• Sonuç bulunamadı

Aynü’l-Kudât’ın, kendi ifâdesi ile bir hiristiyan veya yahudiye dahi nispet edilemeyecek derecede yanlış ve sapkın düşünceleri kendisine yakıştıranlara elimizdeki bu savunmasında veryansın etmektedir. Onlara kitap ve sünnet çerçevesinde bazı hatırlatmalarda bulunup onları kendisi hakkında insaf sahibi olmaya davet etmektedir.

70

Öncelikle Hz. Peygamberimiz(s.a.v.)’in“Ey dilleri ile iman ettikleri halde imanları kalplerine ulaşmayan insanlar! Müslümanlar hakkında gıybet etmeyin ve onların kusurlarını araştırmayın. Kim onların kusurlarını araştırısa Allah da onun kusurlarını araştırır-ortaya çıkarır- ve Allah (c.c) kimin kusurlarını araştırısa onu evinde dahi olsa rüsvâ eder.”175hadisi ile uyarılarına başlar. Bunları bilen bir âlimin bu hadise muhalif davranıp uyarıları dikkate almaması gerçekten hayret edilecek bir şeydir. Daha vahim olanı ise bir âlimin peşine düşüp onun kusurlarını araştırıp ona haksız ithamlarda bulunmaktır. Kaldı ki ithamlarında haklı bile olan bir kimsenin bunları ulu orta söylemesi nehyedilmiştir. Nitekim Hz. Resûlullah(s.a.v.) başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Kim gözleriyle gördüğünü ve kulaklarıyla duyduğunu ifşâ edip konuşursa, Allah c.c., onu Müslümanlar arasında kötülüğün yayılmasını isteyen zümreden kılar ve onun için acıklı bir azap vardır.”176

Bizler yukarıdaki ifâdelerden sonra anlıyoruz ki, Aynü’l-Kudâtı bu denli üzen ve inciten bazı fikirlerinin eleştirilmesi değil, kendisine söylemediği sözlerin nispet edilerek ve ya sözlerinin çarpıtılarak yorumlanması ve sahip olmadığı bu düşüncelerden dolayı yargılanmasıdır. Kendiside bu durumu “Bana nisbet etmedikleri bir kötülük kalmadı’’177 sözleriyle anlatmaya çalışmıştır.

Tarih boyunca çoğunlukla bir atasözünde ifâde edildiği gibi meyve veren ağaç taşlanmıştır. Özellkile kıskançlık duygusu hakîkate perde olmuş sahibini dalâlete ve yanılgıya düşürmüştür. Öyle ki, yeryüzünde işlenen ilk cinayetin müsebbibi bu duygu olmuştur. Onun içindir ki, insanı ve onun fıtratını en iyi bilen Allah-u Teâlâ, insanlığa indirdiği hidayet rehberi olan Kur’an’da, Hz. Resûlullah (s.a.v.)’in şahsiyetinde tüm insanlığa kıskancın kıskançlığında kendisine sığınılmasını emretmiştir.178

Aynü’l-Kudât, fazilet sahibi insanların tarih boyunca kıskanıldığından dolayı çeşitli sıkıntılara maruz bırakıldığını, hem âvam ve hem de âlimler tarafından fiîli veya sözlü olarak eziyet gördüklerini dile getirdikten sonra şu beyiti bizimle paylaşır:

“Denildi ki, -yahudi ve hiristiyanlar kastediliyor- Allah (c.c.) çocuk sahibidir,

175 Tirmizî, h. no:2032

176Bu hadisin kaynağına ulaşamadım. 177Aynü’l-Kudât, Şekva’l-Garîb, s. 11. 178 Felak Sûresi, 113/5

71

Ve yine Peygamberin s.a.v. kâhin olduğu söylendi,

Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.v.), insanların kendilerine muhalefet etmelerinden kurtulamadılar -nerde kaldı ben mi –kurtulacağım-?”179

Yukarıdaki beyitler Aynü’l-Kudâtı bir nebze teselli etmiştir. Çünkü bütün kâinâtın Yaratıcısına ve O’nun resûlüne atıldıktan sonra kendisine bunların reva görülmesi şaşılacak bir şey değildir. Ancak Aynü’l-Kudât’ın belkide zoruna giden ve onu bu kadar inciten şey bu iftiranın merkezinde zamanın âlim geçinen insanlarının bulunmasıdır. Kendisi bu kişileri kendilerini âlim müsveddesi olarak tanımlamştır.

