• Sonuç bulunamadı

Üzeyr sancağı hakkında yapılmış çalışmalar bölgede darı, alef, pamuk, arpa ve çeltik üretiminin yoğunlukta olduğunu göstermektedir. Ancak 109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde genellikle bölgede yapılan çeltik üretiminden bahsedilmiştir. Bu durumun defterin mücmel yani özet defter olmasından kaynaklandığını düşünülmektedir. Dolayısıyla sancaktaki zirai ürünler bölümünde, sancaktaki çeltik üretimi ve yoğunluğu değerlendirilecektir

V. IV. III. I. Çeltik Üretimi

Çeltik üretimini belirleyen etkenler, sulama imkânları ve sıcaklık oranlarıdır. Üzeyr sancağı bu iki duruma büyük uyum göstermiş olacak ki bölgede çeltik üretimi yoğunluktadır. 109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde çeltik üretimi yapılan nehirlerin adları verilmiştir ancak bu kısımda da ayrıntıya girilmemiştir. Sadece nehirlerin isimleri ve hâsılları kaydedilmiştir.

Suda yetiştirilen çeltik, gelişimini tamamladıktan sonra kurutulup, kabuklarından ayrılarak elde edilen bir üründür. Çeltik üretimi genelde nehre yakın yerlerde yapılmış ve Osmanlı Devleti zamanında çeltik üretimi yapılan bu yerlere nehr-i çeltik denmekteydi. Nehirlerden su kanalları aracılığıyla çeltik bahçelerine su getirilerek arazi çeltik üretimi için elverişli hale getirilmekteydi61. Üzeyr sancağında da üretim bu şekilde yapılmaktaydı. Üzeyr sancağının tamamında 23 yerde çeltik üretilmekteydi. Daha önce de belirtildiği gibi defterde bu yerlerin adları ve hâsılları kaydedilmiştir. Bu yerlerin isimleri şunlardır;

61

114 Ali Bey, Başkaralar, Karaçay, Suçak, Yakarhızır, Yakub ve Muduc, Karalar, Gene Genüz, Bozya, Sohta Hacı, Kalaycıoğlu, Tel Hamdud, Lala Köyü, Hams, Surla Kasır, Bağır Hızır, Girünözi, Keşmezlü, Kıraçoğlu, Nazlıoğlu, Muzafferoğlu, Fındık ve Başküre Sagir’dir. Bu nehirlerin hâsıl miktarları hazırlanan tabloda sunulmuştur. Tablo 19: Çeltik Üretimi Yapılan Nehirler ve Hâsılları

Nehr-i Çeltük Hâsıl Miktarları

Ali Bey 3500 Baş Karalar 4400 Karaçay 3500 Suçak 500 Yakarhızır 4000 Yakub ve Muduc 1250 Karalar 2900 Gene Genüz 2500 Bozya 2000 Sohta Hacı 3000 Kalaycıoğlu 3000 Tel Hamdud 4000 Lalaköyü 800 Hams 4000 Surla kasır 5000 Bağır Hızır 4000 Girün Özi 5000 Kaşmezlü 10000 Kıraçoğlu 3000 Nazlıoğlu 2500 Muzaffer Bey Oğlu 3500 Fındık 3000 Başküre Sagir 2500 TOPLAM 77850

115 Çeltik üretimi yapılan yerler kaydedilirken başında nehr tabirinin kullanılması, sulama işlemlerinin buralardan yapıldığının göstergesidir. Üzeyr sancağında üretimi yapılan çeltiğin tohumları için de kantar ölçü olarak kullanılmış ve hâsıllar üzerinden kayda geçirilmiştir. Sancakta, çeltiklerin ekimi yapıldıktan sonra, geriye kalan işlemlerle saka ve rençber denilen görevliler ilgilenirdi. Bu görevlilerin asıl vazifeleri çeltik üretiminin iyi şartlarda yapılmasını sağlamaktı. Daha sonra çeltiklerin hasat zamanı gelirdi ve bu durum halka duyurulurdu. Gönüllü olan kişiler de hisseler olarak yerleri satın almak suretiyle hasat zamanında hasat yaparlardı. Hasat bitiminde, görevlilerin aldığı çeltikten kalan çeltiğin yarısını yer sahibi alırdı. Bu durum defterimizde de “Hakk-ı Arazi” şeklinde kaydedilmiştir. Bazı kısımlarda hâsıllar belirtilirken mâ hakk-ı arazi yani arazi hakkıyla birlikte ya da

gayr-ı ez hakk-ı arazi yani arazi hakkı haricinde şeklinde bu durum belirtilmiştir.

