18
Eylül
SW?
■
it
;
O L U M U . .
ESKİ İSTANBULDA:
Avrupadan gelen tiyatro trup'arı - Pochard kumpanyasının bü ün bi
J
kış temsil vermesine sebeb o!an Madam Pochard - İstanbulda ilk
inema - Fehim Paşanın meşhur Margoriti - İL s^slı sinema nasıldı?
Fj
Y a z a n : S e r m e d M u h ta r A lu s
ğ k Sağıdan yukarı, yani Tü. ■ ■ nelden Taksime doğru, sıra ile 1 epebaşı kışlık, Tepebaşı an* fisi, Konkordiya, Halep çarşı«*. Odeon tiyatroları olarak beş a. deddi. Bunlar yıllarca ne bit arttı, ne de bir eksildi.
Tepebaşı kışlık tiyatrosu, 1 erinde gûya en şatafatlısı, kiba rı, şahanesiydi. Yazları kapıları kapalı, kiiidli; kışları devamlı
işlemez.
Avrupadan, Avrupanın da e« ziyade Fransasmdan Cezaire, Tunusa, Mısıra turneye çıkan, erkek veya kadın bazı meşhut artistlerin idaresi altında bulu, nan truplar, dört beş gün, bile medin, bir hafta kalıp piliyi pır tıyı toplarlardı.
Oncağızları sorarsan: Mösyö Suily - Maunet, Albert Lamhert fills, Feraudy; Madam Saralı Bernerdit, Rejane, Suzanne Dep res gibi kişiler.
Bu kumpanyalarda, kalburun üstünde olarak ele başıları gö ze açrpar, ötekileri derme çat. ma aktörler teşkil eder, figüran migUranlığı da yerliden, işsiz güçsüz tatlı su frenklerine yap tırırlardı.
Oynanan oyunlar, trupu to. parlayıp getiren kodamanın re- pertuvarında en muvaffak oldu ğu, en alkışlanan piyesler. Fiat, lar tuzlu da değil, biberli, ba harlı, hardallı:
On localar ibeş aded *»rı lira; yan localar dört lira: tavan ka.
M a r g u e r ite 9 in K o n k o r d iy a 9 dahi artistlik zam an t
tındakîler üç lira, parterde kol tuklar lira, sandalyeler yarım, lira; paradi mecidiye.
Böyle üç beş günün içinde torbalar dolusu paraya konan, lar ötedenberi düşermiş. Fakat sonraları artmıştı. Evvelleri ay larca, bütün yaz, bütün kış de. vamınca postu serenler, kazık kakanlar olurmuş. Meselâ Pac- kard’ın kumpanyası.
Sebebi var: Madam Sandre Packard hüsnü an, endam ve rüftar, işve ve cilve itibarile el. hak bimenend. Saçlı sakallı, ga yet yüksek payeli zevattan bile yanan yanana. Hattâ:
«Ş evk in le, h a ya lin le o lu r n e§’ e
b e d id a r » « G ü n lerce fa k a t ağlad ığım bun
ca gam ım v a r» A f e t m i nesin, ah n esin , sen
nesin e y y a r ,» « H e r d e r d i unuttum d a denin
d erd in e d ü ştü m »
Gibi şarkı güftelerini yazan, lar bile mevcud.
İstanbulda Şubat ayı sonların da çıkıp ancak bir ay süren pek mezle nardenk arası çeşnide, içe lök gibi yayılan (Salvator)j ve buna rakib (Saint Benno) I
F~him Paşanın m eşh u r M argritı
birası piyasada görüldüğü »ıra lar Tepebaşı tiyatrosunda kalan tor harci, maskeli, maskesiz bir kaç balo verilirdi. Kimine (ter zi kızlar), kimine (çamaşırcı kızlar) diye bir kulp takılır, ki mi de Balıklı Rum ispitalyası, Ermeni katolik eytamhanesi gi bi müesseseler menfaatine yapı lırdı.
¥
ö ahçenin sağındaki Anfi berhanesi Şehremini, Rıd. van Paşadan yadigardır. İlk açı lışında, Casteillano’nun trupu selâmUnaleykUm diyip yıllarca oraya mıhlandı.
Gelin İtalyan operaları: Tra- «riata, Rigoletto, Sevilie berberi, ba Boheme, La Toska... ilâh.
Pazar matineleri ve haftanın yedi gecesi, sahnede Biancbini adi: mahibube bülbül gibi şak. ramada; hir alay koro hşyeti; peri beygirlerden balet takımı; 50, 35 kişilik orkestra da teren- aümde.
Tiyatro müşteri kalabalığın, fan ha yuk'ldı, ha yıkılacak. Ka pıdan içeri dalışa gelince sudan
k u z: Koltuklar mecidiye;
(stalîe) denilen dört beş sıra, andalyeler iki çeyrek; ortalığın föartte üçünü kaplayan kanape. ier çeyrek.
Akar oluğun tadına doyamı- yan Sinyor Castellano’nun yeri, ne günün birinde Gontran adın daki Fransız kavançe oldu. Bu kumpanyanın oynadığı oyun'lar da: Fausit, Mignon, Sapho gibi Fransız operaları; Carmen, La Mascotte, La belle Helene gibi opera komikleri; Les saltimban. ques, La paupee kabilinden o - peretler. .
Vandermouth ismindeki dil ber in huri misailiğine herkes hayran. Hele (La Paupee) d« göğüs ve kolları fazlasile çıplak fistanı diz kapaklardan yuka rıda, kurma bebekleri varı (Pap pal. Marnına!..) diyerek şanoda tıpış tıpış gezişine bütün ağızlar açık.
¥
V
aktaki sinema modası alıp yürümeğe başladı. Berhane ye Pathee biraderlerin sinema- toğrafı yerleşerek operacıları, o. peretçileri kündeden attı.öyle bir dolup dolup taşış kf sorma. Bin güçlükle içeriye ka pağı atar, yer ¡kaparsın. Bir piya no, iki keman, bir flüt’ten mü. rekkep salon orkestrası senfoni den siftah eder.
Programa gelelim: En başta buzlu denizler, Alp dağları, Co mo gölü nev’ inden bir manzara.. Sonra Napoli’de mercancılık, Lizbon’da balık konserveciliği, Liyon’da İpek dokumacılığına dair fennî bîr kordele. Arkasın dan bir veya iki kısımlık külüs. tüır komedi. Beş dakika ara
ve-rilir. Şimdi seyrine en doyum olmaz filmlere sıra gelmiştir.
Aıman efendim aman, dört veya beş kısımlık ne dramlar da ne dramlar: Alexandre’ie Gabrielle Rabine’ inkileri mi is tersin? Ancelo Ferra ile Lyda Borellininkileri mi? Yoksa Or - lande bilmem kimle Pina Meni dhelli nam afeti devranın her . keşi mestedic: şuhluklarını mı?
Nihayet (bir kısımlık komikten sonra Pathee firmasının horozu, kafa uzatarak, kanat silkerek ötüş hareketlerinde bulunurken lâmbalar yanar, sinema paydoe olurdu.
O devrin komikler şahı Max Linder’di. İnce, zarif, pek sem patik bir berifcağızdı. Bir de Rrgaden lâık&hlı, Prinee adlı, Pariste tiyatro artistliği eden a- damcağız vardı ki soğuk neva le mi soğuk neva.
¥
* g y onkordiya tiyatrosu şkmdi- ki Saint - Antuvane kilise sinin arsasındaydı. Bina salaş amma gepgeniş, kat kat loca, lar. Yanındaki bahçesinde yaz lık sahne; avlusunun »olunda Bartoli’nin lokanta ve birahane, si.
Boğuntu yerinin dik âlâsı o- rada. Sabah horonları ötünceye kadar işler. Akşam yemeği su ları, gecenin geç saatleri mah şer mi mahşer.. Büiüj. Beyoğlu, nun, karşı kaldırımdaki Cristal kafeşantanının aktris ve şantöz ları; Glavani, Venedik sokağı otellerindeki ecnebi kırması ko kotlar; Yeni çarşıdaki pansiyon cu Henriette’ in kokonaları hep orada.
Konkordiya tiyatrosuna evvel ce opera ve operetler de gelir, miş. Gitgide, yerlerini varyete cilere kaptırmışlardı. Bura şa. nosunda boy göstermiş nazenin lerden niceleri vardır ki sadVâ- zam, vükelâ, zaptiye nazırı gibi paşaların oğullarına metreslik, le çatmış, hattâ bazısı nikâhla varmış, çocuk sahibi olup hanım hanımcık oturanlarına da rast lanmıştır.
(Yaveri ¡hususii şehriyarî) Fehim Paşanın güzellik şöhreti afaıkı tutan meşhur Marguerite, si de Konkordiya devşirnıelerin- dendi.
¥
H
aleb çarşısındaki tiyatro, ortası çepeçevre değirmi meydianli biß- sirkti. Tourner’in, Pierre Anitoni’nin atcanbazha-\ faxlin d er
neleri aradan eksik olmazdı. Her necrense, bu cambazhaneler ayağ; kesince, sinematograf ta revaç- llamınca oraya da beyaz perde kurulîdü.
Sözüm yabana ilk seslli
»ine-ımaıyv burada göldük. Meselâ dial'iga'.ı demiz gösterilirken perde
a rk a
sundan çinko levhafar salla nır; atlar koşarken dizlere avuç lar vurularak nal «esleri tak1!id ediifer; vapur, şimendifer gözüktü ımü boru, düdük öttürülür; slîlâh mıîîâh patlalrken (kapsulîu tabancalar at ferdı.
¥
O
deon, namı diğer Verdi tiyatrosu bugünkü Şarksinemasının bulunduğu bina idi. Boyuna Rum kumpanyaları ge.
! t r ; kıtmediler, dramlar, operel-
j
1er temsil ederlerdi.Apukurya, yani karnaval za- 1 marnlarında kapıları ardına ka
dar açık. Bütün Beyoğlu halkı akın akım dolar.
Maakeffi balonun harcıâlemi orada. Duhuliyesi erkeklere 10 kuruş; kadınlara o da yok. Loca tutacaksam, en âlâsı beş meçi, dlyeye.
Tlrncni, Derviş, Çiçekçi, Yeni- çarşı, Çeşme, Süllogo, Bayram, Küçülk Yazıcı, Fıçıcı, Sağsol, Çu kur, Büyük Z ’ba, Küçük Ziba sokaklarının malları hep oraya..
H epsi maskara kıyafetine gir miş; gâh önde laterna, gâh zur na ve çiftemam; horalarla, oyun lar'Ja, meyhanelere uğrayıp uğ rayıp içkileri tazeleye tazeleye, kafilelerle sökün ederler.
İsteyen dansa koyulup polka lar a, mazurkalara, kadrillere, lamsiyelere girişsin. İsteyen de yukarı salcına çıkıp masasına ra. kulan, şarabları, biraları getirt sin. Kemani Ihsann, Bülbüllî Sa libin incesazını dinliyerek, kafa yı çekip çekip fitile dönsün. Aş ka gelince de çalgıcılara bir a- vuç para atarak çiftetel'lıiyi tut- tusrtup şı.kır ş«(kır kıvırsın...
S erm ed M u h ta r A lu s
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi