• Sonuç bulunamadı

1. TOPRAK (TÜRÂB)

1.1. Toprak ile ilgili genel özellikler

1.1.4. Toprak – Ölüm

Ölüm kâinatta var olan canlıların kaçamadığı bir gerçek ve sondur. Hak dinlerde insanlar bedenleri ölünce toprağa gömülür. Fakat ölen sadece bedendir. İslam dininde ahiret inancı vardır. Bu inanca göre insanlar öldükten sonra ahiret âleminde yani bilinen

yaygın ismiyle “öteki dünya” da yaşamaya devam edecektir. Allah aşkıyla bu dünyada yanan kişi zaten “ölmeden önce ölümü”(Aclûnî, 2001:II/346) tatmış biridir. Fakat bu ölüm yokluktan varlık doğuran bir ölümdür. Yûnus bedeninin zahirde ölüp toprak olacağını fakat ruhundan ve canından Allah aşkının Allah sevgisinin asla gitmeyeceğini bilir.

Bu Yûnus'un çün sûreti ölüp toprak olurısa

Bâtınumdan ‘ışk sevgüsi bilün ki hîç gitmez benüm

(214/9)

Yûnus’taki Allah aşkı öyle büyüktür ki günler geçse, yıl dönse, mezar taşı üstüne çökse ve bedeni toprakta çürüse bile Allah diye diye mezar toprağının üstünde tozar durur.

Günler geçe yıl çevrile üstüme sinlem obrıla Ten çüriye toprak ola tozam hey dost diyü diyü

(291/6)

İnsanoğlu için ölüm yadsınamaz bir gerçektir. Yûnus bunun hikmetinin bilincindedir. Çünkü o öyle bir şeydir ki en iyi yiğidin bile canını, malını alıp onu doğuran anayı deli divane eder. Hatta o yiğidin gelininin elindeki kınayı bile toprak eder.

Alur yigidün âlâsın dîvâne ider anasın Gelinlerün el kınasın topraklara karar ölüm

(198/7)

Yûnus insanın teferrücünün Allah’a ulaşıncaya kadar devam edeceğini söyler(Tatçı, 2005: c.I 308). Bu hal üzereyken de kendini sabah vaktinde mezarlıkta bulmuş ve mezarlarda gencecik körpe bedenlerin bile ölümü tattığını, kara toprakta yattığını görmüştür.

Teferrüc eyleyü vardum sabâhın sinleri gördüm Karışmış kara topraga şu nâzük tenleri gördüm

(207/1)

Hatta tenini toprağa katanlardan kimisinin anasına küsmüş vaziyette boynunu büküp yattığını görmüştür.

Kimi boyun burup yatmış tenini topraga katmış Anasına küsüp gitmiş boyun buranları gördüm

Kıyamet günü, dünya hayatının sonu ahiret hayatının başlangıcıdır. Yûnus insanoğlunun kıyamet gününü hatırından hiçbir zaman çıkarmaması gerektiğini söyler. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de de bahsedildiği üzere o gün “Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden kaçar. Annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır”(Abese 80/33-34-35-36-37). Yani insanların gözü hiçbir şey görmez ve en sevdiklerini dahi tanımaz olurlar. Bedeni toprakta olduğu için insanlar bunu kimseye haber de veremez. Toprak burada bir engelden, bir hapishaneden ibarettir.

Anmaz mısın sen şol güni gözün nesne görmez ola Düşe sûretün topraga dilün haber virmez ola

(6/1)

İnsan, dünyaya ibadet ve tevhidi gerçekleştirmek, Tanrı’yı bilmek için gönderilmiştir. Tanrı’yı bilmek de “ Nefsini bilen Rabbini bilir”(Aclûnî, 2001:II/309) hadisi gereğince, insanın kendini tanımasıyla mümkündür(Tatçı, 2005: c. I 280). Yûnus insanın nazarını idrak etmesi için tabiata yönelmiştir. Nasıl ki çiçekler solup öleceği zaman bu hal günden güne olur ve nihayetinde tohum olarak yeşereceği yere geri dönerse, insan da kâmil olabilmek için nefsini bu şekilde gün gün öldürür ve sonunda kendi özünden vazgeçerek asıl benliğini bulur. Yûnus, ârif olan kişi için bu durumun gafletten uyandıran ibret alınacak bir olay olduğunu söyler.

Rengi döner günden güne topraga dökilür gine ‘İbret durur anlayana bu ‘ibreti ‘ârif tuyar

(28/5)

Yûnus, insanın dünyada yaşarken yaptığı işlerin ve söylediği sözlerin ameline işleneceğini; ölü bedeninin ise ait olduğu yerde yani toprakta kalacağı gerçeğini hatırlatır. Ona göre kâmil insan olmak için bu gerçeği hakkıyla bilmek ve nefsinin sözlerinden vazgeçmek gerekir.