Aynü’l-Kudât eserlerinde yoruma müsait mücmel ifâdelerin bulunduğunu kabul eder. Ancak bunların ötesin yorum götürmez sarih ifâdelerin hiç dikkate alınmadığından yakınır. Bununla beraber o, yine dile getirdiği bir beyitle hakîkatlere hiçbir zaman perde çekilemeyeceğini söyler. Nasıl ki gökyüzündeki yıldızları ve ayı ellerinizle gizleyemezsiniz işte öyle de hakîkatleri örtbas edemeyeceksiniz mesajını verir.180

Aynü’l-Kudât’ın başına gelen bu sıkıntılardan dolayı önceleri çok mahzun ve şaşkındır. Üzüntüsünün yanında bu şaşkınlığını daha önce dile getirdiğimiz gibi savunmanın girişinde söylediği beyitlerden açık bir şekilde anlıyoruz. Ancak zindanda bütün bunları tefekkür ortamı doğunca zamanla bunların çok şaşılacak durumlar olmadığının farkına varır. Çünkü Kur’an’da Hz. Yusuf (a.s.)’un kıssası anlatılırken “Andolsun ki Yusuf ve kardeşleri(nin haberleri)nde, sorup ilgilenenlerin alacakları nice ibretler vardır”181buyrularak dikkat çekilmektedir. Herkesçe malum olduğu üzere kardeşleri Yusuf’a karşı duydukları kıskançlık hissinden dolayı onun canına kastetmek isterler. Babalarının ona olan muhabbet ve ilgisini hazmedemediler ve bir peygamber olan babaları için “Doğrusu babamız apaçık bir yanılgı içindedir”182 dediler. İşte tam bu

noktada Aynü’l-Kudât, bir peygamberin çocukları eğer haset ettikleri kardeşlerinin canına kıymaya yeltenip babalarına olmadık ithamlarda buluna biliyorlarsa, kendisinden hoşlanmayan ve aralarında hiçbir kan bağı bulunmaya kişilerin kendisine Hz.Yusuf (a.s.)’a yapılanların daha fazlasını reva görmelerinde yadırganacak veya şaşılacak bir

179Aynü’l-Kudât, Şekva’l-Garîb, s. 11 180Aynü’l-Kudât, a.g.e., s. 12.

181Yusuf Sûresi, 12/7.

72

durumun olmadığını ifâde eder. AyrıcaAynü’l-Kudât’ın, Ebu Tâlib el-Mekkî’nin Yusuf Sûresi’nin “(Kardeşleri) demişlerdi ki, elbette Yusuf ve kardeşi (bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir”183ile “Ona değer verenlerden değildiler”184ayetleri arasında kırk küsur günah ve hata tespit ettiğini aktarır. Böylece bizler buradan haset duygusunun insanda yol açtığı tahribâtın büyüklüğünü ölçebiliyoruz.

Yine Aynü’l-Kudât’ın Hz. Peygamber (s.a.v.)’in“Sakın haset etmayin! Çünkü haset, ateşin odunu yediği gibi salih amnelleri yer”185 hadisini zikrederek hasımlarına

gerekli uyarıda bulunur ve kıskançlığın insanı kıyamet gününde nasıl iflasın eşiğine getireceğinden haber verir.

Aynü’l-Kudât kendisine acı son hazırlayan kimselere bir beyitle şöyle seslenir: “Bana haset ederek gelenlere de ki;

Kime karşı edepsizlik yaptığınızı biliyor musunuz? Sen bu sû-i edebi Allah’a c.c. karşı yaptın,

Çünkü sen Onun bana verdikelrine rıza göstermiyorsun.”186

Biz daha öncede Aynü’l-Kudât’ın şiir kültüründen va bu konudaki büyük kabiliyetinden bahsetmiştik. Gerçekten de hayranlık uyandıracak derecede duygularını şiilere yansıtmaktadır. Görüldüğü gigi yine kendini çekemeyenlere sitem dolu bir serzenişte bulunur. Ve onlar tepkilerini her ne kadar kendisine yönlendirdiklerini sanıyorlarsa da aslında onlar bu eylemleri ile Allah(c.c.)’a karşı bir gayret içine girmişlerdir. Çünkü onların haset ettiği tüm faziletleri kendisine bağışlayanın Allah (c.c.) olduğunu hatırlatır. Bütün kâinât Onun kabzasında ve istediğine dilediğini bahşeden,O’dur. Maddi ve manevi kazanımlarımızı bize hibe eden Allah (c.c.)’tır. Bu hususa özellikle dikkat çekmiştir.

Sonuç itibari ile mahsudun yani kıskanılan kimsenin bir suçu yoktur. Eğer öyle olmasaydı haset eden kişi neden onun gibi olmak istesin. Aynü’l-Kudât haset eden

183Yusuf Sûresi, 12/8. 184Yusuf Sûresi, 12/20. 185 Ebu Davûd, h. no: 4903.

73

kişiyi bazı durumlarda mazur görmek gerektiğini dile getiriyor. Bu konuda örnek olarak, kendisini kıskanaları işaret ederek şunları söyler:

“Kıskandığı kimse ilim yolunda kendisini epey geride bırakmıştır. Yıldızların zirvesine çıkmış, namı ve şöhreti her yere yayılmıştır. Yakın ve uzak bütün insanların takdirini kazanmış ve bütün Müslümanların övünç kaynağı haline gelmiştir. Bu durumda haset eden kişi ile inatlamış onunla tartışmaya giren kişi kemâlden ne kadar uzaktır!”187