• Sonuç bulunamadı

İki kız kardaş ve bir delikanlı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İki kız kardaş ve bir delikanlı"

Copied!
35
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

T T ^lQ

t i l s

— r ■7"'^ r >

(3)

İKİ KIZ K ARDEŞ v e BİR DELİKANLI

N A H ÎD S IR R I

K

— Ah anne, niçin haber verdiniz ? B u akşam o burada bulunm am alıydı. B ir m ünasebetsizlik çıkm asından korkuyorum .

— Çocuk gibi konuşuyorsun, kızım. Senin dediğin şekilde h arek et et­ mek onun zihnine tü rlü şey sokmak olurdu. B u to p lan tı nasıl olsa b ir s ır ha­ linde kalm ayacak ! Celâl m utlaka başkalarından duyacaktı. O zaman da çok fena b ir vaziyet hasıl olm ayacak m ıydı ?

— Ne gibi fena bir vaziyet ?

mi ? Celâl zaten bu adam a karşı tav ırlarını, m uam eleni ten ­ k it ediyor. Bu gece H alim Bey burada yemeğe dâvetli iken kendisine haber vermemek, kendisini çağırm am ak . . . düşünsene, bu onu ne fena düşüncelere sevkedebilirdi ! . .

M uhakem en pek doğru, anne. F ak at b ir noktayı, esas olan b ir noktayr hesaba hiç katm ayorsun ; Celâl’le evlenm em eye ben k arar verdim .

Sacide bu sözleri söyleyerek ayağa kalkm ıştı. F ak at annesi -kırlaşm ağa başlam ış koyu kum ral saçlı, biraz şişm an v ücutlu, beyaz ten li ve yeşil gözlü

bir kadın- o tu rd u ğ u ko ltu ğ u terk etm edi. Bu konuşm ayı böyle bitirm eye,

büyük kızının sözlerini ve kararın ı kabul etm eye razı görünm üyordu. O m uz­ ların ı silkerek, sâkin b ir sesle dedi ki :

Ben bu k ararı tasvip etm iyorum ki Sacide . . Hiç, ama hiç tasvip et­ m iyorum . .

Ö teki ağ ır ağ ır başını salladı : 1

— Bu kararım m aatteessüf z a ru rî ve k a t’îdir.

Kızım, sana b ir daha söyleyeyim : Celâl hiç fena b ir koca değil. H a ttâ pek iyi bir koca . .

— E vet, genç ve y ak ışıklı . .

— B ir genç kızın tam a' edeceği en m ühim m eziyetlere m alik demek. — B en bu iki m eziyeti kâfi bulm uyorum .

— Babanın yeğeni. E lim de b ü y ü d ü ; âdeta beraber büyüdünüz. H e r ha­ lin i de biliyoruz : m elek gibi çocuk. Ne kum arı var, ne dostu var, ne içkisi var . .

— B ü tü n b u nlar doğru ve iyi ama, yüz otuz lira da maaşı var. Galiba h e r sene on lira kadar zam görecekm iş !

(4)

Genç kızın sesi h ırç ın ve haşindi. F a k a t tam am iyle annesinin gözleri - nin rengindeki, sade daha çekik gözlerinde h ild e t yoktu, sadece hüzün var­ dı. Ve bu, bir garip tezat teşkil ediyordu. A nne h âlâ kendisini m ağlûp say - m adı :

Kızım, sana b ir daha h a tırla ta y ım : baban elli yaşındadır. Elim ize ayd a iki yüz liradan biraz fazla p ara geçiyor.

— B undan dolayı da işte sürünüyoruz, anne !

1 H iç te sürünm üyoruz kızım.. B elki m ütevazıane yaşıyoruz..

Yok, h a ttâ m ütevazıane de değil, mükemmel yaşıyoruz. N eyim iz ek­ sik ? Kavga g ü rü ltü , geçen ay telefon bile aldık.. B irbuçuk senedenberi Y e­ n iş e h ir’in b ir ap artım anında oturuyoruz. B undan evvel Ism etpaşa M ahalle­

s in d e , a ltı sene oturdu ğum u z eski ev de pek fena d eğ ild i ya ! O dun luğ u ­ n u n yanındaki çinkolu yeri m ükem m el b ir hamam değil m iydi ? Z aten ona da lüzum kalm ayordu ki ! B anyolarında bin dua ederek yıkanacak eş dost evleri bulm akta ne zaman m üşkilât çek tik ? Sonra her yaz İsta n b u l’a g ide­ rek, her h afta b ir başka hısım akrabanın başına ekşim ek üzere, iki üç ay da kalm ayor m uyuz ? E vet, neyim iz eksik ? Bak, ay başı olduğu için H alim B ey in ikram larına m ukabeleten kendisine n ih ay et b ir akşam yem eği de ve­ rebileceğiz !

Odada bir saniyeden, h a ttâ belki b ir dakikadan fazla b ir m üddet sü kû t hüküm sürdü. Sacide te k ra r konuştuğ u zaman sesi a rtık hırçın değildi. M ah­ zun, h a ttâ belki biraz m ahcup konuştu :

— H a y ır anne, hayır.. B en ne senin kadar feragatliyim , ne de faziletk âr. C elâl’in bana tem in edebileceği h ayat beni m utlaka b etb aht edecek. B u zım nî nişan ın bozulm ası lâzım.. Bu gece serbest olm ayı, Celâl’in kıskanç gözleriyle her h areketim i tak ip etm em esini bunun için istiyordum . Çünkü serbest ol­ duğunu, evlenem eyeceğim izi k endisine yarın bildirm ek im kânını bu gece tam b ir Serbesti içinde hazırlam ak istiyordum !

A nkara’da, Y enişehir’in T ü re sokağındaki küçük b ir apartım anm küçük b ir dairesinin küçücük salonunda, dem inki sü k û tta n daha uzun b ir sükût hüküm sürdü. Sacide h isse tti k i annesi F ıtn a t H anım ’ın bu sükûtu, a rtık m ücadeleden ferag at ve kızın ın kararın ı kabuldür. B unu h isse ttiğ i andan itib arsn de Sacide’nin b ü tü n h id d eti geçm işti. A nnesinin tâ yanına gelerek iskem leye o turdu. Bıir elini onun om uzuna koyarak yüzünü yüzüne yaklaş­ tır d ı :

— B u k a ra n yüreğim parçalanm adan verdiğim i zannetm e, anne! -dedi- F a k a t C elâl’in beni m esut edem eyeceğinden eminim..

— Babanla evlendiğim iz zaman onun çok küçük b ir m aaşı v ard ı ve bir yerden b ir para gelirim iz yoktu. F a k a t h içbir g ü n A llah bize sefalet çek - tirm e d i . .

(5)

diye düşünm enin kendine m ahsus acı bir g üzelliği ve karın doyurunca bu - nun fecî bir sevinci olacak ! H albuki bu m endil büyüklüğündeki yemek odasının âdi ö rtü lü sofrasına g e tirilen iki tü rlü yemek, üç tü rlü yem ek mü­ nakaşa ve m üzakerelerden sonra onbeş günde b ir g ittiğ im iz Yeni Sinem a’n ın safası.. Sorarım sana anne, bu sinem anın kapısından evlerine, a p a rtm a n la ­ rın a lüks otom obillerle giden k ad ın ların benden fazla neleri var ? H em ben bu otomobile T aşhan m eydanında sinem adan çıkıp Y enişehir’e gitm ek üzere binm ek istem iyorum . P a ris ’te, N is’te M ontekarlo’da operadan çık ıp s a ra y gibi otele gitm ek üzere binmek istiy o rum !

Şim di Sacide’nin sesi biraz boğuk ve yüksek çıkıyordu. A yakta idi ve yeşil gözleri de a rtık m ahzun d eğ ild i: bu gözleri bir alev yakıyordu. Y aşlr kadın dedi ki :

Sinem adaki m aceralı kadın lar ve k ızlar gibi konuşuyorsun Sacide.. Sacide başım pençerenin camına dayam ıştı. F ak at dar sokağa ve k a r şıda yapılan apartım ana bakm ayordu. Belki kurm ak istediği istikbali sey­ retm ekle m eşguldü.

— E vet, doğru . . Sinema filim lerind ek i m acera kadınları gibi konu .. şuyorum . L âkin vaziyet ayni. B enim de karşım a, bazan onlara olduğu gibi fevkalâde bir fırs a t çıkmış. N için bu fırsatı kaçırayım ? B ir Celâl için, bir C elâl’in tem in edeceği zavallı hayat için kaçırayım ? Y irm i üç yaşm a gel - dim. Bu güzelliğim , bu şeklim nekadar zaman devam edecek ? H ayatın hiç­ bir g u rurunu , hiçbir ihtişam ını tatm ayayım mı ?

— B en tam am iyle m esut yaşadım, kızım. H iç ağ ır tuvaletler giymeden,, hiç fevkalâde elm aslar takm adan, m ükellef konaklarda oturm adan ve A vru­ p a’larda dolaşm ayı hiç h a tır ve hayalim e getirm eden, sâde babam sevdiğim-, için ve aşkım a ondan m ukabele gördüğüm için m esut olarak yaşadım.

Sacide om uzlarını h afifçe k ald ırd ı ve a rtık cevap verm edi. F ıtn a t H a­ nım hâlâ koltu k ta, hareketsiz o tu ru y o rd u ve hiçbir üm idi olm adığı halde va­ ziy etin başka bir cephesine tem as etm ek, b ir de bunu denemek isted i :

— H alim B ey ’in babandan yedi yaş büyük olduğunu da biliyorsun tabiî.. •— E vet, yedi yaş büyük. Ama on yaş gence benziyor.

— Öyle değil ya, öyle olsa bile ellisine pek yaklaşm ış b ir adama benzi - yor dem ektir.

Sacide şim di âdeta m ü sterih ve h a ttâ neşeliydi. Bu neşenin acılığ ı hiç belli olm adan dedi ki :

— Ne ehem m iyeti var ? Yüzüne hayran hayran bakacak değilim ki t B una zaten vaktim da olm ayacak !

•— Yazık !

— N için ? 1

— D ünyanın h içbir m anzarası sevilen insanın yüzü kadar güzel ve ran» y ak ın d eğ ild ir de onun için !

(6)

Sacide güldü : Fazla şairane bir cümle bu, anneciğim !

Ve annesinden b ir m ukabele beklem eden, odanın nihayetindeki k ü ç ü k m asanın üzerinde b irden dile gelen telefona koştu, ahizeyi eline a ld ı :

— B uyurunuz... H ayır d ışarı çıkm ayacağım efendim . Y alınızım e fe n ­ dim.. H ay hay, te ş rif bu y u ru n efendim . Bekliyorum .. O rövvar efendim .

A hizeyi yerine koyduktan sonra y anak ları biraz kızarm ış, döndü. A nne kız b irb irlerin e b ak ıştılar. Şimdi F ıtn a t H an ım da ayakta idi. İlk önce o ko­ nuşarak acele acele sordu :

— N için yalnızım dedin ? Kim bu gelecek olan ? H alim B ey m i ? — E v e t . .

— Akşam yem eğine gelecekti. N için şim di g eliyor ? — Söyleyeceği pek m ühim birşey varmış..

— Peki, neden yalnızım dedin ? — R ahatça konuşabilm ek için..

— Öyle zannediyorum ki, evinde yalnız bulunan b ir genç kızı b ir erk e­ ğin ziyaret etm esi hiç doğru değ illir. B unu H alim B ey ya bilm iyor, ya sana karşı fazla m erasim perver olmaya lüzum görm üyor, y ah u t ta kendisini a rtık bir dede şeklinde g örüyor I

T u h afsın ız anne ! H ala eski zam anlardaki gibi d üşünüyorsunuz. N erede ise sizin yanınızda ve babamın yanında m isafire çıkm aklığım a bile m uh alefet edeceksiniz 1

Cevap verm ek için ikisi de hiç zihin sarfetm eden, cevaplar h azır ve âdeta m eydana çıkm ak için sabırsız gibi, ve biraz asabı konuşm uşlardı. F a­ kat F ıtn a t yeni bir sü k û tta n sonra düşüne düşüne sordu :

— Söyleyeceği pek m ühim birşey varm ış, öyle mi ? Sacide yavaşça : — E vet, -dedi-.

— Senden karısı olmanı isterse, cevap verm eden evvel babanın ne diye­ ceğini de hesap etm eli, belki reddedeceğini düşünm elisin..

Babam m akul bir adam dır, reddetm ez. Esasen kendisiyle bu mevzu üzerinde biraz da anlaşm ış bulunuyoruz.

— Bu h u su sta baban bana h içb ir şey söylem edi. Celâl’in reddedilm esini m em nuniyetle mi karşılayo r ? H a y re t !

H ay ır, m em nuniyetle değil hüzünle k arşılay o r; benim gibi I F ıtn a t H anım acı acı gülüm sedi : — Senin gibi !

F ak at Sacide ısra r e tti : — E vet, benim gibi. Ve b ir saniye sonra ilâve e tti :

— H enüz vazıyeti k a t’î sanm adığı için işi açarak seni üzmek istem e - miş, işte bukadar..

Böyle diyelim . F ak at benim reddetm em i hiç hesaba katm ıyor mu - eun Sacide ?

(7)

— B u na neden bukadar em insin ?

K endim i bildim b ileli onun b ir fik rin e, b ir kararın a m uhalefet e tti­ ğini hatırlam ayordum da ondan . .

Güzel.. Ancak sen kendini b ild in bileli de bukadar m ühim b ir mesele karşısında bulunm am ıştık. F ak at sana şunu da söyleyeyim ki, şim di hesap - larını yaparken pek m ühim b ir başka ihtim ali de tam amen unutuyorsun.

— Yâni ?

E vet, ya H alim Bey ( ânî bir işim zu h u r etti. H em en bu akşam İsta n ­

b ul’a, oradan da A vru p a ’ya d ö nm ek m ecbu riyetin d e bulunuyorum ) diyerek

vedâa g eliyorsa ?

B unun im kânı yok. K atiyen eminim.. Esasen ânî b ir korku ile kaç - maya kalksa da beni görünce m ağlûp olacak, k alacaktır.

F ıtn a t H anım b ir cevap verecek m iydi ? B iraz düşünceli görünüyordu. Lâkin onun birşey söylem esine im kân kalm adan birdenbire keskin b ir zil sesi duyuldu. Ve iki kadın sanki b ir insan içeri girm iş ve ilerleyorm uş gibi, bu çıng ırak sesinin kapıdan hücum ederek kendilerine varışını, ken d ilerin i sarışını âdeta sey rettiler. Sacide : — Aman sen görünm e anne, diye fısıld a­ dı. Ve anne kapıyı açacak hizm etçiye lâzım gelen tenbihi yapıp kaybolm ak üzere sessiz dışarı süzüldü.

I I

B ir iki saniye sonra kapı açılıyor, fak at içeri H alim Bey değil Celâl g i­

riy o rd u . Sacide : — Sen m isin Celâl ? Sözlerini çok tabiî b ir edâ ile söy­

lem eye m uvaffak oldu.

— E vet benim . Galiba b irin i bekliyordun ?

Sacide bu suale cevap verem eyerek bizzat kendisi sual sorm ayı tercih e tti :

— Ne o, halinde bir fevkalâdelik var ?

— Senin de öyle.. Beni g ö rü r görm ez yüzünün alm ış olduğu rengi bir bilsen. Hem niçin bana bukadar m ü teh ay y ir gözlerle bakıyorsun ? B u apar- tım anda, bu odada beni görm eye alışık değil m isin ?

— Sözlerini b ir cevaba lâyık bulm uyorum : çünkü ne h ay retlere düş - tüm , ne de rengim değişti..

— S ık ın tın bile yok mu ?

Sacide küçük salonun içinde g idip g eliyordu : — Sıkılm ış olabilirim , diye söylendi.

— B unda da çok haklısın.. Öyle ya, belki başka bir m isafir bekliyordun? — B elki ! . .

— O halde bu m isafirin kim olduğunu tahm in etm ek te tabiî güç b ir iş d eğ ild ir.

(8)

— Yine belki ! . . *“ ----Fak at hay ret ettim . Nasıl oldu da, k ap ın ın önünde b ir otom obil d u r­ m am ışken gelenin H alim B ey olduğunu sandın ? Sen böyle h a ta la r yapm a­ m alısın ?

— A p a rtm a n ın üçüncü katindayız. O tom obil sesini m u tlaka duym ak icabetm ez !

Ama a rtık şim di kulağın te tik te : B eyefendi h a z re tle rin in te ş rifle ­ rin i m uhakkak fark edeceksin !

Ü m it etm ek isterim ki bu biraz âdi m uhavereye onun y anın da da devam etm ezsin Celâl . . .

Bu sözler bir koğuluşu çok andırıyo rd u . F a k a t Celâl gitm edi, h a ttâ ayakta iken bir iskem leye o tu rd u . Ve nekadar asabı olduğu sade ellerin in h a fif h a fif titre y işle rin d e n belli olarak dedi ki :

— Vallah zavallı Sacide, kabalığım dan bu asil ve m uhterem , ve bahusus m ilyoner zatın yanında geçen gün kim bilir nekadar m ahcup oldun ? B eni bu akşam yem eğine dâvet ettirm em eliy d in ! Ya gelip aranızdaki ta tlı mü - sahabelere A llah verm esin zehir katarsam , ya b ir hâdise çıkarırsam ? B un­ ları niçin düşünm edin ? B undan sonra h a y a tta daha tedbirli, tâb iri m azur gör, dalıa u sta olm alısın !

H ak aretten yüze yenen b ir şamar gibi Sacide kıpkırm ızı olm uştu : — U stalık bahsm da bana v erdiğin n otu kırm a Celâl.. A nnem tenbihim h ilâfın a sana habeır verm iş, dedi.

Celâl hızla iskem leden kalıktı ve eline alm ış bu lunduğu b ir albüm ü ma­ sanın üzerine fırla ta ra k â d eta b ağ ırd ı : — Demek bu gece benim bilm em ek - liğim icabeden esaslı ve k a t’î şeyler olacak.. M u vaffakiyetle neticelenm eleri benim bulunm am a bağlı olan bu oyunların söylem ek beyhude, H alim B ey ’le oynanacak ! . .

D elikanlı du rdu , y u tk u n d u , acı acı g ü ld ü : — Y ahut H alim B ey ’e karşı oynanacak ! . .

— Azizim, sende m uhakem e denilen şey kalm amış. T arzı harek etim in m esuliyeti şenindir. Çünkü m ânâsız b ir kıskan çlıkla İçtim aî m evkii pek yüksek olan bir adama karşı çok kaba bir şekilde m uam ele ediyorsun. Ona gösterdiğim pek tabiî b ir nezakete benim için taham m ülü im kânsız m âna - lar veriyorsun.. B unu ona da anlatıyorsun.. İşte bu akşam bulunm am anı is­ tem iş oluşum b u n dan d ır ! . .

Celâl ileriledi, ona doğru yürüdü, ve yüzü genç kızın yüzüne çok yakın, gözleri gözlerinde, d udak ların d a zehir gibi b ir tebessüm , geniş om uzlarını k a ld ırd ı; boynu k ısık ve sesi boğuk, içini tam amen d ö k tü :

— H aydi canım, çocuk mu k an d ırıy o rsu n ? B enim bulunuşum u neden istem ediğini anlam ayacak kadar budala m ıyım ben ? B elki de balrk daha tam am en ağa girm edi. G ireceği belki daha m uhakkak değil. B elki y arın yine

(9)

Celâl’e avdet z a ru re ti hasıl olur. Ona ( ben başkasına varacaktım ama h e r ifin

buna gönlünü edem edim . B ari y in e senin karın olayım ! ) diyerek avdet ede­

cek değilsin ya I B u n u n için de oynanılacak ve belki becerilem eyecek olan kom ediyayı, yah u t daha doğrusu dram ı k endisinden gizlem ek elbette daha m u v affıktır. Ne çare ki bu güzel hesabı, bu m âkûl fik ri annen patavatsız - lığiyle berbat e tti I

Sacide’nin gözleri şim di erk eğ i kinle seyred iyor ve onun tâ yakınında bulunan sağlam ve levent vücudunun kokusu ve sıcaklığ ı benliğini sarsı - yordu. Celâl’in kollarına atılm ak ve kendisin in olmak ih tirasın ı, yirm i üç yaşındaki kız h içb ir zaman bukadar k u d retle hissetm em işti. G özleri kinle yanarken olgun vücudu bu genç ve güzel erkeğe k arşı aşk ve hasretle dolu, ü rp eriyord u . Bu zâaf ve iştiy ak ı hissetse ve bu zâaf ve iştiy ak tan istifad e e t­ mek istese, Celâl onu geniş ve k u d retli göğsü ü stü nd e bahsedebilir, ve bu su retle m ilyoner ve ih tiy a r b ir H alim B ey ’i m ağlûp eder, k o v du rab ilirdi. L âkin o böyle birşey yapm adı, düşünm edi, bilm edi. Ve kinle gözleri yanan Sacide’nin cevabını m ağlûp dinledi :

— Adam sende, dediğin gibi balık ağdan kaçarsa dünyada başka Celâl Bey yok mu ? O tuzuna pek yak laştığ ı halde alacağı kadım ancak y arı tok yaşatabilm eye kadir, geniş om uzlu, uzun boylu ve dalgalı saçlı Celâl B ey ’ler o kadar nad ir m id irle r ki ? . .

