A *
TAKVİMDEN
BİR YAPRAK
n
|
s
K
Mi
X
v
NS
FIKRALAR, MENKABEIER
B
ı ~T~7- ~>! Û :■ t- 'AŞLIĞA koyduğum bu iki kelime arasında mâna itiba riyle bir incelik farkı vardır. «Fıkra» malûm... Nükteye dayanan ufak hikâyedir. «Menkabe» de nükteye, cinasa istinat eden ve şahıslan malûm olan vakıadır. Frenkler buna «Anekdot» diyorlar. Allah rahmet eylesin Şemseddin Sami mer hum: «Pek intişar etmemiş tarih! vak’a» diyor. Ben, tarifimi onunkinden fazla beğendim.
Bugün okuyucularıma, «Fıkra» ve «Menkabe» kanşık bir
yazı takdim edeceğim. Menkabeye misal:
Eski konsoloslardan Mahrukî zâde Cafer Bey merkeze cel- bedilir, uzun müddet memuriyete tâyin edilmez. Bir gün şikâ yetine biraz da nükte karıştırarak Şehbenderlik İşleri Müdürü Tevfik Beye:
— Efendim, der, biz artık burada unutulduk, kaldık. Ne dense bir türlü dışan çıkamıyoruz. Bir müshil mi alsak, ne yapsak acaba?
Tevfik Bey:
— Valla beyefendi, der, o müshili sizin almanızdan ziyade Hariciye Nazın Paşaya vermekliğin bir kolayını bulsanız da sizi dışarıya çıkarsa daha münasip olur zannederim.
★ Bu da bir fıkraya misaldir:
Açıkgözün biri kiliseye dadanmış, herkes gittikten sonra fakirler için konulan tepsideki paraları araklar ondan sonra kucağında Hazret-i-İsa’yı temsil eden Meryem Ana resminin önüne gider.
— Ah Meryem Anamız! Senin karşına günahkâr olarak ge- Myorum, beni affet!
Diye yalvarırmış.
Bunun İtirafını işiten zangoç, paralan geri almak için res min arkasına saklanmış. Hırsız, yine tepsiyi temizledikten son ra Meryem Ananm resminin önüne gelip:
— Ah Meryem Anamız! Ben yine günahkânm, yine tepsiden para çaldım, beni affet!
Diye yalvardığı sırada zangoç, çocuk sesi ile:
— Hayır, der, seni asla affetmeyiz. O paralan çaldığın ye re bırak, defol git!
Hırsız, bunu Meryem Ananm kucağındaki tsa’nın söyledi ğine hükmeder ve:
— Ulan veled! der, sen ne diye lâfa karışıyorsun? Ben an nenle konuşuyorum.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi