• Sonuç bulunamadı

Çocuklardaki yalnızlık duygusunun resimlerinde kullandıkları renklere yansıması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çocuklardaki yalnızlık duygusunun resimlerinde kullandıkları renklere yansıması"

Copied!
251
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

ÇOCUKLARDAKİ YALNIZLIK DUYGUSUNUN RESİMLERİNDE

KULLANDIKLARI RENKLERE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Betül İPEK

Danışman: Doç. Dr. Tolga AKALIN

Ankara

Ağustos, 2014

(2)

2

ÇOCUKLARDAKİ YALNIZLIK DUYGUSUNUN RESİMLERİNDE

KULLANDIKLARI RENKLERE YANSIMASI

BETÜL İPEK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ANKARA

AĞUSTOS, 2014

(3)

i

TELİF HAKKI ve TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla tezin teslim tarihinden itibaren 24 (2 yıl) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı : Betül

Soyadı : İpek

Bölümü : Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı

İmza :

Teslim tarihi : 18.07.2014

TEZİN

Türkçe Adı: Çocuklardaki Yalnızlık Duygusunun Resimlerinde Kullandıkları Renklere Yansıması

İngilizce Adı: The Reflection of Children’s Loneliness Upon Colours They Employ in Their Paintings

(4)

ii

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dışındaki tüm ifadelerin şahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı: Betül İPEK

(5)

iii Jüri onay sayfası

Betül İPEK tarafından hazırlanan “Çocuklardaki Yalnızlık Duygusunun Resimlerinde Kullandıkları Renklere Yansıması” adlı tezi çalışması aşağıdaki jüri tarafından oy birliği ile Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Doç. Dr. Tolga AKALIN ………. Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı

Başkan: Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞEREN ………. Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı

Tez Savunma Tarihi: 21/08/2014

Bu tezin Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans tezi olması için şartları yerine getirdiğini

onaylıyorum. Unvan Adı Soyadı

(6)

iv

TEŞEKKÜR

Saygıdeğer danışmanım Öğretim Görevlisi Dr. Tolga Akalın’a, çalışmanın hazırlanması aşamasında yardımlarını esirgemeyen Serkan Aykar’a, Okutman Hulusi Çelik’e, uzman görüşleri için Doç. Dr. Yalçın Özdemir’e, Doç. Dr. Halil Yurdugül’e, Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kuzucu’ya, Yrd. Doç. Dr. Tarık Totan’a, Dr. Erol Murat Yıldız’a, Arş. Gör. Ali Serdar Sağkal’a, Salih Şatır’a, gözlem formu analizleri için Burçe Dönmezer’e, Kamuran Miyanyedi’ye manevi desteklerini hiç esirgemeyen dostlarıma ve aileme teşekkür ederim.

(7)

v

ÖNSÖZ

Yalnızlık değişen ve gelişen dünyanın ciddi problemlerinden ve çağın hastalıklarından biri haline gelmiştir. Gittikçe kendi içine kapanan toplum yalnızlığın ve bireyselciliğin getirdiği problemlerin farkında olmadan nefes almaya devam etmektedir. Gittikçe derinleşen problemler insanların dolayısı ile toplumların kültürünü, yaşam tarzını, psikolojisini etkilemekte, çarpıklaştırmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen çocuk temel ihtiyacı olan ilgiden yoksun kalabilmektedir. Çevresel faktörler ve yaşantı, çocukta yalnızlık hissinin oluşmasına, bu duyguların davranışlarını ve yaşam tarzını etkilemesine sebep olmaktadır. Yalnız çocuklar genellikle sosyal ortamlarda kendini ifade edemeyen, çekingen, sessiz çocuklardır. Bu çocukların ortaya çıkarılmasında ve psikolojik sağaltımlarının sağlanmasında resim büyük önem taşımaktadır. Sanatla terapi, renklerle terapi, resimleri ile çocuğu anlamak konuları araştırmacıları ilgisini cezbeden, uzun zamandır araştırılan konulardır. Ayrıca psikoloji, psikiyatri ve sağaltım için sanattan faydalanmak oldukça önemli ve kullanılan bir yöntemdir. Çocuğun duygusal gelişimi ve var olan bir problemin tespiti açısından görsel sanatlar alanında yapılan çalışmalar oldukça önemlidir. Alan uzmanları ve öğretmenler bu çalışmalar ışığında hareket etmektedir. Kendini sözel olarak ifade etmedeki kısıtlılıklar noktasında resim bu görevi üzerine alabilmektedir. Gerekli yardımların yapılabilmesi için resim yoluyla tespit edilebilecek durumlar olabilmektedir. Bu sebeple çocuk resimleri büyük önem arz etmektedir. Çocukların yüzey üzerine yaptıkları biçimler, çizgiler, renkler sadece kendilerini ifade etme aracı değil, bulundukları ortamı belirleme ve gelişim evrelerini tespit etme açısından da önemli bir yöntemdir.

(8)

vi

ÇOCUKLARDAKİ YALNIZLIK DUYGUSUNUN RESİMLERİNDE

KULLANDIKLARI RENKLERE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BETÜL İPEK

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TEMMUZ, 2014

ÖZ

“Çocuklardaki Yalnızlık Duygusunun Resimlerinde Kullandıkları Renklere Yansıması” konulu bu araştırmanın amacı, günümüzde gittikçe büyüyen yalnızlık duygusunun ve bu duygunun yarattığı psikolojik durumların resim yaptırma yoluyla fark edilmesine, tedavi süreci için yönlendirilmesine katkıda bulunmak ve çocukların duygu ve düşüncelerini yansıtılmasını kolaylaştırmada ve yorumlamada resimden yararlanılmasındaki faydaları göz önüne koymaktır. Çocukların ruhsal durumlarını onları zorlamadan ve incitmeden resim yoluyla inceleyebilmek, daha sonra gerekli olabilecek danışmanlık hizmetinin doğru ve etkili bir şekilde yapılabilmesine katkı sağlamaktır.

Araştırmada 9 yaşındaki 30 çocuğa “okulda veya evinizde herhangi bir gününüzü anlatın” konulu resim çalışması uzman denetiminde yaptırılmıştır. Çalışmaya başlamadan önce, sınıf öğretmenlerince söz konusu çocuklar için, psikolojik rehber danışmanlar yardımıyla ve yalnızlık üzerine yapılan çalışmalardan dayanakla hazırlanan yalnızlık gözlem formu doldurulmuştur. Formlardan elde edilen sonuçlar ışığında uygulama yapılacak öğrenciler belirlenmiştir. Süre, olanaklar ve çocuğun gelişim dönemi düşünülerek kazanımlar belirlenmiş ve buna uygun olarak etkinlik planı hazırlanmıştır. İki ders süresi kullanılarak farklı zamanlarda her çocuğa iki resim yaptırılmıştır. Süreç boyunca çalışmalar çocukların hassasiyeti gözetilerek yapılmıştır.

Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden betimsel araştırma tarama modeli ve “Katılımlı Gözleme Dayalı Eylem Araştırması” tekniği kullanılarak uygulanmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında literatür taraması yapılmış konu ile ilgili yapılan çalışmalar incelenmiştir. Yararlanılan tüm kaynaklar çalışmada sunulmuştur. Çocukların yaptıkları resimler uzmanlarla birlikte değerlendirilmiştir. Resim faaliyeti sonunda öğrencilerle resimlerin

(9)

vii

içeriği hakkında görüşülmüş, onların duygu ve düşünceleri dinlenmiştir. Araştırma verilerinin çözümlenmesinde ise SPSS bilgisayar programından faydalanılmıştır. Elde edilen veriler tablolar halinde sunulmuştur.

Araştırmadan elde edilen sonuçlar, yalnız çocukların belirlenmesinde ve bu çocukların gerekli yerlere yönlendirilmesinde resmin önemli bir rolünün olduğu yönündedir. Çocuğun resimle anlatımının sözel ifadeden daha kolay ve derinlemesine bir anlatım yöntemi olduğu görmektedir. Olumsuz duyguları dışa vurmada etkili ve saf bir yöntem olarak çocuk resimleri önemli bir araç olabilmektedir.

Bilim Kodu :

Anahtar Kelimeler : Çocuk, Resim, Gelişim, Yalnızlık, Terapi Sayfa Adedi : 227

(10)

viii

THE REFLECTION OF CHILDREN’S LONELINESS UPON

COLOURS THEY EMPLOY IN THEIR PAINTINGS

MASTER'S THESIS

BETÜL İPEK

T.C.

GAZI UNIVERSITY

GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES

JULY, 2014

ABSTRACT

The purpose of the particular research entitled “The Reflection of Children’s Loneliness

upon Colours” is to make people realise the psychological moods created by the currently

growing feeling of loneliness through painting, to contribute to its manipulation for the treatment period, and to show the benefits of painting in the facilitation and interpretation of the reflection of children’s feelings and opinions by means of painting. Being able to study children’s psychological moods with the help of painting without forcing and hurting them contributes to proper and effective consultation services that might be necessary later. In the research, 30 nine-year-olds were instructed to make a painting of their typical day at home or school under supervision. Prior to the study, school teachers had filled out an observation form prepared with the help of experts for the students that was based on the studies related to loneliness. The students to participate in the practices were assigned depending on the results gained from the forms. The time was determined considering the possibilities and children’s development period and an activity plan was prepared accordingly. Each child was made to paint two pictures at different times during a two hour lesson. The work during this period was done considering children’s sensitivity.

The research was carried out by using the descriptive research scanning model, a qualitative research method, and a technique called “Research based on Empirical Action with Participation”. At the first stage of the research, a literature scanning was done and the paintings related to the topic were examined. All the sources that have been benefited from have been presented in the study. The paintings made by the children were assessed with experts. Following the work, there was a talk with the students about the content of the paintings and their feelings and opinions were listened to. In analysing the data from the research, the SPSS computer programme was used and it was presented in tables.

(11)

ix

The results obtained from the study point out that painting plays an important role in identifying lonely children and in guiding them to the right places. It is seen that a child’s painting serves as an easier and more detailed narrative method than verbalization of expression. Children’s paintings as being an effective and pure method for externalizing negative emotions may be a significant tool.

Science Code :

Key Words : Child, Picture, Development, Solitude, Therapy Page Number : 227

(12)

x

İÇİNDEKİLER

TELİF HAKKI ve TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU………..………...i

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI………...ii

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI………....iii

TEŞEKKÜR……….iv ÖNSÖZ……….……….……..…….v ÖZ………vi ABSTRACT………viii İÇİNDEKİLER……….x TABLOLAR LİSTESİ………...xvi ŞEKİLLER LİSTESİ………xviii RESİMLER LİSTESİ………..….xx

SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ………..……….xxi

1. BÖLÜM: GİRİŞ 1.1 Problem Durumu……….………1 1.2 Araştırmanın Amacı………..…….5 1.3 Alt Amaçlar……….…….6 1.4 Araştırmanın Önemi………..……….6 1.5 Sayıltılar………...……….7 1.6 Sınırlılıklar……….………8 1.7 Tanımlar……….8

2. BÖLÜM: RENK OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ 2.1 Kavram Olarak Renk………..………...11

(13)

xi

2.1.1 Renk Nedir?...11

2.1.2 Rengin Oluşumu……….….14

2.1.2.1 Işık ile Renk………..14

2.1.2.2 Güneş Tayfı (Solar Spectrum)…….……….……….15

2.1.2.3 Toplamsal (additive) Renk Yöntemi (Toplama veya Tamamlama Yolu)…………..………..…………..17

2.1.2.4 Çıkarımsal (subtractive) Renk Yöntemi (Çıkarma Yolu)...…18

2.1.3 Pigmentler İle Renk (Eşyaların Renkli Görünmesi)………..22

2.1.4 Rengin Organizma Tarafından Görülmesi………..22

2.1.4.1 Görme ve Gözün Görme Kapasitesi……….…..24

2.1.5 Renk Sıcaklığı (Color temperature) Kavramı………26

2.1.6 Renklerin Dalga Boyları-Frekansları……….….…..27

2.1.7 Renk Çemberi……….…………..30 2.1.7.1 Uygun Renkler……….32 2.1.7.2 Zıt Renkler……….……….32 2.1.7.3 Bütünleyen Renkler………..…………34 2.1.7.4 Nötr Renkler……….….…….35 2.1.7.5 Sıcak-Soğuk Renkler……….……….…..35 2.2 Renk İlişkileri……….……38

2.2.1 Renklerin Birbirlerine Etkileri……….…….38

2.2.2 Renklerin Biçim İlişkisi……….………..42

2.2.3 Renk-Mekân-Hacim İlişkisi……….45

2.2.4 Renk Yüzey İlişkisi……….……….46

2.2.5 Renk Ağırlık İlişkisi……….……….…….…47

(14)

xii

2.2.7 Fiziksel Alan İçerisinde Renk………48

2.2.8 Fizyolojik Alan İçinde Renk………48

2.2.9 Renk-Sağlık İlişkisi……….…..48

2.2.10 Giysilerin Renkleri ve İnsanlar Üzerindeki Etkileri……….…51

2.2.11 Simgesel Anlam Olarak Renk………....51

2.2.12 Renk Sembol İlişkisi………52

2.2.13 Sanatta Renk……….……...53

2.3 Renklerin İnsanlar Üzerindeki Etkileri……….…..54

2.4 Renkler ve Psikoloji………..….56

2.4.1 Sanat ve Psikoloji……….…56

2.4.2 Psikolojide Renk………..…58

2.4.3 Renklerin Fizyolojisi ve Psikoloji İlişkisi………..…….60

2.4.4 Renkler İle Kişilik İlişkisi……….….…62

2.4.5 Renklerin Anlamları………64 2.4.5.1 Kırmızı………...……67 2.4.5.2 Sarı………...…..69 2.4.5.3 Mavi……….…71 2.4.5.4 Mor……….73 2.4.5.5 Turuncu……….……….75 2.4.5.6 Yeşil………...……….76 2.4.5.7 Beyaz………..77 2.4.5.8 Siyah………..…….78 2.4.5.9 Gri………79

2.5 Çocuk Resimleri - Sanat Pedagojisi ………..79

(15)

xiii

2.5.2 Çocuk Resimlerine İlişkin Yaklaşımlar……….………84

2.5.2.1 Gelişimsel Yaklaşımlar………..…..84

2.5.2.2 Projektif Yaklaşımlar……….…………84

2.5.2.3 Sanatsal Yaklaşımlar……….………85

2.5.2.4 Sembolik Yaklaşımlar……….……..86

2.5.3 Çocuk Resimlerinin Gelişim Evreleri……….….…87

2.5.3.1 Karalama Evresi(2-4 yaş)………..….…90

2.5.3.2 Şema Öncesi Evre(4-7 yaş)………94

2.5.3.3 Şematik Dönem(7-9)……….………97

2.5.3.4 Ergenlik Öncesi Evre-Başkaldırma, Gerçekçilik Dönemi (9-12 yaş)………..……….99

2.5.3.5 Mantık – Doğalcılık Dönemi(12-14 yaş)………..101

2.5.3.6 Ergenlik Evresi (14 yaş ve üzeri)………101

2.5.4 Çocuk Resimlerinde Kompozisyon-Çizgi………..……103

2.5.5 Çocuk Resimlerindeki Semboller………...……104

2.5.5.1 Çocuk Resimlerinde İnsan Figürü……….….105

2.5.5.1.1 Baş……….……107 2.5.5.1.2 Ağız……….………107 2.5.5.1.3 Gözler……….…….108 2.5.5.1.4 Burun………...……109 2.5.5.1.5 Kulaklar………..109 2.5.5.1.6 Dişler……….……..110 2.5.5.1.7 Boyun………..110 2.5.5.1.8 Eller – Kollar………..111 2.5.5.1.9 Ayaklar – Bacaklar……….………112

(16)

xiv

2.5.5.1.10 Cinsel Organlar………..113

2.5.5.2 Çocuk Resimlerinde Aile……….………..113

2.5.5.3 Çocuk Resimlerinde Ağaç Figürü……….…….114

2.5.5.4 Çocuk Resimlerinde Güneş-Bulut-Dağ-Çiçek………….……115

2.5.5.5 Çocuk Resimlerinde Hayvan Figürü……….……116

2.5.5.6 Çocuk Resimlerinde Ev Figürü……….……117

2.5.5.7 Çocuk Resimlerinde Diğer Binalar……….…119

2.5.5.8 Çocuk Resimlerinde Taşıtlar……….…..…..119

2.6 Psikolojik Tanı Aracı Olarak Çocuk Resimleri……….…120

2.7 Çocuk Resimlerinde Renk……….……121

2.8 Yalnızlık ve Çocuk Resimlerinde Gözlenmesi………..…....125

2.9 Terapi ve Tedavide Sanat………129

3. BÖLÜM: YÖNTEM 3.1 Araştırma Modeli………..…………131

3.2 Evren ve Örneklem……….…….…….133

3.3 Veri Toplama Teknikleri………....……….133

3.4 Verilerin Analizi………..…….…………134 4. BÖLÜM: BULGULAR VE YORUM……….…….137 5. BÖLÜM: SONUÇ VE ÖNERİLER………..…….203 5.1 Sonuç……….203 5.2 Öneriler……….……..205 KAYNAKÇA……….…208 EKLER………216

Ek 1. Yalnızlık Gözlem Formu Örneği……….216

(17)

xv

Ek 3. Üçüncü Sınıf Kazanımları………..…….218 Ek 4. Üçüncü Sınıf Etkinlik Planı……….……….219 Ek 5: İlk faktör analizi sonuçları……….……….. 221 Ek 6: Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları. Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları……….……….…………. 222 Ek 7: Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları. Component Matrix……….……….223 Ek 8: Rotated Component Matrix……….……225 Ek 9: Elde edilen verilere göre, öğrencilerin yalnızlık puanları ……….……..226 Ek 10: Öğrencilerin puan aralıklarına göre frekansları - 50 öğrenci için uygulanmış yalnızlık gözlem formlarının puan aralıklarına göre frekanslarının grafik gösterimi. - elli öğrenci için maddelerin sayı dağılımları……….…….227

(18)

xvi

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. İnsan gözünün renklere duyarlığı………..25

Tablo 2. Bazı ışık kaynaklarının renk sıcaklık (kelvin) dereceleri………...……26

Tablo 3. Bazı ışık tablo kaynaklarının renk oranları………...….…27

Tablo 4. Tayf renklerinin saniyedeki dalga uzunlukları ve frekansı………....……28

Tablo 5. Renklerin yarattığı etkilere örnekler……….….61

Tablo 6. Her kişiliğe karşılık düşebilecek renkler gösterilmektedir………...…….63

Tablo 7. Renklerin yarattığı çeşitli etkiler………..………..65

Tablo 8. Renklerin karakterleri………66

Tablo 9. Resimsel gelişim evreleri……….………..87

Tablo 10. Sanatsal gelişim standartları……….…...……89

Tablo 11. İlk faktör analizi sonuçları ………...….221

Tablo 12. Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları……….…222

Tablo 13. Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları……….…222

Tablo 14. Faktör yük değerleri düşük maddeler çıkarıldıktan sonra yapılan faktör analizinin sonuçları………..….…..223

Tablo 15. Component matrix……….…..…..224

(19)

xvii

Tablo 17. Elde edilen verilere göre, öğrencilerin yalnızlık puanları aşağıdaki tablolarda yer almaktadır………...……226 Tablo 18. Öğrencilerin puan aralıklarına göre frekansları……….…228 Tablo 19. 50 öğrenci için maddelerin sayı dağılımları………...228

(20)

xviii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Newton’un prizma deneyi………...14

Şekil 2. Güneş tayfının şematik gösterimi………15

Şekil 3. Gün ışığının prizmadan kırılışı………16

Şekil 4. Güneş tayfının şematik gösterimi………16

Şekil 5. Toplamsal renk karışımı………...17

Şekil 6. Tamamlayıcı renklerin karışımları………..18

Şekil 7. Çıkarıcı renk karışımı……….……….19

Şekil 8. Renk karışımları………..20

Şekil 9. Üç ana rengin bir üçgen üzerinde gösterimi………...20

Şekil 10. Gün ışığının emilmesiyle renk oluşumu………...22

Şekil 11. Renk ve ışık dalga boyu arasındaki ilişki……….……….24

Şekil 12. Elektromanyetik dalga tayfı………..………25

Şekil 13. Renk duyarlılığının grafik gösterimi……….26

Şekil 14. Işığın dalga boyları ile renk sıcaklıkları arasındaki bağlantı………....28

Şekil 15. Elektromanyetik dalgaların (frekans) spekturumu………29

Şekil 16. Renk çemberi………...……….30

Şekil 17. Renk ilişkileri………..……..33

(21)

xix

Şekil 19. Renk çemberi………..34

Şekil 20. Üstte sıcak renkler, altta soğuk renkler görülmekte……….….37

Şekil 21. Yanıltıcı zıtlık……….39

Şekil 22. Etkilerine göre renklerin sıralanışı………40

Şekil 23. Renk-biçim ilişkisinin gösterimi………...…44

Şekil 24. Siyah ve beyaz zemin üzerinde aynı griler değişik etkiler yaparken…….….46

Şekil 25. İnsanın termoskopik ölçümle hücrelerin yaydığı renklerle baş görüntüsü…...50

Şekil 26. Meditasyonda insanın renk aurası……….…………50

Şekil 27. Kellogg’un karalama örnekleri……….90

Şekil 28. 50 öğrenci için uygulanmış yalnızlık gözlem formlarının puan aralıklarına göre frekanslarının grafik gösterimi………...……228

(22)

xx

RESİMLER LİSTESİ

Resim 1. Karalama evresi kontrolsüz karalamalar……….……..91 Resim 2. Kız ve erkek 4 yaş……….92 Resim 3. 5 yaş “en sevdiğim hayvan” konulu çizim………93 Resim 4. Kız 5 yaş………94 Resim 5. 5-6 yaş baş gövde ve cinsiyet ayırımı örnekleri………95 Resim 6. Kız 6 yaş………..……..95 Resim 7. 7 yaş………..………96 Resim 8. Kız 8 yaş………97 Resim 9. Kız 8 yaş………98 Resim 10. Erkek 9 yaş……….….98

(23)

xxi

SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ

MEB Milli Eğitim Bakanlığı

NM Nanometre

(24)

1

1. BÖLÜM: GİRİŞ

1.1 Problem Durumu

Erikson’un psikososyal gelişim evrelerinden dördüncü döneme denk gelen 9 yaşındaki çocuk araştırmanın yaş grubunu oluşturmaktadır. Freud bu döneme “Latent Dönem” ismini vermiştir. Okul dönemi olarak anılan bu dönemde toplumsallaşma görülmektedir. Toplumsal kurallar benimsenmektedir. Anne-baba ve aile bireylerine, öğretmen ve akranlar eklenir. Çocuğun artık anne-babasının yanında başka kişilerle de özdeşim kurması açısından önemli bir dönemdir (Çankırılı, 2012, s.28). Çocuğun çizgisel gelişim evresi olarak şematik döneme denk gelen bu dönemde çocuk resimlerinde çevreyle kaynaşmalar belirmektedir. Biçimsel anlamda gerçekçi olma eğilimi görülmektedir. Renk alanında çocuk nesneler ve renk arasında bağlantı kurmaktadır. Çocuğun yaşantısında oluşan durumlar resimlerindeki renk kullanımında görülebilmektedir (Kehnemuyi,1995, s.28). Resimlerde renk araştırmalarının yapıldığı bilinen bir durumdur. Psikoloji başta olmak üzere renk kullanımları, renklerin insanları etkileme durumları, tanı, teşhis ve tedavide renk kullanımı var olan bir durumdur. Duyguları anlamada, yorumlamada resimden ve resimdeki renklerden yararlanılmaktadır. Bu konularda Leyla Sabah, Melike Güney, Mehmet Çağan, Sean Avery, Rashmi Sharma ve Akhan gibi araştırmacılar örnekler sunmuşlardır.

Bu araştırmacılardan Akhan (2012) yaptığı çalışmada şu noktaları vurgulamaktadır: Toplumsallaşmak zorunda olan birey, çocukluk döneminden itibaren çevrenin, etik, estetik ve moral değerlerin etkisine maruz kalmaktadır. Psikanalitik kurama göre, psikiyatrik hastalıklara neden olan içsel problemlere dair en saf ipuçlarını biçimlenmemiş simgeler vermektedir. Psikiyatrik hastalıkların bazılarında sözlü anlatımda gerilemeler olabilmektedir. Bu durumda görsel dil, grafik dil tek etkileşim aracı olarak önemli

(25)

2

olmaktadır. Bu durum “Sanatla Tanı ve Tedavi” yönteminin temel ilkesi ve gerekçesidir (132).

Toplumlarda yalnızlık, özellikle de günümüzde önemli ölçüde varlığından bahsettirmektedir. Gelişen teknoloji sayesinde sınırlar ve sınırlılıklar ciddi oranda ortadan kalkmış olsa da insanların var olan kalabalık çevrelerinde yalnızlık duygusu yaşayabildiklerini gözlemleyebilmekteyiz. Artan iş yükleri, rekabet ve enformasyon fazlalığı insanları birbirinden uzaklaştırdığı gibi aileleri de çocuklarından uzaklaştırabilmekte, çocuklara olan ilgilerini önemli ölçüde azaltabilmektedir. Çevresi tarafından görülmeyen çocuk yalnızlık duygusuyla baş etmek zorunda kalabilmektedir. Bu durum çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini de etkileyebilmektedir. Yahyaoğlu’da (2011), yalnızlığın modern dünyada salgın bir hastalık haline geldiğini, son yıllarda dünya ülkeleri ile kurduğumuz yakın diyaloglar, teknoloji, insanların dünyaya açılması, kültürde yaşanan farklılaşma gibi birçok faktörden dolayı ülkemizde de artmakta olduğunu vurgulamaktadır (s.11).

Bugün bilgi bolluğu sebebiyle insan, yoğun bir etkileşim içindedir. Bulunduğu çevrede yaşanan aşırı değişime uyum sağlama konusunda her zamankinden fazla zorlanmaktadır. Her birey karşılaştığı bu sosyal etkiler sonucunda kendisine has tepkiler oluşturmaktadır. Yalnızlık, yalıtılmışlık, sosyal ortamlardan uzaklık bu tepkilerdendir (Tutar, 2012, s. 16). Yalnızlık konusu psikolojinin araştırma alanına girmektedir. Yalnızlık kavramına genel

olarak bakıldığında; sosyalliğin gerektirdiği ilgi ortamından yoksunluk olarak

tanımlanabilir. Bu bağlamda, bireyin insanlara niçin ihtiyacı olduğu veya neden sosyal ilişkiler kurduğu basit anlatımla yalnız kalmamak için bir çaba olarak algılanabilir (Murphy, Kupshik, 1992, s. 16).

(Cacioppo ve diğerlerinden aktaran Ercan ve Eryılmaz, 2010); yalnızlığın, bütün gelişim dönemlerindeki bireyleri etkileyen ve bireylere acı veren bir deneyim olduğunu belirtmiştir (120). (Qualter ve Munn’dan aktaran Ercan ve Eryılmaz, 2012) yalnızlık deneyiminin bireylerin kişilerarası ilişkilerden beklentilerine ve ilişkilerden duydukları doyuma bağlı olarak şekillendiğini söylemiştir. İnsanlar, kendi başlarına oldukları durumda yalnızlık hissetmezlerken öte yandan kalabalıklar içerisinde kendilerini yalnız hissedebilmektedirler (120). Bu bağlamda yalnızlık psikolojik bir durumdur. Psikolojide resmin kullanımı ise; derinlik, kurgu, renk gibi sanatsal açılardan uzak, sade ruhsal gelişim, ruhsal problemler

(26)

3

açısından ilk kez 1890’da Alfred Binet tarafından ele alınmıştır. Daha sonra çocuk resimlerinin psikolojik açıdan incelemeleri bu alanın uzmanları tarafından ele alındığı bilinmektedir (Arıcı, 2006, s. 15).

Psikiyatrların yaklaşık elli yılı bulan yakın araştırmalarının; eğitimin, kültürün, sosyal mekânların veya psikolojik sağlık alanlarının renklerle olan bağlantılarının neler olması gerektiği saptanmaya çalışılmıştır. Bu saptamalar sonucunda renklerin yarattığı duygusal tepkimelerle kan basıncında oluşan değişiklikler arasındaki bağları ortaya koymuştur (Sözen, 2003, s. 63).

Renkli ışığın beden üzerindeki gücünden yararlanarak onu çeşitli sinir hastalıklarında kullanma yolunda birçok denemeler yapılmış ve kırmızı ışığın kalp üzerinde canlandırıcı etkiye, mavi ışığın ise geçici bir paralize yol açtığı görülmüştür. Renk ruhu dolaysızca etkilemeye yarayan bir araçtır. Renk bir tuştur. Şu ya da bu tuşa basarak insan ruhunu amacına uygun biçimde titreşime geçiren eldir (Kandinsky, 2011, s. 63).

Schwerdtfeger’in gençler için hazırladığı renk çalışması alanında önce rengin görsel-yorumsal bir temel elemanı olduğu kabul edilmiş, ikinci olarak duygusal ruhsal dışavurumcu ilişkiler içindeki durumu göz önüne alınmıştır. Üçüncü olarak da rengin görsel-izlenimsel önemi üzerinde durulmuştur (San, 2003, s. 145).

White ve Golomb tarafından yapılan başka bir araştırmada ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin renkleri kullanırken seçici davrandıkları ve renkleri psikolojik durum anlatımında kullandıkları ileri sürülmüştür. Bu durum üst sınıflarda geçerli değildir. Bunun sebebi çocukların sembolik kapasitesinin arttıkça renklere farklı anlamlar yüklemeleridir (Keskin, 2006, s. 89).

Bireylerin özgüvenini, yaratıcılığını, özgünlüğünü, çok yönlü düşünebilme yeteneğini geliştirmesi renkleri anlamakla mümkündür. Ayrıca bireylerin sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşayabilmesi, kendi sorunlarına ve çevresindekilerin sorunlarına çözüm bulabilmesi, kendini ve yaşadığı toplumu anlayabilmesi renkleri anlamasıyla mümkün gözükmektedir (A. Maranki, E. Maranki, 2005, s. 113). Sanat eğitimi de bu noktada göz ardı edilemez bir öneme sahiptir. Renkleri iyi tanıyan bilim adamlarının yanında sanatçılar ve sanat eğitimcileri de önemli bir etkiyle sahiptir.

(27)

4

Sonuç olarak, günlük hayatta çoğu zaman önemsemediğimiz renklerin yaşamımıza etkisi oldukça büyüktür. Giyimimizden, kullandığımız eşyalara, içinde zaman geçirdiğimiz mekânlara kadar, sağlığımızı, kişiliğimizi, ruh yapımızın çözümlenmesini kısacası hayata dair her şeyi etkilemektedir. Bu da renkleri anlamamızı ve onları çok daha bilinçli kullanmamızı gerektirmektedir.

Geçmişten günümüze renklerle tedavi çeşitli toplumlarda kullanılmıştır. Pek çok ülkede bu konuda araştırmalar ve uygulamalar bulunmaktadır. Renklerin insan fizyolojisinde yarattığı etki araştırmış, bu bilimsel veriler ruhbilimle ilişkilendirmeye çalışmıştır. Psikolojik problemlerin çözülmesinde, vücutta fizyolojik dengesizlikleri, çözümleyecek hastalıkları önlemede renk terapisinden istifade bizim toplumumuzda kişisel gelişim çalışmalarında ve alternatif tıp alanında kullanılmaktadır.

D. W. Winnicott, yaptığı çalışmalarda problemli çocukların sağaltımında resmin ve oyunun öneminden bahsetmektedir (Çankırılı, 2012, s. 20).

Yaşam Enerjisi, Rengi Rengine, Renklerle Tedavi, Renklerle Terapi gibi kişisel gelişim kitaplarında renklerin insan hayatındaki yerinden ve öneminden bahsedilmektedir. Türkçe kaynak olarak rengin tanımının ve fizyolojik oluşumunun dışında renk ve renk tarihini ele almış kaynaklara rastlamaktayız.

Yalnızlık ise pek çok araştırmacıya göre tanımlanması güç bir durumdur. Yalnızlık bireyin yaşamını zorlaştırmakta hatta bazen geri dönüşü olmayan ciddi problemlere sebep olmaktadır. Yaşar (2007), yalnızlığın kişinin çevresine olan güvensizliğini arttırdığını ve bu yüzden çevresine uyumunu ve yaşamını zorlaştırdığını belirtmiştir. Yalnızlık yaralayıcı bazen de öldürücü olabilmektedir. Yalnızlık ruhsal hastalıkların ve özellikle de depresyonun oluşmasında belirleyici bir etkisi vardır. Artan sosyal hareketlilik, kapitalizmin bireyci ve materyalist doğası ve değişen değerler yalnızlık deneyimlerini arttırmaktadır (s. 237).

Rank’ a (2001) göre insan sürekli anne karnındaki gibi sorumluluktan uzak olmayı ve ilk hazzı aramaktadır. Doğumla yani anneden ilk ayrılışla beraber yaşadığı yalnızlık kaygısını sürekli bilinçaltında taşımaktadır. Rank’a göre, kaygılarımızın kaynağı olan yalnızlık, doğduğumuz günden itibaren bizi rahatsız etmektedir (s. 57).

(28)

5

Yalnızlığın temelinde, diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerde yaşanan hayal kırıklıklarının büyük bir payı bulunmaktadır. Bu sebeple, kişilerin diğer insanlarla yaşadıkları problemlerden dolayı, benzeri bir hayal kırıklığından uzak olmak için yakın sosyal ilişkilerden kaçınıp, yalnız kalmayı tercih ettikleri veya yakın ilişkiler için yeterli bir çaba sergilemedikleri söylenebilir (Yaşar, 2007, s. 249).

Yetişkinlerin bile baş etmekte zorlandığı yalnızlık duygusunun, çocuklar için içinden çıkılması zor bir durum olduğu araştırmacılar tarafından değinilen bir durumdur. Tezin kavramsal çerçevesinde bu araştırmalara yer verilmiştir. Yavuzer çalışmalarında yalıtılmışlık duygularını incelemiş ve çocukların çizimlerindeki sembollerle yalnızlık duygusunu saptamıştır. Bu bağlamda yalnızlık durumu; sanat terapisi ve sanat eğitimi içinde önemli bir yere sahip olan renkle bağdaştırılmıştır. Bu araştırma yalnız olan çocukların resimlerinde kullandıkları renklerin neler olduğu konusuyla ilgili bilgi edinmek için yapılmıştır.

1.2 Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı; “ 9 yaşındaki yalnız olan çocukların yaşadıkları yalnızlık duygusunun, resimlerinde kullandıkları renklere etkisi var mıdır?” sorusuna ve bu bağlamda çocuk resimleri yalnız olan çocukların tespit edilmesine katkı sağlar mı?” sorusuna yanıt aramaktır.

Işığın yani rengin göze ve oradan beyne giderken, kuvveti dâhilinde etki alanlarının bulunduğu çeşitli araştırmalarla ortaya koyulmuştur. Bu etkiler renklerin dalga boyları, sıcaklık ve soğuklukları, parlaklık ve solukluk dereceleri gibi etkenlerle ilişkili olmaktadır. Bir süre maruz kalınan renk, insan fizyolojisinde ve dolayısıyla psikolojisinde bir takım etkilere sebep olabilmektedir. İçinde bulunulan kültürel özelliklerle birlikte bu etkiler insan yaşamını, davranışlarını, duygularını etkileyebilmekte hatta kontrol edebilmektedir. Renk çeşitli sağlık problemlerinin tespitinde ve giderilmesinde kullanılabilmektedir. Bu gibi durumlardan kaynaklı rengin hayatımızdaki yerinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden çocuk resimlerindeki biçimler gibi renklerin incelenmesi ve anlamlandırılmasına katkı sağlamak istenmiştir.

(29)

6

9 yaşındaki çocukların yaptıkları resimlerde renkleri kullanma şekillerine göre yalnızlık davranışının ortaya çıkıp çıkmadığını saptamak bu tezin amacını oluşturmaktadır.

1.3 Alt Amaçlar

1. 9 yaşındaki çocukların yaşadıkları yalnızlık duygusunun, resimlerinde kullandıkları

renklere etkisi var mıdır?

2. 9 yaşındaki çocukların yaşadıkları yalnızlık duygusunun, resimlerinde kullandıkları

biçimsel sembollere etkisi var mıdır?

3. 9 yaşındaki yalnız olan çocukların yaşadığı yalnızlığın sebepleri resimlerinden analiz

edilebilir mi?

4. Yalnızlık yaşayan 9 yaşındaki çocukların duygu ve düşüncelerinin çizgisel gelişim

düzeylerine etkisi var mıdır?

5. Resim yapmak, bireyi yalnızlık duygusundan uzaklaştırmada etkili olur mu?

1.4 Araştırmanın Önemi

Modern diye nitelendirdiğimiz 21. yüzyılda ailesinin ve çevresinin yoğun temposunun bir sonucu olarak, kendisi ile baş başa olan yani yalnız kalan çocuk, oluşan bu duygusuyla baş etmeye çalışırken bir taraftan da çevresini anlamaya ve onunla yaşamaya çalışmaktadır. Bu süreçte gelişimini de sürdürmektedir. Kapıkıran ve Özgüngör (2011), Ericson’un psikososyal gelişim kuramındaki başarıya karşı aşağılık duygusu gelişiminin sağlıklı olarak geçirmesinin önemli olduğunu, bu kritik dönemde gelişime katkı sağlamak gerektiğini belirtmektedirler (s. 114).

Sanat eğitimi yoluyla çocuğun ruhsal bütünlüğü içerisinde sağlıklı bir sosyal gelişim sağlaması önemlidir. Sanatın ifade gücünün çocuğu anlamadaki önemine dikkat çekmek, çocuğun kendi yarattığı ürünle bir doyuma ve rahatlamaya ulaşmasını, aynı zamanda çocuğun yetenek ve yaratıcılık gücünün geliştirmesini sağlamak ve ona estetik bir bakış açısı kazandırmak önemli görülmektedir (San, 2003, s. 99).

Çocuk resimleri yalnızca saflığı ve güzelliğiyle değil; ifade gücüyle, taşıdığı anlamlarla, tedavideki kullanımıyla psikologları, psikiyatristleri, oyun terapistlerini, danışmanları, öğretmenleri ilgilendirmektedir. Eğitimcilerin çocuk resimlerinin dilini nasıl çözeceklerini,

(30)

7

resimlerin anlamlarının ne olacağını çözme becerisine sahip olmaları gerekmektedir. Uzmanların ve eğitimcilerin bilmesi gereken önemli bir husus resim yapmalarının çocuklarla kurulabilecek en uygun iletişim şekli olduğudur. Çünkü kelime dağarcığı ve ifade yeteneği kısıtlı olan çocuk konuşularak yakalanamayacak detayları resimlerinde farkında olmayarak veya olarak bize sunacaktır. Çocuk konuşurken yakalayamadığı rahatlığı ve güven duygusunu resim yaparken yakalayacaktır (Yolcu, 2009, s. 94).

Çocuğu tanımanın ve anlamanın hatta çocukla arkadaş olmanın en iyi yollarından birisi resimdir. Çocukla arkadaş olmak onu anlamanın ve kendisini size açmasını sağlamanın temel yollarından birisidir. Resim çocuğun yaratıcılık potansiyelini zorlar ve değişik bakış açıları edinmesini sağlar. Bütün bunların yanında psikolojik tanı aracı olarak da kullanılmaktadır. Renk sanatta ve sanat eğitiminde vazgeçilmez bir öğedir. Pek çok araştırmada renk olgusuna tasarım elemanlarının arasında yer verilmiştir. Fizik bilimi rengi derinlemesine araştırmıştır. Araştırmalar sadece bununla sınırlı kalmamış psikoloji, eğitim, ekonomi ve sosyoloji gibi farklı bilim dallarının da ortak konusu olmuştur.Sözen (2003), renklerin insan üzerinde bıraktığı etkilerden ‘Sinemada Renk’ adlı kitapta bahsedilmektedir. Renklerin beyinde bazı merkezleri uyardığını ve bunun sonucunda bazı salgıların fazla salgılanmasına sebep olduğunu belirtmiştir (s. 57).

Bu çalışma çocuk resimlerine daha detaylı ve anlamlı yorumlar yapılabilmesi için katkı sağlamayı, çocuklardaki yalnızlık duygusunu oların resimlerinden anlamayı, yalnız hisseden çocukların resimlerinde ağırlıklı olarak kullanılan renk ya da renkleri saptamayı ve bu bağlamda çocuklara sanat yoluyla kendilerini ifade etme fırsatı sunmayı amaçlamakta ve bu açıdan önem arz etmektedir.

1.5 Sayıltılar

- Sınıf öğretmenleri gözlem formlarını dikkatle ve içtenlikle doldurdukları varsayılmaktadır..

- Uygulanan gözlem formları ve öğretmen görüşleri yalnız öğrencileri tespit etmede yeterli olduğu düşülmektedir.

- Araştırma sürecinde öğrencilerin isteyerek resim yaptıkları varsayılmaktadır.

(31)

8

problemleri açıklayacak ve çözebilecek nitelikte olduğu varsayılmıştır.

- Araştırmada kullanılan verilerin güvenilir olduğu sayıltısından yola çıkılmıştır.

1.6 Sınırlılıklar

- Araştırmanın kuramsal çerçevesi, ilgili konuların değinildiği kitap, dergi, makale, araştırma, yayınlar, ilgili dokümanlarla sınırlandırılmıştır.

- Araştırma Ankara ili Çankaya İlçesindeki üç okuldan yalnız olduğu gözlenmiş 9

yaşındaki 30 öğrenciyle sınırlandırılmıştır.

- Uygulanacak program, iki haftalık bir sürede haftada bir gün ve iki ders saati ile sınırlandırılmıştır.

- Kullanılacak araç ve gereçler, çocukların yaşları, bulundukları ortam,

malzemelerin kullanım kolaylığı ve erişilebilirliği gözetilerek renkli kuru kalem ve pastel boya ile sınırlandırılmıştır.

- Uygulama “okulda veya evinizde herhangi bir gününüzü anlatan resim yapınız”

konusu ile sınırlandırılmıştır.

- Araştırma 2013-2014 öğretim yılı ile sınırlandırılmıştır.

1.7 Tanımlar

Aura: “İnsan vücudunu çevreleyen elektromanyetik alana aura denir. Fiziki bedenin

içinden çıkan çeşitli renklerde uzanan bedeni saran radyasyonlardır” (Sabah, 2011, s. 53).

Bilinçaltı (bilinçdışı): Fransız filozof ve psikolog Pierre Janet tarafından psikolojiye

kazandırılan bir terimdir. Unutulan ve bastırılan anıları, arzuları ve fantezileri temsil eder (Çankırılı, 2012, s.111).

Dalga boyu: “Yayılan bir titreşim olayının, bir devir süresi içinde geçtiği yolun boyudur”

(Sabah, 2011, s. 36).

Eğitim: Eğitim sözcüğünün farklı tanımlarının ortak yanı, davranış değiştirme ve davranış

oluşturma amaçlı etkinlikler bütünü olmasıdır. İnsanların eğitim düzeylerinin göstergesi davranışlarıdır ( Vural, 2004, s. 23). Bireyde kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik değişimi meydana getirme süreci olarak tanımlanabilir (Artut, 2007, s. 89).

(32)

9

Estetik: Estetik sözcüğü Grekçe ‘aisthesis’ ‘aisthanesthai’ sözünden gelmektedir. Bu

sözcük duyum, duyulur algı anlamındadır. Baumgarten’e göre özgür sanatlar teorisi, güzel üzerine düşünme, akla benzer bir yeti bilimi, duyusal bilginin bilimidir (Tunalı, 2004, s. 14). Estetik terimi ‘güzellik bilimi’ anlamında da kullanılmıştır. Kant estetik sözcüğünü duyusallık anlamında kullanmaktadır ve tanımını şu şekilde yapmaktadır: “Nesnelerden etkilenme tarzı yoluyla tasarımlar elde etme yetisi” (Artut, 2007, s.3).

Frekans: “Titreşen bir nesnenin aynı noktadan aynı yönde peşi peşine iki geçişi ile

tamamlanan olaya, ya da bu olayın süresine devir denir. Bir saniye süre içindeki devir sayısına frekans denir. Ses titreşimlerinin bir saniyedeki devir sayısına da frekans denir” (Sabah, 2011, s. 36).

Işık: Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerjidir. Bir ışımanın ışık

kaynağından çıktıktan sonra foton denilen taneciklerin düz çizgiler boyunca ilerleyip çarptığı yerden ya da direkt olarak yansıyarak canlıları görmesini sağlayan olgudur (Tuncay, 2007, s. 96).

Kişilik: Bireyin bütün özelliklerini yansıtan ve onu diğerlerinden ayıran, kendine özgü

kılan özellikler bütünüdür. Bireyi kendisi yapan özellikler toplamıdır. Bireyin zihinsel, bedensel ve psikolojik farklılıklarının kendi davranış biçimlerine ve yaşama tarzına yansımasıdır (Tutar, 2012, s. 81).

Manzar: Arapça bir kelime olan manzar bakılan, görünen yer anlamındadır. Görme bilimi

anlamında kullanılan menazır sözcüğünde “manzar”ın çoğuludur (Topdemir, 2007, s. 11).

Projektif Teknik: Resim duyguları yansıtmada bir araçtır. Klinik değerlendirmede

kullanılan resimler psikolojik testler içinde yerini almaktadır. Resim testleri projektif teknikler olarak adlandırılır. Bu testlerin yöntemi projektiftir. Bu isim dışavurum anlamına gelen projeksiyondan gelmektedir. Projektif testler “Bireyin davranışı, kişiliğinin yansımasıdır” varsayımına dayanmaktadır (Altınköprü, 2004, s. 217).

Regresyon: Klasik psikolojide gerileme anlamına gelmektedir. Gelişme basamaklarında

kazanılmış bir aşamanın kaybolması kişinin geriye gitmesidir (Keskin, 2012, s. 54).

Ruhbilim: Davranış, anlıksal süreçler ya da kişilikle uğraşan bilim. Organizmanın,

özellikle insan organizmasının çevreye uyması ile ilgili sorunları inceleyen bilim. İnsanların duyum, heyecan, usavurma, algılama vb. özellikleri üzerinde araştırmalar yapan

(33)

10

bilim. İnsanın ruhsal yaşamını etkileyen koşulları, etkenleri ve sorunları inceleme konusu yapan bilim (Hançeroğlu, 1997, s.356).

Tayf: Işığın dalgaboylarına (renklerine) göre meydana getirdiği sıradır. Dalga formuna

sahip enerjilerin oluşturduğu elektromanyetik bir spektruma verilen isimdir. Bir ışınımın bağıl büyüklük değerinin, parçacık enerjisine göre dağılımını gösteren eğridir (Sözen, 2003, s. 20).

Terapi: Bireyin kendi iç dünyasına yaptığı uzun, sabır isteyen, zorlu yolculuktur.

Terapilerin başında birey varmak istediği yolu belirler. Kılavuzu yardımıyla ve desteğiyle istenilen noktaya ulaşmak için çaba sarf edilir. Yolculuk iki kişiyi gerektirir. Hem sağaltımcı hem de danışan bu süreçte birlikte çalışırlar. Bu süreçte danışan ve sağaltımcı arasında düşünce ve duygu alışverişi kurulur. Bu alışverişin kurulduğu süreç bilimsel bir süreçtir (Adanar, 2014, s.1).

Yalnızlık: Çevreye uyumun bozulduğu, bireyin kendini kimsesiz ve anlaşılmamış

hissettiği, umutsuzluk ve mutsuzluğun egemen olduğu bir durum olarak tanımlanır (Geçtan, 1999, s.109).

(34)

11

2. BÖLÜM: RENK OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ

2.1 Kavram Olarak Renk 2.1.1 Renk Nedir?

En temel tanımıyla renk, nesnelerden yansıyarak gelen görebildiğimiz ışınların (ışık) görsel algıda oluşturduğu duygudur. Renk ışığın bir türevidir. Üzerine düşen beyaz ışıktaki bütün dalga boylarını aynen yaymayan ve yansıtmayan bir maddenin görünme niteliğidir (Sözen, 2003, s. 18). Rengin birkaç tanımı vardır.

Fiziksel olarak renk, güneş ışığından çıkan bir enerji yayılımıdır. Yani renk, ışığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak görme duyumuzda bırakmış olduğu etkidir. Doğal olarak ışığın olmadığı yerde renkte yoktur (Artut, 2007, s. 149).

Işık ise, tabiatta rastlanan elektromanyetik dalga formlarından sadece biridir. Radyo dalgaları, radar dalgaları, enfrared tedavi ışınları, görünür ışık, ultraviyole ışık, rontgen ve gama ışınları aynı ana karakteristikleri paylaşan elektromanyetik dalga formlarıdır. Bütün elektoromanyetik dalga formları boşluktan geçebilirler ve iletici bir maddeye ihtiyaçları yoktur (Gökgöz, Babacan, 1964, s.17).

Renk ışığın bir görünüşüdür, gam, ton, armoni ışığın etkisinin değişmesidir (Çağlarca,1993, s. 8). Cisimler üzerine gelen ışınların bir bölümünü emer, bir bölümünü de yansıtırlar. Doğal ışıkta ise renkler en güzel değerlerini bulurlar. Her renk ışığı farklı derecelerde yansıtma özelliğine sahiptir. Bu yansıtma dereceleri her renk için farklılık gösterir. Dolayısı ile bu da renkler arasında meydana gelen ilişkilerin başlıca kaynağını oluşturur (Artut, 2007, s. 149).

Nesnelerin farklı renklerde olmasının nedeni, kendilerinin doğrudan ışık yaymaları ya da diğer ışık kaynaklarından üzerlerine düşen ışığın bir kısmını emip, kalanını yansıtmalarıdır. Işığa maruz kalan bir nesnenin rengi yaydığı ışığın rengidir. Nesnelerin rengi, üzerine düşen ışığın karakteristiğine göre değişir. Işığın dalga boyundaki en ufak bir değişiklik bile

(35)

12

farklı bir rengi oluşturur. Örneğin, elmanın kırmızı, limonun sarı renkte görülmesi gün ışığı altında geçerlidir. Elma, üzerine düşen gün ışığından bütün renkleri emip sadece kırmızı ışıkları yansıttığı için bu renkte görünür. Elmanın üzerine kırmızı veya sarıyı içermeyen bir ışık verildiğinde elmanın rengi değişir (Sözen, 2003, s. 23).

Rengin fiziksel oluşumunun yanında birde organizmanın algılama kapasitelerinin özellikleri bulunmaktadır. Organizma görmeyi kendi ihtiyaçlarına göre ayarlar. Renk olayı rengi gören kişiye bağlıdır. (Arnehim, 2012, s. 37) İnsanlarda renk duygusunun oluşması için bir cisimden yansıyan ışığın yanı sıra, gelen ışık karşısında normal çalışan bir göz ve beyinde kusursuz bir görme merkezine ihtiyaç vardır. Çevreyle olan duygusal etkileşimimizin ağırlıklı kısmı, ışık ve renk uyaranlarının oluşturduğu görsel algılamalarımıza dayanmaktadır. Bu etkileşim ışık frekanslarından ortaya çıkan renkler ve renklerin içerdikleri düşük ya da yüksek titreşimli enerjiyle meydana gelmektedir. (Sağocak, 2005, s. 78)

Platon’da ışığı açıklarken organizmayı olayın dışında düşünmemiştir. İnsan gözünde bir ışık kaynağı olduğundan bahsetmiştir. İnsanın görmesinin, gözün ve ışıklı nesnenin yaydığı ışığın karışımıyla oluşan bir başka ışık sayesinde gerçekleştiği görüşünü savunmaktadır. Platon bu ışığa görüş akıntısı adını vermiştir ve bu iki ışığın diğer bir söylemle ateşin birleşmesinden, dış ateş vasıtasıyla nesneyle, iç ateş vasıtasıyla da ruha temas eden bir çeşit cisim meydana gelmektedir. İşte bu cisim nesneye dokunursa, o nesnenin hareketini ruha taşır ve görme duyumu ortaya çıkar. Platon hem Göz-ışın hem de Nesne-ışın teorilerinin senteziyle görmeyi açıklamıştır (Topdemir, 2002, s. 29).

21. yüzyılın araştırmalarının sonucunda ise gözün görme kapasiteleri şu şekilde açıklanmaktadır: “İnsan gözü 700-400 milimikron arası dalga boyundaki ışıkları araçsız görebilmektedir. 700 milimikronun ötesi enfraruj ve 400 milimikronun altı da ultraviyole mor ötesi renklerdir ve özel araçlarla görülebilir. İnsan gözü yardımsız olarak ortalama 150 kadar rengi bir renk şeridinde görebilir” (Gürer, 2004, s. 75).

Topdemir (2002), Modern Optiğin Kurucusu: İbnül’l-Heysem Hayatı Eserleri ve Teorileri adlı kitabında ışığın bugünkü açıklamalarına ulaşana kadarki sürecinden bahsetmektedir. Kitabında Aristotales’in görüşlerine yer vermiştir. Ona göre ışık, maddesel değil saydam nesnenin uğradığı bir değişmedir. Potonsiyel olarak saydam olan nesneyi görünür hale getiren yani aktüelleştiren ateştir. Işık görmenin oluşmasını sağlar. Bu yüzden Aristotales

(36)

13

görmeyi gözden çıkan bir şeyin meydana getirdiğini kabul etmez. Aristotales’e göre gözden çıkar ışınlar yıldızlar kadar uzağa gitmez, birleşme gözün ortasında olur (s. 29). Görme işlemini retinanın aynı anda iki zıt durumda olması olarak tanımlayan Goethe, aynı anda ışığın ve gölgenin ara derecelerini ve rengin farklılıklarını algıladığımızı söylemiştir. Soluk olmak için soluk vermek gibi göz karanlıkta aydınlık, aydınlıkta karınlık ister. Goethe zıtlıkların bu şekilde hareketini gözlemlemiştir ve renk çemberini tamamlayıp birbirini bütünleyen renkleri belirlemiştir (Çağan, 2007, s. 30).

Eukleides, Ptolemaios ve El-Kindi’de ışığı açıklarken kaynağın göz olduğunu belirtmiş, bu fiziksel olguları açıklarken organizmayı olayların dışında tutmamıştır. (…) El Kinchy’e göre sadece nesneden gelen ışın o nesneyi tam olarak görmemiz için yeterli değildir. Gözün özelliklerinde nesnenin ne kadar algılandığını belirler. Eğer ışın göze nesneden gelseydi, yalnızca bakılan yer değil nesnenin tamamı en iyi şekilde görülürdü (Topdemir, 2002, s. 32-34).

19. yy.ın başından beri, retinanın, renk hakkında beyni bilgilendirirken, çok sayıda renk tonunun her birini özel bir iletiye kaydetmediği, aksine kendini diğer bütün renklerin türetildiği temel renklerle ya da renk dizileriyle sınırlandırdığı varsayılmıştır. Bugün artık deneysel ve anatomik olarak doğrulanmış olan bu varsayım bizim için şu anlama gelmektedir. Gözdeki foto kimyasal süreçler, bilinçli algılama düzeyinde renkleri birkaç temel rengin çeşitlemeleri ve kombinasyonları olarak görmemizi sağlayan bir soyutlama sayesinde ilerlemektedir. Bu ustaca sadeleştirme sayesinde görme, yalnızca birkaç tür iletici sayesinde, altından kalkılamayacak kadar çok sayıda iletici gerektirecek bir görevi başarmaktadır (Arnheim, 2012, s. 37).

Gözlerimizin ışığı ve dolayısı ile de renkleri bir algılama kapasitesi vardır. Dolayısıyla renk, rengi gören kişiye bağlıdır. Renk duygusunu meydana getiren faktörlerin çeşitliliğinden dolayı öznel bir durumdur. Duyulara göre renk her zaman fizik niteliklerinin gerektirdiği etkiyi yapmaz. Örneğin, fizik açısından bakıldığında siyah ışıksızlıktır ama psikolojik olarak diğer renkler gibi bir anlam ifade eder. Renklerin karışımı, birbirini tamamlamaları, saydam ve donuk renkler, renkli yüzey ve çevresi arasındaki ilişkiler gibi olaylar fiziki bakımdan bir özellik göstermezler ama psikolojik yönlerden belirli temelleri vardır (Artut, 2007, s. 150).

(37)

14 2.1.2 Rengin Oluşumu

2.1.2.1 Işık ile Renk

Renkleri iki kısım altında inceleyebiliriz. Işığın renkleri ve pigment (boya) renkleri. Işığın rengi, göze ulaşan yayılımın dalga boyuna ve frekansına bağlıdır.

Topdemir (2007), renk ve ışık arasında ses ve ses perdesi arasındaki ilişkiye benzer bir ilişkinin bulunduğunu belirtmiştir. Gözlerimiz yaklaşık bir oktava (8’lik perde) eşit bir frekans oranını algılayabilmektedir. Görülebilir ışığın dalga boyunun üst sınırı 7600 angstrom, alt sınırı oluşturan 4000 angstromun yaklaşık iki katıdır. Kızgın katı bir nesne, fark edilebilir bir miktarda enerji yayar ve sıcaklığın yükseldikçe bu enerji miktarı artar. Nesnenin sıcaklığı yükseldiğinde, yaydığı yüksek frekanslı enerji miktarı artar ve spektrumun kırmızı kısmı iyice kızarır. Nesnenin sıcaklığı daha da artarsa daha yüksek frekanslara doğru kayan ışık enerjisinin büyük kısmı bembeyaz olur. Tıpkı lamba flamentlerinin önce kızıl, akım arttığında turuncu, daha sonra sarı ve en sonunda da beyaz ışık yaymaları gibi. Buradan rengin tamamen ışığın frekansına bağlı olduğu anlaşılmaktadır (s. 382).

Renk ışıkla var olur ve ışık kaynağındaki değişikliklerle değişime uğrar. Bu nedenle rengi ışıktan ayrı düşüp incelemek olanaksızdır. Bir tür elektromanyetik dalga olan ışık, bütün renkleri bünyesinde toplayan bir yapıya sahiptir. Işığın renklerle olan ilişkisini ilk olarak İngiliz bilim adamı Isaac Newton 17. yüzyılda prizmadan deneyi ile açıklığa kavuşturmuştur (Akçadoğan, 2006, s. 243).

Şekil 1. Newton’un Prizma Deneyi(Topdemir, 2002, s. 77)

Newton, teleskopu geliştirmeye çalışırken, prizmadan geçen bir ışık demetini fark etmiş bu ışık demetinin gökkuşağını andırdığını görmüştür. Gökkuşağını andıran bu renk demetinin güneş ışığının içinde bütün renklerini barındırdığını belirlemiştir. Işığın düz bir çizgi

(38)

15

boyunca hareket ettiğini, çok küçük ve dönen parçacıklar veya atomlar olduğunu söylemiştir. Kırmızı atomlar büyük, eflatun, mavi atomlar ise küçüktür (Gökaydın, 1990, s. 30).

Işık üç biçimde algılanır. Direkt ışık; güneş, kandil, ampul gibi ışık kaynaklarından birebir algılanan ışıktır. Yansıyan ışık; üç boyutlu nesneler, fotoğraf, resim gibi opak yüzeyler, duvarlar üzerinde algılanan, bir ışık kaynağından geldikten sonra nesne yüzeyleri üzerine yansıyan ışıktır. Geçen ışık ise slâyt, renkli cam, asetat, fotoğraf filtresi gibi ışığı geçiren saydam malzemelerden geçerek algılanan ışıktır (Becer, 2013, s.148).

2.1.2.2 Güneş Tayfı (Solar Spectrum)

Newton’un deneyiyle birlikte güneş ışığı incelenmiş ve yedi renkten meydana geldiği görülmüştür. Güneş ışığının cam prizma ile kırılmaya tabi tutulması sonucu, içindeki renkli ışınlar ayrılırlar. Buna tayf denir (Artut, 2007, s. 150).

Güneş tayfı, doğa formuna sahip enerjilerin oluşturduğu elektromanyetik bir spectruma verilen addır. Bu spektrumda, 220 ila 3200 nm’lik dalga boyuna sahip olan enerjiler yer almaktadır. Dalga boyları çok küçük olduğundan özel birim olan nanometre (nm) ile ifade edilir. Eskiden milimokron olarak bilinen nanometre, metrenin milyarda bir (10-90m) olan uzunluğuna denktir. Bu spektrumda en kısa dalga boyuna sahip enerjileri gama ışınları, en uzun dalga boyuna sahip enerjileri ise radyo dalgaları oluşturur (Sözen, 2003, s. 21).

Şekil 2. Güneş tayfının şematik gösterimi (Sözen, 2003, s. 21).

Güneş ışığındaki çeşitli dalga uzunluğunda bulunan ışınların, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor sırası ile kırıldığı görülür. Kırılma açısı en küçük olan ışının kırmızı (kızılötesi) en büyük olan ışının mor (mor ötesi) olduğu görülür (Artut, 2007, s.150). Beyaz ışık olarak görülen gün ışığı ise, asılında homojen bir yapıda değildir. Değişik renklerin birleşiminden oluşur. Güneş ışığı bir cam prizma ile kırılmaya uğratılırsa, beyaz

(39)

16

olarak görünen bu ışık, farklı kırılmalara uğrar ve birbirinden ayrılarak farklı renklere bürünür (Sözen, 2003, s.21).

Şekil 3. Gün ışığının prizmadan kırılışı (Sözen, 2003, s.22).

Beyaz ışığı meydana getiren çeşitli dalga boylarındaki ışıkların prizmadan geçerken farklı kırılmalara uğrayarak birbirinden ayrılması ve mordan başlayıp kırmızıya kadar bir dizi şekilde sıralanmasına ışık spekturumu – scala veya güneş tayfı denilmektedir. Bu tayf beyaz ışığı oluşturan renklerin dalga boylarına göre sıralanışıdır. Spektrumda bu renkler; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil mavi ve mor olarak dizilim gösterirler. Beyaz ışık elde etmek için bu renklerin tümüne ihtiyaç yoktur. Yalnızca kırmızı, mavi ve yeşil ışığın bir araya gelmesi yeterlidir. Bu yüzden bu üç renge ana renkler denilmektedir. Bu renkler mavi, yeşil, kırmızı’dır (Sözen, 2003, s.22).

Şekil 4. Güneş tayfının şematik gösterimi (Sözen, 2003, s.28).

Bu ana renklerin değişik yoğunluklarda düzenlemeleri ile sonsuz sayıda renk ve renk birleşimini elde edebilmek mümkündür (Sözen, 2003, s. 28).

Renk konusu iki ana başlıkta incelenebilir. -Işık ile renk (toplamsal renk yöntemi) -Pigmentler ile renk (çıkarmalı renk yöntemi)

(40)

17

2.1.2.3 Toplamsal (additive) Renk Yöntemi (Toplama veya Tamamlama Yolu)

Tamamlama yolunda renkler farklı renklerin birbirine binmesiyle ortaya çıkar. Renk ışınlarını katma yönünden tamamlayıcı renklerin birleşmesi ile beyaz ışığın meydana gelmesi toplumsal renk yönteminde mümkündür. Kırmızı ve yeşil renk ışınlar bir perdeye üst üste yansıtılırsa sarı ışığı meydana getirirler, fakat bu renkler boya olarak karıştırılırsa esmer bir gri ortaya çıkar. Renkleri toplamak yani beyaz ışığın meydana gelebilesi için geçerli renk ışınlarını bir perde üzerine göndermekle, toplamakla olur (Çağlarca, 1993, s. 10).

Bu renk metodunda üç ana ışık rengi olan mavi, yeşil ve kımızı birleştirdiğinde beyazı oluşturur. Bu sistem televizyonların, bilgisayar ekranlarının çalışma teknolojisiyle aynıdır. Televizyon ekranındaki renkler, ışık tüpünün içindeki mavi, yeşil ve kırmızı renklerin farklı oran ve yoğunluklarda birleşmesi ile oluşur. Üç rengin de tam güç ile yandığı noktalarda görünen ışık beyaz, tüm renklerin kapalı olduğu noktalardaki renk siyahtır (Uçar, 2004, s. 169).

Bu sistemde ışık tayfında bulunan mavi yeşil ve kırmızının başka renklerden elde edilmeleri mümkün değildir. Bu yüzden bunlar birincil renklerdir. Birincil renklerin karışımıyla meydana gelen renkler ise ikincil renklerdir (Akçadoğan, 2006, s. 244).

Şekil 5. Toplamsal renk karışımı

Farklı ışık renklerini birbiri üzerine yansıtarak yeni renkler elde ederiz. Örneğin; ikincil bir ışık rengi olan sarıyı elde etmek için kırmızı ışık rengi, yeşil ışık rengine eklenerek daha açık bir ışık rengi olan sarı ışık rengine ulaşırız. Böylece kırmızı ve yeşil ışık renklerinin eklemeli sentez yoluyla bileşimi sonucu sarı renk elde edilmiş olur (Parramon, 2003, s. 16).

(41)

18

+ = + =

Şekil 6. Tamamlayıcı renklerin karışımları.

Komplemanter iki renk, boya olarak karıştırılırsa kahverengi, gri elde edilirken; ışık olarak karıştırılırsa sarı ışık rengi meydana gelir. Kısaca toplamsal renk oluşturma; üç ana rengin yani mavi, kırmızı ve yeşilin değişik oranlarda birbirine eklenmesi sistemine dayanır. Mavi + kırmızı + yeşil = Beyaz.(Sözen, 2003, s. 28)

Eklenen temel renkler insan gözü retinası gibi ışığa duyarlı yüzeylere uyumludur. Yeşil ve mavi ışıklar birbiri üstüne verilirse camgöbeği mavi renk elde edilir. Mavi ve kırmızı bir araya gelirse ışık mor pembe olur (Smith, 2003, s. 345).

2.1.2.4 Çıkarımsal (subtractive) Renk Yöntemi (Çıkarma Yolu)

Çıkarımsal renk yöntemi, beyaz ışıktan belirli dalga boyundaki ışıkların çıkarılmasıyla bütün renklerin elde edilmesi işlemine dayanır. Çıkarcı renkler adını alan bu üç renk, iki ana rengin toplamıyla oluşur. Mavi ışık + kırmızı ışık = magenta, mavi ışık + yeşil ışık = cyan, kırmızı ışık + yeşil ışık = sarı rengi oluşturur. Renkli görüntüler bu üç çıkarcı rengin, beyaz ışıktan çıkarılmasıyla elde edilir (Sözen, 2003, s. 28).

Gördüğümüz renklerin çoğunda bu çıkarma olayı geçer. Bir kumaşın mavi görünmesinin sebebi kumaştaki mavi boyanın güneşin ışığındaki maviden başka diğer renkleri yutması (absorbe) yani maviden ayırması (çıkarması) eşit sansasyonu meydana getiren mavi ışınlara dokunmayarak mavi rengi yansıtmasıdır. Yutulan renkler (kumaştan geçen renkler) akseden yani gözümüze çarpan mavi rengin tamamlayıcısıdırlar. Mavi ile beyaz ışığı meydana getirirler. Işık renklerinde beyaz ışığı şu renklerin karışımından elde edebiliriz: Siyah + Kırmızı = Beyaz Işık, Magenta +Yeşil = Beyaz Işık, Sarı + Mavi = Beyaz Işık (Çağlarca, 1993, s. 9).

Pigmentlerin bir cisme nasıl renk verdiğini çıkarmalı sentezle açıklayabiliriz. İkincil pigment rengi olan yeşil rengi elde edebilmek için siyah mavisi ile sarıyı karıştırırız. Mavi boya ışığın kırmızı rengini, sarı boya ışığın mavi rengini emer. Her ikisinin de yansıttığı

(42)

19

tek renk yeşildir. Mavi ve kırmızının çıkarıldığı çıkarmalı sentez yoluyla yeşil renk elde edilmiş olur (Parramon, 2003, s. 16). Pembe renkli bir eşyaya baktıktan sonra aniden beyaz kâğıda bakarsak göz o objenin hayalini yeşilimtırak görür. Bu çıkarımsal bir usul ile renkleri tamamlama yoludur (Çağlarca, 1993, s. 10).

Şekil 7. Çıkarıcı renk karışımı.

Toplamsal renk sisteminde üç ana renkteki üç değişik görüntünün üst üste getirilip yansıtılmasıyla doğal renkler elde edilmez. Çünkü her renk bir diğerine engel olur. Ama çıkarımsal renk sisteminde, çıkarımsal renklerle oluşturulan üç görüntünün üst üste getirilerek yansıtılmasıyla doğal renkler elde edilebilir. Bunun nedeni de, istenilen her rengin, beyaz ışıktan gerekli olanının çıkarılmasıyla elde edilmesi sistemine dayanmasıdır (Sözen, 2003, s. 28).

Kırmızı renkli bir konunun fotoğrafını çekeceğimizi düşünürsek; bu konunun görüntüsü çıkarcı sentez sistemiyle hazırlandığında beyaz ışıktan belirli kısımların çıkarılması gerekir. Bu çıkarılan kısımlar spektrumun mavi ve üzerinde bu kırmızı konuya tekabül eden kırmızıda yeşil ve mavi çıkarcı pigmentlerin üst üste bulunması gerekir, eğer bu pigmentler üst üste değil de yan yana bulunsalar her bir pigment istenmeyen bir rengi geçirecektir. Yeşil çıkarcı, kırmızı ve mavinin geçmesine, diğer taraftan mavi çıkarcı ise yeşil ve kırmızının geçmesine müsaade eder. Yani çıkarcı sentez sistemini kullanan filmlerde üç ayrı pigment görüntünün de devamlı olması gerekmektedir. Eski renkli filmlerin hepsi çıkarcı sentez teorisine dayanmaktadır (Gökgöz ve Babacan, 1964, s. 27). Üç ana renk beyaz bir perde üzerine düşürüldüğünde, bu ana renklerin karışımlarını oluştururlar. Yeşil ve mavi ışıkların birleşimi kırmızının tümleyeni olan açık maviyi, yeşil ve kırmızı ışıkların birleşimi mavinin tümleyeni olan sarıyı, kırmızı ve mavi ışıkların birleşimi, yeşilin tümleyeni olan moru meydana getirir. Böylece iki ana rengin birleşimi,

(43)

20

üçüncü ana rengin tümleyenini oluşturmuş olur (Topdemir, 2007, s. 383). Katma yoluyla üç ana renk ışık karıştırıldığında beyaz meydana gelir. Çıkarma yolu ile üç ana renk eşit miktarlarda karıştırıldığında gri meydana gelir. Griye nötr renkte denir. Yine çıkarma yolunda hangi rengi fazla karıştırırsak gri o renge doğru yönelir (Çağlarca, 1993, s. 24).

Şekil 8. Renk karışımları.

Çıkarımsal renk metodunda tüm renklerin karışımı siyahı verir. Bunun yanı sıra çıkarımsal renk metodunda üç ana renk sarı, mavi (cyan) ve kırmızıdır (magenta).

Şekil 9. Üç ana rengin bir üçgen üzerinde gösterimi.

Gün ışığındaki altı rengi toplamından oluştuğu işin beyaz; ışığın hiç olmadığı bir yerdeki renksizlik anı/durumunu gösterdiği için ise siyah, fizik bilimi açısından renk olarak kabul edilmezler. Bu renkler nötr olarak kabul edilir (Sözen, 2003, s. 19). Görüldüğü üzere her çıkarcı temel renk, bir toplamsal temel rengin tamamlayıcısıdır. Toplamsal ışık sentezi sisteminde üç temel renkteki görüntünün üst üste getirilerek gösterilmesi mümkün değildir. Bunun nedeni her bir rengin diğerine engel olmasıdır. Bu ilkeden fotografik filtre yapımında faydalanılmaktadır (Akalın, 2013, s. 89). Matbaaların ve renkli yazıcıların büyük bir kısmı bu renk bileşim sistemini yani çıkarımsal renk metodunu kullanarak renkleri üretirler. Bu metotla ana renklerin en yüksek şiddette uygulanması siyah, pigmentsizlik hali ise beyaz etkiyi oluşturmaktadır (Akçadoğan, 2006, s. 250).

Şekil

Şekil 2. Güneş tayfının şematik gösterimi (Sözen, 2003, s. 21).
Şekil 3. Gün ışığının prizmadan kırılışı (Sözen, 2003, s.22).
Şekil 7. Çıkarıcı renk karışımı.
Şekil 9. Üç ana rengin bir üçgen üzerinde gösterimi.
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Wiegersma ve Van der Elst, renk tercihi çalışmalarına farklı bir boyut kazandırmak için çalışma bireylerini iki gruba ayırıp, birinci grubun ilk akıllarına gelen

adrenerjik reseptör blokörleri, Anjiotensin çevirici enzim (ACE) inhibitörleri ve Vazodilatör (damar genişletici) etkili ilaçlar kullanılır...

Daha sonraki çalışmalarında araştırmacılar, nöron susturma araçlarını bilincin ve duyguların sinirsel devrelerini ortaya çıkarmak için kullanmayı planlıyor..

İkinci dosyada, “Alkış-Kargış” konusunu çağdaş kent içindeki çeşitli yönle- riyle inceleyen yedi, üçüncü dosyada “Türkü” konusunda üç, dördüncü

Yapılan bu çalışma ile işletmelerin doğa dostu olarak adlandırdığı yeşil ürün reklamlarına yönelik satın alma kararını veren aktif tüketiciler olarak

Ulus markalaşması ve kamu diplomasisi görülmektedir ki dünyada büyük-küçük, gelişmiş-gelişmekte olan, eski-yeni pek çok ülke tarafından kullanılan uygulamalar

 The proposed HPLC method was applied to the urine of normal (n = 13) and diabetic and hyp ertension patients (n = 80), and significant increases in D-lactate excreted into urine

Bu dalga boyu, ışık tayfında kırmızı ve mavi tonların arasında kaldığı için tüm bu ışımaların birleşiminde Güneş beyaz görünür. Ancak bizle Güneş