• Sonuç bulunamadı

Başlık: ESER TANITMA / CONDILLAC; İŞARETLER TEORİSİYazar(lar):ALTIOK , FüsunCilt: 4 Sayı: 0 Sayfa: 229-237 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000141 Yayın Tarihi: 1966 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ESER TANITMA / CONDILLAC; İŞARETLER TEORİSİYazar(lar):ALTIOK , FüsunCilt: 4 Sayı: 0 Sayfa: 229-237 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000141 Yayın Tarihi: 1966 PDF"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Etienne Bonnot de CONDILLAC, La Logique.- Imprimerie Ch. Hovel, Paris 1798. (Bunlar, orjinal baskı olmamakla birlikte, en eski baskılardan biridir).

İki yüzyıl önce yayınlanmış olan bu iki eseri birer yeni kitapmış gibi tanıtmak, ilk bakışta garip görünecektir. Ancak, şu nokta gözönünde tutu­ lursa, çabamızın yersiz olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir:

Condillac'ın belirli görüşleri, kendisini modern düşünüşün habercisi say­ dıracak ölçüde, modern felsefeye ve özellikle, Mantıkçı Empirizm'e yaklaş­ maktadır.

Felsefe tarihçileri tarafından Condillac'ın özellikle "Traité des Sensations" (Duyumlar üzerine İnceleme) ve "Essai sur l'Origine des Connaissances Hu­ maines" (İnsan Bilgilerinin Kaynağı üzerine Deneme) adlı eserleri ele alınmış ve incelenmiştir. Bu iki eserde modern diye niteliyebileceğimiz düşünceler pek az bir yer kaplamakta, bu konulara pek az değinilmektedir. "Duyumlar üzerine İnceleme"de bu konulardan hiç söz edilmemekte, "İnsan Bilgilerinin Kaynağı üzerine Deneme"de ise, aşağıda sözünü edeceğimiz İşaretler Teori-si'ne pek önemsiz bir yer verilmektedir.

Condillac'ın asıl modern olan düşünüşe pek yaklaşmakta olan görüşleri, bu sebeple Felsefe tarihçilerinin gözünden kaçmış, olsa gerektir. İşte, biz bu iki kitabı tanıtmakla, bu düşüncelerin Condillac için taşıdığı öneme işaret etmek, aynı zamanda da Condillac'ın, bütün ününe rağmen, iyi tanınmadığını göstermek istiyoruz.

Filozofun, pek az bilinen, onun için de tanıtmak istediğimiz bu iki eserin­ de en başta ele alınması gereken düşüncelerini şu üç ana nokta çevresinde top­ lamak uygun görünmektedir:

1 — İşaretler Teorisi, 2 - Analizin önemi,

(2)

İŞARETLER TEORİSİ

Condillac doğrudan doğruya "İşaretler Teorisi" adını vererek bir teori geliştirmiştir. Mantılkçı Empiriste'lerin'de sun'i bir dil, bir sembolik mantık kurarken birinci dereceden kendisine dayandıkları ve h a t t a bir dereceye ka­ dar kendilerinden saydıkları Charles Morris de, kurduğu Semiotik bilimini "İşaretler Teorisinin Temelleri" (The Foundations of Theory of Signs) adlı eseriyle yaymıştır. Günlük dilin yarattığı problemlerden ve exact olması im­ kânsız bir ifade şeklinden kurtularak, yeni bilime yeni bir organon bulmak amacıyla bir modern mantık kurulmuştur ki bu, gerek önermeleri gerekse bun­ ların birbirleriyle olan bağıntılarını harfler ve işaretlerle gösteren, bilim ifade­ lerinin herbirine uygulanabilecek içeriksiz kalıplar tesbit eden ve bunları kendine özgü kurallar uygulayarak sistemlendiren sun'i bir dilden başka birşey değildir.

