• Sonuç bulunamadı

2. YÖNETİŞİM VE YEREL YÖNETİŞİM KAVRAMLARI

2.2. Yerel Yönetişim Kavramının Tanımı ve Ortaya Çıkışı

2.2.1. Yerel Yönetişim Kavramının Tanımı

Merkezi yönetimin yetkilerinin azaltılması ile birlikte yerel alanda, toplumun değişik kesimleri arasında işbirliğini geliştirici önlemler de gündeme gelmiştir. Bu tercihin yeni kamu yönetimine yansıması kamu yönetimi için uygun bir model olarak önerilen ve kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum işbirliğinde yönetim olarak ifade edilen yönetişimdir (Karaman, 2000: 37-53). Bu yeni modelin üyeleri yerel devlet, yerel ya da yerel düzeyde etkinlik gösteren sermaye ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Yerel yönetişim sürecinden kastedilen de, birçok aktörün rol aldığı ve birbirilerinin arasında hiyerarşi yerine karşılıklı etkileşimin belirlediği bir yönetim sürecidir.

40

Devletin bu süreç içerisindeki işlevi büyük ölçüde düzenleyicilik ve çoklu aktörlerin birbirlerini bastırmadan iletişimde olabilmelerinin şartlarını hazırlamaktır (Ökmen, Baştan ve Yılmaz, 2004: 49). Bu kapsamda, yerel yönetişim; demokratik yerel yönetişim, yerinden yönetimleştirme ve demokrasi kavramlarını da kapsayıcı nitelikte önemli yetkilerin; siyasal özgürlüklerini ve diger yasal haklarını eksiksiz kullanma yeteneğindeki yurttaşların erişimine uygun, hesap verebilir özellikteki yerel idarelere göçürüldügü sistemi anlatmaktadır (Palabıyık, 2004: 73-74). Yerel yönetimler halka yakın olmaları ve ulusal kurumlara göre daha esnek ve küçük olmaları sebebi ile yönetişim uygulamalarını daha rahat gerçekleştirebilirler. UNDP ‘ye göre (1997a: XI) yerel yönetişimi geliştirmek için sivil toplum ve özel sektörün devlet ile ortak olmasını sağlamak gerekir.

Yerel yönetimlerin iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi demokratik ve katılımcı nitelikleri ile seçim, temsil, katılım ve denetim gibi özellikleri etkin biçimde yerine getirmek; diğeri ise yerel kamusal hizmetlerin etkin ve verimli biçimde sunabilecek kamusal idare olmalarıdır (Çukurçayır, 2000: 225). Palabıyık’ın Bardouille’den aktardığına göre bu iki özelliğe bağlı olarak yerel yönetişim kavramı iki boyutu ile tartışılmaktadır. Birincisi katılımcılık, iyi demokrasi; diğeri iyi yönetimdir.

Yönetişim ve yeni kamu işletmeciliği sebebi ile ikinci boyutun ön plana çıktığı tartışılmaktadır. Yapılan çalışmalarda yerel yönetişimin üç özelliği dikkati çekmektedir (Palabıyık, 2004: 74):

* Farklı ölçeklerde gerçekleşen bir faaliyettir. Yerel yönetimler, en alttan mahalle ölçeğinden başlayan yerel yönetişim olanakları ile anakent, bölgesel, ulusal hatta uluslararası işbirliği arayışlarına girmektedir.

* Kavram, kararların alınması ve uygulanmasında özel ve kamusal çıkarların kaynaştırılarak koordine edildiği siyasal ve yönetsel süreç özelliğindedir. Kaynak kullanımı ve hizmetlerin sunumunda etkililik ve verimlilik yerel idarelerin başlıca amacı olma özelliğini korumaktadır. Söz konusu amacın yerine getirilmesinde ve sosyal sektörlerin demokratik katılımının sağlanmasında kentsel yönetişim değerlendirilmesi gereken bir süreçtir.

* Son özellik, kentsel yönetişim ve uygulamalarında gelinen noktanın kaynakların kullanımı ve etkinliğin başarılmasında yeni ve daha yaratıcı yolların araştırılmasıdır.

41

Yerel yönetişim uluslararası çevrelerde Akdeniz ve Avrupa Modeli olarak iki kategoride incelenirken (Corbino ve Pennella, 2005: 9-12), Akdeniz (İtalyan-İspanyol) modelinde, kalkınma programlarında gerçekleştirilen her adımın resmi kaynaklara dayandırılması eğilimi görülmektedir. Kurum ve kuruluş sayısı fazladır, anlaşmalar resmileştirilmiştir, planlama ve uygulama farklı aşamalara ayrılmıştır. Bu aşamalar projenin durumunu (ayarlamaların, teknik yardımın, hukuki süreçlerin ve projenin onaylanmasının çeşitli biçimlerini), daha sonra da hesap verme ve denetleme biçimlerini göz önüne sermektedir. Avrupa (Almanya, Büyük Britanya, Fransa ve Belçika) modelinde ise, resmiyet daha az olup bürokrasi daha ılımlıdır. Somut yönetişim uygulamaları daha belirgindir. Prosedüre daha az önem verilir fakat danışma daha fazla önem sahibidir. İşlevi yerine getiren asıl kurumlar yerel yönetimlerdir.

Yerel yönetişim, yerel yönetimlerin ve toplumda yer alan tüm kurumların etkileşim içerisinde yer aldığı bir yönetim yapılanmasını ifade etmektedir. Demokratik zemini güçlü olan model, sorumluluk, katılımcılık, hesap verebilirlik ve etkinliğin sağlandığı bir anlayış çerçevesinde hareketi gerekli kılmaktadır. İyi yerel yönetişim sadece belirli bir düzeyde yerel hizmet sunumundan ibaret değildir. Hemşerilere özgür yaşam sağlama, demokratik katılım için alan yaratma, çevresel sürdürülebilir kalkınma ve uygun piyasa koşullarını sağlayarak hemşerilere kalteli bir yaşama ulaştırma da hedefler arasındadır (Shah ve Shah, 2011: 2).

Yönetişim kavramının yerel yönetimle kesiştigi bir başka konu, kentsel hizmetlerin alternatif sunulma biçimleri ile ilişkilidir. Ayrıca yerel yönetişim, yerel yönetimlerin hizmetleri tek başına değil, yönetişim aktörleri ile birlikte yerine getirmesini öngörmektedir. Yerel düzey halka en yakın düzey olması dolayısıyla katılımın en yüksek oranda gerçekleşmesi beklenir (Varol, 2010: 30). Bu süreçte amaçlanan sosyal, siyasi ve ekonomik hayatın dışına itilmişleri de yönetime dâhil etmektir. Bu kesimin kentsel zenginliklerden faydalanmasını sağlamak ve yönetim kararlarının oluşturduğu olumsuzlukların kendi üzerlerine yıkılması sürecini tersine çevirmek konusunda onları müdahil hâle getirmek gerekmektedir.

Bununla birlikte; bu modele olumsuz yaklaşanlara göre yönetişim kâğıt üzerinde kalırsa neoliberal politikaların eşitsizliğini meşrulaştırma işlevinin ötesine geçemez (Kesgin, 2007: 4). Özellikle yerel yönetimlerin yönetişimin bazı olumsuz etkileriyle karşı karşıya olduğu ileri sürülmektedir. Uluslararası sermayenin bu yeni yönetim

42

felsefesini kullanarak, yerel otoritelerle işbirliğine gitmesi ve bu paralelde ulus-devletin aşınması söz konusudur (Çukurçayır ve Sipahi, 2003: 57). Güler (2003: 7) yönetişim mekanizmasının katılımcı olmakla birlikte sadece sermaye ve elit kesimin katılımını güçlendirdiğini ve hatta iktidarı bu kesimlere devrettiğini ileri sürmektedir. Yönetişimin bir bacağını oluşturan özel sektör toplumu yansıtmamakta, diğer bacağı oluşturan sivil toplum kuruluşları ise elit kesimlerin hâkimiyetindedir.