• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3 2 YURTTAŞ ĐNSAN

Aristoteles’te insan bir zoon politikon olmaktan önce toplumsal bir varlıktır. Ancak insan dışında insandan başka birçok canlı da topluluk halinde yaşar. Bu durumda insanın doğasının ya da kendine özgülüğünün, onun toplumsallığında bulunduğunu söylemek eksik olacaktır; çünkü hayvanlarda da toplumsallık vardır. Đnsan da hayvan gibi bir topluluğun üyesidir; fakat konuşma ve eyleme ile iyi yaşamı hedefleyen bir varlık olarak hayvandan ayrılır. O halde insan, topluluk olarak yaşayan bir canlıdan daha fazla bir şeydir ve insanın doğası ancak siyasal toplulukta, siyasal yaşamda araştırılarak serimlenebilir.

Aristoteles toplumsal yaşamı “oikos” ve “polis” yaşamı olarak ikiye ayırır.

Oikos, yaşamın devamı için gerekli, ihtiyaçlarla ilgili olan aile yaşamı ya da özel

yaşamdır; polis ise, insanın siyasal yaşamına karşılık gelen kamusal yaşamdır.

Oikos ve polis ayrımı ile ortaya konan ve güncelliğini her zaman sürdüren özel

alan ve kamusal alan tartışmaları, insanın yaşam sınırlarını belirleme konusunda kimi zaman siyasal yaşamı, kimi zaman özel yaşamı üstün kılmıştır. Aristoteles’in yaptığı bu ayrımı değerlendiren Günay’a göre oikos’un varlığı, polis yaşamı için gereklidir ve aralarında birbirlerine indirgenemeyecek bir ilişki vardır. Örneğin siyasal ya da kamusal

yaşamı, özel yaşama indirgemek, insanı hayvansal düzeye mahkum etmektir; oysa insan dil ve politik eylem yetileri sebebiyle hayvandan ayrı bir doğaya sahiptir. Oikos içinde kullanılan dil, arzu ve ihtiyaçların dili; polis içinde kullanılan dil ise insanı, siyasal bir varlık kılan dildir. Ahlak ve politika, dil ile oluşmuş eyleme dayandığından54 insana, “insan” olma yolunu açan oikos yani özel yaşamı değil; polis yani kamusal yaşamıdır. Yani insanın doğasına uygunluğu, ahlak ve politikanın bir öznesi olarak kamusal alanda mümkündür.

Doğaya göre oluşan her şeyin bir ereği vardır ve eğer insanın ereği “insan için iyi” ise oikos, iyi yaşam için tek başına yeterli olamaz; çünkü oikos, tek tek insanların yaşamı ile ilgilidir yani bireyin sadece kendisini ilgilendiren alandır. “Đnsan için iyi” ise etiği içine alan siyasal yaşamda yani polis’te görülebilir. O halde polis, insan yaşamında “insan”ın bir özne olarak konumlanmasını sağlayacaktır.

Oikos ve polis yaşamı arasında “iyi”ye en yakın yaşamı, yaşam önceliği olarak

amacın ne olduğu belirleyecektir. Eğer “… iki şeyden biri bir amaç, öteki değilse,

birincisi daha büyük olan iyidir.”55 Oikos yaşamı, tercihen içinde bulunulan bir yaşam değildir; aksine zorunluluk ve doğaya bağımlılık alanıdır. Zorunluluk ve doğaya bağımlılığın olduğu yerde ise tercihli eylem söz konusu olamayacağından oikos yaşamı, hedeflenen bir yaşam olamaz. Polis yaşamı ise özgürlük ve istikrar alanı olarak tercihli eylemlerin olduğu bir yaşamdır.56 Yaşamak değil, iyi yaşamanın amaç olduğu polis yaşamı, bu nedenle oikos yaşamına göre daha büyük olan iyidir; başka bir deyişle polis, ahlakın işlevselliğini ve ahlakın sürekliliğini sağlayacağından oikos’a göre daha iyi bir yaşamdır.

Đnsanın erdemliliği sadece kamusal yaşamda mümkün olabilir. Đnsanın kamusal yaşamın öznesi olması yani yurttaş olması, erdemli yaşam sürmesiyle doğrudan ilişkilidir. Yurttaşın yaşamı iyi yaşamdır ve iyi yaşam, bedensel ve biyolojik yaşamdan dolayısıyla sıradan yaşamdan ayrıdır. Şüphesiz yaşamın zorunluluklarına egemen olmadan yaşam da iyi yaşam da olanaksızdır. Dolayısıyla öncelikle yaşamın zorunlu yanları karşılanmalıdır. Yaşamın zorunlu yanını oluşturan aile yaşamı ya da oikos, polis’teki iyi yaşam ve yurttaşların özgürlüğü için bir ön koşuldur. Yani Aristoteles’in

54

Günay, s. 30.

55 Aristoteles, Retorik 1364 a 5.

56 Kalaycı, Naziye “Aristoteles’in Siyaset Felsefesinden Günümüz Đçin Çıkarsamalar”, Lapsus Güz:

kamusal alan ve özel alana ilişkin ortaya koyduğu her şey, insanın siyasal bir varlık olmasından önce, toplumsal bir varlık olduğu ön kabulüne dayanır. O halde insan, önce toplumsal; sonra da siyasal bir canlıdır. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal bir varlık olan insan, gerek aile ya da özel yaşamın; gerekse polis ya da kamusal yaşamın bir üyesidir. Polis, kamusal alanla aynı şeyse; yurttaş da kamusal alanın üyesidir.57 O halde yurttaşın kim olduğunu, kimlere yurttaş denilebileceğini araştırmak, bir taraftan da kamusal alanın sınırlarını çizmek ve içini doldurmak anlamına gelir.

Politika’nın birinci kitabında polis’in, devletin doğal bir varlık olduğunu belirten

Aristoteles, devletin ereğinin insan için iyi yaşamı sağlamak olduğu düşüncesini üçüncü kitapta açar. Aristoteles, devletin doğasını incelemek için devleti parçalarına ayırma yoluna gider ve çözümlemeye de devleti meydana getiren yurttaştan başlar.

Yurttaşın ne olduğu, kim olduğu konusunda genel bir anlaşma olduğunu, ortak tanım olduğunu söylemek mümkün değildir; yani bir demokraside yurttaş olan bir kimse, bir oligarşide yurttaş olmayabilir. Bu nedenle bazıları yurttaşlığı sadece belli bir yerde oturmak olarak tanımlar; oysa belli bir yerde oturmak yurttaşlığı getirmez, eğer öyle olsaydı yabancılar ve kölelerin de yurttaş olması gerekirdi. O halde bir ülkede sürekli yaşayan insanlarla yurttaş tanımı yapılamaz. Bunun dışında bazıları, yurttaşlığı mahkemeye gidebilen, dava açabilen ya da dava edilebilenler olarak tanımlar. Oysa bu da çok geniştir; bir ticaret sözleşmesine, taraf olarak, giren herkes için mahkemeye gitme yolu yarı yarıya ya da tam olarak açıktır, bu nedenle bu da yurttaşlığın tanımını vermez.58 Bazıları ise yurttaşı, hem babası hem anası yurttaş olan bir kimse olarak tanımlamaktadır; hatta ileri giderek yurttaşlığı birkaç kuşakta arayanlar da olmuştur. Oysa kuşak olarak geriye gidilerek yapılan bir tanımlama yurttaşlığı vermez; çünkü ilk yurttaşı yurttaş yapan şeyin ne olduğu sorusu hala cevaplanmadığından yurttaşlığın ne olduğu da tanımlanmamış olacaktır.59 Böylece yurttaşın ne olmadığı ortaya koyularak neliğinin sorgulanmasının önü açılmış olmuştur.

Yurttaşlığın asıl anlamda karakteristik özelliği, hukuksal bir yönetim içinde yer alması ve yönetici topluluğa üye olmasıdır.60 Bu anlamda devlet de yurttaşların bir anayasa içinde birleşmeleri anlamına gelir. Yani devlet, ussal ve sosyal bir etkinliğin 57 Kalaycı, s. 40-41. 58 Aristoteles, Politika 3/1, s. 70. 59 a. g. e. 3/2, s. 71. 60 Ross, s. 286.

bizzat kendisi olarak etkinliği yapanın yani insan olarak yurttaşlarının toplamıdır. Devletin özneleri olan yurttaş ise “…bireysel var oluşun “kamusal” yüzüdür.”61 Yani yurttaşlık, bir zoon politikon olmanın zorunlu koşuludur.

Kamusal alanı oluşturan yurttaşların, bir arada yaşamalarını düzenleyecek ve belirli ilkeleri göz önünde bulunduracak normlara ihtiyaçları vardır. Bu nedenle devlet içinde yaşayanları örgütlemenin bir yolu olarak anayasalar meydana getirilir.62 Yurttaşların anayasası değiştikçe ya da ayrı bir türden oldukça devlet de değişir.63 Bu durumda yurttaşın ne olduğu yönetim biçimine; devletin yönetim biçimi de yurttaşın anayasasına göre değişir. Yani yurttaşın en önemli ayırt edici yanı yargıya ve yetkeye katılması, yani yasal, siyasal ve yönetsel görevler almasıdır.64 Bu manzara yurttaşın, kamusal alanın belirleyicisi olarak merkezde yer aldığı, aynı zamanda birilerinin dışarıda kaldığının resmidir. Resmin dışında kalan “insan”ın konumunu belirleyen şeyler ancak, resmin içini dolduran “yurttaş insan”ın araştırılmasından sonra açığa çıkacaktır.

Yurttaş basit anlamda devletin bir parçası olarak değil, bir “tür”ün üyesi olarak ele alınmalıdır. Bu durumda insanı devlette, toplumda diğer insanlardan ayıran yanının, onun doğasından mı kaynaklandığı sorgulanabilir; eğer yurttaşın tek bir doğası olsaydı, yurttaş her yerde, bütün devletlerde aynı şekilde tanımlanmaz mıydı? Oysa çeşit çeşit devletlerin ve anayasaların olması, çeşit çeşit yurttaşların olduğunu hatta bir devlette “yurttaş” ve “iyi yurttaş”ın olması, “yurttaş”ın tür olarak “insan doğası” ile bağlantısını gösterir. Söz konusu “insan doğası” olduğunda “iyi insan” ile “iyi yurttaş” arasındaki farkın araştırılması kaçınılmazdır.

Đyi bir insanın iyiliğiyle, ciddi ve ödevine bağlı bir yurttaşın iyiliği aynı iyilik midir? Bir insanın iyiliği Nikomakhos’a Etik ve Eudemos’a Etik’te derinlemesine ortaya koyulmuştur. Bu nedenle bir yurttaşın iyiliğinin ne olduğu sorusu yanıt bekleyen bir soru olarak cevabını Politika’da bulmuştur.

Bir gemide birçok mürettebat vardır ve gemici de bunlardan biridir; tıpkı bir yurttaşın da topluluktan biri olması gibi. Mürettebattan her birinin kendi işlevi ve ona uygun bir adı – kürekçi, dümenci, gözcü vb. – vardır. Hepsinin ayrı ayrı bir işlevi olsa

61 Heywood, Andrew. Siyaset, (Çev. B. Berat Özipek, Bican Şahin, Mete Yıldız, Zeynep Kopuzlu, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla), Ankara: Liberte, 2006, s. 585.

62 Aristoteles, Politika 3/1, s. 70. 63 a. g. e. 3/3, s. 73.

da aslında olması gereken bir iyilik türü yani hepsinin pay aldıkları bir işlev vardır ki bu, yolculuğun güvenli geçmesidir. Yolculuğun güvenliliği aynı zamanda mürettebattan her birinin de hedefidir. Benzer bir biçimde, birbirlerinden ne kadar ayrı olursa olsunlar, bütün yurttaşların hedefi de topluluğun, yani yurttaş olarak öğelerini oluşturdukları

politeia’nın güvenliğidir. Onun içindir ki, yurttaşın iyiliği politeia’ya ilişkin bir iyiliktir

ve birden çok politeia türü olduğu için de, iyi yurttaşın yalnızca bir tek yetkin iyiliği olamaz.65 Yani bir yurttaşın iyi olması politeia’ya dayanır ki politeia, dar anlamıyla anayasa ve siyasal yönetim olarak çevrilebilir. Bu durumda en iyi anayasanın iyiliği, en iyi yurttaşa ya da tam tersi en iyi yurttaşın iyiliği, en iyi anayasaya mı tekabül etmelidir? Bir devletin tamamen iyi ve ödevlerine bağlı insanlardan oluştuğu farz edildiğinde, böyle bir devlette herkesin kendisine düşen uygun işi yapması ve iyi yapması gerekir ki bunu iyi yapması da o işteki iyiliğine yani ustalığına bağlıdır. Oysa bütün yurttaşlar birbirinden farklıdır ve her yurttaşın, devlette farklı işlevleri vardır ki bu durumda her yurttaşın iyi yurttaş olduğunu söylemek olanaksızdır.66 Çünkü bir şeyde “iyi” olmak, işlevine uygunluğu ile olur ve “yurttaş insan” her zaman işlevine uygun eylemde bulunmayabilir. O halde yurttaş, işlevine uygunluğu yani erdemine uygunluğu ile “iyi yurttaş” olur.

Đyi bir devlet bütün yurttaşlarının iyi olmasına bağlıdır. Bunlar ayrı ayrı iyiler olabilir; çünkü bir devlet, birbirine benzemeyen parçalardan oluşur. Nasıl ki bir canlı yaratık ya da hayvan, beden ve ruhtan; ruh, akıl ve tutkudan; bir çift, koca ve karıdan, bir işyeri efendi ve kölelerden meydana geliyorsa bir şehir, bir devlet de bütün bunlardan ve hepsi ayrı ayrı, daha birçok şeylerden oluşur. Dolayısıyla, bütün yurttaşların iyiliği aynı değildir.67 Hatta bir yurttaşla bir yöneticinin de iyiliği aynı değildir. Bir yöneticinin iyiliği ile bir yurttaşın iyiliği aynı olmadığına göre bunları iyi yapan işlevler farklıdır.

Devlette, buyruk vermeyi bilmek kadar söz dinlemesini bilmek, itaat etmek de iyi bir şeydir; nitekim iyi yurttaşlığın iyiliği de buradadır. Yönetenin iyiliği, yönetmede iyi olmak; yurttaşın iyiliği ise hem yönetmede hem söz dinlemede iyi olmaktır.68 Ross’a göre yöneten ile yönetilenin erdemi birbirleri için gereksiz erdemler değildir. Yönetimle 65 Aristoteles, Politika 3/4, s. 74. 66 a. g. e. 3/4, s. 74. 67 a. g. e. 3/4, s. 74. 68 a. g. e. 3/4, s. 75.

ilgili bilgelik yalnızca yöneticiye özgüdür; ancak onun bütün diğer erdemleri yönetilene de ait olmalıdır.69 Yönetilenin içinde yönetme yetisinin bulunması, onun örtük bir yönetici olduğunu gösterir ki bu, yönetilen bir yurttaşın potansiyel yönetici olduğu anlamına gelir. Şüphesiz iyi yönetmekle iyi söz dinlemek aynı şey değildir; ancak iyi bir yurttaşın hem yönetme hem yönetilme bilgi ve yeteneğinin olması gerekir. Bir yurttaşın iyiliğiyle anlatılmak istenen de budur.70 Đyi yurttaşın hem yönetme hem de yönetilme bilgi ve yeteneğinin olması insanın, yönetme ve yönetilme potansiyeli taşıdığı anlamına gelir. Yurttaşın erdemi ise yönetmekte ya da yönetilmekte olduğuna göre değişik biçimler alacaktır; bu durumda iyi yurttaş, yönetilmekte de yönetmekte de iyi olandır. Diğer insanlar tutkuları, duyguları ile eylerken bir yönetici aklını kullanır.71 Đnsan tutkuları bir vahşi hayvan gibidir; öylesine güçlü bu duygular sadece yönetilenleri değil, yönetenleri hatta insanların en iyilerini bile yoldan çıkarabilir.72 Her ne kadar yönetici, aklını kullanarak eylemde bulunsa da neticede, tür olarak “insan” olduğundan tutkularının esiri olabilir. Yönetici tutkuları ile yönettiğinde, yönetilenlerin yaşamı erdemden uzak hayvansal bir yaşam haline dönüşür. Yöneticinin akıldan yoksun eylemlerde bulunduğu ve siyasal yaşamda keyfiyetin hüküm sürdüğü topluluklarda birliğin, devletin en yüksek erdemi olan adalete ve adaleti gözetecek bir üst merciye gereksinim vardır ve bu üst merci yasalardır.

“Yasanın kendisi bir çeşit düzendir ve iyi yasalar altında yaşamak iyi düzen

içinde yaşamaktır.”73 Đnsanı “iyi” kılan erdem; “iyi yurttaş” kılan ise yasalardır.

“…yasaya uygun şeylerin çoğu tüm erdemin buyruklarıdır.”74 Bu durumda yasaya uygun davranan erdemli de davranmış olur. Yasalar, erdeme uygun yapılmışsa iyi bir yurttaş aynı zamanda iyi bir insan olur; fakat erdeme uygun yapılmamışsa yasalara uyması bakımından insan, “iyi yurttaş olabilir ancak “iyi insan” olamaz.

Arnhart’ın da belirttiği gibi siyasal yaşama yönelik dürtülerin doyurulması, uygun koşullara bağlıdır. Bu koşulların güvence altına alınması da yönetici ve yasalar ile olanaklı hale gelir. Bu koşullar insanlığın siyasal eğilimlerine uygun olmadığında, insanlık açlık ve cinsellik şehvetinin tahakkümü altındaki vahşi canavarlara 69 Ross, s. 288. 70 Aristoteles, Politika 3/4, s. 76. 71 a. g. e. 3/4, s. 76. 72 a. g. e. 3/16, s. 103. 73 a. g. e. 7/4, s. 203.

dönüşebilir.75 Yasalar, insanlığın “insan” olarak varlığını sürmesi bakımından devlette, yöneten kadar önemlidir. Yöneten dışında yurttaşın durumu da anayasaya bağlıdır. Ayrı ayrı anayasaların varlığı, ayrı ayrı yurttaş türleri anlamına gelir; bunların içinde tam anlamıyla yurttaş, yönetimde payı olan bir kimsedir.76 Çünkü “yurttaş, sadece bir şehir

devletinin bir uyruğu ya da sadece şehir devletinin varlığı için bir araç değil, şehir devletinin bir üyesidir.”77 Bu üyenin temel işlevi ise kendi erdemine uygunluğudur. Bu durumda yurttaş, kendi işlevlerini yerine getirdiği ölçüde yurttaşlığın koşullarını sağlamış olur.