• Sonuç bulunamadı

2. YÖNETİŞİM VE YEREL YÖNETİŞİM KAVRAMLARI

2.2. Yerel Yönetişim Kavramının Tanımı ve Ortaya Çıkışı

2.2.2. Yerel Yönetişim Kavramının Ortaya Çıkışı

2.2.2.1. Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel Gündem 21

“Sürdürülebilir kalkınma” kavramı, ilk uluslararası ifadesini, Haziran 1972’de İsveç’in Stockholm kentinde yapılan “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı”

sırasında bulmuştur. Birleşmiş Milletler insan ırkının doğal kaynakları korkunç bir şekilde tüketime yöneldiğini ve bu şekilde devam edilmesi halinde gelecek nesiller için yaşam alanı kalmayacağını vurgulamış ve sürdürülebilir kalkınma kavramını ortaya çıkarmıştır (Jackson, 2007). 1983 yılında BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu oluşturulmuştur. Bu Komisyon tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda, 1987 yılında

“Ortak Geleceğimiz” başlıklı bir rapor yayımlanmıştır. Brundtland (ortak geleceğimiz) Raporu’nda getirilen “sürdürülebilirlik” tanımı, bugün için de geçerliliğini büyük ölçüde korumaktadır: Sürdürülebilir kalkınma; bugünün gereksinim ve beklentilerini -gelecek kuşakların gereksinimlerini ve beklentilerini karşılama olanaklarını tehlikeye atmaksızın- karşılamaktır.

Merkezi hükümetler ve ulus devletlerden gelecek tepkilerden çekinen Birleşmiş Milletler yapmış olduğu tanımın içine yerel otoriteleri ve sivil toplum kuruluşlarını dahil etmeyi tercih etmemiştir. 1992 yılında yapılan Rio Konforensı’na kadar da sivil toplumun aktif katılımı gerçekleşmemiştir (Korkmaz, 2006: 15). Raporda, artan kentsel sorunlara çözümler üretilmesi ve kentlerin iyileştirilmesi için getirilen bir dizi öneri arasına sıkıştırılan “yerel yönetimleri güçlendirmek” başlığı altında yerel yönetimlere biçilen rol, merkezi yönetim politikalarının mahallinde daha etkin bir biçimde uygulanmasını sağlamak ile sınırlı kalmaktadır. Önemli bir yenilik olarak rapora yerleştirilen “vatandaş katılımı” ise, “yerel yönetimin hizmet açığını kapamaya” yönelik olarak, “yoksulların kendi semt derneklerinde yerel öz yönetimlerini sağlaması”

şeklinde ifadesini bulmaktadır. Henüz bir “ortak” olarak pek ciddiye alınmayan sivil toplum kuruluşlarından ise, yalnızca, çeşitli önlemlerle artacağı varsayılan yerel kaynakların bir kısmının “halk gruplarına” aktarılmasına “aracılık” etmeleri beklenmektedir (Emrealp, 2005: 13–14).

1996 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat-II Zirvesi’nde “sürdürülebilir insan yerleşimlerinin desteklenmesi” konusu, çalışmaların temel noktası olarak öngörülmüştür. Sonuçları karşılaştırıldığında Rio Zirvesi ile paralellik gösteren Habitat II Zirvesi, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kadınların karar alma mekanizmalarında

45

yetki sahibi olabilmesini, ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta tam ve eşit katılımının saglanmasını sürdürülebilir yaşam standartları için vazgeçilmez olarak görmektedir. Rio Konferansı’ndan sonra yaşanan bir diğer önemli gelişme ise 6–8 Eylül 2000 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde 189 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen liderler zirvesidir. Zirve ile BM Binyıl Bildirgesi imzalanarak, küresel ölçekte kalkınmanın sağlanmasına yönelik hedefler belirlenmiştir. Bildirgede “Kalkınma ve Yoksulluğun Azaltılması, Ortak Çevrenin Korunması, İnsan Hakları, Demokrasi ve İyi Yönetişim başlıkları ile küresel ölçekte ortaya konulan hedefler, Yerel Gündem 21 anlayışının gelişimi ile dogrudan ilişkilidir (BM, 2000).

Habitat II Zirvesinin ardından 2001 yılında Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde BM Genel Kurulu +5 Özel Oturumu gerçekleştirilmiştir. Oturuma, BM üye ülke ve üye olmayan ülke temsilcileri, BM organizasyonları, yerel yönetimler ve yerel yönetim birlikleri, uluslararası sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcileri katılmıştır. Toplantıda İstanbul’da 1996 yılında gerçekleştirilen Habitat II Konferansı’nın sonuçları degerlendirilmiştir. Beş yıllık süre içinde yaşanan zorluklar ve sağlanan ilerlemeler incelenmiştir. Oturumda yerel yönetimlerin rollerinin güçlendirilmesi vurgulanmış, kadınların uygulamalarda aktif rol almasının önemine dikkat çekilerek, sivil toplum kuruluşlarının da insan yerleşimlerinde daha aktif rol oynamaları talep edilmiştir (BM İstanbul+5, 2001).

2002 yılında ise Rio Konferansı sonuçlarının incelendiği ve geçen süre içerisindeki uygulamaların değerlendirildiği bir zirve gerçekleştirilmiştir. 26 Agustos–4 Eylül 2002 tarihleri arasında gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde (Rio+10), sürdürülebilir kalkınma önünde engel teşkil eden sorunlar tanımlanmıştır. Zirvede yoksulluğu ortadan kaldırmanın, ekonomik ve sosyal kalkınmanın temeli olan doğal kaynakları korumanın ve etkin bir şekilde yönetimini sağlamanın, gıda sağlığı ve üretimi konularında önlemler almanın, sağlık hizmetlerinin ihtiyaçları karşılar niteliklere sahip olabilmesi için çalışmanın gerekliliği ifade edilmiştir. Ayrıca küresel istikrar ve güvenlik için tehdit oluşturan, insanlığın zengin ve fakir olarak derin bir uçurumla ayrılması ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkın giderek büyümesi sorunları ile çevresel sorunlar ele alınmıştır.

Küreselleşmenin ekonomik etkilerinin orantısız biçimde dağıldığı kabul edilmiş; bu

46

küresel adaletsizliğin giderilmesi gereği vurgulanmıştır (RIO+10, 2002).

Sürdürülebilir kalkınmayı temel alan Gündem 21 düşüncesi ise, 1992 yılında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen ve “Yeryüzü Zirvesi” olarak da bilinen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ile ortaya çıkarılmıştır. Konferans’ta kabul edilen beş temel belgeden birisi olan Gündem 21, sürdürülebilir gelişmenin hayata geçirilebilmesi için bir eylem planı niteliği taşımaktadır. Gündem 21, 1976 yılında gerçekleştirilen Vancouver Zirvesi’nde belirtilen devlet merkezli görüşlerin aksine, toplum merkezli hareketi amaçlamaktadır. Toplumdaki farklı aktörlerin karar alma süreçlerinde etkin olarak katılımını gerekli görmektedir (Ergün, 2006: 73). 1992 Rio Konferansının en temel belgesi olan Gündem 21 “küresel ortaklık” kavramını gündeme getirmiş, bu kavramla birlikte geleneksel yönetim anlayışı, yerini çok aktörlü yönetim olarak yönetişime bırakmıştır. Bu yeni anlayış çerçevesinde hükümetler, yerel yönetimler, iş çevresi, işçiler ve işçi sendikaları, hükümet dışı kuruluşlar, bilim insanları, kadınlar, çocuklar, gençler ve yerli halk ortaklar olarak görülmeye başlanarak, sorunların çözümünde ve kararların alınmasında toplumun tüm kesimlerinin sorumluluk alması gerektiği vurgulanmıştır (DPT, 2007: 2). Uluslararası topluluk, çözümü, yerel yönetimlere ve hükümet dışı kuruluşlara yönelmekte bulmuştur. Bu yeni açılım, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının uluslararası düzeyde vazgeçilmez ortaklar olarak kabul görmeye başlanmasının kapısını aralamıştır (Emrealp, 2005: 14).

Ergün’ün Özer’den aktardığına göre (2006: 74) Gündem 21, üç temel kısımdan oluşmaktadır. Bununla beraber üç ana kısmın uygulanmasına yardımcı olan dördüncü bir tamamlayıcı bölüme sahiptir. Katılımcı yaklaşımın, bu öncelikli konuların tamamına yansımış olduğu görülmektedir. Belgenin birinci kısmı olan sosyal ve ekonomik boyutlar başlığında; yoksullukla mücadele, sürdürülebilir gelişmenin hızlandırılması için uluslararası işbirligi, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, insan sağlığının korunması ve kollanması gibi konular ele alınmaktadır. Kalkınma için kaynakların korunması ve yönetimi başlığında ise; atmosferin korunması, toprak kaynaklarının plânlanması ve yönetimi, ormansızlaşma ile mücadele, çölleşme, sürdürülebilir tarım ve kırsal kalkınmanın desteklenmesi gibi konular değerlendirilmektedir. Temel grupların rollerinin geliştirilmesi isimli üçüncü ana başlık altında; sürdürülebilir kalkınma yönünde kadınlar için küresel eylem, hükümet dışı kuruluşların rollerinin güçlendirilmesi, iş çevrelerinin, sanayinin, işçilerin, sendikaların ve çiftçilerin rollerinin

47

güçlendirilmesi konularına değinilirken, son başlık olan uygulama araçları kapsamında;

uluslararası kurumsal düzenlemeler, hukuki araçlar, mali kaynaklar ve sağlıklı teknolojilerin transferi gibi konular incelenmektedir (Agenda 21, www.un.org, 2011).

Gündem 21 başlıklı eylem planının yerel yönetimlere ait kısmı Yerel Gündem 21 olarak adlandırılmaktadır. Yerel Gündem 21 Programı yerel düzeyde çeşitli aktörlerin katılmış olduğu ve kent konseyleri gibi yapılarla gerçekleşen bir yönetişim uygulaması olarak görülmektedir.

Gündem 21’in 28. Bölümü, “Gündem 21’in desteklenmesinde yerel yönetimlerin girişimleri” başlığını taşımaktadır. “Yerel Gündem 21” kavramının getirildiği bu bölümde, yerel yönetimlerin öncülüğünde, sivil toplumun ve tüm diğer ilgililerin, birlikte kendi sorunlarını ve önceliklerini saptayarak, kentleri için 21.

yüzyılın yerel gündemini oluşturmaları karara bağlanmaktadır. Bu bölümde her ülkedeki yerel yönetimlerden, kendi belde halkları ile katılımcı bir süreci başlatmaları ve kendi kentleri için bir Yerel Gündem 21 oluşturmaları konusunda görüş birliği sağlamaları beklenmektedir (Local Agenda 21, www.un.org, 2011). Bu öncelikli hedefe ulaşılmasına yönelik faaliyetler kapsamında da, her yerel yönetimin, hemşehrilerle, yerel kuruluşlar ve özel sektör kuruluşlarıyla diyalog içerisinde, kendi Yerel Gündem 21’lerini geliştirmeleri gerektiği belirtilmektedir (Emrealp, 2005: 19).

Yerel Gündem 21 sürecinin öncelikli yerel sürdürülebilir kalkınma sorunlarının çözümüne yönelik uzun dönemli, stratejik bir planın hazırlanması ve uygulanması üzerindeki vurgusu, çeşitli katılımcı mekanizmaları içeren ve yerel ortaklıklara dayalı

“yönetişim” (governance) anlayışının yaşama geçirilmesini gerekli kılmaktadır (Emrealp, 2005: 20). Dünyanın farklı yerlerinde ve Türkiye’de uygulanan Yerel Gündem 21 programlarının özellikleri yerel yönetişim anlayışını yansıtmaktadır.