• Sonuç bulunamadı

nedir” sorusuyla başlıyor

ne anlıyorum, onu bir sıçrama tahta-sı yapabildiğim anlarım oldu mu?”,

“tarihin önderleşme çağrısını ken-dimde hiç hissettim mi?”, “devrim-cilik tercihi bende nelerden kopuşu örgütledi?”, “sorunlarımı, partinin sorunlarını görmekte cüret ve cesa-retim nerede durdu?”, “kendi kendi-me yetkendi-meyi nasıl anlıyorum?”, “par-tinin yeni durumun bilincini nasıl kurmasını bekliyorum?”, “isteyerek, iradi biçimde bir kopuş gerçekleştir-dim mi?”, “kopuşu sağlayan koşul-lara neden ayak diredim?”, “kendi gerçeğimi bilince çıkarabildim mi?”,

“kaç kez yenilip, yenilginin altından kalktım?”, “dönemlere göre konum-lanışım değişti mi?”, “parti yaşa-mında veya toplumsal alanda kopuş ve sıçramaların benim üzerimdeki etkisi ne oldu?”, “devrimciliğimin sürekliliği ve güncellenmesini nasıl gerçekleştiriyorum?”...

Ve daha fazlası... Her bir devrim-ci öznenin gelecek görüş açısıyla sıraladığı bu soruların çözümlen-mesi, olduğumuz yerden birkaç adım geriye gidip, geçmişimizdeki bağlantılarını aramayı gerektiriyor.

Zaman prizmasında nerelerden, hangi dönemlerden geçiyoruz? Ve dönemler, geçiş anları bize nasıl et-kide bulunuyor?

“2006 yılı tasfiyeci Gaye saldırı-sının yaşandığı dönem en esaslı sar-sıntıydı benim için. Önce krizi anla-ma ve aşanla-ma rolü biçmedim kendime.

Devam etmek, yürümek tartışmaları

‘neye yaslanacağız?’ sorusuna çıkı-yordu. Tarihin çağrısı başka bir du-ruma geçmekti. Zamana yayılabile-cek bir geçiş hali de değildi üstelik, hızlı kopuşlar gerçekleştirmeliydik.

Tüm sürtünmelere, dirençlere rağ-men yürüdük. Amaçlara bağlılığı güncellemek ve her durumda yürü-mek belirleyiciydi.”

“2000’li yıllar, partinin yeni ge-lişim momentinde olduğu zaman-lardı. Ya şehit oluruz, yahut tutsak düşeriz diye çalışıyorduk. Payıma o gelişimden kopup, tutsaklık düştü.

Yeni bir yaşam örmenin belirsizliği içeride süren ölüm orucu direnişine çarptı. Bu kendini kadrolaştırmanın yeni bir durumu, düzeyiydi benim için. Önceki durumumun statükoya dönüştüğünü gördüm. Yıllar sonra yeniden kitlesel biçimde hapishane-de yoldaşlarla kalmak, parti-kadro gerçeğini görmek ise ortamı ve ken-dimi değiştirmenin ayrı bir sınavı oldu.”

“Örgütlenme sürecimi, partinin özgün geçiş dönemine doğmak diye tarifleyebilirim. Kobanê direnişi ve 6-8 Ekim serhildanı belirleyiciydi.

İşimi, düzenli yaşamı ardımda bı-raktım. İlk tutsaklığı ve aile ile karşı

karşıya gelişi yaşadım. Buradaki ko-puşlarım örgütlü yaşama katılışımın düzeyini de değiştirdi. Daha fazla sorumluluk aldım, hatta sorumlu-su olmadığım durumların muhatabı olmak ve çözüm gücü olmaya çalış-mak gibi bir misyon da edindim. Bu bende güçlü bir irade ve esaslı bir kopuş örgütledi.”

“Birlik süreci olmakta olana tabi olduğum, kendime rol biçmediğim bir dönemdi. Çalışma arkadaşla-rımdan birinden birliğe itiraz geldi.

Bu anın bende yaktığı kıvılcım sü-reçle bütün ilişkimi değiştirdi. So-runa müdahale etme gücü yarattım kendimde.”

“Başarıları geride bıraktığımız bir dönemdi. Hep böyle gideceğine inanıyordum. Sonrası Suruç. Suruç sonrası tufan. Yenilgi ya da zaferle çıktım diyemem. Ama devletin seni başka bir muhataplaşma düzeyinde ele aldığı o anı anladım. Öncesinde sürekli çalışma içinde ‘tek kalma’

duygum, sorgulamam vardı. O an-dan sonrası bende ‘kalk gidiyoruz’

oldu.”

“Partinin kendini yeni formda ele alışı ve devrimci kitle partisini inşa sürecimizde işimi, alıştığım yaşam-çalışma koşullarını bıraktım. Aynı biçimde gelenekselliğe dönen iliş-kimi bitirdim. Partinin ihtiyaçlarına göre konumlandım. Fakat bu güçlü kopuşlar bende herhangi bir sıçrama yaratmadı. Kopuşun altı dolmamış, iç krizleri çözülmemişti. Gezi ayak-lanması bende sıçramayı yaratan dışsal bir olgu oldu. Devrimcilikte süreklilik iyi, ama güncellenme, ge-lişme o dönemde oldu.”

Peki, toplumsal ve devrimci ya-şamdaki geçiş anlarımız neler? Bu anların bize etkisi, bizim bu anlar-daki değişim, dönüşümümüz nasıl oluyor?

“Aldığım hapis cezasının Yargıtay tarafından onandığını öğrendiğim an. Uzun yılları hapishanede geçi-recek olmak... Özgürlük duygusunu en yoğun yaşadığımı düşündüğüm doruklardan hapishaneye getirmek gereği... Önce bir kahve istedim yol-daşlardan, içerken sordum kendime,

‘şimdi ne yapacaksın?’ Bitirdiğimde,

yaşamak görevini üstlendim. Şim-di yeni yerimde, yeni formda yaşa-mak.”

“Bütün yoldaşların alandan ayrıl-dığı, tek başıma kaldığım dönemdi.

‘Ne olursa olsun, kurum kapanma-yacak, çünkü ben varım’ dedim, yürüdüm. Fakat özgün bir kopuş ve sıçrama yaratmadı. Çünkü böyle yönetmedim. Belki hazır değildim, belki de işime gelmedi. Bir süre sonra kentten ayrılmak ve yepyeni, hiç bilmediğim bir yerde çalışmanın başında olmak ilk kopuş ve sıçrama pratiğimdi.”

“Partinin daha büyük bedeller ödemeye başladığı dönemde şu ala-na giderim, verilen şu görevi alırım fikrimi partinin ihtiyaçları ile iliş-kilenmede yeterli gördüm. Bunlar belli şeylerden kopuşmayı sağlıyor.

Fakat bir sıçrama yaratmıyor. Uzun yıllar devrimci çalışmada olmanın getirdiği pratiklik var. Bütünlüklü bir zihinsel değişime girişmiyorsun.

Şimdi hapishanede olmak, dışarının ritminden dolayı ya da işin kolayına kaçtığım için yapmadığım sorgula-maları yaptırıyor, derinleştiriyor.”

“Berkin Elvan’ın hayatını kaybet-tiği gün sokakta olmak, çatışmalı bir eylemi göze almaktı. Sokağı seçmek istedim, fakat bu, işimi kaybedebile-ceğim, dahası o imkanla edindiğim evimi kaybedeceğim anlamına geli-yordu. Durdum, düşündüm ve eyle-me katıldım. İşimi-evimi kaybettim.

Partiyle ilişkilendim ve ilk defa bir emekçi semtte yaşadım, çalıştım.”

“Bir operasyon nedeniyle evimin basılması, evden ve çalıştığım işye-rinden çıkmak durumunda kaldığım zamandan başka bir ben çıkarmaya

çalıştım. Durmayıp yürüdüğüm her anda daha güçlendiğimi gördüm.

‘Yolda olma’ hali beni tarif ediyor.

Bu yürüme halim kopuşlar ve sıç-ramalarla dolu. Ama iradeyle yöne-tebiliyor muyum? İşten atılmasam çıkar mıydım? Evi dağıtmasalar sırt çantamla yaşamaya geçer miydim?”

“Devrimcilere hep saygı duydum.

Evimi açtım, ekmeğimi paylaştım.

Tanıdığım ve şehit olduğunu duy-duğum gençlerin ayrı bir yeri oldu bende. Gözaltına alınmak ve

tutuk-lanmak bende başka bir öfke yarattı.

Çıkınca aynı olmayacağım.”

Tartışmaya açtığımız örneklerimiz-de verili durumumuz, onun ürettiği alışkanlıklar ve düşünme tarzımız ile yeni durumun ortaya çıkardığı ihtiyacın çarpışması izlenebilir. Bu durum, bazen ayırdında olduğumuz ve bilinçli, iradi tarzda değişimimiz yönünde örgütlediğimiz bir sıçrama-ya dönüşürken, bazen de gerçeğimi-ze meydan okuyan bir yüzleşmeyle kopuşa sevk eder.

B ir operasyon nedeniyle