B iraz çekilm iş, daha emin ve k u d retli olm ak için Celâl’den uzaklaşm ış olduğu halde, dudaklarınd a donuk b ir tebessüm, gözlerinde tezyif, böyle sorm uştu. F akat ufak ve sessiz T ü re sokağında b ir otomobil hom urtu su du­ yuldu. Ve birden yorgun ve m ahzun, Celâl : — iş te bu sefer o geldi. A llaha ısm arladık, -dedi-.

Sacide : — G idiyor m usun Celâl, diye fısıldadı.

— M erak etme, m erdivenlerde karşılaşm ayız. Yandaki odaya geçiyo - rum . H alim Bey b uraya girince de hemen çıkıp giderim . D em inki sözlerim i afvet.. Nefsim e hâkim olamadım, inşallah m esut olursun, inşallah m esut olursun ! .

D im dik ve sapsarı, Sacide b ir cevap verm edi. O dada yalnız kalm asından bir saniye sonra da k ap ın ın zili çalındı. Sacide aynaya koştu ve b ir saniye, daha güzel olmak em rini kendi kendine vererek aynaya baktı. H ay atın ın pek m ühim b ir anında idi, ve böyle m ühim anlarda erk ekler için zafere varm ak üzere zeki olmak ve cesur olmak icap e ttiğ i gibi, g üzelliğ in d en başka b ir k u d reti ve silâhı olm ayan b ir zavallı kız için de im kânın son derecesinde güzel olm ak g e re k ti. Ancak bu ş a r t t ı . . .

(10)

III

— B uy u ru n B eyefendi, dündenberi n asılsınız efendim ? — T eşek k ü r ederim. Ya siz, siz Sacide H anım ?

__M ersi.. F a k a t böyle ansızın bu telefon, bu geliş.. M erak işind e kal­ dım.. İsabet ki dem in şehire inen annem le kardeşim e refakaıt etmemişim- Şöyle buyurun, şu sevdiğiniz koltuğa..

H alim B ey’i g ü n dü zleri gelip akşam yem eğini verd ik ten son ra giden hizm etçi küçük salona getirince, genç k ızla ih tiy a r erkek bu şekilde ko nuşm ağa başlam ışlardı. Ve Sacide buz gibi olm uş avuçlarına tırn a k la rın ı heyecandan b a tırırk en kendisine b irden gelen k o rk u y u kendi nefsin d en de gizlem eye çalışıyor, başlayan bu konuşm ayı azam î m eharet ve k u d retle idare etm ek için h içb ir heyecana kapılm am aya, h içb ir zâafa düşm em eye cehdediyordu. A nnesinin dem inki sözü b irden bütün benliğine hâkim ol­ m uştu. “ Ya ani bir işim zu h u r e tti. H em en bu akşam İsta n b u l a, oradan da

A vrupa’ya d ö n m ek m ecburiyetin d e bulunuyorum . „ diyerek vedâa geldi

sc ? E vet, böyle olamaz m ıydı ? Dem in annesine " bunun im kâ n ı yo k..

K a tiye n em inim . Esasen ani bir k o rku ile kaçmaya kalksa da beni görünce m ağlûp olacak, kalacaktır, „dem işti. Şim di k e n d isin i bukadar k u d re tli his

edem iyordu. F ak at bereket k i H alim B ey kaçmak için, vedâ için gelme - m işti. Bu çabuk anlaşıldı. Çok nâzik ve süslü cüm lelerle konuşarak ih tiy ar erkek ona aşkını söyledi. K endisini babasından istem eye k a ra r verm iş bu­ lunduğ unu , lâkin bunu yapm adan evvel rey in i alm aya g eldiğ ini b ild ird i. V e ih tiy arlığ ın d a n dolayı redded ilm ek ten çok k o rk tu ğ u n u , çok tere d d ü t etm iş olduğunu, n ihayet k a ra r verip bu cesareti gösterebilişine kendi de h a y re t e ttiğ in i an lattı. Şim di sâkin, bah tiyar, C e lâ li birdenbire tam am en unutm uş, Sacide d in liy o rd u . Ve serv etin i kendisine takdim e gelen ih tiyara cevap verirk en du yd u ğ u ken d i sesini, b ir yabancının sesi gibi ve ilk defa duyulan b ir ses gibi dinledi. K endi sesini bukadar emin, bukadar sâkin, bu kad ar hâkim hiç duym am ıştı.

(11)

inişsiniz: aram ızda fazla genç olan ben değilim , sîzsiniz. Sanki siz yetm iş yaşındasm ız ve ben on beş yaşındayım gibi düşünüyor ve konuşuyorsunuz. B enim de nihayet yirm i üçünü bitirm ek üzere bulunduğum u bilm iyor mu . sunuz ? B üyük analarım ızın zam anında bu yaştaki kurlara çoktan evde kal­ dı derlerm iş !

— Ricamı kabul ettiğin izden , reddetm ed iğ inizden dolayı b irg ü n sizi pişm an etm em ek için bütün kuvvetim le çalışacağrm , emin olunuz. H e r a r­ zunuz b ir em ir o lacak tır Sacide H anım . Yerine gelm em iş hiçbir arzunuz ve hevesiniz kalm ayacaktır.

İk isi de ayakta, ortadaki yuvarlak m asanın iki tarafın d a id iler. Sacide

aynı em in ve hâkim sesle m ukabele e tti : :

— Bu k ararı v erirk en b irg ü n pişm an olmak im kân ve ihtim alini aslâ düşünm edim ve böyle b ir ihtim ali kabul etmem. F a k a t sizin pişm an olabile­ ceğinize de aslâ ihtim al verm iyorum . Ç ünkü b ü tü n zevcelik vazifelerim i kusursuz b ir d ik kat ve itin a ile yerine getireceğim .

Şimdi H alim B ey ’in yüzünde, bu uzun, tam am en m atruş, zayıf ve çok d erin birkaç çizgi taşıyan yüzünde, bu yüzü hiç g en çleştirip güzelleştirm e­ yen bir sevinç ve heyecan vardı. Ve ih tiy ar erkek m asanın karşı tarafın d ak i y erini terfcederek genç kıza yaklaşıyordu. Sacide ona elini u z a ttı : — Zan­ nederim ki a rtık şim dilik birşeyim iz kalm adı, -dedi-.

Fakat H alim “ Sacide.. Sacide „ diye m ırıldan arak onu kendine çekmek, onu kollarına almak istedi. Ve genç kız vücuduna b irden dolan isyanın kuv­ vetine m ütehayyir, hafifçe çekilerek sade saçlarını u zattı. Yaşlı adam ın kansız ve kalın d udaklarına ancak koyu kum ral saçların ı öptürdü. Sonra, daha çekilerek, elini u z a ttı ve ih tiy arın kollarına alınm am ış olmak sevin - ciyle nâzik, yum uşak, âd eta srcak, sordu :

— Akşama yine görüşeceğiz, değil mi H alim Bey ?

— E vet, akşama görüşeceğiz. Fak at saat sekiz şim di bana b ir asır kadar uzak görünüyor..

— Sekiz geç değil mi ? O vak it öteki dâvetlilerim iz de gelm iş o lu rlar. Siz yedide gelirseniz k a rarlaştırd ığ ım ız bu m eseleyi annem ve babamla da konuşursunuz..

Şim diden nişanlanm ış say ılab ilirlerd i. Ve ih tiy a r nişanlısın ı dışarı çı­ k arıp ona bastoniyle pardesü ve şapkasını bizzat v erdikten ve apartım an kapısını bizzat açtık tan sonra döndü, küçük salona avdet e tti. Ve H alim daha binanın dar m erd iv en lerini inerken genç kız C elâl’in e ta jer üzerinde d uran resm ini aldı. Bu resim henüz resm î b ir n işan lı fo to ğ ra fı olm adığı için delikanlı, üzerindeki ith a fı Sacide’nin babası ve kend isinin dayısı olan M ahm ut B ey’e h itab en yazm ıştı. D udaklarında b ir tebessüm veya b ir takal- lus belirm eden, gözlerinde h içb ir ışık veya yaş görünm eden Sacide bu re s­ mi alm ıştı, bu resme baktı ve ânî b ir k a ra rla birden onu y ırta ra k yere fırla ttı.

(12)

Tam bu anda aşağıdan kalkan ve hemen uzaklaşan b ir otom obil »esi du y u l­ d u : H alim Bey oteline dönüyordu. Ve aynı zam anda kapı açılarak yüzü kendi yüzüne hayli benzem ekle beraber saçları ve gözleri siyaha yakın ren k ­ lerde ve bahusus onun kusursuz ve levent endam ından m ahrum , tıkn az ve kısaca boylu bir genç kız içeri gird i. Sacide’nin tâ yanına kadar geldi ve öyle konuştu :

— Ne oldu ? Ne dedi ? Annem soruyor. — N erde kendi de seni yolluyor ?

— Odasında, âdeta hasta, çocuk gibi ağlıyor.

Sacide cevap verm edi. Ö teki genç kız te k ra r sordu : — Ne oldu abla ? H alim B ey neye gelm iş ?

— Sacide yine cevap verm edi ve b ir eliyle y ırtıp yerlere a ttığ ı resm in parçaların ı işaret etti.

K ızkardeşi eğilip bu resim parçalarını toplam adan : — A, Celâl’in res- toi, -dedi-. Kim y ırttı bunu ? K endi mi y ırttı ? Kavganız içeriden düyu-

¡Uyordu.. ,

— Ben şim di kendim y ırttım . Anneme de söyle: bu akşam H alim Bey yedide tek ra r gelerek beni k endilerinden isteyecek.

Ö teki genç kız : — Çok fena hareket ediyorsun abla, -dıedi-.

