• Sonuç bulunamadı

Toprak olmak, toprağa yüz sürmek (alçak gönüllülük, kibirlenmeme,

1. TOPRAK (TÜRÂB)

1.1. Toprak ile ilgili genel özellikler

1.1.1. Toprak olmak, toprağa yüz sürmek (alçak gönüllülük, kibirlenmeme,

Yûnus’un tasavvufi dünyasında ahlaki unsurlar önemli yer tutar. Çünkü ona göre tasavvuf güzel ahlaktan ibarettir ve bu bağlamda mutasavvuf olan kişi de Muhammedi hulk ile vasıflanan kişidir(Tatçı, 2005: c.I 440).

Toprak dört unsurun en aşağısındadır ve hakirdir. Bu nedenle alçakgönüllülüğe işarettir. Bu toprağın tevazu halidir. Yûnus divanının değişik yerlerinde ahlaki unsur olarak zikredilmiştir. Fena yok olma, yokluk anlamına gelir. Tasavvufi anlamda ise kişinin kötü sıfatlarından dünyaya ait zevk ve isteklerinden arınması demektir. Bir kimsede kötü sıfatlar yok olursa onda güzel hasetler belirmeye başlar(Eraydın, 2008: 196-197) Yûnus bu halini miskinlik olarak zikretmiştir. Miskinlik, tasavvufi ıstılahta fenâfillah ehlinin bir sıfatıdır. Yûnus fenâfillah görüşünü beşeri varlığından ilahi varlığa sülûk ederek onda yok olan salikin durumu ile izah etmeye çalışmıştır.

İnsan bir avuç topraktan yaratılmıştır. Yûnus fenafillah makamında sevgiliye yaraşır bir acizliğin maliki olduğunun bilinciyle daima toprak gibi alçak gönüllü olmuştur.

Yûnus Emre kendözün topraga urgıl yüzün Ma'şûkaya yaraşur bir miskînligüm vardur

(51/7)

Yûnus Yaradan’ ın varlığını gönül gözüyle gördüğünden beri O’nun hülasası olan erenlere yüzünü toprak etmiştir. Onun bu tavrının gerçek sebebini anlayanlar için de sözleri şeker diyarında ki şekerler gibi tatlıdır.

Ol dost yüzin gördi gözüm erenlere toprak yüzüm Söz bilene iş bu sözüm gerek şekeristân ola

(4/3)

Gelişerek büyüyen insan bazı dönemlerde özellikle de bir şeyler başardığı zaman vehme kapılıp Tanrı’ya gerek yok diyecek kadar kendini beğenmiştir. Oysa toprak insana kibri değil tevazuyu, alçakgönüllülüğü telkin eden bir elementtir (Pala, 2010: 22). Bu nedenle Yûnus Emre mürşidine kibirlenmez ve onun yanında toprak gibi alçakgönüllü olur. Çünkü bilir ki onların gönülleri marifet hazineleridir ve hazineleri saklayan da topraktır. O hazineler birer gül bahçesi olarak yine toprakta biter.

Miskîn Yûnus erenlere tekebbür olma toprak ol Toprakda biter küllîsi gülistânı toprak bana

(10/5)

Mürşid-i Kâmilin sâlike manevi hayat bahşeden, feyiz ve neş’e veren bakışına nazar denir. Bu bakış beşeriyeti ilahi varlıkta yok eden ilahi bir kuvvettir (Tatçı, 2005: c.I 336). Mürşîd bir güneş gibi düşünüldüğünde onun bakışının değdiği(ayak bastığı) toprak hazine olur. Çünkü toprak örtücüdür. Yûnus da bu yüzden mürşidinin ayağının altındaki toprak olmak ister.

Erenlerün nazarı topragı gevher eyler Erenler kademinde toprak olasum gelür

(46/8)

İnsanın en son koynuna gireceği ve onunla bütünleşeceği yer topraktır. Çünkü toprak insana hal diliyle büyüklenmenin değil başını yere indirmenin ve kibrini ayaklar altına almanın gereğini anlatır. Kibir, gayr-i ahlaki bir unsurdur. Yûnus, sülûk ehlinin Allah yolundaki dervişlerin bulundukları cezbe halinden ötürü sergiledikleri aşırı davranışlarına kibirle bakmamasını, onlara karşı daima tevazu göstermesini söyler. Hatta mürşidinin de onun gönlündeki bu halden emin olması gerekir.

Toprak eyle yüzüni miskînlere iy Yûnus Cümlesinden ziyâde erün ikrârı gerek

(142/6)

Nefis, cismani varlık içinde (vücûdda) bulunan ve faaliyet gösteren bir kuvvettir. Bu kuvvet bütün kötü huyların ve çirkin hareketlerin kaynağı olarak telakki edilir(Tatçı, 2005: c.I 298). Nefis Yaradan’ın hakikatinin karşısındaki hicaptır. Nefisinin şehrini harap ve perişan edenin kibirlenme duygusu ayağının altındaki toprak gibi olur. İşte dünyaya ait isteklerinden vazgeçenin de gözündeki nefis perdesi kalkar ve o zaman Yaradan’ın hakikatini açıkça karşısında görür.

Nefs ili oldı harâb kibr ayaklarda türâb Gitdi perde vü hicâb dost gözüme tuş oldı

(394/5)

Yûnus ruhunun bedenine girdiği andan itibaren dünya malında gözü olmadığını ve nefesini terbiye etmek için mürşidine bağlanıp onun ayağının altında toprak olduğunu söylemiştir.

Cânum bu tene gireli nazarum yokdur altûna Düşdüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum

Dosta ulaşmak için çıktığı yolda perişan olan ve önceleri nefsinin isteklerine boyun eğen Yûnus, bu isteklerin bitip tükenmeden kendini tüketeceğini anlayınca da nefis kalesinin burcunu zikir kazmasıyla yerle bir etmiştir. Burada topraktan kasıt hâkirliktir.

Tenüm toprak tozar yolca nefsüm iltür beni önce Gördüm nefsün burcı yüce kazma aldum kazar oldum

(222/8)

İnsan dünyaya ibadet ve tevhidi gerçekleştirmek, Tanrı’yı bilmek için gönderilmiştir. Peygamberimizin “Nefsini bilen Rabbini bilir.” (Aclûnî, 2001:II/309) hadisinden hareketle Tanrı’yı bilmek için insanın önce kendini bilmesi gerekir. Tasavvuftaki her makamda salikin yapması gereken davranışlar vardır. Bunlardan birisi de mürşidinin nasihatlerini dinlemek ve bu nasihatleri de diğer insanlara anlatmaktır. Yûnus nefsini bilen kişinin önce yüzünü toprağa sürüp alçakgönüllü olması gerektiğini, sonra da bunu davranışlarına yansıtması gerektiğini vurgular.

Eyidün Yûnus'a tursun yüzini topraga sürsün Ögüdin kendüye virsün okudugın dutsun dimiş

(122/9)

Eğer bir kişi Cenâb-ı Allah’ın sırlarına vakıf olmak istediğini söylerse veya O’nun sırlarını emanet ettiği kişi olmak isterse; dünyanın dedikodusundan ve boş sözlerinden vazgeçerek yüzünü toprağa sürmelidir. Yine bu sırları taşıdığı için kibirli olmayı aklından bile geçirmeden tevazuyu baş tacı yapmalıdır.

Ben emîn olsam diyen yâ emînlik isteyen Geçsün bu kâl ü kîlden topraga ursun yüzin

(247/4)

Yûnus bazen yaradılışın ilk hali gibi çamur, bazen de insanın vardığı son mahal olan kabirdeki gibi toprak yığını olmak ister. Çünkü onun Allah aşkıyla yanıp kıpkırmızı olmuş gönlü bir mercan ve yakuttan farksızdır. Yûnus burada toprağın örtücülüğünü ve kıymet biliciliğini vurgular. Değerli madenler de hep toprağın altında olur ve onlara ulaşmak için de toprak olmak gerekir.

Geh varam balçık olam geh dönüben gird-i hâk Geh varam gevher olam yâkût olam mercân olam

Yûnus bazen çöle düşüp perişan bir şekilde toz toprak içinde sevgilinin hayalini görmek ister bazen de kendisi gibi aşk çölüne düşenlere serinlik veren bir çadır, gölgelik olmak ister.

Geh beyâbân (u) harâb u geh serâb u geh türâb Geh gine ma‘mûr olam geh çetr ü geh sayvân olam

(201/36)

Bülbül, güle olan aşkını güzel sesiyle dile getirdiğine inanılan bir kuştur. Sevilen Tanrı olunca gül, O’nun aşkıyla yanan gönüller de bülbül olur. Yûnus bülbülvâri şeydâsıyla kendisi gibi yanmış nice gönülleri mürşîd tavrıyla biraya getirip gütmek ister. Fakat bunu yaparken tevazuyu elden bırakmadan gönlündeki aşkla da her zaman yüzünü toprağa sürmek ister.

Bülbül olubanı gidem iy niçe gönüller güdem Yüzüm ‘ışkıla dem-be-dem topraga sürem yüriyem

(213/4)

Kan, nefsi besleyen önemli bir varlıktır. Ciğer de vücutta kan miktarı yüksek bir iç organdır. Sûfî nefsinin ciğerini dağlayıp yakarak nefsini terbiye eder. Yûnus yüzünü toprak edip alçakgönüllü olmanın tek başına nefse yetmeyeceğini söyler(Tatçı, 2005: c.I 302). Nefsini riyâzat ve halvetle öyle bir eğitmeli, dünyevi arzu ve isteklerden öyle bir arındırmalı ki diğer adı da ciğeri yanmış olsun.

Yûnus Emrem aç gözün toprak eylegil yüzün Sana dahı diyeler cigeri biryân kanı

(396/16)

Benzer Belgeler