T A T A X — g i M AYIS İM Ş
sadrıazam paşa çekilmiş. Kabine düşer. Büyümek kolaydır da, kü çülmek kolay değildir. Üstünden aylar yıllar geçer de. düşmeyi sin dirip kendini ayarlayamazsın. ya yan gidemezsin. Küçük klüpten ayağını çekemezsin. Yüksekten bakmaya alıştığın arkadaşlara a- şağıdan alamazsın. Sen alçalsaıı evdekiler, mektepteki çocuk tutu muıııı değiştiremez. Nasıl duraca ğını, sesim ne ton üründe tuta bileceğini kararlaştıramazsm. Mec liste sırasına göre saııa da atıp tutmuşlar, ağu gibi de lâkırdılar
M
eşrutiyetten sonra bir kabına değişiminde, eski na zırlardan biri, yeniden san dalyeslne kavuşturuldu.
Nezaretin ufak büyük bütün memurları gelip nazın etekledi ler. kutladılar. becerebildikleri kadar dalkavukluğunu ettiler. Sonra çekip gittiler. Nazır oda sında yalnız kalınta. ellerini pan tolonu cebine sokup, odasında pencere ününde düşünmeye baş ladl. Nazırlık İyi şeydir, düşmesi olmasa. Günün birinde hiç bir şeyden haberin yok, duyarsın k!
söylemişlerdi ama, belli başlı bir suçun da yoktu. Bütün nazırlar gibi sen de yıprandığının, eski diğinin, yahut silik hlr adam sa yılmaya başladığının farkında de ğilsin. Her nazır günler geçtikçe yerine daha yerleştiğini, kendisi ni çekemeyenlerin dedikodu çı kardıklarını, buna karşı gelmek, bu dedikodularla didişip, yerindo kalmak gerektiğini sanır. Sadra zamın kendi partisinin, onu yük olarak taşıdıklarını hiç altlına getirmez. Y eııl kablnayı kuracak adamın da kendisini çağıracağını umar. «K apı mı çalındı?» diye sık sık sorar. Dışarı çıksa, «Beni arayan olursa Serklldoryan'da- yım » diye eve lıabor bırakır. Eve dönünce «Beni kimse aradı m ı?» diye sorar. Kimse sormamış. Ne kadar acıdır! Kendini hatırlatır. Gözönüııde dolaşırsın; Sadrazam olan adamın konağına gitmeyi dtl şünürken kabina kurulur; bunun yerine de başka birisi getirilir, bu nu gazetede okuyunca bir kırgın
lık olur. İstekle çalışır, İşleri de pek güzel kavramış, nazırlığu da alışmışken, kolundan tutulup dışarıya atılmak bir kırgınlık ve rir. Belli etmeyeceksiniz. Gene na zır gibi konuşacak, öyle davran maya çalışacaksınız. Yüzden ağır durup, arkadan kabina kuyusu nu kazacaksınız. Muhaliflerin düşmüş nazırlar kadar İyi yardım cilan olmaz.
Günün birinde yeni bir sadra zam gelecek, kabinesine adam bulamayacak. Yeniden sizi çağı- caklar. Bir gece yemekten sonra, yeni sadrazam sizi evine çağırta cak. Soyunmuşsunuz, yatacaksı nız. O ne telâş, o ne giyiniştir. Nefesiniz tutularak merdivenleri çıkacaksınız. Sonunda işte ean- dalyal Ama ne yapmalı kİ, yarın yeniden bu odayı bırakıp, sük lüm püklüm eve gitmemeli.
Nazır bunları düşünürken oda kapısı yavaşça açıldı. İçeriyo na zırın odacısı girdi. Yeşil gözlü, tll kt suratlı, biraz yüz verilse tez tekllfslzleşlr bir adam. Ç°k na zırlar savuşturmuş, elli yaşların da kadar görünüşlü bir kimse. Nazırı eteklemek, yüz bulursa, yaltaklanmak için onun yalnız kaldığını beklemişti. Nazır da o- nu tanıdı. «Ha. dedi. Sen misin? Geno burada mısın? Öyle ya si ze ne olurl Giden ağam, gelen pa şam. Bir eteklemek borcun var. Onlar ne çekerlerse çeksinler. Biz düşeriz kalkarız sîzlere vız gelir. Gazetelerde okur, arkamızdan
r
" kMemduh Şevket Eseudal
n Mayıs 1952 de aramızdan ayrılan Türk hikâyeciliğinin büyük ön cüsü Esendnlm Inıgüıı (i. ölüm yıldönümüdür. Oııun ilk hikâyeleri he men lıeıııeıı Ömer Seyfettin'in İlk eserlerini verdiği yıllara rastlar. Dil anlayışı konuları, kişileri bakımından o devirlerin sanat tem posuna ayak uydurabilecek nitelikler taşımakla beraber İlk genç lik yıllarını daha çok siyasî çalışmalara ayırması yüzünden, eser lerini yayınlaması oldukça gecikmiştir.
I9M-16 yılları arasında yazdığı ilk devir hikâyelerini ancak 1925 yılında arkadaşlariyle yayınladığı «M eslek» gazetesinde yaym- lıyabllmlştlr. llıı hikâyeleri gerek dil. gerek kuruluş yönlerinden o günlerin anlayışından çok farklı, ancak 193B yıllarından sonra hikâyemize yerleşen «C'chofvârt» hikâye anlayışının öncüleri idi ler.
Eseııdal. daha ilk eserlerinden Daşliyarak yazılarında politik kişiliğini uzak tutabilmek kaygılsunu gütmüş, o güzel küçük hi kâyelerini, «Ayaşlı ve Kiracılar» gibi bir romanını takma adlar al tında yayınlamıştır.
Adı geçen romanı ve İki ılıt halindeki hikâyelerinden lıaska gazele ve dergilerde ve çocuklarının elinde kalmış müsveddeleri de
üa gülersin. Bizi yakalayıp da tar taklamağa başladılar mı, yere çar pacaklannı blzlerüen önce çakar siniz. Aranızda da konuşursunuz. Biz zavallılar çırpınırız. Adama öyle lâflar ederlerle! dlremini kö peğe versen kudurur. Biz onları yutar. «İnşallah bize değildir.» der atlatmağa çalışırız. Bir lokma yemeğin boğazına dizilir. «Yarın gene tartaklayacaklar» diye rahat uykuların kaçar. Bunun salasını kim sürer? Bir karı burada, bir karı köyde. El öper, ayak öper, köylülerini, hısım akrabanı yer leştirir, burada da koloniyi kurar sın. Kalem efendilerine de tefeci İlk eder, kanlarını emersin; ar kalarından da «Soyhalar. peze- venklerl» dersin. Değil mİ?»
Nazır söyledikçe ateşleniyordu: — Beni nasıl olsa günün birin de buradan atarlar, ama seni bu radan kovmak kimsenin aklın dan geçmez. Burası senin bakkal dükkânın. T ık ır tık ır işler: Sen de odacı. Sana karşı boynu eğri olan heriflerin ensesine biner, boyundan büyük İşlere de karı şırsın. Ummadık yerden adam bulup, umulmadık adamın İşi- i- çin karışma yollar, sen de «İş içerde ne oldu? diye kapıdan din lersln. Biz herife «Y o k » dtyeme- yiz. Fırıldağı sen çevirirsin. Biri İle oturup İş konuşurum, tütün tablalarını dökmek ' için odaya girersin. İşi anlayacak sonra da satacaksın değil mi? Sonra da hiç günâhımız yokken bizi yere vu rurlar. Başlarız meclis koridor
larında. bezik masaları başında sürtüp «Yaranacağız» diye çalış maya. Senin kılın kıpırdamaz.
Nazır masaya sokulur, husus! kalem müdürünün ziline basar.
— Ben şimdi ayağım yere bas mışken seni yüzdüreyim de, ar. kandan da güleyim. Yarın ben yürüyünce sen de elin değerse gülersin.
İçeri giren hususi kalem mü dürüne:
— Çağır daire müdürünü. Sil sin bu herifin kaydını. Gılsln hangi tas katı İse başını ona vur sun. Hadi bakalım.
Odacı:
— Aman efendimi diyecek ol du.
— Aman, zaman yok! Silin kay dini. Bu sefer de şu tem izlikle İşe başlayayım. O benim arkamda kalacağına, ben onun arkasında kalayım.
Hususi kalem müdürü odacıyı dışarı çıkardı. Doğru müsteşarın odasına gidip İşi anlattı. Odacı yı Nazır beyin gözü önünden çek tiler İse de nezaret hizmetinden çıkarmadılar. Nazır beye do eski odacının kardeşi oğlunu odacı verdiler.
[Mem duh Şevket Esendal’- ııı bu hikâyesi ilk defa Dost Dergisinin Alayiş 1958 sayısın da yayınlanmıştır. Bilyiik hikâ ycelinizin eserlerinin bütünü Dost yayınları arasında yakın da çıkmaya başlıyacaktır.)