— Rica ederim M add e, nasih atlerine hiç m uhtaç değilim . D oğru veya yanlış, bu tamamen bana ait b ir m eseledir. B iraz evvel annemle de m ünaka­ şasını yaptık, tek ra rın a lüzum yak.. K arısı olmam: H alim B ey benden rica e tti. Ben de esas itibariyle kabul ediyorum .

— Esas itibariyle m,i ? Esas itib ariy le kabulün m ânasını anlayam a -

dım. Yâni annemle babam razı o lurlarsa mı varacaksın ?

— Cevabımdan bu mâna çıkabilir. Fak at annem le babamın rızalarından başka şeyler de düşünerek b ir k ay ıt koym uş olabilirim .

— Anlayam adım .

— Düşün : bulabilirsin !

— Bulm aya çalışayım öyle ise.. M eselâ bir pazarlığa mı girişilecek ? N ikâh kıy ılırken talâk şa rtla rın ın teshili gibi.. H erh angi b ir sebeple olursa olsun a y rım lırsa zengin kalm anın tem ini gibi.. Daha nikâh günü zevce n a­ m ına k ü lliy etli b ir paranın bankaya yatırılm ası gibi. İnsan iki kere dul kal­ mış, iki kere kendisi k arıların d an ayrılm ış, yâni dört kere evlenm iş, baba - undan da on yaş kadar büyük bir adam la m alî m üzakerelere girişm eden ev- 'el, büyük m alî m en faatler tem in etm eden evvel evlenm ez ya ! Bu büyük oir ç iftlik satar gibi, yahu t m ühim irad lar satın a lır gibi uzun ve h a ra re tli m üzakerelere m uhtaç bir mesele !

Sacide karşısındaki genç kızı uzun uzun süzdü : — Yüzüme bakan göz­ lerinde n e fre t eden ve hak aret eden bir mâna var, -dedi-.

(13)

— K ardeşim sin ve b ü y ü ğ ü m sü n ; n e fre t de edemem, h a k a re t de.. F a k a t v m em nun olacağım ı ve ta k d ir edeceğim i sandm sa bil ki çok aldanm ışsın..

M acide o kadar ciddî v akurdu ki, k e n d isin i ta h k ir edilm eye m üstahak hisseden ve tah k ir edildiğinden de şüphe etm eyen Sacide, zaten h iç b ir za­ man fazla sevmemiş olduğu bu kardeşi incitm ek, kırm ak ve kabilse b e tb a h t etm ek ih tiy acın ı h isse tti. Soğuk ve m üstehzi b ir sesle dedi ki :

— doğrusu ne yapacağım ı şaşırdım . K im inle evlenm eye k arar versem çatk ın ve h id d etli b ir çehre ile karşım a d ik iliy o rsu n !

M acide birden sarsılm ıştı : >

— Ne demek iste d in abla ?

— B unu düşünüp bul.. B iraz evvel pek çok şey k e şfe ttin ya I — B unu bulm aya zekâm m üsait değil..

— Açrk konuştum ya, daha da açık söyleyeyim : Celâlde düne kad ar resm en nişanlanm ak üzere idik . B öyle n u tu k la r ira t etm eyordun ama, her- gün renkten renge giriyord un.. B ugün .Halim B ey ’e varm ak k a ra rın ı v eri — yorum . B ir peygam ber ciddiyetiyle, azam etiyle n asih atlere kalkıyo rsun ...

işte sevinsene, bu su re tle Celâl serbest oluyor, Celâl h ü r oluyor.. Teşebbüs ;t, belki m uvaffak olursun. T a lih in i dene b ir kere !

M acide’nin yüzü b ir kâğıt gibi beyaz olm uştu : — Tavsiyene teşekk ür ederim , fak at böyle b ir n iy etim yok, -dedi-.

Sacide boğuk bir kahkaha f ırla ttı :

— Canım v aktiyle pek n iy etlen m iştin ama becerem edin.. O şim di çok m üteessir ve m u zta rip tir. S ırf benden intikam alm ak için, y a h u t benim ya­ kınım da olmak için seni istem esi de m üm kindir. Bu fırs a tı k a ç am a , teşeb - büs et, h a ttâ lâzım sa ric a et, yalvar !

M acide kapıya kad ar gitm işti. Benzi hâlâ k â ğ ıt gibi, fakat sakin ve ciddî, cevap verdi : — Sacide, yanlış düşünüyor, sade yanlış değil, hem de çirk in düşünüyorsun.. Senin a rtık la rın a burada talip yok. Celâl isterse el - bette başkasını bulur. D ünyada senden ve benden başka kocaya varacak kız yok değil ya !

Ve Sacide’nin birşey söylem ek isted iğ in i farkederek eliyle susm asını işaret e tti :

— H ayır, h a y ır ; h içbir şey söyleme ! E ğ er aram ızda h erşey in m anen b ittiğ in i istem eyorsen böyle birşeyi bir daha hiç te k ra r etme !

Sacide’nin dem inki m ütehâkkim ve y ırtıc ı hali kalm am ıştı. İçin d en düşm üş ve yenilm işti. Ve böyle iken en acı sözleri şim di söyleyerek bu söz­ lerle kuvvet bulmaya, zâafını, zavallılığım gizlem eye çalıştı :

— Y üzünde b ir damla kan yok.. Celâl’i ne çok seviyorsun M acide.. A yakta duracak h alin kalm am ış vallahi.. M adam ki onu ele geçirm eye üm i­ din yok, bari şu resm in parçalarını götür de b irb irlerin e y a p ıştır. B akıp ba­ k ıp avunursun !

(14)

M acide bir-den ablasına doğru y ü rüd ü . K aşları k alk ık tı, aln ın d a çizgi­ le r vardı ve yüzü âdeta kızarm ıştı : — Seviyorsam sana ne ? -dedi^ F arzet k i seviyorum .. B un un la alelhusus şu saatinde -istihza ile kelim eler üze .

rinde ağır ağır durarak tekrar e tti- evet şu saatinde, şu m esut saatinde n i­

ç in m eşgul oluyorsun ? Annem odasında haber bekliyor, m üjde bekliyor. Y anına gitsen« !

Sacide oracığa, dem in H alim B ey’i o tu rtm u ş o lduğu k o ltu ğ a çöktü. Y orgun b ir sesle cevap verdi : — Gitmeme lüzum yok, m üjdeyi sana ver dim.. Saat yedide gelip beni k en dilerinden isteyecek.. Şimdi de beni yalnız bırak, Allah aşkına g it !

M acide gidiyordu. Sacide âdeta bağ ırdı : — B u resm in p arçalarını da g ö tü r. G örm eyeyim onları, görm eyeyim onları..

Şimdi ağlayordu. Y aşlar a ğ ır ağır, iki yanağından aşağı inmeye b a ş la . m ıştı. Kalbinde birden rik k a t ve m erham etle M acide ablasını sarm ak iste - di : — Sacide, niçin ağlayorsun ? A ğlayorsun da bu işi niçin yap ıyo rsun ? Sacide’nin gözlerinden hâlâ yaşlar d ök ü lüyordu ve genç kız onları ne

3İlmeye, ne de durdurm aya çalışm adan başını salladı :

_ Sen anlayam azsın, ben de anlatam am . B ırak beni, bırak beni.. Gece H alim B ey ’in k arşısın a çıkacağım .. Yeni nişanlanm ış b ir kızın h a y atın d ak i e n güzel günü yaşayacağım ..

Uzun, acı b ir kahkaha ile güldü. A rtık ağlam ayan yeşil güzel gözler M acide’n in yuvarlak ve e tli yüzünde dolaştılar. B u genç kız b ir rakibe ol - ^

m asa başını onun om uzuna koyup uzun uzun ağ lar ve sük ûn bulm ayı o

om uzda bekleyebilirdi. F a k a t bu omuzu öyle samimî ve sıcak farzedem eye- rek, birden yine h ırç ın söylendi :

_ G özlerim in kırm ızı olmaması lâzım, om uzlarım ın düşük olmaması lâzım, gülüp söylem em lazım.. B ırak beni, bırak beni !

M acide şim di yavaşça çıkıyordu. K oltuğa göm ülü, başı ellerin in için ­ de ablası yine m ırıldandı : — Saat yediye çok b ir zaman yok: B ırak ın beni !

IV

Sacide y ıllard anberi kendisini seven Celâlde resm en nişanlanm ağa,

on u n karısı olmağa bir tü rlü karar verem ezken tesa d ü fle r karşısına H alim Beyi çıkarm ışlardı. Bu, babası ve dedesi vezaret pâyesini ihraz etm iş bir eski Ş ûray-ı D evlet âzası idi ve dedesi büyük annesinden evvel S ultan M ehmud k erim elerinden b irin in kızıyle, yâni bir H anım su ltan la evlenm iş bulunduğu için -bu H anım su ltan izdivacından dört ay sonra vefat eylediği halde ışın fazla derin leştirilm esine kim senin lüzum görm eyeceğinden em in- hem en daim a yaşadığı A vrupa’da kendisine hep P re n s d e d irtir, fak at S u ltan Ha- m id ’in son zam anlarında bir m iras m eselesi için g ittiğ i M ısır’dan P a ris e

(15)

geçtiğ i ve h ü rriy e t bu esnada ilân edilm iş bulunduğu için de m em lekete her avdetinde siyasî m ühim bir rol oynam ış bir eski h ü rriy e tp e rv e r ve v atanp er­ ver tav ırla r tak ın ırd ı. Eu hale kendisi de o kadar inanıyordu ki, îttih a d c ı- la r’la Îtilâ fc ıla r’m zam anında büyük m evkilere geçmemiş, büyük elçi ve ayan âzası yapılm am ış bulunduğuna h ay ret etm iş ve cüm huriyeti'n ilânından beri de Büyük M illet M eclisi’ne alınm ayışına şaşm ıştı . . .

Bu defa A nkara’ya, devlete satm ak isted iğ i bazı ç iftlik ve m adenlere ait işlerden dolayı gelm iş olm akla beraber, bu işlerin m üzakereleri esnasında m uhatapların ın söz ortasın da birdenbire durm alarını ve “ B eyefendi H az- ' retleri, biz sizin arkadaşlığınıza m uhtacız. U zun senelerdenberi A vrup a’nın m ühim m erkezlerinde kazandığınız vukuf ve n ü fu zla rejim im iz için çok faydalı olursunuz. M evcut m ünhal m ebusluklardan b irini kabul etm enizi istiyoruz. „ dem elerini beklem em iş değildi. Ve kaç kere m u hatapları sözü kestikçe, beklediği bahsin açılacağını um arak, m üteheyyiç beklem işti. Gerçi mebus olduktan sonra elbette bütün içtim a devrelerini A nkara’da geçirecek değildi. Fak at her sene birkaç gün gelm ek ve sonra tü rlü h astalık bahane­ leriyle m ezuniyet üstü ne m ezuniyet koparm ak im kânları elde edileb ilirdi ve yüksek sıfa tla rın a bu m ebusluk unvanını ilâve etm eyi doğrusu çok is ti­ yordu.

M aam afih H alim B ey’in bu A nkara ikam etini bu sefer hemen iki ay ka­ dar uzatm asının en büyük sebebi, asıl sebebi A nkara P alas’ın bir çayında kendisiyle tan ıştığ ı Sacide’yi, tabiî pek m antıksız bir hareket olarak görür görmez sevmesi olm uştur. Bu seviş o kadar âni ve kuvvetli oldu ki, H alim Bey bir tere d d ü t ve tah ay y ü r devresi g eçird ik ten sonra evlenm ek kararını verdi ve genç kızın kendisini, yâni parasını veya parasından dolayı kendisini reddetm eyeceğine kanaat g e tird ik ten sonra vaziyeti onunla konuştu ve onun m uvafakatiyle babasından damadı olmak şerefini istedi.

Sacide’nin babası M ahmud Bey, içten içe hazin bulm akla beraber teselli verecek tara fla rın ı da gördüğü bu izdivaç te k lifin i reddedem edi, etm edi.

N işan pek çabuk yapıldı ve ondan sonra H alim B ey'in verdiği büyük bir çeki hâm ilen Sacide ile annesi F ıtn a t Hanım İsta n b u l’a hareket e ttile r. M ah­ mud B ey’le ikinci kızı, İsta n b u l’da yapılacak nikâha gelm ek üzere A nk ara’­ da kalm ışlardı. F ak at H alim Bey m üstakbel zevcesiyle, kendisine bir tü rlü ısınam ayan m üstakbel kaynanasına refakat ederek ayni trene binm işti. Ve paraya karşı o paranın zerresinden istifade edem eyeceklerin gösterm eleri m u tat olan tâzim hissi, A nkara istasyonuna o kadar büyük bir kalabalık sü ­ rüklem iş idi ki, Sacide kendisine g etirilen b u k etlerin ortasında âdeta bir P renses gu ru ru duym uş, dudak ların d a m ağrur bir tebessüm le teşy icilerin ellerini sıkm aktan âdeta bileği yorulm uş, parm akları acım ıştı.

Fakat gözleri Celâl’i son dakikaya kadar beyhude yere aram ış, bütün bu

(16)

B ir ay sonra İsta n b u l’da evlendiler ve hemen bü tün A vrupa ve Am erika k ib arlarının m utat usûlüyle balayım çıkarm ak üzere V enedik’e, oradan şi­ m alî İta ly a göllerine ve n ih ay et P a ris ’e g ittile r.

Sacide’ye karşı du yduğu zâafın büyü k lüğ ü nü ve bu zâafın kendisini izdivaca sürükleyeceğini anladığı andan itibaren, H alim Bey bu aşk kadar da kin duym ağa başlam ıştı. A yni zam anda kendi nefsine karşı da büyük bir hiddet duyuyordu. Sacide’nin vekâletlerden birinde oldukça büyük bir m e­ m ur olm akla beraber V ekil veya M üsteşar olm adığına göre k âtip lerle m ü­ savi saydığı babasını çok basit ve biçare bir adam buluyor, annesini ise âdi bir m ahalle karısı şeklinde görüyordu.. K endisini sevmiş olm akla beraber Sacide’nin de hiçbir ku suru gözlerinden kaçm ayor, onu mânâsız, cahil, m ua­ mele bilmez, bütün bilgisi soğuk yapm acıklardan ibaret bir kız addediyordu. H ayatına teşrik edeceği bu kızı P a ris ’deki m ağaza vendeuse’lerinden hiçbir itib arla yüksek addetm eyordu. H alim Bey bu izdivaca karar verm emek üzere nefsiyle m ücadele eder ve “ yarın bu berbat şehirden uzaklaşacağım ! „ diye kendi kendine her akşam k ararlar verip bu kararları bir tü rlü tatb ik edem ez­ ken, “ — Şu şeytanın işine bak, beni A nkara’da b ir kalem k âtibin in cahil ve terbiyesiz kızına âşık e tti ! „ diye hom urdanıp durm uştu. Z ira H alim B ey’in g özlerini bu aşkla hiçbir hülya kaplam am ıştı. G özleri ayni soğuk, hodkâm, hiçbir şeyi beğenmez adam ın gözleriydi. Ve kalbine gelm iş olan his, aşk, her şeyi bir rü y a ardından, bu herşeyi g ü zelleştirip y ü kselterek gösteren mûci- zeli ve esrarlı duygu değil, lâkin ih tira stı. H alim B ey’in yakında b ü tü n âzası ayrılacak ve bütün âzası birden gelen hiçbir sihirle tazelenip canlanm aya­ cak olan vücudu, ecelin belki m ezarını açıp h azırladığı ih tiy ar vücudu tama- m iyle sönüp bitm eden evvel son bir ihtirasla, son olduğu için büsbütün müh lik ve yenilm ez bir ih tira sla şahlanm ış bulunuyordu. Ve Sacide’yi çok daha biçare ve hak ir bir m ahlûk addetseydi yine onu bırakam ayacak, başım alıp gidem eyecekti.

B ununla beraber, Sacide aleyhinde v erdiği hüküm lerde m ü frit olduğu ve hiç değilse bu hüküm leri verm enin ona düşm ediği de m uhakkak bir şeydi. Gerçi pek genç b ir delikanlı olarak ilk izdivacında S ultan Aziz zam anında nazırlık ve Sultan H am id zam anında sadrâzamdık eden pek zengin b ir vezi­ rin kızıyle evlenm iş ve k arısın ın kızıl h astalığ ın a tu tu lu p birkaç gün içinde vefatına kadar, yâni a ltı sene devam eden bu izdivaçtan da oğlu Ziya, ken­ disinin g e tr’leri ve m onoklü ve şim diden saçsız başı ile bir nüshai saniyesi halinde A vrupa’nın zevk şeh irlerin i dolaşan bu haylâz züppe hasıl olm uştu. Fakat bu ilk karısı genç yaşında ö ldükten sonra H alim Bey iki kere daha evlenm iş ve ikinci karısın ı boşamış, üçüncü k arısın dan ise dul kalm ıştı. Ve bu ikinci ve üçüncü zevcelerden biri V iyana’da ( T e a te r ander V in ) adlı m eşhur operet tiy a tro su n u n fak at pek m ütevazı rollere çıkan âd eta fig ü - ran te denecek b ir a rtisti, d iğeri de P a ris ’in g ü nd ü zlerini bazan aç g eçirip

(17)

, ip le rin d e k i son fran k ları sarfetm ek teh lik e sin i göze ald ırarak akşam yem e­ ğine zengin ecnebilerin devam e ttik le ri en lüks lo kan talarına giden sayısız hafifm eşrep k ad ınlarından biriy d i. Çabuk bıkarak ehem m iyetsiz b ir tazm i­

nat verip başından defedebilm iş olduğu ikinci karısının, şim di eğer halâ sağsa, V iyana’da k im bilir ne hazin ve zelil bir h ayat sürm ekte olduğu ise asla h a tırın a gelm ezdi. Zira, H alim B ey’in kendisini rahatsız edebilecek olan şeyler, eğer m aziye aitseler, unutm akta ve hâle a it b ulunuyorlarsa görm e­ m ekte büyük bir kabiliyet ve k u d r e ti; senelerle büsbütün artm ış b ir kab ili­ y et ve k u d reti vardı. Ve binaenaleyh yine böyle zalim et ve sin ir zââfları yü zünden akdedilm iş olan bu iki eski izdivacını tam am iyle reddedip u n u ta ­ rak sade ilk k arısını, eski ve heybetli bir sadrâzam ın çok ince, hassas ve k i­ bar, lâk in hiç te sevmemiş ve ölüm üne hiç te yanm am ış olduğunu bu talih siz kızın ı h atırlay o r, ve sadrâzam lar Osm anlı D evleti te şrifa tın d a hüküm dar hanedanları âzaları gibi altes unvanı taşıdık ların dan , “ bir altes dam adlığm - dan kalem k âtib inin dam adlığına düştü k ! „ diye kendi nefsiyle eğleniyordu. B izzat dediği gibi, bu kendisine şeytanın bir oyunu olm uştu.

F a k a t acaba nekadar sürecek, yâni bu izdivacın öm rü ne olacaktı ? H a­ lim Bey henüz bunu kestirem eyordu. A ltm ışı geçen ve a rtık tam am en soğu­ muş sandığı vücudunda hem de bu âdeta acami elin yakabildiği ih tira s ve arzu, birgün elbette sönecekti. Sacide’ye karşı kalbinde hürm et, tem iz bir sevgi olm adığı, böyle birşeyi duym ağa kendi kadir bulunm adığı gibi esasen de genç kızı böyle bir his ilham etm eye layık addetm ediği için, bü tü n z er­ relerin e kadar sarsılıp tu tu şm uş olan ih tiy ar eti yeniden soğuduğu, genç ka­ d ınd an bık tığ ı, onu sarm aktan bugün aldığı zevki duym ayacağı gün ken d isi­ ni başından defedecekti.. V akıa yeni rejim in kabul e ttiğ i m edenî kanun ta ­ lâkı eskisinden çok güç ve çok m asraflı bir şekle sokm uştu. F akat, ne de olsa, av u k atların daima bulabilecekleri bin çare ve im kânı kullan arak bu talâk ı tem in etm ek m üm kindi ve ehem m iyetli bir tazm inat alınca Sacide nin de bu işe yardım edeceğini şüphesiz sayıyordu..

L âkin ya bıkmazsa ? Ya bu ateş sönmezse ? Şu halde, A nkara’nın b ü­ y ü k id dialarla Palas adı takınm ış olan kubbe ve çin ileriyle eski m edrese k ı­ lık lı o telin in üzengeç çay to p lan tısın d a tan ıd ığ ı basit genç kız hay atın ın son kadını olacak dem ekti.. Ve Sacide’ye A vrupa’da hak ikaten m ü reffeh ve bir T ü rk servetiyle tem ini kabil olan had ve derecede debdebeli bir hayat tem in etm ekle beraber, ona bu hayatı yalnız başına idame edebileceği b ir servet bağışlam aktan şiddetle tevakki e ttiğ i, dünyanın g eçirdiği bütün İçtim aî ve korkunç kasırg alardan korum ağa ve h a ttâ artırm ağ a m uvaffak olduğu ser­ v etinin m üstakil ve m ü n fe rit sahibi kaldığı için, Sacide nin birgün bu hayatı tep erek kendisi istem ezken, kendisi onu m uhafaza etm ek isterken talak ı is­ teyeceğine ihtim al verm iyordu..

(18)

kar-ına birdenbire çıkacak fak ir bir d elik an lıy a âşık olabilir, onunla yaşam ak için bu altu n d an zin c irle rin i kırabilird i.. A ncak H alim Bey bu ihtim ali Sa- cide için v a rit görm üyor, k arısın ın nekadar m addî, h ay atın g österiş kısım ­ ların a nekadar esir, zenginliğe ve m ü reffeh hayata ne feci* şekilde düşkün olduğunu çok iyi biliyordu. L âkin böyle b ir aşk duym am akla beraber genç kadın ın et ve sin ir zââfları olamaz m ıydı ? E tra fla rın d a o kadar genç ve güzel erkek ler vardı ki ! F a k a t serv etin in idaresi için günde bir iki m ek­ tup yazıp bir iki telefo n etm esi veya te lg ra f çekip alması k ifay et eden H a ­ lim Bey, Sacide’yi daim a yanında bulund u ru y o r, onun yanından hem en hiç ayrılm ayordu..

Hem en hiç . . . Bu hiç demek değildi. Ve genç kadının yine herg ü n bir iki saat yalnız kaldığı oluyordu. A ncak h ay atın iç sıkacak ta ra fla rı ve ih ti­ m alleri için kendisini faydasız yere m u ztarip etm ekten hoşlanm ayan H alim Bey, a rtık bu şahitsiz ve m eçhul saatlarda neler olduğunu düşünüp bulabil­ mek için kendisini üzmek istem eyor, Sacide’yi kollarına aldıkça duyduğu zevki k âfi buluyordu. B unu n la ik tifa ediyordu...

V

Evlenm e kararın ın bin tü rlü heyecanı, çeyiz parası, tü rlü hediyeler ve y enilik ler, A vrupa’da h ergü n yüz yeni şey görm ek üzere geçen g ü n lerin he­ yecanı, b ü tü n bu baş döndürücü şeylerin ilk şaşkınlığı geçer geçmez Celâl’i u nutm adığını, unutam adığnı Sacide h ay retle ve azapla farketti.. H alim B ey­ le evlenm eyi kabul e ttiğ i zaman Celâl’i kalbinden çık arıp atm ağa ve âdeta bomboş bir kalble yaşam ağa karar verm işti. H alim Beyi aldatm ağa n iy eti yoktu. B ütün zekâsını onu tam am iyle avucuna alm ağa, kendisine onu g ü n­ den güne daha çok âşık ederek serv etin i kabil olduğu kadar kendi eline ge­ çirm eye hasredecek ve bu vaziyette onun elbette gecikm eyecek olan ölüm ü­ nü bekleyecekti. N ikâh k â ğ ıtla rın ın m eydana çık tığ ı gün altm ış d ö rt y aşın­ da olduğu anlaşılan bir adam için yirm i üç y aşında güzel ve sıh h a tli b ir genç kadının h a ra re tli ve ih tira slı âşıkı olmak teh lik eli bir v aziyetti. B ildiği, d uyduğu ve a rtık önünde görüp sey re ttiğ i hallerden, bu h ayatın H alim B eyi n ih ay et on yıl içinde m ezara sürükleyeceği kanaatına varm ış ve o zaman elinde büyük bir servetle yeni kocayı, genç ve güzel kocayı karşılam ağa ka­ ra r verm işti..

Ve bu m üstakbeldeki genç ve güzel kocanın hayalî çehresi, Celâl’in h a t­ ların ı taşım ayordu. O nu Celâl on sene evlenm eden belki de beklem ezdi. F a ­ k at beklem iş olsa bile, bugün otuzuna yaklaşan, saçlarında seyrekleşen y e r­ ler ve yüzünde ilk çizg iler peyda olmuş erkek, kendine fazla ihtim am ede­ m eden, m ütevazı bir hay atı kazanm ak için çalışıp y ıp ran arak geçecek on se­ nenin nihay etin d e k im bilir ne hale gelecekti ! O n sene sonra Sacide’nin ta lin d e pek büyük bir serv etin siiâhiyle alacağı erkek, dün kendisi beş

(19)

para-sîzken reddetm iş olduğu d elikan lının yaşlanm ış istik bali elbette olamazdı. Sacide izdivacının ilk günlerinde, h a ttâ evlenm eden evvel çizdiği bu is­ tikbâl plânında vakıa daha m ahrem bir kısım ayırm am ıştı. F ak at lâfını et­ memekle beraber benliğinin geri ve gizli kısm ında, k arşısına çıkıp fevkalâde hoşuna gidecek erkeklerle, hiçbirine bağlanm am ak şartıy le gönül e ğ le n d ir­ mek ihtim ali tam am iyle gayri m evcut da değildi.. Ve şehirden şehire, o tel­ den otele, hiçbir tarafta, uzun m üddet kalm ayarak, hiçbir yerde karar kılıp yerleşm eyi bile düşünm eyerek geçen bu kozm opolit hayatta, bu erkek ler de­ ğişebilirler, kolayca ve tehlikesizce d eğ iştirileb ilirlerdi...

B ununla beraber, dediğim iz gibi, Celâl vaktiyle alm ış olduğu yeri işgal etm ekte devam e ttiğ in i h issettirm ek te gecikm edi.. H alim ’in uyandıran ve tatm in etm eyen, sade daha k u d retli d erâğuşlar tah ayyül e ttire n ve onların nekadar fevkalâde şeyler olabileceklerini h isse ttire n buseleri altın d a genç kızlığın k ararsızlık larınd an ve cehaletlerinden sıyrılınca, Celâl’in olmak ve sade onun olmak ih tirası önünde sed çekilmez bir sel halinde Sacide’nin benliğini sardı. Ve ih tiy ar kocasını elbette sevmeyen genç kadını d ü şü r­ m ekteki kolay ve zevkli oyuna tam a‘edip her g ittik le ri yerde e tra fla rın ı sa­ ran d elik an lıların teşebbüs ve h arek etleri karşısında, genç ve güzel kadın hiç değilse avunup eğlenecek yerde bu v aziyetten g ittik çe daha çok sık ıl­ dığını, âdeta m uztarip olduğunu ve Celâl’in h a tırasın ın ve h asretin in k en d i­ sine g ittik çe daha çok ıztırap verm eye başladığını hiddetle görüyordu.

H iddetle görüşü şundandı ki, Celâl’e karşı devam eden ve h a ttâ artan bu zâafı zelil ve hazin birşey sayıyor, bundan dolayı âdeta kendi nefsinden utanıyordu. Nasıl H alim Bey kendisine karşı bir hürm et ve kalbten bir b a ğ ­ lanış ve sevgi duym ayarak bir kalem kâtib in in terbiye ve görgüden m ahrum kızına karşı h issettiğ i zaâf ve acizden dolayı kendi kendini takip etm iş ve sırf etinden ve sin irlerin d en gelen bu zaâfa tam am iyle esir o lduktan sonra da ona karşı ruhan yenilm em iş ise, Sacide de Celâl’e karşı ayni ru h hâleti içinde bulunuyordu. Celâl’i uyanm ış ve teskin edilm em iş etin in zoruyle ve bu etin sükûnü için ondan başka hiçbir şeyin kâr etm eyeceğine em niyetle, istiiyordu.. A tî hakkında henüz bir k arar verm iş değildi. E ğer A nkara’da bir kaç gün veya birkaç haftad a bu adam dan hevesini almaz, ih tira sı sönmezse ne olacaktı ? Bunu henüz düşünm üyor ve esasen bir m üddet geçince m u t­ laka soğuyacağını um uyordu..

A vrupa’ya gidişleri yedi ayı bulm uştu ve iki ay dır Roma da bu lun uy or­ lardı. B ir an geldi ki Celâl’le buluşm ak ih tirası Sacide de a rtık yenilm ez bir m ahiyet aldı. O zaman genç kadın annesiyle babasını fevkalâde göreceği gelm iş olduğunu söyleyerek bir h a fta kalm ak üzere A nkara’ya gidilm esi ve ondan sonra da birm üddet İsta n b u l’da kalınm ası hususunda İsrara baş­ ladı. H alim B ey’e gün geçtikçe daha fazla tahakküm e başlam ıştı . . A rzusunu kabul e ttird i. T ü rk iy e ’ye döndüler

(20)

VI

D elikanlı kendisini h içbir şey söylem ek h a ttâ anlatm ak istem eden, fak at - şiddetle, fak at bütün kalbiyle, belki ölüm lere kadar sürecek bir aşkla seven genç kızı, ciddî, faziletli ve vefakâr genç kızı değil, onun hafif, hoppa, hiçbir şeyine bağlanm ak m üm kin olm ayan kardeşini sever, ve onun yüzünden bile bile, isteye isteye m ahvolur. R om anların ekseriya a n la ttık la rı ve tiy a tro la rla sinem aların çok sık g ö sterd ik leri bu işi ve bu suçu k endisin in de işled iğ in i bile bile, Celâl M acide’yi değil ablası Sacide'yi sevmiş, hayatını onunla b ir­ leştirm ek istem işti. Ve Sacide kendisine H alim B eyi te rc ih ettik ten , b ir tü r- lü gü n ü ta k a rrü r etm eyen nişan ları olm adan bozulduktan ve Sacide zengin ih tiy arla evlenip g ittik te n sonra delikanlı tam am iyle m ünzevî bir hayat sü r­ meğe başlamış, a rtık T üze sokağındaki apartım ana da hiç uğram az olm uştu. E skisi gibi Sıhhiye V ekâleti arkasındaki bahçeli evlerden birinde, bir M acar ailesinin nezdinde pansiyoner olarak o tu ru y o r ve düm düz, bomboş bir hayat sürüyordu. Sacide’yi unutm am ıştı. U nutm ak şöyle dursun, ayni kuvvet ve şid d etle sevm ekte idi. L âkin onu düşünm em eğe çalışıyor, bu sevginin tam a­ m iyle m aziye inkılâp etm iş olduğuna bazan kendi kendisini in an d ırd ığ ı g ü n ler değil fakat saatlar, hiç değilse dakikalar oluyordu.