Geriye kalan son yarımlık payı da su sahibi alırdı. Bu da defterimizde “Hakk-ı Ma” olarak kaydedilmiştir. Tıpkı arazi sahibinin hakkının dâhil olup olmadığının belirtildiği gibi, su sahibinin hakkının dahil olup olmadığı da defterimizde belirtilmiştir.

V. IV. IV. HAYVANCILIK

Osmanlı Devletindeki temel geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktı. Hayvancılık sadece et, süt vb getirileri için önemli değildi. Bu dönemde hayvancılık, ulaşım gereklerini karşıladığı gibi dericilik ve dokuma sanayilerinin gelişmesine de katkı sağlıyordu62

.

Üzeyr sancağında da hayvancılık yapılmaktaydı ve oldukça önemli bir yer tutuyordu. Özellikle sancakta bulunan cemaatler ve Türkmenler hayvancılık faaliyetlerini yoğunlukla yapmaktaydı. Osmanlı devleti, çoğu kesimden olduğu gibi, hayvancılık faaliyetinde bulunan kesimden de birtakım vergiler almaktaydı63

. Dolayısıyla sancağın hayvancılık faaliyetlerini değerlendirirken alınan bu vergileri göz önünde bulundurmak daha doğru olacaktır. Bu yüzden de, bu bölümde sancaktaki hayvancılık faaliyetleri, resmi ağnam ve resm-i camus, resm-i yaylak ve kışlak ve yatak ve otlak, resm-i kovan ve aşiyan gelirleri üzerinden değerlendirilecektir.

62 Ahmet Tabakoğlu; Türkiye İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 2008, s: 244-245.

63

116 Ağnam ve Camus Vergisi

Ağnam resmi, Osmanlılarda küçükbaş hayvanlardan alınan bir vergi türüdür. Resm-i merai, resm-i ganem ya da koyun resmi de denilen bu verginin, konulan isimler dolayısıyla sadece koyundan alınan bir vergi olduğu düşünülse de, bazı kanunnamelerde bu vergini keçiden de alındığı kaydedilmiştir. Bu vergi toplanırken, koyun kuzusu ile ve keçi oğlağı ile sayılırdı ve yavrular için ek bir vergi alınmazdı. Osmanlı Devletinde ağnam resmi genellikle her iki koyundan bir akçe şeklinde toplanırdı64. Üzeyr sancağında da ağnam vergisi bu şekilde, her iki koyundan birer akçe olarak toplanıyordu. 109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde bu durum beher iki

res fi birer akçe, şeklinde belirtilmiştir. Efzun köyü koyun yetiştiriciliği yapılan tek

köydür ve buradaki toplam 1000 koyundan 500 halebî akçe vergi alınmıştır.

Resm-i camus vergisi ise; Osmanlı Devletinde camus yetiştiriciliğine uygun olan yerlerde beslenen hayvanlar üzerinden alınan bir vergi türüdür. Genellikle cemaatlerden toplanan bu verginin tahsilinde belirli bir miktar yoktur. Çünkü belirlenen miktarlar coğrafyaya bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bazı yerlerden 12 akçe bazı yerlerden de 6 akçe olarak tahsil edilen bu vergi bazı yerlerden ise hiç alınmıyordu65. Üzeyr sancağında camus vergisi Berendi ve Kınık nahiyelerinden toplanmaktaydı. Dolayısıyla sancakta buralarda camus yetiştiriciliğinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Kınık nahiyesinde resm-i camus, her camustan 8 halebi akçe olarak alınmaktaydı. Defterimizde bu durum beher res fi 8

akçe-i halebî olarak belirtilmiştir.

Resm-i ağnam ve resm-i camus oranları karşılaştırıldığında, resm-i camus gelirlerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu gelirlerin miktarının belirtildiği bir tablo hazırlamak, durumun daha iyi anlaşılması bakımından yararlı olacaktır. Tablo 20: Resm-i Ağnam ve Resm-i Camus gelirleri

Resm-i Ağnam 500

Resm-i Camus 5500

Üzeyr yöresinde bu dönemde, bölgenin hayvancılığa oldukça elverişli olmasında rağmen, koyun yetiştiriciliğinin bu kadar az olması dikkat çekicidir.

64 Neşet Çağatay;“ Osmanlı’da Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih

Coğrafya Fakültesi Dergisi, c: V, Ankara, 1947, s: 482-483.

