• Sonuç bulunamadı

Geçici Personel: Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Dairesinin ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar

2.BÖLÜM KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE: ÇALIŞMA OLGUSU VE ESNEKLİK KAVRAM

C) Geçici Personel: Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Dairesinin ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar

Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.

D) İşçi: (A), (B), (C), fıkralarında belirtilenler dışında kalan kişilerdir. Bunar hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz.(DMK,1986: 18–19)

Sağlık alanında özelleştirme ve post-fordist kamu personeli istihdam politikaları sonucu yukarıdaki DMK’na tabi olunmayan farklı istihdam şekilleri (kanuni veya kanuni olmayan şekilde) uygulanmaya çalışılmaktadır. Sağlık Bakanlığı’na bağlı kadrolu çalışan personeller yanında, sözleşmeli kadroda çalışan personeller, şirket vasıtasıyla çalışan personeller hep birlikte aynı ortam içinde istihdam edilmektedir. Aynı işi yapıp, farklı düzeylerde maaş alan insanların birlikte çalıştığı çalışma ortamında demokratik ve huzurlu bir ortamın olduğunu söylemek çok zordur. Yaptığımız alan araştırmasında da ortaya çıkan ve taşeron firma işçilerinde de bu durumun hoşnutsuzluk ve huzursuzluk yarattığını belirtebiliriz. Toplum hayatında önemli vazgeçilmez bir kurum olan sağlık sektörü ihmale gelmeyecek derecede önemli bir kurumdur. Bu kurumda çalışan personellerin bilgi, beceri ve insani özellikleri bakımından profesyonel olmaları, hastaların mahremiyetlerine ve içlerinde bulundukları durumu anlayıp ona göre davranmaları gerekmektedir. Bunun için de eğitimli ve tecrübeli kişilerin bu alanda istihdamı zorunludur. Kişilerin meslek alanında denetimlerinin sıkı bir şekilde yapılması, hizmet içi eğitim ve seminerlerle güncel değişme ve yeniliklerden haberdar olmaları son derece önemlidir. Bunun içinde sağlık sektöründe çalışan sağlık memurundan yardımcı hizmetliye kadar tüm kademelerde personellerin eşit şartlarda ve ekonomik

koşullarda olması gerekmektedir. Aynı işi yapan iki kişinin özel bir zorluk derecesi yoksa aldıkları ücretin ve sorumluluğun eşit olması gerekmekte ve bu da personel istihdamında istikrarlı ve insani bir sistemin kurulmasını gerektirmektedir.

Alan araştırmasında yardımcı hizmetli, tıbbi sekreterler üzerinde yapılan çalışma verilerinde aynı işi yapan, aynı eğitim seviyesine sahip iki çalışan arasında (kadrolu çalışanla- taşeron firma çalışanı olarak çalışan arasında) kata kadar çıkabilen ücret farkları olduğu bulgular kısmında belirtilmektedir. Bu veriler kaliteli, eşit bir sağlık hizmeti için istikrarlı ve insani bir istihdam politikasının gerekliliğine işaret etmektedir.

2.9.3. Meslekler ve Sağlık Sosyolojisi Açısından Alt İşveren (Taşeron) Uygulaması Kızılçelik ve Erjem mesleği şöyle tanımlamaktadırlar: “bir ekonomik faaliyet üzerinde yoğunlaşan ve genellikle geçim sağlamakla ilgili faaliyetler bütününe meslek denir. Meslek kişinin toplumda temel rollerinin başında gelir ve kişinin saygınlığı, şahsiyeti, geliri v.b. pek çok özelliği mesleğiyle yakından ilişkilidir” (Kızılçelik, Erjem, 1996:376). Meslekler, kişinin toplumsal hayat içinde durduğu yeri belirleyen, ona belirli bir kimlik ve hayat standardı sunmaktadır. İlk aşamada kişinin ekonomik olarak bir varlık olmasını olanaklı kılmaktadır.

Sencer’ e göre ise “meslek, bedeni olduğu kadar ruhsal hayatı da biçimlendirir. Eğilimleri, duyguları, hafızayı, hayal gücünü kısacası bütün zihinsel yetenekleri belirler. Her sınıfın öğelerinin benzer özellikleri bir araya getirilerek şu veya bu sosyal grubun genel temsilcisi, şeması olabilecek ‘tip’ ortaya konabilir” (Akt. Dayı, 2007:4). “Meslekte süreklilik esastır, insanın geçici olarak yaptığı işlere meslek olarak bakılamaz. Meslek, insanın hayatını idame ettirebilmesi ve geçinebilmesi için de önemlidir. Ancak geçim derdiyle yapılan her işe meslek diyemeyiz. Geçici olarak yapılan işler, meslek olarak kabul edilemez. Mesela; hırsızlık soygunculuk, gangsterlik, eşkıyalık meslek olarak kabul edilemez. Meslek sahibi olmak, insana bağımsızlığını kazandırır, kişi meslek sahibi olarak toplumda bir yer edinir.

Böylece sosyalleşmenin bir bölümü tamamlanmış olur. Meslek sahibi biri olarak mensup olduğu kültürün değerler sisteminde kendine ayrılan yeri alır” ( Akt. Dayı, 2007:5)

Burada yapılan işin sürekli ve devamlı olması noktası ve yapılan işin meslek olup olmayacağı konusu üzerinde durmak gerekmektedir. Yapılan işin; toplumda belli bir amacı ve yararı olan bir nitelikte olması, kabul edilmiş meşru bir konumda olması gerekmektedir.

“Meslekler sosyolojisinde ‘profesyonel meslekler’ olarak adlandırılan mesleklerde belli başlı özellikleri gerektirmek şarttır. ‘Profesyonel davranış’ dört temel özellik aracılığıyla tanımlanabilir: yüksek derecede genel ve sistematik bir bilgi; bireysel çıkarlardan çok toplumsal çıkarlara yönelme; işteki toplumsallaşma süreci içerisinde ve uzmanların kendilerinin gönüllü olarak kurdukları ve işlettikleri dernekler aracılığıyla oluşturdukları etik kanunlar sayesinde yüksek derecede kendi kendine davranışları kontrol etme eğilimi; bireysel çıkar anlamına gelmeyecek fakat sadece işteki başarıları sembolize eden (para veren ya da manevi olarak onurlandırılan bir ödül sisteminin varlığı” (Cirhinlioğlu, 1996:46) şeklinde tanımlanmaktadır.

Yapılan bu açıklamalardan görüleceği üzere yapılan işin meslek olarak kabul edilebilmesi için gerekli nitelikler gayet açık ve nettir. Bu tanımlardan hareketle taşeron firma yoluyla çalışanlar ‘geçici pozisyonda’ ve ‘meslek erbabı olmayan’ kişiler olarak tanımlanabilir. Hastanede belli birimlerde uzun süreli istihdam edilseler dahi yaptıkları işin niteliği, bulundukları pozisyonların sık sık değiştirilebilme ihtimali, devamlı bir iş olarak görülmemesi, işten çıkarılmalarının çok rahat olmaları gibi özellikler nedeniyle yapılan meslek tanımlamalarına göre ‘meslek’ olarak tanımlamak mümkün değildir. Sağlık hizmetleri alanında, belirlenen alt işleri yapmak (temizlik, yemekhane hizmetleri, hasta bakımı gibi) üzere istihdam edilen bu görevliler sağlık hizmetleri sınıfında çalışan diğer personeller gibi (doktor, hemşire, sağlık memuru) ek ödeme ve haklardan faydalanmakta ve

mağdur olmamaktadırlar. Ancak taşeron bünyesinde istihdam edilen çalışanlar bu hakların hiç birinden faydalanamamakta ve mağdur olmaktadırlar.

“Dünya Sağlık Örgütü sağlık hizmetlerindeki insan gücünün dünyada genel olarak iki ana sınıflamadan oluştuğunu belirtmektedir. Bunlar; Sağlık hizmeti sağlayıcıları ve Sağlık yöneticileri ve destekleyici çalışanlar şeklindedir.

Sağlık hizmeti sağlayanlar ise kendi içinde: —Profesyoneller; Doktor, Hemşire vb.

—Yardımcı çalışanlar; Laboratuar teknisyeni vb.

—Diğer gruplar; Geleneksel yardımcılar, şeklinde ayrılmaktadırlar. Sağlık Yönetimi ve destekleyici çalışanlarda;

—Yardımcılar; Hastane yöneticileri

—Destek personeli; Temizlik elemanı, şoför vb.

—Diğer gruplar; teknisyen, boyacı vb. şeklinde belirtilmektedir” (İpek, 2006:75). Bu sınıflamanın gösterdiği üzere sağlık hizmetleri alanı içinde bulunan ve bunun verdiği haklardan faydalanabilen işçiler taşeronlaşma süreciyle bu haklarını kaybetmişlerdir. İşçilerin yanında; memur pozisyonunda dahi taşeron pozisyonda eleman istihdam edilmesi bu alanlarda yaşanan yıkımı ve erozyonu gözler önüne sermektedir.

“Sağlık alanında son 20 yıldır hayata geçirilen uygulamalar sonucunda, sağlığın kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılmasıyla birlikte, kamu sağlık kurumlarında üretilmekte olan sağlık hizmeti önemli bir oranda taşeron firmalar eliyle yürütülmektedir. Hastanelerin temizlik ve yemekhane hizmetlerinin taşeronlaştırılmasıyla başlayan süreç, hemşire, laborant, teknisyen ve hasta bakıcı kapsayarak sürdürülmekte, giderek hekimlerin de taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılması gündeme gelmektedir. Bir kamusal hizmet olan ve süreklilik, bütünlük ve istikrarın esas olduğu sağlık hizmetinin bölünüp parçalanarak taşeron firmalar eliyle gördürülmesi sağlığın doğasına aykırı olup, sağlık hizmetinin niteliğini olumsuz

etkilemektedir. Bu yöntem ihaleyi alan firmayı ve ihaleyi veren yöneticileri “kar” ettirebilir. Ancak bu durumun yıkıcı ve toplumsal maliyeti kamuoyunca bilinmelidir. Şöyle ki, yalnızca rakamsal değerler üzerinden bakıldığında bile üniversite ve hastane yönetimleri yapılan ihaleler sonucunda çalıştırdıkları her bir işçi için taşeron şirkete ayda 1200- 1300 TL ödemektedir. Ancak asgari ücretle çalıştırılan bir işçinin şirkete brüt maliyeti aylık en fazla 800–850 TL olmaktadır. Görülüyor ki, taşeron çalıştırma biçimi gereksiz ve haksız bir kazanç yaratırken, kamuyu da zarara uğratmaktadır. Taşeron yoluyla çalıştırılan emekçiler, her türlü sosyal hakkı elinden alınmış, emeklilik hakkı bile olmayan, yıllık izin kullanması sorun olan, kıdem tazminatı gasp edilen, çalışma saatleri on saate varan bir şekilde çalışmaktadırlar. Öte yandan taşeron çalıştırma biçimi, sayısı 50 binlere ulaşan taşeron sağlık çalışanlarının en temel haklarını ortadan kaldırmakta ve aynı işyerinde aynı işi yapan kadrolu çalışanlarla eşitsiz koşullar yaratması nedeniyle başta Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır”(www.ttb.org.). Ancak taşeronlaşma süreci yaşanan tüm bu süreçlere rağmen gücünden ve kararlılığından bir şey kaybetmeden yaygınlaşmaya devam etmektedir.

Sağlık alanı gibi toplumsal hayatın önemli bir bileşenini oluşturan bir alanda verilen hizmetlerin en iyi ve kaliteli bir şekilde ve ücretsiz sunulması sosyal devletin gereklerindendir. Sağlık hizmetlerinde görev alan personelin alanında iyi yetişmiş, deneyimli olması, hizmetlerin kaliteli sunulmasının ön koşuludur. Bunun için çalışan personelin kurumda daimi olması, görev yerinin sık sık değişmemesi, hizmet içi eğitimlerle personelin kendini geliştirip alanında yetkinleşmesi gibi uygulamaların gerekli ve zorunlu olduğunu belirtebilir. Ancak, bu şekilde örgütlenen bir sağlık hizmeti ideal bir hizmet sunmuş ve gerçek amacına ulaşmış olur. Bunun için sağlık hizmetlerinin yürütüldüğü devlet kurumlarında devlet asıl ve tek işveren konumunda olmalı ve çalıştırılan personelin özlük hakları ve sorumlulukları noktasında benzer pozisyonda olmaları gerekmektedir.

Yapılan alan araştırmasının konusunun, özellikle sağlık sektöründe yapılan çalışmalar içinde çok az çalışılmış bir konu olduğu belirtilebilir. Kaynak taraması sırasında ulaşılan verilerde, daha çok daimi pozisyonda çalışanların kurumdaki mevcut durumları ve sendikal hareketlere karşı yaklaşım ve düşüncelerini anlamayı hedefleyen çalışmaların yapıldığı belirtilebilir. Bu durum da, başta sağlık sektörü olmak üzere taşeronlaşma sürecinin yaygın olarak görüldüğü diğer çalışma alanlarında da bu sürecin anlaşılmasına yönelik araştırmaların yapılmasının zorunluluğuna ve önemine işaret etmektedir.