenilmesi çok sakıncalı.

Ör-lere göre daha etkin gözüküyor. Bir başka deyişle belediye yönetimlerinde atanmışlar seçilmişlerden daha yetkili. Örneğin encümende, belediye başkam dışında seçilmiş kişiler yer almıyor. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence mevcut yasanın en büyük eksikliği ve en anti-demokratik yönü encümeni kaldırmış olması. Ben kaldırmış diyorum, çünkü encümen olarak ad­ landırılan kurulda hiç seçilmiş üye yok. Halbuki eski düzenlemede seçilmişler ile atanmışlar bir arada bu­ lunuyorlardı ve seçilmişler çoğunluğu elde tutuyor­ du. Şimdiki 3030 sayılı yasanın büyük şehir encü­ menleri ile ilgili hükmü kesin bir antidemokratik uy­ gulamayı gündeme getirmiş. Tabii bu yasayı uygu­ lamak için çıkarılan yönetmelikten hiç söz etmiyo­ rum, bence bu yönetmeliğin kendisi bir maddi ha­ ta. Hiç vakit geçirmeden bu yönetmeliği iptal etmek gerekir. Önemli bir karar organı olan encümenler­ de de seçilmiş üyelerin çoğunlukta olması gerek. Se­ çilmişlerin yanında atanmış teknik adamların varlı­ ğı, az önce değinilen sorunlarda bir fren ya da den­ ge işlevi sağlayabilir. Ama çoğunluk, yani karar üze­ rinde ağırlıklı yetki mutlak seçilmiş kişilerde olm a­ lıdır.

■ ■ ■ ■ 3 0 3 0 sayılı yasa ile yapılan yeni düzen­ leme sonucu belediye yönelimlerinin mali kaynak sorununun çözüldüğü ileri sürülmektedir. Biliyorum, sizin deneyiniz henüz çok yetersiz ama yine de sor­ m ak istiyorum. Belediyelerin bugünkü mali kaynak­ ları yeterli mi?

Bu sorunuza ilginç olduğunu sandığım bir örnekle cevap vermek istiyorum. Biliyorsunuz belediyelerin mali kaynaklarını, gelirlerini arttıran yasa C H P ta­ rafından hazırlanmış ve parlamentoya sevk edilmişti. Bu taslakta boğazdan geçen gemilerden kirletme payı olarak belediye tarafından bir geçiş rüsumu alınması öngörülmekteydi. Allah rahmet eylesin, zamanın cumhurbaşkanı, bu hükümden SSCB’nin alınacağı gerekçesi ile yasayı veto etmişti. Şimdiki düzenleme o taslağın öngördüğü sistemdir. 1980 askeri m üda­ halesinden sonra iş başına gelen hükümetler bu ya­ sa taslağını bir kenara atmıştı ve daha sonra da bo­ ğazlar maddesini çıkarak aynen kabul etmişti. Ben­ ce bu yasa belediye gelirlerini güvence altına almış­ tır, merkezi yönetimin belediyelerin payına düşen ge­ lirleri ödemede kısıntı yapması, geciktirmesi söz

ko-tıeğin zorunlu sigorta nedeniyle belediye çok büyük meblağlara varan sigorta ödemeleri yapmak zorundadır ve bu nedenle belediyenin bir sigorta şirketi kurması hiç de yanlış de­ ğildir. (Fotoğraf: Uğur Günyüz)

nusu olamaz. Böyle bir girişim yasanın açıkça ihla­ li demek olur ve bir suç teşkil eder. Hangi tür gelirlerin, hangi miktarda, ne zaman ve nasıl bele­ diyeye ödeneceğini yasa açıkça belirlemiştir. Biliyor­ sunuz, hemen seçimden sonra başbakanın bir tep­ kisi oldu ve sanki seçimleri kazanan yeni belediye yönetimlerinin cezalandırılacağı gibi bir izlenim doğ­ du. Ben bu tür konuşmaları pek ciddiye almıyorum ve o günün heyecanı ile edilmiş sözler olarak değer­ lendiriyorum, yaşama geçirileceğini kesinlikle düşün­ müyorum. Ama merkezi yönetim büsbütün de yet­ kisiz değil. Yeni projelere müdahale yetkisi vardır. Hem birkaç boyutlu yetkiye sahiptir. Ancak merkezi

M

esela Şişli’deki

otobüs garajından belediyeye

doğan rant 2 trilyon

civarında. Eğer bu rant

halka geri dönerse örneğin

sabahları birkaç saat bedava

yolcu taşınabilir, su 10

litreye kadar ücretsiz

verilebilir.

yönetim bize yeni projeler yapmak ve uygulamak ala­ nında makul olmayan yaptırımlar uygularsa, engel­ leyici müdahalede bulunursa biz de merkezi yöneti­ mi halka şikâyet ederiz.

