• Sonuç bulunamadı

II. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.6. Biyoçeşitlilik Öğretimi

2.6.1 Öğretilmesi ve Aydınlatılması Gereken Konular

Biyoçeşitlilik öğretiminde öncelikli olarak aydınlatılması ve aktarılması gereken konular belirlenmeli ve belli bir sıraya konmalıdır. Aktarılacak bilginin konunun özünü belirtir ve öğrencileri ayrıntılarla sıkmayacak uzunlukta olması esastır. Öğrencilere çeşitlilik için iki farklı role sahip oldukları hatırlatılmalıdır. Bunlar; çeşitliliği korumak ve çeşitliliğin bir parçası olmaktır. Öncelikli olarak biyoçeşitlilik kavramı genel hatlarıyla öğrencilere aktarılmalıdır. Tür içi, türler arası çeşitlilik ve bu durumun habitat çeşitliliği ile ilgisi anlatılmalıdır. Daha sonra, öncelikle biyolojide olmak üzere ekonomi, kültür gibi farklı alanlar da dâhil olmak üzere önemi tartışılmalıdır. Bu konu üzerinde durulması gereken en ciddi konudur. Kaybolan türlerin getireceği sonuçlar, önemsiz ve etkisiz görünen birçok canlının doğada ileride oldukça önemli bir yer alabileceği vurgulanarak; estetik açıdan doğanın harika yapısının bozulacağı ve etik açıdan da en azından bulunduğu gibi bırakılması

gerektiğine değinilerek renkli bir tartışma ortamı oluşturulmalı ve katılım sağlanmalıdır. En son olarak biyoçeşitlilik tehlike altında mı, eğer tehlike altındaysa insanın tehlike durumundaki rolü tehlikenin önemi tartışılmalıdır (Kassas, 2002; Environment Tobago, 2008). Bilindiği üzere önceki çağlarda, insan henüz etkili bir canlı değilken, doğal sebeplerden ötürü ciddi yokoluşlar gerçekleşmiş fakat biyosfer fauna ve flora değişimiyle bu durumu atlatabilmiştir. Biyolojik çeşitliliğin yokoluşu şayet insan kaynaklı ise sonuçları ve geri dönüşünün olup olmayacağı belirsizliği ele alınmalıdır (Gayford, 2000).

Özet olarak, biyoçeşitliliğin öğretiminde ilk aşamada öğrencilerin zihninde aydınlatılması ve sınıfta tartışılması gereken temel sorular aşağıda sıralandığı gibi olmalıdır.

1. Biyoçeşitlilik ne demektir?

2. Biyoçeşitlilik neden önemlidir? Biyoloji dışındaki diğer bilim dallarına etkisi nelerdir?

3. Biyoçeşitlilik tehlike altında mıdır? Tehlike altındaysa, bu tehlikede insanın rolü nedir?

4. Biyolojik çeşitliliğin yokoluşunu engellemek için neler yapılabilir?

2.6.2. Biyoçeşitlilik konusunda öğretimle ilgili yaklaşımlar ve Türkiye’de müfredat Bu bölümde Dünya genelinde yapılan çalışmalara, yaşanan problemlere ve önerilere değinilecektir.

Okullarda biyoçeşitliliği öğretmek üzerine geliştirilen birçok öğretim programı vardır. Örneğin Kanada’da ‘Project Wild’ (“Proje Vahşi”, yaban hayatı projesi) veya Avusturalya’da ‘Teaching for a Sustainable World’ (Sürdürülebilir bir Dünya için Öğretmek) projeleri oldukça büyük ölçekli projelerdir. Bunun yanısıra yerel programlar da sivil örgütler tarafından da destek gören etkili çalışmalardır. Proje Vahşi’de öğrencilerin görevi doğal dünyayı öğrenmektir, varlıkları gezegeni nasıl etkilediği ve alacakları sorumluluklarla neleri değiştirebileceklerini görmelerini amaçlayan bir öğretim programıdır (The Council for Environmental Education, 2007; Australian Government Department Environment, Water, Heritage and the Arts, 2007).

Amerika’da düzenlenen çevre eğitim programlarından ilginç olan bir diğeri de ilk ve orta dereceli okullarda uygulanan Globe Bilim Programı’dır. Bu program aracılığıyla öğrenciler atmosfer, toprak, hidroloji ve arazi üzerine bilimsel veriler toplar ve uluslar arası bir veri bankasına bu verileri aktarırlar. Sonrasında dünya üzerinde farklı noktalardan gelen veriler üzerine tartışma fırsatı bulmuş olurlar (The Globe Program, 2008). Bunların yanısıra Kanada’da ilkokul öğrencileri için her yıl Doğa Günü düzenlenir ve bu özel günde öğrenciler gruplara ayrılarak yaşadıkları bölgenin özelliklerini ve kaynaklarını daha derin bir şekilde incelerler (Goal III, 2008).

Belirtilenlere ek olarak öğretmenlerle çalıştaylar düzenlenip biyoçeşitlilik öğretiminin nasıl geliştirileceği araştırılmaktadır. Bu araştırmalarda müfredat içeriği, önemi, iyi öğretim için kriterlerin ne olduğu, okul dışı destekler tartışılır, problemler ve öneriler belirlenir. Böylece öğretimin iyileştirilmesi hedeflenir. Problemler ülkeye, kültürel yapıya bağlı değişse de ABD’de yapılan bir çalıştayda belirtilen iki problem hemen hemen tüm ülkelerin ortak sıkıntıları olarak tespit edilmiştir. Bu problemlerden biri kaynakların politik düşüncelerin etkisi altında şekillenmesi, bir diğeriyse kullanılan materyallerin bilgi içeriği yönünden zayıf ve yenilenemiyor olmasıdır. Bunlardan ötürü her öğretmen kendince bir müfredat yaratarak konuyu anlatmaya çalışmaktadır (Kassas, 2002; Environment Tobago, 2008).

Ülkemizde müfredatın işlenişine bakmak gerekirse, üç yıllık lise eğitiminde “Canlıların Çeşitliliği ve Sınıflandırma” ünitesi ile “Ekoloji Dünya Ortamı ve Canlılar” ünitesi dönem sonuna denk geldiğinden konular yüzeysel olarak aktarılmakta ya da hiç aktarılamamaktadır. Orta Öğretimin Yeniden Yapılandırılması çerçevesinde MEB Talim ve Terbiye Kurulu 07/06/2005 tarih ve 184 sayılı kararı ile 2005-2006 Öğretim yılından itibaren liseler 4 yıla çıkarılmıştır ve müfredatta da kısa sürede birtakım değişiklikler olmuştur. Bu programa göre “Canlıların Çeşitliliği ve Sınıflandırma” 9. sınıfın son ünitesi olmuştur ve az önce bahsedilen sıkıntı devam etmektedir. “Ekoloji Dünya Ortamı ve Canlılar” ünitesi ise 10. sınıfın 2. ünitesi olmuş; 10. sınıftaki biyoloji öğretim programın diğer sınıflara göre kısmen daha hafif olması nedeniyle konuya verilen önem biraz daha artmıştır. Onikinci sınıflarda ise “Populasyon Genetiği” ve “Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği” üniteleri bulunmaktadır. Her iki ünitede de biyoçeşitlilik konusundan bahsedilmemekle birlikte öğretmenin konuya olan ilgisine göre öğrencilere biyoçeşitlilikten bahsedebileceği ve konularla ilişkilendirilebileceği düşünülmektedir. Ancak bu defa da üniversite sınavına hazırlanan

öğrencilerin konuya yoğunlaşamaması ve ilgi göstermemesi problem olabilir düşüncesi akılları kurcalamaktadır (MEB, 2005).

2008 yılında yapılan son değişiklikle birlikte 9. ve 10. sınıflardaki üniteler tekrar düzenlenmiştir. Buna göre 9. sınıfta 3 ünite müfredatta yer almaktadır; bunların son ikisi “Canlıların Sınıflandırılması ve Biyolojik Çeşitlilik”, “Bilinçli Birey-Yaşanabilir Çevre”dir. Onuncu sınıflarda yine 3 ünite müfredatta yer almaktadır. Bunlardan da “Ekosistem Ekolojisi”ne 22 ders saati ayrılması önerilerek son ünite olarak yer aldığı görülmektedir (MEB, 2007; MEB, 2008).

Belirtilen şikayetlerden de anlaşılacağı üzere genel istek sistematik ve kuru olan müfredatın değiştirilmesi, bunun yanısıra yenilenebilir kaynaklar kullanılmasıdır. Birtakım televizyon programları, gazete ve dergilere göre öğrencilerin daha çok dikkatini çekmekte ve bilinçlenmelerinde daha etkili olmaktadır. Ancak bu programlarda ilgiyi toplayabilecek değişiklikler yapmak, okul dışı pratiğinin de yapılması gereken biyoçeşitlilik konusunun daha iyi irdelenmesini sağlayabilecektir. Bunun yanında, hazırlanacak herhangi bir eğitim materyaline sosyal, ekonomik ve politik bakış açılarını katmak etkili sonuçlar getirebilir, dolayısıyla biyoloji öğretmenlerinin uzmanlık çizgileri dışına az da olsa çıkarak farklı bakış açılarında kendilerini geliştirmeleri iyi sonuçlar getirir. Öğrencilerin biyoçeşitlilikte ilgi alanlarını geniş tutmalarını sağlama amaçlı popüler olarak değinilen türlerden başka türlerin de tehlike altında olduğunu belirtmek gereklidir. Örneğin egzotik türlerin yanısıra yağmur ormanlarının da yokoluşuna, büyük hayvan türlerinin zarar görmesinin yanında mikroorganizmalar, küçük hayvanlar ve bitki türlerinin de zarar gördüğüne dikkat çekilmelidir.

Yapılan araştırmalar ve çalıştaylar sonucu biyoçeşitlilik öğretiminin geliştirilmesi için sayısız öneriler ortaya çıkmıştır.

Öncelikle bilimsel önerilerinden önemli birkaçını sıralamak gerekirse;

1. Daha önceden bahsedilen, tartışılması ve aydınlatılması gereken dört soruya verilen cevaplar belirtilen sırayla yeterince anlaşıldı mı bilinmelidir, böylece gelinen her basamağa sorgulanarak ve öğrencinin özümsemesine olanak sağlayarak gelindiğinden emin olunmalıdır.

2. Öğrencinin konuya farklı perspektiflerden bakması sağlanmalıdır; genetik, ekolojik, evrimsel açıdan konuya açıklık getirmek öğrencinin ufkunu açar. Bu perspektiflerden birine ya da birkaçına değinen ilginç haberler içeren gerek yazılı gerekse görsel kaynaklar kullanılarak öğrencinin ilgisini çekmek gerekir.

3. Organizmalar arası kompleks ilişki, birinin eksikliğinde bir diğerine ne olduğu ya da olacağı yaşanmış ya da yaşanabilir örneklerle gösterilebilir. Besin zincirlerinin hayvan, bitki ve mikroorganizmaları birbirine nasıl bağladığı öğrencilerin dikkatini çekebilecek önemli bir konudur. Bahsedilenlere örnek olarak NASA’nın geliştirdiği “EcoSphere” projesi doğal hayatın bir modeli olarak öğrencilere gösterilebilir. Parlak kırmızı karidesler, aktif mikroorganizmalar ve alglerin okyanus suyu içeren kapalı bir ortamda dışarıya ihtiyaç duymaksızın yaşayışları, küçük bir doğal döngünün göstergesidir. Alglerin yaptığı fotosentez sonucu ortaya çıkan oksijen ile solunum yapabilen karidesler çok üremezler ve büyümezler. Besin kaynağı olarak aktif mikroorganizmaları ve algleri kullanan karideslerin atıklarındaki mineraller ise algler ve mikroorganizmalar için besin kaynağı oluşturur. Bu canlılardan herhangi birine gelecek zarar ve/ veya farklılaşmanın bu sisteme getireceği zarar ortadadır. Böyle bir model doğrudan dünyadaki doğal döngüye örnektir ve öğrencilerin oldukça dikkatini çekecektir (EcoSphere, 2006) (Şekil. 32).

4. Farkında olunmayan küçük canlıların da ortadan kaybolma riski olduğuna, bu canlıların küçük olmasının yokoluşunun da etkisinin küçük olacağı anlamına gelmediğine dikkat çekmek gerekir. Büyükten küçüğe, hayvandan bitkiye tehlike altında olan her canlının ortadan kayboluşunun diğer canlılar için yeni tehlikeler ortaya çıkaracağına değinilmelidir. Avustralya’da yapılan bir çalışmada ATBI olarak tanımlanan Tüm Taksonları İçeren Biyoçeşitlilik Envanteri, bir grup öğrenci üzerine uygulanmıştır. Uygulamada tartışma, saha çalışması ve laboratuvar seansları takip edilmiş ve sonuçta birçok öğrencinin aktif deneyimle organizma çeşitliliğinin ne kadar büyük olduğu gerçeğiyle yüzleşmeleri sağlanmıştır (Dangerfield ve Pik, 1999). Bu çalışmadaki gibi bir yöntemle, öğrencilerin farkında olmadıkları nesli tükenen canlı türlerine dikkat çekilebilir.

5. Bu meselenin küresel bir sorun olmasının yanında aynı zamanda yerel ve ulusal bir sorun da olduğunun altı çizilmelidir. Biyolojik çeşitliliğin kültürümüzü şekillendirmedeki rolü güzel bir tartışma konusu olabilir. IUCN (Dünya Doğayı Doğayı Koruma Birliği) 1994 yılında bitki ve hayvan türlerinin karşı karşıya bulundukları tehlikelere göre sınıflandırılması amacıyla kriterler belirlemiştir. 2000 yılında güncellenen kriterler Şekil.33’de belirtilmiştir. Her ülke nesli tehlike altında bulunan bitki ve hayvanlarını bu kriterlere göre listelemekte ve listeyi de düzenli olarak güncellemektedir (IUCN, 2006; Doğal Hayatı Koruma Derneği, 2006)

6. Biyoçeşitlilikteki olası bir azalışın, tahribatın iklim değişimi ve habitata zarar gibi birçok olguyla da karşılıklı etkileşim altında olduğuna değinmek gerekir.

Benzer Belgeler