T . C . E K O N O M İ v e T İ C A R E T B A K A N L I Ğ I H U S U S Î
—
c£iUnJ
'V**+***£M^ ^
/ d v & t v
U
pt-r^ :JL JUL
Iİbrahim Alâattirı’i
de gömdük
...
Neşemiz olacaktı ve bu sütun da kimi giin şaka ederek, kimi filin nükte yapmağa yeltenerek kimi fiiin de mizah yaparak yazı lar yazacaktık. Aziz okurlarımı zın bizim için feda ettikleri birkaç dakika sonunda yüreklerinde bir elemin, bir matemin tortusu kal- mıyacaktı.
Fakat 11e yapalım ki kader, bu senenin Muharrem ayında burada üç defadır, ebediyete göçen aziz dostlarımızın arkasından ağıt ya kıyoruz ve hemen Fuzuli’nin mer siyesindeki beyti hatırlıyoruz:
Mâh - i muharrem oldu meser ret kahramandır- Matem bugün şeriate bir ihtiram
dır.
Evvelki gün Nafi 'Atııf Kaıısu’- nun tabutunun son vakfesini yap tığı musalla taşında dün de İb rahim Alâeddin’iıı al bayrağa sa rılmış tabutunun önünde eğildik.
O bayrak rahmetli şair dostu muz, Girid Kalesinin üzerinde en son dalgalandığı sıralarda ondan aldığı ilhamı bize çok güzel mıs ralarla ifade etmTşti.
Ecel onu aramızdan almakla birçok işleri yarıda bıraktı; birçok işlerin başlanmasına engel oldu. Çünkü hilkatin ufak tefek yarattı ğı bu sanat ve ilim adamı bu memleketin ve milletin muhtaç olduğu birçok bilgileri yorulma bilmeden bize armağan etmekte çok engin bir şahsiyetti.
Sairdi: Küçük çocuklarımıza o- kul manzumelerinden tutunuz da on yıl önce ebediyete göçen en bü yüğümüze sunduğu “ Tavaf” man zumesine kadar birçok şiirler yaz dı,
Hacıbayram Camisinin musalla sında nemli gözlerle onun tabutuna bakar ve elemli kulaklarla huzu runda alınan tekbiri dinlerken sev gili arkadaş ve kardeşi Halil Ni hat için bu camide okuttuğu mev- lııdu hatırladım. Bu mevlııdde da ğıtılan şeker külahlarının içinde içten gelme bir kıta yazılı idi. İb rahim Alâeddin'in içli ve vefakâr kaleminden çıkan bu kıta, sevgili vbir ölüye sevgili bir Tanrıdan en güzel yakarış üslûbu ile rahmet dilemişti. O kıta ile açıldığına şüp he etmediğim rahmet pınarları şimdi şairinin üzerine dökülecek tir.
Ona sanatın ve edebiyatın bir şehidi diyiııiz. Çünkü silâhı elinde ölen bir asker nasıl şehit ise ka lemi elinde ölen bir şair ve bir e- dip de şehit sayılmaz mı?
Kaldı ki yarım kalan son fık rasını da Çanakkale Şehidine hi tabeden şiirlerin en güzelini ya zan Mehmet Akif’in adını taşıya cak Bir sokak dolavısiyle yazıyor du. Yazıyordu ve diyordu ki:
"... Orası Ankara’nın göze çar
pan muhteşem bulvarlarından ve geniş caddelerinden biri değildir. Ama hayatında daima kenar semt lerde yaşamış olan rahmetli Aki- iin mütevazı mizacına ve samimi memleket adamı vasfına yakışan yer de orasıdır.
Safahat serisinin en kıymetli ki tabı olan Asım’ı da şair bu evde tamamlamıştı."
Ne hazindir ki “tamamlamak” mastarını yazdıktan sonra kalemi bütün eserlerini yarım kalmış bir fıkra ile tamamladı. Diyeceklerinin öte tarafım Cennette Akif’e, bir gazetenin yardımına da ihtiyaç duymaksızın tamamlar.
Çok vefakâr bir dosttu: Za man zaman muhabbet ve iltifat dolu ‘mektuplarım alırdım. Bunlar da çok defa sanata, edebiyata ve nükteye dair olurdu. Mçselâ bir defa Orhan Veli’nin “ Yazık oldu Süleyman efendiye” manzumesini serbest nazım şeklinden çıkararak tam Jıece vezniyle yazmış, böyle- ce enini boyunu da uzatmıştı.
Hayalî Süleyman efendiye ya zık olup olmadığını bilmiyorum. Fakat hakiki İbrahim Alâeddin'e merhametsiz ecel yazık etti.
Aruz vezninin ölçüsünü Arap- çamıı “ fâilâtiin” ünden kurtararak onu Türkçe “ sevmek” mart arının türlü sıgalariyle ölçmeyi ilk deııi- yeıı de kendisi olmuştur. Onun için tabutunun arkasında ve mezarının başında onu nazım ve nesirle gö nülden ananların duygularını iki hece ile ifade edebiliyorduk: Sevgi!
İleriye bakan bir terbiyeci ve öğretmendi: Bizim eğitim hayatı mızın etraflı bir tarihi yazılacak o- lursa onda İbrahim Alâeddin’e pe dagoji yolundaki yürüyüşümüzün alemdarlarından birisi olarak yer verilecektir.
Bir zarafet ve nükte üstadı idi: Öldüğünü yazan “ Hürriyet” Gaze tesinde çıkan bir fıkrasında İbnül Emin Mahmut Kemal Bey için Sü leyman Nazif’in yazdığı bir mısraı tekrarlıyordu:
Ne kendi kimseye benzeş, ne kimse kendisine
Gene bu fıkradan anlıyorduk ki
Yahya Kemal buna şu mısraı kat mıştı :
Hezâr gıpta o dev-i kadim efendi sine
S onra:
“ Ben de o devı-i kadîm efendi sinin son efendiliğinden aldığım heyecanla - haddim olmıyarak - o iki mısraı bir kıta haline getir mek cüretinden kendimi alamıyo rum:
Bir öyle âbide rekzetti yurda Hazret ki tleVebed şaşacaktır cihan mü hendisine
Ne söylesem. 11e kadar gönlü mü düksem yetişir. Bir pınarımız kurudu; bir ışığımız söndii. ölüle rimizden, dirilerimizden birçokla rının hayatını kendisinden okudu ğumuz eserlerin yaratıcısı yara tanının huzurundadır. Teselli arı- yalım:
Geride bıraktığı bizlerin başı mız sağolsun.
T. t.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi