lé- (■ ! V °
?
00
üncü yıldönümü :
Loti ve Istanbul
Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden! Guy Michaud
“ Boğaziçi sahillerinde oturduğum sırada, İslâmlığın artık tesirinden kurtulmama imkân olmayan cazibe sini tanıdım
K
ENDİ nesilerinin hislerini ve derin hassasiyetlerini çok güzel aksettirmesini bilmiş bütün muharrirler gibi, u- zun zaman ismi bulutlar arkasında örtülü kalmış olan Loti’nin de elli senelik şöhretli hayatından, eli mizde ne kalmıştır? Tayyare ve sinemanın, memleketleri bütün es rarlı havalarından sıyırarak her kesin doya doya seyredebileceği bir hale koyduğu sırada, şüphesiz onun, hususiyet dolu bazı ülkeleri tasvir edişteki meharetine hayran değiliz. Ne onu, bütün felsefesini içinde topladığı hulâsa halindeki bedbinliği için takdir ediyoruz, ne de onun, dayanıksız bir sadelik muhafaza etmesine rağmen, sol muş çiçeklerin neşrettikleri titrek kokuyu andıran renksiz üslûbunu beğeniyoruz.Loti’nin eserlerinde, âdeta irade miz haricinde olarak, her okuyu şumuzda bize biraz daha nüfuz eden ve bizi teshire devam eden bambaşka şeyler vardır. Bu izah edilmesi imkânsız kudret yiizün- dendir ki, Pierre Loti’nin "tarif e- dilmez sihri,, nden bahsetmeye kalkıştıkça ,onun gitgide daha az tarif edilebildiği görülmektedir,
Onun eserleri içine girdiğimiz anda, meselâ “Aziyade”nin daha ilk sayfasını okuduğumuz sırada bizi kavrıyan bu cazibe; onun, bel ki kendisi de bilmeksizin, eserini tamamlamaya uğraşan bir roman cı gibi değil, her halde yaşamış olduğu ve hissettiği şeyleri yalnız kendine saklıyamıyan bir insan gibi yazmasından ve artık elinden kurtulamadığı garip bir büyü i- çinde kalmasından ileri gelir. O,- hiç fasılasız şekilde dolaştığı dün yanın diğer taraflarında, muhtelif köşelerde de kendisi için başka il ham kaynakları aramış ve “ Loti- nin Evlenmesi” , “ Madam Krizan tem” ve "İzlanda Balıkçıları,, isim li eserlerini yazmıştı. Fakat, Fran- sanın ve kendi memleketi olan Charante vilâyetinin dışında, "kendi kendini bulabildiği” ancak tek bir memleket, tek bir şehir mevcut olduğunu o çok iyi bili yordu: Türkiye ve İstanbul...
Nihayet Loti, günün birinde şöy le demiştir: “ Oraya (İstanbul)a tekrar dönememek düşüncesinin
*
r
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
P. Loti (Fantome d’Orient) beni bu de»tue muazzep etmesi ve oradan gelen herşeyin, bir Şark si lâhının, bir Türk kumaşının veya bir kokunun, beni derhal, yurdun dan uzak kalmış insanlara mah sus bir rüya âlemine garkederek gözümde hemen İstanbulu canlan dırması için, mutlaka, kapkara bir hayal oyunu olan hayatıma ait en unutulmaz sahnenin orada cere yan etmiş olması lâzımdır.,,
O, eğer “ Fantone d’Orient”ı yaz dı ise, bunu, unutulmuş bir aşkın doğduğu ülkeye tekrar dönmek ar- zusiyle değil, daha ziyade, kaybol muş zamanı ve kaybolmuş vatanı yeniden aramaya gitmek emeliyle yapmıştı. Çünkü bu vatanda Loti uzun ayların devammca, ünifor masından, kumandanlık şahsiye tinden, hattâ kendi isminden sıyrı larak, uyumakta olan bir mahalle nin ruhunu keşfetmeye çalışırken, kendi benliği içinde uyuklayan birtakım şeyleri meydana çıkar- masıhı bilmişti.
Uyuyan ormandaki peri kızını uyandıran bu yeni “ Prince Char mant” (1) böylece o peri kızının tesiri atlında kalmış ve teshir ol- mjjştur. Ondan başka hangi müel lif, bütün itiyatlarını unutup, bir memleketin kıyafetini, dilini ve ruhunu benimsiyerek bu ülkenin halkı içinde yaşamasını bilmiş ve hangisi, nargilesini içerken, bir ırkın veya bir şehrin uçucu koku sunu duyabilmiş, bu kokuyu kav rayıp hayallere dalmıştır? Loti, evvelâ kendini İstanbula teslim etti, vücudunu ve ruhunu ona verdi. İstanbul da aynı şekilde mukabele etti.
Loti hakikî izdivacını, bize an lattığı gibi Tahiti’li genç kızların yanında yapmamış, o, Boğaziçi sa hillerinde ve Haliçte evlenmiştir., Türkiyeye olan aşkı ise, ona şu si hirli esrarı öğretmiştir: Haricî gö rünüşün altındaki şeylerin ve ge çen saatlerin esasını, ruhunu keş fedebilmek ve bunları hatıraların konuştuğu dille, hiç eskimiyen e- bedî bir zamana tespit edebilmek sanati...
(1) Loti, 1910 da “ Uyuyan Or mandaki Peri Kızının Şatosu” ro manını neşretmiştir.