Acaba M acide daha kurnaz ve u sta olsaydı, onu bu vaziyette elde edemez m iydi ? L âkin M acide hiç kurnaz ve hele hiç u sta değildi. İlk hatveler kendi tarafın d an atılm ak şartıyle, m addî elbette değil fak at m anevî emr-i v âk iler yaparak bir kızın sevdiği erkeği ele geçirm esini, bunun neticesi izdivaç olsa da elim ve zelil birşey buluyordu. Celâl kendisini isterse elbette derhal ka­ bul edecekti. F ak at ablasıyle m ücadeleler ederek onu kazanm ağa çalışm ağı h a tırın a getirm em işse, şim di de ablasının çekilip gitm iş olması sayesinde h a­ rekete geçm eği arzu etm eyordu. B ununla beraber, kendi nefsine karşı hiç riay ek âr değildi. Celâl kendisine evlenm ek tek lifin d e bulunursa elini derhal onun eline bırakacağını kendi n efsinden gizlem eyor, ve böyle birşeyin belki birg ü n olacağını um arak, velev ki kuvvetsiz bir üm it halinde um arak, arada bir çıkan ta lip le ri hep reddediyordu.

(21)

Ve bu üm it birgün h akikat oldu. Sacide ile kocasından birkaç gün sonra A nkara’da bulunm ak üzere N is’ten h areket e ttik le rin i b ildiren te lg ra fı al - d ık la rı gün, bu üm idin de hakikate inkılâp e ttiğ i gün oldu.

Bu bir pazar günü idi ve te lg ra fı sabahın çok erken bir saatinde alm ış - fard ı. Ö ğleden sonra da, genç kızın annesiyle babası birkaç ziyaret borcunu b irden ödemek üzere sokağa çıkm ışlar ve kendisini g ündelikçi kadınla b era­ ber apartım anda yalnız bırakm ışlardı. M acide onlara refa k a t etm ek istem e­ m işti. Celâl’in geleceği tutam az m ıydı ? V akıa pek nadiren, g ittik çe daha na­ diren geliyordu, fakat pek nadiren de olsa arada bir geldiğine göre, bu pazar g ü n ü gelm esi de pekâlâ m üm kindi. Gerçi bu gelişin bütün eski g elişlerind en farksız olacağında hiç şüphe etm eyordu. Fakat, yeni bir z iy a retten hiçbir şey üm it etm es de, sevdiği adam ın yüzünü görm ek ve sesini duym ak ve velev ki b ir an, sadece b ir an için olsun elini tutm ak saadetlerinin, seven b ir kalb için ■en büyük bir saadet olacağını bilmez değildi.

Ve o gün, Celâl’i kendi kendine itira f etm eyerek beklerken, kalbinin k en d isin in dahi bilm ediği bir yerinde de her kadın kalbinde daim a yaşayan ve hiçbir şeyle ölmeyen üm it, galip gelmek ve n ihayet m esut olmak üm idi

de yok değildi.

. . . T e lg ra fı sabahın çok erken bir saatinde ald ık ları ve annesiyle baba­ sın ın öğle yem eğinden bir m üddet sonra, iadesi hayli gecikm iş birkaç ziya­ reti bir çırpıda ortadan çıkarm ak üzere sokağa g ittik le ri gün, M acide kü - çük salonda oturm uş babasına yünden bir sabah h ırk ası örmekle m eşguldü.

Dış kapının zili çalındı ve birlâhza sonra oda kapısına vuruldu. B irden y ü re ğ i vuran Macide, sukût-ı hayâlden çekinerek üm ide kapılm am ak istem e­ m işti. Ve hiçbir şey ummamağa azm etm iş bir hal içinde “ g irin ! „ dedi.

Celâl girdi.

Çok tabiî, m ütebessim ve biraz m ahcup gibiydi. K onuştular : — Y alnızsın Macide.. D ayım la yengem n erelere g ittile r ? — H esapsız yerlere . . .

— Bu hesapsız yerlere sen de beraber gidem ez m iydin ? F anilâ örm ek bu işten çok mu daha zevkli şey ?

— B ir kere ziy aretler listesin i te tk ik edince buna hükm ettim .

Celâl o turarak ve dudak ların d a hep tebessüm , sordu : — K im lere g it­ tile r bakayım ?

— T ak sitle alınm ış frijid e rle rin i en m ûtena salon eşyası halinde kabul •odalarına yerleştirm ekle m ü fte h ir nekadar Y enişehir H anım efendisi varsa hem en hepsine . . .

— Mürteci* ru h lu kız, şim di de frijid e le rin aleyhinde !

Celâl gülm üş ve ayağa kalkarak küçük salonun içinde dolaşm ağa başla­ mıştı. A yni basit eşya ile döşeli küçük salonun içinde fak at şim di bu b asit

(22)

eşya arasına, herhalde A vrupa’da yaşayan çok zengin ç iftin h ediyeleri ol­ mak icap eden nâdide ve n efis şeyler karışm ış bulunuyordu. Ve sevgisinin içinde tehlike daima hâkim yaşayan genç kız, bu h ed iy elerin Ceîâl’e m ut­ laka Sacide’yi hatırlatacağ ın a m üteessirdi. H erhalde h atırlatm ış olacaktı.. Ç ünkü genç adam sordu :

— A vrup a’dan b ir haber var mı ?

M acide, elinde hep ö rgüsiyle başını k ald ırd ı ve g ayet tab iî kalabilert b ir sesle cevap verdi :

— V ar, hem de m ühim bir haber. Cuma gü n ü burada olm aları pek m uh­ temel.. N is’ten hareket etm işler. Sacide’n in bizleri çok göreceği gelmiş.

Celâl birşey söylem edi. D udaklarında M acide’nin sebebini keşfetm eğe ^ok çalıştığı b ir tebessüm le te k ra r küçük salonda kısa bir dolaşm a yaptı, ^onra, genç kızın önünde du rarak ve hafifçe ona doğru eğilerek dedi ki :

— B ugün büyük havadisler günü desene . . . Ç ünkü benim de b ir hava­ disim var.

M acide tam am iyle sakin durm ağa çalışırken b ü tü n varlığı sarsılıp t i t ­ rem işti : Acaba b ir yere mi gidiyor, yoksa b iriy le mi nişanlanacak ? B ir saniye mi, b ir dakika mı, bir saat mı sonra, m üd d etini kabil değil tay in ede­ m eyeceği bir zaman sonra Celâl haber verdi :

— Beni E d irn e şubemize m üdür tay in e ttile r Macide..

Genç kız ayağa kalk tı. Y üzünde hiç renk kalm am ıştı : — T eb rik ede - rim. Ne zaman gideceksin Celâl ?

— Perşem beye . . . — Şu halde ? . .

— E vet, Sacide ile H alim B ey’in gelm elerinden birg ü n evvel !

F a k a t onların bu sayede b irb irle rin i görm eyeceklerini düşünm ek M a-cide’ye hiçbir sevinç, h içb ir teselli verm edi. B irden göz göze geld iler ve ik isin in de gözleri birb irin d en ayrılm adı. Celâl, ellerini biraz uzatarak, pek yavaş bir sesle : — M acide, dedi.

M acide, tam am iyle h areketsiz, ayni yerde otu ru y o rd u . E lind eki yün ö rg ü y ü a rtık yanm a b ırakm ıştı ve boş kalan elleri belirsiz titriy o rla rd ı. Celâl konu ştu :

— Yâni, dört gün daha buradayım . Bu m üddet herşeyi halletm ek için k âfi değil m idir ?

Bu cümle her üm idi, h a ttâ her kanaati verecek m ahiyette birşeydi. F a ­ kat M acide hiçbir şey üm it etm eğe cesaret edem eyerek, g ittik ç e a rta n b ir heyecan içinde ayağa kalkıp bekledi. Celâl biraz uzaklaşm ıştı, ve böyle,

uzakta kalarak, ağ ır ağ ır dedi ki :: :

— E d irn e ’de pek yalnız olacağım Macide.. Ne de olsa A n kara’ya alış­ m ış ta n . Y alnızlıktan birden o kadar k o rk tu m ki, kabul etm em eği düşün - J

(23)

rlüm. Sonra senin de beraber geleceğini, kısa b ir m üddet içinde hazırlan a­ rak gelebileceğini düşünüp kabul cevabı verdim .

A rtık herşeyi söylem iş oluyordu. Fazla rom anesk ve çok m ağ ru r b ir kız olsaydı, bu şekilde, önünde diz çökmeden, sonsuz aşklardan bahsedil meden, eğer yapılan te k lif kabul edilmezse k ederden ölüneceği söylenilm e­ den yapılan bu te k lifi reddetm esi icap ederdi. F a k a t M acide rom anesk de­ ğildi ve m arazı g u ru rla rla m alûl değildi. Sadece vakur ve tem iz bir genç kızdı. Ve birden içi saadet, üm it ve em niyet dolarak, bu te k lifin sağlam ­ lığı için te k lifi yapanın sonsuz ve çılg ın aşkına hacet olm adığına kanaat g etirdi. Celâl’in kendisine em niyeti, saygısı ve şefk ati olduğundan em indi ve erkeğin ancak bu üç harçla kurm ak isted iğ i yuvayı her tehlikeden k o ru ­ mak, her sarsın tıd an vikaye etm ek kendisine düşen b ir vazife oluyordu. Ve bu vazifeyi sonuna kadar başarm ak için azmi, irade ve k u d reti vardı. Celâl’e elini uzattı. Sakin olan, fak at kalbinin en derin y erlerin d en gelen b ir s e s le : — Benim de E d irn e ’ye geleceğim e em niyet etm ekle doğru düşünm üş­ sü n Celâl, dedi.

V I I .

N işanlısını anne ve babasiyle beraber perşem be günü istasyonda teşyi* «dinceye kadar, M acide’nin sevinci ve saadeti gölgesiz değildi. Ya Celâl perşem be günü h arek et edemez, öyle emir alarak veya son dakikada Saci- d e’yi görm eden gitm ek cesaretini bulam ayarak kalırsa, ve Sacide ile k a rşı­ laşınca da herşey bozulur ve m ahvolur ! B ü tü n hayatını, bütün v arlığ ın ı vakfetm eğe h azırland ığı bu saadetinin bukadar çü rü k olduğunu düşünm ek k endisine sonsuz b ir hüzün ve korku veriyor, fak at bu hüzün ve k orkuyu gizleyerek h attâ Celâl’i birkaç gün daha A nk ara’da kalm ağa, Sacide ve ko- casıyle görüşm eğe dâvaet ediyor, bu husu sta annesi ve babası beraberken de, yalnız kaldıkları zam anlarda da İsrarlar ediyordu. L âkin Celâl kalm ağa m uvafakat etm edi, perşem be günü hareket etm ek ve cum artesi günü E d ir ­ n e’de, işin in başında bulunm ak için bankadan k a t‘î em ir aldığ ını ileri sü rü ­ yordu. Ve M acide onun kalm am asını şiddetle istem ekle beraber, Sacide ile k arşılaşm aktan k o rk tuğ u için böyle alelâcele, âdeta kaçar gibi g ittiğ in i dü ­ şünm ek genç kız için ayrı b ir azap oldu.

Sonra, ablası A n kara’ya ayak basıncaya kadar, arada geçecek zaman içinde yolda Celâl’le karşılaşabilm eleri ve b ir saniyelik b ir karşılaşm anın herşeyi bozabilmesi korkusu bu yirm i dört saatin hemen bütün dakikalarını

ehirlem eğe k âfi geldi . . .

N ihayet, cuma sabahı, zenginlere ve n ü fu zlu lara karşı kendilerinde de- " sevgi ve saygılar duym uş kalabalık, k esif b ir dost ve âşinâ halkası orta- 'a beklenen Sacide ile m ilyoner kocası H alim Bey, gara a ğ ır a ğ ır giren

(24)

yataklı v agonlarının pencerelerinde göründüler. Ve nişan halkası parm a­ ğını b irden âdeta yakm ağa başlayan M acide ablasının annesiyle babasına ve kendisine m ütebessim el işaretleri bezlederken gözlerinin de büyük ve g it­ tikçe a rta n b ir dik katle istik baline gelm iş olanları m uayene e ttiğ in i fark- e tti. K endisinin yere inerek üçüyle öpüşürken oldukça asabi bir hali o ldu­ ğuna da hükm etti. B elli ki genç kadın Celâl’i görm em iş olmasına sin irle ­ niyordu. M acide, ablasının A nkara’ya geleceğini ona da telg rafla bildirm iş olduğuna ve Celâl’in bu habere kendisiyle nişanlanm ak sure-tiyle m ukabele e ttiğ in e tam am en iman etti.

U zunca b ir zaman alan öpüşm elerden ve el sıkm alardan sonra, bir hayli m üddet kalınılacağını b ildiren çeşit çeşit bavulların m üstakil bir otomo - bile doldurulm ası işini Sacide kocasıyle babasına ve onun dairesinden ge­ tird iğ i iki hadem eye b ıraktı. A nnesiyle ve M acide ile beraber -daim î b ir araba hazırlatm ağı A n kara’d ak ilerin akıl etm em iş olm alarına içten hid d et etm iş bir halde- ilk taksiye binerek A nkara P alas’ın yolunu tu ttu . ( F ilv ak i Tüze sokağındaki daracık apartım anda m isafir olmak h a tıra gelem ezdi ),. ve A nkara istasyonundan A nkara P alas’a kadarki çok kısa yol, genç kadın için herşeyi anlayıp öğrenm eğe kâfi geldi.

M acide’nin hiçbir zaman beğenmemiş ve biraz kırm ızı rengiyle kütçe p arm aklarına daima istih k arla ve fena bir zevkle bakm ış olduğu ellerine gözü ilişerek bu elin b ir parm ağında bir yüzük, beyaz halkadan bir nişan y üzüğü görüverm işti.. Ve parm ağını bu yüzüğün üzerine bastırarak, dem in Celâl’i bulmamış olm akla bu yüzük arasında hiçbir m ünasebet bulunm adı­ ğına bü tü n v arlığın ı inandırm ağa çalışa çalışa annesine h itap e tti :

— M aşallah, ablasına haber bile verm eden Macid.e’yi gelin mi ed iyo r­ sunuz ?

Ve F ıtn a t H anım bütün izahatı birden, âdeta bir cümle içinde verm ek ve âdeta b ir cümle ile b ü tü n v aziyeti anlatm ak arzusiyle dedi ki :

— D ün Celâl, bankasının oradaki şubesine m üdür olarak E d irn e ’ye g it­ ti ve gitm eden önce M acide ile nişanları oldu.

— Benim gelmemi bekleyem ez m iydiniz anne ?

— Bekleyem ezdik yavrum . Çünkü Celâl dün gitm ek m ecburiyetinde idi.

Sacide, sâkin b ir sesle ikinci bir sual sordu : — H iç olmazsa evvelden bildirem ez m iydiniz anneciğim ? Daha evvel gelerek m erasim de hazır bu­ lu n ab ilird ik . . .

— B una da imkân yoktu kızım. Çünkü herşey iki üç gün içinde k a ra r­ laştı, olup b itti.

T ak si otom obili otelin önüne gelm iş bulunuyordu. Sacide önde o tu ran kardeşine eğildi ve yan aklarını ateşlerle yakan bir h iddete rağm en sesi y u ­ m uşak ve tatlı, M acide’ye : — Gözünaydın, küçük Hanım , dedi.

(25)

Fakat sesi pek yum uşak ve tatlıy d ı. A nne de, nişanlı kız da bu sözleri b ir h akaret veya bir tazallüm şeklinde telâkki etm ek istem ediler.

V I I I

E rte si sabah, A nkara P alas’ta B üyük M illet M eclisi’ne ve avlusuna ba­ kan, yatak odası, salon ve banyodan m ürekkep dairelerind e, Sacide yalnızdı. H alim Bey, dedesinden m üntekil olup Çorlu ta ra fla rın d a bulunan pek ge­ niş ve o nisbettc bakım sız ç iftliğ in i Z iraat V ek âleti’ne satm ak hususundaki eski em elini h akikat haline getirm ek arzusuyle bu v ekâletin b ulunduğu Ye­ n işe h ir’e gitm işti. Sacide sırtın d a pijam ası, küçücük yazı m asasının başına oturdu. Gece hiç uyum am ıştı ve m üthiş başı ağırıyordu. B ir eliyle şakak­ larını sıkarken obir eliyle kalem i kâğıdın üzerinde, otelin zaten ince ve âdi cinsten kâğıd ın ın üzerinde h ırçin hırçin, çok kere bu kâğıdı dele dele koş­ tu rd u :

“ E ski nişanlım ve m üstakbel eniştem Celâl B eyefen di;

Kocamla dün A nkara’ya geldik. B izim kilere k ey fiy eti evvelce “ te lg ra fla haber verm eyi kâfi bulm ayarak size de ben bir te lg ra f yol­

lam ıştım . Fakat, buna rağm en, birgün beklem eğe lüzum görm eyerek hareket etm işsiniz. E d irn e şubeniz yüksek idarenizden b ir iki gün m ahrum kalırsa bankanız m eğer iflâs edebilirm iş ! D oğrusu sizi görem ediğim e ve hele pek m esût b ir nişan m erasim inde bulunam a- “ dığım a m üteessirim . Sökük dikm ek ve y ırtık örmek hususundaki bü- “ yük sabrına ve g ay retle insanın boğazından geçecek fazla tu zlu veya “ tuzsuz yem ekler pişirm ekten d uyduğu d erin iftih a ra binaen, esasen “ size M acide’nin tam denk bir zevce olacağına kaildim . Ve ben bu bü- “ yük şeref ve saadetten kendim i m ahrum e ttik te n sonra, sevgili hem- “ şirem i büsbütün yuvarlak bir hale gelip, g ittiğ in iz E d irn e sab un ları­

nın al boyalarına benzeyen yanakları solm adan bah tiy ar etm enizi “ dileyip duruyorum . Evet, bu m esut vak'anın tah ak k u k etm emesi, ge- “ cikm esi beni özüyordu cidden . . . K im bilir ne yüksek bir tah sisat ile E d irn e şubenizin m üdürlüğüne tay in ed ilir edilm ez izdivaca ka- “ ra r verm işsiniz. F a k a t k âtip m aaşınızla beni alm ağa k arar verebil - m isken m üdür olm adan M acide’yi istem eğe cesaret edem ediğinize “ Söre’ eskisine nisbetle mütevazı* ve ih tiy a tk â r olm uşsunuz demek..

Yoksa, bu ânîde verilm iş kararda beni birkaç gün için T ü rk iy e ’ye “ avdet edince büyük bir felâketle k arşılaştırm ak arzusu mu âm il ol­

du ? E ğ er böyle ise bu benim için ne büyük b ir şeref ! Evet, haya- “ tin izin ve efâlinizin nâzım ve hâkim i olmak h akikaten pek b üyük b ir “ şeref Beyefendi.. L âkin acaba bundan dolayı pek m üteessir olacağı- ____ l ma mı h ükm etm iştiniz ? F a k a t şayet buna h ükm ettinizse çok yanıl- _

Referanslar

Benzer Belgeler

He believed character training of the pupil as an utmost necessity to evolve an integrated social organism.. He believed t h a t in the process of education heredity and

5 kat üzerine olup her katta 4 ünite (Kran- kenstation) la 400 yataklı bir hastahanedir. Bu prensiple aynı mimar tarafından Alexen- dria'da ve Tahran'da birçok hastahaneler

Ö- nünde tamamiyle horizontal ve gayet geniş bir ovaya açılan bir manzara tamamiyle yeşil olup silüetinde sadece birkaç değirmen bulunmaktadır.. Garpteıı giri- len hol oturma

Şartnamede, nazarı dikkatimizi çeken birkaç noktayı bu münasebetle zikretmek istiyoruz.. Memleketimizde jüri azalıklarına icabeden ehemmiyeti vermemiz

Faik Reşad, Van valisi Hasan Hakkı Paşa’nın valilik görevinden ayrılması sebebiyle yazdığı kıtʽa nazım şeklindeki şiirinde klasik şiir geleneği

Diyebiliriz ki lslamolojinin meşgO.liyet sahası içinde, İslam Peygamberiyle ilgisi ol- mayan, hemen hemen hiçbir ilim dalı yoktur. O'nun Kur'anı beşeriyete

Maria Novella» â Florence » Agnoldomenico Pica L'art decoratif et les dessins de

Ahmet Sü- heyl Beyefendiye ve böyle kıymetli tetkiklerde bulunan mimar Zühtü Beyefendiye alenî teşekkürlerimi arzede-... 49 uncu ve bu sahifadaki gravürler Fransızca bir