• Sonuç bulunamadı

Fakir Baykurt'un hatırlattığı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fakir Baykurt'un hatırlattığı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SÖYLEŞl

________________________ ATTİLÂ İLHAN

Fakir Baykurt’un Hatırlattığı...

B

aşka türlüsünü yapabilir miydik? Şüpheliyim: edebiyat ‘terbiyemiz’ budur.

Şiir, oldum olası ‘işlevsel’d'\r ya; hikâye ve roma­ nımız da, ‘şahsiyetini’ bulduğu andan itibaren, ‘iç­

timâi endişe’ taşır, ‘m ilitan’dır hatta! Bu söyledikle­

rim elbet, ‘Teceddüt Edebiyatı’mız için geçerli; yâ­ ni, ‘Divan’ sonrası! Evet, hepsi Batı’dan etkilenmiş­ lerdir; bazılarında ‘e tki’, ‘taklit’e yozlaşmıştır ama; bize, bizden öncekilere de, Rom antizm 'i de, R e ­

alizm ’\ de, ‘Naturalizm’i de onlar öğretmişti. Hiç

unutur muyum? O yoksul ve tehlikeli Paris günle­ rimde, Plekhanof’u okuyup, ‘n arod nik’lerle(birtür köylücü sosyalistlerdir), marksistler’in; ‘eleştirel’ gerçekçilerle, ‘toplumcu ’ gerçekçilerin farkını öğren­ miştim; ilk düşüncem, bizde ‘eleştirel’ olmayan

bir ‘gerçekçiliğin’ hiç olmadığı yolundaydı. Ya­

nılmış mıydım?

OsmanlI’dan ‘müdevver’ ilk Cumhuriyet edebi­

yatçıları, -en bireycisi dahi- toplumsalı yaşamış ve yazmış kalemlerdi; yazarken, yaşadıklarını ‘eleşti­

re l’ yansıtmışlardır: Halit Ziya, Ömer Seyfettin,

Refik Halit, Yakup Kadri ve Hâlide Edip, hiç far-

ketmez! Geçen yıl, (Fethi) Naci’yle TRT koridorla­ rında, sıramızı beklerken, Reşat Nuri’yi konuşmuş­ tuk: onu kim, hem de hâlisinden, ‘eleştirel’ gerçek­ çi saymayabilir? Cumhuriyet, bireyci ‘piyasa’ de­

mokrasisine göre, nasıl basbayağı ‘sosyal’ ise; Cumhuriyet ‘gerçekçiliği’ de, onun kadar ‘sos- yal’dir, yâni ‘toplumcu’, en azından ‘toplumsal’.

Bu ‘te s b it’ln, -Fakir Baykurt’a eğilirken-; hele post/modernist ‘yozlaşma’ başlamışken, ‘hayati’ önemi var.

Çünkü, ‘maya’ böyle ‘işlevsel’ tutulmamış olsay­ dı sonraki ‘Köy Edebiyatı’™ açıklamak da zorlaşır- dı, ‘toplumcu gerçekçi’ edebiyatı da: ‘başka türlü

yapamazdık, çünkü terbiyemiz budur’ derken, bu­

nu kasdetmiştim; bizim, bizden sonrakilere verme­ ye çalıştığımız ‘terbiye’ kesinlikle ‘işlevsel’, sapına kadar ‘toplumsal’ olduğu halde; yüzyılın son çey­

reğinde edebiyat -öteki sanat dalları da-; bıra­ kın ‘sosyalliği’ ve ‘işlevselliği’, neredeyse ‘ulu­ sallığını’ bile inkâr edecek; çünkü onu da ‘özel­ leştirdiler’, şimdi ‘küreselleştiriyorlar’.

İkisi de 'gerçekçilik' ama...

D

ahası, ‘40 Karanlığında’ hepimizin içini aydın­ latan, o Rus romancıları: Tolstoy, Dostoyevs-

kiy, Turgeniyef, Gogol, Gorkiy, Şolohof vd. Her

biri kendi merceğinden, bireysel tercihine uygun olarak, uçsuz bucaksız Asya steplerinden, ‘mujik-

ler’i anlatırlardı; tabii, ‘barinler’i ve ‘barinalar’ı da,

yâni ‘mujikleri’ yiyenleri! Türkiye’deGâzi, ‘devrim'in

lideri’, ‘memleketin sahibi ve efendisi, hakiki

müstahsil olan köylüdür’ demiş ise; Türk edebi­

yatçısı, köylüsünü nasıl ihmal edecekti ki? Zaten ‘re­

jim ’, sola en yakın ağızlarından, bir ‘köylü ihtilâli’ ol­ duğunu açıklamıyor muydu? Meselâ, Mahmut Esat

Bozkurt!

‘Toplumcu Gerçekçi’ ilk kuşak, kimisi hapiste ki­

misi dışarda, kırsal gerçeğimize paldır küldür girer:

Reşat Enis {Toprak Kokusu/Kara Toprak); Kemal Tahir(Göl İnsanları, Yediçınar Yaylası, Rahmet Yol­

ları Kesti vd), Orhan Kemal (Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, vd.) Kemal Bilbaşar (Cevizli Bahçe, Cemo, Memo, vd.) Bu ‘veriler’, ül­ kemizde ‘köy edebiyatını ’ Varlık dergisi’nde Yaşar

Nabi’nin, Mahmut Makal ve öteki 'enstitülü' ka­

lemleriyle başlatmadığını belirtmek amacıyla verili­ yor: Köy edebiyatı, ‘Kara Bîbik’den gelir, Yaşar

Nabi Bey’in ‘himmetiyle’ serpilmek imkânını bu­ lan ‘enstitülü’ edebiyatıdır ki, çok partili rejim­ le beraber ‘köy enstitüleri’ itibardan düşünce, Varlık o bereketli ocaktan yetişmiş kalemleri dergisine toplayarak, yeni ‘köy romancılığına’ fi­ delik etmiştir. Türkiye, uzun zaman, bu iki akımı

birbirinden ayıramaz: 70’li yıllarda, dostum Fakir Bay-

kurt’la aramızda hayli sert bir tartışma geçmesinin,

nedeni de budur.

Oysa ‘fark’ onların uyguladıkları ‘eleştirel’ ger­ çekçiliği, ‘sosyalist’ gerçekçilik sanmalarından; so­ runu böyle koymalanndan ileri geliyordu; oysa Plek­

hanof’u okumuş kim olsa, ‘narodnik’le ‘mark- sist’in farkını hemen gösterebilirdi; ben de o zaman

yazdığım ‘Yeni Ortam’da, bunu yapmıştım, mese­ lâ demiştim ki: ‘‘...kaldı ki, köylü zümrelerinin sos­

yalist düzeyde devrimciliği, Plekhanof’dan, hat­ ta Çernişevskiy’den bu yana çok tartışmalıdır, tartışmanın temeli de köylülerin üretici de olsa­ lar, üretimin 1/ en ilkel düzeyinde çalıştıkları, 2/ ortaklaşa sınıf bilincini oluşturamayacak kadar dağınık bulunduktan, 3 / geleneksel olarak, geç­ miş üst/yapıların en fazla etkisinde bulunduk­ ları için, devrimci sınıfın başını çekem eyecek­ leri noktasıdır...” (Hangi Sol, 4. Basım, s.199/220.

Bilgi Yayınevi. 1996) Dahası da var, ama!

Romancıdan 'fazla' bir şeydir

U

luslaşmayı, dolayısıyla sanayileşmeyi amaç edinmiş bir toplumda; burjuvalaşma da, prole­ terleşmede, şehirleşme yoğunlaştıkça çoğalıp ‘yük­

selecek’; buna mukabil, köylülük seyrekleşip, öne­

mini ve etkisini yitirecek! Sonradan içinden geçtiği­ miz, yüzyılın son çeyreği, bu bahiste ‘enstitülülerin’ değil, ‘toplumcu gerçekçilerin ’ haklı olduğunu gös­ termiştir: hangi ‘enstitülü’ yazar, köyünde kaldı ki? Öyleyse, köy romanı, kırsal diyalektiği somut ola­ rak ağa/ırgat, tez/antitezi’ne oturtamayıp; öğret-

men/imam çelişkisine oturtarak, sorunu alt/yapı- sal (ekonomik) değil, üst/yapısal (kültürel) koyu­

yordu; bu yüzden ‘işlevsel’ ve ‘eleştirel’ de olsa, ‘ger­

çekçiliği’ tam manasıyla sosyalist, yani marksist, yâ­

ni somut düzeyde değil; daha ziyade ‘kültürel’, bi­ raz da ‘duygusal’ düzeydeydi; ama dikkat, farkın­

daysanız, ‘işlevsel’ ve ‘eleştirel’di diyorum!. Fakir (Baykurt), hiç kuşkusuz, ‘enstitülü’ bir ‘köy romancısıdır’ ama elbette, daha da fazla bir şey­ dir; o ‘fazlalığın’, yazarın lehine olduğunu, emi­ nim zaman gösterecek! 70’li yılların boykot, işgal,

gösteri vb. dağdağası içinde, yazdığı eserler, üst üs­ te basılır, su gibi satılırdı. Aynı şeyi söyleyebilmek, bugün için mümkün görünmüyorsa, bunun ‘som ut’ sebebi, az önce yukarda belirttiğim, ekonomik ve sosyal gelişmelerdir; o yıllardan bugüne, toplam nüfus içinde, köylülük oranının ciddi şekilde düştü­ ğü kesin; ekonomik ve sosyal münasebetlerin, cid­ di şekilde istikamet ve mahiyet değiştirdiği de!

Peki, ne yapalım? Fakir Baykurt’u okumayalım mı? Öyle şey olur mu hiç? Tam tersine, öyle bir

toplumsal ortamda yaşamaktayız ki, -Cumhu­ riyetçi, Kemalist, Sosyalist, Komünist- bütün ‘solcuların’, ‘eleştirel gerçekçiliğe’ sahip çık­ masının tam sırasıdır: işe, bir Fakir Baykurt romanıyla başlamak, tabii, en güzeli!

http://www.prizma.net.tr/AILHAN http://www.bilgiyayınevi.com.tr./ailhan Faks/0-212/260 1988

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

In contrast to other tumor suppressor genes, the two most common mechanisms for loss of p16/CDKN2 function are homozygous deletion and loss of transcription associated

Ahmet Altıner, Enstitülerdeki “ iş içinde eği­ tim ” uygulamasını şöyle özetliyor: “ Köy Enstitüleri çokamaçlı bir okuldu.. Öğretmen yetiştiriyordu,

FUAT SEZGIN, Geschichte des Arabischen Schriftlums, cilt 8: Lexikographie Bis ca. Fuat Sezgin'in Geschichte des Arabischen Schrifttums adl~~ yay~n~n~n leksikografiyi yani

0| Neden resim — Fikret bey, gazetecilik ten sonra söz edeceğiz,.. önce resim

Manço için yapılan törende eşi Lale Manço, oğulları Doğukan ve Batıkan, Kurtalan Ekspres grubundaki.. müzisyen arkadaşları Bahadır Akkuzu, Ahmet Güvenç ve İzzet Ö z,

Hukuk İzmir şi­ mal mıntakası heyeti merkezi yesi «İstanbul’da miting heye ti başkanlığına ve gazetelere» aşağıdaki telgrafı çekmiştir: I «Sevgili

Tarık Acar «Yarasalar ışıktan korkar.. Her ikisi de kabir­ lerinde rahat ve huzur

Kendi kendine resim çalışmaları yapan, çalışmalarını Osman Hamdi Bey’e gösterip ilgisini çeken ve yirmi-bir yaşında Paris’e gönderilen bu genç, Paris