Bu organon'la aynı kuralların uygulanmasıyla çeşitli uygun formların da elde edilmesi mümkün olduğu için, bütün bilimlerin axiomatique'ini kurmak ve onları mantıkla temellendirmek artık işten değildir. Bir takım pek uzun ve karmaşık ifadeleri işaretlere göstererek pek basit ve exact olarak, yanılma payına yer vermeksizin, kalıba vurmak suretiyle çok önemli ve büyük bir adım atılmış olmaktadır. Kendi içindeki birkaç basit kurala dayanarak, "totologique transformation"larla formel olarak sonuç veren bu sistemi modern bilimin yol göstericisi ve temel dili olarak nitelemek de pek yerindedir. Mantıkçı Empiris-tlerin hemen hemen herbiri dil üzerinde uğraştılar ve bir işaretler sistemini, türlü "axiomatique" temeller üzerine kurma çabaları gösterdiler. Bu filozof­ ların kurdukları mantıklar arasında hakikat-değerleri sayısı, ya da temel axiom'lar dışında hiçbir ilkelik ayrılık yoktur. Carnap, Reichenbach, Tarski, Ayer ve daha pek çokları bu konuya gerek teorik, gerekse pratik yönlerini ihmal etmeksizin eğildiler. Mantıkçı Empirisme'in bilim ve mantık görüşleri çerçevesinden bu sun'i dili çıkaracak olursak, böyle bir ekolün varlığını da felsefe tarihinden silmek gerekecektir.

Şimdi Condillac'in zikrettiğimiz iki kitabının önemini belirtmek için, az önce sözünü ettiğimiz, İşaretler Teorisinin sistemcisi Charles Morris'in konu üzerindeki düşüncelerini yansıtmaya çalışalım. O, kurmuş olduğu işaretler bilimine Semiotik adını vermiştir. Semiotik: sentaks, semantik ve pragmatik olmak üzere üç kolda incelenebilecek bir bilimdir. Sentaksta dilin morfolojik yapısı ve formel kuralları, semantikte anlamla ilgili hususlar, pragmatikte ise dilin kullanılış özellikleri ve gerek sentaks gerekse semantiği bir arada düşün­ meyi gerektiren konular incelenir.

(3)

Morris'in kitabının ilk cümlesinde verilen insan tanımı ilginçtir: "İnsan, özellikle işaret kullanan bir hayvandır." Daha sonra işaretlerin rolü ve önemi hakkında özetle şunları söylemektedir: "Bilim insanlara güvenilir işaretler verdiği ve sonuçlarını işaret sistemleriyle ifade ettiği için, bilimle işaretler sis­ temi birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar ve insan aklı işaretlerin fonksiyonların­ dan ayrılamaz. İşaretler üzerinde inceleme yapanların içinde dilciler, mantık­ çılar, filozoflar, psikologlar, biologlar, antropologlar, psikopatologlar, este­ tikçiler ve sosyologlar bulunmaktadır. Bunların görüşlerinin birleştirilmesi ve teorik bir işaretler düzeninin tespiti ancak kısmî olarak mümkün olabilir." (Found. of the Th. of Signs S. 1-3)

Condillac da, " L ' A r t de Penser"de (Sa 67-72) "Yargılarımızın doğruluğu kullandığımız işaretlerin kesinliğine bağlıdır." ve "İşaretler ve düşünce (ref­ lexion) karşılıklı olarak birbirlerine yardım ederler, işaretler ne kadar aydın­ lık olursa onların işaretlediği kavramlar hakkında o kadar bilinçli oluruz." "Zihnin operasyonlarını analiz edebilmek için sun'i işaretler zorunludur ve bu sun'i işaretler sayesindedir ki biz kavramları mukayese edebiliriz."derken insan zihninin işaretlerin fonksiyonlarıyla sıkısıkıya bağlı olduğunu bir başka biçimde ifade etmiş oluyor.

Semiotik'in bilimle çift yönlü bir ilgisi vardır: Bilimler içinde bir bilimdir ve aynı zamanda bilimlerin bir aracıdır. Bir bilim olarak semiotik'in en belir­ gin niteliği, linguistik, mantık, matematik, retorik ve bir dereceye kadar estetik gibi özel işaret bilimlerinin temel basamağını teşkil etmek yönünde kendini gösterir. Eğer semiotik şeyleri ve şeylerin özelliklerini, işaret olmak bakımından fonksiyonlarını göz önüne alarak inceleyen, bilimler arasında aracı bir bilimse, aynı zamanda bütün bilimler için bir araçtır. Çünkü bütün bilimler gidişlerini ve sonuçlarını işaretlerle ifade edebildikleri ölçüde bilim­ dirler. Şu halde "meta-science" (bilimler üstünde bilim)' semioti'ki bir organon olarak kullanmalıdır.

Bir bilim incelemesini, kalıntısız olarak, bir bilim dili incelemesine bağ­ lamak mümkündür. Çünkü bu dilin incelenmesi, sadece formel yapıyı değil işaretlerin, delâlet ettikleri objetlerle ve o işaretleri kullananlarla bağıntısını da içine alır. Böylece semiotik herhangi bir özel dile veya işarete, dolayısıyla bilim diline ve bilimde kullanılacak özel işaretlere uygulanabilecek genel bir dil geliştirir. Bilim adamları başta olmak üzere insanlar, bilim dilinde bir sa­ deleştirme, basitleştirme ve sistemlendirme gerektiğini kabul etmişlerdir. Morris, bu amaç için işaretler teorisinin çok faydalı bir araç olduğunu söyle­ mektedir.

(4)

Condillac ise bu gerekliliği çoktan duymuştu. "Dili exact kılmak için onu, daima alışılmış kullanışa bağlı olmaksızın, yeniden şekillendirmek gerekir, herkes gibi konuşmakta inad edildiği takdirde ortadan kaldırılması imkânsız pek çok yanlışlar vardır. O halde kullanışın, örneğini veremeyeceği bir kesin­ likle ifade etmek isteniyorsa kendine özgü bir dil kurmak gerekir." derken o eserlerinin çeşitli yerlerinde yakındığı, bilim dilindeki bulanıklığın ortadan kaldırılması için bir işaretler sistemi, bir sun'i dil teklif ediyordu. Nitekim onun bu isteğini gerçekleştirenler Mantıkçı Empiriste'ler olmuştur ve aynı isteğin ifadesini onlarda da açıklıkla bulmak mümkündür.

Yine aynı eserinde Charles Morris, İngilizce, Fransızca, Almanca gibi tabiî dillerin pek zengin olduklarını ve evrensel diller olarak anıldıklarını, fakat bu zenginliğin bazı amaçların gerçekleştirilmesi bakımından bunlar için aynı zamanda bir kusur olduğunu söylüyor. "Evrensel dillerde genellikle belirli bir işaretin başat olarak hangi derecede fonksiyonda bulunduğunu bil­ mek çok zordur. Ve sembolik referansın değişik seviyeleri belirgin olarak gös­ terilemez. Bu sebepten bu diller muğlâktırlar ve çelişkili ifadeleri mümkün kılarlar. Bütün bunlardan sonra insanların amaçlarını gerçekleştirebilmek için belirli özel diller yaratmaları hayret uyandırmayacaktır. Sentaks yapısı­ nın serimi için matematik ve mantık, doğal süreçlerin önceden kestirilmesi için empirik bilimler, insan "production"larmın kontrolu ve dışlaştırılması için de güzel sanatlar ve tatbikî sanatlar! Günlük dil, dil üzerinde konuşabil­ mek için yetersizdir ve dilin bu gereksinmesini karşılamak için de semiotik görevlendirilmelidir." (Sa. 1-21).

Morris bu görevin Boole, Frege, Peano, Peirce, Bussell, Whitehead fakat özellikle Carnap tarafından yerine getirildiğini ve sözü edilen dilin bu kimse­ lerin çabalarıyla çağdaş gelişimlerine vardıklarını belirtiyor. Fakat bu çaba­ larda semiotik'in, semantik ve pragmatik cephelerinin ihmal edilerek özellik­ le sentaks yönüne, dilin mantıksal-gramatik yapısına eğilindiğini söylüyor. Demek ki burada gıamer yapısına verilen Önem bir öncelik sunmaktadır. Condillac da düşünceleri analiz etme sanatı olarak tanımladığı gramere, dü­ şünme sanatının ilk kısmı gözüyle baktığını ifade etmiştir.

Morris'in "Bir formel mantıkçının bir gramerciden sadece cümle tiple­ rine ve bilim dilinin içindeki "transformation" kurallarına olan büyük ilgisiy­ le ayrıldığı ve bunların, işaretve işaret kombinezonlarını kullanışlarındaki farkın önemi" hakkında söyledikleri, Condillac'ın gene l'Art de Penser'deki şu yargı­ sına bir örnek göstermekten başka bir şey değildir: "Zihinler arasındaki bü­ t ü n farkı meydana getiren şey, işaretlerin kullanılması ve bu kullanıştaki

(5)

Semiotik biliminin sistemcisi basit bir işaretin basit bir obje'ye delâlet ettiğini ve bileşik kavramların ifadesi için yine işaretlere başvurulması gerek­ tiğini söylerken, Condillac da "İşaretler bir basit kavramı tesbit etmek ve birçok kavramın bir bileşik kavram olabilmesi için zorunludur." (Aynı eser, Sa. 74) diyor.

Şimdi biraz konunun diğer yönlerine göz atalım:

Çağdaş mantıkçılar, gerek Russell gibi lojisist'ler, gerekse Brouwer, Hey-ting gibi sezgiciler, formel mantığın kurulmasında matematikle mantık arasın­ daki ilişkiye dikkatlerini yoğunlaştırarak, h a t t a matematiği bir model alarak çalıştılar. Mantığın mı matematiğe, matematiğin mi mantığa dayandığı soru­ nu bunlarla ortaya çıktı. Bu soruya nasıl cevap verirsek verelim, bu iki disip­ lin arasındaki benzerliğin işaretler yönünden pek sıkı olduğunu yadsıyamayız. Acaba Condillac, matematikle işaretler sisteminin ilişkisi üzerinde nasıl düşü­ nüyordu? Yine doğrudan doğruya kendi sözlerine başvuralım: "Matematik, işaretlerin zorunluluğunun oldukça göze çarpan bir örneğini verir ve sayısal kavramların işaretlerinden ayrıldıklarında, belirlenmiş bir şey olabileceklerim sanmak gibi bir hayale kapılınmamalıdır." (Aynı eser, Sa. 63).

Sonra o, "Matematikte doğru olan birşey her yerde doğrudur." (Sa. 65) demekle de, içeriksiz kalıpların her alanda uygulanabilir nitelikte olduklarını ifade etmiş oluyor.

İşaretlerin sadece inter-subjectif bir araç olmayıp, her türlü düşüncenin biçimlendirilmesi ve bilimsel olan her ifadenin işaretlerle olan ilişkisinin zorun­ luluğuna göz yumulamıyacağım Condillac şu sözleriyle belirtiyor: "Sadece kendisi için hesap yapmak isteyen bir insan da işaretlere başvurmaya mec­ burdur (Aynı eser, Sa. 67).

Condillac'm ispat üzerindeki düşüncesi de modern görüşe çok yaklaşmak­ tadır. "Matematikte ispat, apaçık bir önermeyi ispat edilmek istenen öner­ me haline gelinceye kadar çeşitli şekiller alacak tarzda çevirmektir." (gene Sa. 65).

Hilbert'in, Russell'ın, Frege'nin, Carnap'ın sistemlerinde de ispat meka­ nizması tamamen bu şekilde işler.

ANALİZİN ÖNEMİ

Condillac'ın hemen bütün eserlerinde bir bilimsel metod olarak analizi yüceltme ve sentezi karanlık bir metod olarak yadsıma çabası açıkça göze çarpar " L a Logique"de yazdıklarına göre "Dilleri kuran, bilimlerle sanatları

(6)

yaratan analizdir." ve "Muhayyileden başka hiçbir şeyleri olmayanlar; bata, zehap ve saçmalardan başka hiçbir şey elde etmemişlerdir." (S. 125) "Bilim, iyi kurulmuş bir dildir". (S. 152). Ve bir dilin iyi kurulması için analiz biricik başvurulacak yoldur. Analizle dil arasında sadece bir yakınlık değil, fakat bir özdeşlik vardır.

