• Sonuç bulunamadı

Öğretmenlerdeki Merhamet Düzeylerinin Cinsiyet, Kıdem, Branş Ve Algılanan Anne-Baba Tutumlarına Göre İncelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Öğretmenlerdeki Merhamet Düzeylerinin Cinsiyet, Kıdem, Branş Ve Algılanan Anne-Baba Tutumlarına Göre İncelenmesi"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ÖĞRETMENLERDEKİ MERHAMET DÜZEYLERİNİN CİNSİYET,

KIDEM, BRANŞ VE ALGILANAN ANNE-BABA TUTUMLARINA

GÖRE İNCELENMESİ

Büşra Aydemir

YÜKSEK LİSANS TEZİ

FELSEFE GRUBU EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(3)

i

TELİF HAKKI VE TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla tezin teslim tarihinden itibaren… (…) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı: Büşra

Soyadı: AYDEMİR

Bölümü: Felsefe Grubu Öğretmenliği İmza:

Teslim tarihi:

TEZİN

Türkçe Adı: Öğretmenlerdeki Merhamet Düzeylerinin Cinsiyet, Kıdem, Branş Ve Algılanan Anne-Baba Tutumlarına Göre İncelenmesi

İngilizce Adı: Investigation of Teachers’ Level of Compassion To Gender, Seniority, Branch and Mother-Father Attitudes

(4)

ii

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dışındaki tüm ifadelerin şahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı: Büşra AYDEMİR İmza: ……….………

(5)
(6)

iv

ÖĞRETMENLERDEKİ MERHAMET DÜZEYLERİNİN CİNSİYET,

KIDEM, BRANŞ VE ALGILANAN ANNE-BABA TUTUMLARINA

GÖRE İNCELENMESİ

(Yüksek Lisans Tezi)

Büşra Aydemir

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Temmuz, 2018

ÖZ

Bu çalışmanın amacı, öğretmenlerin merhamet düzeylerinin cinsiyet, kıdem, branş ve algılanan anne-baba tutumlarına göre incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim öğretim yılının bahar döneminde Ankara’daki belirlenen okullarda görevine devam etmekte olan ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenleri oluşturmuştur. Çalışmaya 394 kadın öğretmen ve 206 erkek öğretmen olmak üzere, toplam 600 öğretmen katılmıştır. Araştırmada, öğretmenlerin merhamet düzeyini belirlemek amacıyla, Pommier (2010) tarafından geliştirilmiş ve uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışması Akdeniz ve Deniz (2016) tarafından yapılmış “Merhamet Ölçeği” (Orijinali: The Compassion Scale) adı verilen ölçekten faydalanılmıştır. Ayrıca, araştırmadaki bağımsız değişkenlere yönelik olarak araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Çalışmada, betimsel araştırma yöntemi (Alan araştırması) kullanılmış olup, verilerin analizinde betimsel ve ileri istatistik teknikleri kullanılmıştır. Elde edilen verilerin ortalama ve standart sapmaları hesaplanmıştır. Veri türüne göre, cinsiyet gibi ikili gruplarda t testi, kıdem gibi ikiden fazla gruplarda tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, kadın öğretmenler erkek öğretmenlerden daha merhametlidir. Merhamet düzeyinin “1-5” ve “6-10” kıdem yıllarında düşük olduğu, “11-15”, “16-20” ve “21-25” kıdem yıllarında yükseldiği, “26 ve üzeri yıl” kıdem yıllarında düştüğü görülmektedir. Edebiyat öğretmenleri, psikolojik danışmanlık ve rehberlik öğretmenleri, sosyal bilgiler dersleri öğretmenleri ve sınıf öğretmenleri erkek meslek lisesi alan dersleri öğretmenlerinden daha merhametlidir. Öğretmenlerin annelerini algılamalarına göre,

(7)

v

merhamet düzeyleri arasındaki fark anlamlı değildir. Babasını duyarlı, merhametli, destekleyici olarak algılayan öğretmenler; babasını duyarlı, merhametli, destekleyici olarak algılamayan öğretmenlerden daha merhametlidir. Babasını hoşgörüsüz olarak algılayan öğretmenler ile hoşgörüsüz olarak algılamayan öğretmenler arasındaki merhamet düzeyi farkı anlamlı değildir. Babasını otoriter, cezalandırıcı olarak algılayan öğretmenlerin merhamet düzeyi; otoriter, cezalandırıcı olarak algılamayan öğretmenlerden daha düşüktür.

Anahtar kelimeler: Merhamet, Öğretmen, Cinsiyet, Kıdem, Branş, Anne-Baba Tutumu Sayfa Adedi: 70

(8)

vi

INVESTIGATION

OF TEACHERS’ LEVEL OF COMPASSION

TO

GENDER, SENIORITY, BRANCH AND MOTHER-FATHER

ATTITUDES

(M.S. Thesis)

Büşra Aydemir

GAZI UNIVERSITY

GRADUATE SCHOOLOF EDUCATIONAL SCIENCES

July, 2018

ABSTRACT

This study is aimed to the investigation of teachers' compassion levels according to gender, seniority, branch and parents attitudes. The subject group of the study is composed of teachers of primary and secondary education institutions that are continuing their duties in the designated schools in Ankara during the spring semester of 2016-2017 academic year. Among 600 teachers, 394 of them are female and 206 of them are male, participated in the study. In the study, a scale called "The Compassion Scale" developed by Pommier (2010), the study of validity and reliability was done and adaptad by Akdeniz and Deniz (2016), is used in order to determine the teachers' level of compassion. In addition, the "Personal Information Form" prepared by the researcher isused for the independent variables in the research. In this study descriptive research method is used and descriptive and advanced statistical techniques are used in the analysis of the data. The averages and standard deviations of the obtained data are calculated. According to the data type, ‘’t test’’is used in groups which havecertain variables such as gender, ‘’one-way analysis of variance’’ is used in groups which have more variables such as seniority. According to the findings of the research, female teachers are more compassionate than male teachers. It is exactly seen that the level of compassion decrease in the years from 1 to 5, 6 to 10, however; from 11 to 15, 16 to 20, 21 to 25 the level is observed to increase in the years of seniority. In addition to this process, the level of compassion after 25 years in the seniority continues to decrease as in the first years of teaching. Literature teachers, psychological counseling and guidance teachers, social studies lessons teachers and class teachers are more compassionate than male field lessons teachers of vocational high schools. According to the teachers' perception of their mothers, the distinction between compassion levels does not have any importance. Teachers who percept their fathers as sensitive, compassionate, supportive are more compassionate than teachers who do not percept their fathers as the same way. The

(9)

vii

distinction between in the level of compassion of the teachers who percept their fathers as intolerant with the teachers who do not percept them as intolerant does not have any importance as well. The level of compassion of the teachers who percept their fathers as authoritarian, punitive is less than the teachers’ who do not percept them as authoritarian and punitive.

Key Words: Compassion, Teacher, Gender, Seniority, Branch, Mother-Father Attitudes Page Number: 70

(10)

viii

İÇİNDEKİLER

TELİF HAKKI VE TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU ... i

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI ... ii

JÜRİ ONAY SAYFASI ... iii

ÖZ ... iv

ABSTRACT ... vi

İÇİNDEKİLER ... viii

TABLOLAR LİSTESİ ... x

BÖLÜM 1 ... 1

GİRİŞ ... 1

Problem Durumu ... 1 Araştırmanın Amacı ... 3 Araştırmanın Önemi ... 4 Sayıltılar ... 5 Sınırlılıklar ... 5 Tanımlar ... 5

BÖLÜM 2 ... 6

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ... 6

Pozitif psikoloji ... 6

Merhamet ... 8

Merhamet Duygusunun Gelişimi ve Ailenin Rolü ... 12

Toplumsal Merhamet ... 16

(11)

ix

İslam Dini Bağlamında Merhamet ... 25

İlgili Araştırmalar... 26

BÖLÜM 3 ... 31

YÖNTEM ... 31

Araştırmanın Modeli ... 31

Çalışma Grubu ... 31

Veri Toplama Araçları ... 32

Kişisel Bilgi Formu ... 33

Merhamet Ölçeği ... 33

Verilerin Toplanması ... 34

Verilerin Analizi ... 34

BÖLÜM 4 ... 35

BULGULAR VE YORUM ... 35

Cinsiyete Göre Öğretmenlerin Merhamet Düzeyleri ... 35

Kıdeme Göre Öğretmenlerin Merhamet Düzeyleri ... 36

Branşa Göre Öğretmenlerin Merhamet Düzeyleri ... 38

Algılanan Anne-Baba Tutumlarına Göre Öğretmenlerin Merhamet Düzeyleri ... 40

BÖLÜM 5 ... 45

SONUÇ VE TARTIŞMA ... 45

Öğretmenlerin cinsiyete göre merhamet düzeyleri ... 45

Öğretmenlerin kıdeme göre merhamet düzeyleri... 46

Öğretmenlerin branşa göre merhamet düzeyleri ... 46

Öğretmenlerin algılanan anne-baba tutumuna göre merhamet düzeyleri ... 47

Öneriler ... 48

KAYNAKLAR ... 49

EKLER ... 53

EK 1. Kişisel Bilgi Formu ... 54

(12)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo1. Çalışma Grubunu Oluşturan Öğretmenlerin Değişkenlere Göre Dağılımları 32

Tablo 2. Öğretmenlerin Cinsiyete Göre Merhamet Düzeyleri Aritmetik Ortalamaları,

Standart Sapmaları ve t Değeri ………. 35

Tablo 3. Öğretmenlerin Kıdeme Göre Merhamet Düzeyleri Aritmetik Ortalamaları,

Standart Sapmaları ve F Değeri ……… 36

Tablo 4. Öğretmenlerin Branşa Göre Merhamet Düzeyleri Aritmetik Ortalamaları,

Standart Sapmaları ve F Değeri ……… 38

Tablo 5. Öğretmenlerin Algılanan Anne Tutumlarına Göre Merhamet Düzeyleri Aritmetik

Ortalamaları, Standart Sapmaları ve t Değeri ………. 40

Tablo 6. Öğretmenlerin Algılanan Baba Tutumlarına Göre Merhamet Düzeyleri Aritmetik

(13)

1

BÖLÜM 1

GİRİŞ

Problem Durumu

Pozitif psikoloji, psikolojinin önemli alt dallarından biridir. Psikolog, Dr. Martin Seligman, psikoloji bilimini erdemin önemine değinmediği için eleştirmiş ve öğrenilmiş iyimserlik kavramını geliştirerek, pozitif psikolojiyi kurmuştur.

Psikoloji günümüzde alkolizm, depresyon, şizofreni gibi rahatsızlıkları iyileştirmede etkili olabilmektedir. Ancak kalıcı mutluluğa ulaşmak, yaşam doyumunu sağlamak gibi konular da insanlık için önem teşkil etmektedir. Pozitif psikoloji, eksik kalan bu yönü tamamlama hedefindedir. Seligman’a göre pozitif psikoloji, belirlenmiş mutluluk alanlarından daha üst düzeyde bir mutluluk yaşamanın yollarını ortaya koymaktadır. Pozitif psikolojinin üç temel direği bulunmaktadır. Bunların ilki, olumlu duygu çalışmalarıdır. İkincisi; güçler, erdemler ve yetenekleri kapsayan olumlu özelliklerle ilgili çalışmalardır. Üçüncüsü ise, olumlu duyguları destekleyen olumlu kurumlarla ilgili çalışmalardır (Seligman, 2007, s. XI-XIII)

Pozitif psikoloji insan doğasındaki yanlış sayılan, kusurlu görülen noktaları düzeltmekten ziyade; olumlu olan yönleri ön plana çıkarmayı, kişinin kendisine ve topluma faydalı olurken aynı zamanda doyum sağlamasını hedefler. Psikolojinin diğer alt dallarına rakip olmayı amaç edinmeyen bu alan, var olanlara katkıda bulunmaya çalışır. Bireyin güçlü yanlarına, kişiliğine, olumlu özelliklerine ve yeteneklerine eğilerek bireyi daha verimli hale getirmek bu alanın önceliğidir (Biricik, 2012, s.29).

(14)

2

Pozitif psikoloji, psikolojinin diğer alt dallarıyla kıyaslandığında yeni bir alan olarak değerlendirilmektedir. Bu alanda ele alınan kavramların birçoğu hakkındaki çalışmalar henüz yeterli seviyeye ulaşmamıştır. Pozitif psikolojinin ele aldığı önemli kavramlardan olan merhamet de bunlardan biridir (Uysal, 2013, s.251-259). Merhamet, Türkçe sözlükte “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” olarak tanımlanmıştır (Türk Dil Kurumu [TDK], 1998).

Merhamet psikoloji, toplumsal ve sosyal iletişim, öğretim yöntemleri gibi pek çok alanda yapılan çalışmalara konu olmaktadır. Dutton, Frost, Lilius, and Worline (2005), bireysel merhametin topluma nasıl yansıdığını örgütsel bir yapı içinde ele almıştır. Immordino-Yang, McColl, Damasio, and Damasio (2009), merhameti ve hayranlığı beyindeki sinirsel bağlantılar üzerinden incelemişlerdir. Biberci (2010), 2-7 yaş arası çocuklarda sevgi ve merhamet değerinin hadisler ışığında öğretimi üzerine bir çalışma yapmıştır. Yüksel ve Adıgüzel (2012), ilköğretim öğrencilerindeki merhamet ve şefkat değer algılarını belirlemek üzerine değerler eğitiminde karikatür kullanımı ile ilgili bir çalışma yapmışlardır. Gör (2013), ilköğretim din kültürü ve ahlak bilgisi öğretim programında merhamet değerinin nasıl yer aldığını, öğretim süreçlerine nasıl aktarıldığını incelemiştir. Akdeniz (2014), farklı merhamet düzeylerine sahip üniversite öğrencileri üzerinde depresyon, anksiyete, stres ve duygusal zekayı inceleyen bir çalışma yapmıştır.

Salazar (2015), merhamet, yakınlık, güven ve sosyal destek arasındaki ilişkileri aynı cinsiyetteki arkadaşlıklar üzerinde incelemiştir. Küçükaydın (2015), Fen Bilimleri derslerinde merhamet eğitimi üzerine bir çalışma yapmıştır. Pommier (2010) , “Merhamet Ölçeği” (Orjinali: The Compassion Scale) adı verilen ölçeği geliştirmiştir. Ölçeğin Türkçeye uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışması ise Akdeniz ve Deniz (2016) tarafından gerçekleştirilmiştir. İşgör (2017) çalışmasında, merhamet düzeyinin öznel iyi oluş üzerindeki yordayıcı etkisini üniversite öğrencileri üzerinde incelemiştir. Hacıkeleşoğlu ve Kartopu (2017), üniversite öğrencilerinin merhamet düzeylerinde dindarlık eğilimlerine göre herhangi bir farklılık olup olmadığını inceleyen bir çalışma yapmışlardır.

Günümüzde bilim, teknoloji ve bunlara bağlı olarak maddi olanakların sürekli gelişiminin aksine, insani değerlerin giderek azaldığı görülmektedir. Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de, her gün bir yenisi eklenen cinayet, şiddet, cinsel istismar, terör haberlerine tanık olunmaktadır. İnsanlığı yok eden bu davranışları engelleyerek, ilişkilerin temeline

(15)

3

empati, sevgi, saygı, anlayış, yardımlaşma gibi değerleri koyacak duygulardan biri de merhamettir. Merhamet, insanı kendine ve karşısındakine iyilik ve yardım etmeye yönlendiren bir duygudur (Aydın, 2014, s.5-6).

İnsanın temel duygularından biri olan merhamet duygusu insana; affetmeyi, yardım etmeyi, şiddetten uzak davranmayı, adaletli olmayı, şefkatle yaklaşmayı öğretir. Merhamet, insanlık kavramının özünde var olmasına rağmen bireyde davranış olarak açığa çıkması için yaşantılar yoluyla öğrenilmesi gerekir. Bu öğrenimin öncelikle aile ortamında gerçekleşmesi, sonrasında bireyin yaşantısına yön veren eğitim ortamına aktarılması gerekmektedir. Yetişmekte olan genç nesillerin, içinde yaşadıkları günlük çevre ve etkilendikleri medya aracılığıyla merhametten çok merhametsizlik içeren durumlara maruz kalmaları, onların merhamet ile eğitim ortamında karşılaşmalarını zorunlu kılmaktadır. Okullarda öğretmen ve öğrenciler arasında yaşanan şiddet olayları haberleri, merhametin eğitim ortamındaki gerekliliğini göstermektedir. Merhamet duygusunun varlığı beraberinde anlayışlı, destekleyici, güven verici tutum ve davranışları getirmektedir. Ayrıca karşılıklı hoşgörüyü, duyarlılığı, bağlılığı, sevgi ve saygı duymayı kolaylaştırmaktadır. Tüm bunların okul ve sınıf ortamında bulunması ise, öğrencilerin merhamet gibi değerleri kazanmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda, etkileşime açık ve işbirliğini destekleyici bir sınıf ikliminde istenmeyen davranışların önlenmesi, istendik davranışların oluşması kolaylaşmaktadır. Öğrenme süreci daha etkili ve verimli bir biçimde gerçekleşmektedir. Eğitim ortamında olması beklenen merhamet düzeyi yüksek öğretmenler, öğrencilerine iyi bir örnek teşkil edecek olup, bu sayede olumlu bir eğitim ortamı oluşturarak öğrenme düzeylerinin artmasına da katkı sağlayacaklardır. Yapılan bu araştırma bu düşüncelerden hareketle ortaya çıkmıştır.

Araştırmanın Amacı

Araştırmada, öğretmenlerin merhamet düzeylerinin cinsiyet, kıdem, branş ve algılanan anne-baba tutumu değişkenlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki alt problemlere cevaplar aranmıştır:

1. Öğretmenlerin merhamet düzeyleri cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?

(16)

4

2. Öğretmenlerin merhamet düzeyleri kıdemlerine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?

3. Öğretmenlerin merhamet düzeyleri branşlarına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?

4. Öğretmenlerin merhamet düzeyleri algılanan anne-baba tutumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?

Araştırmanın Önemi

Öğretmenlik mesleğinde merhamet duygusu, öğretmenin öğrencilere yaklaşımını ve öğrenme yaşantısını büyük oranda etkileyen bir unsur olması bakımından önemlidir. Merhamet duygusunun varlığı, öğretmenlerin öğrencilerine olan anlayışlı, destekleyici ve güven verici tavırlarını arttırmaktadır. Bu duygu, beraberinde diğer olumlu duyguları getirerek sınıfın sevgi, saygı, duyarlılık, bağlılık ve bütünlük içeren bir ortama dönüşmesine katkıda bulunur.

Öğrenciler genellikle aile bireylerini ve öğretmenlerini rol model alırlar. Merhamet duygusunu edinme yollarında biri model alma yoluyla öğrenmedir. Bu nedenle öğretmenlerin merhamet duygusuna sahip olmaları ve merhametli davranışlar sergilemeleri öğrencilerin merhamet duygusunu kazanması açısından önemlidir.

Her öğrencinin ihtiyacı ve öğretmenlerinden beklentileri farklıdır. Bazı öğrenciler merak duygusunun giderilmesini beklerken, bazıları ise ilgi ve sevgi bekler. Merak duygusu bilgi birikimi ve doğru bir yönlendirme ile giderilebilirken, ilgi ve sevgi ihtiyacı merhametli davranışlar ile giderilebilir. Bu nedenle merhamet düzeyi yüksek olan öğretmenler, öğrencinin kendisinden beklentisini daha kolay bir şekilde karşılayabilir, ona gereken sevgi ve ilgiyi gösterebilir.

