• Sonuç bulunamadı

1.6. Gök Cisimleri

1.6.2. Zühre (Nâhid)

"Üçüncü feleğin hâkimidir. Salı gecesi ile cuma gününe tesirlidir. Müennes-i leylî (gecenin hanımı) ve sa’d-ı asgârdır (küçük kutlu). Tabiatı normal ancak soğuk ve nemlidir. Bu seyyâreye mensup olanlar güzel, zarif, zevk sahibi, zeki, maharetli, sanatkâr, duygusal, eğlenceye düşkün, merhametli, istekli, ferah, güzel ahlaklı, oyunbaz, hoş sözlü, cinselliğe ve sevdaya meyyâldirler. İnanışa göre çıplak gözle görülebilen bu seyyâreye bakmak kalbe sevinç, mutluluk, huzur ve neşe verirmiş. Rengi yeşil, madeni kalay, mesleği ise sâzendedir (çalgıcı). İlm-i tencîmde diğer adları Kervankıran ve Çobanyıldızı, edebiyatta ise Nâhîd’dir. Efsaneye göre Zühre, Hârut ve Mârut’un aklını başından alan İranlı bir güzeldir ve melekleri kandırarak göğe yükselmiştir. Bunun cezası olarak da Allah tarafından Venüs gezegenine dönüştürülmüştür. Bu nedenle divan edebiyatında şarkı, çalgı, çengi, raks, meclis, saki, aşk, güzellik, takı (halhal) ve eğlence anlamlarına gelen kelimelerle tenasüplü kullanımının dışında, bu efsaneye atfen “Hârut, Mârut, Çâh-ı Bâbil” gibi kelimelerle birlikte de kullanılır. Ayrıca çok parlak oluşundan mütevellit göze, gözyaşına ve inciye de benzetilmiştir.140

170

Venüs yıldızıdır. Arza yakın ve nücûm ilmine göre yeri üçüncü gök olan bir seyyaredir. Fecirden biraz evvel güney doğu tarafında ve guruptan sonra güney tarafında görünür. Kervankıran, Çobanyıldızı gibi adları vardır. Edebiyatta bir adı da Nâhid’dir. Zühre yıldızına mensup olanların talihi iyi olur. Çünkü sa’d-ı asgardır. (küçük uğurlu). Zühre yıldızına parlaklığından dolayı bu isim verilmiştir. Zühre eskiden nâhid isminde sazende bir kadın imiş; sonradan yıldıza tebdil edilmiş. Ayrıca Zühre hevâ ve heves erbabına ve çalgıcılara mensuptur. Zühre, klasik edebiyatımızda genellikle sazende ve hanende olarak geçer. Bezm-i ayş tertip eder. Şah bezmlerinde dolaşır, daha ziyade saz olarak çeng kullanır.141

Nâhid nevâsından eder bezmini magni Mutriblerin alsa ele kânun ile şeş-tâ

K 11/25

Biçtim kabâ-yi mehdi çü dil-dârım üstüne Zöhre terâne bagladı eş’ârım üstüne

K 17/1

Bezm-i ayşın Zöhrenin germ etmege sâkî sıfat Âb-gûn akdâh içinde gezdirir âzer güneş

K 19/12

Şâh bezminde amel olmaga bu kavl-i garîb Ediniptir Zöhre-i zehrâyi hınyâ-ger güneş

K 19/48

Seher ki Zöhre nevâda düzetti perde-i çeng Arûs-i heft felek çarha girdi çâpük ü şeng

K 21/1

Sâkiyâ peymâne sun kim şevkıne Şeh bezminin Zöhre her gün çeng ile hurşîd-i tâbân oynatır

G 38/4

Âhım felekte Zöhreye âheng eder velî Gör tâli’im ki dinlemez ol mehl-likâ henuz

G 118/2

171

Gösterirse yüzünün benlerin ol Zöhre-cebîn Nice baş koydugun Ay ile Süreyyâ göresin

G 229/4 K 11/26, G 81/5, G 187/2, K 21/5, K 22/24.

Ahmed Paşa, zühreye terane bağlatarak ve eğlence meclisini ısıttığını söyleyerek onun çalgıcı olarak anıldığını ispatlar. Şah meclislerinde gezen bu yıldız ayrıca güzelliğinin parlaklığıyla da dikkat çeker. Çengi oluşu ve nağmeler düzmesi de sık sık vurgulanır örnek beyitlerde. Kimi zaman da âşığın âhını o ay yüzlü sevgiliye ulaştıran, ona eşlik ve yardım eden bir yıldız olur zühre. “Zöhre-cebîn” terkibiyle şair sevgilinin alnının da zühre yıldızı gibi parlak ve açık olduğunu belirtir ki burada sevgilinin iffetine de bir övgü vardır.

Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler Nâleni işidicek şîveye âğâz eyler

Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler Nâlişün perdesini Zühreye dem-sâz eyler Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül

Mh 48/6

Avnî de zührenin sâzende olduğunu söyler. Hatta zavallı âşığın yalvarıp yakarmalarına keder meclisinde zühre de eşlik eder. O inlemelerin ahengine o da sesi ve çengiyle, sazıyla katılır.

Nakş-ı zamâne baglasa zühre terânesin Pür-sûz iderdi sâzıyile tâziyânesin

G 120/2

Bir gazel nazm eyledüm mâh-ı nigârîn üstine Görse zühre baglar anun nakş-ı rengîn üstine

G 138/1

Hamdullah Hamdi, ilk örnekte tıpkı çağdaşları gibi zührenin sâzendeliğini ön plana çıkarır, ona terâne bağlatır. İkinci örnekte ise zühre o ay yüzlü sevgiliye şairin yazdığı gazeli okuyan, âşığa yardımcı olan dosttur.

Kimse aglamagı gözyaşı ne bilsün bilmez Anı ey zöhre-cebîn âh-ı seher-gâh bilür

172

G 64/4

Necâtî âhına âheng ider Zöhre didügi içün Kulagı çınladı şöyle tabancalar yidi defler

G 91/6

Sen gün sıfatlu ay içün ey müşterî-cebîn Âheng idince nâleye ben Zöhre na çalar

G 133/2

Şöyle burdı kulagın dehr Necâtînün kim İnlese Zöhreye dek nagme-i tanbûrı varur

G 161/6

Figân ü âh ü nâle bir dem olmaz Ki sâz-ı Zöhreye zîr ü bem olmaz

G 230/1

Gönül ger âhuna âheng iderse Zöhre-i zehrâ Yaraşur zîre kim zîrün sadâsı zâr olur bemden

G 403/6

Necâtî Bey, ilk örnekte sevgilisini zühreye benzetir ve sevgiliye “zöhre-cebîn” diye seslenir. Zühre şairin dizelerinde topkı diğer şairlerde olduğu gibi âşığın âhına eşlik eder. Zühre onun dizelerinde sâz, tanbur, nağme, sadâ gibi müzik terimleriyle tenâsüb oluşturmaktadır. Ayrıca iki örnekte de kulak sözcüğü ile kullanılması yine onun ses ile bağlantısının bir sonucudur.

Açmağa zühre çehre vü mu'ciz benât-i na'ş Olmuş idi ayn-ı âleme şi'r-i siyehhicab

K 12/4

Pervîz-bahı u zühre-makâm u zühal-mahal Nevrûz-rüzı tâli'i hurşîd ile Hamel

M 2/I-12

Yâ meclis-i şarabtır ay anda cam-ı Cem Pervîn tabakla nukl düzer zühre sâz-ı çeng

M 4/I-3

Yok halâ dedim ol ay bezmine yoktur yele yol İzin öp menzilini zühre vü keyvâne irür

173 G 56/5

Oldu sa'd ıldızının gurresi garrâ bu gece K'itdi mâh ile kırân zühre-i zehrâ bu gece

G 48/1

Şeyhî, ilk beytinde sevgilinin yüzünü parlaklığı dolayısıyla zühre yıldızına benzetir. Bu beyitte en parlak yıldızlardan biri olan zühre ile en sönük yıldız olan “benât-i na'ş” arasında tezat sanatı yapar. Bir başka beytinde ise zühre bir işret meclisinde çeng çalarak meclise meze sunar. Bir başka mecliste ise zühre, ay ve keyvân birliktedirler. Ahmed Paşa ve Necâtî Bey gibi dönemin diğer önemli şairi Şeyhî de “zühre-i zehrâ” terkibini kullanarak sevgilinin yüzünü bu parlak yıldıza benzetir.

Benzer Belgeler