Analizin, dili iyi kurmayı öğrettikten başka soyut ve genel kavramları da belirlemeyi sağladığını savunan filozof, dolayısıyla, usavurmanın, kavramla­ rımızla ilgili bir mekanizma olmasından ötürü analizle başlayıp bittiğini ve usavurmanın da analitik bir dille en iyi ifadesini bulacağını önemle belirtmek­ tedir. Apaçıktır ki usavurma ameliyesi zihnin tamamen analiz edilmiş ve tanım­ lanmış diğer işlemlerinin mantıksal bir sonucudur.

Senteze gelince, Condillac bunu adeta bir metod olarak dahi kabul etme­ mek eğilimindedir. "La Logique"de, "Sentez, karanlık metod" başlığı altın­ daki bir bölümde, daima bitirmesi gereken yerden başlayan sentezin, doktrin metodu adını aldığını söyler ve biraz da alayla şunu ilâve eder: "Onun hakkın­ da belki anlamadığımdan, belki de anlaşılması imkânsız olduğundan daha ke­ sin bir fikir veremiyeceğim.!" (Sa. 149) Ona göre sentetik metod, tanım ve çıkarsamalarla yürüyen metodların en kötüsüdür. Analiz ve sentez metodla-rıyla ilgili olarak, mantıkçı empirist düşünüşe olan yakınlığı ilk bakışta sezi-lebilecek kadar açıktır. Üstelik, örneğin konuya analitik ve sentetik önermeler de girmekte, ve bunların içerdikleri sorunlar da aradaki görüş birliğini des­ teklemektedir. Bu konuya aşağıda Condillac'ın tanımlarla ilgili görüşünü ele alırken değineceğiz.

Condillac analizin deduetion'la yürüdüğünü, sentezin ise bir takım hete­ rogen öğeler topladığını ve bu derleme sırasında zorunlu olarak induetion'u kullandığını ifade etmek istemiştir. Bunları gözönüne alarak senteze karşı çıkışını ve hele iyi kurulmuş dile örnek olarak da özellikle matematiği ele alı­ şını yorumlamak zor olmıyacaktır. O kesin ispatlardan söz ediyor. Demek ki sentezi gerektiren konularda bir kesinsizliğin varlığını açıkça ifade edemese bile, sözlerinde adeta örtülü olarak bunu görmek fazla hayal gücü gerektirmi-yecektir.

Mantıkçı empirisitlerin de, analiz metodunu, pek sık ve hemen heryerde kullandıklarını ve mümkün oldukça duraksamasız yeğlediklerini biliyoruz. H a t t a onların deyimleri bile bu gerçeği göstermeye yeterlidir. Felsefe onlara göre bir mantıksal analizdir. Ve Viyana Çevresinin felsefesine ve ona yakın felsefelere anglo-sakson memleketlerinde "analitik felsefe" adı verilmiştir. İn­ giltere'de G.E.Moore tarafından ortaya atılan bu isim, sonradan, en başta

(7)

Wit-genstein tarafından geliştirilip biçimlendirilmiştir. Burada Sokratik meto­ dun büyük bir incelikle tabiî dillerin bütün özelliklerine uygulandığını görü­ yoruz.

Condillac, her türlü tanımlar hakkkındaki düşüncesi ile de yine klasik mantığın tanım anlayışından ayrılmaktadır. "La Logique", de tanımlar üze­ rine şöyle der: "En iyi tanımlar analizlerdir. Analitik olmayan tanımlar ek­ sik ya da hatalıdır. Tanım yapmak için bir takım ilkelere sahip olmak değil, çok daha basit olarak şeyleri oldukları gibi görmek gereklidir. Ve şeyleri ol­ dukları gibi görmek için de mutlaka analizle başlanmalıdır." (Sa. 147—148) Condillac'da tanım ya ancak indîdir, veya analizle karıştırılır. Bütün kavram­ lar (0 burada Locke'u izlemektedir) ya basittirter, o halde tanımlanamazlar, veya bileşiktirler, bu takdirde sadece analiz onların nelerden ve nasıl bileştiğini gösterecektir. Basit anlamında alınmadığında tanım, şeylerin özünü yakala­ dığını (!) iddia eden doktrinlere dayanır, yani her zaman başarısızlığa uğrar.

Aristoteles'te tanım, yakın cins ve ayrımla yapılır ve sentetik sayılırdı. Örneğin: "İnsan akıllı bir hayvandır" önermesinde insan terimine, kendi içinde bulunmayan bir kavram yüklenmekteydi. Böylece bu tip tanımlar yeni bilgi vermekteydi. Oysa mantıkçı empirisme'de tanım, birşeyin yerine eşde­ ğerini koymaktan başka birşey değildir. Yani tamamen analitiktir. Örmeğin: "Daire, belirli bir noktadan eşit uzaklıkta bulunan noktaların geometrik yeri olan kapalı bir eğridir." tanımında yüklem, konunun zaten kapsadığı kavram­ lar dışında hiçbirşey getirmez, yani konu ile yüklem eşdeğerdir. Aynı şeyi harflerle ifade edecek olursak, klasik tanım "A,B'dir" şeklinde yapıldığı halde, mantıkçı emprisme'in tanımı "A,A,dır''' şeklinde yapılmaktadır. Bir kavra­ mın tanımı yapılırken sadece onun içinde olanlar ayrıştırılmakta ve senteze yer verilmemektedir. Condillac'ın da tanım hakkında söyledikleri, esasen bun­ dan başka bir şey değildir.

METAFİZİK KARŞISINDAKİ TUTUM

İlk Mantıkçı Empiristler metafiziği radikal bir şekilde yadsımışlardır.Son-radan bu düşünce ilk sertliğini biraz kaybetmiş ve bazı alanlar için daha ılımlı bir görüş açısına yerleşilmişse de bilimsel olmak durumundaki önermeler için Mantıkçı Empirisme'in kesin yargısı değişmemiştir.Örneğin:Carnap,"Die Über­ windung der Metaphysik durch Logische Analyse der Sprache" (Dilin Mantık­ sal Analizi Yoluyla Metafiziğin Aşılması. Erkenntnis I I . N. Hızır'ın manüs-kript çevirisi) adlı makalesinde, Heidegger'in; "Şimdi var olanı inceleyeceğiz ve başka hiçbir şeyi. Fakat bu HİÇ nasıl bir şeydir, ne yapar? Hiç ancak

(8)

H İ Ç E R (Das Nichts nichtet)" sözünü eleştirmiş ve bir yadsıma ifadesinden başka birşey olmayan 'Hiç'e yazarın birdenbire bir varlık vermesi ve onu bir isim olarak ele almasıyla alay etmiştir. Gerçekten de bir deney cümlesine in-dirgenemiyen veya karışık ve bulanık sözlerin, mantıkçı empiristlere göre hiçbir anlamı yoktur. Bunlar ancak bir ruh halinin ifadesinde veya bir şiirde yer alabilirler. Karşımıza bilimsel veya felsefî bir önerme olmak iddiasıyla geldiklerinde ise, anlamsız olmaktan başka nitelikleri yoktur.

Condillac'ın da, gerek temeline inip deneyemiyeceğimiz kavram veya ifadeleri, gerekse bulanık ve karanlık felsefî ifadeleri, bilimsel olarak kabul etmediğine eserlerinin çeşitli bölümlerinde pek sık rastladık. Ona göre felsefe, artık insanların gözlerini kapayarak tefekküre daldıkları bir alan olmaktan çıkmıştır. Kavramların orijini problemi, metod problemine özdeş olarak, bir ilk veşüphe edilmez deneyin bulunuşunu veya kaynak ve malzemenin du­ yusal olarak görülmesini şart koşar.

Mantıkçı Empiristler gibi Condillac da metafizikçileri karanlık, bulanık ve anlamsız sözler söylemekle suçlamış, ve bu fikrini pek çok defalar tekrar­ lamaktan geri durmamıştır. Bu konudaki bütün fikirlerini toplayan ve özet­ leyen " L a Logique",teki şu sözlerini alalım: "İlk günlük diller usavurma için çok daha pür ve saftılar. Örneğin töz (susbstance) kelimesinin 'en altta bulu­ nan şey' anlamına gelip gelmediği, ya da düşünme kelimesinin dengelendirme, tartma, mukayese vs. anlamlarında kullanılıp kullanılmayacağı sorulmazdı. Bir kelime bugünkü metafizikçilerin yaptığı gibi sonsuzca çeşitlenen sorun­ lar tahayyül ettirmezdi. Herşeyden önce dil buna izin vermezdi. Bunun için kötü metafizik yoktu." (Condillac kötü metafizik dediği zaman çoğu kez Mantıkçı Empiriste'lerin doğrudan doğruya metafizik dedikleri şeyi kasdet-mektedir.) "Herşeyi bu düzensiz hale getirenler metafizikçilerdir. Yeter de­ recede bulanık olmamaktan kaygılanarak gerçek veya sahte bilgilerinin üze­ rine bir tül örtmeye özendiler. Böylece felsefe dili yüzyıllardır bir 'jargon' olmaktan öteye gidemedi. Sonunda bu jargon bilimi uzaklaştırdı, bertaraf etti. Bilimi bertaraf etti diyorum, çünkü kendisi bertaraf edilemedi. Kendini tanmmıyacak şekillere sokarak daima bir sığınak, emniyetli bir yer aradı; fakat nihayet filozofların daha iyi gözlemler yapmaları ve dillerini düzeltme­ leri sayesinde daha iyi usavurmalar yapılabildi ve nihayet bilimler bir ilerleme kaydedebildiler. Bu sayede usavurma sanatı dilin bütün variation'larını izle­ meye başladı, zaten ulaşılması gereken yer de buydu." (Sa. 128—130)

Condillac " L a Logique" te sadık bir nominalist olarak görünmektedir. Genel ve soyut kavramlara gerçek bir varlık tanımadığını, bunların ancak

(9)

ferdî kavramların müşterek yönlerini toplayarak belirten birer isimden ibaret olduklarım açıklık ve kesinlikle belirttikten sonra o, aynı konuyla ilgili olarak yine metafizikçilere bir taş atmaktan geri durmaz ve şöyle der: "Şu 'halde kelimeleri, içlerinde kendi koymadığımız özleri aramak yerine, kendi koyduk­ larımızı, yani şeylerin bizimle ve birbirleriyle aralarındaki bağlantıları aramak üzere kullanmalıyız." (Sa. 136).

Bütün bunlardan sonra Condillac'ın Mantıkçı Empristlerle onların en belirgin özellikleri olan metafizik düşmanlığı yönünden de hayli uyuştuğunu açıkça görmüş oluyoruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Within this frame, this study aims at revealing the attitudes and self-reported behavior of Turkish consumers with respect to organic foods, to increase awareness on this

Abstract: In automated assembly of printed circuit boards, the placement sequencing and feeder configuration problems turns out to be two of the four major problems that need to

Hsin-Chang Yang, Chung-Hong Lee worked in the article “A text mining approach for automatic construction of hypertexts” that the enquiry about automated hypertext

Instead of walking through the program flow graph to determine the value of a non­ input variable in a sub-domain, our procedure applies all-uses data flow criterion on that

The problem is also different from cutting stock and guillotine cutting problems that are widely studied: There is continuous flow of glass ribbon and placement

Euro’ya geçen üye devletlerle ERM II’ye dahil üye devletler için orta vadeli bütçe amacının üzerinde anlaşılan dizgeye göre yüksek büyüme potansiyeline ve düşük

Acaba kanunun lafzına göre (şüpheli için hareket etmek) ve kanun koyucunun amacına göre haber aracısı sadece belirli bir dereceye kadar şüphelinin

Aylık elektrik talebi serisinde hem uzun dönem hem de mevsimsel frekanslarda birim kök bulunması, aylık brüt elektrik talebinin stokastik trend ve stokastik mevsimsellik ile daha