Söz issi sözin alur sûret toprakda kalur Her kim bu hâli bilür kendözinden vaz gelür

(22/7)

“Her canlı ölümü tadacaktır”(Al-i İmran 3/185) ayetinde belirtildiği üzere toprağa düşmüş bedenler ve Allah’a ulaşmış ruhlar sadece gördüklerimizden ibaret değildir. Yûnus yaşayan bütün insanların bu akıbeti göreceğini, sıranın bir gün kendisine geleceğini de bilmektedir.

Topraga düşmiş tenleri Hakk'a ulaşmış cânları Görmez misin sen bunları nevbet bize gelmiş yatur

(74/4)

Dünyevi arzular tuzağına düşmeyen, beka yurdunu seven, aklını Mevla’ya veren kişi âkîl kişidir(Uludağ, 2005: 33). Bu nedenle aklı başında insanlar dünya malını nefsinin hevesleriyle çeşitli şekillerde süslemezler. Bilirler ki böyle yapanlar şimdi toprağın karalığına karışmıştır.

Yûnus ‘âkilisen bunda mülke sûret bezemegil Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmış yatur

(74/7)

Allah yolunda, onun aşkıyla hemhâl olan derviş zincire vurulmuş esir gibidir. Ne dünyada ne de ahirette bu durumu terk etmek istemez. Hatta bedeni toprakta çürüyüp yok olsa bile ruhunun esaretini yaşatmaya devam eder.

‘Işkun selâsilinde zencîre kim ki düşse Âzâdlık istemez ol olsa vücûdı toprak

(132/6)

Yûnus Emre manevi seyrinde yaşadığı hallerden imalarda bulunmuş ve etrafındaki talipleri sülûka, aşka, irfana çekmeye çalışmıştır(Tatçı, 2005: c. I 418). Kardeşim diyerek hitap ettiği bu insanlara ağzından çıkan kelamın bir mücevheri ve altını yok edebilecek gücünün olduğunu, bu nedenle de kendi sözünü rehber almalarını nasihat eder.

Gel ahî iy şehriyâri sözümüzi dinle bâri Hezâr gevher ü dînârı kara toprag ide bir söz

(102/4)

Tasavvufta dünya gelip geçici, hayali bir mekândır. Bu sebeple ahiretin tarlası konumundadır. İnsanın ömrü de dünya gibidir ve nihayet bulacaktır. Yûnus, bu geçici mekânda nefsi arzularının peşinden gitmemesi gerektiğini, hep var olacak zannettiği bedenini kurdun kuşun yem olarak görüp tüketeceğini ve en sonunda da çürüyüp toprak olacağını bilir.

Birgün ola sensüz kalam Kurda kuşa ögün olam Çürüyüben toprak olam Âh n'ideyin ‘ömrüm seni

Tasavvufta ölüm olayı “ölenin ruhu dostu olan Rabb’ine erdi”(Uludağ, 2005: 247) diye yorumlanır. Fakat Yûnus, bedeninin ölmesini, gözüne toprak dolmasını Allah’ın intikam alması olarak yorumlamıştır. Bunun sebebi insanın nefsinin kendisine varlık zengini gibiymiş hissi vererek asıl mülkün sahibini unutturmasının bedelini bu şekilde ödettirmesidir.

Geçmedi mi intikâmun öldürüp Çüridüp gözüme toprak toldurup

(417/24)

Sûfî, “Her şey Allah’tandır ve O’ ndan gelen bir şeyi gönül hoşluğu ile karşılamak gerekir. O’nun lütfu da kahrı da, safâsı da cefası da hoştur” diye inanır(Uludağ, 2005: 348). Yûnus da bu durumu bilerek merhametlilerin en merhametlisi olan Cenâb-ı Allah’tan bütün kâinatı saran sonsuz rahmetiyle cömertlik ummaktadır. Ölümü bir avuç toprak olarak hakir gören Yûnus, insanın nihayetinin de bu olmaması gerektiğini belirtir.

Biz umaruz mürvetünden cümle iş senün katundan Senün o çok rahmetünden bu bir avuç türâb nedür

(89/6)

Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda bahsini geçirdiği Şeytan ile Hz. Mûsa hikâyesinde Hz. Musa’nın “Âdem’e secde et! Allah seni affedecek” demesine rağmen Şeytan’ın “Ben Âdem’e secde etsem; Allah O’nu ilk yarattığında, diri iken bunu yapardım. Şimdi Âdem ölmüş ve toprakta alt üst olmuşken bu haline mi secde edeyim?” diye cevap vermesini onun topraktan olan Âdem’i hakir görüp kibr ateşiyle yanmaya devam etmesiyle açıklamıştır. Burada maddi anlamda toprak ile manevi anlamda ateş unsuru bir arada zikretmiştir.

Ben eger tapsam ana ol vaktin taparıdum Şimdi hod toprak olup zîr ü zeber eyledi

(356/21)

Benzer Belgeler