Merhamet duygusu, öğretmen ve öğrenciler arasındaki iletişim sürecini olumlu hale getirmeye yardımcıdır. Sınıf içinde etkileşime açık ve işbirliğini destekleyici bir eğitim iklimi oluşmasında etkili olur. Ayrıca, merhamet duygusu sınıf ortamında istenmeyen davranışların önlenmesini ve istenilen davranışların oluşmasını desteklemektedir. Böylece sınıf içi yaşantıları kolaylaştırmakta, öğrencilerin derslere olan ilgi ve motivasyonunu arttırmakta, öğrenme sürecini daha etkili ve verimli hale getirmektedir.

(17)

5

Tüm bunlar göz önünde bulundurularak yapılan bu araştırma, öğretmenlerin merhamet düzeylerini etkilediği varsayılan temel değişkenleri incelemesi ve bu bağlamda merhamet olgusunu ele alarak, ona ışık tutması bakımından önemlidir. Merhamet duygusunu, öğretmenler üzerinde inceleyen daha önce Türkiye’de yapılmış herhangi bir akademik çalışmaya rastlanmamıştır. Merhamet üzerine yapılan çalışmaların sınırlılığı göz önünde bulundurularak, öğretmenlik mesleği bağlamında böyle bir çalışmanın ilk kez yapılmasının pozitif psikoloji alanına katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

Sayıltılar

Araştırmada çalışma grubunu oluşturan öğretmenlerin;

1. Araştırma için Ankara’dan seçilen çalışma grubunun, Türkiye’de aynı kademelerde görev alan diğer öğretmenleri temsil ettiği varsayılmıştır.

2. Araştırmada kullanılan ölçme aracının öğretmenlerin merhamet düzeyini ölçtüğü varsayılmıştır.

Sınırlılıklar

Bu araştırma;

1. 2016-2017 eğitim öğretim yılının bahar döneminde, Ankara’daki belirlenen okullarda görevli ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenleri ile

2. Araştırmada kullanılan “Merhamet Ölçeği” ve değişkenlere yönelik “Kişisel Bilgi Formu”ndan elde edilen veriler ile sınırlıdır.

Tanımlar

Merhamet: “Başkasının güçsüzlük, sıkıntı ve derdine ilgi duyma, onun durumuna acıma ve

(18)

6

BÖLÜM 2

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Pozitif psikoloji

Psikoloji biliminin bir alt dalı olan pozitif psikoloji, son yıllarda gelişme gösteren bir çalışma alanıdır. Pozitif psikolojinin kurucusu, Pennsylvania Üniversitesi profesörü Martin E.P. Seligman’dır. Seligman, psikoloji bilimini sadece patolojik olgularla sınırlı kaldığı, erdemlerin insan hayatındaki önemine değinmediği gerekçesiyle eleştirmiştir. Öğrenilmiş iyimserlik kavramını geliştirerek pozitif psikolojiyi ortaya çıkarmıştır.

Psikolojideki ilerlemeler sayesinde ruh hastalıklarına yönelik etkili tedavi yöntemleri bulunmuştur. Ancak modern çağ insanları, değişen dünya koşullarıyla birlikte artan ekonomik sıkıntılar, doğal afetler ve terör olaylarıyla yaşamını anlamlı kılan değerleri aramaya ve sorgulamaya başlamıştır. Bu arayış, pozitif psikolojinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Pozitif psikoloji; mutluluk, öznel iyi oluş, yaşam doyumu, iyimserlik, ümit, olumlu benlik, özgecilik, merhamet, psikolojik dayanıklılık, sevgi ve bağlılık gibi pek çok çalışma alanına sahiptir.

Pozitif psikoloji, bireylerin belirlenmiş mutluluk alanlarının daha üst düzeylerinde bir yaşam sürmesinin yollarını aramaktadır. Mutluluğun kalıcı olarak artırılabileceğini, olumlu insan motivasyonlarının özgün olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla gerçek mutluluk, kişinin en temel güçlerini belirleyip, geliştirmesinden ve onları günlük yaşamının her aşamasına aktarmasından kaynaklanmaktadır (Seligman, 2007, s. xi-xiv).

Pozitif psikoloji üç temel dayanak noktasına sahiptir: Olumlu duygu çalışmaları, olumlu özellik (güç, erdem, yetenek) çalışmaları ve tüm bunları destekleyen demokrasi, güçlü

(19)

7

aileler, özgür araştırmalar gibi olumlu kurumlarla ilgili çalışmalardır. Örneğin, intihara eğilimli bireyler yalnızca acılarının dindirilmesiyle ilgilenmezler. Erdemlere, amaçlara, dürüstlüğe, anlama önem verirler. Terapistler, bu bireylerin güçlü yönlerini belirlemelerine ve geliştirmelerine yardım ederler. Olumlu duyguları ortaya çıkaran yaşantılar, olumsuz duyguların kısa sürede dağılmasını sağlarlar. Ruhsal bozukluklara ve şanssızlıklara karşı tampon görevi görürler. Aile gibi toplumsal yaşamın temel kurumları ise, destekleyicilik işlevini yerine getirirler. Sonuç olarak pozitif psikoloji, birey kendisini gelip geçici zevkler, yetersiz haz ve anlam duygusu arasında sıkışmış hissederken, bireye bu histen arınmak için bir umut ışığı yakmayı hedeflemektedir (Seligman, 2007, s. xi-xiv).

Psikoloji bilimi gibi pozitif psikoloji de bilimsel yöntemler kullanır. Pozitif psikolojiyi sadece olumlu düşünmeye ve olumlu duygulara indirgemek yanlıştır. Bir kişisel gelişim hareketinden çok daha fazlasını içerir. Bireyleri ve toplumu, nelerin güçsüz hale getirdiği ile değil, onları nelerin geliştirdiği ve güçlendirdiği ile ilgilenir. Pozitif deneyimlere üç zaman boyutu ile yaklaşır: Geçmiş (iyi oluş ve yaşam doyumu); şimdi (mutluluk ve akış deneyimi); gelecek (iyimserlik ve umut) (Hefferon & Boniwell, 2014, s. 2-11).

Pozitif psikoloji, bireyin ruh sağlığının pozitif olmasını hedefler ve pozitif ruh sağlığının altı temel yönü vardır: Kendini anlama, özerklik, gerçeklik algısı, çevrede etkili bir varlık olmak, sevme yeteneği, kişilerarası ilişkilerde yeterlilik geliştirmedir. Birey öncelikle kendini olumlu bir şekilde değerlendirebilmelidir. Kararlarını özerk bir şekilde vermeli ve bağımsız davranabilmelidir. Etrafındaki diğer bireylerin duygu ve düşüncelerini anlamalı, çevresine uyum sağlamalıdır. Sevgi duygusunu edinmeli, etkili bir iletişim kurmalı, ait olma ihtiyacını doyurmalıdır. Pozitif ruh sağlığına sahip olan bireylerde bulunması beklenen temel yetkinlikler bunlardır (Veenhoven’den aktaran Eryılmaz, 2014, s. 6). Pozitif psikologlar olumlu duygular, motivasyon ve hayal gücünün daha çok kullanılması ile çocuk eğitiminin geliştirilebileceğini savunmaktadırlar. Ayrıca, aile hayatının geliştirilmesi yönünde ebeveynlik, sorumluluk, aşk ve sevginin daha iyi anlaşılmasının gerekliliğinin altını çizmektedirler. Psikoterapinin geliştirilmesi için; umudun, öz-iyileşmenin, anlamın vurgulanmasının gerekliliği bu alandaki tartışma konularından biridir. İnsanların iş tatminlerinin artırılması; güven, iletişim ve özgeciliği destekleyecek yaşantıların keşfedilmesi; manevi dürtülerin daha iyi anlaşılıp geliştirilmesi ile örgüt, topluluk ve toplumun genelinde elde edilecek kazanımlar da bir diğer tartışma konusudur (Hefferon & Boniwell, 2014, s. 13-14).

(20)

8

Merhamet

Merhamet, pozitif psikolojinin çalışma alanlarından biridir. İnsanın doğasında bulunur ve diğer varlıklarla olan ilişkisini etkiler. Hökelekli (2011)’nin belirttiği üzere “Merhamet, başkasının güçsüzlük, sıkıntı ve derdine ilgi duyma, onun durumuna acıma ve şefkat gösterme, onunla birlikte ıstırap çekmedir.” (s. 13). Bir diğer tanıma göre ise merhamet; “Hassas bir yüreğin susamışa su, güçsüze güç olması, düşeni kaldırmasıdır; üzüntüyü sevince, çaresizliği çözüme, gözyaşını sevince dönüştürmesidir.” (Altuntaş, 2011, s. 17). Merhametin anlamca karıştırıldığı duygular vardır. Şefkat ve empati bu duygulardandır. Merhamet onlarla kesişim kümesi oluşturur. Bu duygular yaşantı içinde yan yana ya da birbirinin yerine kullanılan ama aynı anlama gelmeyen kavramlardır. Empati, kendini bir başkasının yerine koyabilmeyi ifade eder. Şefkat, birine sevecenlik ve yakınlıkla yaklaşmayı içerir. Merhamet ise, başkasının acısını hissedip, ona yardımcı olmayı istemektir. Empati merhametin önkoşuludur, o merhametten çıkarıldığında geriye acıma duygusu kalır. Yani bireyler bir başkasının acı, üzüntü gibi duygularına varamadığında, ortaya çıkan karşı duygu sadece acıma ile sınırlı kalır. Acıma, başkasının durumuna tepeden bakmakla özdeştir. Acı çekene seyirci kalmaktır (Öncü, 2015. s. 31).

Merhamet, kişinin içsel olarak hissettiği acıma duygusundan ötedir. Kişiyi harekete geçirir. Hasta bir kişiyle karşılaşıldığında, kişinin sadece acıyarak seyretmesi merhamet değildir. Merhamet duyan kişi, bu konuda harekete geçerek hasta kişinin sağlığına kavuşabilmesi için çabalar. Aç olan birini görünce, onun karnını doyurması için yardım eder, lokmasını onunla bölüşür (Yılmaz, 2011, s. 7).

Özgeci davranışı da içinde barındıran merhamet duygusuna sahip birey, başkalarının kendisinden daha önemli olduğunu düşünür. Bu daha fedakâr bir bakış açısı olarak, günümüz dünyasına ve merhamet anlayışına daha uygundur. Böylece, insanlar diğerlerini düşündüğü zaman, onları kendileriyle ilgisi olmayan insanlar olarak değerlendirmezler. Kayıtsız kalan canlılar olmaktan çıkarlar. Bir insan, başkalarının çıkarlarını gözeten, fedakar ve merhametli bir tavır alışa sahip olduğunda, nereye giderse gitsin yalnız kalmaz ve trajediyle karşılaştığında yardıma koşan merhametli insanları çevresinde bulabilir. Bu merhametin yansıma biçimidir (Dalai Lama, 2002, s. 104-115).

Merhamet, dünyayı yaşanabilir ve güvenli kılma duyarlılığını içerir. İyi niyetli yaklaşım, karşı tarafın derdiyle dertlenme ve onun sorununa çözüm bulma arzusunu barındırır. Merhamet değerinin karşıtları; acımasızlık, duyarsızlık, zalimlik, bencillik, sertlik,

(21)

9

alaycılık, katı yüreklilik, ilgisizlik olabilir. Merhamet içinde adaleti ve eşitliği taşır. Merhamet duygusuyla yapılan iyilikler ve yardımlar, belirli bir hukuki ölçüye göre yapıldığında adalet açığa çıkar. Merhamet duygusu ile yaklaşılan kişinin kimliği ve kişiliği gözetilmediğinde, ayrım yapılmadığında eşitlik ortaya çıkar. İlkesel olarak evrensel olan merhamet duygusu, bireyin günahkâr olmasını, ahlaki olarak kötü olmasını dikkate almaz. Kine kin eklemeyi reddeder. Yaşamda karşılaşılan acıda ve güçlükte eşitlik yoktur, lakin merhamet bireylere acı ve güçlüğün kendileri dahil herkes tarafından yaşanma ihtimalini hatırlatarak eşitliği öğretir. Tüm zorluklar insanlar içindir, her kötü durum her bireyin başına gelebilir. Karşılaşılan zorluk ve acı herkesi kırılganlaştırabilir. Bu bakış açısıyla, insanlığın eşit değer taşıdığı bir dünyada merhamet barınabilir ve çoğalabilir. Merhametin başlangıcı ve en küçük birimi, bireyin karşısındakinin acısına üzülmesidir. Karşısındakinin acısını paylaşmak, onu sadece onaylamak demek değildir. (Hökelekli, 2011, s. 14).

Merhametin, üzüntü ve sevgi duygularının bir karışımı mı, sevginin bir alt türü mü, bir başkasının sıkıntısının vekâleten yaşanması mı, ahlaki olarak güvenilmez bir rehber mi yoksa bir dayanak mı olduğu kuramcılar için bir tartışma konusudur. Ancak genel olarak gruplamak gerekirse merhamet; kimine göre empatik sıkıntı hali, kimine göre üzüntü ve sevincin bir karışımı, kimine göre diğer tüm duygulardan farklı bir görünüşe sahip bir duygu durumudur (Atalay, 2015, s.8).

Bir diğer tartışma konusu da “Sevgi, korku, güven, keder gibi insani duygulardan biri olan merhamet doğuştan mı gelir, sonradan mı öğrenilir?” sorusudur. Psikologların büyük bir bölümü, merhametin doğuştan geldiği ve öğrenmeyle şekillendiği düşüncesinde hemfikirdirler. Duygu olarak tüm insanlarda aynı ve ortak olan merhamet, davranışa farklı biçimlerde yansımaktadır (Özbay & Göka, 2004, s. 77).

Toplum yazarı olarak bilinen Eric Hoffer’a göre, ruhun panzehiri merhamettir. İnsan ruhunda bulunan sadakat, iman, cesaret, sorumluluk gibi iyi niteliklerin hepsi kötü niteliklere dönüşebilir. Merhamet duygusu insanları bu dönüşümden uzak tutarak, korur (Hoffer’dan aktaran Özbay & Göka, 2004, s. 78-79).

Merhamet tedavi edici bir niteliğe sahiptir. Merhamet duygusu içindeki birey sadece verir, karşılık almakla ilgili bir fikri zihninde barındırmaz. Diğeri, kendisinden bir şey aldığı için ona karşı şükran duyar. Birey merhamet gösterdiği kişiye, paylaşılacak pek çok çiçekle gelmiştir. Merhamet gösterilen kişi buna izin vermiştir, bu yüzden ona karşı şükran duyulur. Merhamet basitçe vermek demektir. Merhametli birey dünyanın en zenginidir.

(22)

10

Onun bir engeli yoktur, o özgürdür. Teşekkür edilmesini beklemeden kendi yoluna devam eder. Merhamet sahibi birey, olağanüstü bir sevgiyle enerjisini karşısındakiyle paylaşır. Bu aynı zamanda ruh için bir tedavidir. Merhamet, koşulsuz bir duygudur. Birey sadece kendisine karşı dostça yaklaşanlara, yakınlarına değil, herkese karşı merhamet duymalıdır. Bireyin başkalarına karşı merhamet duyabilmesi için, öncelikle kendisine karşı merhamet duyması gerekir. Çünkü birey kendini sevmezse, başkalarını sevemez ve onlara merhamet duyamaz. Merhamet bir kişinin içinde oluştuğunda, o kişinin etrafındaki herkes iyileşir ve böylece milyonlarca kişi iyileşebilir (Osho, 2007, s. 159-171).

Kişinin merhamet duygusunun çevresindekilere olduğu kadar kendisine de olumlu etkileri bulunmaktadır. Ulaşılan merhamet duygusunun büyüklüğü arttıkça zorluklarla mücadele gücü, zorlukları olumlu koşullara dönüştürme kabiliyeti de artar. Umutsuzluğa olan eğilim azalır. Merhamet, bir içsel güç kaynağı olarak nitelendirilebilir (Dalai Lama, 2002, s. 118-120).

Merhametin iyileştirici gücünden psikoloji bilimi “Merhamet Odaklı Terapi” ile faydalanır. Merhamet odaklı terapi, psikoterapide merhametin etkin olduğu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın çıkış noktası, yüksek utanç derecesi olan, acımasız öz-eleştiri sahibi bireylerdir. Bu bireyler kendilerine yönelik olarak nazik davranma ve merhamet duyma; başkalarıyla olan ilişkilerinde güven ve sıcaklık hissi üretmede problemler yaşamaktadırlar. Bu yaklaşım, bu ve benzeri problemlerin merhametin iyileştirici özelliğinden yararlanılarak giderilebileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca merhametli zihin eğitimiyle, bireylerin merhametli niteliklerini ve becerilerini geliştirmek amaçlanmaktadır (Gilbert, 2009, s. 199-208).

Bireyler merhamet odaklı terapi ile kendilerine yönelik olan kınama ve suçlamayı bırakıp, sorumluluk alma ve hisleriyle baş etmeyi öğrenmektedirler. Sevecenlik duygusu ile hareket etmek, duyguları görmezden gelmek yerine onlarla karşı karşıya kalarak onları anlamak hedeflenir. Bireyin dikkati merhametli davrandığı ve kendisine öyle davranıldığı zamanlara yönlendirilir. Dikkati odaklayarak, olumsuzluklar nedeniyle olumlulukları gözden kaçırmasının önlenmesi, daha dengeli bir bakış açısı kazanması sağlanır. Bireyin güçlü yönlerini belirlenmesi, bu sayede o olumlu nitelikleri göz önünde bulundurarak davranışlarda bulunması sağlanır. Birey, yeni deneyimler yaşaması için teşvik edilir. Bireye cesaret, sıcaklık, merhamet ve naziklik içeren davranışlarda bulunması öğretilir. Olumlu duygulara maruz kalmayı teşvik eden egzersizler uygulanır. Birey sonuca değil,

(23)

11

çabaya; göreve değil, sürece odaklanmaya yönlendirilir. Bireyin önce kendisini çok merhametli bir kişi olarak hayal etmesi, bunu her boyutuyla değerlendirilmesi sağlanır. Düşünme yoluyla, merhametli olma yolunda pratikler yapılır (Gilbert, 2009, s. 199-208). Merhametin kullanıldığı bir diğer terapi yöntemi de hayır terapisidir. Hayır terapisine alınan bireylere dertli ve yardıma ihtiyaç duyan insanların yanında olmak, onlara merhamet göstermek telkin edilir. Bu terapi ile bireylerin merhamet aracılığıyla pozitif bir iç dünyaya kavuşması amaçlanır (Yılmaz, 2011, s. 7).

Sevgi ve merhamet atmosferinde yetişmiş olan bireylerin bedenleri, davranışları, zihinleri; bunlardan mahrum kalmış bireylere oranla çok daha olumlu şekilde gelişir. Bireyleri rahatsız eden şeylerin, beden sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmektedir. Bu da insan bedeninin zihnin huzurunu takdir ettiğini ve bireyin sağlık yapısının, sevgi atmosferine uygunluğunu göstermektedir. Dolayısıyla, birey özünde merhamet potansiyeline sahiptir. Esas mesele, bireyin bunu kavrayıp, kavramaması ve kullanıp, kullanmamasıdır (Dalai Lama, 2002, s. 95-100).

İnsanda bir potansiyel olarak bulunan merhamet, iki temel unsur içerir: Kalp yumuşaklığı ve iyilik. Tek başına kalp yumuşaklığı yeterli değildir, davranışa dökülmesi gerekir. Merhamet özümüzde var olan, merhametsizlik ise mecazi olarak sonradan yaşantımıza katılan bir durumdur. Bireylerin merhametten mutlak surette soyutlanması mümkün değildir, sadece bu yöndeki davranışların askıya alınması, küllenmesi söz konusudur. Bu durumda birey biyolojik bir makine olacaktır. Araştırmalara göre, bir duyguya yönelik davranışı tekrar etmek, beyinde o duyguya ayrılan yeri artırmaktadır. Bu nedenle bireylere düşen görev, iyilik yapmayı sürdürerek merhameti hayatın bütününe yaymaktır (Altuntaş, 2011, s. 18-19).

