• Sonuç bulunamadı

Zaman el ele tutuşarak, üstüne üstüne yürüme

zamanı. Bizler üzerimize

düşen sorumluluğu

layı-kıyla yerine getirelim, işçi

sınıfı ve ezilenler mutlaka

karşılık vereceklerdir.

sendikal anlayışla hareket ettiğimiz zaman, ancak o zaman bir yol kat edebiliriz. Oysa içinden geçmekte olduğumuz bu süreçte rekabet hali-nin devam etmesi, işçi sınıfını bölüp parçalayan, onu güçsüz düşüren çok ciddi bir rol oynuyor. Tabii aynı za-manda, sendikal bürokrasinin de işi-ni kolaylaştırıyor.

Rekabet yerine dayanışmayı ete kemiğe büründüren yerlerin başın-da işçi direnişleri, grevleri, işgalle-ri olduğunun altın çizmek isteişgalle-rim.

Mesela Flormar direnişinin etrafın-da oluşan etrafın-dayanışma buna en güzel örnektir. Flormar direnişinin aylar-dır etrafına enerji saçarak devam etmesinde dayanışmanın çok büyük bir rolü olduğunu belirtmek lazım.

İçinde bulunduğumuz alanlarda ya-rım gün veya tüm gün iş durdurarak yahut çeşitli eylemlilikler örgütle-yerek, patronları sıkıştırmanın yol ve yöntemlerini bulmak gerekiyor kesinlikle.

Sendikalar ve konfederasyonlar kendi içine kapanmış durumda. Ay-nı konfederasyona bağlı sendikala-rın durumları bile böyle. Şimdi bu-rada sendikaların üzerine çok fazla bir misyon yüklemek istemem, ama şüphesiz, sendikalar sürekli yan yana gelmiyorlarsa bile, en azından bu di-renişlerin başarıya ulaşması için yan yana olmalılar, dayanışmalılar. Ortak bazı eylemlilikler etrafında hareket edebilirler. Bu aynı zamanda, pat-ronların ya da hükümetin saldırıları karşısında birlikte hareket etmek is-teyen işçilere bir özgüven kazandırır.

Hem de bürokratlaşmış bir sendikal durumu aşmanın yol ve yöntemlerini geliştirir.

Yönetiminde olduğunuz DİSK’in ekonomik krizin işçi sınıfına yan-sıyan sonuçları kapsamındaki mü-cadele planına ve perspektifine dair bilgi verebilir misiniz?

Her şeyden önce DİSK’in bu sü-recin farkında olduğunu ifade et-mek isterim. DİSK krizin sorumlusu olan yüzde 1’in patronlar olduğunu söylüyor, patronlara ve siyasal ikti-dara karşı yüzde 99’u aydınlatmaya çalışıyor. Ayrıca yüzde 99’u temsil eden işçi sınıfı ile ezilenleri birleşik mücadelede buluşturmak ve krizi işçi sınıfı ve ezilenler lehine fırsata çevirmek perspektifi ve stratejisiyle hareket ediyor. DİSK patronları kriz-den kurtarma çizgisine, “biz de taşın altına elimizi sokalım”, “TİS’lerde işçiler fedakarlık yapmalı” diyen anlayışlara cepheden karşı duran bir anlayışa sahip.

Fabrikalar, havzalar başta olmak üzere, emekçi semtleri de kapsam altına alan bir faaliyeti önüne görev olarak koymuş durumda.

Konfederasyonumuzun da çaba-sıyla KESK, TMMOB VE TTB’nin, çok sayıda siyasal yapının, gençlik ve kadın örgütlerinin de içinde oldu-ğu “Emeğin Hakları İçin Krize Karşı Omuz Omuza” birlikteliği oluşturul-du. Kitlesel bildiri dağıtımı, afiş, sti-kır, forum ve panellerle aydınlatma faaliyetimiz başladı, devam ediyor.

Tabii ki, krize karşı birliğin yapa-cakları bunlarla sınırlı değil. Miting-lerle, direnişMiting-lerle, dayanışmalarla, yürüyüşlerle mücadeleyi büyütmeyi hedefliyor.

Krize karşı mücadelede kendisine temel rol biçen konfederasyonumuz, diğer konfederasyonların ve sendika

şubelerinin de birleşik mücadelenin içinde yer almaları için, ortak mü-cadele etme noktasında çaba sarf ediyor. Konuyla ilgili olarak, genel başkanımız Arzu Çerkezoğlu Türk-İş genel başkanıyla görüştü.

Krize karşı kurduğumuz birliğin içinden oluşturduğumuz komiteyle, Türk-İş ve Hak-İş’e bağlı şubeleri ziyaret ederek çağrı yapmaya devam ediyoruz. Hem federasyonlar düze-yinde, hem de yerel şubeler düzeyin-de bu tip oluşumlar için yoğun bir çalışma yapıyoruz, ikna olanlarla bir araya gelmek için çabamız sürüyor.

Son bir soru. Yine üçüncü ha-valimanı inşaatı işçileri örneğinde görüldüğü gibi, Erdoğan rejiminin ekonomik kriz koşullarında geliş-mesi muhtemel her ekonomik-sen-dikal hak mücadelesine faşist polis ve hapishane zoruyla yaklaşacağı, işçileri ve emekçileri korku kapanı-na kıstırmaya çalışacağı ortada. Bu durumda ekonomik-sendikal müca-delelerin faşist şeflik rejimiyle, öz-gürlük yoksunluğuyla, sömürgeci savaş ve işgalle ilişkisi nasıl olacak?

Bu öyle bir kriz ki, dün Erdoğan’ın kendisine oy veren milyonları derin-den etkileyen bir kriz. Yüzde 1’in

karşısında milyonların bir araya gele-bileceği gerçek bir durum oluşmuştur.

Kriz, aynı zamanda emek, barış, özgürlük diyenlerin buluşacakları ve birlikte yürüyecekleri, birlikte müca-dele edecekleri ortak bir zemin orta-ya çıkarıyor. Saray rejiminin elinde ise, kala kala çıplak zor, havuz med-yası ve savaş kalıyor.

Çok doğal ve insani talepleri için sesini yükselten 3. havalimanı işçi-lerine karşı estirilen devlet terörü, bunun önümüzdeki günlerde yaşa-mın her alanında yaşanacak olası kalkışmalara, itirazlara karşı da gün-deme geleceğini gösteriyor. “Krize karşı sosyal medya paylaşımlarını, bu konuda yazanları ve yazılanları soruşturacağız” açıklamasını biz-zat içişleri bakanı tehdit edercesine yaptı. “Kriz var diyenler vatana iha-net içindeler” açıklamaları manşet manşet veriliyor. Tüm bunlar, içinde bulunduğumuz koşullarda olanları ve olabilecekleri gösteriyor. Bizim de ne yapmamız gerektiğini söylü-yor aynı zamanda. Rüzgara karşı yürüyecek ve bu konuda tüm geri-ci rüzgarı göğüsleyecek bir birleşik mücadele örgütüne, kolektif iradeye ve cesarete ihtiyacımız var.

v

Liberal solcular, Erdoğan ve AKP’nin 2002 seçimini kazanma-sını “sessiz devrim”, iktidar için-de egemen hale gelme sürecini ise

“burjuva demokratik devrim” olarak nitelemişlerdi.

“2002 seçimlerinin sonucu Biri-kim’deki birçok yazıda bir sessiz devrim olarak değerlendirildi.”1

Ahmet İnsel, 2007’den başlayan süreç için, “AKP’nin demokratlı-ğının sınırları Birikim’de birçok kez ifade edildi ama buna rağmen

‘yaşananın bir burjuva demokratik devrim’ olduğu da belirtildi” diyor.

“Vesayet rejimi güçlerinin baskısı, onun demokratikleşme konusun-da buzkırıcı bir işlev görmesini de

sağlıyordu” vurgusuyla, görüşünün doğruluğu iddiasını bugün de sür-dürüyor.2

Sol liberallerden liberal eğilimli küçük burjuva sosyalizmine, çok sa-yıda akıma ideoloji hazırlama işlevi-ni onlarca yıldır etkili tarzda sürdüren Birikim yazarları, AKP ve Erdoğan’a sağladıkları desteğin, yaptıkları öv-günün, Erdoğan faşizminin kitle desteğini çeşitlendirmesinde oynadı-ğı rolün özeleştirisini yapmaya bile gerek görmüyorlar. Günahlarının özeleştirisini yapmayan yüzsüzlüğü sürdürürlerken, Ergenekonculardan farklı olarak, bugün Erdoğan faşiz-mini desteklemiyor ve sözle de olsa teşhir ediyorlar.