65

117 Yaylak ve Kışlak Vergisi

Defterimizde kayıtlı olan yedi nahiyeden de alın bu vergi, bazı yerlerde

yaylak resmi, otlak resmi, yaylak ve otlak resmi gibi isimlerle de kaydedilmiştir. Bazı

yerlerde de resm-i yaylak ve kışlak ve yatak ve otlak şeklinde kaydedilmiştir. Bu vergi kanunnamelerde ise yaylak resmi, resm-i merâi, otlak resmi, yatak resmi gibi isimlerle kaydedilmiştir66

.

Bu vergi sürüsünü başka tımar sahibinin topraklarında otlatan sürü sahipleri, göçebe kabileler ve Yörüklerden, yılda bir defa olmak üzere toplanırdı. Alınan miktar, Osmanlı Devletinde toplanan birçok vergide olduğu gibi, bölgeden bölgeye değişiklik göstermekteydi. Vergi kimi yerlerde sürü başına kimi yerlerde de koyun başına toplanırdı. Sürü başına toplandığı zaman, sürü olarak her 300 koyun bir sürü olarak kabul edilirdi ve her sürüden bir koyun alınırdı. Bu verginin alınma zamanları da ilkbahar. Nevruz aylarıdır67

.

109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde kayıtlı olan vergilerden biri olan resm-i yaylak ve kışlak ve yatak ve otlak vergisi, çoğu tahrir kaydında olduğu gibi değişik isimlerle ya da ayrı ayrı da kaydedilmiştir. Bu kısımda Kınık ve Berendi nahiyeleri ile Zülkadri taifesinden alınan resm-i yaylak ve kışlak ve yatak ve otlak vergilerini tek bir başlık altında değerlendirmeyi, konunun anlaşılması bakımından daha doğru bulduk.

Defterde kayıtlı olan Yörüklerden biri olan Zülkadriye taifesinden bu dönemde alınan bu vergi resm-i yaylak ve kışlak ve yatak ve otlak an taife-i

yörükan-ı Zülkadri ve gayrihu olarak kaydedilmiştir. Sancak dyörükan-ışyörükan-ından geldikleri anlaşyörükan-ılan bu

taifenin hayvancılıkla ilgili bütün vergileri, verginin adından da anlaşıldığı üzere, tek bir başlık altında kaydedilmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi farklı yerlerde farklı oranlarda alnınan bu vergi, Zülkadri taifesinden beher sürü birer koyun ifadesinden anlaşıldığı üzere, her sürüden bir koyun olarak toplanmıştır. Fakat vergi miktarı koyun olarak değil, akçe olarak kaydedilmiştir. Bu verginin toplam miktarı da defterimizde 3000 akçe olarak kaydedilmiştir.

Bu verginin alındığı bir diğer nahiye Kınık nahiyesidir. Burada bu vergi duhan vergisiyle birlikte toplanmış ve bu şekilde kaydedilmiştir. Kanunnamelerde

duhaniyye, resmi dud gibi isimlerle de kaydedilen duhan vegisi, yerleşik olarak bir

66 Neşet Çağatay; ;“ Osmanlı’da Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”,Ankara Üniversitesi Dil ve

Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, c: V, Ankara, 1947, s: 509.

67 Neşet Çağatay;“ Osmanlı’da Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih

118 yerde oturmayan, bir yerden bir yere gezen ve evli olan kimselerden alınırdı. Resm-i

yaylak ve otlak ve kışlak ve yatak ma resmi duhan der kışlakciyan türkmenan-ı zülkadri gayr-ı ez liva-ı Kınık olarak kaydedilen verginin miktarı 5000 akçe olarak

kaydedilmiştir.

Berendi nahiyesi bu verginin alındığı bir diğer nahiyedir. Burada bu vergiyi camus vergisiyle aynı başlık altında görmekteyiz. Buradan alınan toplam miktar ise, 5000 akçedir.

Bunların dışında da kayıtlı olan yaylak-ı Almadağı, Yaylak-ı Akoluk ve Yaylak-ı armud yaylakları da vardır ki bunların miktarları toplam olarak 11482,5 olarak kaydedilmiştir.

109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde daha önce de belirtildiği gibi toplanan bu vergi koyun sayısı üzerinden değil de akçe üzerinden kayedildiği için sürü sayısını hesaplanamamaktadır. Bu nedenle sancağa ne kadar sürü geldiği hakkında net bir bilgi vermek mümkün değildir.

Aşiyan Gelirleri

Farsça bir kelime olan “aşiyan” kuş yuvası, ev anlamlarını taşır. Tahrir defterlerinde geçen aşiyan kelimesi ise, avlarda kullanılmak amacıyla yetiştirilen kuşların yuvasından alınan vergiyi kastetmektedir. Defterdeki bilgiler ışığında, bölgede iki yerde aşiyan olduğunu anlaşılmaktadır. Tablo 20’de aşiyanların bulunduğu yer ve alınan vergi miktarı verilmiştir.

Tablo 20: Aşiyan Gelirleri

Aşiyanlar Vergi Miktarı

Kurdkulağı 1000

Akkaya 5000

Toplam 1500

Görüldüğü üzere Kurdkulağı ve Akkaya’da olmak üzere iki yerde aşiyan vardır. Buralardan Kurdkulağındaki aşiyanda, şahin yetiştiriciliği yapıldığı bilinmektedir. Yuvaların sayısı hakkında bir bilgi bulunmamakla beraber, buralardan elde edilen gelir 1500 akçedir.

119 V. IV. V. Bad-ı Heva Gelirleri

Bad-ı heva ya da bad-ı hava, Osmanlı maliye sisteminde miktarı önceden saptanmamış, toplanma zamanı da önceden belli olmayan düzensiz vergilere verilen addır. Bu verginin kanunnamelerdeki tarifi ise şöyledir; Tapu Tahrir Defterinde kaydolunan resm-i arus, resm-i cürm-i cinayet, çiftlik tapusu vb. vergilerdir. Ayrıca mal-ı mefkud, mal-ı gayb, yava ve kaçgun gibi vergiler de bu tarz vergiler içinde yer alır68. Bu bölümd bad-ı heva vergileri kapsamında değerlendirilebilecek olan vergiler incelemeye çalışılacaktır.

Beyt’ül Mal ve Yava ve Kaçgun

Beyt’ül mal kelimesi Arap-İslam devletinin kuruluşundan Osmanlı Devletinin

yıkılışına dek devlet hazinesi anlamını taşıyan bir kelimedir. Bad-ı heva vergileri içinde sayılan vergilerden Beyt’ül mal-ı gayb ve mal-ı mefkud vergileri miras hukuku ile ilgili olan vergilerdir. Bu vergi, mirasçısı bilinmeyen ya da mirasçısı en az üç ay içinde çıkmayan mirasa Beyt’ül malcının hazine adına el koyup, bu mirası devlet hazinesine aktarması yoluyla toplanan bir vergidir69

. Bu vergiler kendi içlerinde de ikiye ayrılmaktaydı. Mal-ı mefkud, mirasçı eğer ülke içindeyse terekeye verilen isimdir. Mal-ı Gayb ise mirasçının başka yerde olması ya da yerinin bilinmemesi durumunda terekeye verilen addır. İşlem yapılırken terekenin on bin akçeden az ya da çok olmasına göre işlem yapılırdı.

Yava ve kaçgun ise; sahipsiz olarak bulunan ya da kayıp olan hayvanlardan

alınan vergidir. Kaçak köleler için de kullanılmıştır. Hayvanlar kırda ya da vb yerlerde sahipsiz bulunduğu zaman devlet bu hayvanlar için kadı yardımıyla ilan çıkarır, sahibi çıkmazsa da satardı. Sattıktan sonra hayvan için yapılmış bir masraf varsa, hayvanın satışından elde edilen paradan bu masraf kesilirdi ve geriye kalan para da devlet hazinesine aktarılırdı. Köleler için ise; bir köle başka bir sipahi tarafından yakalandığında sahibi gelinceye kadar üç ay saklanır ve sahibi gelirse köleye karşılık ondan nafaka istenirdi. Eğer sahibi bu süre içinde gelmezse, köle satılırdı ve hayvanlarda olduğu gibi gelir devlet hazinesine aktarılırdı.

109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde bu iki vergi bir arada, bir başlık altında kaydedilmiştir. Bu nedenle toplanan miktarın ne kadarının beyt’ül mal ne kadarının kayıp hayvan ya da kaçak köleden alındığını tespit etmek mümkün değildir. Kınık

68 Halil Sahillioğlu; “Bad-ı Hava”, TDVİA, c: IV, s: 416-417.

69

120 nahiyesinden toplanan Beyt’ül mal ve Mal-ı Gayb ve Mal-ı Mefkud ve Yava ve Kaçgun vergisinin miktarı 3000 akçeyken, Üzeyr nahiyesinden toplanan Beyt’ül mal ve Mal-ı Gayb ve Mal-ı Mefkud ve Yava ve Kaçgun vergisinin miktarı ise senelik 3000 akçedir.

Niyabet Cürm-i Cinayet, Resm-i Arus ve Bad-ı Heva

Niyabet kelimesinin sözlük anlamı vekilliktir. Ancak vergi sistemi içerisinde niyabet, yerel yöneticilerin halktan aldığı vergiyi ifade eden bir terimdir. Niyabet kavramı, işlenen cerimeler yani suçlar için kullanılırdı. Hırsızlık, zina vb. asayiş suçları ile bu suçların cezalandırılması ve tahsilinin askeri zümreye ait olduğunu bildirmek için de bu terim kullanılırdı.

Cürm ü Cinayet; Osmanlı ceza kanunlarına göre, suçluların işledikleri

suçların derecesine ve suçunun mali kudretine göre ödemeye mahkum oldukları para cezası idi. Bu verginin miktarı suçun şekline göre değişmekteydi. Bu da kanunnamelerde açıkça belirtilmiştir. Haksız yere adam öldürme, hakaret etme, adam yaralama cürm ü cinayet vergilerinin bazılarıdır. Bu vergi suçu işleyen kişinin, suçu işlediğinin ispatıyla alınrdı. Tahrir kayıtlarında bu vergi kaydedilirken genelde işlenen suç da kaydedilirken, araştırma konusu olan 109 numaralı Tapu Tahrir Defterinde böyle bir duruma rastlanmamıştır. Bunun defterimizin bir icmal defteri olmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz. Bu vergi kanunnamelerde kısaca ceraim olarak da geçmektedir.

Resm-i Arus; Evlenen kızlar ve kadınların kocalarından alınan bir vergidir70. Kanunnamelerde bu vergi Arussiye, Arusane ya da gerdek resmi adlarıyla geçmektedir. Genç kızdan, dul kadından alınan verginin iki katı vergi alınırdı. Osmanlı genelinden bu vergi kızdan 60, duldan 30 akçe olarak toplanırdı. Evlenenlerin maddi durumlarının kötü olması durumunda, bu tutarın aşağı çekildiği de olurdu. Defterimizde bu verginin ne kadarının kızdan ne kadarının duldan alındığı hakkında bilgi mevcut değildir. Ancak daha önceki çalışmalar ışığında, bu dönemde buradaki verginin kızdan 120 Halebi Akçe, duldan 60 Halebi Akçe olarak toplandığını söylemek mümkündür71. Arus resmi evlenen kadının Müslim veya

70 Halil Sahillioğlu; “Arus Resmi”, TDVİA, c: 35, 1991, s: 422-423.

71 K. İlker Bulunur; 110 Numaralı Tapu Tahrir Defterine Göre Özer (Üzeyr) Sancağı, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Recep Yaşa, Sakarya, 2004, s: 106.

121 Gayr-i Müslim olmasına göre de değişiyordu ve bu verginin gelirlerini tımar sahibi ile mirliva arasında paylaşıyordu72.

Üzeyr sancağında bu dönemde bu iki vergiden elde edilen gelir bir başlık altında yazılmış ve bu vergilerden elde edilen gelir 5000 akçe olarak kaydedilmiştir. Vergilerin bir başlık altında yazılmasından dolayı, hangisinden ne kadar vergi alındığı hakkında bir bilgi vermek mümkün değildir.

Zemin Vergisi

Çiftlik tasarruf eden reayanın sipahisine, miktarına göre değişen, bir defaya mahsus olmak üzere verilen vergiye verilen addır. Tapu resmi ödeyen çiftçi, artık o toprağı ölünceye kadar işlerdi ve toprak evladına da kalırdı73

. Kanunnamelerde dönüm resmi olarak da geçen bu vergi, tam çiftlik ya da nim (yarım) çiftlikten az ya da fazla yer ziraat eden reayadan, fazlasından veya eksiğinden, dönüm başına alınan vergidir. Bu verginin tahsili, arazi durumuna göre değişirdi. Bazı yerlerde iki dönüme 1, bazı yerlerde üç dönüme 1 akçe alınırdı. Genelde bu vergi mart ayında tahsil edilirdi74. Defterimizde ise bu verginin neye göre hangi oranda toplandığı hakkında bilgi mevcut değildir. Bu vergi ile ilgili kaydedilmiş tek husus, bu verginin bey olan kişi tarafından alındığıdır. Bunu “Her kim bey olursa mutasarrıf imiş” ibaresinden anlamaktayız. Bu dönemde zemin vergisi 2000 Halebi akçedir.

Benzer Belgeler