• Sonuç bulunamadı

1. TOPRAK (TÜRÂB)

1.2. Toprak İle İlgili Unsurlar

1.2.1.1. Yer Altı, Karanlık Yer, Kara Yer

Yûnus yer kelimesini ölüm kavramı ile birlikte mezar anlamına gelecek şekilde zikretmiştir. “Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi”(Nuh 71/17) ayetinde yerden yaratıldığı söylenen insanın maddi anlamda bedenini yetirecek yine yerdir.

İnsan bedeni ölünce, tabuta koyulup mezarlığa doğru götürülür. Yûnus bedenin yerin yani toprağın altına gömüldükten sonra orada olacakları kimsenin bilemeyeceğini söyler.

Agaç ata bindüreler sinden yana göndereler Yir altına indüreler kimse ayruk görmez ola

(6/6)

Yûnus kendisinin toprağın altındaki halini çok merak eder. Çünkü insan, toprağa konulunca ruhundan önce ölü bedeninin sorgusu başlar. Bu yüzden Yûnus da mezarının akreplerle dolup dolmayacağını merak eder.

‘Aceb bu benüm hâlüm yir altında ahvâlüm Varup yatıcak yirüm akreb dola mı yâ Rab

(15/29)

Amel defteri günahlarla dolu olanlar ah ederek pişmanlık gözyaşları dökerken, Allah’ın varlığını birliğini idrak edip onun varlığında yok olan miskinler ise bu kara yerde gülücükler atarlar. Çünkü miskinler için dost menzilinin ilk durağı bu kara yerdir. Humus bakımından zengin toprak da renk olarak siyah olur. Yûnus miskin ehlinin güldüğü toprağın renginin bu bakımdan siyah olduğunu söyler.

Kimi âh idüp kılur zârı günehdür elinde varı Göçmiş yatur kara yiri miskînleri güleni gör

Yûnus Allah’ın verdiğini kuldan esirgememek gerektiğini söyler. Çünkü her şey aslına dönecektir. Benim dediğim her şey aslında yoktur ve dolayısıyla vakit gelince ben dediğin naçiz tenin de aslına yani toprağa, yere girecektir.

Yigil yidürgil bî-çâre eksilürse Tanrı'n vire Bir gün tenün yire gire girü kalan nendür senün

(148/8)

Yûnus yeri, yani dünyayı bir dengeler kompozisyonu olarak görür. Bu dengeyi düz döşenen yerler, çivi gibi çakılan dağlar, çadır gibi düzülen dağlar sağlamaktadır(Tatçı, 2005: c.I 315). Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de “Yeri, bir yatak yapmadık mı? Dağları da kazıklar gibi yapmadık mı?”(Nebe 78/6-7) veya “ Dağları da Allah sapasağlam çaktı”(Nâzi’ât 79/32), ya da “Biz, göğü kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz onu genişletmekteyiz.”(Zâriyât 51/47) ayetleriyle bu durum ifade edilmiştir. Yûnus kelâmında âdeta bu âyetlerin meâlini vermiştir.

Düz döşedüm bu yirleri çöksü urdum bu tagları Sayvân eyledüm gökleri girü tutup duran benem

(193/4)

Yer ve gök bahsinde gök, cem’; yer fark âlemidir. Yûnus gibi ârifler farktan cem’e, cem’den farka gelerek her an huzur(bilinç) ve gaybet(Kendini kaybetme) halinde olmaya çalışırlar. Tek hâl üzere kalmak hakiki irfân değildir, bu nâkıslıktır. Yûnus ârifin kendini âşikâr etmemesi gerektiğini, yerde halkın içinde Hak ile sanki halk ile birlikteymiş gibi yaşamasını söyler.(Tatçı, 2012: 148)

Yûnus bak neredesin ne yirde ne gökdesin Bekle edeb perdesin gel imdi gel tapu kıl

(151/9)

Cenâb-ı Allah erenlere “O benim, ben de O’yum” demiş ve onu “ruhumdan üfledim” (Hicr 15/29) sırrına mazhar eyleyerek kullarına erenin vücudundan görünmüştür. İnsanlar âriflerin yerden göğe direk gibi uzanan destekleriyle hak ve hakikati bulabilirler. Dilimizde “ayağını yere sağlam basmak” deyimi vardır. Buradaki yer yani toprak her şeyin sağlam bir vaziyette olmasını sağlayan unsurdur. Yûnus da yer kelimesiyle yerdeki toprağı yani karayı kastetmiştir. Ona göre diğer her şey gibi hakikat de toprağa sabitlenmeden gökyüzüne direk olamaz.

Hak ere benüm didi varlıgın erde kodı Erenlerün himmeti yirden göge direkdür

(84/5)

Başka bir beyitte de Yûnus, Cenâb-ı Allah’a duyulan aşkın yeri ve göğü ayakta tuttuğunu söylemiştir. Çünkü kâinat aşk üzere inşa edilmiştir.

Dostı seven ‘âşıklara ‘ışkı turakdur cânlara ‘Işkdur yire göge direk ayrugı hep söz öküşi

(360/8)

Yûnus yer bahsini üstünlük kıyaslamasında da kullanmaktan çekinmemiştir. Ona göre dervişlik yerden ve gökten daha yüce, daha azametli bir lokmadır. Nefsi terk etmek bu hal üzere yaşamak yutulması ve sindirilmesi zor bir lokmadır.

Dervîşlik bir lokmadur yirile gökden ulu Bu ‘azâmet lokmayı yudup sinüren gelsün

(239/4)

Tasavvuftaki yaratılış nazariyesi bir devirden ibarettir. Çünkü bir varlık önce cansız, sonra bitki, daha sonra hayvan ve en sonunda da insan olarak vücut bulur. Eğer insan olarak dünyaya gelirse insan olasıya dek kat ettiği mertebeler fenâfillah sayesinde geri yürür ve tekrar Allah’a ulaşır. Yani her şeyin aslı olan Nûr-ı Muhammedî’den kopan varlık, sonunda oraya dönmüş olur. Bu da karşılıklı iki yay yani kavs-ı nüzul(iniş yayı) ve kavs-i urûc(çıkış yayı) aracılığıyla olur. İnsan bu devri tamamlayabilirse “Hakk ile Hak” olur(Pala, 2008: 114).

Kâinat Cenâb-ı Allah’ın “kün!” emriyle yaratılmıştır. Bu yaratılma süreklilik arz eden bir durumdur. Ruh âdem donuyla donanıp insanlık elbisesini giyinceye kadar yağmur gibi gökyüzünden yere yani toprağa yağmış, topraktan da gökyüzüne çıkmıştır.

Çün gökden yire yagdum yirden göge çok agdum Âdem tonın tonandum devrânum süre geldüm

(178/7)

Yûnus Emre daha çok kendisi için kullandığı miskîn yakıştırmasını varlığın ilk zuhuru olan Âdem Peygamber için de kullanmıştır. İnsanoğlu bir ekinci gibidir. Tanrı’nın ona bahşettiği üreme yeteneğini kullanarak çoğalır. Nasıl tarlaya tohum saçılınca zamanla toprakta yetişir ve kuruyunca tekrar toprağa düşerse insan da

kendinde olan tohumla(nutfe) başka bir bedende tekrardan var olabilir, büyüyüp gelişebilir. Yani burada ana rahmi bir nevi toprak olur.

Miskîn Âdem oglanını benzetmişler ekinciye Kimi biter kimi yiter yire tohum saçmış gibi

(388/3)

Benzer Belgeler