• Sonuç bulunamadı

Yapmacıktan ve taklitten kaçan, sade güzeli arayan çabası her şiirinde görülür:Necati Cumalı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yapmacıktan ve taklitten kaçan, sade güzeli arayan çabası her şiirinde görülür:Necati Cumalı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHİFE DÖRT

r)

Yapmacıktan

taklitten

kaçan, sade güzeli arayan

çabası her şiirinde görülür

NECATİ

CUMALI

50

Yıl 1939... Ankara’da —o za­ manki adıyla— Hergele Meyda- nı’nda (15 inci Yıl) adlı havuzlu kahvede mermer masalardan bi­ rine oturmuş ekmek parası için bîr gazeteye hikâye hazırlıyor­ dum. Tam da hikâyeyi şöyle to­ parlayacağım sırada yanıma yir­ mi yaşlarında var, yok bir deli­ kanlı yaklaştı. Koltuğunun altın­ da kalın kalın kitaplar, notlar vardı. Belli ki, kahvehaneye pek yakın olan Ankara Hukuk Fakül­ tesinde talebe idi. Zaten Fakül­ tenin bütün talebeleri oraya de­ vam ederler, tavla, blârdo, pişpi­ rik oynarlardı.

Orta boylu, uzunca burunlu, zayıf güler yüzlü, dişleri bembe­ yaz delikanlı:

— Affedersiniz, meşgulsünüz ama, sadece bir dakikanızı alabi­ lir miyim? diye söze başladı.

Sesindeki kibar ve nazik tona, hürmetkar tavırlarına rağmen hi­ kâyenin tam da biteceği sırada vaktimi bir dakika dahi çalacak olan bu gence ister istemez, his­ settirmeden kızdığımı itiraf et­ meliyim. Kalemi kâğıdı bıraktım: — Buyurun, ne istiyorsunuz, söyleyin? dedim;

Genç, saf bir gülüşle birkaç sa­ niye durdu, beni şöyle baştan aşağı bir süzdükten sonra yine nazik bir tonla cevap verdi:

— Hiçbir şey istemiyorum efendim; sadece boş bir zama­ nınızda birkaç şiirim var onları okumak istiyorum.

Beni adam yerine koyup şiirle­ rini okumak isteyen bu terbiyeîi gence karşı takındığım soğuk ta­ vırdan dolayı bir anda utandım. Kendisine dönüp zoraki bir gü­ lüşle yanımdaki sandalyeyi gös­ tererek :

— Buyurun kardeşim, şöyle o- turun, diyebildim.

Beyaz dişli, güler yüzlü genç gösterdiğim sandalyeye nezaketle oturdu ve hemen ismini söyledi;

hal tercümesini özetledi: Ahmet Necati Cumali... İz­ mir’in Urla ilçesinden. Florina’öa doğmuşum. Oraya muhacir ola­ rak yerleşmişiz. İzmir Lisesini bitirdim, şimdi Hukuk Fakülte­ sinde okuyorum. Şiire yeni baş­ ladım. Sizi bana Şahap Sıtkı u- zaktan gösterdi, rahatsız ettiğim için özür dilerim.

— Estağfurullah, sizi tanıdığı­ ma çok memnun oldum, diyerek sesime daha sıcak, daha tatlı bir ton vermeye çalıştım ve hemen şiirlerini okumasım rica ettim.

Ahmet Necati Cumali, kitapla­ rının arasından ince bir defteri çekip çıkardı ve başladı şiirleri­

ni okumaya. Konuşmasında uzak tan uzağa hissedilen bir Rumeli diyalekti vardı. Şiir okuyuşu Kur’anı Kerimden sure okur gi­ bi edalı, kendine özgü bir ton içinde, yeknesak ve biteviye idi. Zaman zaman gözlerini de yum- sa idi onu hatim indiren genç bir mollaya benzetecektim. Fakat şiirlerinin bir çoğu güzel, tapta­ ze, yepyeni duyuşlar ve buluş­ larla doluydu.

Bir ara durdurup sordum : — Hiçbir yerde şiir yayınladı­ nız mı?

—- Hayır efendim, hiçbir yer­ de... Ben de sizden zaten onu rica edecektim.

— Neyi?

— Yani şiirlerimi bir yerde ya­ yınlatabilir misiniz, diye düşünü­ yordum.

★ ★

Birkaç gün sonra Kurban Bay­ ramı idi. Necati Cumalı’yı yeni yaptırdığı elbiseler içinde yine aynı kahvede gördüm. Bayram­ laştıktan sonra, şiir defterini he­ men nerede ise getirmesini, çün­ kü Yaşar Nabi’ye bayram ziya­ retine gideceğimi, kendisini de defteriyle birlikte götürüp tanış­ tırmak istediğimi söyledim.

Necati sevinçle bir ok gibi ye­ rinden fırladı, yatıp kalktığı pan­ siyona koştu, yarım saat sonra

nefes nefese defteri koltuğunda geldi. Bir otobüse atlayıp Yaşar Nabi’nin Bahçelievler’deki evine gittik. Kapının önünde N ecati:

— Hem ziyaret, hem ticaret di­ ye kendi kendine bir şeyler söy­ lüyordu. Yüzünde tam bir bay­ ram çocuğu havası esiyordu. Es­ ki dostum Yaşar Nabi’ye genç şairimizi takdim ettim :

— İyi şair, ben çok sevdim, sen de beğenirsen birkaç parça­ sını yayınla! diyerek defteri uzat­ tım.

Yaşar Nabi, o her zamanki sa­ kin, donuk, ümit vermeyen bakış­ larıyla defteri şöyle bir süzdü baktı, bir daha baktı sonra Kapa­ tıp hiçbir fikir söylemeden ben de kalsın dedi. Beş on dakika daha oturup havadan sudan ko­ nuştuktan sonra bayram ziyareti­ miz bitmiş, yine bir otobüsle Hergele Meydanı’ndaki kahvemi­ ze dönüyorduk. Necati Cumali, ikide bir endişeli endişeli soru­ yordu :

— Şiirlerimi beğendi galiba, ne dersiniz? Hiçbir şey söylemedi, ne iyi, ne de kötü...

Ben sükunetle cevap veriyor­ dum :

— Onun huyu öyledir. Bir der­ gi sahibi olarak kendi akimca kimseyi şımartmak işine gelmez.

— Ama efendim hiçbir şey söy­ lemedi. Bana kalırsa beğenmedi.. — Peki öyleyse defteri ne di­ ye alıkoydu?

— Evet... Bana pek yüz ver­ mek istemedi, diyorsunuz.

Necati, onbeş gtin, yirmi gün belki de bir ay merakla bekledi. Şiirleri bir türlü Varlık Dergi­ sinde çıkmıyordu. Bir gün bana geldi, ümitsiz, hattâ kederli idi:

— Ben size söylemedim mi? Bu Yaşar Nabi bey benim şiir­ lerimi beğenmedi. Bari gidip def­ terimi geri alayım, diyordu.

Kendisini teskin ettim, biraz daha bekle, biz bir zamanlar çok bekledik, dedim.

Sustu, derin bir tevekkül için­

de ilk şiirinin çıkacağı o mutlu günü yeni bir ümitle beklemeğe

başladı. *

Aradan iki ay kadar bir za­ man geçmişti bir akşam üstü Ahmet Muhiple birlikte şairle­ rin devam ettiği meşhur Şükran Lokantasında oturuyorduk. Bir de baktık camların arkasında be­ yaz dişleri, güler yüzü ile Neca­ ti Cumali göründü. Elinde Var­ lık Dergisi vardı, işaret edip i- çeriye davet ettik. Necati, ken­ dinden emin adımlarla, fakat saklamağa çalıştığı çocukşu bir sevinç içinde geldi yanımıza o- turdu. Büküp katladığı Varlık Dergisi’nin hemen birkaç saat evvel çıkmış olan taze baskısını

masamıza bıraktı. Açtık baktık Necati’nin ilk şiiri, Dergi’nin en güzel yerinde yayınlanmıştı. Ken dişini tebrik ettik ve şerefe ka­ dehleri kaldırdık. Cumali artık aramıza resmen genç bir şair o- larak katılmıştı.

Varlık Dergisi, daha başka der­ giler şiirlerine sık sık yer veri­ yor, şöhreti ağır ağır duyulma­ ya başlıyordu. Zamanla Orhan

Referanslar

Benzer Belgeler

Aslında bundan çok daha önce, yani günümüzden yaklaşık bir milyar yıl sonra Güneş’in parlaklığı okyanuslardaki suları bu- harlaştıracak kadar yükselmiş ve Dünya

Cebesoy Halk Partisine men­ sup olmakla beraber kulis po­ litikasından daima uzak kalma yı tercih etmiş bir şahsiyettir.. Kendisine partinin Başvekili olarak bakan

“Overview : Accreditation under the 1992 Standards for Accreditation of Master’s Programs in Library and Information Studies” Retrieved February 24, 2000 from

此外,血小板在傷口癒合過程中佔重要角色,另有一種提取自體血小板濃縮品的 技術,亦已運用於糖尿病足潰瘍等困難傷口。 高壓氧治療

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda Üst Batın MR görüntüleme ile sürrenal kitlesi saptanan hastalardan; gadolinyum içeren

İstanbul Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen bu çalışmalar ile ülkemizde de transgenik hayvan sütünden değerli ilaçların üretimi konusunda çok önemli bir

vefatı dolayısile kadirşinas Türk milleti ve onun yegâne ümidi olan gençliğinin samimi bağlılığı ve içten duygularile düzenledikleri cena­ ze töreninde

Yeni sergisinde yer alan peyzaj ağırlıklı resim­ lerinde, onun doğayı yalınlaştıran duyarlı, kesin ve tutkulu fırça tuşları, soyutlayım öğeler arasında