Merhameti hayatın her alanına yaymak için merhametin tam anlamını bilmek ve onu sürekli olarak geliştirmek önemlidir. Budist yoruma göre gerçek merhamet, bireyin başkalarının da kendisi gibi ıstırapları yenme hakkının olduğunu ve mutluluk istediğini kabul etmesiyle ortaya çıkar. Bu kabul gerçekleştiğinde, birey başkalarının kendisine olan tutum ve davranışlarına bakmadan, onların iyiliğini düşünebilir ve bu yönde hareket ederek merhametli olabilir. Bireyin yakınlarına, bağlılık duyduğu insanlara karşı merhamet duyması olasıdır. Ancak kendisine karşı yakınlık hissetmediği, tarafsız kaldığı ya da düşmanlık beslediği insanlara da merhamet duyabilmesi, bireyin içindeki gerçek merhameti ifade eder. Gerçek merhamet sadece insanlara değil diğer varlıklara da

(24)

12

merhametli davranmayı içerir. Budist öğretide, verme ve alma yani; başkalarının acılarını ve olumsuz deneyimlerini üzerine alma, karşılığında pozitif enerji ve mutluluk deneyimlerini verme uygulamalarıyla, merhamet düzeyinde artış sağlanması hedeflenir (Dalai Lama, 2002, s. 101-123).

İnsanlar, diğer insanlara ve diğer canlı türlerine karşı her daim merhamet duyup duymama ikilemi yaşamaktadır. Bu ikilem, bireyin karşısındakini kendisiyle ilişkilendirme biçimine bağlıdır. Bireyin önemsediği biriyle yaşadığı bir olayda merhamet duyup duymaması; öfkenin şiddeti, ilişkiyi sürdürme arzusunun ne boyutta olduğu gibi pek çok faktöre göre değişkenlik göstermektedir (Karaş, 2015, s. 14).

Merhamet Duygusunun Gelişimi ve Ailenin Rolü

Bebekler ve çocuklar, diğer canlılardan farklı olarak dünyanın en aciz varlığıdır. Yaşaması, büyümesi, gelişmesi, iyi bir karakter edinmesi büyük ölçüde çevrenin etkisine ve temelde aile bireylerine bağlıdır. Anne-babanın, çocuğu büyüten yetişkin kimsenin himayesi, ilgisi, sevgisi ve merhameti çok önemlidir. Duygu ve değerler, çocuğu yetiştiren kimseden çocuğa aktarılır. Çocuğun korunmaya muhtaç, güçsüz bir varlık olarak dünyaya gelmesiyle beraber merhamet duygusu da başlar ve eğitiminde ona ahlaki bir değer olarak aktarılmasıyla devam eder. Çocuklar ahlaki değerleri gözlemleyerek ve taklit ederek öğrenirler. Doğdukları andan itibaren onların yakınında bulunan aile bireyleri, değer ediniminde merkezi bir rol oynarlar (Hökelekli, 2011, s. 15-16).

Çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren ihtiyaçlarına cevap veren, kendisinin bakımını sağlayan kişiler (ebeveynler, bakıcı vb.) ile özel bir bağ kurarlar. Çocuğun ruhsal olarak sağlıklı gelişimi için güvenli bağlanma çok önemlidir. Mikulincer ve arkadaşlarının (2005) çalışmasına göre, güvenli bağlanma hem yapısal hem yaşantısal olarak empatiyi, kendini aşmayı, başkalarına karşı tahammülü kolaylaştırmaktadır. Bağlanma sisteminin amacı, geçici veya sürekli olarak bağımlı, yardıma muhtaç olanlara destek vermektir. Kaygılı bağlanan kişinin, kendi sıkıntılarına yönelik endişeleri diğerlerinin sıkıntılarına yönelmesini engeller. Kaçınmalı bağlanan kişi, yakınlıktan uzak durmayı tercih ettiği için diğerlerinin ihtiyaç çağrılarını reddedici bir tavır içinde olmaktadır. Sadece kısmen ya da tamamen güvende olan bir kişi, başkalarını destek kaynağı olarak değil, desteğe ihtiyaçları olan insanlar olarak görebilir. Kısaca, güvenli bağlanma duygusu kendini yüceltme ve

(25)

13

koruma ihtiyacını azaltarak, kişinin başkalarına yönelik algılarını açar, olumsuz durumlarla başa çıkma yeteneğini artırır. Böylece empati, özgecilik, merhamet duyguları açığa çıkar (Mikulincer, Shaver, Gillath and Nitzberg’den aktaran Atalay, 2015, s. 9).

Okul öncesi dönemdeki çocuklarla yapılan bir araştırmada, anneye güvenli bağlanma ile acı çeken diğer çocuklara merhamet ve empati duyma arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür. Güvensiz bağlanan çocukların ise, diğer çocuklara yönelik gönüllü aktivelere katılımının düşük olduğu tespit edilmiştir (Atalay, 2015, s. 10).

Merhamet, empatinin gelişmesiyle başlar. 3-4 yaş civarında çocuklar diğerlerinin duygularına duyarlılık göstermeye, onların duygulanımıyla kendi duygulanımını bir tutmaya başlarlar. Bir çocuğun ağlamasıyla diğerlerinin ağlamaya başlaması bu evrede gerçekleşir. 6 yaşına kadar benzer düzeyde seyreden bu eğilim; iyi ilişkiler kurma, işbirliği, paylaşma gibi davranışlar eklenerek devam eder. 12 yaş civarına gelindiğinde empati yeteneği soyut bir biçimde kazanılmış olur. Empati yeteneği kazandığında yakın çevrede bulunan çaresiz kişilerin, yardıma ihtiyaç duyan hayvanların varlığının çocuğa fark ettirilmesi ve çocuğun yapabileceği küçük yardımların teşvik edilmesi gerekmektedir. Merhamet duygusunun geliştirilmesinde, zor durumdaki kişilerin farkına varılması ve onların hayatını kolaylaştırıcı, yararlı işler yapılması önemli bir rol oynar (Hökelekli, 2011, s. 15-16).

Çocuğun bir konuyu öğrenmesinde model almanın önemi büyüktür. Model alarak öğrenme hareket, konuşma, duygulanım, inanç gibi pek çok konuda gerçekleşir. Çoğunlukla bilincinde olunmadan gerçekleşen bu öğrenme biçimi, yaklaşık olarak bir yaşında gelişmeye başlar. Çocuk, model aldığı kişileri gözlemleyerek, kendi davranışlarını şekillendirmektedir. Ünlü psikolog Bandura’nın ortaya koyduğu sosyal öğrenme kuramı da çocuğun gözlemleyerek öğrenmesini temel alır. Bu kurama göre çocuk çevresiyle etkileşim halindeyken bilişsel becerilerini, duygularını ifade ediş biçimini, değer ve tutumlarını şekillendirmektedir. Çocuklar model alarak öğrenirken ebeveynlerinin kendisiyle, diğer çocuklarla, yetişkinlerle olan ilişkilerini gözlemlerler. Çocukta merhamet gibi değerlerin gelişimi de, anne ve babanın tutumlarına göre şekil alır. Eğer çocuk, öfke ve nefretle hareket eden bir anne babayla büyüyorsa, öfkeli davranış kendisine yöneltilmese dahi bunu örnek alır. Bu durumda, oyuncaklarına ve arkadaşlarına öfkeli davranışlarda bulunabilir, empati kurmakta güçlük çekebilir ve acımasız olarak yetişebilir. Eğer çocuk, kendisine ve

(26)

14

çevresine şefkatle yaklaşan, başkalarını düşünerek hareket eden ebeveynlere sahipse, bu tutumu örnek alarak çevresindekilere sevgi ve merhametle yaklaşır (Peker, 2011, s. 20-21). Gelişim psikoloğu Dr. Kimberly Schonert-Reichl, çocuklarda merhamet ve empati içeren davranışları teşvik etmek ve var olan olumlu davranışlarını sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla ebeveynler tarafından dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunu belirtmektedir. Buna göre ebeveynler, çocuklarına verdikleri ödüllerin yokluğunda, çocukların olumlu davranışlarını sürdürmeyi bırakabileceklerini göz önünde bulundurarak, ödüllendirmede dikkatli olmalıdırlar. Çocuklarının empati ve merhamet için sahip oldukları kapasitenin farkında olmalıdırlar. Çocuk bir başkasına zarar verdiğinde, onu azarlamak yerine zarar gören bireyin nasıl hissettiğini ve incinmiş bireyi nasıl daha iyi hissettirebileceğini fark etmesini sağlamalıdırlar. Çocuklarına olan desteği en üst düzeye çıkarmalı, cezayı en aza indirmelidirler. Çocuklarını, başkalarına iyilik yaparken gelen olumlu hisler hakkında düşünmeye ve konuşmaya teşvik etmelidirler. Hatalarını kabul etme ve affetmeyi kendi davranışlarıyla çocuklarına göstermelidirler. Çocuklarının kimliklerini nazik, dikkatli ve merhametli bir insan olarak onaylamalı, onların kendileri hakkında iyi bir insan oldukları yönünde bir değer yargısı oluşturmalarına yardımcı olmalıdırlar (Ponischil, 2014).

Okul çağındaki bir çocuk için, aile bireyleri ikinci plana geçerek, öğretmenler model oluşturur. Öğretmenlerin benimsedikleri değerler ve öğrencilere karşı tutumları çocuklar tarafından gözlenir. Özellikle de ilkokul çağındaki çocuklar için öğretmenler ahlaki bir model ve örnek alınması gereken üstün bir şahsiyet görevindedir. Bu sebeple öğretmenlerin; sevgi, hoşgörü, merhamet gibi temel değerlerin kazandırılmasında önemli bir yeri vardır. Öğrencilerine karşı adaletli davranan, sınıfta sevgi ve saygı temelli bir ortam oluşturan, tüm öğrencilerine merhametle yaklaşan, onların düşüncelerine değer veren öğretmenler öğrencileri üzerinde olumlu etkiler bırakmaktadır. Bunlara benzer şekilde; ünlü oyuncular, sporcular, devlet büyükleri, bilim insanları, kitap karakterleri ve mensup oldukları arkadaş grupları da çocuklar üzerinde ergenlik dönemi sonlanana kadar model teşkil ederler (Peker, 2011, s. 22).

Sosyal öğrenme ile iyilik temelli davranışlar öğrenilebileceği gibi zarar verici davranışlar da edinilebilir. Örneğin, aile içi şiddete şahit olan, bizzat şiddete maruz kalan çocuklarda şiddet ile ilgili algı istenmeyen yönde şekillenir. Şiddetin sineye çekilmesi, karşıdakinin acı çekmesinin önemsenmemesi çocuklarda çarpık ve şiddet yanlısı bir dünya algısı yaratmaktadır. Bu çocuklar yetişkin bir birey olduklarında, şiddeti ve merhametsizliği

(27)

15

varoluşun bir parçası olarak görebilir, yaşantılarında karşılaştıkları kişilere rahatça şiddet uygulayabilirler. Aynı zamanda çocukların maruz kaldıkları şiddet, kendilerini değersiz görmelerine neden olur. Kendi varlıklarını şiddetin sebebi olarak değerlendirebilecekleri gibi, kendilerini sevilmeye layık görmezler. Benlik algıları olumsuz yönde gelişir, kendilerini değersiz biri olarak değerlendirirler. Bu düşünce diğer insanlarla ilişkilerine, insanın varlığının bile şiddetin sebebi olması biçiminde yansır. Şiddet objesi olmak doğal karşılanır ve diğer insanlar da şiddeti hak eder yargısı oluşur (Sayar, 2011, s. 23-24). Şiddetin ve merhametsizliğin tek nedeni, sadece bunlara bizzat maruz kalmak veya şahit olmak değildir. Korku ve çaresizlik hissi de şiddet eğilimine neden olur. Bu eğilim savunma mekanizması olarak kullanılır. Bu durum özellikle tehdit, baskı ve korkuyla yetiştirilen bireylerde görülür. Kısacası şiddet, sadece yaşayarak, gözleyerek edinilen bir tutum değildir; kişinin çevresindekilere ve kendisine biçtiği duygusal değerlerden kaynaklanabilmektedir. Şiddetin ve merhametsizliğin önlenmesi için, bireyin içinde yetiştiği sosyal yapı olan aileye büyük görevler düşmektedir. Ailenin bireye diğer duygular gibi öfkenin de bir sınırının olduğunu öğretmesi gerekir. Öfkenin ve kızmanın doğal olduğu ancak şiddet davranışına, merhametsizliğe dönüştürülmemesi gerektiği aktarılmalıdır. Şiddeti ve nefreti onaylanabilir gösteren en ufak tepkilerin verilmemesi, bireye davranışlar ve tutumlar konusunda örnek olunması gerekir. Muhatap olunan bireyle konuşarak kızgınlığın azaltılabileceği gösterilmelidir. Merhamet ve sevginin insanın kalbinden hiç eksilmemesi gerektiği öğretilmelidir (Sayar, 2011, s. 24).

Çocuğa merhamet duygusu ve diğer değerleri kazandırırken baskı yapmak doğru olmadığı gibi; şiddet ve nefret duygularının oluşmaması için yasak koymak da doğru değildir. Çünkü gelişim psikolojisinin verilerine göre, istenmeyen bir davranışın ortadan kaldırılmasında davranışın yasaklanması etkili olmamaktadır. Bunun yerine, istendik davranışa vurgu yapmak ve çocuğu bu şekilde yönlendirmek gerekmektedir. Değerlerin kazanımı da bu şekilde gerçekleştirilmelidir (Çapcıoğlu, 2015, s. 31).

Bireyin yaşamının ilk yıllarında ailesinde kazanamadığı tutumları ve davranışları, yaşamının sonraki yıllarında telafi etmesi oldukça zordur. Doğup geliştiği ortamda sevgi, hoşgörü, merhamet gibi hislerle kucaklanması ile birey benzer duyguları geliştirebilmektedir. Merhametli bireylerden oluşan bir ailede yetişen birey merhametli olacak ve kendisi de ebeveyn olduğunda çocuklarını benzer duygularla donatabilecektir. Merhametin eksik olduğu ortamda yetişen birey ise, çevresindeki bireylerle olan

(28)

16

ilişkilerinde sevgi dili yerine kin ve nefret dili kullanacaktır, anlaşmak yerine çatışmayı tercih edecektir. Toplumların merhametli bireyler yetiştirmesi her geçen gün zorlaşmakta, riskler artmaktadır. Çocuklar, teknolojik gelişmelerle çevresel tehditlere daha açık hale gelmektedir. Bu nedenlerle; merhametli bireyler yetiştirmeyi amaçlayan ailelerin, temel ahlaki değerler üzerine kurulmuş toplumsal politikalarla desteklenmesi; toplumun görevidir (Çapcıoğlu, 2015, s. 31-33).

Gazali “Çocuk, anne baba elinde emanettir. Kalbi kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibidir. Hangi tohum atılırsa, öyle büyür. İyilik tohumu ekilirse, din ve dünya saadetine kavuşur.” demiştir (Gazali’den aktaran Göknar, 2004, s.89).

Aile, çocuğun kişiliğinin yapılanmaya başladığı yerdir. Çocuk doğru ve yanlışı, değer yargılarını, topluma uygun birey olmayı ailesinden öğrenir. Anne ve babanın ilişkisi, rolleri çocuk tarafından model alınır. Anne veya babanın olmadığı durumlarda, anne veya babanın yetersiz, pasif, silik bir kişiliği olduğunda, çocuğa karşı ilgisiz kalındığında çocuk aileden başka bir kişiyi (amca, teyze gibi), bakıcı var ise bakıcıyı kendisine model olarak seçebilir. Burada önemli olan nokta, çocuğun model aldığı kişinin sağlıklı bir kişilik yapısına sahip olması, çocuğa insani değerleri doğru bir biçimde aktarabilecek yeterliliğe sahip olmasıdır (Göknar, 2004, s.89-90).

Çocukların psiko-sosyal gelişimi ailede başlar. Bu süreç arkadaş, okul gibi sosyal çevrelerle devam eder. Aile içinde, ilk sosyal deneyimlerini yaşayan çocuk, esneklik içermeyen bir kurallar bütünü ve katı roller ile karşılaşırsa; kendine özgü kişilik özelliklerini geliştiremez, doğal eğilimlerini sergileyemez. Çocuk sadece kalıplaşmış bir benlik yapısı edindiği için, bu aile ortamına sağlıklı denilemez. Aynı zamanda bu ortam girişimcilik, yaratıcılık gibi özelliklerin gelişimine de elverişli değildir. Aile içindeki rollerin belirli bir esnekliğe sahip olduğu ailelerde ise durum farklıdır. Çocuğun kişisel özellikleri daha iyi gelişir, girişimcilik ve yaratıcılık özellikleri desteklenir. Böylece çocuk, iç dünyası zengin ve hoşgörü sahibi bir birey olarak yetişmiş olur (Göknar, 2004, s. 90-91).

Toplumsal Merhamet

İnsan dürtüleri, ihtirasları ve duygularıyla yani; akıl, sağduyu ve vicdan gibi özellikleri ile bir bütündür. Bunlar arasında denge kurmaya çalışır. Negatif ve pozitif nitelikte inanılmaz

(29)

17

çeşitlilikte istek ve duygu barındırmaktadır. İnsan doğası gereği, tek başına yaşamını sürdüremeyen bir canlıdır. Diğerleriyle bir arada yaşayabilmek için, bazı kurallara bağlı kalır, bazı isteklerinden vazgeçer, bazı duygularını bastırır. Bu düzenleme sadece bireyin kendisinden kaynaklanmaz, toplum bireyi kendi olguları çerçevesinde şekillendirir. Hukuk kuralları, yazılı olmayan ahlak kuralları, görgü kuralları, dini yaptırımlar ve okul gibi kurumlarda verilen eğitimler bireyin doğasının disipline edilmesine katkıda bulunurlar (Bilgin, 2015, s.11-12).

Tüm bu çevresel faktörler duygular, davranışlar ve tutumlar üzerinde etkili olmaktadır. Aynı konuda farklı toplumlarda farklı tepkiler verilmesinin nedeni budur. Örneğin, bir toplumda bir bireyin eşine karşı yapılan iltifat memnuniyetle karşılanırken, başka bir toplumda öfkeye neden olabilir. Birey ne zaman sevineceğini, neye öfkeleneceğini, ne ile gurur duyacağını sosyalleşmeyle öğrenmektedir. Bireyin doğasında merhamet ve onun zıddı olan öfke ve şiddet bir arada bulunur. Bunlar toplumsal şartlar altında dengelenir. Bu duygulardan birinin yokluğunda oluşabilecek pür merhamet veya pür şiddet davranışları toplum tarafından hoş karşılanmaz. Bireyin toplumun istediği ölçüde merhamet duyması ve istediği biçimde şiddet kullanması gerekir. Örneğin, bireyin kasten birini öldürmesi suç olarak nitelendirilirken, ülkesi için düşmanı öldürmesi kahramanlık olarak nitelendirilir. Yakınlık bağı olan bir çocuğa gösterilen merhamet ile aynı yaştaki yetim bir çocuğa gösterilen merhamet toplumda farklı olarak değer görür. Dolayısıyla duyguların ve davranışların tahlillerini yaparken içinde bulunulan toplumların yapısını göz önünde bulundurmak gerekmektedir (Bilgin, 2015, s.12-13).

Bu toplumsal bakış açısının yanı sıra, toplumun birey üzerindeki etkisinin olumsuz olduğunu savunan görüşler de bulunmaktadır. Kitle psikolojisi etkisiyle, zihniyetin tekleştiğini öne süren Gustave Le Bon’a göre, bilinçli kişilikler kitleler içinde erimektedir. Kitleyi oluşturan bütün bireylerin hisleri, davranışları aynı noktada toplanmaya başlamaktadır. Tek başına olduğunda, merhametli, terbiyeli ve aydın olan bireyler, bulundukları kitle ile birlikte hareket ettiklerinde; içgüdülerine dönük, vahşi ve merhametten yoksun olabilmektedirler (Le Bon, 1997, s. 20-28).

Bireyler yaşadıkları toplumlardan etkilendikleri gibi ait oldukları toplumları, duygu durumlarını yansıtarak etkiler ve toplumu şekillendirirler. Merhamet duygusunun geliştiği bireylerde sevgi duygusu yeşerir ve saldırganlık gibi olumsuz davranışlar azalır. Böyle bireylerin oluşturduğu toplumlarda barış ve özgürlük hakimdir. Aynı şekilde, bireyler de

(30)

18

içinde bulundukları toplumlardan etkilendikleri için merhamet duyguları bulundukları toplumlara göre şekil alır. Afrika’da ilkel bir kabilenin yaşlılarının, sırtında odun taşıyamayacak kadar güçsüzleştiklerinde, kendi evlatları tarafından ölüme mahkum edilmesi buna örnek olarak verilebilir (Aktaş, 2004, s. 225-226).

İnsanlar güvenlik içinde yaşamak için, uygar toplumlara geçiş ile birlikte dürtülerinden vazgeçmiştir. Bu durum merhamet için de geçerlidir. İnsan için ötekiler ile yaşamak doğal bir ihtiyaçtır. Ancak içinde yaşanılan gruplardaki kişi sayısı zamanla arttığı için merhametin hissedilmesi seçici olarak gerçekleşmeye başlamıştır. Artık insanlar karşılarına çıkan kişiler arasından sadece seçtiklerine merhamet göstermektedir. Bu seçilen kişiler dışında kalan milyarlarca insana kayıtsız kalma, görmezden gelme ya da inkar etme davranışlarını gösterirler. Aksi durumda, uygar toplum öncesinde huzur kaynağı olan merhamet, çağdaş toplumda onlara huzursuzluk kaynağı olacaktır (Karaş, 2015, s. 15). İnsanlar huzursuz bir ortamda yaşamamak için bir takım kararlar alırlar. Ortada bir öteki var ise, ortaya çıkan kararlar ahlaki kararlar olarak isimlendirilir. Bu kararlar, ötekinin bir zarar görmemesi temelinde şekillenirken, insanın merhamet duygusuna etki eder. Benzer şekilde “merhamet et, komşunu sev” gibi öğütlerde bulunan ilahi yasalar hangi komşuya daha az merhamet gösterilmesi gerektiği konusunda başka maddelerde yol göstermektedirler. Ve hukuk kuralları ile kişi ötekine yönelik hangi davranışlarının suç olabileceğini ve ne kadar ceza alabileceğini öğrenir. Kişinin değer algısı ve içsel motivasyonlarının gelişmişliği fazla olsa dahi içinde bulunduğu toplumun ahlaki, hukuki kurallarından ve bağlı olduğu dini grubun ideolojilerinden belirli ve sınırlı bir düzeyde uzak kalabilir. Bu durumda, içinde taşıdığı sınırlı merhametini bu rehberler ile birlikte biçimlendirir. Bu nedenle akıl yürütme gereği duymadan, kendisini yönlendiren kuralların adil ve iyi olduğu varsayımına bağlı biçimde, merhametlilik-kayıtsızlık ikilemine düşmeden yaşamını sürdürür (Karaş, 2015, s. 16).

Merhameti etkileyen bir unsur da ait olunan sosyal sınıflardır. Stellar ve arkadaşlarının 2012 de Amerika’da, “merhamet ve sosyal sınıf” üzerine yaptığı çalışmada kişilerin içinde bulundukları sosyal sınıfın merhamet duygularını nasıl etkilediği araştırılmıştır. Alt sınıftan olan bireylerin daha merhametli olduğu, üst sınıftan olan bireylerin başkalarının duygularını tanımada daha kötü oldukları saptanmıştır. Ayrıca üst sınıfa mensup bireylerin etkileşimde oldukları insanlara önem verme olasılıklarının daha düşük olduğu bulunmuştur. Çalışma sonucunda “Başka insanlara güvenme zorunluluğu azaldıkça onların

(31)

19

duygularını daha az dert ediyor olabiliriz ve bu da ben-merkezliliğe yol açar” çıkarımına ulaşılmıştır (Eğrilmez, 2015, s. 39).

İnsan, vicdani yapısı gereği yardıma muhtaç birine yardım etmediğinde acı, yardım edebildiğinde rahatlama hisseder. Kendisinin de yaşadığı acıları yalnızca ötekinde anlayabilir ve bu anlama neticesinde ötekiyle ilgilenebilir. Ötekinin hissettiği acıyı anladığında merhamet ortaya çıkar. Merhamet, bir etkileşim ürünüdür. İnsan kendi içindeki ruhsal ve fizyolojik istekleriyle, dış dünyasının istekleri arasında bir ilişki oluşturur. Bu şekilde, ruhunda var olan merhamet özü, toplumsal kurallar eşliğinde ve ötekilerin katkılarıyla yoğrulur. Kültürel farklılıklar olsa da insanın varoluşu bakımından korku, şiddet gibi durumları oluşturan etmenlere yönelik merhamet duygusu evrenseldir. “Biz insanız” demeyi kolaylaştırır (Türkel, 2015, s. 19). Merhamet duygusu, insanın ötekilerle olan etkileşiminde hem bir sonuç hem de bir neden olma özelliği taşır.

Felsefede Merhamet Kavramı

Merhamet birçok alana konu olduğu gibi felsefeye de konu olmuştur. Felsefe hayatın her alanıyla ilgilenir ve meraktan doğar. Merhamet de varoluşumuzun bir parçası olduğu ve davranışlarımızı etkilediği için felsefenin konusu olması kaçınılmazdır. Merhamete olumlu bakış açısıyla yaklaşan filozoflar olduğu gibi, olumsuz bakış açısıyla yaklaşan filozoflar da vardır.

Merhamet üzerine birçok filozof farklı düşünceler öne sürmüştür. Bu filozoflardan biri de Miskeveyh’dir. Miskeveyh İslam filozofudur ve ahlak felsefesini içeren Tehzibu’l-Ahlak adlı eserinde nefs öğretisinden bahseder. Yedi çeşit hikmetin olduğunu söyler; zeka keskinliği, açık anlama, çabuk anlama, öğrenme kolaylığı, temyiz gücü, hatırlama ve hafıza. Ayrıca on bir çeşit cesaret türünden bahseder; büyüklük, kendine hakim olmak, himmet sahibi olmak, sabır, sükunet, metanet, heybet, yiğitlik, lütuf, hamiyet ve merhamet. On dokuz adalet çeşidini ise; dostluk, kardeşlik, iyi eş olma, birlik, sadakat, merhamet, ödüllendirme, iyi muamele, alçak gönüllülük, samimiyet, tevekkül, Allah’a bağlılık, başkaları hakkında kötü konuşmaktan kaçınmak, düşmanlığı unutmak, kötülerin rivayetlerini kabul etmemek, doğruların vasıflarından bahsetmek ve bayağı kimselere, yaramaz satıcılara, dalkavuklara güvenmemek olarak belirtir. Kitapta son olarak öğretmenlerin öğrencilerinin nefislerini terbiye etmede ve öğrencilerin gerçek mutluluğa

(32)

20

ulaşmasında etkili olduğunu, öğrencileri erdemler üzerine yetiştirdiğini ve yüksek hikmetle beslediğini anlatır (Bedevi, 2000, s. 86-89).

Merhamet kavramını acıma olarak isimlendiren Hume’a göre; Acıma, sevgi ve nefret gibi doğamızda bulunan ilksel bir içgüdü değildir. İlksel duygulardan doğan ve sevginin sonuçlarını taklit eden ikincil bir ilkedir. Acıma, herhangi bir dostluk ya da düşmanlık olmadan karşımızdakinin mutsuzluğu için bir kaygı duymaktır. Kişi, yakınlarına olduğu kadar, kendisiyle bütünüyle ilgisiz kişilere karşı da acıma duyar. Acıma, duygudaşlık içerir. Tüm insanlar benzerlik yoluyla birbiriyle bir ilişki içinde bulunurlar. Dolayısıyla, birbirlerinin ilgilerini, duygularını, hazlarını ve tutumlarını alarak, ilksel duygulara benzer duygular üretirler. Dert, üzüntü ve bunlara gösterilen acıma duygusu her zaman insanlar üzerinde keyiften ve hazdan daha kalıcı, daha güçlü bir etki bırakmaktadır. Çünkü acıma, nesnenin bitişikliğine hatta görülüşüne dayanmaktadır. Çocuklar ve kadınlar, acımaya en açık kişilerdir. Bunun nedeni, en çok acıma duygusu tarafından güdülenmeleridir. Onların en yakınlarından birinin elinde bir kılıç gördüklerinde verdikleri bayılma ve benzeri tepkiler içlerinde barındırdıkları zayıflıkla ilgilidir. Bu örnek göz önüne alındığında, onların bir yakınlarının üzüntü içinde olduğunu görmeleri halinde aşırı ölçüde acıma tepkisi vermeleri olasıdır (Hume, 2009, s. 249-261).

Hume’a göre, kişinin yakını olmadığı halde; kötü davranışlarından dolayı utanma duygusu göstermeyen, kendilerini aptal duruma düşüren insanlar için yüzünün kızarıyor olması duygudaşlıktan kaynaklanır. Kişilerin durumundan haberdar olmak, onlar için üzüntü ve acıma hissetmeye neden olur. Acıma, başkalarının hislerinin irdelenmesi ve onlara derinlemesine girilmesi ile gerçekleşir. Acıma bir başkasının mutluluğu için bir istek, mutsuzluğu için bir isteksizliktir. İyilikseverlik ile ilişkilidir. Başkalarının kötü talihi ile ilgilenme eğilimi verir. Ancak büyük bir mutsuzluk derecesi, güçlü bir duygudaşlık gereklidir. Başkalarının belli bir yoksulluk derecesinde olması küçümseme yaratırken, bu derecenin çok daha fazla olması şefkat ve iyi niyete yol açar. Bir kişinin fakir olduğunu bildiği hizmetçisine karşı duyarsız davranması ancak yolda karşılaştığı bir dilenciye acıma ve iyilik ile yaklaşması buna örnektir (Hume, 2009, s. 249-261).

Schopenhauer, merhameti “insanları sevme fazileti” olarak tanımlar. Ahlaki faziletlerin iki temel dayanağından biri adalet iken, diğeri merhamettir. Ona göre, Avrupa’da Hıristiyanlığın en önemli özelliği ahlak alanına merhameti taşımasıdır. Asya’da ise Budizm’de olduğu gibi diğer dinlerde de merhamete geniş ölçüde yer verilmiştir. Bireyi

(33)

21

harekete geçiren üç tür güç vardır. Bunlar; kendi iyiliği, başkalarının acısı ve başkalarının iyiliği. Bir başkasının acısı, aracı bir unsur olmadan yani doğrudan bireyin hareketlerinin nedenini oluşturmaktadır. Acıma, bireyi başkalarına kötülük yapmaktan alıkoyduğu gibi, başkalarına yardım etmeye de teşvik eder. Başkalarının üzüntü ve acılarını gidermek için, uzun uzun düşünmeden, maddi ve manevi tüm gücüyle yardıma koşma duygusu, merhametin ve ahlaki olarak değer verilen tüm fiillerin kaynağıdır. Bu duygu, her türlü bencilliği önleyerek bireyde derin bir memnuniyet uyandırır. Bu, tüm vicdani tatminlerimizin ötesinde bir duygudur. Birey, harekete geçmiş bir merhamet için duyduğu hayranlık hissini başka bir durumda tadamaz. Burada bahsedilen durumda, bir menfaat ilişkisi söz konusu değildir (Tanyol, 1998, s. 73-85).

Ona göre hakiki merhamet duygusu, bir felaket durumunda başkalarını teselli etmek, onların imdadına koşmak, onları endişelerinden kurtarmak gibi amaçlar taşır. Şüpheli ve gizli bir düşünce kırıntısı taşımadan, sadece başkalarının acılarına duyulan yönelim ancak ahlaki bir değer taşıyabilir. Böyle bir yönelim iki şekilde mümkündür. Bireyin aynı acıyı, endişeyi daha önce bizzat yaşamış olması ya da sezgi vasıtasıyla kendinde hissediyor olması. Birey “ben” ve “ben olmayan” ayrımını kaldırarak, başkasının duygularını benimser. Bireyin hisleri karşısındakinde acı çeker. Böylece başkalarının üzüntü ve kederi, bireyin hareketlerinin nedeni haline gelir. Bu durumun nedeni ise anlaşılamayan bir sırdır. Ancak sınırsız bir merhamet ahlaka temel olabilir.

Schopenhauer ‘a göre, merhamet duygusuyla beslenmiş bir birey, başkalarına kötülük yapmaktan, onlara zarar vermekten kaçınacaktır. Böyle bir birey aynı zamanda affedici, yardımsever ve sabırlı olup, her hareketinde merhamet ve adalet gözetecektir. Burada karşılaşılabilecek tek tezat, bazı durumlarda adalet ve merhametin aynı anda eşit oranda olmamasıdır. Örneğin, çalınan bir paranın bir fakire ya da zengine ait olması vicdanda aynı merhameti uyandırmaz. Para çalmak her iki durumda da adaletsiz bir davranış iken; fakir birinden çalınmış olması bireyin vicdanında daha fazla acımaya sebep olur. Bu farkı yaratan unsur ise; bireyin vicdanının ve diğer bireylerin olaya karşı göstermiş oldukları suçlama ve ayıplama tepkileridir. Çünkü bireyler ihlal edilen hak ve ortaya çıkan adaletsizlikten ziyade, haksızlığa maruz kalan kurbanla ilgilenirler. Her durumda ayıplama davranışı görülür, ancak fakir ve muhtaç biri söz konusu olduğunda ayıplama daha katmerli hale gelir. Merhamet, acıma kavramının içinde yer alır. Bedbahtlık acımayı ortaya çıkarır. Acıma ise merhametin pınarı gibidir. Acıma, öfkemizi dindirir, öfkenin tek

(34)

22

panzehiridir. Bireyi, çevresindekilere karşı kin duymaktan uzak tutan güç, merhamettir. Merhamete layık görülen kişilere karşı olan öfke daha kolay bir biçimde kontrol altına alınabilir (Tanyol, 1998, s. 73-85).

Fayda ve çıkar beklentisi olmayan ahlaklılık, gerçek iyiliksever bir zihniyet ve merhamet, somut olarak alınan bir karardan yola çıkmaz. Bunun kökeninde aktarımı, olumlanması ve olumsuzlanması zor, daha çok duygulara dayanan bir idrak bulunmaktadır. Bu idrak, sözlere dökülmesi zor bir durumdur. Herkes tarafından yaşamın içinde somut olarak, davranışlarla ve bizzat tecrübe edilmiş olmalıdır (Schopenhauer, 2014, s. 49-50). Merhamet, iyilik ve cömertlik bir süreliğine acıları dindirmeye yardımcıdır. Yabancı acıların farkına varmak, bu duyguları tetikler. Başkalarının yaşadığı acıyı fark eden birey, bu duygulara yönelir. İyi olarak nitelendirilen bu duygular, acıdan doğarlar. Saf sevgi, merhamet biçiminde açığa çıkar. Çünkü temelinde merhamet duygusu bulunur. Merhametle bağlantısı olmayan sevginin temelinde ise sadece bencillik bulunur (Schopenhauer, 2014, s. 58-59).

Schopenhauer, kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak, bizzat kendisi de o kişinin acısını hissederse, onun acı çekmesine engel olmaya çalışarak merhamet duygusunu açığa çıkarabileceğini belirtir. Merhamet duygusu, kişileri insan sevgisine ve gerçek bir adalet anlayışına taşır. Sadece merhamet duygusu içeren davranışlara, ahlaki bir değer atfedilebilir. Kişi merhameti yüreğinde hissettiği anlarda, başkalarının acı içinde olup olmaması onun için bir anlam ifade eder. Bu anlamla birlikte oluşan etki, kişinin bizzat acı çekmesi kadar yoğun olmayabilir, ancak çok değerlidir. Merhamet duygusu sayesinde kişi ile diğerleri arasındaki duvarlar ortadan kalkar. Sonuç olarak ortaya çıkan durum, etiğin en büyük gizemidir. Merhamet bir başkasının refahını ve rahatını arzulamayı içerir (Schopenhauer, 2014, s. 81-83). Birey merhamet duyduğu anda, kendisi için duymadığının bilincindedir. Bir başkasının acısı bireyin kendi içinde değil, merhamet duyulan o kişinin içinden hissedilir. Kişinin kendi durumu merhamet duyulan kişinin durumundan ne kadar iyiyse, hissedilen merhamet de bir o kadar fazladır (Schopenhauer, 2014, s. 86).

Schopenhauer ‘a göre, merhamet duygusu herhangi bir düşünceye, varsayıma, dogmaya, dine, mite, eğitime ya da terbiyeye dayanmaz. Tüm bunların ötesinde, insanın doğasında bulunan inkar edilemez bir gerçekliktir. Dünyanın her yerinde, her tür koşul içinde görülebilen olumlu bir duygudur. Merhametten sahibi olmayan kişi, diğerlerince insan dışı bir varlık olarak nitelendirilir. “İnsancıl” kelimesinin çoğu zaman “merhametli”

Şekil

Tablo  2’de  yer  alan  verilere  bakıldığında,  kadın  öğretmenlerin  merhamet  düzeyi  puan  ortalaması  101,71  iken,  erkek  öğretmenlerin  merhamet  düzeyi  puan  ortalaması  96,62  olduğu görülmektedir

Referanslar

Benzer Belgeler

s~nra İncil'de Hz. İsa'ya nisbet edilen benzer olayları sıralar 189 ve bu tür hadiselerin vaki olduğunu, cinlerin insanları çarparak hasta ettiğini söyler190. Ünlü kelam

Aileyi ayakta tutan değerlerin başında ise merhamet gelmektedir.. Rabbimizin “Rahmân” isminin tecellisi olan merhamet; yaratılanı, Yaratandan dolayı

Hanemiz, merhamet rehberimiz Allah Resûlü’nün aile saadetinden izler taşısın. Hep birlikte, aileden başlayıp topluma yayılan merhamet medeniyetini yeniden

İnsana emanet olarak verilen malın, bütün insanlığın hatta bütün canlıların hizmetine sunulmasıdır.. Zayıf ve düşkünlerin elinden tutma, muhtaçların

İnsana emanet olarak verilen malın, bütün insanlığın hatta bütün canlıların hizmetine sunulmasıdır!. Zayıf ve düşkünlerin elinden tutma, muhtaçların

Ancak söylendiği kadarıyla tekrar edersek, gerek kendi kuşağından gerekse de kendine an­ latım olanakları açısından yakın gördüğü yabancı şairlerden etkilenmiş

Yukarıdan bağımsız, yukarıya bağım- sız, aşağıya ve kendine bağımlı bütün ışıklar kısa devre yapar çünkü ve kısa devre ruhun merhamet yitimidir ve merhametin terk

Tablo 1: Anne Baba Tutumları ile Kendini Sabotaj ve Öz-Yeterlik Düzeyleri Arasındaki İlişkilere Yönelik Korelasyon Tablosu……….70 Tablo 2: Algılanan Anne Baba