• Sonuç bulunamadı

Aynü’l-Kudât sûfî, şâir ve hekimdi. Aynı zamanda fıkıhçı ve kelâmcıydı. Yetenek ve zekâda dönemin nadir kişilerindendi.64 Gençlik yıllarında güçlü bir

eğitim aldı. Bütün ilimleri, sarf, nahiv, edebiyat, mantık, fıkıh, hadis, tefsir, ulûm-u insan, kelâm ve hikmet okudu.65bOlağanüstü kabiliyetleri sonucu bu ilimlerde genç

yaşında derinleşti. Öyle ki dönemin âlimleri tarafından kıskanılır oldu. Şekvâ

da dönemin âlimlerinin kendisine olan kıskançlıklarından ve garazlarından bahseder. Hatta dönemin fıkıh âlimleri Aynü’l-Kudât’ın katli için fetvâ verirler. Aynü’l-Kudât bu yetişme döneminde birçok âlimden dersler aldı. Ömer Hayyâm ve Şeyh Hameveyh’ten kelâm, matematik, astronomi, felsefe ve edebiyat dersleri okudu. Tasavvuf ilmine de alakası vardı ve babasıyla meşâyihin sohbetlerine gider ve kendi deyimiyle raks ederdi. Tasavvufta da iki önemli şeyhinden bahsetmek mümkündür. Biri ümmî olan Şeyh Bereke ve diğeri ise onu buhranlardan kurtaran İmam Gazzâlî’nin kardeşi Ahmed Gazzâlî’dir.66

62Türkiye Gazetesi, a.g.m., İ.A.A, s. 2506. 63Türkiye Gazetesi, a.g.m., İ.A.A. s. 2507. 64 Zerrinkûb, a.g.e.,s. 192.

65Aynü’l-Kudât Hemedânî, Difâ ’iyyat ve Güzide-i Hakâyık, çev. Kasım Ensârî, İntişârât-ı

Menûçehrî, Tahran 1385, s. 2.

28

Aynü’l-Kudât Hemedânî yaşadığı asrın, kendi iç imkân ya da imkânsızlıklarından kaynaklanan güç ve enerji dolu bir ürünüydü. Yaşadığı dönemin siyasi olaylarının içinde yer alarak düşünme ve yazma alanında yetkin bir noktaya yükseldi. Felsefe alanında uzmanlaştı ve daha sonra da akılcılığı reddetti. Ayrıca hem teorik hem de pratik fıkıh/hukuk alanında uzmanlaştı ancak sonradan dinin sadece fıkhî bir yoruma hapsedilmesinin yanlış olduğunu söyledi. Zamanındaki sûfî duyarlılığa ve uygulamalara iştirak etti ve güç temeline dayalı sadece rasyonel ve fıkhı olan bilgilere muhalefet etmek için sahip olduğu “Dini-sevgisel”öğretilerin kendisine sağladığı avantajlardan tam olarak yararlandı. Onun ironik bir biçimde ortaya koyduğu dönüştürücü tutkuları, tüm bu farklı söylemleri aşarak bir anlatım edimine, düşünceye karşı sunduğu ve hikâye dışı bir alana taşıdığı “hakîkati anlatma” nın gizemli arzusuna, has kılan üstadâne bir ıronik yazı biçimine ulaştı.67

Zübdetü’l-Hakâik adlı eserinde, Aynü’l-Kudât’ın gençlik yıllarında yaşadığı fikri dönüşüm ve yazma serüvenini anlatır. Daha çok erken sayılabilecek yaşlarda yazma faaliyetine başlar. Miladî 1118’de ilk risâlesi el-Alâiyye’yi yazar. Bu risâlede tevhîd, nübüvvet ve ahiret bahislerini anlatır ve bunu geleneksel anlayışla yazdığını belirtir.68el-Alâiyye risâlesinden sonra 21 yaşında arkadaşlarının isteği üzerine Gâye risâlesini yazar. Bu risâlede de nübüvvet bahsini işler ve bu risâleyi felsefi bir tarzda kaleme alır. Yirmidört yaşında ise Zübdetü’l-Hakâik’i yazar.69 Bu risâlede Aynü’l-

Kudât’ın fıkhî ve felsefi dili bırakıp tasavvufî bir dil kullanır.70Bu üç risâlede aynı

konuları işlemesine rağmen kullandığı dili değiştirmesi yani fıkhî bir dille başlayıp felsefî ve daha sonra da tasavvufî bir dile geçmesi onun fikri bir dönüşüm içinde olduğunu gösterir.

Aynü’l-Kudât’ın, fikrî ve itikadî buhranların içine düşmüştü. Bu fikrî ve itikadî buhranlardan kurtulmak ve maksadına erişebilmek için kelâmî kitapları okumaya başladı. Bu ilimde okumalarını sürdürdü. Fakat kelâmda elde ettiği bu derinlemesine bilgi onu buhranlardan yine kurtarmamıştı. Aksine iyice yolunu kaybetmişti. Aynü’l-Kudât, İmam Gazzâlî’nin eserlerini dört sene okur ve mütalaa

67 Debâşî,a.g.m., s.29.

68Aynü’l-Kudât, Difâ’iyyat ve Güzide-i Hakâyık, s. 81.

69Aynü’l-Kudât, Difâ’iyyat ve Güzîde-i Hakâyık., s. 5,83., Aynü’l-Kudât , Şekvâ’l-Garib, s. 40. 70 Debâşî, a.g.m.,s. 35.

29

eder. Gazzâlî’nin eserleri Aynü’l-Kudât’ın’ın buhranlardan kurtulmasını sağlar. Bu kitapları mütalaa esnasında anlatamayacağı bir takım haller de yaşadığını söyler. Bu dört senenin sonunda maksadına ulaştığını zanneder. Fakat ikinci kısa bir buhran dönemi daha yaşar. Bu minval üzerindeyken Ahmed Gazzâlî’nin Hemedân’a gelmesi Aynü’l-Kudât’ın için adeta bir dönüm noktası olur. Ahmed Gazzâlî ile yaklaşık yirmi gün görüşür. Bu buluşma ile Aynü’l-Kudât’ın’a hakîkat perdeleri açılır. Artık bütün şüphelerden kurtulur. Hakîkat’in inceliklerine vakıf olur.71Aynü’l-Kudât’ın daha

sonra da Ahmed Gazzâlî ile beş yıl boyunca mektuplaştı. Ahmed Gazâli bazı vakitlerde Hemedân’a gidip Aynü’l-Kudât’ın’la ilişkisini devam ettirmiştir. 72 Mektuplarında da Ahmed Gazzâlî’ye “efendim, rehberim ve sultanım” diye hitap ederek ona olan bağlılığını ifâde etmiştir.

Aynü’l-Kudât lakabından da anlaşılacağı üzere kadıların gözbebeğiydi. İlminin derinliği ve bu işte yetenekli olması dolayısıyla bu ismin kendisine verildiği anlaşılmaktadır. Günlük hayatını nasıl yaşadığını, nelerle meşgul olduğunu, kadılık sürecini tam olarak ayrıntılı bilmesek de onun mektuplarında hayatına ilişkin bir takım işaretler bulabiliyoruz. Aynü’l-Kudât ilminin derinliği ve zekâsının keskin olması hasebiyle erken yaşlarda kadı olmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla, tutuklanıp Bağdat’a götürülmesini saymazsak Hemedân’dan dışarı çıkmamış ve hayatını burada kadılık yaparak geçirmiştir.

Aynü’l-Kudât kadılıkla uğraşmasının yanında ilim ve sûfî meclislerine katılırdı. Bu meclislerde raks ettiğini söyler. Bu meclislerin bir günde altı yedi farklı meclisler olduğunu ve bunlara iştirak ettiğini ifâde eder. Bunun yanında Aynü’l- Kudât yazma faaliyetlerini de bir yandan sürdürmekteydi. Günde dört beş makale veya mektup yazdığı bunların her birinin de yetmiş satıra yakın olduğu oluyordu. Mektuplarında, yazdığı mektubu hangi vakitte yazdığını birçok kez ifâde eder. Bazılarını ikindi vaktinden sonra, bazılarını sabaha yakın, bazılarını da Ebu’l Fecr’in evinde yazdığını söyler.73

Tasavvuf yoluna girerek Ahmed Gazzâli’ye intisap ettikten sonra, bihassa

71Aynü’l-Kudât, Difâ’iyyat ve Güzîde-i Hakâyık, s.84-85 72 Zerrinkûb, a.g.e.,s.199.

30

kelamî ve itikadî konulardaki fikirlerini pervasızca ortaya koyması, devrin mutaassıp kelam ve fıkıh âlimleri’nin ondan şüphelenmelerine ve neticede bazı delil ve iddialar ileri sürerek onu zındıklıkla suçlamalarına ve tekfir etmelerine sebep oldu. Aleyhindeki iddia ve ithamlara aldırış etmeyen Aynü’l-Kudât, bütün bunları devrindeki cahil Fakîh ve kelamcıların saçmalığı olarak kabul eder ve onların yaptıkları kötülükleri görmezlikten gelemeyeceğini söyler. Çok sevdiği Hallac-ı Mansur’un katline sebep olan şathiyeleri çeşitli şekillerde tefsir ve te’vil etmesi aleyhinde faaliyet gösteren geniş bir zümrenin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bununla beraber olağanüstü tesirli hitabeti sayesinde aralarında Azîzüddîn-i Müstevfî gibi devlet adamlarının da bulunduğu çok sayıda mürid edinmiştir.74