• Sonuç bulunamadı

Esnek istihdam politikalarının geçici personele etkileri: Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi örneği / Impacts of flexible employment policies on temporary staff: The case study of Elaziğ Education Research Hospital

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Esnek istihdam politikalarının geçici personele etkileri: Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi örneği / Impacts of flexible employment policies on temporary staff: The case study of Elaziğ Education Research Hospital"

Copied!
183
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

ESNEK İSTİHDAM POLİTİKALARININ GEÇİCİ PERSONELE ETKİLERİ: ELAZIĞ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ÖRNEĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN Yrd. Doç. Dr. İlknur Öner Sinan Acar

(2)

T.C.

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

ESNEK İSTİHDAM POLİTİKALARININ GEÇİCİ PERSONELE ETKİLERİ: ELAZIĞ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ÖRNEĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Bu tez ..…/…../…...tarihinde, aşağıda isimleri belirtilen jüri tarafından oy birliği/çokluğu ile kabul edilmiştir.

Danışman Üye

Yrd. Doç Dr. İlknur Öner Yrd. Doç Dr. Yelda Sevim

Üye

Yrd. Doç Dr. Ferdane Oğuzöncül

Bu tezin kabulü Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun……/…../……..tarih ve ………..ve sayılı kararıyla onaylanmıştır.

Doç Dr. Erdal Açıkses Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(3)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

ESNEK İSTİHDAM POLİTİKALARININ GEÇİCİ PERSONELE ETKİLERİ: ELAZIĞ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ÖRNEĞİ

Sinan Acar Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sosyoloji Anabilim Dalı 2009, Sayfa: X+172

Çalışma, “Esnek İstihdam Politikalarının Geçici Personele Etkileri: Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi Örneği”ni konu alan bir alan araştırmasıdır.

Araştırmanın amacı esnek istihdam politikaları çerçevesinde Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesinde çalışan geçici pozisyondaki çalışanların toplumsal konumları, sosyo-kültürel ve ekonomik durumlarını, sorunlarını anlamak, tespit etmek ve ortaya koymaktır. Çalışma 486 personel içinden tesadüfî örneklemle seçilmiş 100 denek üzerine odaklanmıştır.

Bu çalışmada elde edilen genel veriler ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma grubundaki çalışanlar; genç ve orta yaş grubunda yer alan, birçoğu evli, eğitim durumları lise düzeyinde olan, ekonomik bakımdan alt gruplarda yer almaktadırlar. Çalışanlar; yaptıkları işin karşılığını tam olarak alamadıklarını, mesleki doyum ve bütünleşmelerinin yetersiz olduğunu, çalışma şartlarının ağır ve kötü olduğunu düşünmektedirler. Çalıştıkları pozisyonun şartlarının düzelmesi ve ülkenin genel durumu konusunda karamsardırlar. Çalışanlar, işlerini kaybetmelerine sebep olabileceği düşüncesiyle sendikal hareketlere katılıma mesafeli durmaktadırlar. Bununla beraber, boş zamanlarını daha çok aileleriyle geçirmektedirler.

Gelecekte geçici çalışanların, sayıca artacakları ve farklı çalışma alanlarına yayılmaları ihtimali düşünüldüğünde, benzer çalışmalara ihtiyaç artacaktır.

(4)

SUMMARY Master Thesis

IMPACTS OF FLEXIBLE EMPLOYMENT POLICIES ON TEMPORARY STAFF: The Case Study of Elazığ Education Research Hospital

Sinan Acar Fırat University Institution of Social Sciences Sociology Main Science Branch

2009, Page: X+172

The study is a field study which focusing on “Impacts of Flexible Employment Policies on Temporary Staff: The Case Study of Elazığ Education Research Hospital”.

The aim of this study is to understand, to find out and to bring up the social status, sociocultural and economical status and problems of temporary staff in Elazığ Education Research Hospital according to flexible employment policies. This study is focused on 100 informants who are chosen randomly from 486 staff.

The following results have been reached under the general lights of the data obtained through this study. Staff in this research are young and at medium age, most of them are married, graduated from high school and in lower status economically. The staff can’t earn much, their vacational satisfaction and intergration is insufficient. They are pessimistic on the improvements of their working conditions and the general situation of their country. With the probability of loosing their jobs they are in distance to participating to the sendical movements. Moreover they are spending their leisure time mostly with their families.

In the future, under the probability of an increase in the number of temporary workers and their spread in to different working areas, one can expect a necessity in an increase in the number of similar sorts of studies.

KEY WORDS: Subcontractor, Flexible Employment, Temporary Staff, Vacational Satisfaction

(5)

İÇİNDEKİLER Sayfa No İÇ KAPAK……….………....I ÖZET………...II SUMMARY……….III İÇİNDEKİLER………...IV TABLOLAR LİSTESİ………..…VII KISALTMALAR……….………...IX ÖNSÖZ………..X GİRİŞ………...……..1

1.BÖLÜM. ARAŞTIRMANIN İÇERİĞİ VE METODU……….………5

1.1.Araştırmanın Konusu ve Önemi……….………5

1.2.Araştırmanın Alanı ve Kapsamı………..……...6

1.3.Araştırmanın Metodu……….………7

1.3.1.Araştırmanın Evreni ve Örneklemi………...…………8

1.3.2.Araştırmanın Sınırlılığı………10

2.BÖLÜM. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE: ÇALIŞMA OLGUSU VE ESNEKLİK KAVRAMI………...11

2.1.Çalışma Kavramı ve Tarihsel Süreçteki Gelişimi……….11

2.2.Çalışmaya İlişkin Klasik Yaklaşımlar………..………….16

2.2.1.Karl Marx………...……..16

2.2.2.EmileDurkheim ……….…………19

2.2.3.Max Weber ……….………….21

2.3.4.Çalışmaya İlişkin Çağdaş Yaklaşımlar………...….24

2.3.Üretim Sistemleri Açısından Çalışma Biçimleri………..……….25

2.3.1.Taylorist Üretim Sistemi………..26

2.3.2.Fordist Üretim Sistemi……….…………28

2.3.3.Post Fordist Üretim Sistemi……….29

2.4.Esneklik ve Taşeron (Alt Yüklenici) Kavramları……….…………....35

2.4.1.Esneklik………...……….35

2.4.2.Taşeron (Alt Yüklenici)……….………..42

2.5.Esnekliğin Nedenleri……….…………44

2.6.Esneklik İle İlgili Teoriler……….…………45

2.6.1.Neo-Schumpeterian Teori………45

2.6.2.Esnek Uzmanlaşma Teorisi………..46

2.6.3.Düzenleme Teorisi………...………48 2.7.Esneklik Biçimleri………..………..49 2.7.1.Sayısal Esneklik………..……….49 2.7.2.İşlevsel Esneklik………..………50 2.7.3.Ücret Esnekliği……….……....51 2.7.3.1.Asgari Ücret………53

2.7.4.Zamana Göre Esneklik……….55

2.7.5.Alt İşveren (Taşeron)Uygulamaları……….57

2.8.Esnek Çalışma Şekilleri………..…..59

2.8.1.Kısmi Süreli Çalışma………..…….59

2.8.1.1.Geçici Kısmi Çalışma……….……61

(6)

2.8.2.Kayan (Esnek) İş Süresi………...62

2.8.2.1.Basit Kayan İş Süresi………..62

2.8.2.2.Vasıflı Kayan İş Süresi………..…63

2.8.3.İş Paylaşımı………..…63

2.8.4.Çağrı Üzerine Çalışma……….…64

2.8.5.Yoğunlaştırılmış (Sıkıştırılmış) İş Haftası………..64

2.8.6.Vardiyalı Çalışma………65

2.8.7.Evde Çalışma……….…..65

2.8.8.Ödünç İş İlişkisi………...66

2.8.9.Tele Çalışma………66

2.9.Esnek İstihdam Politikalarının Genel Olarak Etkileri………..…....67

2.9.1.Türkiye’de Çalışma Tarihinde Esneklik ve Özelleştirme Uygulamaları…………...67

2.9.2.Sağlık Alanında Yaşanan Esneklik ve Özelleştirme Uygulamaları……….…70

2.9.3.Meslekler ve Sağlık Sosyolojisi Açısından Alt İşveren (Taşeron) Uygulaması…..…78

3. BÖLÜM. BULGULARIN ANALİZİ………..…………..83

3.1.Geçici Personelin Kişisel Özellikleri………83

3.1.1.Cinsiyet………84

3.1.2.Yaş………..….84

3.1.3.Doğum Yeri……….85

3.1.4.Eğitim Durumu………86

3.1.5.Medeni Hal………..87

3.2.Geçici Çalışan Personelin Ailelerine İlişkin Genel Bulgular……….……….…….88

3.2.1.Eşin Eğitim Durumu………88

3.2.2.Eşin Mesleki Durumu………..92

3.2.3.Çocuk Sayısı ve Eğitim Görme Durumları………..…92

3.3.Yapılan İşe İlişkin Bulgular……….….94

3.3.1.Hastanede Çalışma Süresi………94

3.3.2.Çalışanların Kurumdaki İşe Giriş Biçimleri ve Sürecin Etkileri……….96

3.3.3.Hastanede Çalışma Nedeni………..99

3.3.4.Fazla Mesaiye Kalma Şekilleri ve Karşılığı………..…101

3.3.5.Kurumda Mesleki Hastalık, Kaza ve Risklere Karşı Alınan Önlemler………...…..103

3.3.6.Kurumda Sunulan Sosyal Hizmetler ve Geçici Personelin Yararlanma Durumu….104 3.4.Ekonomik Duruma İlişkin Bulgular………....107

3.4.1.Aylık Gelir………..……….………..107

3.4.2.Harcama Şekilleri……….………..109

3.4.3.Ev Sahipliği ve Kiracılık ……… 109

3.4.4.Yapılan Harcamaların Ödenme Biçimi ve İhtiyaçların Karşılanması…………..…..111

3.4.4.1.Ödeme Biçimleri………...111

3.4.4.2.Harcamaların Karşılanma Yolları………...112

3.4.4.2.1.Yardımlar………...112

3.4.4.2.2.Kredi Kartı Kullanma Durumu………....114

3.4.4.2.3.Ek İş……….………..…..115

3.5.İşe ve Yaşama Yüklenen Anlamlar………...….116

3.5.1.Geçici Pozisyon………...116

3.5.2.Geçici Pozisyonda Çalışmanın İş Yerindeki Verimliliğe Etkisi………..……..120

3.5.3.Kuruma Aidiyet ve Mesleki Doyum……….……...127

3.5.4.Gelir ve Yaşam Standardındaki Değişim ve Yaşamdan Memnuniyet……….……..134

3.5.5.Boş Zaman, Siyasi Faaliyetlere Katılım ve Türkiye’nin Gidişatına İlişkin Bulgular137 3.5.5.1.Geçici Personelin Boş Zamanlarını Değerlendirme Şekilleri………...138

(7)

3.5.5.2.Çalışanların Siyasi Faaliyetlere Katılım Düzeyleri ve Ülkenin Genel Durumu Hakkındaki Düşünceler……….………..143 4.BÖLÜM. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME……….………..147 KAYNAKÇA………...………..157 ANKET ÖRNEĞİ………..…...……165 RESMİ İZİNLER……….170 ÖZGEÇMİŞ………....……..172

(8)

TABLOLAR LİSTESİ Sayfa No

Tablo 1.Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesindeki Mevcut Personel Durumu…………..…….8

Tablo 2.Araştırma Grubundaki Çalışanların Çalıştıkları Birimlere Göre Dağılımı……….….9

Tablo 3.Araştırma Grubunun Temsiliyet Durumu………...10

Tablo 4.Fordizm -Post Fordizm Karşılaştırmas………...…....33

Tablo 5.Araştırma Grubundaki Çalışanların Cinsiyet Dağılımı……….……….….84

Tablo 6.Araştırma Grubundaki Çalışanların Yaş Dağılımı………...…….84

Tablo 7.Araştırma Grubundaki Çalışanların Doğum Yeri Dağılımı………....85

Tablo 8.Araştırma Grubundaki Çalışanların Eğitim Durumu………..86

Tablo 9.Araştırma Grubundaki Çalışanların Medeni Halleri……….…….….87

Tablo 10.Araştırma Grubundaki Çalışanların Eş Eğitim Durumları………....88

Tablo 11.Araştırma Grubundaki Çalışanların Cinsiyetine Göre Medeni Hallerinin Dağılımı89 Tablo 12.Araştırma Grubundaki Çalışanların Eşlerinin Mesleki Durumları…...…..92

Tablo 13.Araştırma Grubundaki Çalışanların Çocuk Sayısı………...92

Tablo 14.Araştırma Grubundaki Çalışanların Eğitim Gören Çocuk Sayısı……….93

Tablo 15.Araştırma Grubundaki Çalışanların Hastanedeki Toplam Çalışma Süresi……...94

Tablo 16.Araştırma Grubundaki Çalışanların Hastanede Çalışılan Birim İle Hastanede Çalışma Süresi Arasındaki İlişki………..95

Tablo 17.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kuruma Giriş Şekli………...…..96

Tablo 18.Araştırma Grubundaki Çalışanların Referans Varlığının İşe Etkisi Hakkındaki Düşüncesi……….97

Tablo 19.Araştırma Grubundaki Çalışanların İş Yerinde Korunan Çalışan Varlığı Hakkındaki Düşüncesi……….……98

Tablo 20.Araştırma Grubundaki Çalışanların Hastanede Çalışma Nedenleri………...99

Tablo 21.Araştırma Grubundaki Çalışanların Fazla Mesai Şekilleri……….101

Tablo 22.Araştırma Grubundaki Çalışanların Fazla Mesai Karşılığı Uygulamalarının Dağılımı……….….102

Tablo 23.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kurumda Mesleki Hastalık, Kaza ve Risklere Karşı Alınan Önlemler Hakkındaki Düşünceleri………...…….103

Tablo 24. Kurumun Sunduğu Sosyal Hizmetler………104

Tablo 25. Araştırma Grubundaki Çalışanların Kurumun Sunduğu Sosyal Hizmetlerden Faydalanma Durumu………….……….…106

Tablo 26.Araştırma Grubundaki Çalışanların Aylık Gelir Dağılımı……….…....107

Tablo 27.Alınan Ücretin Yapılan İşe Göre Yeterliliğinin Dağılımı………..……108

Tablo 28.Araştırma Grubundaki Çalışanların Aldıkları Ücretle İhtiyaçlarını Karşılayabilme Durumu………...108

Tablo 29.Araştırma Grubundaki Çalışanların Aldıkları Ücreti Harcama Alanları………....109

Tablo 30.Araştırma Grubundaki Çalışanların Ev Sahipliği Durumunun Dağılımı……...…110

Tablo 31.Araştırma Grubundaki Çalışanların Ödedikleri Kira Miktarının Dağılımı………110

Tablo 32.Araştırma Grubundaki Çalışanların Harcamalarını Ödeme Şekilleri………...…..111

Tablo 33.Araştırma Grubundaki Çalışanların Akrabalardan Yardım Alma Durumu….…...112

Tablo 34.Araştırma Grubundaki Çalışanların Devlet Yardımlarından Yararlanma Durumu………...114

Tablo 35.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kredi Kartı Kullanma Durumu…………...114

Tablo 36.Araştırma Grubundaki Çalışanların Hastane Dışı Ek İş Yapma Durumu……...115

Tablo 37.Araştırma Grubundaki Çalışanlara Göre Geçici Pozisyonda İstihdamın Anlamı..117

Tablo 38.Araştırma Grubundaki Çalışanların Geçici Pozisyon Hakkındaki Düşünceleri….119 Tablo 39.Geçici Pozisyonda İstihdamın İş Yerinde Verimliliğe Etkisi……….121

(9)

Tablo.40.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kadrolu Personellerden Farklı Olduklarını Düşündükleri Durumlar……….….122 Tablo 41.Araştırma Grubundaki Çalışanların Sendikal Hareketler Hakkında Bilgi

Mevcudiyeti………125 Tablo 42.Araştırma Grubundaki Çalışanların Sendikalar Hakkında Bilgi

Düşünceleri……….126 Tablo 43.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kendilerini Kuruma Ait Hissetmeme

Durumu..……….127 Tablo 44.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kendilerini Kuruma Ait Hissetmemenin

Nedenleri..………...128 Tablo 45.Araştırma Grubundaki Çalışanların Mesleki Anlamda Doyum Alamama

Sebepleri………...129 Tablo 46.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kurumdan ve İşten Memnun Olma Durumu.133 Tablo 47.Araştırma Grubundaki Çalışanların Kurumdan ve İşten Memnuniyetsizlik

Nedenleri……….134 Tablo 48.Araştırma Grubundaki Çalışanların İşe Başladıktan Sonra Gelir ve Yaşam

Standartlarındaki Değişimin Dağılımı………...….135 Tablo 49.Araştırma Grubundaki Çalışanların Yaşamlarından Memnuniyet Düzeyleri…....136 Tablo 50.Araştırma Grubundaki Çalışanların Boş Zamanlarını Değerlendirme

Aktiviteleri………..140 Tablo 51.Araştırma Grubundaki Çalışanların Siyasi Faaliyetlere Katılım

Düzeyleri……….143 Tablo 52.Araştırma Grubundaki Çalışanların Cinsiyet Durumu İle Siyasi Faaliyetlere Katılım Düzeyleri……….………144 Tablo 53.Araştırma Grubundaki Çalışanların Ülkenin Genel Durumu Hakkındaki

Düşünceleri……….145 Tablo 54.Araştırma Grubundaki Çalışanların Son Olarak Eklemek İstedikleri Duygu,

(10)

KISALTMALAR

ABD. Amerika Birleşik Devletleri DMK. Devlet Memurları Kanunu DSÖ. Dünya Sağlık Örgütü GSMH: Gayri Safi Milli Hâsıla GSS: Genel Sağlık Sigortası ILO: Uluslararası Çalışma Örgütü IMF: Uluslararası Para Fonu SSK: Sosyal Sigortalar Kurumu

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği SYDF: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu TTB: Türk Tabipler Birliği

(11)

ÖNSÖZ

Çalışma ve iş ilişkileri alanında son 30 yıl içinde meydana gelen değişim ve dönüşümler, personel istihdam politikalarındaki esnekleşme eğilimleri üzerinde önemle durulması gereken bir niteliktedir. Bu amaçla; esnek istihdam biçimlerinden biri olan taşeron (alt işveren) yoluyla çalışma, yaygın bir istihdam şekli olması bakımından inceleme konusu olarak belirlenmiştir. Türkiye’de 1980’li yıllardan sonra kamu kurumlarındaki alt iş alanlarında (temizlik, yemekhane) başlayan taşeronlaşma süreci daha sonra temel iş alanlarını da (hemşire, sekreter, teknisyen gibi) kapsayacak şekilde genişlemeye devam etmektedir. Sağlık alanında yaşanan özelleştirme ve taşeronlaşma uygulamaları sonunda, sağlık hizmetlerinde aynı işi yapan farklı kanunlara tabi çalışanların aynı ortamda çalışmalarının yolu açılmış ve çalışma ortamlarının demokratikliği ve düzeni bozulmaya başlamıştır. Bu noktada sağlık alanında yaşanan bu dönüşümlerin, çalışan personeller üzerindeki etkileri ve sonuçları incelenmeyi ve ortaya konmayı gerektirecek bir nitelik arz etmektedir.

Bu çalışmada, sağlık alanındaki taşeron çalışanların mevcut ekonomik, sosyal, kültürel özellik ve durumları tespit edilmeye çalışılmaktadır. Çalışanların, çalışma alanlarındaki mevcut durumları, iş hakkındaki düşünceleri ve istekleri ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla, teorik çerçevesi oluşturulan konu daha sonra alanda uygulanan anketten elde edilen verilerle yorumlanmaya ve değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Araştırma konusunun belirlenmesinden, yazım süreci sonuna kadar desteği ve ilgisiyle yanımda olan değerli hocam Yrd. Doç.Dr. İlknur Öner’e sabrı için ayrıca teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca; eşim Sevim ve kardeşlerim Taylan, Canan ve Çiğdem’e de destekleri için teşekkür ederim.

(12)

GİRİŞ

Çalışma ve iş hayatında, son 30 yılda yaşanan köklü değişim ve dönüşümler, bu alanların yakından incelenmesini zorunlu kılmaktadır. “Küreselleşmenin endüstri ilişkilerinde yarattığı değişimle birlikte gündeme giren ‘işgücü piyasasında esnekleşme’ kavramı günümüz çalışma hayatının odaklandığı temel konulardan biridir. Esneklik kimilerince, istihdamın arttırılarak sosyal refahın arttırılması için öncelikli bir araç olarak görülürken, bu görüş ülkelerin yeni ekonomiye uyumu bakımından da esnekliği vazgeçilmez görmektedir. Bunun yanında esnekliği küreselleşen kapitalizmin bir unsuru olarak gören ve esnekliğin iş gücü piyasalarını ve örgütlenmeyi tahrip edici olduğunu ileri süren birçok akademik görüş de bulunmaktadır” (Zengingönül, 2003:158). “Kapitalist ekonomide sermaye kesimi ile sermaye dışı kesimler arasındaki bölüşüm ilişkileri esas olarak piyasa mekanizmasının işleyişi tarafından biçimlendirilir. Dolayısıyla piyasa mekanizmasının “özgür seçiş” koşullarına dayalı yapısı içinde, can ve mal güvenliliğini korunması, sözleşme yapma özgürlüğü, savunma, cezalandırma mekanizmalarının kullanılması, piyasa mekanizmasının işleyişini düzenlemeler, devletin görevleri olarak tanımlanmaktadır” (Özuğurlu,Güçlü, 2008:1). “Wallerstein, kapitalizmi asli hedefi olan sonsuz sermaye birikimini sürdürebilmek için genişlemek – toplam üretim bakımından genişlemek, coğrafi bakımdan genişlemek- zorunda olan bir sistem olarak tanımlamaktadır. Sermaye birikiminde temel bir unsur, kapitalistlerin, özelliklede büyük kapitalistlerin faturalarını ödememesi olarak bakarken buna kapitalizmin ‘kirli sırrı’ adını vermektedir” (Wallerstein, 2000: 90). Kapitalist sistem sermaye birikiminin yarattığı kişiler ve sınıflar arasındaki eşitsiz bir ekonomik yapı ortaya çıkardığı gibi, bir yandan da bu sermaye birikiminin çevreye ve insanlara verdiği zararlar ve mahrumiyetlerden de muaf olmaktadır. Wallerstein’ın ifadesiyle kapitalizmin ‘kirli sırrı’nın açığa çıkarılması ve bu süreci oluşturan etkenlerin engellenmesi önem taşımaktadır. “Kapitalist sistemin 1970’lerden itibaren içine düştüğü krizden çıkış reçetesi olarak, kamu kesiminin ekonomik

(13)

faaliyetlerinin sınırlandırılması ve boşaltılan alanlarda da ağırlıklı olarak özel kesimin yatırım yapması öngörülmüştür. Bu nedenle, önerilen özelleştirme uygulamaları ile kamu kurumlarının tasfiyesi ve kamusal kaynakların özel kesimin kullanımına açılarak, sermayenin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu politikaların sosyal amaçlarının belirsizliği ve kötü sonuçları, uygulandığı ülkelerde toplumsal gelişmeyi engelleyici nitelikli bir çöküş süreci başlatmıştır. Sistematik bir şekilde kamu sektörünü parçalayan bu yaklaşıma karşı, uygulandığı toplumlarda toplumsal muhalefet gelişmektedir. Bu uygulamalar, küçük bir azınlık dışında geniş halk yığınları için yoksullaşmayı arttırıcı sonuçlar doğurmaktadır. Yükselen karşı çıkış, sadece özelleştirme uygulamalarının toplumsal gelişmeyi bozucu sonuçlarına değil, beklenen ve iddia edilen ekonomik yararlarının gerçekleşmemiş olmasına da yöneliktir. Yoksulluğu toplumsallaştırıcı sonuçları olan bu politikalar, aktarıldığı ülkelerde ekonomik bakımdan rasyonel olmaktan çok, ideolojik bir savrulma olarak değerlendirilmektedir. Varılan noktada, yoksulluğu eşitsizliği ve bölüşümde adaletsizliği arttırıcı sonuçlarıyla, toplumsal gerilimde önlenemez bir yükseliş yaşanmaktadır. Yine bu yaklaşım, doğal kaynaklar, toplumsal eşitlik, demokratikleşme ve ülke bağımsızlığı üzerinde olumlu etkiler yaratmaktan uzak bir gelişeme sergilemiştir” (Kayar, 2002:339). Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özelleştirilme uygulamaları olarak, temizlik, yemek, yardımcı sağlık hizmetlerinin satın alınması, sözleşmeli sağlık personeli istihdamı, devlet memurları ve SSK’lıların özel sağlık kuruluşlarından hizmet satın alması, sağlık çalışanlarına ödenen döner sermaye paylarında, puanlama sisteminden özel sektörde uygulanan performans değerlendirme sistemine geçiş gibi biçimler öne çıkmaktadır (Aksoy, 2006:3). Bu bakış açısıyla yeniden düzenlenmeye çalışılan kamu sektöründe özelleştirme ve taşeronlaşma süreçleriyle birlikte personel istihdam politikalarından, hizmetlerin alımı ve sunumuna kadar bütün alanlarda özel sektörün iş yapabilmesinin yolunun özellikle 1980’lerle birlikte kanuni zemini de hazırlanarak açıldığı ifade edilebilir. Dünya’da ve Türkiye’ deki çalışma hayatına

(14)

bakıldığında çok karmaşık ve düzensiz bir yapının hâkim olduğu görülmektedir. Bu karmaşık yapının da mevcut yönetimler tarafından yeterince düzenlenip, denetlenemediğini ve çalışma yaşamında çok başlı bir yapının hâkim olduğu görülmektedir. Bu durumda piyasanın çoğu zaman, (ekonomik ve politik) aktörler tarafından düzenlendiği varsayımını doğrular niteliktedir. Kapitalist ilişkilerin sınırsızca hüküm sürdüğü çalışma hayatında, çalışanlar açısından çok kötü çalışma şartlarının varlığı bilinen ve sorgulanmayan bir durum haline gelmiştir. Burada esasen piyasada özgürce hareket eden ve özgürlükleri olanlar “piyasa aktörleri”dir. Piyasa aktörleri kavramından çalışma ve iş alanlarında ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu güçle çeşitli faaliyetlerde bulunarak kar elde etmeyi amaçlayan kişi ve kurumlar kastedilmektedir. Mesela ulus ötesi şirket ve kuruluşlar birçok ülkenin GSMH’inden daha fazla bir değere sahiptir ve genel siyasi ve ekonomik süreçlere müdahale etme güçleri tahmin edilenden daha fazladır. Fordist üretim biçiminin yerini post fordist üretim şekline bıraktığı günümüzde; artık devamlı, garantili bir iş (hayat) bulma imkânı her geçen gün azalmaktadır. Bu durumda, çalışma alanlarının devamlı işten çıkarılma korkusuyla çalışan, güvencesiz ve gelecek kaygısı taşıyan bireylerin olduğu yerler haline gelmesine yol açabilmektedir.

Bahsedilen çerçevede önemli görülen konu Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi

Çalışanları örneğinde incelenerek, dört bölüm halinde sunulmuştur: Araştırmanın ilk bölümünde, araştırmanın kapsamı, metodu, konusu ve problemi ortaya

konulmaktadır. Araştırmanın yapılış amacı ve gerekçesi anlatılmaktadır. Araştırmanın ikinci bölümünde, çalışma olgusu tarihsel süreci içinde, klasik sosyologların çalışma hakkındaki düşünceleri ışığında açıklanmaya çalışılmaktadır. Çalışma sistemleri, tarihsel süreç içinde açıklanmaktadır. Esneklik kavramı, nedenleri, esneklikle ilgili teoriler ve esneklik biçimleri, taşeronluk, asgari ücret de bu bölümde açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde ise,

(15)

alan araştırması verileri üzerinde durulmaktadır. 100 taşeron çalışanına uygulanan anketlerden elde edilen verilerin SPSS 15,0 istatistik programında analizinden elde edilen sonuçlar yorumlanmaktadır Son bölümde ise genel bir değerlendirme yapılmaktadır.

(16)

1.BÖLÜM. ARAŞTIRMANIN İÇERİĞİ VE METODU 1.1.Araştırmanın Konusu ve Önemi

“Sağlık hizmetlerinde etkinliğin sağlanması noktasında, son yıllarda rekabetin önemine vurgu yapılmaktadır. Bu çerçevede sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, kamunun ağırlığının azaltılması ve özelleştirme uygulamaları dile getirilmektedir. Bu durum, sağlık hizmetlerinin özel kuruluşlar tarafından yürütülmesinin yanında kamu sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde taşeronlaştırma, sözleşme ve performans değerlendirme uygulamaları şeklinde de görülmektedir” (Aksoy, 2006:4). Başta sağlık sektörü olmak üzere diğer sektörlerde de yaşanan bu özelleştirme ve taşeron uygulamalarının yaygınlık kazanmalarının faydalı tarafları olmakla birlikte çalışanlar açısından birçok problemin de ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu alanda yapılacak araştırma ve çalışmalar taşeronlaşma sürecinin çalışanlar üzerindeki etkilerinin tespitinde önemli katkıları olacaktır. Araştırma esnasında yapılan gözlemlerden temizlik, güvenlik gibi yan işler yanında kimi birimlerde yardımcı sağlık personellerinin (hemşire, sağlık memuru gibi) de taşeron firma bünyesinde çalıştırıldığının ifade edilmesi mümkündür. Bu çerçevede sağlık sektöründe, 4857 sayılı İş Kanunu’nda ilişkiler bazında yer alan alt (yan) işler (temizlik, yemekhane hizmetleri, güvenlik gibi) yanında temel işler alanında da( yardımcı sağlık personeli, ebe hemşire gibi) taşeron işçilerin istihdam edilmesi ve bu sürecin hukuki yönden de muğlâk olması dikkat çekicidir.

Araştırmanın konusunu genel olarak esnek istihdam biçimlerinden iş kolunda geçen deyimle “Alt İşveren(Taşeron) aracılığıyla çalışan işçiler” oluşturmaktadır. Fordist üretim ilişkilerinin günümüzde yerini post fordist ilişkilere bırakırken iş kavramının tanımı ve içeriğinin de değişim gösterdiği göz önüne alınarak çalışanların yaşadıkları bu süreci iş alanlarında esnek istihdam bağlamında anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmaktadır. Başta özel sektör olmak üzere resmi ve devlete ait kurumlarda taşeron yoluyla çalışma şeklinin artık

(17)

yaygın bir çalışma şekli haline geldiği belirtilebilir. Bundan hareketle araştırmada izlenen durum tespitine yön veren soru(n)lar ışığında bu süreci anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmaktadır:

—Taşeronlaşma süreci nasıl işlemektedir?

—Taşeron çalışanın, çalıştığı işe bakış açısı nasıldır?

—Devlet kurumlarındaki taşeron çalışanın aynı işi yapan kadrolu çalışanla aralarındaki temel farklar ve kadrolu çalışana bakış açısı nasıldır?

—Taşeron işçi aldığı asgari ücretle hayatını nasıl devam ettirmektedir? —Taşeron işçinin işe girişinde nasıl bir prosedür uygulanmaktadır? —Taşeron çalışanı kendini çalıştığı kuruma ait hissedebilmekte midir? —Taşeron çalışanının sendikalar hakkındaki görüşü nedir?

Yukarıda bahsedilen sorulara dayalı olarak oluşturulan anket sorularıyla taşeron çalışanların mevcut sosyo-ekonomik, kültürel düzeyleri tespit edilirken; kişilerin çalıştıkları kurum hakkındaki düşünceleri, istekleri ve kurumdaki mevcut çalışma şartlarını anlamayı amaçlayan sorularla esnek istihdam biçimlerinden “taşeron yoluyla çalışma” süreci ve bu sürecin çalışanlar üzerindeki etkileri anlaşılmaya çalışılmaktadır.

1.2.Araştırmanın Alanı ve Kapsamı

Araştırmanın alanı, Elazığ’daki üçüncü basamak bir sağlık kuruluşu olan Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi’dir. Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi, 1945 yılında 35.000 m² arsa üzerine Almanlar tarafından yapılan ilk hastane binasıyla (Elazığ Devlet Hastanesi adı altında) hizmete başlamıştır. 2006 yılı içinde hizmete giren ek binasıyla, yedi ayrı faal blokla bölge hastanesi konumunda hizmet vermektedir. Elazığ’da bulunan en eski hastane olan Elazığ Devlet Hastanesi kısa bir dönem önce, Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi haline gelmiştir. Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi adı altında hizmet veren, hasta potansiyeli yüksek ve geniş bir çevreye hizmet veren bir kurum niteliğindedir. Kurumun geçmişten

(18)

itibaren geniş bir bölgeye hizmet sunması nedeniyle, hastanede çalışan personel sayısının da buna bağlı olarak fazla olduğu belirtebilir. Araştırma, kurum bünyesinde çalıştırılan taşeron firma çalışanlarını kapsamaktadır. Firma bünyesinde temizlik ve yardımcı hizmetler, tıbbi sekreter ve poliklinik hizmetleri, güvenlik birimlerinde çalışan kişiler araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışma, Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi’nde çalışan taşeron firma çalışanlarının taşeronlaşma süreciyle ilgili görüşleri ve bu sürecin onlar üzerindeki etkilerinin belirlenmesine yönelik oluşturulan anket çalışmasından elde edilen verilerin kuramsal çerçeve içerisinde değerlendirilmesini kapsamaktadır. Esnek istihdam süreci ve çalışma alanındaki şekillerinden biri olan taşeron (alt işveren) yoluyla çalışma şekli hakkında verilen kavramsal bilgiler, alandan elde edilen verilerle birlikte değerlendirilmektir. Bu şekilde; Türkiye’de sağlık sektöründe yaşanan özelleştirme, taşeronlaşma uygulamaları hakkında bu örnek üzerinde kısmen de olsa fikir edinilecek ve bu süreç hakkında kurum içindeki çalışanların görüş ve tutumlarındaki genel eğilimler tespit edilmeye çalışılmaktadır.

1.3.Araştırmanın Metodu

“Bilimsel bir araştırma, bilimin amaçlarını gerçekleştirecek bilgilere ulaşmak üzere başvurulan sistemli bir uğraşıdır. Araştırmaların genel amacı toplumsal hayata bilimsel yöntem ve teknikleri uygulayarak olgular üzerindeki sorularımıza yanıt aramak ve toplumsal gerçeği bulmaktır. Bilimsel araştırmalar betimsel araştırmalar ve açıklayıcı araştırmalar olarak ikiye ayrılmaktadır” (İçli, 2005:52). “Bir sosyolog gerçekleri (fact) bulmak ve toplumsal gerçeği tanımlamak için tanımlayıcı araştırma yapar” (Cole, 1999:46).

Araştırmanın alan araştırmasına dayalı betimsel ve açıklayıcı bir araştırma niteliğinde olduğu belirtilebilir. Araştırmanın ilk kısmında, teorik bir açıklama planı öngörülürken; ikinci kısımda ise, alanı betimleyecek ve açıklayacak verilerin elde edileceği uygulama kısmı gelmektedir. Teorik planda, çalışma ve esnek istihdam politikaları ile ilgili kitap, dergi, makale ve internet kaynakları taranmış, bu sürecin kuramsal bir arka planı oluşturulmaya

(19)

çalışılırken, kaynak taraması tekniğinden faydalanılmıştır. Daha sonra bu plana ve ön görüşmeler doğrultusunda düzenlenen sorular ışığında oluşturulan anketler alanda uygulanmıştır. Böylece gözlem, görüşme ve anket tekniklerinden faydalanılmıştır. Anket 50 soruluk, genelde kapalı uçlu, nadiren açık uçlu sorulardan oluşmuştur. Anketin işlerliği sınandıktan ve düzeltmeler yapıldıktan sonra örneklem gurubuna uygulanmıştır. Anketlerden elde edilen bilgiler istatistik programına yüklenerek istatiksel analiz tekniği kullanılmıştır. Analizden elde edilen tablolar, kuramsal çerçeve ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır. 1.3.1.Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evreni Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan “taşeron firma çalışanları”dır. Tablo 1’de Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi’nde çalışan personele ilişkin detay yer almaktadır. Toplam 1335 personel içinden 486 kişi hedeflenen örneklem çerçevesi içinde yer almaktadır.

Tablo 1: Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesindeki Mevcut Personel Durumu

Çalışanların Branşı Sayı

Doktor (Uzman, pratisyen, asistan) 143

Uzman (Mühendis, psikolog, diyetisyen vd.) 31

Hemşire/Ebe 330

Sağlık Teknisyeni/Teknikeri 156

İdareciler (Müdür, Müdür Yardımcısı) 12

İdari Personel ve Yardımcı Personeller 177

Taşeron Temizlik Çalışanları 309

Taşeron Tıbbi Sekreter Çalışanları 124

Taşeron Güvenlik Çalışanları 53

Toplam Çalışan Sayısı 1335

(Kaynak: Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi Personel Şubesi Kayıtları Mayıs 2009)

Tablo 1’e göre, kurumda çalışan doktorların sayısı (126 uzman hekim, 11 pratisyen hekim ve 6 asistan doktor olmak üzere) toplam 143 kişidir. Uzmanlar grubunda, en az dört yıllık fakülte mezunu olan biyolog, mühendis, sosyal çalışmacı, fizyoterapist, kimyager gibi meslek gruplarından oluşan çalışan sayısı ise 31’dir. Hemşire ve ebe sayısı 330, sağlık teknisyeni/teknikeri sayısı ise 156 kişidir. Hastanenin idari yönetici sayısı (müdür-müdür

(20)

daktilograf, tıbbi sekreter, aşçı, berber, bilgisayar işletmeni vd. çalışanlar olmak üzere toplam 177 kişidir. Araştırma grubunu oluşturan tüm hedef grup taşeron çalışanlar, temizlik biriminde 309, tıbbi sekreter ve poliklinik hizmetlerinde 124, güvenlik biriminde 53 olmak üzere üç bölümde çalışan toplam 486 kişidir. Hastane bünyesinde toplam 1335 kişi çalışmakta ve bunların 486 kişisi taşeron firma bünyesindeki geçici pozisyondaki çalışanlardır. Taşeron firma bünyesindeki çalışanların 8’inin mahkûm kadrosundan, 5 kişinin ise özürlü kadrosundan (4 bay, 1 bayan) çalıştırıldığı da ayrıca belirtilebilir.

Taşeron firma çalışanlarının kurumda sayıca fazla olması sağlık alanındaki taşeronlaşma sürecinin vardığı boyutlar hakkında önemli bir örnektir. Kurum kadrosunda aynı pozisyonda 177 kişi çalışırken, taşeron firma çalışanları sayısının 486 kişi olduğu görülmektedir. Taşeron (alt işveren) yoluyla personel istihdam şekli kadrolu ve daimi personel istihdam şekline alternatif bir çalışma şeklinin istatiksel olarak da görünür olduğu tablodan da anlaşılabilmektedir. Hedeflenen grup içinde yer alan 486 kişi içinden 100 kişi tesadüfî olarak seçilmiştir. Örneklem grubuna ilişkin detayları tablo 2’de verilmektedir. Tablo 2: Araştırma Grubundaki Çalışanların Çalıştıkları Birimlere Göre Dağılımı

Hastanede Çalışılan Birim Sayı %

Temizlik ve Yardımcı Hizmetler 56 56,0

Güvenlik 11 11,0

Tıbbi Sekreterlik ve Poliklinik Hizmetleri 33 33,0

Toplam 100 100,0

Tablo 2’deki verilere göre tesadüfî olarak örneklenen 100 personelin %56’sı temizlik ve yardımcı hizmetlerde, %33’ü tıbbi sekreter ve poliklinik hizmetlerinde ve %11’i ise güvenlik biriminde çalışmaktadırlar.

Araştırma grubundaki temizlik ve yardımcı hizmetler grubundaki yanlılık, hastanede bu birimde çalışan eleman fazlalığından kaynaklandığı ifade edilebilir. Örneklenen grubun

(21)

hedeflenmiş grubu temsil özelliğine dikkat edildiğinde ilgili bilgiler tablo 3’de şöyle özetlenebilir.

Tablo 3: Araştırma Grubunun Temsiliyet Durumu

Çalışılan Birim Hedef Çerçeve Sayısı Örneklem Temsiliyet %

Taşeron Temizlik ve Yardımcı Hizmetler 309 56 18,12

Taşeron Tıbbi Sekreter ve Poliklinik Hizmetleri 124 33 26,61

Taşeron Güvenlik Hizmetleri 53 11 20,75

Toplam 486 100 20,57

Tablo 3’de görüldüğü üzere çalışılan grup 486 kişiden tesadüfî olarak örneklenmiştir. Alt grup temsiliyeti gözetilmemiş olmasına rağmen, deneklerin birimlere dağılımları ilgili birimin personeline oranlandığında tablo 3’teki verilere ulaşılmıştır. Çalışılan örneklem grubunun hedeflenen grubu %20,57 temsil ettiği görülmektedir. Alt hizmet gruplarına dağılımın ise temsiliyet ranjının %18 ile %26’lık önemli, bir oranı karşıladığı ifade edilebilir.

1.3.2.Araştırmanın Sınırlılığı

Araştırma ilgili konuda, teorik alanda yapılan araştırmaların az olması ve kamu sektöründe çalışan taşeron çalışanları üzerine pek fazla uygulamalı çalışmalara rastlanmadığı için kuramsal çerçeve açısından sınırlı bir niteliktedir.

Alan araştırması, Elazığ ili merkezinde bulunan iki devlet hastanesinden sadece Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Mayıs 2009 - Haziran 2009 tarihleri arasında çalışan taşeron firma işçileri ile sınırlıdır. Çalışmanın anketlerden elde edilen bulguları ilgili personelden örneklemle seçilen grubun araştırma konusu, amacı, analiz unsurları çerçevesi ve yorumları ile sınırlıdır.

(22)

2.BÖLÜM. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE: ÇALIŞMA OLGUSU VE ESNEKLİK KAVRAMI

2.1.Çalışma Kavramı ve Tarihsel Süreçteki Gelişimi

Çalışma olgusu çok karmaşık ve çok yönlü bir kavram olduğu için yüzyıllar boyunca insanlar tarafından anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmış, bu bağlamda kavramsal durumu ve içeriği hakkında tanımlamalar yapılmaya çalışılmıştır. Bu noktada; anlamlandırılması birçok zorluklar içeren kavram değişik biçimlerde tanımlanmaya çalışılmıştır.

“Gorz’un ifadesiyle çalışma (work/iş), doğayı değiştiren bir hareket olarak görülür ve çoğunlukla sosyal durumlarda üstlenilir, fakat kesin olarak neyin çalışma sayılacağı, bu hareketin gerçekleştirildiği spesifik sosyal koşullar ve bu koşul ve hareketlerin konuyla ilgililer tarafından nasıl yorumlandığına bağlıdır. Belirli bir hareketin çalışma, boş vakit, ikisi birden ya da hiçbiri olarak yapılması, var olan zamansal, mekânsal ve kültürel şartlarla ilişkilendirilmektedir” (Akt. Grint, 1998:7). “Bozkurt; çalışmanın etimolojisinden bahsetmektedir. O’na göre, batı dillerinde “çalışma” anlamına gelen ‘travail’ Latince’de bir tür işkence aleti olan ‘tripaium’dan türetildiğin bahsetmektedir. Yine Romalılar’ın kullandığı ‘labour’ sözcüğü, ‘zahmet, yorgunluk, acı, ızdırap’ gibi çağrışımlara sahiptir. Bizde de ‘emek’ sözcüğü – batı dillerine benzer bir biçimde ‘sıkıntı, zahmet ve yorgunluk’ anlamına gelmektedir. Yani geçmişte çalışmak kölelere özgü, aşağılık bir iş ya da ceza olarak görülmüştür. Antik çağ filozofları, birçok konuda çatışma halinde olmalarına rağmen, çalışmanın kölelere özgü aşağılık bir iş olduğu konusunda hemfikirlerdir. Çalışma, modernleşme sürecine paralel olarak toplumsal yaşamda merkezi bir önem kazanmıştır. Pre-endüstriyel toplumların “doğal insan”ı için çalışma, geçim için yapılan bir süreçtir; asla “toplumsal bütünlük unsuru olmamış ve “özel alan”a hapsedilmiştir. Bu toplumlarda insanlar, şimdikinden daha az çalışmaktadır. Bu toplumlarda çalışma, büyük ölçüde atadan kalma doğal yaşam ritmine bağlı, sezgisel bir hünerdir. Bozkurt’un Gorz’dan alıntı yaptığı üzere,

(23)

fabrikaların çökmesine yol açmıştır” (Akt. Bozkurt, 2004:332 ). “Geleneksel ve kırsal bölgelerin insanlara kazandırdığı iş ve çalışma alışkanlıklarının/ ahlakının bu dönemde işçilerin yeni rol ve davranışlara uyum göstermeleri konusunda yeni üretim biçimlerine ayak uydurabilmelerini zorlaştırmıştır. “Bu dönemde kilise, çalışma kültürünü yaratmak yolunda, kapitalizmin ‘entellektüel ordusu’ gibi çalışmıştır. Özellikle Protestanlık, hedonist yaşam biçimine ve gösteriş tüketimine karşı çıkarken; çok çalışmayı kutsallaştırmıştır. Bunun yanı sıra, modern dünyanın ekonomik organizasyonları ve eğitim kurumları da güçlü bir çalışma etiği/disiplini oluşturulmasında önemli işlevler görmüştür. İnsanlığın son 300 yılına damgasını vuran ‘modern/endüstriyel toplum, bir ‘çalışma toplumu’ olmuştur. Çalışma bir tür,”maddi ihtiyaçları karşılama” veya “zenginlik yaratma “ sürecinin ötesine geçmiş, insanlara kendini gerçekleştirme imkânı sunarken ‘kimlik’de kazandırmıştır. Ancak bugün, yeni bir ekonomik ve toplumsal düzene geçişin sorgulandığı çağımızda “çalışmanın sonu,” üzerinde düşünülen konuların başında gelmektedir” (Bozkurt, 2004:334).

Hançerlioğlu, “İnsanın doğayı değiştirmek ve kendi yararına kullanmak için gerçekleştirdiği bilinçli çalışma… İnsanlaşma emek ile başlamıştır, yüksek dereceli hayvanların tarihsel gelişme sürecinde içlerinde içlerinden bir bölümü emeğiyle ötekilerden ayrılıp insanlaşmıştır” yaptığı tanımla insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli niteliğinin çalışma ve emeğiyle bir şeyleri yapabilme yeteneği olduğunu vurgulamaktadır. (Hançerlioğlu,1993:123). Çalışma olgusu insanlık tarihinin başlangıcında hayatın ve yaşamın içinde (tam ortasında) olan bir konumda iken ilerleyen dönemlerde, çalışma olgusu hayatın içinden ve normal akışından uzaklaşıp belirli kurallar ve örgütsel formasyonlar içine girmeye başlamıştır.

Kottak, çalışmanın toplumsal bağlarına dikkat çekmektedir. “Sanayileşmemiş toplumlarda gerek toprağa, gerekse işgücüne erişim hakkı akrabalık, evlilik ve soy gibi toplumsal bağlardan kaynaklanır. Üretimde karşılıklı yardımlaşma birçok başka durumda da

(24)

kendini gösteren, toplumsal ilişkilerin sürdürülmesinin bir yönüdür. Sanayileşmemiş toplumlar, bir başka üretim tarzı olan teknoloji açısından sanayileşmiş toplumlara ters düşerler. Gruplarda ve kabilelerde imalat yaş ve cinsiyet ile ilişkilidir. Kadınlar sepet örerken, erkekler de çömlek yapabilir ya da bunun tersi gerçekleşebilir. Geleneksel toplumlarda belli yaş ve cinsiyetteki pek çok insan yaş ve cinsiyetle ilişkili teknolojik bilgiyi paylaşır. Bu nedenle evli bir kadının sepet yapması adettense, birçok evli kadın sepet yapmasını bilir. Ne teknoloji ne de teknik bilgi devletlerde olduğu kadar uzmanlaşmamıştır. Ancak bazı kabileler toplulukları uzmanlaşmayı destekler. Örneğin Venezüella ve Brezilya’daki Yanomamiler arasında, belirli köyler kül kaplar imal ederken diğerleri hamak yaparlar. Uzmanlaşma, köyler arasındaki mücadeleyi önleyememişse de barışın sürdürülmesine katkıda bulunabilmektedir” (Kottak, 2002: 376).

Şenel, orta çağda üretimin yapıldığı mekânla sınırlılığı ve kısmi kapalılığı vurgulamaktadır. ”Orta çağda üretim (kasabalarda, kendi üretim araçları ile kendi dükkânlarında çalışan zanaatçıların yaptıkları ve o tarihlerde egemen üretim biçimini etkileyecek çapta olmayan üretim ile köy ile kasaba ve kasabalar arası küçük alışveriş dışında) feodal beylerin malikânelerinde yapılıyordu. Bir malikânede yapılan üretim, feodal beyin ailesinin ve serflerin hemen tüm tarımsal ürün gereksinimlerini karşıladığı için malikâneler hemen kendi kendine yeterli birimlerdi” (Şenel, 2002:277). Bu özellikler kısmen bazı ülkelerdeki durumu açıklasa da genel olarak çalışmanın geçirdiği genel uygulamaları özetlemektedir. Grint ise, çalışma ve zaman sınırı üzerinde durmaktadır. Şöyle ki: “Çağdaş göçebe toplumların, kendi yerli tarihsel değişkenlerimizden çok az farklılık gösterdiği düşünüldüğünde, sosyal bir yapılanma içinde 09.00 – 17.00 gibi zaman birimlerine uyulmasını gerektiren bir çalışma etiği türü ile engellenmiş değildir; aynı şekilde zamanı, çalışma ve dinlenme için dilimlere de ayırmazlar. Çalışma ve çalışma olmayan, aktiviteyi tanımlamada kullanılan terimler kadar birbirlerinin içine girmiş değillerdir” (Grint, 1998:61).

(25)

Güven’e göre, “Sanayi devrimi öncesi iş ilişkileri, ‘feodal dönem öncesi’ ve ‘feodal dönem sonrası’ şeklinde ikiye ayrılarak da incelenebilir. Feodal dönem öncesi çalışma ilişkilerinin büyük ölçüde aile ekonomisi çerçevesinde şekillendiğinden bahsedilmektedir. Üretim ilişkilerinin boyutlarının çok küçük olmasının getirdiği bu durum; aynı zamanda yapısında kölelik kurumunu da barındırmaktadır. Üretim, aile üyeleri tarafından, bunların yeterli olmadığı durumlarda ise köleler tarafından sağlanmaktadır. Yaklaşık 10. yüzyıla kadar süren bu dönemden sonra feodal beylerin güçlenmesiyle ortaya çıkan feodal düzen ise, beraberinde küçük şehirlerin ve dolayısıyla pazarların oluştuğu bir yapılanma görünümündedir. Şehirleşme ve pazarların kurulması ile birlikte, üretimin şekli ve türü değişmeye başlamıştır. Tarımsal alanda pazara yönelik ve daha fazla üretim amaçlanırken, artan ihtiyaçlar el sanatlarına ilişkin faaliyetleri de ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde göze çarpan en önemli farklılık, belli bir bölgede yerleşmiş ve aynı mesleği gören zanaatkârların oluşturdukları lonca türü birliklerdir. Usta-kalfa-çırak ve yamak şeklinde adlandırılan bu kimselerin çalışma ilişkileri lonca içinde ve geleneksel kurallara dayalı şekilde disiplin altına alınarak belli kurallara bağlanmıştır” (Güven(a), 1998: 1–2).

Oğuz, yerleşik düzene geçiş ile birlikte ortak paylaşmanın terk edildiğinden bahsetmektedir. Toprağın işlenmeye başlanması üretimin de başladığı anlamına gelir. Bu da artı ürün elde etme olanağı vermiştir. Üretici ekonomiye geçiş ile birlikte üretici güçler değişirken toprağı işleyen topraktan ürün elde eden insanlar da söz konusudur. Çalışma ilişkileri bu boyutuyla yön değiştirmiştir. Toprağın işlenmesi ile birlikte zamanla, toprak üstünde çalışan bir üretici sınıf, elde edilen ürüne el koyan ve çalışan üzerinde mülkiyete sahip bir sınıf meydana gelmiştir. Bu dönemde, çalışmayı gerektiren tüm alanların sadece kölelere yaptırılması, kölelerin dışındakilerin ise sanat, spor gibi uğraşılarla meşgul olmasından bahsedilmektedir (Oğuz, 2007:6).

(26)

Özkalp’in aktardığı üzere, “Tarımsal faaliyetler dışında küçük sanayi ve mesleklerin ortaya çıkması ile birlikte şehirler gelişmeye başlamış ve bu yerler etrafında merkezileşen bir toplumsal yapıya doğru bir gelişme ortaya çıkmıştır. İşte bu eğilime neden olan faktör yeni enerji kaynaklarının kullanımıdır. Tarım toplumlarında, insanlar ve hayvanlar temel enerji kaynaklarıdır. Bütün fiziksel etkinliklerde, örneğin; çekme, itme, kazma ve kaldırma işlerinde insan ve hayvan temel güç kaynağıdır. Daha sonraları, insan ve hayvan gücüne ek olarak su ve rüzgâr gücünden faydalanılmıştır. Amerika’da 1850’lere değin bu dört enerji kaynağı idi ve tarımsal gücün % 87’sini oluşturmaktaydı. Bu gün bu dört enerji kaynağının oranı % 1’e düşmüştür. Bu güçler yerine bugün endüstri toplumlar kömür, petrol, doğal gaz, elektrik ve nükleer güçleri kullanmaktadır. Kömür haricinde bu kaynaklar 1850’lere değin bilinmiyordu. Hatta kömür bile buhar makinesinin bulunuşuna kadar tarımda enerji kaynağı olarak kullanılmamıştır” (Akt.Özkalp, 2001:421). “Çağdaş sanayinin tanıtıcı öğesi olan mekanik güç kaynaklarının ve makinelerinin kullanılmaya başlaması ile uygulayımsal bakımdan, a) olanaklı kıldıkları yüksek verimlilik ve insan emeğinden artırım ve b) ürünlerinin hem nicelik hem de nitelik bakımından türdeş ve öngörülebilir olması nedeniyle” sanayi ve çalışma ilişkileri alanlarında büyük değişim ve kapasite artışları ortaya çıkmış, üretimin miktarı ve niteliği tamamen değişmiştir (Weber, 1995:185).

“18. yüzyılda dokuma endüstrisinde sağlanan teknik ilerlemelerle başlayan sanayi devrimi, insanların yaşam biçimlerini ve toplumsal örgütlenmeyi alt üst ettiğinden bahsedilmektedir. Sanayi devrimi sonucu toplumsal yapıda meydana gelen bu değişiklikler, ‘sanayi toplumu’ adı verilen, tarım toplumundan farklı bir toplumun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sanayi devrimini oluşturan diğer yenilik dalgaları geliştikçe, bu yeni toplumun özellikleri belirginleşirken, toplumsal gelişmenin belirli bir evrim çizgisi üzerinde seyrettiği daha açık bir biçimde ortaya çıktığı vurgulanmaktadır” (Dura, Atik, 2002:5). İnsanlık tarihi (aynı dönemlerde olmasa da) yukarıda anılan dönemler itibariyle üretim sistemleri ve

(27)

işleyişleri açısında kademeli olarak sanayileşme ve endüstrileşme sürecine girmeye; bu yönde değişmeye ve dönüşmeye başlamışlardır. “Endüstri devrimiyle birlikte gelişen teknoloji, özellikle sayıları birden artan fabrikalar, geniş ölçekli ekonomilerde talep organizasyonları ve ekonomik rasyonellik ev üretiminin yerine dev fabrikalarda” (Grint, 1998:69) işlemeye ve hizmet üretilmeye başlanılmıştır. İleride ayrıntılı olarak göreceğimiz üzere çalışmanın ve örgütlenme biçimlerinin fordist üretim yapılarından daha esnek ve değişebilir niteliğe sahip post fordist üretim ilişkilerine doğru değişme yönünde olduğu belirtilebilir.

2.2.Çalışmaya İlişkin Klasik Yaklaşımlar

Sanayi toplumunu inceleyen araştırmacılar ve düşünürler içinde yaşadıkları dönem ve koşullar içinde toplumsal yapıdaki değişim ve dönüşümleri anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır. Burada, sanayi toplumunun oluşmaya başladığı ilk dönemlerden günümüze ortaya çıkan yaklaşımlar kısaca açıklanmaya çalışılacaktır. Bu noktada sosyolojinin üç klasiğinin düşünceleri ve çağdaş yaklaşımlar özetlenecektir.

2.2.1.Karl Marx

Kızılçelik ve Erjem’e göre, “Marx’ın düşüncelerinin oluşumunda İngiliz ekonomi politiği, Fransız ütopik sosyalizmi ve Alman idealizmi çok etkili olmuştur. Marx’ın temel düşüncesi şudur. Toplumsal yaşam biçimini en son analizde ekonomik olaylar biçimlendirir. Marx’a göre insanlar yaşam savaşımı sürecinde kendi iradeleri dışında üretim ilişkilerine girmektedirler. Marx’da ekonomik etkenin toplumların değişimindeki yorumu şöyledir: Üretim koşullarındaki değişim yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi yönünde baskı yapar. Değişen üretim teknikleri ve üretim koşulları üretim ilişkileri ve sınıf kompozisyonunu değiştirir (Kızılçelik, Erjem,1996:366). “İnsanlar toplumsal üretim içinde, zorunlu ve istemlerinden (iradelerinden) bağımsız olan belirli bir takım ilişkilere girişirler; bu üretim ilişkilerini, üretim ilişkilerinin toplamı da toplumun ekonomik yapısını meydana getirir. İşte

(28)

toplumsal bilincin belirli biçimlerini karşılayan kanun ve politik üst yapılar hep bu gerçek temel üzerine kurulmuştur “ (Kösemihal, 1999:222).

“Marx endüstriyel toplumu çiftçi toplumlarla kıyaslayarak, bu toplumu hem ileri bir toplum olarak tanımlamış hem de insanın özgürlüğünün nihai bir zaferi için gerekli bir aşama olarak değerlendirmiştir. Ancak bu sosyal yapılanmanın temelini endüstriyel gelişmelere değil, bunun kapitalist özelliğine bağlamıştır. Marx için önemli olan tek şey kapitalizmdir, çünkü endüstrileşmenin aksine, sadece kapitalizm kendi yıkımının tohumlarını taşımakta ve en azından Marx’a göre, sömürücü olmayan tek alternatifi ima etmektedir: Komünizm” (Grint,1998:104). “Marx sınıflar arası mücadelenin bir gün insanlığı komünizme ulaştıracağını, istihsal vasıtalarının önünde ve sonunda cemiyeti ve dolayısıyla devleti ele geçireceğinin ve kolektif komünist sistemin bu cemiyetin yerine geçeceğini, ifade eder” (Fındıklıoğlu, 1981:363). “Marx, toplumun temel/üst yapı modeli olarak bilinen şeyi savunur. Bu bakış açısına göre, kapitalist toplumda gerçek itki gücü, maddi gereksinimlerin sağlanmasıyla ilgili üretim tarzı(çok kabaca ekonomi) idi. Marx üretim araçlarının (örneğin, fabrika, makine teknolojisi) özel mülkiyetini ve üretken emeğin sömürüsü etrafında dönen bir üretim ilişkileri sistemi olarak tanımlar” (Smith, 2007:20). “Meta birikiminin muazzam boyutlara varmasına olanak sağlayan ve belki meta birikiminden daha da önemli olan bir nokta, can alıcı bir nokta var ki, o da” Emek, toprak ve para temel üretim unsurlarıdır, piyasa için düzenlenmişlerdir. Bu piyasalar ekonomik sistemin hayati önem taşıyan bir parçasını oluştururlar “ (Ercan, 2003:25).

“Marx’ın düşünce sistematiğinde artı değer ve emekçinin ürettiği ürüne yabancılaşması süreci önemli bir yer tutmaktadır. Yabancılaşma kavramı düşünce tarihinde ilk kullananlardan biri Feuerbach’tır. Feuerbach, Tanrı düşüncesinden hareketle Hegel’e yaklaşmaktadır. Ancak kavram asıl şöhretine Karl Marx’ın yeni yorum ve yaklaşımlarında ulaşmıştır. Marx, emeğin yabancılaşması üzerinde durmaktadır. Buna göre yabancılaşma

(29)

”serbest bırakılan insan aktivitesine bağlı olarak meydana gelen ürün ve üreticilerine egemen olmaya çalışan bir ilişki”nin adıdır. Marx “El Yazmaları”nda bunu şöyle açıklamaktadır: ”Emekçi, yabancı bir nesne karşısındaymışçasına kendi öz çalışma ürününe karşıdır. Emekçinin kendi ürününe yabancılaşması sadece nesne ile olan yabancılaşmasına değil bir dış varlığı da ifade etmektedir. Ne var ki onun ürünü, kendi dışında ve ondan bağımsı olarak vardır; yabancı ve düşman olarak kendisine karşı gelen nesneye yüklenen hayatı bizzat kendisine karşı otonom bir güç olur” (Doğan, 2000:346).

Swingewood, Marx’ın yabancılaşmanın dört ana özelliğini şöyle saptadığından bahsetmektedir: “insanın doğadan, kendisinden, “türsel varlığı”ndan (Feuerbach’tan alınmış bir terim) ve başkalarından yabancılaşması. Kapitalizm, insanlığı kendi faaliyetlerinden, emeğin ürünü yabancı bir nesneye çevirerek kendi emeğinin ürününden yabancılaştırıyordu” (Akt. Swingewood, 1998:88).

“Emeğin üretimde oranı arttığı miktarda, emek üretim süreciyle yabancılaşmakta ve kapitalist sistemde işçilerin ürettikleri değerler, işçiye düşman hale gelmektedir. Emeğin kendi özüne dönebilmesi şarttır. Emeğin ürettiği mallar, bizzat üretime yabancılaşmaktadır. Sanayileşmenin ve dolayısıyla makineleşmenin ilk dönemlerinde görülen yabancılaşma, sanayi toplumlarının istikrara kavuşması, boş zaman faaliyeti, çalışma hayatının düzenlenmesi, siyasi katılmanın yanı sıra yönetime katılma örnekleriyle hafiflemiştir” (Erkal,Baloğlu, 1997:314). “Marx, yaşadığı çağın tarihini, daha geniş anlamda da kapitalizmin tarihini insanın yabancılaşma tarihi olarak yorumlamaktadır” (Pappenheim, 2002:74). Yabancılaşmanın sistemin doğal bir sonucu olduğunu, sürecin bu şekilde işlediğini ve bireylerin bu şekilde körleştirilip sistemin kölesi durumuna getirildiğini ifade etmek mümkündür.

“Karl Marx toplumların çeşitli aşamalarda geçtiğini, her aşamada farklı sosyal sınıfların bulunduğunu ve bu sınıflar arasında mücadeleler olduğunu ileri sürmüştür. Marx’ a

(30)

göre, sanayi toplumuna damgasını vuran kapitalizmden sonraki aşama, sosyalizmdir. Toplumların bu değişik aşamalarda gösterdiği toplumsal ve politik örgütlenme, üretim tarzı ve teknikleri tarafından belirlenmektedir” (Dura, Atik, 2002:7). “Marx’ ın düşüncesine göre insan, sahip olduğu geçim araçlarının, geçim olanaklarının bir sosyal yaratığıdır. Her sosyal üretim, bazı sosyal ilişkileri gerektirir” (Talas, 1999:266). “Marx’ın gelecekte bilgi toplumunu inşa edecek olan ‘beyaz yakalı çalışanlar’ın geleceği hakkındaki görüşü ise karamsardır: Beyaz yakalı çalışanlar sayıca artsalar da, kapitalizmin gelişmesi bunların proleterleşmesine yol açacak, çünkü bürolardaki işbölümünün ve kamu eğitiminin yaygınlaşması bunların değerinin azalmasına neden olacaktır. Bununla birlikte, Karl Marx ‘mavi yakalı’ ve ‘beyaz yakalı’ işçilerin geleceği hakkındaki tahminlerinde yanılmıştır. İleri sanayi toplumlarında beyaz yakalı çalışanlar Marx’ın tahmin ettiği gibi sayıca azalmamıştır. Aksine, beyaz yakalı çalışanlar sayıca artmış, mavi yakalı çalışanların toplam istihdamdaki payı gerilemiştir” (Dura, Atik, 2002:9). “Marx, bugün küreselleşme olarak adlandırılan kapitalizm ve emperyalizmin şekillendiği Batı sisteminin acımasızlığını, vahşiliğini, zalimliğini, barbarlığını ve insanlık dışı olduğunu gözler önüne sermiştir. Marx, haydut Batı dünyasını biçimlendiren kapitalist üretim tarzını eleştirel bir bağlamda çözümlemiştir” (Kızılçelik, 2008:54).

Marx, toplumsal koşulların ve mevcut üretim ilişkilerinin belirli yapı ve sistemleri zorunlu olarak ürettiğini, bireylerin ve toplumun da bu yapıya uygun olarak örgütlendiğini (örgütsüzleştirildiğini) ifade etmektedir. Kapitalist sistem, üretim biçimi ve doğası itibariyle insanın doğasına ve tabiatına zararlı, belirli kesimlerin faydası ve çıkarını gözeten bir sistem olarak ifade etmiştir.

2.2.2.Emile Durkheim

“Fransız sosyologu E. Durkheim (1858- 1917) toplumların belirli bir dayanışma olgusu etrafında örgütlendiklerini ileri sürmüştür. Durkheim’e göre, toplumlar mekanik ve organik dayanışma üzerine kurulurlar. Sanayileşmenin ilerlemesine bağlı olarak işbölümünün

(31)

artması, mekanik dayanışmanın yerini organik dayanışmanın almasını sağlamıştır. Organik dayanışma üzerine kurulan bu yeni toplum, sanayi toplumudur. Mekanik dayanışma, E.Durkheim’in deyişiyle bir benzerlik dayanışmasıdır. Mekanik dayanışmanın egemen olduğu toplumlarda bireyler arası farklar azalır, insanlar aynı duygu ve düşünceye sahip olduklarından birbirlerine benzerler. Organik dayanışma mekanik dayanışmanın tersidir. Çünkü bu dayanışma, bir toplumda işbölümüne bağlı olarak ortaya çıkan farklılıkların bir sonucudur” (Dura, Atik, 2002:30). “Durkheim’ e göre işbölümü tamamen modern bir fenomen değildir, geleneksel hatta ilkel toplumlarda da işbölümü vardır. Örneğin, ilkel toplumlarda cinsiyete dayalı bir iş bölümü (sexual division of labor) vardı. Ancak, Durkheim’e göre iş bölümünde yüksek derecede uzmanlaşmanın (specialisation) ortaya çıkması modern endüstriyel üretimin bir sonucudur” (Kızılçelik,1994:190).

Durkheim’ de işbölümüne bağlı olarak gelişen bir toplumsal yapı ve süreçler söz konusudur. Durkheim’in “ Bir toplumda bütün kalpler aynı duygularla çarpıyorsa, bu durum zaten mevcut olan bir uyumun kendiliğinden bir sonucu olarak değil, tek bir kuvvetin tüm bireyleri aynı yöne sürüklemesiyle ortaya çıkar. Aslında her bir bireyin duygusu, geri kalan bireyler tarafından oluşturulmuştur” (Durkheim, 2004:61) sözü mekanik dayanışmanın başat olduğu toplumlardaki mevcut durumu çok net özetleyen bir sözdür. Emile Durkheim’in çalışma sosyolojisi ile ilgili çalışması İş Bölümü ve “anomie” tartışmasında temellenmiştir. Fransa’da sosyoloji büyük zorluklarla ortaya çıktığında, ‘The Division of Labour’ doktora tezi olarak yazılmış ve hızlı sosyal ve ekonomik geçişlerin olduğu dönemde sosyal yardımlaşma ve kohezyon konusu ile ortaya çıkmıştır (Grint, 1998:119). Durkheim, toplumsal değişmenin temelinde işbölümünü, dolayısıyla teknolojiyi esas neden olarak görür. Fakat bu iş bölümü Durkheim’e göre imalatı arttırmak için değil, rekabeti arttırmak için gelişir. Bir başka deyişle, işbölümünün fonksiyonu toplumsal dayanışmayı korumaktır (Kongar, 2002:104). Sosyolojinin kurucularından bir olan Durkheim toplumsal olayların nedenlerinin yine

(32)

toplumsal içinde aranmasının zorunluluğunu belirtmesi bakımından bilimsel bir yöntem öneren ve bu noktada öncü diyebileceğimiz bir kişidir.

2.2.3. Max Weber

“Üçlü takımın üçüncü üyesi Max Weber de ana fikir rasyonelleşme ve evrenselliktir. Sanayi toplumunda tek bir ahlak ve üslup, kişisel olmama normları, mükemmeliyet, icra ve sonuca ulaşma düşüncesi esastır. Yönlendirici ilke, en az maliyet üzerine kurulu etkinlik (effiency) kriteridir. Yönetimin her alanında ve kademesinde “rasyonel hesaplama” yöntemi egemen kılınmaya çalışılmıştır” (Dura, Atik, 2002:31). “Weber’in kapitalizm üzerine düşüncelerini topladığı onu analiz ettiği ve sömürü olgusuna hiç değinmediği temel yapıtı, hacimce küçük ama her sayfası Marx’ın Kapital’ine eleştiri yüklü olan ‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’dur” (Kızılçelik, 1998:17). “Bu bağlamda özellikle Max Weber’ in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu“ adlı eserinden bahsetmek yerinde olacaktır. Esas olarak Hrıstiyanlığın farklı bir çalışma görüşü vardı: çalışma, insanlığa esas günahın doğrudan bir sonucu olarak ve dolayısıyla, şeytanın ve bedenin kışkırtmalarından kaçınmak için bir yol ve kefaret olarak yüklenmişti. En azından Luthercilere kadar çalışma, Hrıstiyanlar için kurtuluşa giden gerçek yol değildi, özellikle Calvinistler, ibadetten ziyade, işin, ruhunuzu kurtaracağı zaten kurtulduğunun bir teyidi olacağını iddia edene kadar” (Grint, 1998:20). Max Weber’ e göre kapitalizm her şeyden önce bir ‘ruh’, bir zihniyettir. Ancak bu zihniyet sanıldığı gibi sadece bir kazanç arayışından ibaret değildir. Kapitalist zihniyet tümüyle kendine özgü bir ekonomik davranış olarak kendini gösterir. Bu davranışı karakterize eden husus, sürekli ancak akılcı bir kar arayışıdır, daha açık bir anlatımla (doğal kaynak, emek, sermaye, teknoloji, örgütlenme gibi) üretim faktörleriyle piyasa ve mübadele şartlarının rasyonel, hesaplı ve planlı bir kullanımına dayalı gittikçe daha çok bir kar arayışıdır. Kuşkusuz, sermaye birikimi, demografik koşullar, yeni kıtaların keşfi gibi başka faktörlerde Batı kapitalizminin gelişimine katkıda bulunmuştur. Ne var ki, insan bunların yanı sıra adı

(33)

geçen faktörleri kapitalist türden bir üretimde kullanmaları yönünde motive olmaları, başka bir deyişle, hem rasyonel hem de pratik iktisadi davranışlara elverişli bir değerler sistemi ve bir dünya görüşüyle, kısaca belirli bir ‘ruh’ ve zihniyetle harekete geçmiş olmaları gerekiyordu. “Marx’ın yazılarının Weber üzerindeki pozitif etkisi en çok, Weber’in değer ve düşüncelerin, kesinlikle maddi çıkarların “türevleri”nden ibaret olmasalar da, her zaman bu çıkarlarla bağlantılı olarak analiz edilmeleri gerektiği üzerinde ısrarla durmasında görülür. Weber tarihte sınıf çatışmalarının önemini tabii kabul ediyordu, ama bunların yaygınlık ve önemlerinin Marx’ın sandığı kadar büyük olduğunu reddediyordu” (Giddens, 2001:76).

“O çeşitli toplumlardaki insan davranışlarının bu insanların var oluş konusundaki genel anlayışları çerçevesinde anlaşılabilir olduğunu; dinsel dogmaların ve bunların yorumlarının dünyanın bu görünüşünün ayrılmaz bir parçası olduğunu, bireylerin ve grupların davranışlarını ve özellikle ekonomik davranışlarını anlamak için bunları anlamanın gerekliliğini kanıtlamak istemiştir. Öte yandan Max Weber, dinsel anlayışların ekonomik davranışların gerçekten bir belirleyicisi olduğunu ve bu bakımdan toplumların ekonomik değişimlerinin nedenlerinden biri olduğunu göstermeye çalışmıştır” (Aron, 2004:419). Weber’e göre; Endüstriyel kapitalizmin tamamlayıcı ve zorunlu olmak üzere iki temel şartı vardır. Kapitalizmin tamamlayıcı şartları; burjuva sınıfının ortaya çıkması, kentleşme, endüstriyel teknolojinin gelişmesi ve rasyonel hukuktur. Tamamlayıcı şartlar kapitalizmin maddi vücudunu meydana getirdikleri için gereklidirler. Ancak, vücudu canlandıran ve ona karakteristiğini veren ruhtur. Bu bağlamda, Modern Endüstriyel Kapitalizm’in ruhu ‘Protestan Ahlak’ tır. Kapitalizmin sosyoekonomik düzen olarak vücuda gelmesi, her şeyden önce; ideolojik bir etmenin varlığını gerektirir. Weber’ e göre modern kapitalizmin ideolojik etmeni Protestan Ahlaktır (Torun, 2002:90). Bir ustalar dini olarak Puritenizm, sevginin evrenselliği ilkesinden vazgeçmiş ve bu dünyadaki bütün işleri, Tanrı’ nın iradesine hizmet eden ve kişinin Tanrı nazarındaki yerini sınayan bir süreç olarak rasyonalize etmiştir.

(34)

Tanrı’nın iradesinin son anlamının ne olduğunu tam anlatmamakla birlikte, bunun bilinen en pozitif irade olduğunu kabul etmiştir. Bu açıdan, Puritenlik, dünyaya ait her şey gibi kul işi ve kötü saydığı ekonomik evreni de kalıplaştırmayı esas almıştır. Bu durumu, Tanrı’nın iradesi ve kişinin görevlerini yerine getirmesini hammaddesi gibi göstermiştir. (Weber, 2004:423). Weber’de kilisenin bu özelliği bir bakıma dini otoritenin iktidarı ele geçirme potansiyelini de barındırdığı anlaşılabilir.

“Dini (hierokratisch) teşkilat kavramının esas özelliği vaat edilen –bu dünyada, ahirette, madden ve manen- hayrın türü değil bilakis hayır bahşedebilme olgusunun, insanlar üzerinde ruhani hâkimiyet (iktidar) kurulmasına temel teşkil etmesidir. Buna mukabil günlük dildeki kilise kavramının karakteristik özelliği ise mevcut düzeni ve idari organında kendini gösteren rasyonel bir kurum ve işletme niteliğine sahip olması ve iktidar tekeli iddiası taşımasıdır.” (Weber, 2002:110). Yukarıda görüldüğü üzere dini otorite o dönem ki kapitalizmin gelişmesi için kendi teolojisindeki uygun unsurları öne çıkararak sermaye birikimini teşvik etmiş ve iktidara aday olduğunu vurgulamıştır. Hem dünyevi alanda hem de ahiret hayatına yönelik yasakları, emirleri ve amaçları olan bir düşünce sistemi rolünü gerçekleştirmektedir.

“… dini modernite her iki düzeyde de etkilidir. Modern dünya görüşlerinin bilişsel ve entelektüel öncülleriyle ilgili temel kategori ve kavramları da hazırlamanın yanı sıra, modern çağın gerekliliklerine karşılık gelen rasyonel bir hayat tarzını da olgunlaştırmıştır. Kapitalizme de ruhunu vermiştir” (Çiğdem, 1997:158).

Aron’a göre “Max Weber’in kullandığı Protestan Ahlakı kavramı esas olarak Calvin’ci bir anlayıştır ve 1647 Westminster Bildirisi metninden esinlenen beş noktada özetlenebilir.

—Dünyayı yaratan ve yöneten, ama insanların sınırlı akıllarının kavrayamayacağı mutlak, yüce bir tanrı vardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Baran, G. Aile Yaşam Döngüsü. Aile Yaşam dinamiği içinde. Ankara: Pelikan Yayıncılık. Aile: Temel Kavramlar, Aile Yapısı, İşlevleri ve. Dönüşümü. Yusuf Genç ve

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MESLEKİ AMAÇ TAŞIMAYAN GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ I.. MESLEKİ AMAÇ TAŞIMAYAN GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ KURMA KOŞULLARI VE

Görüşmeler sonucunda restoran şeflerinin genel olarak akademik eğitimli olmadıkları ama saha tecrübelerinin olduğu, mutfaktan eğitilmiş olmanın ya da

• Meslek edinilmemiş Geçici iş ilişkisi, işverenin devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini Holding bünyesinde veya aynı şirketler topluluğuna

Robotlar, çok küçük kesiklerden vücut içerisine yerlefltirdikleri cerrahi aletler sayesinde en karmafl›k hareketleri en hassas flekilde yapabiliyor..

Lens kullan›rken, gözlerinizi olas› za- rarlardan korumak için, lenslere her dokunufltan önce ellerin krem içerme- yen sabunlarla iyice y›kanmas›, kon- takt lenslerle

Bu tezin genel amacı kadınların yoksulluk içerisinde farklı bir yerlerinin olduğunu göstererek, 1970’lerde ortaya çıkan ve gelişen kadın yoksulluğu

m.7/11 hükmüne göre, işletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması