• Sonuç bulunamadı

Sanatımızda Mahmut Cuda

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanatımızda Mahmut Cuda"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

o

GEÇMİŞİ ANARKEN

MAHMUT CÜDA

A dım n a tü rm o rt’cuya çıktı. Ç ıkar ya! En çok işlediğim ko­ n u d u r. P eyzajla p o rtre az. K om ­ pozisyon d a üçü beşi geçmez. Oy­ sa, ta m boy fig ü rlerle bezenm iş ta b lo lar yapacaktım . H er b iri d u ­ v ar büyük lü ğ ü n d e olacaktı. A çık­ çası, b atılı u sta la rla yarışacak ­ tım . Ç ünkü, o n ların dev y a p ıtla­ rı k arşısın d a ezilmiş, toz olmuş, aşağılık duygusuna kapılm ıştım . K u rtu lm am gerekti. B a nedenle uyguladıkları, tek n ik le ri incele­ dim. U ydukları k u ra m la rı sap­ tadım . Elim e y a tk ın b ir yöntem a ra ştırırk e n yardım cı bilim d a l­ larıy la da uğraştım . (H aram iler) ilk deneyim oldu. K endim e gü­ venim pekişti. Y üreklendim . F a ­ kat, araç-g ereç g id erleri ile iki yıllık em eğim i y u ta n koca tu v al evim de kaldı. İşte o zam an, b am ­ başka ve gerçek b ir devle b u ­ ru n b u ru n a geliverdim . Şaşırdım . H aydi, boya fırça g iderleri ne ise, ne. A m a iki yıl d ah a nasıl b u lurdum ? Ç abuk bitirilecek k ü ­ çük resim ler yap ay ım desem, sü ­ rek li olam azdı. İster iki yıl, ister ard arda beşer on ar gün, aym k apıya çıkardı. Oysa, m em urlara yılda b ir ay izin vardı. O da alı­ nabilirse eğer. B u d u ru m k a rşı­ sında boş v a k itle ri kollam aktan, ara sıra da ü stle ri a tla tm a k ta n başka olanak yoktu. Ben de öyle yaptım . B ir y an d an da d e rt o rta ­ ğı bildiğim m eslektaşlara d ay a­ nışm a önerdim . Tek aracım olan dilim elverm edi. B u böyle gelm iş böyle gider, ressam lık b u d u r, k a ­ nısını değiştirem edim .

B a tın ın ü n lü u staları, hiç kuşkusuz, ü stü n y etenekli k işiler­ di. A m a yinelem ek g e re k tir ki, P erikles’in A tin a’sından b u yana, h er b akım dan ileri u y g arlık lara rastlam ışlar, k en d ilerin i sanata adam a ç la n a k la n bulm uşlardır. Yoksa, k u ru k u ru y a yetenekle v arlık la rın ı d u y u ram d aan göçüp giderlerdi.

S in an ’ın A nadolu çocuğu ol­ duğu sap tan m ad an önce kom şu­ larım ızd an birisi k en d i soyların­ dan devşirm e o lduğunu ileri s ü r­

m üştü. Y unus K âzım K öni de «öyle olsun, am a koca S in an ’ı ta rih le rin in neresine sığdıracak­ lar» diye k arşılık verm işti. Sığ- dıram azlardı elbet. N itekim , Os­ m anlI İm p arato rlu ğ u görkem ini yitirm eye başlayınca bizde de Si­ n a n ’la rın ark ası kesildi. Yapı, y a ­ nı sıra da bezem e sanatlarım ız ulu sal k ü ltü r tarih im izin d e rin ­ lik lerin e göm ülüverdiler.

Resme gelince, yapı sa n atın ­ daki gibi anım sadıkça öğünüp avunacağım ız göm ülerim iz bile yok. Yok oluş n ed en leri de o r­ tada. O sm anlIların yükseliş dö­ nem inde dinsel y asak larla tüm

ilgiler çelinerek engellenm iş, d a ­ ha sonraları siyasal ve ekonom ik b u n alım lar kom am ış, ancak yüz yıl k a d a r önce b a tıd a n görerek açılan b ir okulla başlatılabilm iş- tir. Ne v a r ki, ressam larım ız ça­ bucak a rtıp ta sergiler sıklaşıve- rince nicelikle nitelik k a rıştırıl­ mış. İşlerin tık ırın d a gittiği sa­ n ıla ra k okulla y etin ilm iştir. Oy­ sa, o k u lu n işlevi m ay an ın e k ­ m ek tek i fonksiyonuna benzer. S a p a tı b aşlatır, y en i ve taze ele­ m a n la rın yetişm esine k ay n ak lık eder. D oğrudan gelişme, aşam a sağlayam az. B unu k an ıtlam ak için y irm i resim lik k ü çü k bir serg in in o rtalam a g id erleri ile gündelik h esap ların a b ir göz a t­ m ak y eterlid ir.

U zun k e n a rı 50 - 60 cm. olan ıorm al boyda b ir resm in araç - gereç g id e r i: 750 x 20 = 15.000 lira. Sergi a ltı ayda gerçekleşe­ ceğine göre gündelik t u t a n : 350x 180 = 63.000. Toplam; 78.000 lira. B una davetiye, posta, ta şı­ m a, kokteyl, salon k irası giderle­ ri de eklenirse, 90.000 liray ı b u ­ lur.

Ressam ın kazancına gelince, yine ortalam a, beşer binden sa­ tacağı beş-altı resm in toplam de­ ğ eri 20-30 b in lirayı geçmez. Bu gelirle yaşam güvence altın a alı­ nam ayacağına göre ressam ların artm ası, serg ilerin sıklaşm ası k e­ sinlikle olası değildir. Am a olu­ yor. Ç ünkü ressam sanata v e rd i­ ği em ek karşılığında yaşam ıyor. Geçim ini sağladığı başka b ir işi v ard ır. Boş günlerinden y a ra rla ­ n a ra k resim yapıyor. Y apıtları birikince de sergisini açıyor. Bu d u ru m ve tu tu m a göre de, sana­ tın d a ilerleyip gelişmesi beri d u rsun, yeteneği tav ın d a iken yeterince çalışam ayacağı için k i­ şiliğini b u lam adan katılaşıvere- cektir. Nitekim , Çallı kuşağından b u yana, ressam larım ız hep baş­ langıçta iken b iraz ilerlem işler, so n raları gittikçe k ötüleşen te ­ k erlem eler yapm ışlardır.

G elin görün ki, varılam az olası bu b erb at sonuç, kim se üze­ rin e k o n d u rm ak istem ediği için, görm ezlikten gelinerek örtbas edilm ektedir. B u yüzden hiç b ir önlem alınam am akta, kısa sü re ­ lerle d u ra k la y a n k u şak lar da omuz om uza geliverm enin şaşkın­ lığı içinde k arşılık lı değer çekiş­ mesi y a p m ak tad ırlar. Öyle ki, sağ d u y u çiğneniyorm uş, sağlıklı düşünceler sa p tırılarak yozlaştırı­ lıy o r ve to p lu m aldatılıyorm uş, hiç önem i yok. Y eter ki k a rşıtla ­ rın ı pes e ttirip ü stte kalsınlar.

S anat k ü ltü rü m ü zü g eliştir­ m ekle görevli olanlara bakılırsa, dışalım resim sanatım ızın, sanki geçmişi v arm ış gibi, gelecekle bağ larım k u ra ra k değerleri o rta ­ ya çık arm ak am acında im işler Bu am açları da (resim yap, se r­ gile, sat) sloganının bencilliğine, kapkaççılığına, kısırlığına, bilim dışılığm a karşı imiş! H ani «dam ü stü n d e saksağan v u r beline kaz­ mayı» dense yeridir.

Sonra yine bakıyoruz ki, se

(2)

gi düzenliyorlar. İlerici, atılım cı, öncü girişim lerin d eğ erlendirile­ ceği (yeni a k ım la r)ı ödüllendire- ceklerm iş!

O nasıl b ir ressam olm alıdır ki, A kadem i’den diplom a a lır al­ maz h e r hangi b ir göreve a ta n ­ m ak için k en d in i D evlet k a p ı­ sında bulsun, hem de atılım cılık, ilericilik, h a ttâ öncülük gibi fan- ta stik n itelik lerin akıl alm az y a ­ rışm asına katılabilsin?

MAHMUT CÜDA — «Natürmort 60x54 cm.

O nasıl b ir jü r i olm alıdır ki, gökten zenbille in sin de, peşin y arg ılara uym az, eldeki ölçülere sığm az ilericiyi, öncüyü sap tay a- blisin?!

B alık b a şta n kokarm ış. K o­ k a r besbelli. H em de tü rü sü r- rüğünce. Ç ünkü san at işlerim izi y öneten k u şa k la rın güdüm ünde yetişen ressam larım ız da u y u r - gezer dürü m d alar. B edenleri Y u rtta, yer-içer, y a ta r-k a lk a r, çoluk-çocuğa k a rışırla r. R uhları

B a tı’da, h a bre, san at ak ım larım k o v alarlar.

K im i kez in san lar için uyuş, tu ru c u da g erek lid ir. K an serli­ ye m o rfin şırınga edilm esi gibi, başka b ir seçenek kalm am ışsa elbet. F a k a t ressam larım ız için v ar. H em de çok. H iç değilse, M eksika’lıla rd a n alacak ları ders var. O zam an belki, düşle g e r­ çek arasın d a bocalam aktan k u r ­ tu lu r .sağduyuya k av u şab ilirler.

1950» tuval üzerine yağlıboya.

«M arifet iltifata tabidir» d i­ yen, sa n atın şaşmaz k u ram ım sap tay an biziz. A m a bizim re s­ sam larım ız b ir yolunu yordam ım b u lu p da uygulayam ıyorlar. A n. laşılan k u ra m la rın tersin e de yorum lanabileceğinden h a b e rle ri yok. B ekliyorlar, b e k liy o rlar ki b irile ri çıksın. O nların tü m d i­ lek lerin i oluştursun! Oysa, böy­ le b irile ri hiç eksik olm am ıştır. Y urt, ulus, k ü ltü r, toplum sal sa­ nat, ilerici sanat, çağdaş sanat,

evren sel sanat, h a yetiştik, h a yetişiyoruz dem işler, ressam ların sırtın d a n kazanıp b ir güzelce ya­ şam ışlardır.

G erçekte ise, T ü rk to p lu m u - nun, iyi-kötü, dedelerden kalm a b ir k ü ltü rü v ard ır. O nunla y u ­ v a rlan ıp g itm ektedir. Resim gi­ bi, dinsel b ask ılar süresinde gü­ nah, sosyal b u n alım lar sırasında da gereksiz uğraş sayılm ış bir sanata, istese de, hem en sem pa­ ti duy u p ilgi gösterem ez.

A ynı to p lu m u n birey lerin d en oluşan H üküm et ise, sorum luluk d uygusu ile ilgilenm ek ister. Ama uzm an h k k u ru m u sandığı okulu a ra y a sokar. O kul da, k u ­ ru lu şu gereği, san atı b aşlar du­ ru m d a tu ttu ğ u için ressam lara öğrenci işlevi yapar. Ya da, eli­ ne geçen yetk iy i rek ab et aracı olarak k u llan ır. Hoş, y etkili ol­ su n olm asın, eloğlu bu, insanın gözyaşına bakm az k i... Ö rg ü tle­ nip dayam şm adıkça ellerinden k u rtu lm a k olası değildir.

A slında b ir san atın v a r ola­ bilm esi için, eski yazılarım ız ve­ y a k ilim lerle halılarım ız gibi, k en tle rd e n köylere k ad ar u zan ­ ması, sara y la rd a n kulübelere k a ­ d a r girm esi, to plum un bağrına sinm esi g erek tir. B u bakım dan ulu sal k ü ltü rü m ü ze girem em iş h erh an g i b ir sanata gönül v erip uğraş ed in en ler (hasb’el-kader) idealist olurlar. İdealist oldukla­ rın a göre de ne yapıp yapıp m a­ rifetlerin e iltifa t sağlam akla y ü ­ k ü m lü d ü rler. Yoksa, yetenekleri onları korum az. Sessiz sedasız si­ linip giderler.

İşte, yaşam ım süresince hep bu biçim söylendim ve yazdım . G ücüm yettiğince girişim lerde de bulundum . A kıntıya k ü re k çektiğim i sezem em iş olabilirim . A m a hiç de p işm an değilim . A r­ tık bastığım toprağı, soluduğum h avayı iy i tanıyorum . S an atta v ardığım n oktayı da, ilerisi geri­ si ile, açık-seçik görebiliyorum . B atılı u sta la rın yüceliklerine ge­ lince, doğup y aşadıkları ortam a bağlıyor, pek üzülm üyorum . Üs­ te lik avunab iliy o ru m da. Belki, diyorum , o n lar da günlerinin, en erjile rin in büy ü k bölüm ünü k a rto ğ raflık y ap arak tü k e tseler- di benim k ad ar da başarılı ola­ m azlardı.

(3)

MAHMUT CÜDA: BİR RESİM USTASI

ÜZ DEMİR ALTAN

Resim sanatım ızın geçm işini bugün, yeni b ir gözle incelediği­ mizde, tarafsız olabilm eye daha çok olanak bulabildiğim izden, d ik k ate değer b ü tü n ay rın tıla rı yanılm a oram en aza inm iş ola­ ra k görebiliyoruz.

G eçen zam an lar içinde T ü r­ kiye’nin geçirdiği sü rek li sa rsın ­ tıla rın doğal gereği olarak, önem ­ li b ir k ü ltü re l sıçrayışın olm ayışı, h e r konuda olduğu gibi sanat ko­ nusunda da tek te k h e r sorunu uzun düşünceye g erek b ırak m a­ yacak biçim de gözler önüne se r­ m ektedir. A ncak kişisel olanakla­ rıy la gelişm eye k atk ıd a b u lu n ab i­ len sanatçı, k itlen in itici gücü ile beslenen diğer ülke san atçıla­ rın a oran la çok zor k o şu llar a l­ tın d ad ır. Böyîece, birkaç önder sanatçı, o rtam ın ın çok üzerinde olağanüstü b ir verim le m em leket sanatım ay ak ta tu tm a k ta d ır.

G enel olarak biz, sanatım ıza önem li k atk ısı olan ilerici re s­ sam larım ızı (p rim itif dönem sa­ n atçıları dışında) b a tı resim akım larını gecikerek de olsa, T ü rk iy e’de en başarılı uy g u la­ y a n la r arasın d a ararız, çü n k ü b i­ liriz ki b ü tü n gelişm e olanaksız­ lık ları ile b atın ın dışında ve ge­ risinde kalm ış bu ü lkenin sa n a t­ çısından pek özel çıkışlar bekle­ yecek k a d a r hayalci olm am ak ge­ rekir.

Yine deneylerim ize göre, y ü ­ rü rlü k te olan ak ım lara karşı ay ak direyen, direnç gösteren sanatçı ya geri kalır, veya başka b ir b akım dan y aşanılan g ü n ler­ d en u zak ta kaldığı için özgün görülm eye başlanabilir. Bu, geri kalm ak la değişik ve farklı ol­ m ak arasın d ak i d u ru m u iyi ay ırm ak gerekir. H erhalde bu İkincisi, bazı önem li sanat olay­ la rın ın doğum nedenidir. M ah­ m ut C üda’yı bu, söz konusu h e r iki d u ru m içinde bulm ak ve a n ­ lam ak gerekiyor.

C ûda’m n ilk özelliği, sanat yaşam ı boyunca değişm eyen sti­ lin in sav u n u cu lu ğ u n u y ap ark en ödün verm em esi, in an çların ın çok defa çağın gerisinde kalm ış k a ­ nışım u yandırabilecek n itelikte

görü n m elerin in bilincinde olm a­ sına rağm en, yine geri dönm e­ m esidir. B u d u ru m u açıklayacak tek yargı, C û d a’m n k a ra rlılığ ı­ dır. H em b u k ara rlılık , b ü tün y a şıtla rın ın ve çevresinin ta m a ­ m en o ndan a y rı y ö nlerde h a re ­ k et ettiğ i ve san at ortam ının d ik k a tle rin i k en d i ü zerlerin e çek tik leri dönem e rastlam ası y ö n ü n d en ilginçtir. 1940 - 70 y ıl­ la rı Fov ve K übist resm in yerel g ö rü n ü m leri ve daha sonra so­ y u t san at o layının çevredeki yansım asıyla dolu b ir dönem dir. Yani, T ü rk iy e’de u y g u lan an y e­ ni resim , tek n ik perfeksiyonizm ’ d en özellikle kaçınıyordu. B urada çağdaşlarının C ûda’yı an lam am a­ la rın ın en açık nedenini bu ld u

-ğum u sanıyorum . Ve belki şu gerçeği söylem enin y a ra rı var; o dönem de b ir Picasso, M atisse, Dufy, B raque olayı san atçıları­ m ızda doğaya ve olay lara ger­ çek ve çıplak görünüşü ile bağ­ lan m ak cesaretini bırakm ıyordu. Ne v a r ki d u ru m ortad a. Bu ü n lü san atçıların dışında önce, T ü rk iy e’n in ilgilenm ediği bazı B atı kaynaklı kişi ve akım lar, ta ­ m am en fa rk lı fikirsel so ru n ların ■ ü zerindeydiler. Sonra b ü tü n on­ la rın da dışında yeni olay ve h a re k e tle r oluşm ak ü z e re y d i C ûda’m n sanatı kuşkusuz, önem ­ li oran d a içgüdüsel de olsa, bu en sonuncu örneğin kapsam ı içindeydi ve doğal o larak çev­ resine epeyce ay rı ve yabancı kalıyordu. C ûda’n ın

gerçekçili-ğindeki sırları b ir naif ve kapalı çevre sanatçısının bilinçsiz ve rastlan tısal davranışı olarak da görm em iz olanaksızdır. • Cüda, aydın ve düşünen b ir sanatçı olarak, san atın doğal evrim i ile kendi gelişm e süreci arasındaki dengeyi bulm uş ve en uyg u n o r­ tam d a bu fidan ile toprak uyuş­ m asını, veya bu dakik b uluşm a­ yı sağlayabilm iştir. Kişisel g er­ çeğin, çağdaş ü slu p ta söylenm e­ sinde söz birliği de desek, y e­ ridir.

B u gerçekçilik, doğam n h e r­ kese göründüğü yüzüyle hiç iliş­ kisi olm ayan, ilginç b ir yorum gerçekçiliğidir. K avrayış sın ırla­ rım ızı zorlayacak k ad ar olağan­ ü stü b ir düzeyde d u rm ak tad ır;

m antıksal m ekan yerleşm esi y a­ nında, bazen um ulm adık bir p lan ın özellikle netliğe b ü rü n ­ mesi, hacım olayının gerçekleş­ mesi için ışık gölge, fak at göl­ genin kirletm ed iğ i bir koyuluk. H er ay rın tıy a aynı derecede v e­ rilm iş önem, ve aynı anda b ü ­ tü n ü n egem enliğinde bir huzur, sessizlik içinde sadelik. Bu ses­ sizliği, geleneksel Osmanlı - T ürk sa n atın ın tek seslilik k a v ra m ın ­ d an soyutladığım ızı da belirtm ek gerekir. Bu resim lerde h e r h a ­ liyle k o n u n u n seçim inden d ü ­ zenlenm esine k a d a r eş değer bir em ek, b ir önem sem e eşliği g ö rü l­ m ektedir. H er köşede aynı te k ­ nik sü rek lilik egem endir. Aynı anda ve kolayca uygulanm ış k a ­ nısı uyan d ıracak tek n ik ra h a tlı-M ahm ut Cüda ve Ö zdem ir A ltan zam an zam an b ir ara y a gelip sa n a t k o n u ların d a sohbet e d e rle r...

(4)

ğı. S an atın geleneksel «zıtlıklar» yasalarını hiçe sayan ışık y a ­ nında ışık ve te k ra r ışıklar, ay­ dınlıklar. C ûda’n in özellikle son y ıllard ak i resim lerin d en olağan­ ü stü b ir aydınlık taşm ak tad ır. Ö rneğin çizgisel veya değerlerle ilgili ritm le ri ikinci h a tta daha geri p lan lara itecek k a d a r k a ­ ra rlı ve anlam lı b ir ışık başlıca resim öğesidir. Z aten düzenlem e" deki bu ışık ve aydınlık seçimi, geleneksel klasik resim le hiç iliş­ k ilerin in olm adığının, bu tü r le r ­ den hiç etkilenm ediğinin ilk k a ­ nıtıdır.

Pop, h ip er realizm , foto re a ­ lizm •akım larında san atçım n su ­ nacağı gerçeğin seçim ini y a p tık ­ ta n sonra görevini tam am lam ış olm ası prensibi, h e r sanatçıda kendi özelliğine göre yine deği­ şik anlam lı sonuçlar getirm ek ­ tedir. C ûda’n ın n a tü rm o rtla rın ı y a p a rk e n gösterdiği aşırı gerçek­ çilik, aynı an d a puslu b ir a t­ m osferin gelişm esini sağlam ak­ tadır.

G erçekçi n a tü rm o rt, T ü rk i­ y e’de bugüne k a d a r ya b ü yük u s­ ta la rın etkisiyle yapıldı, veya iş­ ta h açıcı ve süsleyici olm aları dolayısıyla. Cüda n a tü rm o rtta portakalı, B uda heykelini, k u m a­ şı n et b ir gerçeğin hiçbir görü­ n ü m ü n ü gizlem eden söylem ek am acıyla k u llanıyor. Ne k ad ar öğretici resim ler b u n la r... En azından bu k a d a r gerçek k o n u ­ şan, böylesine gördüğünü aynen a n la ta n kişinin, yine de böylesi­ ne özel b ir üslup sahibi olabi­ leceğini gösterm esi bakım ından öğretici.

Cüda, yağlıboya resim lerinde b ir n a tü rm o rt ustasıdır. S an atı­ n ın ilk ve b elirgin özelliklerin­ den b iri olan d u rağ an kitle, n a ­ tü rm o rtta ta m anlam ıyla uygula­ nabilm e olanağım bulm aktadır. K endisinin özellikle olm am akla birlikte, ilgi d u yduğu peyzaj ko­ nusunda san atın ın ön plandaki nitelik lerin i uygulayam ayışının nedenlerini, canlı doğanın h a re ­ k et yeteneği ile C ûda’m n cansız olana k attığ ı anlam ın çelişik d u ­ ru m u n d a aram ak gerekir. Y ani o, cansız doğayı, özel tek n ik ve a n ­ latım dili ile saptarken, canlı do­

ğanın kendi başına buy ru k lu ğ u n a ayak u y d u ram am ak ta, b ir anlam

-MAHMUT CÜDA — «P ortre. Fahire Gürelliler, 1936» kurşun kalem, 31.5x23.5 cm.

MAHMUT CÜDA — «Natürmort, 1978» tuval üzerine yağlıboya, 30x37 cm.

MAHMUT CÜDA — «Natürmort, 1976» tuval üzerine yağlıboya, 57x42 cm.

da onunla dialog anlaşm azlığına düşm ektedir. Bu arad a yine de b u genel yargıyı te rs yönde zor­ lay an ö rnek olarak, peyzajında dalgalar ve b u lu tla rın h a re k e t­ le ri b ir anda kişisel üsluba bo­ y u n eğm ektedirler. B u resim , d i­ ğer doğa g ö rü n tü lü ko n u ları için­ de san atçım n kişiliğine kesin bağlılığı b akım ından b ir ay rıca­ lık taşım ak tad ır.

Desen p o rtreleri, kişiyi tek b ir anında d o n d u rm ak tad ır. Bu sü rekliliğin anlatım ı dem ektir. K işinin te k b ir an lık yaşam ının anlatım ı b ir a n önce ve b ir an sonrayı çağırır, ve b u b ü tü n bir yaşam ın an latım ım am açlam ak dem ektir. Y ağlıboya resim lerde k o n u n u n doğal b o y u tların a son derece b ü y ü k b ir saygıyla b ağ­ lılık d u y a rk e n desenlerde, k a r i ­ k a tü r ve illü strasy o n am acıyla y ap tık ların d a sanatçı adeta k e n ­ dini sın ırlay am am ak tad ır. K işile­ ri son derecede büy ü k b ir başa­ rıy la k a ra k te rize eden bu desen­ lerde sanıyorum ki sanatçı, v a­ rılm ası pek güç b ir deform asyon yöntem iyle, resim lerin in p re n ­ sipleri dışında, diğer ü s tü n 1 y e te ­ nek lerin i gösterm ektedir.

M ahm ut Cüda, b u ülkede, bu geri itici h e r olum suz etk en in b u ­ lu n d u ğ u çevre ve ko şu llar içinde, önem li işler y apabilen diğer k i­ şiler gibi, bazı sırla r saklıyor. Yani açıkçası olum suz herşey için, başarısızlık için, yenilgi, sapm a, yozlaşm a için u y gun olan ortam da sessiz ve gösterişsiz bir yücelik y aratab iliy o r. B u sırrı, te k ra r kişisel güç olarak açıkla­ yalım . 1976 yılında DGSA salon­ ların d a düzenlenen sergisi dola­ yısıyla y ay ın lan an katalogda «Türk resim san atın ın e n b ü y ü k isim lerinden birini, M ahm ut Cû- d a ’yı A kadem i salonlarında sa­ nat çevrelerine sunm anın bu k u ­ ru m u n b ir üyesi olarak verdiği g u ru ru , benim le paylaşm akta olan sanatçı ve ö ğ re tim üyesi ark ad aşlarım adına belirtirim ,» diyordum . Şim di ise, h e r sanat çevresinde tartışılm az isim o ld u ­ ğu çoktan k a m tla n a n ve b ü tü n d ik k a tle rin üzerinde toplandığı sanatçı için, o sergi girişim i ile öncelik şerefini kazanm ış olm a­ n ın g u ru ru ve sevincini d u y u ­ yorum .

(5)

tÇÎ VERİN GİTSİN MAHMUT CÜDA’YI...

SEZER TANSUĞ

M ahm ut C ûda’m n resm i h a k ­ k ın d a k o n u şm ak tan çok, kalem e aldığı b ir risale üzerin d e d ü şü n ­ d ü k lerim i b elirtm en in dah a y a ­ ra rlı olacağım um arım . M. C üda’ m n zarif, özenli ve yapıcı b ir kişiliği y ap ıtların d a yan sıtm am n ötesinde, k esk in b ir sanatçı e t­ k inliğini b erab erin d e getirdiği k anısında değilim . Cüda, b ir re s­ sam olarak, Zeki K ocam em i’nin izleyici b ir üslûp yoldaşı, a y ü c a M ünih’de H ans H ofm ann atö ly e­ sinde- b ir ik i yıl b irlik te çalış­ mış olduğu b ir ark ad aşı idi. Ko- cam em i ile Ali A vni Çelebi, bu A vru p a deneyim inden sağladık­ la rı y a ra rla rı ülkeye san atsal b ir d ev rim niteliğinde y a n sıttılar. M. C üda ise daha çok, iyi niy etli b ir sanatçı örgütçüsü o larak uğraş verdi. N am ık İsm ail atölyesinde geçen b ir yıllık asistanlık süresi k u ru m la bağdaşam adığını akla getiriyor. A ncak b ir yıl sü ren in sonunda ay rılm an ın iç yüzünü kesinkes k av ray ab ilm ek olanağı yok. Bu görevi o sırad a B u rsa ’da resim öğretm enliği y ap an ve genç b ir k ad ın sanatçı olarak sofu b ir çevrede hayli y ad ırganan, re ’leri ğı telâffuz eden, P arizien giyinen, kanser hastası olan ark ad aşı Hale A saf’a becayiş (k arşılık lı görev y eri değiştirm e) su retiy le b ıra ­ kıp kendisi B u rsa’ya gitm iş. (H a­ le A saf b ir kaç y ıl asistanlık gö­ rev in i s ü rd ü rd ü k te n sonra P aris tu tk u su n u yenem eyip b u ü n lü kente dönecek ve b ir h ay li sefa­ let g ü n lerin d en sonra in tih a r ed erek yaşam ına son v erecek tir.)

M. C üda B u rsa ’d an sonra T rak y a illerim izden b irin e atan ıp orada evleniyor; sonra da İsta n ­ b u l’a dönüp E debiyat F akültesi C oğrafya bölüm ünün h a rita re s­ sam ı o larak çalışıp em ekli oluyor. Benim de ayni fak ü lten in çatısı altın d a bu lu n d u ğ u m 1949-1956 arasın d a tanışm ak kısm et olm a­ mış. İzm ir’de 1978 sonlarında, A k b an k ’ın galerisinde açtığı se r­ gisinde ancak u z a k ta n tan ışab il- aim . Bu aşinalığı p ekiştirm ek d a ­ ha so n raları b ir İstan b u l atm os­

feri içinde m ü m k ü n olabilirdi, öyle de oldu. B u Haliç m an zara­ lı atm o sferin ta d ın ı k açırm ak is­ tey en sm irniotis h u su slar ü z erin ­ de durm ay acağ ım .

Bizde risalecilik v ard ır. Za­ m an zam an b e n de yaparım , M. Cüda, yazıya b a şlark en sözünü ettiğ im risalesinde, T ü rk iy e’de sanat eğitim inin so ru n larım ird e ­ liyor. (B ir ikinci risalesi daha v a r ki, onda da N u ru llah B erk ’le bir hesaplaşm aya giriyor. B u ikinci risaleye h in i h a cette değinm ek ü zere şim dilik dokunm ayacağım .) D eğineceğim risale (BİR BAR­ DAK YAĞMUR SUYU İÇİVE- RÎN G İTSİN ) adım taşıyor. O- k a d a r akıcı b ir dille yazılm ış ki, değm e y a z a rın yapabileceği bir iş değil ve içeriği yönünden önem ­ li y ak laşım larla dolu. D üşünce­ le rin a y rın tıd a k atıld ığ ım ve esas­ ta k atılm ad ığ ım y an la rı var. G e­ nelde risalen in asıl am acını D ev­ let G üzel S a n a tla r A kadem isinin, b ir G üzel S a n a tla r Ü niversitesi haline dönüşm esine karşı çıkm ak olu ştu ru y o r. B unu y a p a rk e n de bilim ve san at ay rım ın ı belirle­ m eye çalışarak, ak adem ik k a ri­ y er h ierarşisin in sanatçı y eten e­ ğiyle bağdaşam ıyacağım v u rg u la ­ m ak istiyor. U y an d ırm ak isted i­ ği izlenim , sadece ve sadece a k a ­ dem inin, ün iv ersitey e dönüş­ m ekle akadem ik k a riy e r so ru n u ­ n u n yozlaşacağı fik rin d e yoğun­ laşm ak tad ır. M. C üda genel ola­ ra k T ü rk iy e’de tü m ü n iv e rsite ­ leri bağlayan k a riy e r yozlaşm a­ sını yeterince v urgulasaydı, ak a ­ dem inin ergeç ulaşm ayı am açla­ dığı b ir sonuca y üklenm ekle ye­ tin m e k te n dah a an lam lı b ir iş yapm ış olurdu. Bazı kaçam ak de­ ğinm eler yap m ak la b irlik te bu tem el soruna yaklasam adan, d ü ­ şüncelerini A kadem i aleyhine iş­ letm ek istiyor. D ü şü ndüğünü ile­ tirk e n d ü ştü ğ ü önem li b ir çeliş­ ki, akadem ideki k u ra m sa l sanat eğitim inin, fak ü lted ek i geniş bo­ y u tla ra kıyasla d a r olduğuna de­ ğinm esidir. Oysa A kadem i bu yolda son y ıllard a b ir h a y li e t ­

kinleşm e yolundadır. Ne v a r ki bu etkinleşm enin program ı, el­ b ette söz konusu fak ü lten in sa­ n at ta rih i eğitim i yap an ve dört beş ay rı sertifik a v eren bölüm ün­ den fark lı olacaktır. A kadem i li­ selere sanat ta rih i öğretm eni ye­ tiştirm ez, ancak m ezunlarından b ir kısm ının y eterince gelişmiş b ir m üzecilikle sıkı bağlantısı olabilir. G erçi uzun yıllar lise­ lerde sanat ta rih i öğretm enliğini de resim hocaları üstlenm işlerdir, am a bu o ran giderek azalm ıştır. A zalm alıdır da, çünkü ressam öğ­ retm ene sanat ta rih i dersini y ü k ­ lem ek, h e r iki dersin de ayrı ayrı ciddiye alınm adığının bir işaretid ir. A kadem i sanatçı y etiş­ tirsin, resim öğretm eni yetiştir.: m eşin diyor, M. Cüda. O nun gali­ ba değinm ekten kaçındığı husus, k a riy e r hiy erarşisi değil de y ete­ nek hiyerarşisidir. (Belki de bu gerçek h iy erarşid e m ensup oldu­ ğu düzeyi kabul etm ek istem iyor, o yüzden.) A kadem ide sanatçıla­ rın üstesinden gelm ek zorunda oldukları ku ram sal yaklaşım y ü ­ k ü m lü lü k lerin i de, M. Cüda sa­ natçılıkla pek bağdaştırm ıyor. Gelgelelim , A kadem ide san atçı­ la rd an istenen ku ram sal y eterlik tezleri ince elenip sık d o kunm a­ ya bile başlanm ıştır. H azırlanan tezlerin ü n iv ersitelerin san atla il­ gili bölüm lerinde yapılan dokto­ ra, doçentlik ve p ro fesö rlü k ’ tez­ lerine kıyasla çok daha ü stün n itelik te olanları v ard ır. En azın­ dan tü m ü b ir sanatçı duyarlığı ile ku ram sal so ru n lara eğilm ekte, ü n iv ersitelerin ilgili bölüm lerin­ de, inşam nerdeySe fıtık edecek olan bilim adam ı soğukluğuna düşm em ektedirler. O nların pek çoğu gibi, topladıkları kuram sal m alzem eye bilim kılıfı giydirm e­ ye kalk ışan yöntem şablonculu- ğuna da başvurm am aktadırlar» Ü m it ederiz san atları e tk in oldu­ ğu oranda, o n la n d erin b ir bilinç aşam asına ulaştırabilecek olan k u ram sal çab aların d ak i içtenlik ve sıcaklığı yitirm ezler. Z aten b u n u n yitirilm esi yetenekli sa­

(6)

natsal etk in lik lerin in de çaptan düşm esi anlam ına gelir.

Sayın M .Cüda san atçılar için b u işleri gereksiz görüp, N u ru l­ la h B erk ’in SANAT ÇEVRESİ’ n in 9. sayısında y ay ın lan an yazı­ sında savunduğu, san atçın ın teo­ rik alanda ü st b ir düzeyde etk in olabileceği h ak k ın d ak i görüşüyle de dolaylı olarak çatışıyor. Gerçi N. B erk ’in görüşü k a riy e r a k a ­ dem ik açısından değildir, kendisi ikinci sım f örneklem elerle, sa­ n atçın ın san at y ap ıtım alelâde bir eleştirm enden d ah a iyi a n lay ab i­ leceğini savunuyor. (Ü m it ederiz, sayın B erk bizim gibi salt k u ­ ram sal disiplinden gelen, ressam m essam olm ayan, hele başarısız b ir ressam geçm işi hiç olm ayan eleştirm en ve sanat yorum cula­ rın d a n dah a iyi tah lil ve y o ru ­ m u biz san atçılar yaparız dem e­ ye k a d a r işi vard ırm ay acak tır. D ün yapılıp gitm iş olan övgü ya da yerg in in yarın, bizi hiç bağ- lam ıyacağını unutm am alı.)

M. C üda san atçılar ödül v e r­ m e işlerine katılm asın, b irib irle- rin i ödüllendirm esin, h a ttâ za­ m an zam an kendi k endilerine ödül verm esinler diyor, k i bunda h aklıdır, k a tılırım düşüncesine. Z am an zam an, b ıra k ın şu seçim işini tek başım a ben yapayım de­ diğim de, şaşkın şaşkın yüzüm e b ak an ları var. B u şaşkınlığın n e­ deni benim iyiyi ayırdedebilen d ü rü stlü ğ ü m ü bilm edikleri için değil, k endilerine güvenleri tam olm adığı içindir. B ir geniş ta b a n ­ lı, sözüm ona dem okratik, o k u ­ ru m d an bu k u ru m d a n seçici adam çağırm a siyasetinden b ir tü rlü , vazgeçilem iyor. H er neyse, bu işin üstüne daha çok varacağım için şim di kesiyorum .

M. C ûda’m n ileri sü rd ü ğ ü n ü n aksine, DGSA da akadem ik k a ­ riy e r yozlaşm ası biçim inde bir ta v ra rastlanabileceği söylenemez. H a tta bu açıdan son derece m ü­ sait olan M im arlık bölüm ü çev­ relerin d e de tem el k ay g ın ın sa­ n atsal olduğu açıkça görülebilir. DGSA geleneği içinde m im arlık b ir sanat olarak kavranagelm iş- tir. M. C üda m im arlık bölüm üne h afif b ir taş a ttık ta n sonra süsle­ me, grafik en d ü stri tasarım ı, sah­ ne dekoru, seram ik bölüm lerini, b u n la r sanat d eğildir diye T at­

bikiye itelem e hayaline b aşv u ru ­ yor. Bu hayal bu bölüm lerde sa­ n a tın gerçekliği k av ran d ığ ı için, DGSA’yı elb ette incitem ez, am a son y ıllard a bazı kesim leri zayıf­ la y a n T atbikiyi incitebilir. İTÜ ye gelince, b u ü n iv ersiten in m i­ m arlık fakültesinde, mi idarinin b ir sanat olarak k av ran d ığ ı y e­ gâne bölüm M im arlık T arih i bö­ lü m ü d ü r. A şırı ölçüde sistem m istem m istifikasyonuna b a şv u r, m asa zam an zam an, d ah a iyi y a ­ pacak b u bölüm . O rada yap ılan iş sadece (M im arlık T arih i ve R estorasyon E n stitü sü «Sanatı») uğruna olm am alıdır.

MAHMUT CÜDA — «Ali Çele. bi, 1944» kurşun kalem.

M im arlığın b ir sanat olarak k a v ra n d ığ ın ın son derece şüphe­ li olduğu, alabildiğine ticari k ay ­ gılara dönük işlev spekülâsyonla­ rın ın geçerli kılındığı b ir m im a r­ lık bölüm üne, E.Ü. Güzel S a n a t­ la r F ak ü ltesin d e rastladığım ı ifa ­ de etm eliyim . A yni fakülte için­ de y e r alan Sinem a, T iyatro, M u­ siki, Biçim sel S a n atlar bölüm le­ rin d e de akadem ik k a riy e r h iy e­ rarşisi so ru n u n a karşı p ek acına­ sı b ir d ü şk ü n lü k var. İşte bu fa­ k ü lte konusunda, M. C üda gibi d üşünenlerle hem fik ir olabilirim . Bu k u ru m d a n kazanılacak titrle r ne şim di ve ne de ilerde san atsal yeteneğin zerresin i tem sil edebi­

lir. S an atsal gücü ve yeteneği olanlarınsa, o k u ru m d a m ü stak ­ bel k a riy e r so ru n ları içinde k a r ­ şılaşacakları açm azları şim diden görüyor gibiyim .

B u n u n da ötesinde, bu k u ­ ru m d a sanatsal ve tek n o lo jik sağ­ lam b ir alty ap ı üzerin d e tem el­ lenm eyecek olan titrle r, ü erd e ü niversite sanat eğitim inin e t­ kinliğini zedeleyen, h a ttâ b a lta ­ lam aya k a d a r giden olum suz ro l­ lerin i oynam ak safdilliğine k a ­ p ılabilirler. Bu yolda kaçınılm az tem el akışın sonuçlarından k ay ­ gıyla etkilenerek, titrle re aldırış etm ek etm em ek konusunda b e ­ lirsiz b ir tu tu m ortay a koyan ve bu tu tu m içinde sanatsal b ir a la n ­ da eğitim pro g ram ı v e hedefle­ rin i yeniden düzenleyen b ir y ü k ­ sek eğitim k u ru m u n u n E skişehir A kadem isi olduğu ifade edilebi­ lir.

Sayın M. Cüda gibiler, DGSA m n üniversiteîeşm ekle sanatsal yeteneğin b ir titr u ğ ru n a feda edilebileceğini sanıyorlarsa, sanı­ rım aldanıyorlar. E ğer bu ü n i­ versite eşyasının doğası gereği­ d ir denecekse, o zam an bu m il­ let bu yü k ü k aldırm az diye ce­ vap v erilir. M evcut eğitim siste­ m i kim leri nereye getirm işse ge­ tirm iş, bunda fırsat değil d üpe­ düz im k ân eşitsizliğinin oynadı­ ğı ro l b ü y ü k olm uştur. B u im ­ k â n eşitsizliği de m evcut ü n i­ v ersitelerd ek i akadem ik k a riy e r hiyerarşisine yansım ıştır. Sayın Cüda, h e r u ygar ülkede olduğu gibi öğretim görevlilerine de p ro ­ fesör titr i verilsin, öğretim üyesi zannedilm elerinden b ir şey çık ­ maz, hiç olm azsa ru h sal so ru n lar o rtad an k a lk a r diyor. İlâhi Cüda, o ru h sal so ru n lara titrle re sahip olan yeteneksiz, im k ân fırsatı kollam ış k işiler m üptelâdırlar. G erçek öğretim görevlileri ise, b ırak ın titrd e n y o k su n kalsınlar. F ak at yanlış anlaşılm am alı, şöy­ le ya da böyle y o llard an titre kavuşm uş usta sanatçılar, gerçek b ilginler v a rd ır ki, vızgelir onla­ ra bu tirtle r; ayrıca insanoğlu- d u rlar, hoşlanabilir, sevebilirler de bu ü n v a n la n , eşlerine, sevgi­ lilerine de o n u r v ereb ilir bu, h a t­ tâ öylelerinin taşıdığı t itr biz dev­ le tin unvansız görevlilerine de o n u r v erir.

(7)

MAHMUT CÜDA İLE GEILEN, DÖNENEN

GÜLTEKİN ELİBAL

Y aratm an ın yenisinde ya da yeni y aratm ad a y erin i alm aktan çok, bu yeni y a ra tm a y a da y a ­ ra tm a n ın yenisinde sü rek lilik gösterm ek önem li oluyor. S ava­ şım lar verm ek, deneyim lerin içinden y inelenm eden b ir basa­ m ağı bilincindeki uygulam asında tu tab ilm ek az kişin in ulaştığı b ir yer. İste r bu sab ırlılık deni­ len tu tu m kişiliğinde düğüm len­ sin, iste r inanç kim liğ in in oluş­ tu ru lm ası sim geliği olsun, h er kerresinde az b ir kişi k ad ro su n ­ d a donuyor. Ve de bu donukluk çoğu kez, dinginliğin, sessizliğin evreninden, bazı geçici girişim le­ rin, sözüm ona y itecek g ünlük y a ra tm a la rın ötesinden gecikm iş kalıcılığı v u rguluyageliyor, k e­ n etliy o r geleceğini, geçm işteki aşam aların ın özgünlüğünü de gene bu içeriğinde özümleye özümleye, döneniyor.

İnsansal y a ra tm a n ın genel kavrayışı, hep öznel, doğaçtan ve yolundaki aydın lığ ın d an k aynak- lanageldi. B aşka açıklam a, y a ra t­ m anın gerçeğine çelişkiyi ön er­ m ek ten başka b ir tu tu m da değil­ dir, elb ette...

M ahm ut Cüda b ir üç y irm i- beş yıldan, böylesi b ir y ap ıtlar, y a ra tıla r b irlik teliğ in d e geliyor, yolunu sü rd ü rm e işaretlerin d e görülüyor. U fak tefek, ince, özen­ li, tem iz bir g ö rü n tü n ü n kişisi­ dir, konuşm ağa başladığında ağır ağır ve y o rg u n lu k la rın önünde. Ki böylesi b ir günde, M. Cüda, k arşısın d ak in in yazı ve resim ile resim ve yazı arasın d ak i ilkin oluşan öncelik ve sonralığını b ir­ lik te d ü şü n d ü rtm ek ted ir, ilk in sanıyoruz, resim geldi insanoğlu­ na, yazı ard ın d an , daha mı zor­ du, değil ve önce resim yazıyı oluştu rm u şlu k için zor k av ray ışı­ nı v u rg u lam ak için, kolay d an zo­ ra gidişip tersin d e düğüm lendi. B ir yazı için önce b ir resim y a p ­ m anın zor-kolaylığım orad an b ir yazı-resim kolay-zorluğuna geçi­ şin istenci, bilinci oluşsun iste­ nilm işti, ev ren in kuralsılığında.

Evet, b ir üç y irm ibeş yılın geriye b irik tirip gelen ve

döne-ı<r

n e n k im liğin güçlü girişim ler zincirinde, ilk in resim ve a rd ın ­ d an yazın ın geldiğini, b ir de k e n ­ disine u y g u n ortam ında, belki de önce m ek tu p su yazılarla resm e geçildiği alıp-verm esini deneye­ rek , re sm in in de b u g ü n yazısile, b u n la rın basılabilenlerile, b irlik ­ teliğ in i öne getirm ek, dönenen M ahm ut C üda olgusunu gerçek­ leştirdiğini, e n geçerli başlangıç ve «olmuş bitm iş, diye b ir şey yoktur» deyişine bağlayabilm ek olasılık gösteriyor.

C üda ile gelen’in ikilem ine değinirken, yazı ve resim , resim ve yazım n içiçeliği, kim liğine uy gun b ir g ö recelik /g ö relik /izafiy et getiriyor, denilebilir. Ne varki, bu görecelikte, gerçeklik, özgün b ir u y a rıy a eğilim ve içtenliği tü m çıplaklığında duyduğunca, d u y u rm a y ü rek liliğ in i de b ırak ır, sessizce.

A ydın b ir yalınlık, yalınlığın gerçekliği, d o ğ ru ltu su n d a ödün verm eyi u su n d an geçirm em işlik y a tıy o r M ahm ut C üda olgusunda, Beslenegelen böylesi özüm lem ede çok e rk e n b ir girişim , yaşam öy­ k üsüyle eşdeğerlik g ö sterir ve de bu b ir yönden u y arı ve uy g u la­ m a düzeyini k av ram ay ı am açlar­ ken, aym sürecin diğer yönü gör­ sel ala n ın sessiz ve gösterişten uzaklığını özellikle belgeleyen y a p ıtla r küm esinde alaşım içerir.

Ressam M ahm ut Cüda, öykü, konu, d iy alek tik alaşım dan yazıyı öne alan b ir sa a tle r güncesinde, özenli b ir p o rtrey i, b ir ölüdoğayı, b ir düzenlem eyi ağır ağ ır acele ed en coşkusunda sü rd ü rü r. Bu yoğ u n alaşım , değinilen ikilem ­ d en bazı bazı birisi ve diğeri a d ı­ n a askıya alınm ış gibi y o ru m la­ nacak kısa sü reçler getirse de, genellem esiyle, Cüda, tü m ü u s­ sal d u y arlığ ın d a dengeler ve y a - nısıra, özellikle de, sessiz ve gös­ terişsiz göstergeye, günüm üzde a rtık ulaşılm ış, erk en «acaba?»yı yerin e ve gerçeğinde o tu rtm ak is­ te r

Sanatçı, çekingenliğin getire- geldiği sessizliğini, sanıldığı gibi b ir «tarz» olarak kullanm ış de­ ğil. K arşıtında, çekingenliğinin sesinden b ir belgelem eyi, k a n ıt­

lam ayı, yeni basam aklarda bu lu ­ şarak doğ ru ların değişkenliğinde yeni yorum larıyle gerginliğinde tutabilm eyi am açlam akta. Bu üç yirm ibeş yıl böylesi çabasiyle dopdolu M ahm ut C ûda’m n.

Usta C ûda’nın ikilem i, bir y erlerde bir başka ikilem de de­ m ektir. Ki bu ikilem de değiş­ m ezlik gösterir. Bir yanda sa­ natçı, yaratm asile b ir kim lik; öte­ de ya da çok y akında b irey ve giderek çevre, toplum . S anat y a­ p ıtla rın ın çokluk aracıya, açıkla­ m aya gereksinim gösterm ediği sav ve de saplantısı, günüm üzde geçerliğine karşın, en azından

Mahmut Cüda 1920 yılında (16 yaşında iken) Akademi öğrenci­ liği yıllarında evinde resim ça­ lışırken...

eleştirideki çab aların da etk in li­ ğine verilm esi gereken alanlam a nedeniyle, b ir kaçınılm azlık du­ yarlığım pekiştiregeldiğine göre, sanatçı - b ire y /to p lu m arasında gel-git’in sürekliliği gereksinm e sayılıyor.

G ereksinm e, zorunluk, iç e ri, ğinde «sahip çıkm alık» nitelem e­ sine ister istem ez v arırk en , M ah­ m ut C ûda’m n olgusundaki g e r­ çeklik, gerçekçiliği b ir yeniden ele alınm ağa, sürecine uyg u n ola­ rak, değim li olabiliyor.

(8)

Hep «acaba? »lardan yola çık­ m ak, çözüm gerekm ese de, en azından b ir yaklaşım ı içereceği­ ne göre, b ir dizi soru ya da gibi­ sinde d u rak lam alarla, gelen ve d ö nenen’e ulaşm ağa uç, u çlar v e ­ reb ilir. B u sam , tasarlam a, d ü ­ zenli, araştıran , sab ırlı kim liğin yapısiyle özdeşlik de k u ru la b ile ­ ceği v arsayım ım geçmeğe y a ra y a ­ bilir.

A kadem ik geleneklere bağlı b ir kim lik olarak, d ü şünülebilir mi Cüda? Böylesi b ir kim lik e ti­ k etin in en son M ahm ut Cüda için düşünülebileceğini, söylem ekle yetinm ek olasıdır. Ki eğer, ak ad e­ m ik nitelem esi geçerlik taşıyor ve taşıyacaksa, en uç sanatçım n

da böylesine n itelendirilm esi ge­ cikm esiyle birlik te eleştiriye en­ gelleri içeren eleştirim si alam n y eniden gözden geçirilm esine eği- linm esini vurg u lam alıd ır, yaygın­ lığın sayrılığım yinelem eyi öne getirm elik tir. B aşkası değil.

Sırasile, «suskun b ir kuşağın tem silcisi olm uştur», deyişinin de C üda u sta için, geçerliği sözko- nusu ^olamıyor. D eğinilen gerçe­ ğinde* Cüda susk u n lu k göster­ mez, devingen yüreklilik, yalnız­ lığın kalabalığı örneğini s ü rd ü r­ m ek ken d isin in yapısile b irlik te ­ lik v e rir süreklice. «Suskunluk» ile ilgili, «çevresine k alın bir

d u v ar ördüğü» yolundaki b u ğ u ­ lu, bu lu tlu , yakınlaşm ayı önerip, b u n d a n pay alm ayı deneyen de­ ğ erlen d irm elerin ise C ûda’n ın sır­ tın d a n ikinci giysiyi çıkarm ayı am açlam aktan öte olmadığı açık­ tır. Geçm işin eleştirici tü m ce­ leri, sözcükleri üstelik, Cüda de­ neyim leriyle de te rs düşüyor, de. n ilir bunca satırlara, yazıya a n ­ cak ve an cak ... Yazılmasa o denli, eleştiri alanını da k u r ta r ­ m ış o lurdu...

Saplantı ya da yanılm anın sü rd ü rü lm esi yolundaki yolun­ m uş y arg ıları M. Cüda olgusuna bağlayan eleştirilerin ard ı arası kesilm edikçe, böylesi yinelem e­ nin y ü rü tü ld ü ğ ü süreçte gü n ü ­

müz gerçekçiliğinin B atı’dan a k ­ ta rıla n çeşitlem esinde elbette dö- nenip, duracağız. Oysa ki, Cüda ile gelen ve dönenen bu değildir ve C ûda’yı böylesine açıklam aya yaklaştırm ak, y ak laştıran ile y ak ­ laşan arasındaki olguyu an lam a­ mak, saygısızlık da dem ektir. E leştiri, Cüda çab alarına eşdeğe­ rin i nesnel ve bireysel gerçekçi­ lik ve diğer deyişiyle güzelliği nesnel ve öznel açıdan ele alıp, benim sem ek olarak y ö n len d iril­ dikçe, yap ıtla arasın d a ulaşılm ak­ lığı itelem iş de olacaktır. Cüda, aydınlığında yazı - resim , resim - yazı düzeyini gecikm em işliğinde

tu tm a k ta olan b ir gelecek örgü­ sünde bir durm acasına, özeninde kucaklayıp, gününe teslim etm ek ­ tedir.

Gene, bazıları Cüda olgusun­ da, A lm an P rim itiflerin i ele al­ m ak istiyorlar. M ahm ut C üda’ m n çıktığı aydınlık basam ağın, y e r y er isteğine yetişm ekten uzak kalan ya da kaldığı giderek doğrulanacak örneklenm esinde b ir geleneği ve özellikle y ab an ­ cılaşın! öğretisini içerdiğini v u r­ gulam ak, kendi kendisinden k a ­ d ın ve erkeği üreteceğini açıkla­ m ağa v ard ırm ay ı deneyen gü n ü ­ m üzde m itolojiye sırt çevirip, kendince m itoloji piram idi çizimi getirm ek gibisine eski - soysuz o zan lık /y azarlık örneği olduğunu söylem ekten başka, eleştiri em ek­ lem em iz açısından, elim izden bir şey gelm iyor, Cüda U stanın y a - nısıra. Yapam ıyacağım ızı. bece- rem iyeceğim izi, bırakalım , bece­ ren, doğaçtan inanıp, güvenenler yapsın, dem iyor m u acaba M ah­ m ut Cüda, ressam ve aydın ola­ rak?

M ahm ut Cüda, yağlıboyaları, söyleşileri, yazılarının ancak bir kesim inin yayına ulaştığı k ita p ­ la rı — daha doğrusu k itap çık ­ ları — ve de şiir, diğer resim ­ leme ve desenlerde önce tü m ü n ­ den bir birlikteliği getiriyor. Ne­ dir bu birliktelik?

Bu birliktelik, nesnelliği k en ­ dine özgü, öznelliği yelpazelenen, özgünlüğü titiz b ir deneyim ler h alk aların d an ışıklanan ay d ın lık ­ tır, genellem esinde. Ki bu tu ­ tum , sessiz gibisine k av ray an ye­ ni d inam iklerin başlangıcı, sü ­ rekliliğini ve sona gelirken b ir­ den ilişkinin öncesine y ü rek lili­ ğinin dönüşüm ünün m adde - d ü ­ şünce - duyarlığı dem ek oluyor. Titiz ve sabırlı çalışm ası b u ra d a ­ dır. çabayı ağırdan alınış göster­ gesi burad a notlam asm ı verir.

Ö teden beri, geleneğin çağ­ daş yenilikçi akım lar adına k u l­ lanıldığı sav ve de savunusunun M ahm ut C ûda’ya yakıştırılm ası da, gelen ve dönenen yapısile bir çelişkili y argıdan başka birşey değildi. N itekim , başlıbaşına bu tüm cenin ele alınm adığı ve «ga­ rip ve çözümü güç bir çekicilik ekler» kesim inin eklenm esile de U sta C ûda’nın üç yirm ibeş yılım 1927 yılm a ait P a ris’te çekilm iş b ir fo to ğ ra f: (Soldan sağa doğru) :

Şeref A kdik, Refik Epikm an, M ahm ut Cüda, Ali K arsan ve Cevat

(9)

değ erlen d irm ek olası, olm am ak gerekiyor. E lbetteki Cüda, y ap ıt- larile b ir çekicilik sağlıyor. B ir öm rü d ü şü n ve d uyarlığında ödün verm eden sü rd ü reg elen u sta k im ­ liğin, tü m ters ve anlayışı, eleş­ tiriy i becerem eyen ortam ın d a da ergeç öne getirip, alanını a y ­ dınlatacağı düşünülüp, hesaba katılm alıydı. H esabın gecikm işli­ ğini, C ûda’ya yüklem ek görsel alanım ızın gerçek geleneğini, güncel çizelgesini izlem em ek ise, eleştiri alan ın ın olduğunca, gör­ sel alan em ekçilerinin de boşluk­ ta bırakılm ası dem ek olabilir ki, böylesi b ir varsay ım ın ya da ol­ gun u n te k n ik o rtam da olanaksız­ lığı apaçık, kılıç örneği d u rm ak ­ ta d ır ve de kılıç kestikçe, kesi­ le n le rin sesi çarp ık sa tırla rın d a eleştirim si tüm celerle sözüm ona kurum uş, cansız yeşilliklerinde gösterm eliği bile anım satam ıy o r­ lar!

R essam M ahm ut C ûda’m n resim lerine çıplak gözle bakan, eğitilm em iş tu tu m u n bile düşm e­ yeceği y an ılg ıların son y ıllar eleştiri alanında düğüm lenm esi, sanıyorum , eleştiri alanım ıza ta ­ zelik getireceğe benziyor... Y anıl­ gının, tazelenm eyi içeren tu tu m u ­ nu kabullenm ek y ü re k lilik tir am a, yanılgıyla yetinm eyen kaba çizelgenin, inceltilm iş e le ştiri/ ta n ıtı kim liğine b ü rü n m ü ş bir kesim eleştirel kesiti d o y u rab il­ mesi, Cüda olgusunu zedelem ese bile, eleştirel gecikm enin ressam evren in e girişteki acem iliğin aşıl­ m asını askıya aldığı o rtad ad ır. B u ise, geleceğin y aygınlık o rta ­ m ındaki olgunun soylu çeşitle­ m esindeki yerini alacak k im lik ­ lere gününde yakm laşam ayışın bilinçsiz özgürlüğü, disiplini ola­ ra k elbette ele alınam ıyor ve k a rşıtın ı sü rd ü ren lerin , görselli­ ğin yaygınlığına z a ra r v e rd ik le­ rini, bize, Cüda ortam ında y en i­ den anım satıyor.

Gene, C üda U sta için, g er­ çeklikten öte gerçeklikle y e tin ­ m eyen, g ö rü n tü ve nesneden çok anlam ım veren, d ü şü n d ü ren tu ­ tu m u n önem li görüldüğü v u rg u ­ lanır. A kadem ik resm in k u ra lla ­ rın a bağlı am a, gerçekliğin özün­ den k ay n ak lan an b ir kapalılık, b ir düşünsel içerik ve h a tta bir tü r gerçeküstücülük ya da

ger-Atatürk Anıtı Yarışması Giresun 1945.

MAHMUT CÜDA — «Kendine Dön, 1933-1958» 299 sayılı «Yeni Adam» dergisinin kapağı.

MAHMUT CÜDA — «Peysaj,

1976» tuval üzerine yağlıboya,

54x68 cm.

çek ötesi nitelem esi y ak ıştın la b i liyor, erm iş örneği de etik etlen e­ biliyor. Belki de do ğ ru d u r bu açıklam a?

D oğru tüm üyle, gerçekliğin y anıtı ya da başka deyişle özdeşi sayılabilecek m idir?

Öte y andan M ahm ut Cüda, yaşanan günlerden u zak ta kaldığı için özgün olm aya başlam ış sayı- lıyorsa, geçmiş ve gelecek an la­ tısına, k en ara çekilerek k atk ı ge­ tirebilm enin gerçekliği ya da ge­ çersizliği savunulm uş ve de k u ­ rallaştırılm ış olm uyor mu?

Eğer ve eğer yaşanan g ü n ­ le rd e n uzak kalış sanısı ü zerin ­ den b ir açıklam a denem esi öne­ rilip, halkalandırılacaksa, b u n u n da Cüda olgusuyla, gerçekliğin prizm asında, sınıfını geçememesi gerekiyor!

K ararlılık , geri dönm em ek, dirençli ve inançlı olm ak basa­ m aklarını içerdiğince, geri dön­ meyi, geleceği k av ram ay ı ve de d irencin de deneyim den geçiril­ m esini kapsayıp, am açlayabilir... Y aratm a olgusunun yenisi, özgünlüğünde U sta M ahm ut Cû- d a ’yı özüm leyebilm ek, alana u laş­ tırabilm ek, anlatabilm ek, yorum layabilm ek, değerlem ek için a rın ­ m ak zorunluluğundadır.

Yeni N esnecilik/N esnelcilik, Yeni G erçekçilik düzeyindeki ça­ b ala rın arasında da M ahm ut Cû- d a ’n ın yeri d ü şü n ü leb ilir m i so­ ru su n u , yapay b ir soru olarak ortam ın d a ele alm anın yetersiz­ liği, geçersizliği b ir bakım a M ah­ m u t C üda y aratm a sürecine hiç eğilm em ek dem ek oluyor, olabi­ lir de. Öyleyse, kab a düşünce, kaba duy arlık ve beğeniden, y a ­ lın b ir düzeye geçiş zorunluğu da aslında M ahm ut Cüda y ap ıtları için güç değildir. K olay olduğu da belki söylenilemez.

Y akıştırm asız, arınm ış, yalın gözlem in derinlere seslenen g er­ çeğinde M ahm ut Cüda dostça, sa­ bırlı, sessiz sesinde, renginde, taklitsiz kendilindiğinde özüm le- necektir, unutulm am acasına, geç­ m iş gibi gelen geleceğinin görü­ n ü rlüğünde, görünürlüğüyle b ir

«T cedveli» gibi yanılsam asında

ve de dipdiri gerçeğiyle, ışıklı, doygun yaklaşıyor bizlere, k u ­ caklaşıyoruz. ..

(10)

MAHMUT CÜDA KRONOLOJİSİ

Hazırlayan : MEHMET ERGÜVEN

1904 — H akim A bdullah Fehm i K aram anlıoğlu Bey ile Z eliha M ollaoğlu H anım ın yedinci ve son çocukları M ahm ut Cüda F eth iy e’de doğdu. 1905 — C üda Ailesi İsta n b u l’a taşındı.

1907 — Cüda Ailesi A n k ara’ya taşındı. Zeliha Mol­ laoğlu H am m öldü. M. C ûda’m n babası e v ­ lendi.

1908 — C üda Ailesi M idilli A dasına taşındı. M. Cû-d a ’nııi kızkarCû-deşi İsm et evlenCû-di; Cû-doğum sı­ rasında yaşam ım yitirdi.

1909 — M. C üda Ü sküplü M ahalle M ektebine girdi. 1912 — A bdullah Fehm i K aram anlıoğlu Bey öldü. M. Cüda, k ard eşleri Saadet ve H am it ile b irlik te am cası M üderris N usret K aram an lı- oğlu’n u n vasiyetine girdi; F a tih M erkez R üş­ tiyesine başladı.

1913 — M. Cüda D arüşşafaka’ya geçti. 1915 — M. C ûda’nın kızkardeşi Saadet öldü. 1918 — Güzel S an atlar A kadem isine girdi; H ikm et

O nat’ın atölyesinde öğrenim e başladı. K a r­ deşi H am it’i yitirdi.

1919 —• İb rah im Çallı atölyesine geçti.

1923 — M ünih’e gitti, H ans H offm an’m atölyesine girdi.

1925 — İsta n b u l’a döndü, A kadem i’de Çallı’m n atöl­ yesine devam etti. Resim öğrenim i için açı­ lan yarışm aya k atıld ı; kazandığı b u rs la ‘P a ­ ris’e gitti. B urada Güzel S an atlar A kadem i­ sinde Prof. Lucien Sim on’u n atölyesine girdi.

1928 — İsta n b u l’a döndü; Güz. San. A kadem isinde N am ık İsm ail’in y anında yardım cı ö ğ ret­ m en olarak göreve başladı.

1929 — B ursa Kız Ö ğretm en O kulunda resim öğ­ retm enliği görevini üstlendi. M üstakil Res­ sam lar ve H ey k eltraşlar B irliğinin k u ru lm a ­ sında görev aldı.

1930 — İsta n b u l’a döndü; altı ay k a ld ık tan sonra K ırk la re li’ne geçti.

1931 — K ırk la re li’ndeki O rtaokulda resim ö ğret­ m enliğinin yanı sıra m ü d ü r yardım cılığı gö­ rev in i aldı. S onbaharda askerliğini yapm ak üzere İstan b u l’a döndü.

1933 K ırk la re li’ne döndü; Em ine Nâzım â H anım ile evlendi. H aram iler ve A ydın Yangını tab lo ların ı yaptı.

1935 — İstanbul Ü niversitesi E debiyat Fakültesi, C oğrafya E nstitüsünde k artograflığa başladı. 1938 — CH P’n in k ü ltü r program ı çerçevesinde T rab ­

zon’a gitti; dört h a fta kaldı.

1940 «Yeni Adam» dergisi için kapak desenleri yapm ağa başladı (Y irm i beş yıl devam e tti). 1941 Kızı N âdiyâ doğdu. İkinci kez askere gitti

(B ir y ıl sonra tecil ed ild i).

1942 — T ü rk R essam lar ve H ey k eltraşlar Cem iye­ tin in k urulm ası için çalıştı.

1940 yılında MAHMUT CÜDA

1943 — C H P’n in k ü ltü r program ı çerçevesinde B it­ lis’e gitti; ik i ay kaldı.

1944 — 6. inci D evlet Resim H eykel Sergisi’nde İk in ­ cilik ödülünü kazandı.

1945 — Ü çüncü kez askere gitti; on sekiz ay kaldı. 1949 — B üyük M illet Meclisi için y u rd u n çeşitli y ö relerin d en yapılm ası d ü şünülen resim ler nedeniyle E d irn e’ye gitti; beş h afta kaldı. T ü rk R essam lar ve H ey k eltraşlar D erneği kapandı.

1950 — Tür k R essam lar D erneğini k u rd u .

1952 — Sekiz sayı çıkacak olan «Güzel S an atlar Dergisi»ni yayınladı (Nisan - K asım ). 1963 — M oderno G alerisinde (İstanbul) Fadim e ve

İsm ail Haklcı B altacıoğlu ile birlik te k a r m a

sergi açtı.

1964 — İstan b u l Ş ehir G alerisi’nde Fadim e Baltacı-oğlu ile b irlik te k arm a sergi açtı.

1968 — K ardeşi M ehm et K enan K aram anlıoğlu’nu yitirdi.

1969 — İst. Ü niversitesi E debiyat Fakültesi, Coğraf­ ya E n stitü sü n d en em ekli oldu.

1973 — «K ılavuzun Böylesi» ve «Bir B ardak Yağ­ m u r S uyu İçiverin Gitsin» adlı k itap larım . yayınladı.

1974 — Eşi Nâzım â C ûda’yı yitirdi.

1976 — Prof. Ö zdem ir A ltan, G üzel S a n a tla r A ka­ dem isinde M ahm ut C ûda’nın retro sp ek tif sergisini düzenledi.

1977 K ardeşi Ahmet- Tevfik K aram anlıoğlu öldü. M. Cüda, M ünih, P aris ve F lo ran sa’yı k ap ­ sayan b ir incelem e gezisi yaptı.

1978 — İstan b u l (İş B ankası, P a rm ak k ap ı), A nkara (Güzel S a n atlar G alerisinde Fadim e B alta- cıoğlu ile) ve İzm ir’de (A kbank, K onak) kişisel sergiler açtı.

1979 — İzmir Televizyonu M. Cûda’mn portresini

belgeledi. Güzel S a n atlar A kadem isi M ezun­ ları D erneğinin «Onur Belgesi» verildi.

(11)

SANATIMIZDA MAHMUT CÜDA

O. ZEKİ ÇAKALOZ

M ontaigne’i, özellikle sık ıl­ dıkça, açm azlara düştükçe çok sık k arıştırırım . A slında, bu hep ken d in i anlatm ış, şakacı ve se­ vim li yazarda, sorarsanız ne b u ­ lu y o rsu n diye, kısaca «Yaşama bağlılık ediniyorum » diye y a n ıt­ larım .

Ü nlü «D enem eler»inin «Ya­ şam ak ve Çalışmak» başlıklı bö­ lüm ünde, M ontaigne’n in şöyle bir şirin avu n u su — belki de, hele ülkem izde, hele bu günler ya­ şam tanım lam asının en gerçek olanı — gözüme çalındı yeniden.

«Biz pek şaşkın m ahlûklarız: Filânca h ayatını işsiz güçsüz geçirdi, deriz; bu gün hiç b ir şey yapm adım , deriz. — B ir şey y ap­ m adım ne dem ek? Y aşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca işiniz d e­ ğil, en parlak, en şerefli işiniz­ dir 1 —

Bu tü r yaşam , salt, ellerini k ollarını sallam ak, salt b ütün b ir gün boyu soluk alm ak da ol­ sa, M ontaigne’e göre b ir h ü n e r..; B ir de bu yaşam ı, geleceğe kalacak biçimde d o ld u rarak de­ ğerlendirm ek, yapıt ü re tm ek ... Böylesine bir yaşam ın onurunu elde edebilm ek için nasıl te r dö­ k ü lü r, ne savaşım lar v erilir y a ­ n ın d a... Bu ürün, sanat ü rü n ü olunca sorun bir kez daha bü. yür, onuru ve yüceliği de o o ran ­ da. B ir de bu sanat ü rü n ü öyle­ sine çorak, değerbilm ez o rtam lar ve süreçlerden geçilerek a lın ­ mışsa, üreticisine kazandıracağı saygınlık daha da büyür.

M ahm ut , Cüda 75 yaşında şim di... En azından y arım yüz y ıldır sanat yapıtı ü re tiy o r sa­ bırla ve şaşmaz ve de sapm az b ir sevi, inanç ve disiplinle. Hem de, ekm ek parasını u zun süre sanatına dayandıram adan, sıra ­ dan b ir «Kartograf» olarak sü r­ dürerek.

Cüda için benden yazı isten ­ diğinde, otuz y ıldır tanıdığım ve izlediğim usta için, önce kolay­ lıkla kalem oynatacağım ı sandım . M asam a o turunca da, bu işin öy­ le kolay olm adığını hem encecik anladım .

İşin zor yanı şu... Cüda, ü l­

kem izde san at so ru n u n u n bir t a ­ sa olm adığı .sanatçının b ir tu h af işler, o y u n lar y ap an sıradan bir hü n erb az kişi olarak bakıldığı dönem leri y aşay arak ve o ra la r­ d an a tla y a ra k bu gün lere gele­ bilm iş az u stalarım ızd an b iri... İkincisi, Cüda, bu süreç içinde dışa, özellikle b atıy a dönük çe­ şitli etk iler ve pazarlam aların hiç birine kapılm adan, en iyi bü- diği, içten olduğuna inandığı bi- çem ini sü rd ü rerek , elli yılı aşıp geliyor sanatım ızda. B unun için «Sapmaz» sözcüğünü kullandım . Zor, çü n k ü bu n itelik lerin i iyice vu rg u lam alı...

Ülkem izde, özellikle 1960’la r- d an sonra, ta rtışm a yoğunluğu arta n «Bireyci Sanat», «Toplum ­ cu Sanat» kavgasında C üda ne­ reye oturtulm alı?

Cüda, yerinde bilinçli ve dengeli b ir toplum cu «Yeni Adam» illü strasy o n ların d a oldu­ ğu gibi, y erin d e de özgün bir bireyci...

Çeşitli eleştiri ve yazılarım ­ da, kaç kez değindim . Sanatçı özgürlüğü sınırlandırılam az, ta r ­ tışılam az... Sanatçı, insanlarına, m oda akım lara, ısm arlam alara göre yaklaşan, biçem ler değişti­ re n insan değildir. Sanatçı, in ­ sanına, neyi, nasıl katacağını kendisi algılar, duyar, bu sorum ­ luluk, yine on u n özgürlüğüdür. H em hangi sanat yapıtı, hangi biçem, hangisine göre to p lu m ­ saldır, ya da b irey cid ir ta rtışm a ­ sı da h e r zam an gündem de.

Bu, aslında u sta n ın dediği gibi, b ir yerde «konu» so ru n u ­ dur. O konuya, öylesine b ir b a ­ kış açısı, b ir y orum g etirir, onu öylesine b ir k u rg u y a bağlarsınız ki, to p lu m ve insanı, biçem i ne olursa olsun yine onda kendini ve tasaların ı b u la b ilir... B ir ba­ kım a, onun için değil m id ir ki O rhan P eker, bu özgürlüğü en yalın biçim de tan ım lay an «O da o’nu y ap ıyor...» sözlerini söyle­ m işti...

Cüda da o’nu yapıyor. îşte sorun bu o’n u n n itelik ve nice­ liğinde.

Bizim 19. y.y. p rim itiflerim iz içinde b ir S üleym an Seyyit Bey, b ir Ş eker A hm et P aşa da

ölü-doğalar ü re ttile r. Dönemin La- v an ten etk ileri ve b ir çeşit öy- künm eleriyle bu ölüdoğalardaki nesnellik ölçüsü bir yerde bu e t­ k ilere uzanırken, bir yerde de, o dönem de batım n, özellikle, F ransız natüralizm inde ve realiz­ m inde, nesnel resim den anlaşılan espriyi k u rcalar nitelikteydi.

Ben, C ûda’yı o n ların biçem - lerin i m odern ve çağdaş b ir u y a r­ lam ayla günüm üze ileten b ir u s­ ta olarak görü rü m ötedenberi .

C üda da bir figürü, nesnele­ rin, nesnel ay rıcalık ların ın şii­ rin i arayan, zorlayan b ir sa n a t­ çı... U stanın bu arayışında benim gördüğüm en büy ü k ay rıcalık ve k endine özgülük, tü m bu nesnel ta v rın a karşılık, karşım ıza o nesnelerin b ir benzerini, kopye- sini değil, nesnel y alın laştırm a­ nın, ay rı b ir deyim le de, nesnel soyutlam anın gizem liliğini ve fi- nisyonunu yakalayabilm esi...

B urada kullandığım soyut sözcüğünün yeri ve tan ım ı ne? B ir az açm ak gerek. Hiç b ir n es­ nel san at yapıtı ashnda doğanın kendisi değildir. Ç ağlar boyu, u y g arlık uygarlık, ülke ülke bu «doğam n kendisi olmayış», sa­ n a t yap ıtın a ve onu ü re te n sa­ natçıya egem en olm uştur. H atta b ir tek uygarlık b ü tü n ü içinde bile, b ir evre, kend in d en sonra gelen bir başka evreye oranla daha soyut k av ram lara, en azın ­ dan, stilizasyon ve deform asyon te rim le rin i b ir az bu boy u tta alırsak, soyuta zorlanarak gel­ m iştir. Resim sanatının, prehis- to ry a d a n günüm üze serüvenini şöyle kaba basam aklarıyla bir anım sarsak bu olgu açıklıkla görülür.

B enim C ûda’da gördüğüm soyut, stilizasyon sınırı nedir öy­ leyse?

Sanatçı, genelde b ir ölüdoğa yorum cusu... S ıradan b ir y a p ı­ tım , biçim sel ta sa la r açısından bir irdeleyiniz. E lm aların, k a ­ v u nların, h a tta eğri b ü ğ rü a y ­ v aların bile olası ölçüde k u s u r­ suz b ir y u v arlatılm ay a d ö n ü ştü ­ rü ld ü k lerin i, elm aların ve k a v u n ­ la rın yine olası ölçüde k usursuz düzgünlükte b ire r k ü rey e in d ir­ g endiklerini görürsünüz. B u n ları

14

İstanbul Şehir Ü niversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Referans motorun stator iç çapı artırılarak (dış çap sabit) oluşturulan yeni motor modelinden elde edilen performans değerleri, referans motordan elde edilen değerler ile

gun’un cenazesini yurda getiren uçak, dün saat 15.30’da Yeşilköy’e indi. Türk bayrağına sa- ,--- rıh naaşı, uçaktan bir manga asker tarafından alınan Ergun,

Bir İstanbul şairi olan Yahya Kemal Beyatiı, İstanbul’un her tepe - sini ve her sokağını gezdi.. Şim di kendisi gibi İstanbul aşığı olan Orhan Veli

Paris’te ve Cenevre’de okumuş, İkinci Meşrutiyet öncesi süıgüne gönderilmiş Osmanlı aydınlan arasında yer alan, Meşrutiyet’ten sonra tarih ve edebiyat konulu

Sonuç olarak WPW sendromlu hastalarda aksesuar yol ablasyonu yapıldığında ablasyon sonrası herhangi bir taĢikardinin özellikle AVNRT’nin indüklenmediği gösterilmelidir,

Öğrenme: Yaşantı sonucu davranışta meydana gelen nispeten sürekli bir değişikliktir.. Tanımda görüleceği üzere üç önemli

Göze pek çarpmayan benekli semenderler, daha büyük semenderler, kurbağalar, yılanlar, kaplumbağalar, kuşlar ve balıklar için iyi birer avdır.. Bu özellikleriyle besin

Sultan Hamit, (Yıldız sarayı) nı hem kışlık, hem de yazlık daimî ika­ metgâhı haline getirdikten sonra otuz bu kadar yıllık saltanatı müd- deti-nce buraya