Cumhuriyet 2
O L A Y L A R VE GÖR ÜŞL ER
T t
&V
2 M A Y » 19K
#
( C u m h u riyet sordıı
OR-UOGLU ve TANER
yanıtladı
)
H a ld u n T a n e r (s o ld a ) v e M ü cap O flu o ğ lu (s a ğ d a ) a r k a d a ş ım ı* A li S ir m e n ’le..
Muhsin
E
r
tu
ğ
r
u
l, tiyatroyu kültür
ulaştıran bir araç yapmaya çalıştı
A L I SİRMEN
—Sayın Haldun Tanır,
tia
yazar olarak, hiliöyecl olarak ün yaptınız.
Am a ülkemizin bu alanlarda t n önde ge
len kişilerinden biri olmanıza
karşın, ti
yatroya verdiğiniz emek, bu dalda yaptığı
nız çalışmalar ve piyeslerinizle, artık her-
şeyden önce bir tiyatro yazan, bir tiyatro
adamı olarak tanınıyorsunuz. Bir
tiyatro
yazarı ve tiyatro adamı olarak sizce Muh
sin Ertuğrul nasıl anlatılır? Tiyatro
ala
nında yaptıkları nelerdir? Neler yapmak
istedi, katkısı ne oldu?
H ALD UN T A N E R — Bunu kısa olarak cevaplamak gerekirse şöyİ8 diyebiliriz: Türkiye’deki alaturka tiyatroculuktan bizi kur taran Batı ölçülerine yönelen çağdaş bir tiyatroya gönül veren bu alanda mücadele eden büyük bir tiyatro mücahidi yolaçıcısıdır Muhsin Ertuğrul. O çok genç yaşta önünde çok güvenli bir gele cek dururken, güntin birinde kapıyı çarpıp, ben tiyatrocu ola cağım diye arkasındaki köprüleri atmış bir adamdır. Bütün genç liğ i yabancı ülkelerde tiyatro çıraklığı içinde geçmiş ve öğrendiği n i getirip o zamanki Türk ortamının bunlara alışık olmayan se yircisine sunmuştur. Şimdi Muhsin Ertuğrul deylnoa onun müca deleci tiyatro tutkusu akla gelir. Ama bu onda yalnız bir tutku halinde kalmamış, bilince dönüşmüştür. Muhsin Ertuğrul tiyat roya saygınlık kazandırmış, oyuncusu, seyircisi, yazarıyla Türk tiyatrosunun elemanlarını yetiştirmiştir. B ir zamanlar Ermeni vatandaşların oynadığı kadın rollerine Türk kadınlarını çıkarmak için büyük mücadele vermiştir. O tiyatroculuğun tabu meslek, gözden düşmüş bir meslek olmasına aldırmadan mücadele et
m iş ve bu mesleğe saygınlık kazandırmıştır. Tabii her mücadele c i ve reformcu insan gibi, bu çabalan ona da çok sempati ka zandırmamış, onun bazı çevrelerce antipatik karşılanmasına ne den olmuştur.
Ama Muhsin Ertuğrul yılmamış her alanda Türk gencini tiyatro ya kazandırmaya çalışmıştır. îlk yıllarda Batı klasiklerini Türk seyircisine sunmuş, dalla sonra Türk yazarlanru da sunmuştur. O. tiyatronun her alanındaki genci yüreklendirmiş, onlara olanak la r sağlamış sonra usta haline getirm iştir.
Atatürk’ün düşüncesi ve yarattığı ortam la bu çaba birleşince Türkiye’de tiyatro gerçekten saygı kazanmıştır. Gençlere güven veren, oyuncusu, yazarı, dekoratörü ila ttlm gençlere güven veren O ’dur. Daha sonra Atatürk’e konservatuarlar açması için ricada
Haldun Taner: Muhsin Ertuğrul yılmamış,
her
alanda Türk gencini tiyatroya kazandırmaya ça.
lışmıştır. Gençleri yüreklendirmiş,
onlara ola.
naklar sağlamış,
sonra usta haline getirmiştir.
bulunan O ’dur. Muhsin Ertuğrul bununla da yetinmemiş, seyirci leri eğitmiştir. B ir okuldan yetişir gibi eğitip yetiştirm iştir. İşte bütün bunlar O'nun ve biraz da Cari Ebert’in eseridir.Seyrcinin eğitim i çok önemlidir. Bu konuda K el Haşan E fen di’- nin b ir fıkrası vardır. Darulbedayi ilk açıldığı zaman demişler ki — Bak Haşan efendi, bundan sonra oyuncular okuldan yetişecek. Sen ne yapacaksın!
— Vallahi hiç fütur getirmem, demiş Haşan efendi, seyirciler okuldan yetişirse o zaman halimiz dumandır.
Muhsin Ertuğrul çocuk tiyatroları kurarak, orada çocukları eği terek, program dergileri çıkararak ki, orada şunlar yazılıvm — Tiya tro nasıl seyredilir?
— Fmdık fıstık yenerek seyredilmez — Gevezelik edilm ez.»
SİRMEN
—Program dergileri ilk tiyatro
dergileri olarak kabul edilebilir mi?
T A N E R — Hayır. Bundan önce Muhsin Ertuğrul program dergi lerini geliştirerek oyun hakkında izahat veren dergiler çıkarmış tı zaten. Program dergileri, oyun ve yazan hakkında bilgi vererek seyirciyi oyuna hazır hale getirirdi. Bunun için program dergile rin i bizzat kendisi çıkanrdı. Zaten başlarda oyunlan kendi se çer, kendi çevirir, kendi sahneye koyar, kendi oynar, tiyatronun bütün sorunlarım kendi üstlenirdi.
V e tüm bu çabalarında tiyatroya kendi saygın kişiliğinin de etki siyle, özenli ağır başlı Avrupai giyim i ile, ölçülü davranışıyla, ba şında bulunduğu tiyatrolara ve tiyatroya saygınlık kazandırmıştı. Muhsin Ertuğrul deyince benim aklıma gelen önce bunlar.
SIRMEN
— SaymMücap Ofluoğlu, Muh
sin Ertuğrul'un daha sonra tnsan ve Tiyat
ro Üzerinde Gördüklerim başlığı altında
toplanan kitabında da yayınlanan bir
yazı-...■I...—... .11111.1
»t var.
Berlin'de
1918yılında Kraliyet Dram
Tiyatrosunda bir piyesi
izledikten sonra
duygularım şöyle anlatıyor:
«Evegeldim.
Soyundum, yattım. Yatakta hep bunu dü
şünüyordum. Acaba bir gün bizim de ba
şımızı sokabileceğimiz, Türk oyuncuların
dan kurulu olan, düzenli bir
tiyatromuz
olabilecek mi? Herhalde benim görebilece
ğim bir zamanda olmayacak
»,diyor. Oysa
Muhsin Ertuğrul, ölmeden önce, büyük öl
çüde kendi katkısıyla, yazarı,
oyuncusu,
sahneye koyucusu, eğer müzikalse, beste
cisi, müzik düzenleyicisi Türk bir tiyatro
yu görmüş m utlu bir kişiydi. Siz onunla
nasıl tanıştınız?
MÜCAP OFLUOĞLU — Ben lise öğrencisiydim. 40'lardan önce. Henüz sinema seyircisiydim ve de tiyatro tabii... Tepehaşmdaki tiyatroya gittiğim zaman oyundan sonra, sanatçıların üzerinde gi
rilmez yazan bölümlerinin bulunduğu kapıya gider bakar, onların çıkışlarını beklerdim. V e beni o sahnedeki oyundan gelen etkinin yamsıra, tiyatronun kapısından itibaren başlayan, disiplin, ciddi yet ve saygınlık sarar, büyülerdi... Biliyorsunuz Cumhuriyetken önce tiyatroculuk, şahitliği bile kabul edilmeyen, ciddi olmayan, olsa olsa dili taklide dönen kişilerin ilgilendiği kabul edilen bir meslekti. Bendeki tiyatro sevgisini ve eğilimini güçlendiren, ve ba na bu mesleği seçtiren mutlaka, elbetteki Muhsin Ertuğrul’un yarattığı ve meslek haline getirdiği tiyatro sanatçılığıdır. Onun için ilk kez 1946’da Muhsin Bey ile karşılaştığımda, çok büyük bir adamla karşılaştığım duygusu kapladı içimi. O günlerde biz de hiç şüphesiz Atatürk’ün bütün memleketi sarmış olan etkisi vardı. Ama ondan sonra bende Muhsin B ey’in etkisi gelirdi. Ata türk’ten sonra Muhsin B ey’den daha büyük bir adamla karşı laşmamıştım
Muhsin Bey ile 1946 dan onun Ankara Devlet Tiyatrosunun başına gittiği 1949’a kadar iki y ıl çalıştım. Sonra ben de İzm ir’e gittim. Daha sonra 1951 de Küçük Sahne’yi kurduğunda yanına döndüm. Küçük Sahneyi, Muhsin B ey Ankara’da sahneye koy
muş olduğu «Fareler ve insanlar» İle açmaya karar vermişti ben de o ilk oyunun kadrosunda yer aldım. Ve sonra yıllarca orada çalıştım..,
SIRM EN
—Saym Ofluoğlu, Muhsin Ertuğ
rul'un provalardaki tutumu ve disiplini dil
lere destandır. Lütfen bu konuyu biraz an
latır mısınız? Siz ki kırk yıllık oyunculu
ğunuz sırasında, Muhsin
Bey ile bir çok
kez birlikte çalışma olanağını da elde et
tiniz...
