• Sonuç bulunamadı

4. TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİŞİM UYGULAMALARI

4.3. Yerel Meclisler (Kent Konseyleri)

Katılımcı uygulamalar, bireylerde demokrasi anlayışını geliştirir. Geleneksel olarak merkeziyetçi yönetim anlayışının hâkim olduğu Türkiye’de halkın yerel yönetimlere aktif olarak katıldığı, kamuoyunun yerel yönetim etkinliklerine duyarlı olduğu görülememektedir. Sorunların sadece merkez tarafından çözülebileceği ve çözülmesi gerektiği beklentisi katılım konusunda en büyük engellerden biridir. Bunun dışında halkın yönetime katılmasını sağlayacak katılım mekanizmaları da yeterince gelişmemiştir.

Uysal’ın (2000: 129) ortaya koyduğu bilgilere göre halkın yerel yönetimleri etkileyebileceğini düşündüğü katılım mekanizmaları içinde “seçimler” sıranın çok gerilerinde kalmaktadır. Yani halk yönetime seçimle katılamayacağını, seçimin etkin bir yöntem olmadığını düşünmektedir. Bu araştırmada dilekçe verme birinci sırada; gösteri,

80

yürüyüş, protesto ikinci sırada; yerel kuruluşlar ise üçüncü sıradadır. Bu nedenle yönetenlerle yönetilenler arasında iletişimi sağlayacak kanalların yokluğunun doğurduğu sıkıntıları gidermek amacıyla mevcut resmi yapılara alternatif olarak, çoğu durumda da halkla iletişim kurmak amacıyla yeni iletişim kanallarına ihtiyaç duyan vali, kaymakam ve belediye başkanlarının öneri ve inisiyatifleriyle; kent parlamentosu, kent meclisi, kent konseyi gibi adlarla yeni yapılar olusturulmuş ve halkla doğrudan iletişime geçilmeye çalışılmıştır (Haktankaçmaz, 2004: 54). Bu konuda önemli bir örnek belediye öncülüğünde kurulan Çanakkale Kent Konseyidir. Belediye başkanı Konsey’e başkanlık etmemiş, Konsey, kendi başkanını içinden seçmiştir. Konsey’de muhtarlar, sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları ve çeşitli dernekler temsil edilmiştir (Başkanın konuşmalarından, 1997: 30- 31). Tüm bu girişimlerde, merkezi hükümetin alan örgütlenmesindeki yöneticilerini, belediyenin hem seçilmiş meclis üyelerini hem de belli başlı resmi görevlilerini; siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve meclisteki gönüllü kuruluşların görevlendirilmiş temsilcilerinin bir araya getirme çabası görülür (Göymen, 1999: 76). Resmi olmayan alternatif yapılar çeşitli büyüklüklerdeki yerleşimlerde farklı adlarla ortaya çıkmış olmalarına karşın ortak nitelikler gösterirler.

Türkiye’de kent konseyi uygulamaları özellikle 1997 yılı itibari ile başlamıştır.

Bir yönetişim modeli olarak kentlerde oluşturulmaya çalışılan kent konseyleri, Yerel Gündem 21 çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Kent konseyleri, Türkiye’ye özgü bir yapılanmayla, merkezi yönetimi, yerel yönetimi ve sivil toplumu bir işbirliği ortaklığı çerçevesinde bir araya getiren yönetişim mekanizmalarıdır. Genelde, merkezi yönetim kuruluşlarının ve belediyelerin temsilcileri, kent konseylerinin yaklaşık 1/3’ini oluşturmakta, geriye kalan 2/3 ‘lik bölüm, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşmaktadır. Kentlerin büyüklüklerine bağlı olarak, kent konseylerinin üyeleri 100 ile 600 kuruluş arasında değişmektedir. Kent konseyleri, kendi çalışma ilklerini veya tüzüklerini hazırlayıp onaylamakta ve bunlara göre faaliyet göstermektedir. Kent konseyleri, halen 40’ın üzerindeki kentte kuruluşunu tamamlamış bulunmaktadır (Batal, 2010).

Katılımcılığı sağlayacak mekanizmalardan birisi olan kent konseyleri, özellikle farklı amaçları savunan grupların katılımıyla oluşturulmaktadır. Kent konseyi, kent meclisi gibi belediye meclislerine alternatif yapıların işlevleri; bir yandan ilgili kentin sürdürülebilir kalkınma önceliklerinin ve hedeflerinin saptanması, ortak bir kent

81

vizyonu oluşturulması, temel stratejilerin ve eylem planlarının belirlenmesi gibi, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanması gereken konulardan oluşmakta diğer yandan da almış olduğu “tavsiye” niteliğindeki kararları başta belediyeler olmak üzere, ilgili kuruluşlarca benimsenmesi yönünde çaba gösterilmesi, yerel eylem planlarıyla tutarlılığını sağlamak amacıyla da yerel politikaların, kararların ve eylemlerin izlenmesi gibi, sorumlulukların ortaklar arasında dengeli bir şekilde paylaşılmasını gerektiren konuları kapsar (Emrealp, 2005: 65). Konseyler, kent vizyonunun ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışmaktadır. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesine göre Kent Konseyleri vasıtasıyla belediyeler; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ve diğer ilgililerin de katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlamaktadır.

Yerel düzeyde katılım sağlayan meclislere bir örnekte Pendik Belediyesi’nin gerçekleştirdiği platformdur. Pendik’teki kapsamlı kalkınma sürecine katkıda bulunmak amacıyla, farklı geçmişleri olan çok sayıda paydaşın katılımıyla ve Strateji Geliştirme Müdürlüğü’nün koordinasyonu altında “Pendik Yerel Kalkınma Platformu”

oluşturulmuştur. Pendik Yerel Kalkınma Platformu, bölge milletvekillerinden ve belediye, merkezi yönetim, üniversiteler, meslek odaları ve dernekleri (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ve Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu) gibi çeşitli kurumların, ayrıca organize sanayi bölgelerinin, iş, sanayi ve ticaret dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmaktadır. Platform’un uzun vadeli faaliyet alanları, şöyle belirlenmiştir: Pendik ve çevresindeki güncel durumun değerlendirilmesi, Pendik’in misyon, vizyon ve prensiplerinin belirlenmesi, Pendik Stratejik Planı’nın hazırlanması, hedef grupların eğitimi, paydaşlar arası iletişim, stratejik planın tanıtımına yönelik faaliyetler ve kamuoyuna ve medyaya bilgi sağlanması (Özkaynak ve Göymen, 2010: 284-286).

82

Yönetişimi geliştiren örneklerden bir diğeri de “Bolu İl Kurultayı”dır. 1999’da gerçekleşen büyük depremden sonra kentin geleceğinin belirlenmesi, sorunların birlikte öncelendirilmesi, çözüm yollarının birlikte aranması ve bu amaçla alınan tüm kararlarda katılımın, uzlaşmanın sağlanması amacıyla “Bolu İl Kurultayı” düşünülmüştür (Yücetürk, 2000: 232). Bu kurultayda belediye başkanı, vali ve kaymakamlar doğrudan katılmamalarına rağmen bu çalışmalara destekte bulunmuşlardır. Ayrıca yine aynı doğrultuda katılımcı bir ortam oluşturmak amacıyla İzmit’te İl Kurultayı oluşturulmuştur.

Yönetişim yolunda adımlar sayılabilecek bu tür yapılanmaların başarısızlığını öne sürenlerde bulunmaktadır. Bu tür yapıların bir araya gelemeyeceği; gelse dahi ortak kararların alınmasının imkânsız oldugu, ortak kararlar alınması halinde bile bu kararların ilgili kişilerce dikkate alınmayacagı gibi eleştiriler yöneltilmektedir. Ayrıca bu kurulların da halkı tam anlamıyla temsil etmiş sayılamayacağı bu kurullara yöneltilen bir başka eleştiridir. Kent konseyi toplantılarına o şehirde faaliyet gösteren siyasi parti temsilcileri, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, kooperatif temsilcileri, üniversite temsilcileri, oda ve sendika temsilcileri, dernek temsilcileri davet edilmektedir. Demokratik taleplerin seslendirileceği varsayılan bu ortamın yeteri kadar katılımı sağlayamadığı görülmüştür (Gümüş, 2009: 70-73). Seçilmiş siyasilerin bu yapıya karşı direnç göstermesi ve katılımın yetersizliği kent konseyi açısından sıkıntılı bir durum oluşturmaktadır. Kent konseyi yönetimi ne tek başına söz sahibi olabilmekte ne de kendi aldığı kararları uygulatabilmektedir. Kent konseyinin kuruluş amacı ve nasıl çalışacağı netlik kazanamamıştır. Kent konseyinin katılımcı profili seçkinci bir demokrasi anlayışını yansıtmaktadır. Katılımcıların profilleri incelendiğinde belli başlı etkin ve seçkin kimselerin bu konseylerde yer alabildikleri görülmektedir.

Özellikle Türkiye’deki sivil toplumun fazla gelişmemesi kent konseyinin demokratik açılımını engellemektedir. Türkiye’de çıkartılan neoliberal yasaların tümünde oldugu gibi Belediye Yasasında ve Kent Konseyi Yönetmeliği’nde şeffaflığa sürekli vurgu yapılmasına rağmen, kent konseylerine hangi sivil toplum kuruluşlarının hangi ölçütler gözetilerek davet edildiği belli değildir. Konsey yönetmeliğinde belirtilen konuyla ilgili dernek ve vakıf temsilcilerinin nasıl belirlendiği de belirsizdir. Çeşitli belediyelerin kent konseylerinin sanal ortamdaki sitelerinde yapılacak bir araştırmada, hemen hemen hiçbirinde kent konseyini oluşturan kişi, kurum ve kuruluşların

83

isimlerinin teker teker belirtilmediği görülecektir. Kent konseyleri kentteki farklı toplumsal grupları temsil edici nitelikte değildir. Kent halkı kent konseyinde kimler tarafından temsil edildiğini bilmemektedir (Akdoğan, 2008: 25).

Kent konseylerinin en büyük sıkıntısı toplantılara katılımın az olmasıdır. Kent konseylerinin uygulama şeklinin belediye yönetimlerinin keyfiyetine bırakılmış olması da kent konseyinin eksik yönlerinden biridir. Bu eleştirilerin bertaraf edilmesi, bu kurullara katılanların hizmet anlayışı, aktifliği ve özverili olmalarına bağlıdır. Ayrıca kamu yöneticilerinin de bu konudaki duyarlılıkları, başarıyı artıracak bir faktördür.