njMHuwm
TV* »U T* : r ._______
_____
i
T A R İ H Î
B A H i S L E R j
'
-«-«-u -u -u ru r^
e t v a l a r
YAZAN
H a lû k Y. S e h s u v a r o ğ lu
üfıteıif tarıincre aid leıv<ııaraa goruıen Şeyhülislam ve Kail imzalarından örnekler. (Bunlardan birinde «olur», diğerinde
«olmaz» yazılıdır) Jslâmiyette fıkıh hükümleri ara-
sında yer alan bir müessese de fetvadır. Fetva hâkimin hüküm kaydı olmaksızın verdiği cevaba de nir. Emevilerde, Abbasilerde ve OsmanlIlarda bu sual ve cevab müessesesi siyasi hâdiselere de tatbik edilmiş, OsmanlIlar ayrıca arazi ihtilâflarında fetvaya müra caat etmişlerdir.
İslâm hukuku müftülerin şahsın da büyük vasıflar aramış, fetvala rın zamanın icablarma, ilme, man- ' tığa uymasını istemiştir. Bu suret le OsmanlI İmparatoriuğunun itilâ j
devirlerinde ilim adamları tarafın dan verilen fetvalar cemiyete ruh verici bir mahiyette olmuş, dura- 1 lama ve gerileme devirlerinde ise fetvalar, geriliklere öncülük etmiş tir.
Osmanlı imparatorluğunda bütün | siyasi meseleler, harbler. s-»’hlar, i padişahların tahttan indirilmeleri. I isyanlar, bir çok idam h ü k ü m le ri j
fetvalarla yapılmış, bu suretle din
i
adamları devlet idaresine geniş öl- ; çüde karışmıştır.
1130 yılında Şeyhülislâm Abdul lah Efendi (Ahidname hilâfına ola rak Lehistandan askerini çekmek istemiyen ve İsveç Kralının yolunu katlayıp memleketine gitmesine manı olan Moskova Kralına karşı seferin caiz olduğuna) dair bir fet va vermişti (1).
Zaman zaman da (haksız mal ik- tisab eden) devlet ricali hakkın da fetvalar verilirdi. Şeyhülislâm Kadızade Mehmed Tahir Efendinin bu yolda verdiği bir fetvada da (ricali devletten olup tavaifi aske- riyeden bir taifenin reisi olan ze- yid, taif mezbureye dağıtılmak ü- zere beytülmalden verilen malın bir
miktarını bunlar ve hırsı vermeyip nefsi için alıkoyup ah ile de ser vet kesb ve cemeylese padişa hımız ol malı bilcümie ahzedıp beytalrnale vazetmeye şer'an kadir olur mu, elcevab olur) diyordu (2).
Fet/alar miras hukukunu da hi maye ediyor ve haksız müsaderele
re karşı koyuluyordu. Devlet ma iyetinde meşru olarak servet sa hibi olanların vefatlarında malla rının miriye alınması şer'an caiz ve hayırlı görülmüyordu (3).
Fetvalar, ekseriya ilmiye sınıfını himaye eder, hocaları, din adamla rını diğer iş sahihlerinden ayırd
et-I
m eğ* çalıştırdı. 18. asırda verilmiş böyle fetvâlardan birinde kadıların taklidlerini yapanlar ve bunu hoş kaı-şıiıyanlar hakkında şiddetli bir hüküm veriliyordu. Bu fetvâya gö re düğünlerde vesair cemiyetlerde kadıların taklidi şer'i istihfaf kabi linden ve küfür olduğundan yapan lara ve hoş görenlere imân ve ni kâh tazelemek lâzım geleceğini bil diriyordu. (Saray arşivi 1130 tarih li ve 12076 sayılı fetva.)
Maamafih bazı kadıların taklid - lerinin yanılması da hakikaten im kânsızdı. Mevcud bir fetva, aynen şöyle demektedir: (Kadı, geceleyin avreti ile hamama varıp, avreti çık tıktan sonr», kadı, nâmahrem tel- lâki halvette alıkoyup, kendune ke se sürdürürse, kadı-i mezbure şer’- an ne lâzım geliir, hevan buyurula, Elcevab, azle müstahak olur.)
Zaman zaman garib zihniyette fetvalara da rastlanıyordu. 1854 te Osmanlı Devleti Rusvava karşı Fransa, İngiltere ve Sardunya ile bir ittifak yapmış, fakat bazı din adamları İslâm askerile kâfir as kerlerinin aynı safta dövüşemezler, bu. şer’i şerife muhaliftir diye söy lenmeğe başlamışlardı. Uzun bir tartışmadan sonra nihayet bunun caiz olacağına dair bir fetva alın mış. bu suretle Kırım harbine gi rilmiş ve zafer kazanılmıştı.
Fakat tarihin son vesikası maal- ı esef Diirrüzade Abdullah Efendinin Anadolu harekâtını (bağilerin isya nı olarak gösteren) Atatürk ve ar kadaşlarını (vatan haini) ilân eden fetvasıdır (4). Buna karşı Anadolu- da gene hocaların sesi yükselmiş ve onlar Türk mil’etile beraber olarak bu mücadelenin isabeti hak- kmdaki görüşlerini açıklamışlardı.
(1) Topkapı Sarayı arşivi, No. i 12080.
(2) Topkapı Sarayı arşivi, 12076. (3) Topkapı Sarayı arşivi 12076 (4) Bu fetvanın tam metni Bnş- mabeyinci Lûtfi Simav} Beyin hâ tıralarının son kısmında neşredil miştir.
--- --- _ _
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta ha To ro s Arşivi