OFLUOĞLU — Tiya tro’da provalar genellikle sabahlan yapılır. Muhsin B ey b ir disiplin koydurmuştu. Disiplin şöyle: 10 da ti yatroya gelmeyen aktör, provaya giremezdi, Kapılar kapanır ve dışarda kalırdı. Bu bir... B ir de kimse prova sırasında salonda oturamazdı. Aktörler kuliste, mutlaka oyundaymışlar gibi, antre lerini yani girişlerini, sahneye çıkışlarını beklerlerdi. V e tiyatro kulisinde inanın, ogıin yapılacak prova ve oyun konusu dışında hiç bir şey konuşulamazdı.
Şöyle bir küçük anım var:
Fareler ve İnsanlar’m ilk provaları Beyoğlu’ndaki Yapı ve K redi Bankasının merkez binası var, onun yanında Korsan sokağı var. Orada banka şubesinden bozma bir binada yapılıyor. Ben bir gün saat tam onda ucu ucuna yetiştim. Kapı hemen ardımdan kapandı. Özür diledim, vapurü kaçırdığımı söyledim. Yüzüme baktı. B ir şey demedi. Sonra yumuşakça «o lu r» «olab ilir böyle şeyler» gibi bir şeyler söyledi.
t Yani bakın. Daha tiyatro binası yok. Ben geç de kalmamışım. Ucu ucuna geldiğim halde özür dilemek zorunluğunu duydum. Çünkü disiplin tamdı.
B ir gün de yine aynı yerde prova sırasında, dalmışım. Benim ro lüme daha çok var. Cebimden gazeteyi çıkardım, okuyorum. Ben bir şeyin farkında değilim, Muhsin Bey yanıma gelmiş, önüme gazetenin üstüne b ir kağıt bıraktı üstünde «provada gazete okun m az» yazıyor. Artık tahmin edin ben ne hale geldim. B ir daha mı.. B ir de öyle prova sırasında salona eş dost falan da giremezdi. Sözkonusu değildi. Hatta ilk zamanlar oyunun yazarım da al mazdı. Çünkü adam birden yerinden fırlıy o r «Orası öyle olm a yacak, böyle olacak» falan diye müdahale ediyor. Muhsin Bey
öyle b ir şey oldu mu «S iz dışarda bana söyleyin ben söylerim onlara» dermiş. Ama salonda rejisör olarak Muhsin Bey oyun cuları yönetirken, yazar karışacak, bu düşünülemezdi, O yüzden de başlarda, yerli yazarları da oyunlarının provalarına almazdı. Sonraları almıştır. Onlar da nasıl ki seyirciler sessizce izlemiş lerse provaları öyle izlem işlerdir.
SIRM EN
—Um arım deyim yanlış değildir.
Tiyatromuzun bu baş mimarı, bir süre ya
zarları prova sırasında salona almaması
na karşın, yazarlara karşı son
derecede
saygılıydı sanıyorum. Hatta
oyuncuların
tuluat yapmalarına yazarın
metnine b ir
kelime eklemelerine tahammülü yoktu ga
liba? Örneğin sizinle ilişkileri
nasıl oldu
Sayın Taner?
T A N E R — Benim ilk oyunum 1957 yılında sahneye çıktı. Muhsin B ey o sıralarda Devlet Tiyatrosunda oyunlan sahneye koyma gö revini genç rejisörlere vermişti. Kendisi provaları izler, süpervi- ze ederdi. Beni salona alıyordu prova sırasında. Tabii ben prova larda hiç b ir şeye karışmıyordum. Sadece rejisörün verdiği b il gileri takip ediyordum. Am a sanırım H oca bana iltimas yapıyor du. Çünkü ben ilk piyesim i yazdıktan sonra, bir zamanlar sizin de farkettiğiniz gibi tiyatronun ne kadar güç birşey olduğunu farketmiştim. Büyük bir cesaretle yazmıştım ilk piyesimi. Son ra tiyatronun çok zor, çok karmaşık bir şey olduğunun farkına varmış ve kalkıp İki yıl Viyana’ya tiyatro ihtisası yapmaya g it miştim. Giderken de hocaya yazdığım mektupta «Tiyatronun güçlüğünü anladım. Alfabesini öğrenmek için Vıyana’ya gidiyo
rum » demiştim. Bu yüzden dönüşte beni yalnız bir yazar değil, tiyatroyla haşır nesir olmuş b ir tiyatrocu olarak kabul etti. Pro valara da aldı. Daha sonra başka yazarları da alıyordu prova lara. H oca Stanislavski zamanından kalma b ir prensibi tatbik ederdi. «Y azar bizim velinlmetimizdir. B iz yazarın hizmetinde y iz » derdi. Tabii bu Shakespeare, M oliere gibi büyük yazarlar
için geçerli. Daha sonra daha kollektif oldu tiyatro.
Mücap Ofluoğlu: Heyecanlandığı birkaç oyun var.
dır ki, çoğu zaman da bazı kendi oynamak iste,
diği rollerde olurdu bu — ne de olsa kendisi de
aktördü— O zamaıı sahneye çıkar aramızda do.
laşırdı. Mesela, «K arak o lda»da oldu bu.
SİRM EN
—Efendim sanıyorum
Muhsin
Ertuğrul, Tiyatroya gönül vermiş bir kişiy
di ama, o aynı
zamanda tiyatroyu b ir
okul olarak görüyor, hatta bir halkın kül
türünü, bilincini
geliştirme aracı olarak
kabul ediyordu. Hatta diyebiliriz ki, Ata
türk'ün başlattığı ulusallaşma sürecine bu
yolla büyük katkılarda
bulunabileceğine
inanıyordu. Bu yüzden de
tiyatrocuların
çok okuyan insanlar olmalarını istiyordu
galiba değil mi?
T A N E R — Okuyan İnsanlar olmalarını istiyordu. B ir de kendi mizacından gelme olacak bağırgan atak insanlardan hoşlanmazdı. Yani okuyacak, uyanık olacak, kül yutmayacak, çağıyla birlikte gidecek, fakat bunu saygın b ir ölçülülük içinde, gösterişten ka çarak yapacak. Küçük Sahne ilk kurulduğu zamanlar, gençlerin Beyoğlu’nda fazla dolaşmalarından hoşlanmazdı. O zamanlar ti yatronun genç oyuncuları Beyoğlu’na çıkınca volta attıklarında hemen gösterilirlerdi. «İş te falanca oyunda oynayan kişi» diye H oca bunlardan hoşlanmazdı. «S izi tramvayda, birahanede, fu t b ol maçında yanında görürse adam, sahneye çıktığınızda onu tiyatronun sihriyle etkileyem ezsiniz» derdi.
SIRM EN
—Sayın Ofluoğlu, siz aktör ola
rak sahneye koyucu Muhsin Ertuğrul ile
çalıştınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz onu?
Daha doğrusu nasıl yönetiyordu oyuncu
larını?
OFLUOĞLU — 1954 yılında Küçük Sahne’de ben Polonlus’u prova ediyordum. Biliyorsunuz bu oyun Türkiye’deki ilk kadın Hamlet..
SIRM EN
—Evet N u r Sabuncu idi galiba..
O FLUO Ğ LU — Evet.. H oca oyunu çok önemsiyor.. Zaman za man sahneye çıkıyordu. Ama o sırada sizinle göz göze gelm ez fa kat bütün m im iklerim izi yakından izlerdi. Şim di Ham let’te b ir aktör K ra l sahnesi var. Sonunda K ra lı oynayan oyuncunun göz le ri dolar. V e o sırada da, Polonius Ham let ile birlikte izler oyu nu. İşte tam o sırada, sahnedeydi, hemen Polonius’un yerine eğildi, aktörün gözündeki bir damla yaşı parmağına aldı, dönüp H am let’e uzatarak, «B akın nasıl da ağlıyor efen dim iz» dedi. Bana bunu yapacaksın demesine gerek kalmamıştı. Ben hiç bunu mu yapacağım dememiştim de.
B ir de çok takıldığım ız zaman dönerdik kendisine... «N e yapa cağız?» der gibilerden. «B en senin yerinde olsam, şöyle yaparım » derdi. Y oksa illa «böyle yap» diye empoze etmezdi. Mümkün ol duğu kadar da ne yapacağımızı sahneye çıkmadan anlatırdı. Fakat heyecanlandığı bir kaç oyun vardır ki, çoğu zaman da bazı kendi oynamak istediği rollerde olurdu bu... N e de olsa kendisi de aktördü.. O zaman sahneye çıkar aramızda dolaşırdı. Mesela «K arakolda»da oldu bu. V e bir sevdiği de piyeslerde perdeyi açıp kapamaktı. Oynamaz fakat perdeyi açarak başını dayar bizimle oynar gibi izler ve perdeyi kapatır, açardı.
SIRM EN
—Saym Taner siz onu oyuncu
olarak seyrettiniz.
Biraz
önce mücap O f-
luoğlu'nun sözünü ettiği bölümde Hamlet’
in oyunculara nasıl oynamaları gerektiğini
anlatan kısa bir repliği vardır pek ünlü:
Ö lçülü ol, ama fazla da duygusuz olma..
Bağırma, vb., gibi şimdi olduğu gibi
ah-( A rk a s ı 10. s a y fa d a ) Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği