• Sonuç bulunamadı

BİYOÇESİTLİLİGİMİZİ KORUYABİLİYOR MUYUZ: ÖNEMİ VE KORUMA STRATEJİLERİ ÜZERİNE BİYOLOJİ ÖGRETMENLERİNİN YETERLİLİKLERİNİN ARASTIRILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BİYOÇESİTLİLİGİMİZİ KORUYABİLİYOR MUYUZ: ÖNEMİ VE KORUMA STRATEJİLERİ ÜZERİNE BİYOLOJİ ÖGRETMENLERİNİN YETERLİLİKLERİNİN ARASTIRILMASI"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM FEN VE MATEMATİK ALANLAR EĞİTİMİ

ANABİLİM DALI

BİYOLOJİ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

BİYOÇEŞİTLİLİĞİMİZİ KORUYABİLİYOR MUYUZ: ÖNEMİ VE

KORUMA STRATEJİLERİ ÜZERİNE BİYOLOJİ ÖĞRETMENLERİNİN

YETERLİLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Mine SEÇKİN KURUMLU

(2)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM FEN VE MATEMATİK ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

BİYOLOJİ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

BİYOÇEŞİTLİLİĞİMİZİ KORUYABİLİYOR MUYUZ: ÖNEMİ VE KORUMA STRATEJİLERİ ÜZERİNE BİYOLOJİ ÖĞRETMENLERİNİN YETERLİLİKLERİNİN

ARAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Mine SEÇKİN KURUMLU

Danışman Prof. Dr. Figen ERKOÇ

(3)

i

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI

Mine SEÇKİN KURUMLU’ nun Biyoçeşitliliğimizi Koruyabiliyor Muyuz: Önemi ve Koruma Stratejileri Üzerine Biyoloji Öğretmenlerinin Yeterliliklerinin Araştırılması başlıklı tezi 05.01.2009 tarihinde jürimiz tarafından Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı): Prof. Dr. Figen ERKOÇ ………..

Üye : Doç. Dr. Sönmez GİRGİN ………..

(4)

ii ÖNSÖZ

Bu tezin hazırlanmasında bana her türlü yardımı ve desteği sağlayan tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Figen ERKOÇ’a; benden desteğini esirgemeyen sevgili eşim Mustafa KURUMLU’ya, zamanından çaldığım ve bana güç veren oğlum Eren KURUMLU’ya, tez yazma aşamamım son dokuz ayına şahit olan kızım Ece KURUMLU’ya, değerli arkadaşım Nur AKKUŞ’a, araştırmama öneri ve eleştirileriyle katkıda bulunan değerli öğretmenlere ve tüm dostlarıma teşekkür ederim.

(5)

iii ÖZET

BİYOÇEŞİTLİLİĞİMİZİ KORUYABİLİYOR MUYUZ: ÖNEMİ VE KORUMA STRATEJİLERİ ÜZERİNE BİYOLOJİ ÖĞRETMENLERİNİN YETERLİLİKLERİNİN

ARAŞTIRILMASI

Seçkin Kurumlu, Mine

Yüksek Lisans Biyoloji Öğretmenliği Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Figen ERKOÇ

Aralık– 2008

Bu araştırma, biyoloji öğretmenleri için biyoçeşitlilik konusunda rehber eğitim materyali hazırlamak amacıyla yapılmıştır. Görüşme yönteminin kullanıldığı araştırmada, Ankara İli merkez ilçelerinde görevli 37 gönüllü biyoloji öğretmeninden oluşan örneklem grubunun, hazırlanan rehber materyal hakkındaki görüşleri ve biyoçeşitlilik öğretimi konusundaki önerileri alınmıştır.

Öğretmenlerin “biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyleri” ve “biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algıları”; cinsiyet, mesleki deneyim, görev yaptıkları okul türü, sınıfta bulunan ortalama öğrenci sayısı ve mezun oldukları fakülte değişkenlerine göre X2 (Ki-kare) testi yapılarak değerlendirilmiştir. Öğretmenlerin “biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algısı” ile “biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyleri” arasındaki ilişki anlamlı bulunmuştur.

Bu çalışma sonucunda; biyoçeşitlilik öğretimi hakkında önerilerde bulunan 15 öğretmen uygulamalı eğitimin öneminden bahsetmiştir. Araştırmaya katılan 21 öğretmen hazırlanan rehber materyali çok beğenmiş, 17 öğretmen de materyalin bilgi düzeyini artırdığını belirtmiştir.

Biyoçeşitlilik konusunda hazırlanan rehber materyal mineseckinkurumlu @gmail.com

(6)

iv ABSTRACT

ARE WE ABLE TO CONSERVE OUR BIODIVERSITY: A RESEARCH ON THE PROFICIENCY OF BIOLOGY TEACHERS OVER THE IMPORTANCE AND

CONSERVATION STRATEGIES

Seçkin Kurumlu, Mine

Masters Thesis Biology Teaching Programme Thesis Advisor: Prof. Dr. Figen ERKOÇ

December– 2008

The aim of this study was to design a guiding resource material about biodiveristy for Biology teachers. A total of 37 volunteer biology teachers serving in the central towns of Ankara Province participated in the study as the sampling group and commented on the resource material and biodiversity teaching. Interview method was used in the study.

‘Level of biodiversity knowledge’ and ‘qualification perceptions of teachers’ biodiversity education’ were investigated by taking sex, years of service, type of school they are working at, average number of students in classes and faculty graduated, and determined using X2 (Chi-square test). The relationship between qualification perceptions of teachers’ biodiversity education and their Level of biodiversity knowledge was found to be statistically significant.

As the conclusion of this study, fifteen teachers who proposed suggestions about teaching biodiversity, emphasized the importance of applied education. Twenty one of the teachers participating in the study found the resource material of high quality, and 17 of them reported that the material increased their level of knowledge.

The guiding resource material about biodiveristy can be reached via e-mail of the reasearcher at the adress: mineseckinkurumlu @gmail.com

(7)

v

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ……….. i

ÖNSÖZ………. ii

ÖZET……… iii

ABSTRACT.……….... iv

İÇİNDEKİLER……….. v

TABLOLAR LİSTESİ……….. vii

ŞEKİLLER LİSTESİ……… ix KISALTMALAR………. xi I. GİRİŞ……….. 1 1.1. Problem ... 1 1.2. Alt Problemler... 3 1.3. Araştırmanın Önemi ... 5 1.4. Araştırmanın Varsayımları ... 5 1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 6 1.6. Tanımlar/Terimler ... 6

II. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 6

2.1. Biyoçeşitlilik Nedir? ... 6

2.2. Biyoçeşitlilik Neleri Kapsar? ... 8

2.2.1.Biyoçeşitliliğin Yapısal Olarak Kapsadıkları ... 8

2.2.2. Biyoçeşitliliğin İşlevsel Olarak Kapsadıkları ... 13

2.3. Biyoçeşitliliğin Önemi ... 16

2.3.1. Ekosisteme Getirdikleri Açısından Önemi ... 17

2.3.2. Ekonomik Açıdan Önemi ... 19

2.4. Biyoçeşitliliğin Yokoluşu ... . 24

2.4.1. Biyoçeşitliliği Tehdit Eden Unsurlar ………….... ... 25

2.4.2. Biyoçeşitliliğin Yokoluşunun Getireceği Sonuçlar ……….. 33

2.4.3. Biyoçeşitliliğin Yokoluşunu Engellemek İçin Yapılabilecekler……. 34

2.5. Biyoçeşitliliğin Korunması için Türkiye’de ve Uluslar Arası Alanda Yapılan Çalışmalar………..……….….….. 35

2.5.1 Uluslar Arası Alanda Biyoçeşitlilik………. ... ……… 35

2.5.2 Türkiye’de Biyoçeşitlilik……… 39

2.6. Biyoçeşitlilik Öğretimi………. 59

(8)

vi

2.6.2 Biyoçeşitlilik Konusunda Öğretimle İlgili Yaklaşımlar ve Türkiye’de

Müfredat……….………. 60

2.6.3. Hazırlanabilecek Eğitim Materyali……….….. 65

III. YÖNTEM ... 66

3.1. Araştırmanın Modeli ... 66

3.2. Evren ve Örneklem ... 66

3.3. Veri Toplama Tekniği ... 69

3.4. Verilerin Analizi ... 70

IV. BULGULAR ve YORUMLAR ... 72

V. SONUÇ ve ÖNERİLER ... 86

5.1. Sonuç ... 86

5.2. Öneriler ... 92

KAYNAKÇA ... 96

EK-1 GÖRÜŞME YAPILAN OKUL LİSTESİ... 111

EK-2 ÖĞRETMENLERLE YAPILAN GÖRÜŞME FORMU ... 112

(9)

vii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Gruplar ve Tanımlanmış Tür Sayıları ... 11 Tablo 2: Üç Temel Sera Gazının Atmosferik Konsantrasyonları ... 19 Tablo 3: Avrupa’da Tehlike Altında Bulunan Türler ... 38 Tablo 4: 1992-2002 Yılları Arasında Biyoçeşitliliğin Korunmasıyla İlgili Atılan Adımlar ... 53 Tablo 5: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Mesleki Deneyimlerine Göre

Dağılımı…..………. ... 67 Tablo 6: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Görev Yaptıkları Okul Türüne Göre Dağılımı ... 67 Tablo 7: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Mezun Olduğu Fakülteye Göre Dağılımı ... 68 Tablo 8: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı ... 68 Tablo 9: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Ders Verdikleri Sınıfların Öğrenci Sayıları ... 68 Tablo 10: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeylerine Göre Dağılımları ... 72 Tablo 11: Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algılarına Göre Dağılımları ... 73 Tablo 12: Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı ile Cinsiyet Değişkeni Arasındaki İlişki ... 74 Tablo 13: Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı ile Mesleki Deneyim Arasındaki İlişki ... 75 Tablo 14: Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı ile Görev Yapılan Okul Türü Arasındaki İlişki ... 76 Tablo 15: Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı ile Sınıfta Bulunan Öğrenci Sayısı Arasındaki İlişki ... 77 Tablo 16: Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı ile Mezun Olunan Fakülte Arasındaki İlişki ... 78 Tablo 17: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algısı ile Cinsiyet Değişkeni Arasındaki İlişki ... . 78

Tablo 18: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algısı ile Mesleki Deneyim Arasındaki İlişki. ... 79

(10)

viii

Tablo 19: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algısı ile Görev Yapılan Okul Türü Arasındaki İlişki ... 80 Tablo 20: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algısı ile Sınıfta Bulunan Öğrenci Sayısı Arasındaki İlişki ... 81 Tablo 21: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin İçin Yeterlilik Algısı ile Mezun Olunan Fakülte Arasındaki İlişki ... 82 Tablo 22: Biyoçeşitlilik Eğitimine İlişkin Yeterlilik Algısı ile Biyoçeşitlilikle İlgili Bilgi Düzeyi İçin Yeterlilik Algısı Arasındaki İlişki ... 83 Tablo 23: Öğretmenlerin Araştırma hakkındaki Görüş ve Önerileri ... 84 Tablo 24: Öğretmenlerin Diğer Öğretmenlere Biyoçeşitlilik Konusunda Önerileri ... 86

(11)

ix

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Türlerin Genetik Çeşitliliği ... 9

Şekil 2: Tanımlanmış Türlerin Genel Dağılımı ... 11

Şekil 3: Temel Ekosistem Döngüsü ... 13

Şekil 4: Kommensalizm, Mutualizm ve Parazitlik Üzerine Doğadan Örnekler ... 15

Şekil5: Akarsu Hayvanlarının İşlevsel Çeşitliliğine Katkıları ile Sağlıklı Akarsu Yapısının Oluşumu……….. ... 16

Şekil 6: 1600 Yılından Bu Yana Hayvan Nesillerinin Tükenme Sebepleri ... 26

Şekil 7: Habitat Zararı Yaşayan Bir Tür.…...……... ... 28

Şekil 8: Aşırı Avlanma Ürünleri ... 29

Şekil 9: Yengeç Tuzağına Kazara Yakalanan Deniz Kaplumbağaları ... 30

Şekil 10: Çeşitli Atıkların Sulara Karışması ... 31

Şekil11: Biyoçeşitliliği Tehdit Eden Unsurların Birbirleriyle Etkileşimi ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri………. ... 33

Şekil 12: Türkiye İklim Bölgeleri Haritası ... …. 40

Şekil 13: Asya Fili……… ... 42

Şekil 14: Çita……….……… ... 43

Şekil 15: Yılanboyun………..………...….…….. .. 43

Şekil 16: Akdeniz Foku ……… 44

Şekil 17: Ceylan ……….………... 45

Şekil 18: Kelaynak ………..….……….... 45

Şekil 19: Susamuru………... . 47

Şekil 20: Bozayı……… 48

Şekil 21: Yaban Koyunları ... 48

Şekil 22: Dağkeçisi ... 49

Şekil 23: Kurt ... 49

Şekil 24: Yaz Ördeği ... 50

Şekil 25: Şah Kartal ... 50

Şekil 26: Kara Akbaba ... 50

Şekil 27: Ulu Doğan ... 51

Şekil 28: Kızıl Akbaba... 51

Şekil 29: Tepeli Pelikan ... 51

Şekil 30: Dikkuyruk Ördek ... 52

(12)

x

Şekil 32: NASA’nın Doğal Döngü Modeli ... 63

Şekil 33: Kategorilerin Yapısı ... 64

Şekil 34: Hazırlanan Rehber Materyalden Bir Görüntü ……… ... . 71

(13)

xi

KISALTMALAR MEB : Millî Eğitim Bakanlığı

OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ABD : Amerika Birleşik Devletleri

FAO : Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü DDT : Dikloro difenol trikloroethan

UÇEP : Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı TUBİVES : Türkiye Bitkileri Veri Servisi

BİB : Biyoçeşitlilik İzleme Birimi

NASA : Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi f : Frekans

p : Anlamlılık derecesi vd. : ve diğerleri

(14)

I. GİRİŞ

Bu bölümde araştırmaya ait problem durumu, araştırma ile ilgili literatür, alt problemler, araştırmanın amacı, önemi, varsayımları ve tanımlar yer almaktadır.

1.1. Problem

Her geçen gün tür nesillerinin tükenmesi, doğal dengenin giderek bozulması biyoçeşitlilik (biyolojik çeşitlilik) konusuna gereken önemin verilmediği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Böyle bir bilincin oluşmamasının nedenlerini sorgularsak, eğitimin unsurları olan öğretmen ve öğrencilerin bu konuda yeterli bilgiye sahip olup olmadıkları üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

Biyoloji dersi ve yetişkinlerin bu alanda eğitimi, biyoloji biliminin artan önemi sebebiyle günümüzde okulların ve yaygın öğretim kurumlarının öncelikli olarak ele alması gereken görevi olmuştur. Tıpkı biyoloji biliminin günümüzde taşıdığı büyük önem gibi, bir ders olarak biyoloji de tüm okul türleri ve basamaklarında diğer dersler arasında çok önemli bir rol kazanmıştır (Killerman, 1995). Bu role uygun olarak biyoloji dersinin öğrenciler açısından verimli geçmesi, olumlu davranış değişikliklerine neden olabilmesi gerekmektedir. Ülkemizde de biyoloji dersi ortaöğretim düzeyinde yer alan önemli derslerden biridir ve bu ders ile öğrencilere kazandırılmak istenen birçok hedef davranış vardır. Bu hedef davranışlar gerek bireyin özel yaşamında gerekse üniversite sınavında önemli bir yer tutmaktadır.

Toplumsal yapıdaki sürekli değişmeler ile bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler eğitim sistemini de etkilemekte ve yeni arayışları zorunlu kılmaktadır. Bu arayışların başında da günümüzün en etkili iletişim ve bireysel öğretim aracı olarak kabul edilen bilgisayarların eğitim-öğretim sürecinde kullanımı yer almaktadır. Bilgi toplumu olarak nitelendirilen 21. yüzyıla girdiğimiz bugünlerde; eğitimli insanın tanımından başlayarak, eğitimin içeriğine, bilgi kaynaklarının artması ve çeşitlenmesinden yeni öğretme ve öğrenme biçimlerine kadar birçok konuda önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmelerin etkisiyle de okuryazarlık temel bilgisayar becerilerini de kapsamakta, hızlı değişmenin bilginin kendi doğasından kaynaklanan bir olgu olduğu kabul edilmekte, eğitim bilgilendirmekten çok bireyin bir tez, ürün ya da performans ortaya koyabileceği bir içeriğe dönüşmekte ve öğretme-öğrenme süreçlerinde ilgi odağı giderek “öğrenme” den yana kaymaktadır. Ayrıca günümüzde eğitim

(15)

teknolojilerine ilişkin gelişmelerin çeşitliliği çağdaş eğitim ve öğretim anlayışına uygun etkinliklerin çoğalmasına yol açmaktadır (Yenice vd. 2003).

Günümüzde, biyoçeşitliliğin yok olması, tehlike boyutlarına varmış ve küresel bir problem haline gelmiştir. Bu noktada biyoçeşitliliğin korunması küresel bir problem haline gelmiştir. Biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçların ve çözüm önerilerinin koruma bilincini oluşturmak üzere biyoloji eğitiminde (çevre eğitiminde) kullanılması gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alan ülkemizin sahip olduğu biyolojik zenginliğini kaybetmeden gelişimine devam etmesi için toplumun (öğrencilerin) koruma bilinci geliştirecek şekilde eğitilmesi, özellikle gelecek nesiller için çok büyük önem taşımaktadır (Yörek, 2006).

Ancak öğrencilerin konu hakkında iyi bir eğitimden geçebilmesi için öğretmenlerin bu konuyu oldukça iyi bilmeleri ve gerekli davranış değişikliklerine de ulaşmış olmaları gerekmektedir. “Daha Etkili Bir Biyoloji Öğretimi İçin Öğretmen Beklentileri” adıyla yayınlanan bir çalışmada 14 ilde 369 biyoloji öğretmenine ulaşılmış ve oldukça çarpıcı sonuçlar bulunmuştur. Öğretmenlerin Hizmet Öncesi ve Hizmet İçi Eğitime İlişkin Beklentileri bölümünde; hizmet içi eğitime yönelik “öncelikle hangi alanda hizmet içi eğitime ihtiyaç duyuyorsunuz” sorusunda çalışmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin %55’inin biyoloji alanına, %45’inin ise eğitim öğretim ile ilgili alanlara öncelik verdikleri tespit edilmiştir. Öğretmenler eğitim öğretim alanındaki hizmet içi eğitim isteklerini önem sırasına göre sıraladıklarında, ‘bilgisayar destekli biyoloji öğretiminin’ ilk sırayı aldığı, ‘eğitim araç ve gereçlerini etkili bir biçimde kullanmaya yönelik eğitimin’ ikinci, ‘eğitim materyali hazırlama’ konusundaki eğitimin ise üçüncü sırada yer aldığı görülmektedir (Altunoğlu ve Atav, 2005).

Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde Selda Batur’un 2006 yılında hazırladığı çalışmada da biyoloji öğretmenleri ve öğrencilerinin Türkiye’nin biyolojik zenginlikleri konusundaki farkında oluşluk düzeylerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışma sonucuna göre “biyoloji öğretmenlerinin Türkiye’nin biyolojik zenginlikleri konusundaki genel bilgi düzeylerindeki başarı %53,3 olarak saptanmıştır. Bununla birlikte konunun gerektirdiği alt başlıklardaki başarı yüzdeleri; yok olan türler ve yok olma nedenleri konusunda %50; endemik türler konusunda %53,3; sulak alanlar, millî parklar, tabiat parkları ve tabiatı koruma alanları konusunda %54; biyolojik türlerin yayılış alanları konusunda

(16)

%53,6; biyolojik türlerin endüstriyel değerleri konusunda %70 şeklinde saptanmıştır” (Batur, 2006).

Çalışmanın hazırlanma amaçlarından biri de biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili materyaller konusundaki tutumunun belirlenmesidir. Yapılan bir araştırmaya göre biyoloji öğretmenleri kendilerini araç gereç kullanımı ve teknoloji konusunda da yetersiz görmektedir. Buna göre Köseoğlu ve Soran’ın 2002–2003 öğretim yılında yaptıkları bir araştırmaya göre biyoloji öğretmenleri kullanılacak eğitim araç gereçlerine, okul içi ve dışında ulaşabilmeleri ve eğitim araç gereçleriyle ilgili yenilikleri izleyebilmeleri konusunda kendilerini kısmen yeterli gördüklerini ortaya çıkarmıştır (Köseoğlu ve Soran, 2004).

Araştırmaya dayalı problem durumlarından biri de biyoloji öğretmenlerinin yeterliklerinin ya da yetersizliklerinin büyük çoğunlukla mezun oldukları eğitimden kaynaklanıp kaynaklamadığıdır. Darçın ve diğerlerinin “Biyoloji Öğretmen Adaylarının Biyolojik Çeşitliliği Algılama Düzeylerinin Tespit Edilmesi” isimli çalışmasına göre; biyoçeşitliliğin yok olmasını arttıran faktörler, bu durumun yaratacağı çevre problemleri ve biyoçeşitliliğin yok olmasını önleme hakkında gençlerin ve çocukların doğru ve tutarlı bilgi edinemedikleri; bilgilerini okullara nispeten, yazılı ve görsel basından alarak yapılandırdıkları; bilimsel anlayışa uygun olmayan hatalı fikirler geliştirdikleri görülmüştür. Ayrıca, incelenen ifadelere göre, genel olarak sınıf düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (Darçın vd, 2006).

Ortaöğretimde görev yapan biyoloji öğretmenlerinin, biyoçeşitlilik konusunda hazırlanacak rehber materyal konusundaki düşünceleri ve biyoçeşitlilik konusunda yeterliliklerinin araştırılması çalışmanın ana problemini oluşturmaktadır.

1.2. Alt Problemler

1. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyine ilişkin yeterlilik algıları ne düzeydedir?

2. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algıları ne düzeydedir?

3. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyi için yeterlilik algısı ile cinsiyet arasında ilişki var mıdır?

(17)

4. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyi için yeterlilik algısı ile mesleki deneyim arasında ilişki var mıdır? 5. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin

yeterlilik algıları ile görev yaptıkları okul türü arasında ilişki var mıdır? 6. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi

düzeyine ilişkin yeterlilik algıları ile sınıfta bulunan ortalama öğrenci sayısı arasında ilişki var mıdır?

7. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeyine ilişkin yeterlilik algıları ile mezun oldukları fakülte arasında bir ilişki var mıdır?

8. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algısı ile cinsiyet değişkeni arasında bir ilişki var mıdır?

9. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algısı ile mesleki deneyim değişkeni arasında bir ilişki var mıdır? 10. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin

yeterlilik algısı ile görev yapılan okulun türü arasında bir ilişki var mıdır? 11. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin

yeterlilik algısı ile sınıfta bulunan öğrenci sayısı arasında bir ilişki var mıdır?

12. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algıları mezun oldukları fakülte arasında bir ilişki var mıdır? 13. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi

düzeyleri ile biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin yeterlilik algıları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

14. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitliliğe ilişkin araştırmacı tarafından öğretmenlere yönelik hazırlanan materyale ilişkin görüşleri nelerdir?

15. Araştırmaya katılan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik eğitimine ilişkin önerileri nelerdir?

(18)

1.3. Araştırmanın Önemi

Biyoçeşitliliğin korunması tüm insanlığın ortak sorunudur. Bu sorunun çözülmesi için her bireyin üzerine düşen görevi yapması gerekmektedir. Bu bağlamda, eğitimciler bireyleri eğitmekle sorumlu iseler; bu konuya da hâkim olmalı ve bilgilerini öğrencilerine aktarabilmelidirler. Bu nedenle biyoloji öğretmenlerinin öncelikli olarak lisans eğitimlerini etkili bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Öğretmenlerin de öğrencilerini bu konuda bilinçlendirmeleri ile doğanın tahrip edilmesini önleyen, biyolojik zenginlikleri koruyan, yurt dışına kaçırılmasını engelleyen bilinçli insanların sayısının artacağı düşünülmektedir.

Biyoloji ve çevre eğitiminin görevi, canlılara insanların yaşamında değerli bir yer edindirmektir (Scheier, 1995). Özellikle fen bilgisi eğitimi bilimsel düşüncenin oluşturulması açısından da önemlidir.

Araştırma, ortaöğretimde görev yapan biyoloji öğretmenlerinin biyoçeşitlilik konusunda kendilerini ne kadar yeterli gördüklerini belirleyeceği ve biyoçeşitlilik konusunda bilgilerini artırmaya yönelik rehber materyal hazırlanacağı için önemlidir.

1.4. Araştırmanın Varsayımları

Bu çalışmada aşağıda belirlenen varsayımlara göre hareket edilmiştir. - Seçilen örneklem evreni temsil etmektedir.

- Çalışma sırasında görüşüne başvurulan öğretmenlerin; mesleki yeterliliklerinin ve bilgisayar kullanma becerilerinin aynı olduğu varsayılmaktadır.

- Çalışmaya katılan öğretmenlerin araştırmacı tarafından sorulan sorulara içtenlikle cevap verdikleri varsayılmaktadır.

- Çalışma sırasında görüşüne başvurulan öğretmenlerin verdiği cevaplar gerçeği yansıtmaktadır.

- Çalışmada araştırmacı herhangi bir ön yargı ile hareket etmemiştir.

- Çalışmaya katılan öğretmenlerin biyoçeşitlilikle ilgili bilgi düzeylerinin farklı olduğu varsayılmaktadır.

- Literatür kaynaklarından elde edilen bilgilerin güvenilir, geçerli ve konuyu kapsadığı varsayılmıştır.

(19)

1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmada sadece Ankara İli merkez ilçelerde görevli öğretmenler ile görüşülmüştür. Kavramsal çerçevede biyoçeşitlilik konusu tüm yönleriyle ele alınmıştır.

1.6. Tanımlar/Terimler

Biyoçeşitlilik (Biyolojik Çeşitlilik): Bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür (Işık, 1998). Başka bir deyişle bir bölgedeki habitatların, türlerin ve bunların taşıdığı genlerin; sayı ve çeşit bakımından gösterdiği durumdur. Habitat, tür ve genlerin sayı ve çeşidinin çok olduğu yerler, biyoçeşitlilik bakımından zengin sayılır (Işık, 2004).

Ekosistem: Belli bir bölgede yaşayan ve birbirleriyle sürekli etkileşim içinde olan canlılar ile bunların cansız çevrelerinin oluşturduğu bir bütündür. Çepel (2003) ise, ekosistemi dünya üzerindeki sayısız yaşam ortamlarından (biyolojik sistemlerden) herhangi birini niteleyen bir terim, bir kavram olarak açıklamaktadır.

Endemik Tür: Doğal olarak sadece adaptasyon sağladığı belirli bir coğrafi bölgede yaşayan ve bu bölgenin dışında bulunmayan canlı türüdür (http://bioces.tubitak.gov.tr/).

II. KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1. BİYOÇEŞİTLİLİK NEDİR?

Herhangi fiziksel bir bölge içerisinde canlılar gerek çevreleriyle gerekse kendi aralarında devamlı olarak iletişim ve etkileşim içerisindedirler. Bu etkileşim sonucunda ekosistem olarak tanımlanan birbirinden farklı yaşam ortamları oluşur. Dünya üzerindeki ekosistemler, ekolojiden sosyolojiye geniş bir yelpazede önemli etkilere sahiptirler. Bu doğal bütünlüğü korumak ve sağlayacağı yararları kullanabilmek için sistemlerin korunması gerekmektedir. Dolayısıyla ekosistemlerin temelini oluşturan canlıların tür, sayı, çeşit bakımından zenginliğini anlayabilmek ve biyoçeşitlilik olarak adlandırılan bu oluşumu korumak esastır (Çepel, 2003; Işık, 2008; http://www.cevreorman.gov.tr; http://www.

(20)

bcs.gov.tr/sitetr/). Çoğu bilim çevrelerince onaylanan Gaia hipotezine göre, dünya kendi başına süper organizmadır ve dünya üzerindeki her canlının bu bütünlük için çok önemli bir rolü vardır (Lenton, 1998). Sonuç olarak, biyolojik çeşitlilik veya biyoçeşitlilik gen yapısından işlevine farklı özelliklere sahip, farklı ekosistemlerde yaşayan canlı türlerinin sayı ve tür bakımından bolluğudur; biyoçeşitlilik Dünya üzerindeki etkileşim ağını bozmamak için korunması gereken çok önemli bir olgudur (Gaston ve Spicer, 2004). Konuya ilişkin genel olarak kullanılan terimlerden bazıları ve kısa açıklamaları aşağıda belirtilmiştir.

Alel: Bir karakter üzerinde aynı ya da farklı yönde etkili olan, iki ya da daha fazla genden her biridir.

Habitat: Bir türün ya da bir grup türün yaşadığı fiziksel bir bölgedir.

Tür: Atalarına benzeyen, kendi aralarında çiftleştiklerinde verimli döller verebilen (kısır olmayan döller), ortak özellikleri olan bireylerin oluşturduğu topluluktur.

Popülasyon: Belirli bir bölgede yaşayan ve aynı türe ait bireyler topluluğudur. Topluluk: Aynı habitat üzerinde yaşayan popülasyon gruplarıdır.

Ekosistem: Topluluklar ve yaşadıkları fiziksel bölgelerin beraber ifade edilmesidir, kısaca yaşam alanları denilebilir. Örneğin akvaryum, içinde yaşayan canlılarla beraber ekosisteme örnektir.

(21)

2.2. BİYOÇEŞİTLİLİK NELERİ KAPSAR?

Korumacı biyoloji disiplini; habitat, türler, çeşitlilik ve zarar görmüş ekosistemlerin kaybını ortadan kaldırma ve tehlikenin önünü kesebilme; bunların bir sonucu olarak da biyolojik çeşitliliği artırabilme amaçlı geliştirilmiş bir disiplindir. Bu disiplini algılayabilmek ve uygulayabilmek için biyoçeşitliliğin neleri kapsadığını bilmek önemlidir. Biyoçeşitliliğin kapsadığı alanları yapısal ve işlevsel olarak ikiye ayırabiliriz (Gaston ve Spicer, 2004).

• Biyoçeşitliliğin Yapısal Olarak Kapsadığı Alanlar Bu alanlar üç grupta incelenir:

1. Genetik Çeşitlilik 2. Tür çeşitliliği 3. Ekosistem çeşitliliği

• Biyoçeşitliliğin İşlevsel Olarak Kapsadığı Alanlar İşlev Çeşitliliği

2.2.1. Biyoçeşitliliğin Yapısal Olarak Kapsadıkları 2.2.1.1. Genetik Çeşitlilik

Genetik çeşitlilik; bir topluluk içerisinde birbirinden farklı alellerin fiziksel özelliklerden biyokimyasal özelliklere değişik türde genetik yapılar oluşturduğu farklılıklar bütünüdür. Canlılar aynı türden canlı olsalar dahi farklı kalıtsal yapıları ve bu yapıların nesilden nesile değişimi gereği farklı genetik yapıya (genotipe) sahip olabilirler. Bu farklı özellikler aynı türün herhangi bir bireyi için yaşamsal bir avantaj olabilir; örneğin bir birey soğuğa daha dayanıklı olmasını sağlayan genetik materyale sahipken bir diğeri sahip olmayabilir. Dolayısıyla soğuğa dayanıklı birey diğerine göre daha avantajlı olacak ve soğukta da yaşamını sürdürebilecektir. Fiziksel bölgenin soğuması halinde bu çeşitliliğin yok olması bahsi geçen türün neslinin ortadan kaybolmasına neden olabilir. Genetik farklılık, yabani yaşamda değişen koşullara uyumu sağlamasının yanında evcil hayvanların ve tarımsal ürünlerin üretilmesine de katkıda bulunur. Sonuç olarak, genetik çeşitlilik biyolojik çeşitliliğin sürekliliği için önemli bir olgudur (Çepel, 1997; Green vd., 2006).

Genetik çeşitlilik üzerinde birçok farklı faktör etkilidir, örneklemek gerekirse bunların bazıları popülasyonun büyüklüğü, mutasyonlar, ekolojik ve evrimsel değişimler, sosyal düzen

(22)

ve canlıların arazileri kullanma biçimleri, doğal veya yapay tahribatlar, uzaysal dağılım, aynı soy içi çiftleşme, göçler, farklı iklimler ve iklimlerde meydana gelen değişikliklerdir. Genetik değişimde coğrafi bölgeler ve iklimlerin etkisi üzerine tipik bir örnek olarak tilkiler gösterilebilir; tilkilerin hem kutuplarda hem de çöllerde yaşayabilmeleri sahip oldukları genetik çeşitlilikten kaynaklanmaktadır. Kutuplarda yaşayan tilkiler soğuk hava koşullarında yaşayabilmek için yağlı bir vücut yapısına ve vücut sıcaklığını muhafaza edebilmek için sivri olmayan küçük kulaklar ve çeneye sahiptir. Çölde yaşayan tilkiler ise güneş enerjisinin kolayca iletilebilmesi için sivri uçlu ve geniş kulaklar ile sivri uçlu çeneye sahiptirler (Schulze ve Mooney, 1994; Amos ve Harwood, 1998) (Şekil. 1). Genetik çeşitlilikte, popülasyonlar arası farklılığın temelinde yatan sebep bir genin farklı alellerinin bulunması ve bu alellerin popülasyonlar arası farklı frekans dağılımına sahip olmasıdır. Genetik çeşitlilik sayısal olarak ölçülebilir/hesaplanabilir bir özelliktir, bunun yanında gen sekanslama analizleri ve elektroforez yöntemleri ile daha ayrıntılı olarak incelenebilir (Green vd., 2006).

Şekil 1. Türlerin Genetik Çeşitliliği. Sol taraftaki tilki (Vulpes zerda) çöl tilkisidir büyük ve geniş kulaklarıyla vücut ısısını serin tutar. Sağ taraftaki iki farklı rengiyle gösterilen kutup tilkisi (Alopes

lagopus) ise tam tersine küçük kulak ve çene yapısıyla kutuplarda vücut ısısını sıcak tutma yönünde

evrilmiştir (Microsoft Encarta Online Encyclopedia, 2007). 2.2.1.2. Tür Çeşitliliği

Tür çeşitliliği belirli bir bölgede mevcut olan türlerin zenginliğini ve sayısını ifade eder. Türlerin birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkileri tür çeşitliliğini etkiler, av-avcı ilişkileri ve besin zincirleri bu tarz etkileşimlere örnek olarak verilebilir. Dünya üzerinde yaşayan türlerin sayısının net olarak bilinmemesi (örneğin mikroorganizmaların ve nematodların) ve türlerin evrimleşme süresinin farklı olmasından kaynaklanan tek biçimde bir zaman ölçütünün bulunmaması tür çeşitliliğinin çalışılmasını zorlaştıran unsurlardır. Tür çeşitliliğini ifade eden iki önemli unsur vardır. Bunlar:

(23)

- Tür zenginliği - Tür eşitliği

Tür zenginliği, herhangi bir topluluk içindeki türlerin sayısını ifade eder. Burada önemli olan sayıca canlı sayısının değil tür çeşitliliğinin fazla olmasıdır. Örneğin 5 farklı tür içeren 20 canlının bulunduğu bir ada topluluğu, 3 farklı tür içeren 50 canlının bulunduğu bir adadan türce daha zengindir. Tür çeşitliliğini ifadede kullanılan bir diğer önemli unsur ise tür eşitliğidir. Tür eşitliği topluluk içindeki türlerin sayıca birbirine eşitliğini dolayısıyla denge durumunu ifade eder. Örneğin bir topluluk içerisinde 20 tane at ve 100 tane köpek tür eşitsizliği göstergesidir. 20 tane ata karşılık 25 tane köpek olan bir toplulukta yaklaşık olarak tür eşitliği var denilebilir.

Bu iki unsur kadar önemli olmamakla birlikte tür çeşitliliğini ifadede kullanılan üçüncü bir parametre de tür baskınlığıdır. Bu unsur bir topluluk içerisinde hangi türün daha baskın olduğunu ifade eder (Kennedy ve Smith, 1995). Tür çeşitliliğinin nelerin etkisi altında olduğunu araştırmak için fosil çalışmaları, arazi çalışmaları, çeşitli laboratuvar deneyleri, genom analizleri-karşılaştırmaları ve çeşitli istatistiksel çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar sonucu evrimsel gelişimin, coğrafi dağılımın, doğal felaketlerin, alellerin nesilden nesile geçiş farklılıkları ve mutasyonların türleşmeye etkisi olduğu saptanmıştır (Pennisi, 2005).

Dünyada türlerine göre sınıflandırılmış canlı sayısı yaklaşık olarak 1,5 milyondur. Bunun yanısıra 10 ila 30 milyon arasında bilinmeyen tür olduğu tahmin edilmektedir. Gruplar içerisinde türleri belirlenebilmiş canlı sayıları Tablo 1 ve Şekil 2’de gösterilmektedir (University of Michigan, 2006).

(24)

Tablo. 1 Gruplar ve tanımlanmış tür sayıları (University of Michigan, 2006).

Grup

Tanımlanmış tür sayısı

Bakteriler ve Mavi-Yeşil Algler 4,760

Mantarlar 46,983

Yosunlar (su ve kara yosunları) 45,900

Angiosperm (açık tohumlu bitkiler) 750

Gymnosperm (kapalı tohumlu bitkiler) 250,000

Protozoa (bir hücreli hayvansal) 30,800

Süngerler 5,000 Mercanlar ve Denizanaları 9,000 Solucanlar 24,000 Crustacea (kabuklular) 38,000 Insecta (böcekler) 751,000 Diğer eklembacaklılar ve küçük omurgasızlar 132,461 Mollusca (yumuşakçalar) 50,000 Deniz yıldızları 6,100 Balıklar 19,056

Amfibiler (iki yaşamlılar) 4,184

Reptiller (sürüngenler) 6,300

Kuşlar 9,198

Memeliler 4,170

Toplam 1,435,662

Şekil. 2 Tanımlanmış türlerin genel dağılımı (University of Michigan, 2006).

Diyagramdan daha da belirgin olarak gözlenebildiği gibi böcekler, tanımlanabilmiş türler içerisinde diğer türlere kıyasla büyük bir orana sahiptirler.