■ ■ ■ ■ Sayın Başkan halkın yönetim e katılma­

sı üzerinde durulan, çok şey söylenen bir konudur. Belediyeler açısından bakıldığında halkın yönetime katılması özellikle iki boyut üzerinde önem kazanı­ yor denebilir. Bunlardan biri belediye hizmetlerinin halka götürülmesindeki katılım sorunudur; İkincisi ise imar planları ve uygulamalarına katılımdır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz İstanbul halkının da­ ha etkin bir biçimde belediye yönetimine katılması için belirginleşmiş düzenleme ya da projeleriniz var mı?

kanal açılacaksa, bunun eninin, boyunun, derinli­ ğinin ne olacağı orada yaşayan insanlara duyurula­ cak böylece halk yapılan iş hakkında bilgi sahibi ola­ cak. Müteahhit de halkın iş hakkında bilgi sahibi olduğunu bilecek. Bu önemli bir noktadır diyorum.

■ ^ ■ ^ 1 Efendim hazır rantlardan söz ederken

bu noktayı biraz daha açalım diyorum. Belediyeler imar kararlan ile büyük rantların oluşumuna yol açı­ yorlar. A m a biliyoruz ki aslında o rantın kaynağı toplumun kendisidir, yani şehirdeki arsaların fiy a t­ larının belirleyicisi şehirleşme hızı, şehirlilerin istek­ leri gibi hususlardır. Eğer rantları toptum yaratıyorsa bunların tamamının ya da bir kısmının tekrar top­ luma dönmesi gerekmez mi? Örneğin sizden önce­ k i başkan Sayın Dalan kurduğu vakıflar yolu ile rantların hiç olmazsa bir kısmını özel kişilerin elin­ den almaya yönelmişti. Siz bu sorunu düşündünüz mü?

Evet bu sorun belediyeciliğin can damarı gerçek­ ten. Kampanya boyunca kullandığım iki örnek ile sorunu somutlaştırmak istiyorum. Bu örneklerden biri Şişli’deki otobüs garajı alanı. Bu alan İETT’- den gasp edilmiş ve belediyeye devredilmiş. Beledi­ ye de bir özel firma ile anlaşmış ve yarı yarıya bu arazinin kullanımına yönelmiş. Sadece belediye için doğan rant değeri 2 trilyon lira civarında. Şimdi şeh­ rin merkezi yerindeki arazinin nasıl bir rant oluş­ turduğu açıkça görülüyor. Eğer bu rant topluma dö­ nerse örneğin sabah ve akşam, belli saatlerde bele­ diye otobüslerinin bedava yolcu taşıması sağlanabilir. Ben bu örneği seçim kampanyasında kullandım ve halk da anladı. Tabii böyle bir düzenlemenin trafik açısından da faydası olacak, örneğin saat dokuzda­ ki trafiğin yoğunluğunun bir kısmını altı otuza çek­ mek mümkün olacak. Ayrıca sözü edilen bu rant topluma dönerse örneğin çok sayıda otobüs almak da mümkün olacak. Şimdi bu rantın vakıf yolu ile topluma döndürülmesi çok tutarlı değil, çünkü na­ sıl döneceği, kaçta kaçının döneceği hiç belli değil. İkinci örnek E-5 yolu üzerinde ISKİ’nin bir arazisi ve bu da aynı yöntemle belediyeye devredilmiş. Yani beş altı milyar gibi sembolik sayılacak bir para kar­ şılığı bu arazi belediyeye devredilmiş ve belediye de bizzat ortağı olduğu bir başka şirkete araziyi geçir­ miş. Burada daha büyük bir facia var. Çünkü şir­ ketin yüzde 30 hissesi Fransızlara, geri kalan yüzde yirmilik iki hisse iki Türk özel kuruluşuna ait, bele­

diyenin hissesi de yüzde 20’de kalmış. Bu örnekler sorunu somut bir biçimde halka anlatmakta çok ya­ rarlı oldu. Bakın biz böyle bir girişimden doğan ran­ tın toplum a yani belediyeye dönmesi halinde örne­ ğin on metreküpten daha az su kullananlara bu su­ yun bedava verilebileceğini belirttik. Yani şunu de­ mek istedik, biz bu rantı özel firmaya ya da şirkete kaptırmayacağız, belediyeye mal edeceğiz.

! ■ ■ ■ Belediyeye mal edeceğiz derken satmayı

mı düşünüyorsunuz?

Thbii satış bir yoldur, ama tek yol değildir, özel firma ne yapacak, bu araziyi kullanacak ve rant de­ ğerine konacak. Biz belediye olarak kullanırız ve de­ ğer bize gelir. Sözünü ettiğim örnekler bizim tavrı­ mızı belirliyor. M utlaka daha ilginç çözümler ya da yeni kontrol biçimleri geliştirilecektir. Bizim temel ilkemiz toplumun yarattığı rantın topluma dönme­ sidir ve bunu sağlayacak yeni yollar, çözümler bul­ mak zorundayız.

■ ■ ■ ■ Efendim C H P ’nin 1970’lerde geliştirdiği

belediyecilik ideolojisi içinde “üretici belediye” il­ kesi çok ağırlıklı bir yer tutuyordu. Kuşkusuz o dö­ nemde belediyelerin merkezi yönetim e aşırt

bağını-H

alkın veto hakkı

türünden bir şeyi

kurumlaştırmak bana çok

anlamlı gelmiyor. Bir defa

ortada halkı harekete

geçirecek örgütler var ve

siyasi partiler bunların

başında geliyor. Bana göre

yeni yapılara gerek yok.

Siyasi partiler halkın tepki ve

eğilimlerini dile getirebilir.

¡ılığı ve kaynaklarının yetersizliği üretici belediye il­ kesinin formülasyonunda önemli rot oynamıştı. Siz bugün sözü edilen ilkeye nasıl bakıyorsunuz m o­ dası geçmiş m i buluyorsunuz yoksa yeniden yorum­ lama eğiliminde misiniz?

Kaynak yaratıcı belediye bence bir zorunluluk. Be­ lediye parasal ve fiziki olanaklar açısından kendi ya­ pabileceği hizmetlerin tamamını kendi yapmalıdır. Bu, kaynak yaratıcı, üretici belediye olmanın temel koşuludıy. Ancak belediyenin parasal ve teknolo­ jik olanaklarının yetersiz kaldığı işlerde özel firma­ lara ya da yabancı sermayeye başvurulabilir. Bakın biz göreve gelir gelmez toplam değeri 5-6 milyar li­ ra civarında olan dört kalem ihaleyi derhal durdur­ duk. Bu ihalelerden biri mezarlık otlarının temizlen­ mesi idi ve 1 milyar 250 milyon liraya ihale edilmiş­ ti, İkincisi de aynı miktarda para gerektiriyordu ve yollara yaya geçitleri için çizgi çizmeyi içermektey­ di, üçüncü ihalenin bedeli 750 milyon lira idi ve Be- yoğlu’nda belli yerlerde çöp toplamayı kapsıyordu, dördüncü ihalenin bedeli 1 milyara yakındı ve bele­ diyenin parkları ile ilgiliydi. Bakın bu işlerin hiçbiri teknoloji gerektirmiyor ve büyük ölçüde işçi kullan­ maya bağlı. Belediyenin Parklar Bahçeler Genel Mü­ dürlüğü var. Bu kuruluş piyasadan işçi kiralayarak bu işleri çok daha ucuza yapabilir, çünkü kullanıla­ cak işgücü vasıfsız işgücüdür. Neden ihaleye çıksın anlaşılmıyor. Ama öyle hizmetler olabilir ki tekno­ loji gerektirir, araç gerektirir, sermaye gerektirir. O zaman tabii ihaleye çıkacaksınız. Kaynak yaratıcılı­ ğın başka boyutları da var. örneğin üreticilik. Ba­ kın İstanbul’daki ekmek fabrikası, şehrin gereksi­ nim duyduğu ekmeğin dörtte birini üretiyor, ayrıca fırıncılar üzerinde bir kontrol olanağı sağlayarak ek­ mek fiyatlarının artışını önlüyor. Belediye ekmek fabrikası sayesinde, bu temel gıda maddesinin ola­ bildiğince ucuz fiyatla halka intikalini sağlıyor, bu madde sayesinde halkın sırtından gereksiz kazanç­ ların oluşmasını önlüyor. Aynı şeyi süt için de yap­ mak mümkün. Yani süt üretip satan şirketler var ve bu işi belediye de yapabilir. Bizim programımız te­ mel gıda maddelerinin, temel tüketim maddelerinin üreticiden tüketiciye en ucuz ve en temiz biçimde ula­ şımını sağlamaya yönelik. Bu iş için çağdaş bir tan­ zim satışı uygulamasına da gidilebilir diye düşünü­ yorum.

Biz katı bir biçimde özelleştirmeye karşı değiliz, ama böylesine yaygınlaştırılmasından da yana deği­ liz. Örneğin kent haritalarının özel sektördeki fir­ malar tarafından yapılmasına karşıyım, bunu fev­ kalâde sakıncalı buluyorum. Belediyenin yetkili or­ ganlarından geçmeden önce im ar durumunun özel sektör tarafından öğrenilmesi işin doğası gereği çok sakıncalı. İmar durumunun ne olacağının önce çı­ kar çevreleri tarafından öğrenilmesi bu sakıncayı oluşturuyor. Halbuki yetkili organların olurunu alıp, hukuki bir kimlik kazandıktan sonra imar durum­ ları tüm halka açık olacak. Ancak bugünkü durum­ da bütün im ar haritalarının özel firmalar eliyle ya­ pılması öngörülüyor. Halbuki belediye imar karar­ larım kendi vermeli, harita ve projeleri kendi eleman­ ları ile hazırlamalı, yetkili organlardan geçirmeli ve ondan sonra topluma açmalı. Aksi takdirde istismara dönük bir durum ortaya çıkmış olur. Tasarruf açı­ sından belediyenin banka, sigorta şirketi kurması gündemde. Örneğin zorunlu sigorta nedeni ile bele­ diye çok büyük meblağlara varan sigorta ödemeleri yapmak zorundadır ve bu nedenle belediyenin bir sigorta şirketi kurması hiç de yanlış bir iş değildir.

Efendim SH P yerel seçimlere giderken ortaya bir takım ilkeler attı. Bunlardan biri de şef­ fa flık tı ve bu ilke kampanyaların motoru oldu de­ nebilir. Siz bu ilkeden ne anlıyorsunuz nasıl uygu­ layacaksınız?

Belediye hizmetlerinin, belediye çalışmalarının herkesçe görünür, bilinebilir olması biçiminde tanım­ lıyorum. Şeffaf belediyecilik bir çalışma yöntemidir. Bana göre demokratik belediyecilik anlayışının içinde zaten şeffaflık vardır. Bu nedenle ben bu terimi ya da berrak belediye gibi kavramları pek kampanyada kullanmadım. Bu kavramları çok beğendimi de söy­ leyemem. Demokratiklik kavramı, bana göre, bütün bunları kapsıyor. Biz demokratik belediye anlayışı içinde meclis ve imar komisyonu toplantılarını hal­ ka açık yapmak istiyoruz ve bu toplantılara özellik­ le meslek odası yetkililerinin katılmasını sağlamaya çalışacağız. Daha önce de vurguladım; ihaleler, sa­ tın alma koşulları, hepsi açık olarak ilan edilecek. Ayrıca kent planları, imar durumu mutlaka her yö­ nü ile vatandaşa açık olmalı. Bu zaten yasa emri. İnsanlar almayı düşündüğü bir gayri menkulün du­ rumu hakkında tam bilgiye sahip olabilmeli. Bakın bu yasalara uygunluk çok önemli bir ilkeymiş gibi gelmeyebilir, zaten yapılacak başka bir şey yok de­ nebilir. Ama geçmiş dönemlerde o kadar çok yasa­ dışı davranıldı ki yasalara uygunluk ciddi bir sorun haline geldi.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

AK Parti meclis üyesi Mehmet Savran, Nevşehir Belediyesi'nin yeni başkanı seçildi.. (TÜİK) verilerine göre, Nevşehir nüfusu 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla 151 bin 134

Ankara'nın Mamak ilçesindeki Ege, General Zeki Doğan ve Tuzluçayır mahalleleri sakinleri, su kesintilerinin sona erdi ğinin açıklanmasına karşın, mahallelerine su

Aşırı yağış ve su baskınlarının sıklıkla görüldüğü kentte iki yıldır heyelan ve sele karşı erken uyarı sistemi bulunuyordu?. Peki o sistem kullan

İnebolu'da "Son Kumsal" belgeselinin gösterimini engelleyen Belediye Başkanı Güleç'e, filmin yönetmenlerinden Kudu yan ıt verdi: "Küçük yerdeki küçük

Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek 'in, 238 milyon dolara mâl olacak Gerede hattı yerine getirdiği 700 milyon dolarl ık Kızılırmak hattının, kilometre başına

Bütün alt geçitlerin tamamlanması ile Ankara'n ın nefes alan bir trafik ile karşılaşacağını ileri süren Gökçek, ''Çankaya'dan çıktıktan sonra direkt olarak K

Bu itibar ile beledi- yelerimizin faaliyetlerinin iki a n a çevresini gösteren bu t a - birlerin birer izahını yapmayı çok faydalı bulduk; çünkü, imar

Hayatımın bir anında karar verip, ‘Ben de siyaset yapmak istiyorum’ diye bir şey olmadı. Siyaset bir yaşam biçimidir. Biz de siyaset hep kötü bir şey olarak söylendi.