• Sonuç bulunamadı

Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 10

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 10"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Şerafettin Camii

Aziziye Camil’nln kubbe süsleri

BU ALBÜM SANAT TARİHÇİSİ

M E T İN S Ö Z E N

TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

Fotoğraflar:

BÜLENT HİÇYILMAZ

(3)

KONYA CANİLERİ

I

Uzayıp giden bozkırların ortasında

Haçlı ordularını, M oğol süvarilerini

görm üş , bazen yanmış, bazen

yıkılmış, ama hiçbir zaman kişiliğini

yitirmemiş bir kent vardır ve

adı Konya'dır... Gerçekten Türk

mimarisinin en seçkin ve görkemli

yapılarını bağrında barındıran bu

Anadolu kentimiz, camiler

yönünden de bir tarih hâzinesidir.

K ayseri'd e olduğu gibi Selçuklular,

Konya'da da kendi özelliklerini

yansıtan eserler bırakmışlardır...

büyük ses bize zaman kazandırmak için, tekrar tanımlamaya kalkar kendini. Yaşadığı topraklara yaklaştırmak ister bizleri.

Diyorlar aşk deli. A m a biz zırdeliyiz.

Diyorlar kötülüğe götürür insanı insanın içi Am a biz o iç’e emrederiz.

İnsanın kendi içine emretmesi için gökkubbenin, aym, yeryüzünün, zamanın bile bir yerde yetmediğini biraz olsun anlar, erdemlerin en büyüğü, insanın kendi kendisiyle hesaplaşması noktasına kadar gelir dayanır­ sınız. Biraz şaşkmsmızdır. Bu büyük ses sizi adım adım çekip bir yerlere getirir. “ Kentim benimle, ben kentimle varım, biz ayrılmaz bir bütünüz” der. A rtık çok şey va r­ dır ortada, bugün ulaştığımız yerin neresi olduğunu gösterecek. Çünkü, MevlânâÇünkü, Mevlânâ deyince bir tek yer gelir akla, Konya.

İS T E M E M , ey gökkubbe, bensiz dönme. İstemem, ey ay, bensiz doğma.

İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma Bensiz geçme, ey zaman, İstemem.

Gökkubbenin, ayın, yeryüzünün, zamanın onsuz edemediği kişi kimdi? Nerede yaşamıştı? Neden kentten kente sürüp giden yolculuklarımızda, durup' dururken birden bu kişinin ardına takıhverdik, düştük yollara? Daha bu soruların cevaplarını aramaya çalışırken,

B o z k ır ın

o r t a s ı n d a

u y g a r l ı k k e n t i.

C

U G Ü N eski bir başkentten, bir İç Anadolu kentinden söz edeceğiz. Uzayıp giden bozkırın

ortasına yerleşip kalmış bu kente hangi

yönden gelirseniz gelin, ilk kez pek bir şey fark edem ez;

'siniz. O, göz alabildiğine giden, zaman zaman

parıldayıp duran bir büyük bozkırın ortasında saklan­

masını bilmiştir. Birdenbire kapıp koyuvermez kendini ortalığa. Hele gelişiniz günün ölümüne yakın saatleri ise, ortalığı saran, sandan kırmızıya doğru akıp giden ulu bir renk dünyasının içinde K on ya’yı hiç bulamazsı­ nız.

Dışardan kente girerken edindiğiniz izlenimler, kentin içinde de sürer gider, Konya adım adım kendini ele verir, bu çekingen, kapanık oluşunun nedenleri, yüzlerce yıl gerilere akıp gitm ektedir. Anadolu’da Türklüğün oturması, perçinleşmesi yıllarında Selçuklu­ lar’a başkentlik etmiş olan Konya, bozkırlarında Haçlı ordularını, M oğol süvarilerini görmüş, bazan yanmış, bazan y ıkılmış, fakat hiçbir zaman kişiliğini yitirmemiş bir yerdir. Çünkü yıkılanlar, yakılanlar onarılmış, Mevlânâ yüzlerce yıl kentin kanını güçlendirmiş, umutsuz günlerinde insanların dayanağı olmuş, bu

onun yaşadığı günlerden günümüze kadar sürüp

gelmiştir.

Her gün bir yerden göçmek ne i y i . Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan nWmnk ne hoş.

Dünle beraber gitti, cancağzım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.

deyip bütün olanları, bütün yıkılmışları, geleceğin açık güvenli ışıklahna bağlamasını bilmiştir. İnsan bugün de K onya’y ı bu duygularla dolu olarak gezer, görmeye çalışır. Gezdikçe, gördükçe bu kentin belirli bir dönemin malı olduğunu hemen anlar. Uzun Osmanlı dönemi bile bu özelliği değiştirememiştir. Konya her haliyle tam iiir Selçuklu kentidir, büyük otellerine, zafer anıtlarına,

(4)

geniş asfalt caddelerine karşın. Sizler böyle şeyler göreceğinizi bildiğiniz halde hep onu M evlânâ’nm yaşadığı yılların havasıyla gezmeyi yeğler, bu duygula­ rınızı yitirmemeye çakşırsınız. İkide bir, karşmiza çıkanlar da bu duygularınızı pekiştirir, yoğunlaştırır. Elinizdeki bilgiler “ Kenti görmek isterseniz ilk kez Alaeddin Tepesi’nden bakm, sonra yola koyulun” demektedir, içinizdeki ses, sizi buralara çeken ses “ Yüzyıllardır bizim düşüncelerimiz yoğurdu bu toprak- lan, ilk kez kaynaktan başlamak gerekir, bir işin sağlam olması için” diye size Alaeddin Tepesi’nden

kendine doğru alır getirir. * ■ *

^ A l a e d d i n C a m i i 'n i n

m i s t ik v e y a r ı

k a r a n l ı k d ü n y a s ı

Ü M D Ü Z uzayan bozkırın ortasında tek başına’ ".. kendini göstermeye çalışan, Alaeddin Tepesi’ -S.i dir. M .ö . 2500 yıllarına kadar inen bir geçmişi .**. içinde saklar. Yapılım kazılar her dönemden buluntunun varlığım ortaya koymuştur. Bütün bunların içinde, bugün de görebildiklerimiz daha çok Selçuklu yapıları- dır. Eskiden etrafında bulunan surlar yıkılmış, yalnız Alaeddin Köşkü olarak bilinen ve surun bir bölümünden yararlanılarak yapılmış köşkün parçalan kalmıştır. Çinilerle süslü bu köşkü, bugün modem bir yapı korumaktadır. A d ı her ne kadar Alaeddin Köşkü olarak bilinse de, II . Kılıç Arslan zamanında yapılıp, Alaeddin Keykubat zamanında onarılmış olmalıdır. Bunun

dışında tepeye bütün ağırlığıyla oturan Alaeddin

->?

Camii’dir. Geçirdiği dönemler, çinileri, ahşap mimbe- riyie, uzun bir geçmişi içinde saklar. 1116-1156 yıllan . arasında biçimlenmiş bu yapıda bugün de birçok karanlık, açıklanması gereken sorunlar gizlidir. Çünkü her dönemde bir yer değiştirilmiş, eklenmiş, bezenmiş, bu işler süresiz yıllarboyu devam etmiştir. Çinili sandukalarda yatan Selçuklu sultanları, bütün bu oluşan şeyleri sessiz, yaşamlarında hiçbir zaman ulaşamadıkları dinginlikte seyreylemişler, ses vermeden gündüz gece.

Alaeddin Camii’ nin mistik, yan karanlık iç

dünyasından sıyrılıp dışarı çıktığınızda, dört bu­ yanınızda Konya boylu boyunca uzanıp gider. Sizler yakınlannızı görecek gibi, yapıları bir bir peylersiniz kafanızda. Sonra yokuş aşağı bırakırsınız kendinizi. Sıklaşan nefes alışlarınızı seyrekleştirecek ilk yer, herkesin en azından resimlerinden öğrendiği ünlü

Karatay Medresesi olacaktır. Üzerindeki bir yazı,

burasının şimdi kentin Çini Müzesi olduğunu anlatır. Siz bir yandan yazıyı hecelerken bir yandan da yapıyı görmeye koyulmüŞsunuzdur. Dolanıp kapısına geldiği­ nizde, “ Dört bir yandan budanmış ulu bir ağaç gibi Karatay Medresesi” diye kendi kendinize hayretinizi anlatmaya çalışırsınız. Gerçekten Türk Mimarisi’nin ortaya koyduğu en zengin yapılardan birinin bugün ancak anıtsal kapısı, kubbeli ve eyvanlı ana mekâm ayakta kalabilmiştir. Kapı tek başına bile kendi düzeni içinde var olan bütün güzellikleri içinde taşır. Buradan içeri girdiğinizde bir boşluk sonra ufak bir kapı önünüzde belirir. Gözleriniz bir an uyum yapamazu olur. “ Gündüz gözüne bu yıldızlar, bu gökyüzü nereden çıktı?” diye ister istemez mırıldanırsınız, önünüzde duran gökyüzü değil, çinilerden yapılmış, insan elinin kotardığı bambaşka bir dünyadır. “ Bu kadar zengin çinili bir yerde öğrenciler dersten çok, etrafı gözlemekle gün geçirmiş olmalılar” diyeacayipdüşünceler gelir aklınıza.

(5)

Aı'aeddin Camii’nin

Sonra atlarsınız Mevlânâ’nın bir dörtlüğüne, elinizde olmadan mırıldanırsınız:

Gönlü sâf ş ifiy im ben, benim tekken âlem, medresem dünya benim.

diyerek, medresedeki bu tür süslemenin geniş bir dünya düşüncesini tanımladığına karar verirsiniz. Gözleriniz

yukariardan, kubbeden aşağıya indikçe, müzenin

varlığı ortaya çıkar. Çevreden gelmiş zengin çini örnekleri, bol ışıklı vitrinlerde ikinci yaşamlarını sürdürürler. Dönüp duran yıldızlar, birbirine girmiş renkler, insanlara bir şeyler anlatmaya çalışan uzayıp giden yazılar, altta suyu çekilmiş bir havuz. Bugün bu kadarıyla ortadadır, ortaçağın bu ünlü öğretim yapısı.

Mimarının, öğretimin güzel şeyler görm eyi gerektirdi­

ği inancıyla dolu olarak yaptığı yapı, yer yer

tükenmiştir, günümüze ulaşıncaya değin.

Karatay gibi bir diğeri, biraz daha zamanın etkilerini üzerinde taşıyanı, çok az kalıntısıyla Karatay Medrese- si’ nin tam karşısında yer alır. Adına Küçük Karatay

Medresesi derler. Tek bir eyvandan ibarettir, bir

bölümünü zaman, kalanım da önünden geçirilen yol alıp götürmüştür. 1248 tarihli bu medrese, 1251 tarihli Karatay medresesi gibi çinilerle bezeli olduğu halde, varlığı gibi çinilerini de yitirmiştir.

"Buralarda görüp göreceklerim bu kadar, artık yola düşmeliyim" deyip Alaeddın Tepesi’ nin eteklerini izle­ diğinizde, kısa bir süre sonra ikinci bir kapalı medrese belirir önünüzde. Eskiden tepeye inat edercesine yükselen minaresi, bugün yıkılmış olduğundan çok uzaklardan görülebilme özelliğini yitirmiştir. Yoksa Konya'da ilk bakışta görülebilecek yerlerin başında gelirdi ince Minareli Medrese. Ne var ki, bütün bu görünüşler, şimdi elden ele dolaşan eski fotoğraflarda kaldı. Bugün göklere uzayıp giden o ince minaresinden birinci şerefeye kadar olan bölümü kalmış, gerisini y ıl­ dırımlar çekip götürmüştür. O yüzden Alaeddin Tepesi’ nin dibinde, Alaeddin Tepesi’yle yanşamaz, boy veremez olmuş yukarılara. Böylece yarışı yitirmiş, yenik düşmüş,bir yıldırım yüzünden. Fakat, boynu eğri değil böyle sıkıntılar atlatsa da. Çünkü anıtsal kapısının ikinci bir örneğinin olmadığını bilir, bakar teselli dolu bakışlarla dört bir yana. Gizler yıkılmış yerlerini bir bir görmeye gelenlere. "Bu yolda tek değilim, K aratay’da aynı yolun yolcusu" der.

A b d u lla h

o ğ lu K e iü k

N cepheden özellikle dışarı fırlamış anıtsal kapısı yazıların boy verip dolandığı, aralarından diğer motiflerin ortaya çıktığı değişik bir görünüm içindedir. Dolanıp duran yazılar, üst bölümlerde yer yer bozulduğundan, kesin yapım tarihi bir yerlerde karan­ lıkta kalmaktadır. Yazılar silinse, okunamazsa da 1260-1265 yılları dolayında yapıldığı bilinmektedir. Siz “ tarihini kesinlikle öğrenemedik, peki yapan kim, yaptıran kim?” demeye kalmadan Selçuklular’ ın ünlü veziri Sahip A ta Fahreddin A li, ardından Kelûk bin Abdullah boy verirler bir bir önünüzde. Fahreddin A li, size yabancı gelmemiştir, Kelûk bin Abdullah size

yabancı gelmemiştir. Çünkü Anadolu’da her güzel yapının adının altında Fahreddin A li, Kelûk bin Abdullah adları yazılıdır. Selçuklu saltanatının varlığı­ na çok gölge düştüğü bir dönemde, uzun yıllar vezirlik yapan Fahreddin A li, boş kalabildiği yılın sayılı günlerinde, kendini Anadolu’da, cami, medrese, han,

hamam yaptırmaya vermiş, bir bakıma, siyasal

alandaki yenilm işliğirj bu yolla gidermeye çalışmış, önemli bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun anılmaya değer yapıtlarında tek bir ad vardır. Abdullah oğlu Kelûk. O, her biri yenilikler getiren bir yapılar grubunun mimarıdır. O Mimar Sinan’ ın yapmak istediklerini Ortaçağ Anadolu’sunda deneyen, yenilikler yaratmak için kendi kendisiyle cenge girebilen kişidir, ince Minareli buna tanıktır. Bütün diğerleri buna tanıktır.

(6)

3

t.

Şerafettin Camil’nin kubbe içi

(7)

M e v t a n a

t u t k u s u

IŞ T A insanı sürükleyen, erişilmesi güç bir ön

J

cephe içte Karatay’m ve bütün diğerlerinin ter-

™ —'

sine dingin, insanı kendisiyle başbaşa bırakabi­

lecek bir iç mekân. Bütün bunlar tek bir şeyle sağlanmıştır içerde, yalın tuğlalarla. Bunun dışında çok az yerde çinilere bel bağlanmıştır. Çağı içinde çok az rastlanır böyle bir denge anlayışının, böyle bir kuvvetli çelişkinin ürününe. Dışarıdan insanı altüst eden varhğı, içerde bambaşka bir anlayışa dönüşmektedir. Bugün bir dinginlik içinde yıkılan Konya surlarından getirilmiş kabartmalar, çeşitli özelliklerde yazılar, bekleşir durur­ lar gelip geçenler yapıdan gözlerini kurtarıp kendilerini görebilsin diye. N e de olsa Konya Taş Eserleri Müzesi’ - dir.

Buradan sonra kuralları kırıp, ara sokaklara dalarsa­ nız, her adım başı eski bir yapıyla karşılaşırsınız.

Umursamadan geçtiğiniz bir türbede ortaçağda

etrafım titreten bir komutan yatmaktadır. Küçük, gösterişsiz bir kubbeli mescidin içinde, çinilerle süslü mihrapların bulunacağı aklınıza gelmez. Çünkü siz her yapıda Karatay’ m, ince Minareli’nin zenginliklerini bekliyorsunuzdur. Ancak, o kıratta zenginlikler gözleri­ nizi doyurabilmektedir. Bir kez alıştırmıştır Konya, birbirinden güzel yapılan arka arkasına sunmayı. Adım başı Selçuklu özelliklerini sîzlere sıralamayı. E ğer çabuk yorulmak özelliğiniz yoksa, böylesine yine de adım başı rastlarsınız. Bir sokağın içinde 1243 tarihli ünlü Sırcalı Medrese çıkar önünüze. Eğer kapalıysa kapılan, bir delikten içeri bakmak zorunluluğunu duyarsınız. îlk görecekleriniz boydan boya çiniler olacaktır, çoğu yeri yıkılıp dökülse de. Sonra bir yerlerde cami, türbe ve tekkesiyle Sâhip A ta Külliyesi belirir, kapısının üstünde çifte minaresiyle. Burası ilk kez kapıların üzerine çifte minarenin kullanıldığı yerdir. Sonra dört bir yanda çiniler, çiniler...

Türbeler, medreseler, hanlar, hamamlar yıkılmış gitmiş, MevlânA’mn ders verdiği yapılar, sokaklara taşan etli pide kokulan, kaşıkçıların mevlevî resimleriy­ le süslü tezgâhlan. Bunlarla beraber her yana sinmiş Mevlânâ tutkusu.

G e n e g e l g e n e .

N e ö lu r s a n o l

r ^ N Ü T Ü N bu uyarmalar sizi eninde sonunda bir yer- ■ '-elere doğru sürüp götürür. Bir meydanlıkta karşı­ c ı n ı z a çıkar. Sağınızda ünlü Mim ar Sinan dönemi­ nin Selimiye Camii’ni, ancak dilimli gövdesi, üsteki kü­ lahıyla Yeşil Türbe’ den sonra farkedersiniz. Son yıllarda ve çok önceleri de elden geçirilmiş bu türbe, biçim değiş­ tirse de güzelliğinden hiçbir şey yitirmez.

Bu türbeye yüklenen güzellikler, altında yatan yüce kişiden gelmektedir, insanlığı, geçmişi, geleceği kısıtla-' mayan, her şeyi özgürlüğün, uçsuz bucaksız penceresin­ den gören, yüzyıllardır ülkeleri aşmış bu eskimek bilme­ yen düşünür, güçlü ozan, yapılarla, zengin bezemeyle değil, kendisiyle ayaktadır. Konya’yı sabahın ilk ışıkla­ rından, gecenin koyuluğuna kadar vezer dolaşır. Varlığıyla güçlendirir dört bir yam. OnlaraA. Kadir’in Türkçesiyle düşüncelerini sık sık açıklama gereksinme­ sini duyar.

Alemin bal şerbetinden bana ne? İşte önümdebenim ayran tasım. Ne malım mülküm var, ne azığım.

Ben gene de senin azığın olsun diye çalışırım, senin basını sokacak bir yerin olsun diye, senin bir dikili ağacın.

Am a hürriyeti kulluğa taş çatlasa da satmam.

işte bu havalarda kopup gelenler, sabahın erken saatlerinde başlarlar görmeye ünlü dergâhı. Bugün müzedir ve çok zengin özellikleri bir arada yaşatır. Ama, ne kadar zengin eşyalar, ne kadar bulunmaz güzellikler yerleştirirseniz yerleştirin, ortada tek bir güzellik vardır: O da Mevlânâ’ mn varlığı. Osmanlı döneminde aon biçimim almış bu dergâhta, yatanların içinde o

başlıbaşma durmadadır. Y erli yabancı, görmeye

gelenlere.dünyanın çağımızda bile ulaşamadığı hoşgörü düzenini bir bir onlara fısıldamaktadır. “ Belki bir gün insanoğlu, kendi kendisiyle verdiği savaşı kazanır, umutsuzluğu, düşüncede yapüan bütün kısıtlamaları bir kenara iter” demektedir.

Gene gel gene. Ne olursan ol,

ister kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta, ister yüz kere tövbe etmiş ol,

ister yüz kere bozmuş oi tövbeni,

Umutsuzlukkapısı değil bu kapı, nasılsan öyle gel.

11.

EK:---KAYSERİ CAMİLERİ

Aziziye Camii’nln sütun başlarından biri

(8)

İnce Minare’nin işlemeli kapısı

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Oysa şimdiye değin Güneş dı- şındaki yıldızların çevrelerinde belir- lenen 40 kadar gezegenin büyük ço- ğunluğu, Jüpiter’den çok daha kütle- li olan ve

Bayreuth Şehir Müzesi, Varşova Çağdaş M üzesi gibi kuruluşların koleksiyonlarında eseri bulunan Bozok’un bir yapıtı da Başbakan Tansu Çiller’in özel koleksiyonunda

Şekil 3’de ise karantina öncesi ve sürecindeki evsel katı atık içeriğindeki gıda ve ambalajlarının değişen oranı grafiklendirilmiştir. Karantina öncesi döneme ait

This article uses Pechoin as an example to explore the development strategies of traditional old brands in the new era and explores the causes of the brand’s

Devlet müdahalesinin ekonomiyi yönlendirmek için şart olduğunu eleştirisinde belirten Keynesyen Yaklaşım’a göre krizin küresel boyutta yayılmasının sebebi olarak,

• Altın oran gibi daha çok resim, fotoğraf ve tasarımda kullanılan bir kompozisyon kuralıdır. Bu kurala göre çerçeve 2 yatay ve 2 dikey çizgi ile 9 eşit

şimdi sakin bir dünya uzanıyor bana doğru öldürücü korkularımla giriyorum içeri Aklımın kıvrımlarında dolaşıyor aşk sardunyayla sardalyeyi karıştırınca

Daha fazla miktarda yiyeceği önceden hazırlayıp aynı zamanda raf ömürlerini uzatmanıza imkan tanıyarak, yiyecek maliyetlerinden tasarruf etmenizi sağlayan yeni