(25)

2.2.1.3. Ekosistem Çeşitliliği

Biyolojik çeşitliliğin yapısal anlamda üç ana parametresinin sonuncusu ekosistem çeşitliliğidir. Ekosistem büyük bir çöl ya da yağmur ormanı olabileceği gibi küçük bir akvaryum da olabilir. Canlıların çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabildiği alanlar ne kadar geniş ve çeşitli olursa biyoçeşitlilik de o kadar fazla olur. Bu genişlik ve çeşitlilik durumu ekosistemi oluşturan biyotik ve abiyotik faktörlere bağlıdır. Biyotik faktörler üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcıları ve bu canlıların parazitlik, hastalık, avcılık gibi ilişkilerini içerir. Dolayısıyla bir nevi komünite çeşitliliğini ifade eder. Komünite çeşitliliğinden farklı olarak belirtilen türlerin birbiri için önemli besin kaynakları olması da gözardı edilemez bir çeşitlilik kaynağıdır. Abiyotik faktörler biyotik faktörlerin var olmasını sağlayacak cansız etmenlerdir. Örneğin su, çözünmüş gazlar, çevre kirlilik oranı, pH, ışık, ısı, toprak, barınak, sıcaklık, toprak-taş tipi gibi. Abiyotik faktörlerde, genelde canlıların içinde bulunduğu çevrenin fiziksel özellikleri belirtilir, dolayısıyla bir nevi habitat çeşitliliğidir. Enerji ve maddeler bu iki tip faktör arası geçiş halindedir. Şekil 2’de belirtildiği gibi temel geçişler ve etkileşim şu şekilde gerçekleşir; üreticiler fotosentez sonucu inorganik maddelerden organik madde oluştururlar. Meydana getirilen organik madde herbivorlar ve onların predatörleri gibi tüketiciler için besin kaynağı oluşturur (Şekil 3) (Naeem vd., 1999). Ölümler sonucu biriken organik madde saprofitler tarafından tüketiciler için tekrar besin kaynağına dönüştürülür. Bunun yanında, saprofitler ve tüketicilerin mineralleştirme aktiviteleri ile inorganik madde oluşumuna katkıda bulunarak döngüyü tamamlamış olurlar. Belirtilen faktörler ne kadar geniş ve çeşitli olursa canlılar arası rekabet, savaş ve yokoluşlar o derecede azalacaktır, çünkü yapı ve işlev olarak farklı ekosistemlerin barındıracakları canlı türleri de çeşitli olacaktır. Biyotik ve abiyotik faktörler canlıların tiplerini ve sayılarını belirlediğinden “sınırlayıcı faktörler” olarak adlandırılırlar (Çepel, 1997; Buckley, 2008; Naeem vd., 1999).

(26)

Şekil. 3 Temel ekosistem döngüsü (Naeem vd., 1999)

Toplulukların birbiri içinde ve çevreleriyle devamlı olarak işlevsel bir bağı, ekolojik süreci vardır. Örneğin su dolaşımı, enerji akışı, toprak oluşumu gibi. Bu sistemler karşılıklı bağımlılık oluşturur (Ulusal Çevre ve Kalkınma Programı, 2002). Bazı bölgeler birbirinden keskin çizgilerle ayrılmaz. Bir dere ile yanındaki topraktaki canlılar için sınırları belirlemek kolayken, birbirine yakın ormanlarda ekosistemleri belirlemek zordur. Birbirinden net olarak ayrılan topluluklara “kapalı topluluk” denir, ayrılamayanlara ise “açık topluluk” denir. Açık topluluklar sınırlama ve tanımlama sıkıntısı yarattığından ekosistemin çalışılmasını zorlaştıran topluluklardır (Bernhardt, 2008).

2.2.2. Biyoçeşitliliğin İşlevsel Olarak Kapsadıkları

(27)

2.2.2.1 İşlev Çeşitliliği

İşlev çeşitliliği canlıların gerek kendi aralarında gerekse çevreleriyle olan etkileşimlerinin tümünü içerir. Diğer bir deyişle; biyotik faktörlerin birbirleriyle ve abiyotik faktörlerle etkileşimleridir. Yapısal çeşitlilik ne kadar fazla ise ilişkiler de o kadar karmaşık ve çeşitli olacaktır. Örneğin, fiziksel çevredeki özellikler ne kadar çeşitli ise işlev çeşitliliği de bir o kadar zengin olacaktır. Nemli ve kurak ortamlar, güneşli ve gölgeli bölgeler gibi farklı özelliklerin aynı ortamda bulunması, o ortam içerisinde birçok farklı canlı grubunun birarada yaşamasını sağlayarak farklı işlevsel çeşitliliklere neden olacaktır. Canlıların çevresel dağılımları, ihtiyaçları, büyüme, atıkları, hareketleri, işlevleri ve bunların oluşturduğu rekabet sonucu canlılar arası yarış ve kavgalar oluşur. Bu durumun daha ilerisinde simbiyozluk, av-avcı ilişkileri, parazitlik gibi etkileşimler meydana gelir. Bu karmaşık ilişkileri anlayabilmek ve anlamlandırabilmek davranış bilimlerinden fizik bilimlerine kadar geniş bir spektrumda bakış açısı gerektirir (Çepel, 1997; Işık vd., 1997).

Aynı tür besinlere gereksinimleri olan canlılar arasında devamlı olarak yarış vardır. Yeterli besin bulamadıklarında ise bu yarış kavgaya dönüşebilir. Bunun yanısıra canlılar arası en az birinin lehine olan bir etkileşim de söz konusu olabilir. Bu tarz etkileşimlere “simbiyotik etkileşim” denir. Simbiyotik etkileşim kommensalizm, mutualizm ve parazitlik olarak üçe ayrılır. Eğer bir canlı, üzerinde yaşadığı canlıyı iyi ya da kötü etkilemiyorsa bu tarz ortaklaşa yaşama biçimine “kommensalizm” denir (Paracer ve Ahmadjian, 2000). Örneğin, Bolanus balina yüzeyinden beslenen bir midye türüdür ve bu durumun balinanın üstüne iyi ya da kötü herhangi bir etkisi yoktur (Eisen, 2008). Eğer etkileşim iki canlının da lehine ise “mutualizm” olarak adlandırılır. Örneğin bağırsak bakterileri kendi hayatlarını idame ettirirken yediğimiz yiyeceklerin de sindirimini sağlarlar. Bu durum mutualistik simbiyoza örnektir. Kimi durumlarda da bir canlının diğer bir canlı üzerinden beslenmesi, beslenen canlıya yarar sağlarken konağa zarar verir. Bu tarz ilişkiler “parazitlik” olarak adlandırılır. Örneğin köpek ve kediler üzerinde yaşayan pire onların kanıyla beslenirken, köpek ve kediler kansız kalacağından bu etkileşimden zarar görürler. “Predasyon” (av-avcılık ilişkisi) olarak adlandırılan durum ise; bir canlının diğer bir canlıyı beslenmek üzere öldürmesidir. Birtakım hayvanların neslinin tükenmesinin en önemli sebeplerinden biri aşırı avlanmadır (Schneider, 2008; Smith, 2003) (Şekil. 4).

(28)

Şekil. 4 Kommensalizm, mutualizm ve parazitlik üzerine doğadan örnekler.

Kommensalizm; şekildeki yabanarısı meşe ağacının üzerinde yavrularına yuva olması amaçlı kese yapar, yaptığı kesenin meşe ağacına yararı ya da zararı yoktur.

Mutualizm; şekildeki temizleyici küçük balık yılan balığındaki parazitleri ve kalan yemek kırıntılarını yer, yılan balığına olan faydasının yanısıra hem beslenir hem de yılan balığının içine saklanarak av

olmaktan kurtulur.

Parazitlik; şekildeki yeşil renkli ökse otu kökleri olmadan havada herhangi başka köklü bir bitkiye yapışarak yetişen bir parazittir. Yapışacağı bitki olmadan yaşayamaz. Ancak yapıştığı bitkinin

de tüm minerallerini, suyunu çektiğinden zamanla ölmesine neden olur. (Symbiosis, 2008) İşlev çeşitliliği bazı canlı grupları için zararlı gibi gözükse de, aslında canlı hayatının geneli için oldukça gereklidir. İşlevsel çeşitlilik sayesinde dünya üzerinde denge kurulur. Örneğin Şekil 5’te, bir akarsudaki farklı türlerin yarattığı işlevsel çeşitliliğin yararları anlatılmaktadır. Farklı türlerin işlevsel çeşitliliğinin nasıl sağlıklı bir akarsu yapısı oluşturduğu ve herhangi birinin eksikliğinin döngüyü nasıl bozacağı ortadadır. Birden 6’ya kadar numaralandırılmış canlı türlerinin işlevleri şu şekilde gerçekleşmektedir:

(29)

1 numaralı kaya üzerine yapışık bir biçimde yaşayan algler, güneş enerjisi aracılığıyla büyüme ve fotosentez için gerekli enerjiyi elde etmenin yanında sudan besin alarak besin dengesi sağlarlar.

2 numaralı otlayıcılar, mutualistik bir etkileşim göstererek algler üzerinden beslenirler, böylece alglerin miktarını ve büyümesini kontrol altında tutarlar. Bu sayede hem algler kontrollü bir şekilde büyümüş olur hem de tüm akarsuyu kaplamaları önlenmiş olur.

3 numaralı kıyıcı sucul canlılar, yaprak ve çalı-çırpı ile beslenerek fazlalık yaprakları temizlerler ve hatta yapılarını değiştirirler; ayrıca bu sayede organik parçaların oluşmasına aracı olurlar.

4 numaralı süzücüler, suyu filtreleyerek tortu ve diğer parçalardan suyun temizlenmesi sağlarlar.

5 numaralı tortucular, tortu içinde-üzerinde varolan organik maddeleri işleyerek etrafa dağıtırlar.

6 numaralı mikroorganizmalar ise besinleri ve her türlü karbon kaynaklarını modifiye ederek otlayıcılar ve tortucular için besin sağlarlar (Şekil. 5) (Phillips, 2006).

Şekil. 5 Akarsu hayvanlarının işlevsel çeşitliliğe katkıları ile sağlıklı akarsu yapısının oluşumu (Phillips, 2006).

(30)

2.3. BİYOÇEŞİTLİLİĞİN ÖNEMİ

Biyoçeşitlilik gerek ekosisteme getirdikleri ve doğal dengedeki rolü gerekse ülke ekonomisine katkısı bakımından oldukça önemlidir. Genel hatlarıyla biyoçeşitliliğin hangi alanlar üzerinde önemli olduğunu iki başlık altında toplayabiliriz:

1. Ekosisteme getirdikleri açısından önemi 2. Ekonomik açıdan önemi

2.3.1. Ekosisteme Getirdikleri Açısından Önemi

Biyoçeşitliliğin ekosisteme getirdikleri açısından önemi, aşağıda maddelendiği gibi besin döngüsünden çevre temizliğine kadar geniş bir alana yayılmıştır.

1. Çevreyi temizlemesi

2. Sel, erozyon gibi çevre felaketlerinden koruması 3. Karbondioksit döngüsü ve iklim düzenini koruması 4. Besin döngüsünü sağlaması

2.3.1.1. Çevreyi Temizlemesi

Canlıların yaşam ortamlarında oksijen, azot, karbon dioksit ve su miktarı gibi gereksinimler ve bu unsurların çevre temizliğine etkisi düşünüldüğünde biyoçeşitliliğin önemi anlaşılacaktır. Biyoçeşitlilik ne kadar fazlaysa çevre temizliğine katkı da o derece fazla demektir. Temiz hava, temiz su ve temiz toprak biyoçeşitliliğin temel gereksinimi ve temel sonucudur (Australian Government Department Environment, Water, Heritage and the Arts; 2007). Saprofitler artık maddeleri ayrıştırırken, yeşil bitkiler havadaki karbon dioksiti kullanarak hem canlıların yaşaması için gerekli oksijeni meydana getirirler hem de atmosferik karbonu tuttuklarından küresel ısınmaya engel olurlar. Bunların yanında önceden de bahsedildiği gibi sularda çeşitli süzücü canlıların varlığı akarsulardan okyanuslara su kaynakların temiz olmasını sağlar. Ayrıca ağaçlar sera gazlarını emerek havayı temizlerler. Temiz su kaynakları (nehir veya şelale gibi) içtiğimiz suların temiz olmasını sağlarlar (United States Agency International Development, 2007).

(31)

2.3.1.2. Sel, erozyon gibi çevre felaketlerinden koruması

Biyoçeşitliliğin ekosistem üzerindeki en dikkat çekici önemlerinden birisi de fiziksel çevreyi sel ve erozyona gibi çevre felaketlerinden korumasıdır. Nemli veya ıslak olan toprakların dış kuvvetlerce sürüklenmesi zordur, dolayısıyla ormanlar toprakların nemli olmasını sağladığından ormanı bol olan bir alanda erozyon ihtimali oldukça düşük olacaktır (Environmental Literacy Council, 2007). Bunların yanısıra bataklık veya kumlu alanlarda otlanma, yeşerme olması erozyon ihtimalini azaltırken oluşan deltalar ve nehir ağızları sel akıntıntıları için doğal vana görevi göreceğinden taşkınları önleyecektir (Norfolk County Council, 2008). Farklı bir perspektiften bakıldığında, erozyon ve sel ile kaybolan toprak ve bitki örtüsü beraberinde oldukça önemli canlı türleri ve geleceğin ekonomik değerlerinin kaybolacağı da unutulmamalıdır.

2.3.1.3. Karbondioksit döngüsü ve iklim düzenini koruması

Yukarıda da bahsedildiği gibi ormanların azlığı sera gazlarının emilimini güçleştireceğinden karbondioksit ve diğer birtakım gazların oranında ciddi artışlar söz konusu olacaktır. Endüstriyel zaman öncesi ve sonrası belirli sera gazları oranı Tablo.2’de gösterilmiştir (Tablo.2). Devletler Arası İklim Değişimi Paneli’nde biyoçeşitliliğin azalması sonucu ortaya çıkacak iklim değişimi senaryosu incelendiğinde; bu artışlar sonucu hava sıcaklığı yükselecektir, bu durum da iklimsel değişikliklere neden olacaktır. Düşünüldüğü gibi bir değişim gerçekleştiğinde habitatlarda da kısa sürede etkili değişimler gözlenecektir. Bu durum işlevsel prosesleri değiştirir; yeni yarışlar, avcılar ve hatta hastalıklar ortaya çıkar. İklim değişiminin büyüklüğüne bağlı olarak birtakım canlılar yok olma sürecine girerken bazı canlılar artan sular altında kalma tehlikesi yaşayabilir (The Intergovernmental Panel on Climate Change, 2002).

(32)

Tablo. 2 Üç temel sera gazının atmosferik konsantrasyonları (The Intergovernmental Panel on Climate Change, 2002). Endüstri Öncesi (1750) Şimdiki Zamanda (2000) Değişim Oranı Karbon dioksit (milyonda ) 280 368 + %31 Metan (trilyonda ) 700 1750 + %150 Nitrik oksit (trilyonda ) 210 316 + %17 2.3.1.4. Besin döngüsünü sağlaması

Biyoçeşitliliğin ekosistem üzerinde etkili olduğu iki önemli süreç vardır. Bunlar: madde dolaşımı ve enerji akımıdır. Her iki süreç de ekolojik dengeyi ve sürekliliği sağlamada önemlidir. Enerjinin ve besinlerin alımı ve döndürülmesi diğer bir deyişle enerji ve besin döngüsünün sağlanması biyoçeşitliliğin varlığıyla gerçekleşir. Fotosentez ile başlayan enerji akımı ile birçok canlının besin kaynağı elde edilmekte ve besin kaynağı olan bu organik maddeler öncelikle birincil tüketiciler ardından da zincir gereği ikincil tüketicilere geçerek hem enerjinin hem de maddelerin döngüsü gerçekleştirilmektedir. Her canlının ekolojik önemi zincir içerisinde açıkça belli olmayabilir ancak kaybolduğunda büyük bir etkisi olduğu anlaşılabilir. Dolayısıyla her canlı aynı oranda etkili düşüncesiyle besin döngüsünü korumak adına biyoçeşitliliğe dikkat edilmelidir (Çepel, 2003).

2.3.2. Ekonomik Açıdan Önemi

Biyolojik çeşitliliğin ekonomiye katkısı aşağıda maddelendiği gibi yiyecek getirisi, farklı ticari gen ve ürün getirisi, tıbbî getirisi, turizm getirisi olmak üzere dört grupta toplanabilir.

2.3.2.1. Yiyecek getirisi

Biyoçeşitlilik gıda olarak tüketilen gerek bitki gerekse hayvan kökenli tüm ürünlerin kaynağını oluşturmaktadır. Tüm bitkilerin yaklaşık olarak üçte biri yenilen besinlerdir. Meyveler, sebzeler, tohumlar, kökler, kabuklu meyveler, yumru kökler tüm besin

(33)

kaynaklarımızın yaklaşık %78’ini oluşturmaktadır. Besin üreten 3000 kadar bitki türü bulunmasına rağmen, 150 tür etkin bir biçimde yetiştirilebilmektedir ve Dünya nüfusunun %90’ı toplamda 15 farklı bitki türü ve 8 farklı hayvan türü ile beslenmektedir. Gıda türlerindeki bu homojenleşmeden ötürü binlerce hayvan soyu ve mısır çeşitleri kaybolmuştur ve dolayısıyla onlara ait genetik çeşitlilik de ortadan kalkmıştır. Belirtilen farklılık daha verimli kullanılabilse hem daha geniş bir beslenme kültürüne sahip olunacak hem de açlık oranı daha da düşecektir (Sustainable Table, 2008; Çepel, 2003).

2.3.2.2. Farklı gen ve ürün getirisi

Dünyanın yarısının besin kaynağı olan buğday, pirinç ve mısır dünya tahıl üretiminin üçte ikisini oluşturur. Tarımsal biyoçeşitlilik iki yönden büyük öneme sahiptir. Birinci olarak bitkilerin, çeşitli hayvanların ve böceklerin gelişimi için hayati önemleri vardır ve içerdikleri değişik mineraller, vitaminler ile besin alım dengesini sağlarlar ve ucuz besin kaynakları olduğundan kırsal kesimde de besin dengesinin en önemli yapı taşlarıdır. Tarımsal biyoçeşitliliğin ikinci önemi ise genetik çeşitliliğin biyotik veya abiyotik stres kaynaklarına karşı doğal direnç gösterebilmede tek yol olmasıdır. Sürdürülebilir üretim için farklı bölgelerde yetişen farklı tahılların özelliklerinin birleştirilmesi ve böylece acil ihtiyaçların karşılanması ve/veya uzun soluklu kazançların elde edilmesi gerekmektedir (The International Development Research Center, 2008). Genetik çeşitliliğin tarımsal çeşitliliğe etkisi şu şekilde örneklendirilebilir; genetik çeşitlilik ilgili türlere zararlı böcekler, hastalıklar ve farklı iklim gibi değişen çevresel koşullara uyum sağlama gibi özellikler kazandırabilir. Kazanılan ya da kazandırılan bu özellikler insanlık yararına kullanılabilir. Örneğin, çeşitli gıda ürünleri kurak ya da soğuk gibi dezavantajlı alanlarda yetiştirilebilir ya da ucuz birtakım gıdaların besin değerleri artırılabilir (Hawtin, 2008).

Biyoçeşitlilik, farklı gen yapısına sahip türlerin oluşturduğu avantajlı ortam gereğince de ekonomiye katkıda bulunur. Farklı gen yapısına sahip canlılardan farklı ürünler elde edilebilir ve böylece ürün yelpazesi genişletilebilir. Bu durum zararlılara karşı savaşta oldukça önemlidir. Örneğin, Endonezya’da 1970’li yıllarda yurtdışından süper çeşit pirinç ithal edilerek ekimlerine başlanmış ancak daha sonra virütik bir hastalık kapan bu pirinçler tamamıyla ziyan olmuştur. Bunun yanında kendi bölgesel pirinçlerini ıslah edebilmişlerdir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1987). Her tür her çevrede yetişmez ve genelde türler kendi çevrelerine uygun genetik yapıya sahiptirler. Canlıları kendilerine uygun koşullar altında

(34)

yetiştirmek/büyütmek ya da genetik yapısını yaşadığı çevreye uygun hale getirmek birçok ülkede yeni ürünler elde edebilme amaçlı başvurulan bir yoldur.

Gen çeşitliliğinin ekonomiye kazandırdıklarına bir örnek de ABD’den verilebilir. 1960’lı yıllarda ABD’de yetiştirilen buğdayların yaprakları üzerinde yaşayan bir mantar türü buğday üretiminde ciddi zararlara sebep olmuştur. Bu durum karşısında ülkemizden ABD’ye yabani bir buğday türü gönderilmiştir ve bu buğday çeşidinden alınan genler Amerika’daki buğdaylara melezleme ile aktarılmış, bunun sonucunda da ilgili mantar hastalığına karşı dayanıklı buğday melezi elde edilmiştir. Türkiye’den gönderilen buğdayın genlerinin ABD buğday üretimine olan katkısı yılda 50 milyon dolar olmuştur. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi bitki ıslahında üstün olan bölgeler buna paralel olarak ekonomik açıdan da üstün olurlar (Çepel, 1997).

Gerek besin değeri ve tarımsal üretimin artırılması yönünde gerekse herbisit, pestisit ve suni gübre kullanımını azaltılması yönünde katkı sağlayabileceği düşünülen genetik yapısı değiştirilmiş tarımsal ürünlerin (örneğin mısır, buğday, soya fasulyesi gibi) tüketimi ve kullanımına yönelik Türkiye’de etkin bir kontrol mekanizması bulunmamaktadır. Modern biyoteknoloji teknikleri kullanımı ve bu yöntemlerle üretilen ürünlerden kaynaklanan olası riskler, sadece insan sağlığını değil, biyolojik çeşitliliğin de dahil olduğu doğal kaynakları da tehdit etmektedir. Dolayısıyla tehdit eden bu unsurlara karşı tarım, çevre, sanayi ve teknolojiyle kaynaştırılmış etkili bir biyogüvenlik politikasının uygulanması gerekmektedir. Çünkü bu tehditler orta ve uzun vadede geri döndürülemez çevresel etkilere yol açabilir. Örneğin, dışarıdan ithal edilecek transgenik ürünler üzerinden gerçekleşecek herhangi bir gen kaçışı ortamdaki yabani türleri etkileyip tahrip edebilir. Bu ise tekdüze ürünler yetişmesine/üretilmesine sebep olacağından doğrudan biyolojik çeşitliliği bozacaktır. Dolayısıyla ithal edilen bitkisel kaynaklı ham ve/veya işlenmiş ürünlerin genetik yapısı değiştirilmiş midir değiştirilmemiş midir kullanılmadan kontrol edilmelidir ve değiştirilmişse kontrol altında tutularak ekimi gerçekleştirilmelidir ki doğal türler korunabilsin ve biyoçeşitlilik zarar görmesin (Demirayak, 2002).

Biyoçeşitlilikte gen çeşitliliği ve farklı ürün getirisi sadece tarımsal alanda değil hayvancılık alanında da ekonomiye katkıda bulunur. Bu duruma bir tür sığır olan buffalo örnek olarak gösterilebilir. Buffalo, Kanada ve ABD’de yetiştirilen sığır ve yaban öküzü kırması olan bir hayvandır. Yaban öküzü gibi otla beslenen ve hızlı büyüyen buffalo, sığır

(35)

gibi pahalı yemle beslenmemesine rağmen sığır eti kalitesinde ete sahip olduğundan oldukça yüksek ekonomik verimliliğe sahiptir. Buffalo nesli tükenmek üzere olan bir hayvanken, gelişen gen aktarım teknikleriyle sığırla melezlenmesi mümkün olabilmiş ve böylece önemli bir hayvansal besin kaynağı yok olmaktan kurtarılmıştır. Benzer ekonomik katkılar balıkçılıkta da söz konusudur. Örneğin Norveç’te som balığı (Salmo trutta labrax) yetiştirmeciliğinde yapılan atılımlar sayesinde temiz kıyılar ve körfez sularının da koruması ile 50 bin kişiye iş alanı açılmış, yılda üç milyar dolarlık kazanç sağlayan bir endüstri oluşturulması planlanmıştır (Berkes ve Berkes, 1987).

Yetiştirilen birçok tarımsal ürün sanayide de önemli bir yere sahiptir. Örneğin kağıt, pamuk, kök boyaları, reçine, ayçiçeği, kenevir ve susam sanayide giyimden mobilyaya geniş bir uygulama alanına sahip bitkisel ürünlerdir (Çepel, 1997). Biyoçeşitlilikte yaşanacak herhangi bir sıkıntı bu bağlamda endüstriye de zarar verecektir, çeşitliliğin artırılması ise doğrudan endüstriyel ürün çeşidinin artırılmasını sağlayacaktır.

2.3.2.3. Tıbbî getirisi

Biyolojik çeşitliliğin ekonomik yönden bir diğer önemi de tıbbi yönden getirileridir. Hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların hammaddeleri genelde bitkilerden elde edilmektedir. Biyoçeşitlilik, türlerin bilinmeyen molekülleri ve genetik yapısı açısından barındırdığı bilinmezliklerden ötürü kimyasal ve tıbbi araştırmaların gözde konusudur. Kuzey Amerika ve Avrupa’da kullanılan reçeteli ilaçların %25’inin ham maddeleri bitkisel kökenlidir (Çepel, 2003). Özellikle tropikal ormanlar ilaç ham maddeleri için oldukça zengin ortamlardır. Tropikal ormanlara sahip olmayan ülkelerdeki ilaç şirketleri, sahip olan ülkelerle çeşitli araştırmalar yapmak üzere anlaşma yaparak kanserden kalp hastalıklarına kadar çeşitli ilaçlar geliştirmektedirler (Environmental Literacy Council, 2007). Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre yaklaşık olarak 3,5 milyar insan bitkisel kaynaklı tedavi yöntemlerini kullanmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporuna göre, günümüzde dört binden fazla tıbbi bitki türünün uluslararası ticareti yapılmaktadır. Bu ticari akışta Çin yaklaşık olarak %30 oranla büyük bir paya sahiptir. Çin’in bu alanda ticari yönünün ileri olması ülkenin birkaç bin yıl öncesine dayanır. Çin’de kırsal alanlarda yaşayan insanlar çok eski yıllardan beri şifalı bitkilere fazlasıyla önem vermektedirler (Tuxill, 1999).

Herhangi bir hastalığa çare bulabilmek için yapılan araştırmalar ve çalışmalar, bulunacak ilacın icadından önce keşfine yönelik olmalıdır. Laboratuvarda gelişigüzel

(36)

sentezlemeler yapmak para ve zaman israfıdır. Tedavide kullanılan ilaçlar incelendiğinde genelde doğal ya da doğalı taklit eden kimyasallar oldukları gözlenir. Örneğin özellikle yumurtalık ve meme kanseri tedavilerinde kullanılan Taxol grubu ilaçlar, Amerika’nın kuzeybatısındaki yağmur ormanlarında yetişen porsuk ağacının kabuklarından elde edilmektedir. Bu ağaçtan 100 yılda yaklaşık olarak üç kilogram kabuk elde edilir ve bu miktar hastalığın tek seferlik kür setine bile yeterli değildir. Dolayısıyla daha çok ağaç gerekmektedir. Araştırıcılar bu ilacı kimyasal sentez yoluyla elde etmeye çalışmaktadır. Biyoçeşitlilik sayesinde bulunan bu tedavi tıpta ciddi bir devrime sebep olmuştur, eğer sentezleme yapılmadan kolay yol tercih edilerek ağaçlar tamamıyla yok edilirse ilaçlar bir noktada tükenecek ve tekrardan sentezi, taklit edilecek doğal madde kalmadığından, mümkün olmayacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere biyolojik çeşitliliğin bize sağladığı imkanları iyi ve yerinde kullanmak gerekir (Eldredge, 1998; Hill, 1996).

2.3.2.4. Turizm getirisi

Biyoçeşitlilik ekonomide turizme kazandırdıkları açısından da oldukça önemlidir. Canlı çeşitliliği ile ilgi çeken bir çevre, bölgeye gelecek turist sayısını arttıracaktır. Ülkemiz de Ege’den Doğu Anadolu’ya geniş bitki örtüsü ve değişik türdeki hayvanlarıyla turizm açısından oldukça zengin ve bir o kadar korunmaya muhtaçtır. Örneğin Dalyan’daki deniz kaplumbağaları koruma altına alındığından bu yana bölgeye ciddi bir turist akını olmuştur.

Turizm adına ekonomik açıdan oluşacak pozitif büyüme sonrasında çevresel açıdan olumsuz gelişmelere sebep olmamalıdır. “Turizm turizmi yok eder” deyiminin gerçeği yansıtmaması için doğanın korunması için imkanlar ölçüsünde gayret gösterilmelidir. Doğal alanlar, tarihsel ve arkeolojik bölgeler korunmalı; turizm ve çevre birbirini destekler hale getirilmelidir. Yapılan yasal düzenlemeler bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Örneğin ülkemizde 1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası içerdiği birtakım olumsuz hükümlerle turizm ve çevre arasındaki dengeyi bozar nitelikte olmuştur. 1980’li yıllarda turizmin çevre üzerine negatif etkileri değerlendirildiğinde doğaya ve yerel kültüre destek olacak, doğa temelli yeni uygulamalara başlanmıştır; ekoturizm olarak adlandırılan bu uygulama yayla turizmi, çiftlik turizmi, botanik turizmi, yaban hayat gözlemi, kuş gözlemciliği, doğa yürüyüşleri ve gezileri, olta balıkçılığı, doğal alanları kullanarak yapılan yamaç paraşütü-kaya tırmanışı gibi sporları ve benzeri etkinlikleri içerir.

(37)

Ekoturizmin, biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunmak, yerel toplumların refahını desteklemek, yenilenemez kaynakları en az düzeyde kullanmak gibi karakteristik özellikleri vardır. Basit ve oldukça sade hizmetler gerektiren bu turizm çeşidinde, diğer turizm çeşitleri gibi büyük yatırımlar yapılmasına gerek yoktur. Ekoturizm çevre dostu hedeflere sahip olmasıyla doğru uygulanmadığında olumsuz sonuçlar yaratabilir. Hassas ve nadir bulunan çevrelerde yapılacak en küçük bir hatanın bile yaratacağı sonuçlar ortadadır. Bunların yanında aşırı kalabalığın neden olacağı orman tahribatı, erozyon, ulaşım ve inşaat amaçlı tahribatlar biyolojik çeşitliliği oldukça ciddi oranda tehdit etmektedir/edecektir. Bu duruma Dünya’dan bir örnek verirsek; Himalayalar’ı 1965’ten önce yılda on binden az turist ziyaret ederken, sonraki yıllarda turist sayısında ciddi bir artış gerçekleşmiştir. Buna karşılık bölge halkı gelen turistlere yakacak odun satmak için ormanları tahrip etmiş ve böylece ünlü tepeleri çıplak hale gelmiştir. Bunun sonuçları olarak da sülün ve geyik gibi yaban hayvanlarının sayısı azalmış, atılan oksijen tüpleri, ve çeşitli atıklar etrafı bir çöp birikintisine dönüştürmüştür.

Türkiye’de ekoturizm tam tanınmayan bir turizm çeşidi olmasına rağmen, ekoturizm alanında oldukça geniş kaynaklara, karakteristik özelliklere sahiptir. Ancak maalesef ülkemizde varolan ekoturizm kaynaklarının geliştirilmesi ve kalkındırılması için herhangi bir planlama mevcut değildir. Sadece varolan kaynakların kullanılması söz konusudur. Ekoturizm için sistemsel bir düzen kurulması gereklidir. Böylece ekoturizmde çıta gitgide düzelebilir ve elde edilen ekonomik gelir tekrardan çıtayı yükseltmeye hizmet edebililir. Örneğin Ege Bölgesi’nde Şirince köyünde ekoturizm ve getirdiği yerel kalkınma iyi bir çizgidedir. Ancak Şirince köyünde tarihi değeri olan kilisenin restorasyonunun yapılmaması köyün ekoturizmde çıtayı yükseltmesine engel bir durumdur. İyileştirme-geliştirme eksikliğinin yanısıra sanayi ya da yerleşim kaynaklı inşa çalışmaları da ekoturizmi olmusuz yönde etkileyebilir. Örneğin, Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Fırtına Deresi’nde yapımına başlanan hidroelektrik santrali bu yöredeki ekoturizmi tamamen durdurma noktasına getirmiştir (Kurdoğlu, 2003; Yücel, 2002).

2.4. BİYOÇEŞİTLİLİĞİN YOKOLUŞU

Biyoçeşitliliğin çevreye, doğal hayata ve insanlık yararına getirdikleri göz önüne alındığında nerede yaşarsak yaşayalım türlerin yokoluşuna kayıtsız kalmamamız gerektiği ortadadır. Biyoçeşitliliğe gelecek zararlara kayıtsız kalmak yaşama kayıtsız kalmakla

(38)

eşdeğerdir. Biyoçeşitliliği yokolma sınırına getiren doğal hayatın tahribatından savurgan kullanıma kadar birçok tehdit vardır. Bu bölümde, tehdit unsurlarının neler olduğu/olabileceği ve engellemek için yapılması gerekenler özetlenmektedir.

2.4.1. Biyoçeşitliliği tehdit eden unsurlar

Biyoçeşitliliği tehdit eden unsurları aşağıdaki şekilde maddelendirilebilir: 1. Nüfus artışı

2. Doğal ortamların zarar görmesi

3. Doğal hayatın aşırı sömürülmesi (suistimal) 4. Çevre kirliliği

5. İklim değişikliği

2.4.1.1. Nüfus artışı

Biyolojik çeşitliliği tehdit eden unsurlar genelde insan kaynaklıdır, bu unsurların en önemlilerinden biri hızlı nüfus artışıdır. Nüfus artışı diğer tehditleri de paralelinde artıracağından en ciddi problem olarak da düşünülebilir. Nüfus artışı yaşama ve çalışma alanlarının daralması ve insanların ormanlar, nehir yatakları gibi doğal alanları tahrip etmesi sonucunu yaratır. Bunun yanında aşırı otlanma, ihtiyaç duyulandan çok fazla besin maddesi tüketimi, bitki ve hayvanların hızla yok olması gibi problemler ortaya çıkacaktır. Aşırı tüketim tarımda makineleşmeye ve tek tür işletmeciliğe teşvik eder. Bu durum genetik çeşitliliğin azalmasına ve bundan ötürü biyolojik zenginliklerin yokolmasına neden olur. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO, Food and Agriculture Organization) 1996 tarihli raporunda Meksika’da ekilen mısır türlerinin neredeyse %80’inin yokolmasına sebep olarak bu durum belirtilmiştir (FAO, 1996). Su ve yakıt gibi temel ihtiyaçlara ulaşım nüfus arttıkça zorlaşır. Özellikle fakir ve gelişmekte olan ülkelerde bilinçlenme yetersizliğinden önlenemez bir nüfus artışı söz konusudur; dolayısıyla bilinçlenme yetersizliğine paralel olarak nüfus artışının yaratacağı problemler de artacaktır (Çepel, 2003; Ulusal Çevre ve Kalkınma Programı, 2002).

Nüfus artışına insan temelli bakmak yeterli değildir, diğer canlıların artan nüfusu da biyolojik çeşitliliği etkiler. Yaşam ortamına yeni giren, o ortamın bireyi olmayan bir tür diğer türler için kimi zaman besinsel, kimi zaman yaşamsal, kimi zaman da alansal rakiptir. Yeni

(39)

tür ortama sonradan dahil doğal ya da genetiği değiştirimiş bir canlı olabilir. Örneğin Amerika’daki doğal türlerin yaşamı neredeyse yarısı sonradan getirilen ortamın misafirleri yüzünden tehlike altındadır, başka hiçbir unsur canlıları bu oranda tehdit etmemektedir. Daha spesifik bir örnek verilirse; Afrika’daki Viktorya Gölü’nde misafir olarak getirilmiş egzotik bir tür olan Nil Levreği (Nile Perch, Lates niloticus) tek başına birçok doğal türü yiyerek yok olmalarına neden olmuştur (University of Michigan, 2006; Simberloff, 2000).

2.4.1.2. Doğal ortamların zarar görmesi

Nüfus artışıyla beraber yukarıda da bahsedildiği gibi öncelikle doğal hayata zarar verilmektedir. Doğal hayata zarar vermek birçok canlı grubunun yok olması demektir. Örneğin 1992 yılında yapılan bir araştırmada, hayvanların 1600 yılından bu yana nesillerinin tükenmesinin sebepleri araştırılmış ve doğal hayata verilen zararların etkisinin ne kadar büyük olduğu gösterilmiştir (Şekil.6). Yukarıda da değinildiği üzere, yeni türlerin ortamdaki hayvanlar üzerine etkisi de dikkat çekicidir (World Conservation Monitoring Centre, 1992).

Şekil. 6 1600 yılından bu yana hayvan nesillerinin tükenme sebepleri (World Conservation

Monitoring Centre, 1992).

Doğal ortamın/habitatın tahribatına birçok etmen sebep olabilir. Herhangi bir ortamı paylaşan canlı sayısı arttıkça veya canlının çevresinden talepleri değiştikçe, çevrenin değişimi kaçınılmazdır. Her türün kendine özgü besin ve habitat gereksinimi vardır. İhtiyaçlar spesifikleştikçe ya da yerelleştikçe yokluğunun etkileri daha büyük olacaktır. İstekleri en

Referanslar

Benzer Belgeler

Dr. İnci AÇIKGÖZ 1) 30 kişinin hemoglobin değerlerine ilişkin sınıflandırılmış verilerin bazı değerleri aşağıda verilmiştir.. 4)Bir araştırıcı bir ilkokulda

Yeni Medya İçerik Yönetmeni (Seviye 5) Ulusal Yeterliliği 19/10/2015 tarihli ve 29507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Meslek Standartlarının ve Ulusal

[r]

Anne-bebek bakımına yönelik yapılan geleneksel uygulamalar ile ilgili tam ve net bir bilgi olmadığı için, TNSA-2008 verilerine göre 0-6 aylık dönemde sadece

Bu özel çözüm para- metrelerin de¼ gi¸ simi yöntemi yard¬m¬yla

Bu yönteme göre (1) denkleminin (2) biçiminde bir çözüme sahip oldu¼ gu kabul edilerek kuvvet serisi yöntemindekine benzer as¬mlar izlerinir.Daha sonra sabiti ve a n (n

˙Istanbul Ticaret ¨ Universitesi M¨ uhendislik Fak¨ ultesi MAT121-Matematiksel Analiz I. 2019 G¨ uz D¨ onemi Alı¸ stırma Soruları 3: T¨

f fonksiyonunun ve te˘ get do˘ grusunun grafi˘ gini ¸